• Sonuç bulunamadı

Eski ve yeni İstanbul:Heybeliada, diğer prens adaları gibi, işkence yeri değildi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Eski ve yeni İstanbul:Heybeliada, diğer prens adaları gibi, işkence yeri değildi"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

tzsfü

ve

yeni

İsta

Heybeliada, diğer prens adaları

gibi, işkence yeri değildi

Buranın kütüphanesinde dokuzuncu asra aid de bir kitap vardır;

bu hazinecik müstakbel İstanbul şehir kütüphanesinde saklanmalıdır

Büyükadanın, Burgazın, Kınalıma, en bariz tarihî hususiyetlerini teşkil eden feci hatıralar anlattım. Fakat, - Prens adaları arasmda bulunmakla beraber - Heybelinin, kör edilen, dili

koparılan işkence kurbanlarile alâka* sı yoktur. Bilâkis buraya gadre uğra« mamış, ikbal mevkiindeki şahsiyetler, kendi arzularile rağbet ederlerdi.

Bu adanın şöhreti, cinsi gayet iyi

olan bakinle başlar.

Bütün kurunuûlâ imtidadmca, Heybelinin bakın heykeltıraşlarca aranmıştır. Pek makbul olan bu ma­ den, bilhassa Çamiımam tarafların­ dan çıkardırdı ki ocak bakiyeleri hâlâ göze çarpmaktadır. Bir çok maruf heykeller, Halki bakırından yapıla mıştır.

Heybelinin üç zengin ve büyük mar nastırmdan en tanınmışı, sonradan rum ticaret mektebi ve daha sonra rura yetimhanesi olan Teotokostur Bu isim andmca, akla derhal Bizan- sın sondan evvelki hükümdarı Jan Paleolog gelir.

İmparator, Jan, burada, çok eski bir manastırın temelleri üzerine yeni bir mabed inşa ettirmişti ki, zevcele­ rinden en sevgilisini bu ibadethane­ nin topraklarına gömdü.

Hayatında üç kere evlenen Jan, birinci zevce olarak, 11 yaşındaki MoskovalI Rus prensesi Annayı aldı. O sıralarda veliahddı. Fakat müthiş bir taun, bütün yakın şarkı kırıp ge­ çirmekteydi. Bu salgın hastalık, Be- yazıdm bir oğlunu nasıl ademe gö- türdiyse, Bizansı saraylarmda pek sevilen küçük Annanın da ölümüne sebebiyet verdi.

Bunun üzerine, Jan Paleolog 1420 de yeniden evlendi. Bu sefer, Sofi isimli bir İtalyan asilzadesi aldı. Janın ar­ tık ihtiyarlıyan babası Manuel, izdi­ vaç münasebetile onu tahta iştirak ettirdiyse de, evlenme mesud netice veremedi.

Sofi, ahlâkça, tahsilce pek iyi bir kız olmakla beraber, çehre züğürdü­ nün biriydi. Genç İmparator ona bir türlü ısınamadı; karısını hakikî zev­ ce olarak kabul etmedi. Zavallı Sofi ise, Janı fevkalâde sevmişti. İçlendi, içlendi durdu...

Halbuki o, ne büyük fedakârlıklar­ la buraya gelmişti. Papa, - mezhebini muhafaza etmek şartile - başka silk- ten olan bir kocaya varmasına mü­ saade etmişti... İmparatoriçe, burada, altın kafeste kapalı bir kuş gibi ya­ şıyordu. Kocasının kendisinden nef­ ret ettiğini görerek altı sene müddet­ le tahammülfersa bir hayat yaşadı.

Nihayet sabrı tükenip bir gece, sa­ raydan kaçtı. Galataya, Cinevizlilere iltica etti. Bu İtalyanlar, nefret et­ tikleri BizanslIlara bir oyun oyna­ mak için, kendi ırklarından olan İm- paratoriçeyi bir kadirgaya bindirdik­ leri gibi memleketlerine aşırdılar. Sofi, Cenevede krallara mahsus bir ihtişam içinde karşılandı. Fakat kar raya çıkar çıkmaz, aşkının i ztirabını oyalamak üzere, münzevî bir manas­ tırın sükûnuna koştu...

Şayed împaratoriçenin hareketi başka türlü olsaydı, Galata tüccar­ ları, hükümdarın hususî işlerine mü­ dahalede bulundukları için her hal­ de başlarına müthiş bir belâ açar­ lardı...

Bununla beraber, genç güzel, çap­ kın bir erkek olan Jan ikinci zevce­ sini böylece atlattığına memnun ola­ rak, bu sefer de Trabzon prensesi Ma- riyi aldı. Komnen ailesinden olan bu kızın diğer kardeşleri de ayrı ayrı mühim şahsiyetlerdi. Meselâ bir hem­ şiresi Türkmen prensi Cihanşaha varmış; diğeri Sırp prensi Jorj Bran- koviçle evlenmişti. Biraderi Kalo Yu­ van ise bilâhare öz babasını öldüre­ rek kendini Trabzon imparatoru ilân etti.

Her taraftaki hükümdarlarla sıh­ riyet halinde bulunan genç kadın, aym zamanda pek de güzeldi. Çalâk

Heybeliada

bir zekâsı vardı; hazır cevapta. Muar sırlarının iddiasına göre, devrin en cazib prenseslerindendi.

İmparator, yeni karışım fevkalâ­ de sevdi. Fakat felek, gene de uzun müddet mesud yaşama!arma fırsat vermedi.

İmparator Janın saltanatı esnasın­ da, OsmanlI Türklerinin devleti, baş döndürücü bir süratle ilerliyordu. Hükümdar, sükûna kavuşmak için OsmanlIlara gerek paraca, gerek Ka­ radeniz sahillerinde şehirler vermek suretile fedakârlıklarda bulundu. Vakit kazanmak istiyordu. Plânlan vardı.

Bunun için, izdivacının hemen se­ nesinde, (1427) de biraderi ve halefi Konstantinin (yani son Bizans İm­ paratorunun) ziyaretinde bulunmak üzere bir sene müddetle Moraya gitti.

Fakat asıl büyük seyahati 1437 senesinde 700 kişilik bir maiyetle Venediğe müteveccih oldu. Zira, 1435 den itibaren, Tiirkler, cidden müthiş bir tehdid halini almışlardı. Jan, Bizansla garbi biribirinden ayı­ ran dinî ihtilâfları ortadan kaldır­ mak, garb âleminin Bizansa yardı­ mım temin etmek istiyordu. Mutan­ tan istikbal merasimine rağmen, ara­ da mühim prensip ihtilâfları zuhur etti. Senelerce münakaşalar sürdü. Fakat Janın birleşmek hususunda­ ki azmi katî ve samîmiydi. Nihayet 1431 de iki küsenin birleşmesi katî surette karar altına alındı. Fakat bu anlaşmaların asü neticesi hasü ola­ madı. Siyasî bir muvaffakiyet elde edilemedi. Papa, BizanslIların imda­ dına kâfi kuvvet yolhyamadı.

Jan Hünyad hüsnü niyet sahibi ancak mâhdud mikdarda ehli saüb buldu. Varna mağlûbiyeti sekizinci Janın ümidlerini kırdı; hele 1448 de­ ki Kosva muharebesi bütün emelle­ rini mahvetti. Nitekim bu Türk za­ ferinden on dört gün sonra öldü.

İmparator, 1440 da İtalyadan pa­ yitahtına döndüğü zaman Mari, bir kaç gün evvel ölmüş bulunuyordu.

İşte siyasî mücadeleler içinde ge­ çen bu aşktan Heybeüye bir hatıra kalmıştır. Heybeliada manastırında­ ki meryem ibadethanesi - on beşinci asır müverrihlerinin söylediklerine göre - İmparatorun çok sevgili refi­ kası namına yapümıştır. On yedinci asırda manastın siüp süpüren büyük yangına rağhıen bu ibadethane oldu­ ğu gibi kalmıştır.

* * *

Dördüncü Mehmed zamanında yir­ mi sene müddetle Avusturya elçiliği yapan Nikosyos Panagiotaki dinine ve ırkının kültürüne hizmet etmeği düşünerek Heybeli manastırını da ih­ ya etmiştir. Zamanının bütün şark ve garb kültürüne âşinâ olan ve m uh­ telif lisanlar bilen bu zat Köprülü Ahmed paşa zamanında Babıâli baş tercümanlığına nasbedilmişti. Hiz­ metlerine binaen Fener patrikhane- since en mühim şahsiyetlerden sayı­ lan Panagiotaki 1673 de OsmanlI orv- dusu karargâhında ölünce dördüncü Mehmed, naaşmı tahnit ettirerek bu­ raya muazzam merasimle gömdür­ müştür.

Manastır, diğer bir inhitat devre­ sinden sonra 1796 da Aleksandr îp - silanti isimü bir baş tercüman tara­ fından gene baştan başa ihya edildi.

***

Güstav Şlumbergerin, Adalara dair kitabında yazdığına nazaran:

«Manastırın kütüphanesi tedbirsiz­ ce peşkeşlere ve gizli kalmıyan aşır­ malara rağmen birçok kıym etli bas­ ma ve yazma eserlerle doludur. Bir tanesi dokuzuncu aşıra aid, binaen­ aleyh fevkalfl.de mühim olan bu ki­ taplar yüz eüi cildden fazladır.»

Bu münasebetle şunu da hatırlat­ mak lâzımdır ki, artık bundan sonra olsun bu gibi eserlerin lâkayıd ellerde tedbirsizce peşkeşlere maruz kalma­ ması lâzımdır. İstanbul un müstakbel umumî kütüphanesi bütün İslâm menabiinden, nıillî menabiden gele­ cek eserlerle olduğu gibi, böyle kıyı­ da köşede kalmış, ya n unutulmuş, fakat cidden kıymetli eserlerle de süslenmelidir.

Ortodoks mezhebinde olanlar da, bu kitapların şimdiük pek emin bir yerde mahfuz kalmasını ve ileride şehir kütüphanesinde mahfuz kal­ masını elbette can ve gönülden isti- yeceklerdir. Yürük Çelebi

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

İşte Haciyvat Karagözle böyle şamata ederken önünde durduk­ ları konağın penceresi sürülür ve Arap halayık pencereden başını çıkararak seslenir:. —

Bu çalışmada, ekonomik psikoloji kapsamında bir araştırma alanı olan ve 1950’li yıl­ lardan bu yana gelişen vergi psikolojisi hakkında kısaca bilgi verilmiş ve bu

Bundan dokuz sene evvel, İstan ­ b u l’da Y irm inci fırkanın vezneciler­ deki karakolunu;* basan düşman kuvvetleri sü kûn içinde ve m ü s­.. terih uyuyan

Oysa başka romanla­ rında aynı şey, bu kadar radikal biçimde söz konusu değil.. - Kimseye anlatamadım

Zaman geçtikçe ve başka tür feminizmleri keşfettikçe Duygu Asena ile feminizme yaklaşımım örtüşmemeye başladıysa da hep onun kadınların bugün

Koca Yaşar, seni elbette çok seven, yere göğe koya­ mayan çok sayıda dostların, milyonlarca okuyucun ve ardında koca bir halk var.. Ama gel gör ki onların

Babadan kalma evleri ve köşkleri satarak bütün mal varlığını yi­ tirdikten sonra sandallarda geceleyen amma, efen­ diliğini ve inceliğini koruyabilen adalı,

Kıdem bağımsız değişkenine ilişkin elde edilen bulgular genel olarak incelendiğinde 5 yıldan az ve 16 yıl ve üzeri kıdeme sahip olan teknik öğretmenlerin diğer