• Sonuç bulunamadı

Safiye Ayla'nın hayatındaki tek özlemi "Kraliçe Mimoza'yı oynamak isterdim"

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Safiye Ayla'nın hayatındaki tek özlemi "Kraliçe Mimoza'yı oynamak isterdim""

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

DlZÍ

M İLLİYET 10 OCAK 1993 PAZAR

15

ge(e

oynamak isterdim'

"Kraliçe Mimoza'yı

E

TlLER’deki villanın kapısına

yaklaşınca, önce köpekler havladı. Ardından bir el fene­ rinin solgun ışığı yüzüme yö­ neldi. Ne istediğimi soran ki­ şiye kısaca yanıt verdim. El

fenerinin ışığı söndü. Bahçenin demir ka­ pısı açıldı ve içeri adımımı attım. Köpek­ ler susmuyordu. Bahçe karanlıktı. Kapıyı açan görevli, etrafımda dolaşan köpeği

göstererek, “Korkmayın, ısırmaz” dedi. Arkasından da açıklık getirdi sözlerine: “Çünkü dişleri yok.”

Köpek için referans verilmişti. Ama,

içeride, camekânlı bölmede saldıracak adam arayan bir başka köpek daha var­ dı. Onun da dişlerinin ol­

madığını öğrensem, derin­ den bir “Ohhh” çekecektim. O garantiyi veren olmadı. Neyse ki, yolumuz onun yanına düşmüyordu. Merdi­ venleri çıktık. Küçük bir oda­ dan geçip salona girdik. Te­ levizyon ekranında “Sevgi Bağları”, karşısında ise Sa­

fiye Ayla vardı.

Safiye, öylesine dalmıştı

ki, Sevgi Bağları’na geldiği­ mizi duymadı bile. Yar­ dımcısı “Misafiriniz var” di­

yerek uyardı kendisini.

Kalktı yerinden. Kalkarken deyardımcısına,"Televizyo­ nu izle, sonra bana an­ latırsın” dedi. Ben gittikten sonra “Sevgi Bağları” an­ latıldı mı, anlatılmadı mı, bi­ lemem. Ama, Safiye Ayla, 40 yıl öncesinin eğlence ha­ yatını bana anlattı. Hem de “40 yıl öncesi neymiş? Size 50 yıl öncesinden başlıyabi- lirim” diyerek:

“O günleri tekrar yaşa­ tacaksınız bana. Sahneye ilk adımımı attığım yer 1930’lu yılların başında Mu- len Ruj’du. Sonra Tepebaşı

Gazinosu. Londra bira­

hanesi. Neydi o günler. Sa­ natçı vardı, gazino vardı, müşteri vardı. Gazinoya ge­ lenler güzel sesi, güzel

Yılların ünlü sanatçısı Safiye Ayla şimdiki

assolistleri şöyle değerlendiriyor: "Defileye çıkar

gibi sahneye çıkıp şov yapıyorlar. Çıplaklık

modası ile güzellikler dejenere ediliyor. Gazino

müşterileri dinleyici değil, seyirci. Bugünkü sahne

kıyafetlerini biz giyseydik, gazino başımıza

yıkılırdı"

afiye

tek özlemi

şarkıyı seçmesini bilirlerdi. Koskoca iç­ kili salonda şarkı söylerken ‘çıt’ çıkmazdı. Sinek uçsa duyulurdu. Musiki­ den anlayan insanlar doldururdu gazino­ ları. Fasıl dinlemek için koşup gelenleri çok bilirim. Ne fasıldı o. İki saat sürerdi. Arkasından şarkılar, türküler. Doyumsuz Türk Sanat Musikisi yudumlanırdı ade­ ta.”

Safiye Ayla’ya “Şimdi de beğenilen,

sevilen assolistler var. ‘Sahnelerimizin gerçek hanımefendi sanatçısı’ veya ‘Gö­ nüllerde taht kuran sanatçımız’ diye

Safiye Ayla, bestekâr Rıdvan özbakır'la birlikte New-York'ta konseri ile ilgili afiş önünde.

anons edilerek sahne alıyorlar. Ne dersi­ niz yeni jenerasyon için?” diye sordum.

“MÜZİK DEĞİL, ŞOV”

Yorgun yüzünde hafif bir gülümseme

belirdi. Çok kısa sürdü gülümsemesi; Kaşlarını çattı ve parmağını kalemimin ucuna getirerek, "Söylediklerimi aynen yazın” dedi, devam etti:

“Şimdiki ses sanatçıları defileye çı­

kar gibi sahneye çıkıyorlar. Gazinolarda müzik değil, şov yapılıyor. Çıplaklık mo­ dası ile güzellikler dejene­ re ediliyor. Söylesinler ba­ kayım bir ‘Çile Bülbülüm Çile’yi. Söylesinler de din­

leyeyim ‘Menekşelendi

Sular’ı. Söylesinler 'Ye­ men' türküsünü de alkışla­ yayım onları.

Şimdiki sahne giysile­

rin biz kullansaydık, gazino üstümüze yıkılırdı. Adam, müzik dinlemeye geliyor­ du gazinoya, dekolte kıya­ fetleri görmeye değil.”

Safiye Ayla sustu. Çayını içiyordu. İsterseniz bu aradan yararlanıp biraz da biz bir şeyler anlatalım:

İstanbul’un eğlence ya­

şamı o yıllarda gazino ağırlıklıydı. Gazino sahne­ lerini ise ses ve saz sa­ natçıları paylaşıyordu. Se­

fahattin Pınar’lar, Necati Tokyay’lar, Yorgo Baco- nos’lar, Fevzi Aslangiller, Aleko Baconas’lar, Şükrü Tunar’lar, Ahmet Yatman’-

lar ve diğer saz üstatlarının

çalmadığı ünlü sanatçı

yoktu. Elbet, Türk Sanat

Musikisinin söylendiği

gazinoların yanı sıra diğer eğlence yerleri de vardı İstanbul’da. Günümüzdeki kadar sayıları çok olmasa da barlar, pavyonlar Tü­ nelden Taksim’e kadar

olan kesimin karanlık sokaklarına

dağılmıştı. Buraları bir gazinoya göre daha masraflı olan eğlence yerleri idi. Zaten gazinolarla aralarında bir bağlantı kurmak olanaksızdı.

HACIAĞA KAVRAMI

Herhangi bir barda veya pavyonda sa-

bahlayanlar kabarık cüzdanlarını boşal­ tarak çıkmak zorunda kalırlardı. Bu tür yerlerin müşterileri de genelikle İstanbul dışından gelen zenginlerdi. Viski şişele­ rini devirip avuç dolusu para öderlerdi başlarında dikilen garsonlara. “Hacıa­ ğa” sözcüğü barlardan, pavyonlardan kalmıştı. Kabarık hesap ödeyenlere gar­ sonlara bu ismi takmışlardı. Sonra İstan­ bul’da çok sık kullanılan bir kelime haline

geldi bu- ^ Aldığı ayakkabıya, göm­

leğe üç-beş lira fazla verdiğini sanan kişi, karşısındakine “Beni hacıağa mı sandın?” diye çıkışırdı. Hâlâ da duyu­ luyor.

Gençlerin “kucak kucağa” eğlendiği

diskolar, tabakların “takır takır” kırıldığı tavernalar, seks partilerin verildiği tam olarak ismi hâlâ belirlenemeyen loş sa­ lonlar, “eğlence yeri" kimliğini taşıyarak 1950‘li İstanbul’un gece hayatına pek gir­ memişti.

Burada ara verip tekrar sözü Türk

Sanat Musikisi’nin ünlü ismi Safiye Ay- la’ya bırakalım. Ayla, bu kez 50 yıl ön­ cesinden devam ediyor:

“Alabanda Revüsü’nde oynadım. Te-

pebaşı sahnesinde üç ay kaldı Alabanda Revüsü. İçinde fasıl vardı, raks vardı, şarkı vardı. Bahçe tamamen doluyordu her akşam. Operette bir ada ve o adanın 18 yaşında kraliçesi Mimoza yer alıyor­ du. Kraliçe Mimoza bendim. Muammer

Karaca ile başroldeydim. Sadettin Kay- nak'ın 10 eserini okuyordum kendime öz­

gü yorumumla. Arkamda ünlü Carlo Ca- pucelli orkestrası çalıyordu. O günkü ko­ şullara göre güzel bir dekor hazırlanmış­ tı. İşlemeli şalımla büyük bir portakalın içinden şarkı söyleyerek çıkıyordum. Adaya bir gemi yanaşıyor ve kaptanı, be­

Cemal Reşit Rey’in "Fantezi Revü"sü Alabanda'nın.afişi. Başrollerde, Safiye ve Muammer Karaca. Giriş 10 kuruş... nim kızkardeşimle evleniyordu. Oysa ev­

lenmek isteyen bendim.”

“Siz, sanıyorum Kraliçe Mimoza’yı oynadıktan birkaç yıl sonra evlendiniz.”

“Evet, Şerif Muhittin Targan’la 1950

yılında yaşamımı birleştirdim. Mutluy­ duk. Bu mutluluğum 1967’de Şerif Bey’in ölümü ile noktalandı.”

Sahneyi, 40 yıl öncesini özlüyor mu­ sunuz? Şimdi 20 yaşında olmalıydım, di­ ye hiç aklınızdan geçiyor mu?”

“Kristal ve Maksim dahil İstanbul’un

büyük gazinoların hepsinde çalıştım. Yıl­ larca mikrofonsuz konser verdim. Saray Sineması yöneticileri ile 20 yıllık muka­ vele yaptım. Her ay bir konsere çıkıyor­ dum. Gönlümce yaşadım. Her şeyi elde ettim hayatta. Şan, şöhret, para, mutlu­ luk. Şimdi 75 yaşındayım. Bakmayın siz

yaşım üstünde yapılan spekülasyona. İsteyen inansın, isteyen inanmasın. Bir şeye özlem duydum. Alabanda opereti Ankara Devlet Opera ve Balesi tarafın­ dan oynanacakmış yakında. (Safiye Ayla ile bu röportaj yapıldığı sırada hazırlıklar sürüyordu) Bana yine başrol teklif ettiler. Samimiyetle söylüyorum, eğer, iki ay ön­ ce trafik kazası geçirmeseydim, Alaban- da’da seve seve rol alırdım.”

“Kraliçe Mimoza’yı mı oynardınız?” Safiye Ayla’dan kısa yanıt aldım bu

soruya:

“Mlmoza’yı da oynardım, başkasını da.”

--- ► YARIP!

Hamiyet Yflceses

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

E¤er atom, ›fl›na do¤ru hareket edi- yorsa, ve ›fl›n›n atom taraf›ndan alg›lan- mas› isteniyorsa, ›fl›n›n dura¤an bir atom için gerekli olan frekanstan

Bu nedenle büyük araflt›rma laboratu- varlar› bile, halk›n ilgisinin (dolay›s›yla da devlet yard›m›n›n) sürmesi için za- man zaman "dünyan›n en küçük

Bu çalışmada, böyle bölgesel magnetik alanlı bir demet-plazma sis­ teminde de toplam plazma, elektron siklotron ve iyon siklotron gibi karakteristik frekanslara

Ferahda misli yok, âbı havada bî nazir elhak Nedeğlu iltifat olsa seza ender seza oldu Boğaz içre nice nüzhetgehi şahane var. amma Bu nev tarhı mücessem

Şehrin büyük ve sayılı meydan­ larından biri olan Beyazıd meydanı, bügün Beyazıd camii, medresesi ve bunlara yakın olarak da hamamla Şimkeşhane ve Haşan

Şimdi bu genç mücadelecinin hayatı­ nın, konumuzla ilgili safhasına geliyo­ ruz. Mütarekeden sonra memleketin ileri gelen vatansever kişileriyle bir müdafai hukuk

Hayat’a göre 13 yaşında iken saraya gi­ ren bu afet-i cihan orada musiki dersleri ve­ ren Hacı Arif Bey’e gerekli dersi, ilk “tenef­ füs” sırasında vermiş

Kocası, daha karısının ce­ nazesi kalkmadan, onun yerini al­ mağa hazırlanan bir arkadaşile, bo­ zulan işlerini düzeltmek için yeni bir Ankara seyahatine