/ > 2 -
r r - f l l / 4 3
7 EYLÜL 2001 CUMAYAZI ODASI
SELİM İLERİ
ye
Çelik Gülersoy’un yeni yapıtı A. Şinasi Hisar1
1
bir solukta okudum. Yağmur yağsın mı yağmasın mı, kararsız, bulanık bir akşamüzeriydi. Yaz bitiyor, yaz hızla bitiyor diyordum kendi kendime. Abdülhak Şi-nasi’nin öyle bir şiiri vardır, veda eder, elvada der...
Çelik Bey, çok etkileyici bir yazı kaleme getirmiş. Uzun uzadıya anlatmaktan, sözü yayıp uzatmaktan- sa, özlü anlatımı yeğlemiş ve asıl Abdülhak Şinasi Hisar’ı birdenbire bir trajedi gibi karşımıza çıkarmış.
Yapıt beş bölümden oluşuyor.
“Teşerrüf”te genç Çelik Gülersoy’un Abdülhak Şi-
nasi’nin kitaplarıyla tanışmasını okuyoruz. Yapıtla- nna vurulup kaldığımız yazarla bu tanışmalanmız, sonraki yıllarda m utluluk veren bir anı olup çıkar.
Genç Çelik Gülersoy, Ankara Yokuşu’ndaki Hil mi Kitabevi’nin camekânı önündedir. Camekânda
Çamlıca'dakiEniştemiz. Camın gerisindeyse, “efen diden, hafif tombul, b ir zat” , Hilmi Çığıraçan’ın ta
kendisi. Hüseyin R ahm i’nin de yayıncısı olan Hil mi Çığıraçan’dan, öyle sanıyorum ki, edebiyatımız ilk -ve belki de- son kez söz açıyor. Kadirbilir Gü lersoy onu da unutmamış, satırları arasında anmış... Çamlıca’nın olağanüstü anlatısı olan eser, on ye di yaşındaki okuru büyüleyecektir. Gülersoy hayra nı olduğu yazarı 1948 yazında tanır. Birlikte yürür ler. O kısacık yürüyüşü, Çelik Bey tadına doyulmaz bir anlatımla inanılmaz rüya sahnelerimize dönüş türm üş. Tekrar tekrar okudum.
İkinci bölümde Abdülhak Şinasi’nin yaşamı ince kesitlerle kaleme getiriliyor. Bir yalnızlık hayatı. Dış görünüşte her şeyin düzenli gibi göründüğü, ger çeklikteyse, her şeyin her an yalnızlıkla yaralandığı yıkkınlık...
“Son Yılları”, okurlardan hep uzak tutulm uş, bü
yük yazınsal değeri savrulup gitm iş Abdülhak Şina si’nin yapayalnız, maddi olanaklardan yoksun dün yasında ölümü bekleyişine gerçek b ir ağıt.
Bu, çığlığı andınrağıt, “Ayniışı” bölüm ünde artık doruğa çıkacaktır:
“Cenaze namazı, Aksaray Valide Camii’nde az bir cemaatle (elli kişi kadar) kılındı. Frau Buck. b ir du vara yaslanmış, için-için ağlıyor ve bana soruyor du: Almanya’da böyle biri ölünce, ülke ayağa kal kar. Hani sizin, hiç değilse, üniversite gençliğiniz ner- de?”
Nihayet “SanatT’nda, Gülersoy, okurlar yoksunu Hisar’ın ‘asıl’ mutsuzluğunu vurguluyor:
Birbirinden yenilikçi, birbirinden güzel kitapları
“eski yalı ve konak sahipleri” okumaktadır. “Şina si Bey biliyor ve anlıyordu ki, o seçkin okuyucula- nn ilgisini ve sevgisini çeken özelliği, yüce sanatı değildi. Anlattığı, kaybolmuş mekânlardı. Herkes, o sayfalarda kendi çocukluğunu, gençliğini bulu yordu, ama bütün ‘m uhabbetleri’, işte oraya kadar dı.”
Böylesi yürek yakıcı bir Çelik Gülersoy dikkati de, Hisar’ın Ahmet Haşim kitabının bazı sayfalanna yö nelik: Ahmet Haşim’in ağzından konuşan Hisar, yazarlığının kara talihinden de acı acı yakınmakta dır...
Demin andığım şiirle, “Hazanın Vedat” ile nokta lamak istiyorum :
“Bu yollarda, bu dağlarda çakan rüzgârlar Bir geliyor, b ir gidiyor, elveda diyor; Denizlerden, semalardan akan rüzgârlar Veda diyor, veda diyor, elveda diyor!”
flbdülhak Şinasi'
B ir fliiT
^
Takvimde İz Bırakan:
“Ertesi günü Sabri’nin telefonu ile, ne yapaca ğımı şaşırdım: Kırkıncı dereceden b ir akrabası or taya çıkmış, ‘terekeyi tespit davası’ açmış. Mahke me Heyeti, kira işlememesi için, daireyi boşaltmış, eşyalan mahzene indirmişler, Sabri Efendi’yi, pa buçtan içerde kalacak şekilde kapı dışan etmişler. ”
Çelik Gülersoy, A. Şinasi Hisar, Çelik Gülersoy Vak fı Yayını, 2001.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi