Tevflh Fikret ve Ahlâkı
Makul ile mahsiis, akıl ile kalbi birleştirmiş olan büyük hocam Tevfik Fikret için ahlâk veya “edeb„ aklın icabı olduğu gibi aşkın da muktazasıdır; edebiyat, ilmin ve imanın sentezidir. (İhrazı keıııalât kem âlât ile ol„-maz„; âletlerin en asili olan edebiyat ile ih raz edilir. Yaradılışı itibariyle dindar olan ve bir Ulûhiyete bağlı bıılııııan Fikret içinedebiyat insanlık dünyasını yaratan bir Hâliktir.
Yazan : VASFI RAŞİT SEVÎĞ
p ÎK R E T ’İN hissi ve fikrî cephesinin hendesî ifade sini ahlâk, vatan ve hürriye
tin vücuda getirecekleri bir
üçgende buluruz. Fikret için vatan, ne ahlâktan, ne de hür riyeteten ayırt edilemez. Bü yük Atatürk de gençliğe vâki meşhur hitabesinde “İstiklâl le Cumhuriyet,, in birbirinden ayırt edilemiyeceğine işaret eylemiştir. İstiklâlsiz bir va - tan ne ise hürriyetsiz bir va - tan da odur: Her ikisi de va tandaşı vatanında garip yaşa tır; vatanı vatandaşa zindan kılar.
Her Türk ev sahibi gibi kendisine, salonunun en mü - tevazı köşesini ayırmış olan Fikret, ahlâk ile vatanın bir - birinden ayrılamıyacağı hu
susundaki kanaatini, çalış
ma masasını; his ve dü
şüncelerinin bu asıl meşheri üzerine salmış vatan bayrağı nın üstüne işletmiş olduğu hocasının meşhur olmuş veci-
zesine ifade ettirtmifti. Ah
lâklı bir vatan ve hür bir va tan sevgisi Fikretin kalbinin derinliklerine bir ihtiras ha - linde sinmişti; kuvvetli bir iman halinde yerleşmişti. Fik- retteki bu îman, her kuvvetli îman gibi asla uzlaşma kabul etmezdi ve zıddiyle iştiraki
reddeylerdi. Her îman gibi,
her büyük aşk gibi derhal ga lebe çalmağı ve hâkim kesil - meği dilerdi.
Hakikat ve faziletin iştiya
kını çeken insanlik hakikat
ve fazileti yalnız ve münhası ran kendi îmanında, o büyük aşkında bulur:
“Her gören ayıp eyledi âb-ı dîde-i giryâmmı — Eyledim tahkik görmüş kimse yok câ-
nânımı.,, ; cânan îmandır.
Fikret için de cânan ve îman ahlâklı bir vatandı. Hürriyet
ahlâkın temeli ve ahlâk hür riyetin tabii olduğuna göre cânan ve îman hür bir vatan dı.
Salonunu, kalbinin hisleri - ne tercüman olan fırçasının asîl çizgileriyle canlandırdığı bir dost çehresiyle süsleyen,
masasını hocasının kanayan
kalbinin sembolü olan Neja - din resmiyle hassaslaştıran ve böylece vatandaşlarına, in - sanlara kan rabıtalarından, usul ve furuluk münasebetle
rinden başka bir şafkat ve
sevgi bağlariyle de bağlana - bilmek kudretini gösterebilen Fikret’e istinat edilen geçim sizlik, küskünlük ve infialler onun îmanındaki bu mutla - kıyetle izah edilebilir. Fikret bu halinde asla hatâlı değil - dir. Fert yalnız ve yalnız ah lâkla ayakta durabilir. Ahlâk ise insanlar arasında bulun - ması zarurî olan insanlık bağ larından, insanlık münasebet lerinden başka bir şey değil - dir; insanlığın var kalabilme sinin bağlı bulunduğu büyük ve mukaddes şarttır; insanlı ğın hayat kanunudur. “Adam olmak,, tabiri sadece ahlâklı olmağı ifade eder. Tabiat in sanı; hayat bilgisinin öğrettik lerine göre her hangi bir
hay-laşabilir: “Edeb bir taç imiş
nurdan,, diyen atalarımız
Türk cemiyetini edeble b ü yülttüler ve genişlettiler; e - deble her ferdini bir tacidar kıldılar.
Ahlâk, makulün mucidi es
ki Yunanlılara göre ancak
aklın zadesi olan ilimle elde
edilebilir; bilenle bilmiyen
müsavi midir? diyen İslâmî - yet bu kanaati benimser ve “Rabbim ilmimi arttır!,, mâ - nasına olan âyeti çocuklarının dudaklarından eksilmiyen bir dua kılar. “Allah malı istedi ğine, ilmi isteyene verir,, di - yen atasözü çocukları bu ate şin temennilerinde musir kı
-eder:
“Geçme nâdan köprüsün -
den koy su apartsun seni,,.
Gençliğe muasır medeniyetin üstüne çıkmağı emreden Ata türk'ün paylaştığı bu kanaate göre tabiatin hayvan olarak yarattığı insanı yalnız kültür insanlık pâyesine çıkartır. İs lâm peygamberi ve Türk A- tası bu kanaatte birleşirler ve bu kanaatleriyle ilmin timsali olmak şerefini taşırlar.
Ahlâk, dinin mucidi . olan Şarka göre îmanın zadesidir. Ahlâk gönül yolu ile ve aşk la elde edilebilir. Müminle ve binaenaleyh ahlâklı demek o- lan îman sahibiyle kâfir bir leşebilmeleri muhal iki zıt teş kil eder. İnsanı mütemadiyen yolundan sapıttıran ilmin inşa na rehber olamıyacağına ina nan Füzulî, aklı bırakıp aşka lar. Bilen ve binaenaleyh ah -
vandan farksız olarak yaratır, lâklı mânasına olan “ârif,, ile
Hayvan yaratılmış Âdem- bilmiyen ve binaenaleyh ah-
oğullan adamlığa, insanlığa lâksız demek olan “nâdan,’,
ahlâkla ve yalnız ahlâkla u- birleşmesi muhal iki zıt teşkil
uyanların hakikat yolunda ol duıklarım îmanın verdiği bir kat'iyetle beyan eder. Ona göre insanın ilkn . elde ederek yüıkslebilmek istemesi muhal bir arzu teşkil, eder. İlmi bir dedikodudan ibaret gören Fu zulî için dünyada yalnız aşk vardır. Hakir ve fakir ve der vişi en büyük âlime, Yunanın yedi hekimine birden üstün kılan ve evliyalığa ulaştuan îmandır. îmanla bu memleke tin evlâtlarından her biri san ki “Padişah imiş gibi muhte şem bir fakir,, oldu.
Makul ile mahsusu, akıl ile kalbi birleştirmiş olan büyük hocam Tevfik Fikret için ah lâk veya “edeb,, aklın icabı olduğu gibi aşkın da mukte - zasıdır, edebiyat, ilmin ve î - manın sentezidir. “İhrazı ke - mâlât kem âlat ile olmaz,, ; âletlerin en asîli olan edebi - yatla ihraz edilir. Yaradılışı itibariyle dindar olan ve bir ulûhiyeti bağlı bulunan Fik - ret için edebiyat insanlık dün yasım yaratan bir »iliktir.
Fikretin bu düşünce ve du yuşunda hatâlı olduğunu id - dia edebilmek ise pek güçtür. İnsanlık, müspet ilim denilen ilimler sahasındaki bütün bil diklerini unutsa ve kayıp ey- lese muhakkak ki çok hazin olur: fakat bu ilimlerin henüz elde edilememiş olduğu çağ - lardan daha bedbaht bir hal-e
düşemez. Halbuki edebiyat sahasının, veremin, kolera ve vebanın yapamadığı tahribat tan feci ve çok uzun cidallerle elde edebildiği hakikatlerden bir tekini kaybeylese beşeriyet, bir salgının ve bir zelzelenin yayamadığı flâketlerin içine
düşer; meselâ insan hürdür
veya değildir kanaatleri demir perdenin dışında veya içinde bulunmağı intaç eyler. Ama ne yapalım ki fazilet dahi fezahat gibi ruhları yormak tadır. Gökün mütemadi cazi besi altında yüksekliklere doğ ru gergin bir halde yaşayan ruhlar zaman zaman yerin u- yuşturucu gevşekliğini özlü - ,
yor. AtinalIlar da Aristid'in,
âdil olmasından bezmişler vej onu sürmüşlerdi. Faziletten yorulan insanlar edebiyatı e-
debden ayırırlar ve insanın ■
büyüklük taraflarını bırakıp^ küçüklüklerinin ince tahlille - rine koyulurlar. “Bel kemeri çözük, sarğının ucu bozuk ve düşük,, Nedim'le Türk tabia - tinin varabileceği en yüksek seviyeleri gösteren, en yüksek zaferleri sonsuz bir kudretle terennüm edebilmiş Nef'î'ye âşık Fikret, beşerî zaafı ile de kavrayabilecek bir zekâdır. Fakat felâketler insanı rahat döşeğinden çabuk kaldırır ' tekrar büyüklüklerin daüssıla sına uğratır. Tarihimizin en büyük felâketlerle dolu ânı - nın şairi Fikret büyüklük ci - hadma amansız bir azimle ve savletle atıldı.
Yazı fazla uzadı. Büyük hocamın kendisine taan vesi - leşi kılınan şiirlerinden anla - dıklarımı anlatabilmeğe bu yazımdada imkân bulamıyo rum. Sabrınız varsa gelecek yazımda okursunuz.
Vasfi Raşit Seviğ
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi