Bir halkbilimci olan
Muhsine Helimoğlu Yavuz,
masasında biriken dokuz
kitabı kısa notlar halında
anlatıyor bizlere.
MUHSİNE HELİMOĞLU YAVUZ
B
u kez tanıtacağım kitapların en üs tünde, Mete Çetik’in “Üniversite de Cadı Kazanı 1948 DTCF Tasfi yesi ve Pertev Naili Boratav’ın Müdafa ası” adlı kitap duruyor. Kapağında, mah kemede yanyana oturan üç güzel ve ay dınlık insanın fotoğrafı. Pertev Naili Bo- ratav, Niyazi Berkes, Behice Boran, Ta rih Vakfı Yurt Yayınlarından (1998) olan, 237 sayfalık bu kitap, acılı bir dö neme ayna tutuyor. Ne yazık ki, bu ay-ı yar duy yanlar ne yapsın.,
Bu kitapta Boratav, Berkes ve Bo- ran’ın; kaynatılan bir cadı kazanı sonun da, Ankara Üniversitesi DTCF’deki gö revlerinden uzaklaştırılmalarının öykü sü anlatılıyor. Boratav’ın mahkemeye sunduğu “müdafaaname” ise dönemin siyasi konjonktürünü ayadınlatan, önemli bir belge niteliğinde. Kitabın 210. sayfasında yer alan, Boratav’ın şu
yansıttıkları, okurken bile insanı isyan duygularıyla dolduruyor, ya
yaşa-sözlerini tüylerim ürpererek okudum. “Benim aleyhimde şahitlik etmiş bir tek öğrencim vardır. Zeynep Korkmaz. Onun da çalışmaları filan vardır. Şimdi profesör. Zeynep geldi mahkemeye, aleyhimde ifade vermeye. Benim hatır ladığıma göre bir o var, benim öğrenci lerimden aleyhimde olan.”
Onur Anıtı
Bir de sevgili Enver Gökçe’nin, o dö nemde Boratav için uyarladığı şu dizele re bakın: “Tuna Nehri .akmam diyor/ Et rafımı yıkmam diyor/ Ünü büvük Pertev Hoca/ Dil Tarih’ten gitmem diyor.” Per tev Hoca’yı Dil Tarih’ten zorla gönder diler göndermeye ya, onu gönderenler hani nerede?.. Pertev Hoca ise bir “onur anıtı” olarak, işte burada, halkının yüre- inde. Onun gibi bir halkbilimciye de
kası Ço- ”vi alan alkımn yüreği yakışır doğrusu.
Serpil Üral’m “Türkiye İş
cuk Edebiyatı Büyük Ödülü 97”yı alan “Şafakta Yanan Mumlar” kitabı ise, Ça- nakakle Savaşı çerçevesine oturtulmuş bir “barış” romanı. Savaşın acılarını, vı- kımları-yakımlarını, kendi hallerine bı rakıldıklarında, sımsıcak dostluklar ku rabilecek insanların, siyasi nedenlerle nasıl da birbirlerine boğazlandıklarını, ustca bir kurgu ve yalın bir anlatıyla ve riyor Serpil. Bu kitap ayrıca belgesel bir özelliğe sahip. Çünkü, kitapta yer alan kahramanların, “yalnız adları sanal, kişi likler ise gerçektir” diyor önsözde. Yaza rın Çanakkale Savaşı konusunda, özen li bir araştırma yaptığı da hemen belli oluyor. Kitabın sonunda yer alan “yarar lanılan kaynaklar” listesi de bunun önemli bir göstergesi. Çocukların bu ki tabı okumaları, “savaş, silah ve ölüm ta- cirleri”nin aleyhine olacak kuşkusuz...
Ertuğrul Oğuz Fırat’ın “Seviçıra” ki tabı ise bambaşka iklimlerde dolaştırıyor insanı. Ama eğer, dışındaki çetin kozayı kırıp, içindeki bal özüne ulaşabilirseniz elbette... Kitabın arka kapağında yer alan şu satırlar, içeriğini de yeterince yan sıtıyor sanırım. “Nedir Seviçıra? Olanak sız bir roman, olanaksız bir öykü ve ola naksız bir şiir, çok zamanlı bir cumhuri yet mesnevisi. Başka bir sözdizimde an latılmayacak ya da anlatılabilse de aynı tadı, aynı doygunluğu vermeyecek den li özgün bir yapı örneği. Kartpostal Türkçesi’yle akınlara çıkılıp, sözlükler yakılan ülkemizde, bu denli yetkin bir Türkçeyle örülmüş kaç metin sayabiliriz ki... Âz, çok az.” Doruk Yayınları (An kara 1997) olan, 642 sayfalık bu kitabın kapak kompozisyonunu da aynı
zaman-lar, kitapzaman-lar, kitaplar...
B ir tutam kitap,
bin tutam aydınlık
da ressam olan, yazarın kendisi yapmış. Girişte, yazar hakkında verilen bilgilere baktığımızda, Ertuğrul Oğuz Fırat’ın Klasik Batı müziğinde de yetkin bir sa natçı olduğunu anlıyoruz. Ama, bu çok yönlü sanatçının “iflah olmaz”, ustalık la gerçekleştirdiği bir huyu var... Kendi sini gizlemek... Ben onu, 1980’li yıllarda tanımıştım. Ortak dostumuz Sevgili Mustafa Ekmekçi tanıştırmıştı. Yıllar sonra yeniden karşılaşınca sevindim doğrusu, hem de elinde bir “Seviçıra” ile birlikte... Şiir ve öykülerden oluşan bu kitaptan, işte birkaç dize: “Tek duruş ta kalmak anlaşılan yormuş sizi/ Kımıl tınız güne bakanın günü izlemesi/ Ama kuş ürker bu yüzden/ Hangi kuş sevinç duydu sizden/ Kuş diliyle hiç konuşma dınız ki/ Bir çocukluk özlemi acıtıyor içinizi/ Çok söylemişlerdi olanakları gö remediğinizi.”
Diğer kitaplar
Kıbrıs’ın sıcak ve dost sesi Harid Fe dai “Koza” adlı kitabında toplamış şiir lerini. Onun içten, duyarlı dizelerinden işte birkaç güzel ses: “Hava limanına sığ maz olurum/ Salınarak sökün ettiğin an/ Ağzıma gelir yüreğim/ Bilesin/ Dizeler divan durur belleğimde/ Hoş geldin de mek için sana/ Gülücükler taşar yanak larından/ Dizlerim tutmaz olur/ Sonra başlarsın konuşmaya/ Dilimin _ şendedir/ Sana yangınlığım biraz bundan.”
Sevgi Tamgüç’ün çevirisiyle, Sosyal Yayınlarda çıkan, Pierre Grimal’in “Mi toloji Sözlüğü Yunan ve Roma” ise mi toloji alanında, sağlam bir başvuru kay nağı. 901 sayfalık bu geniş kapsamlı ki tabın, iç kapaktaki tanıtım yazısında şöy le deniyor: “Yunan ve Latin edebiyatla rına ait, belli başlı metinlere sürekli gön derme yapan bu eserinde yazar, her tür lü dogmatik görüşten, araştırmaların sü rekli ilerleyip derinleşmesi nedeniyle es kimeye mahkûm her türlü yorumlayıcı
sistemden, uzak durmaya özen göster miş, yalnızca antikçağın, en yaygın şekil de kullanılan büyük mitoslarının değiş mez ve her dem geçerli verilerini incele meye ve özetlemeye çalışmıştır.”
Bir köşede içten içe kozasını ören bir başka “eli kalem tutan ”ımız İsmail Ka- raahmetoğlu da şu kitaplarıyla konuk ol du yazı masama. “Anadolu Aydınlığı, Nasrettin Hoca, Gençliğin Yanık Koku su, Güldüşün Güneşi, Sağırlar Değir meni.” Duyarlı, yalın, köy kökenli bir aydın olan Karaahmetoğlu, “Sağırlar Değirmeni” kitabındaki şiirlerinden bi risinde, şiddetle kuşatılmış olmaktan, bakın nasıl yakınıyor: “Nerede üniversi telerimizin/ Özgür varışlı/ Özgür bu- lunçlu/ Özgür bilinçli çocukları/ Nere de çağdaş eğitimcilerin/ Kansız elleri/ Nerede Demetevler’in/ Özgür çiçekleri/ Barış çiçekleri/ Demet birinci caddede/ Kan izleri/ İkinci caddede/ Dinamit pat laması/ Üçüncüsünde kurşun yağmurla rı yağar/ Gökleri delerek/ Ivedik gömüt lüğüne/ Düşer imleri/ Can güvenliği di leyerek.”
Ahmet Özer “Aşkın Taç Yaprağı” ve “Sarkaç” kitaplarını verirken, “Biliyor musunuz” dedi, “Aşkın Taç Yapra- ğı’nda, ben yazmak istediğim şiiri yaz dım.” Bir şairin varmak istediği yere va rabildim diyebilmesi, önemli bir sapta ma sanırım. Düzyazılarını topladığı “Sarkaç”ta işe yaşama tanıklık ediyor.
Ve Arzu Öztürkmen’den önemli bir kitap. “Türkiye’de Folklor ve Milliyetçi lik” (İletişim Yay., İst. 1998, s. 298). Ar ka kapağında ilginç bir saptama var: “Bu kitap nasıl folklor oynadığımızın, ama daha çok folklorla nasıl oynadığımızın bir hikâyesi.”
- Son dönem Osmanlı folklor hakkındaki düşüncel
- Folklorun kurumsallaşması: Osman uyc aydınlarının
feri. Kitap şu bölümlerden oluşuyor:
I ' ■ lı ı ıce şm lı Türkçülüğünden Cumhuriyetin kül tür kurumlarına geçiş. - Halkevleri ve folklorun millileş mesi. - Folkloru milli yetçilikten ayrıştır ma çabası: Pertev Naili Boratav Va
kası.
- 1950’ler Türkiyesi’nde folklor çalış maları.
- Halk oyunlarının millileşmesi. - Türkiye’de folklor araştırmaları için yeni bir gündeme doğru.
Kitabın 154. sayfasmdan, Boratav da vasıyla ilgili olarak aldığım şu bölüm, Türkiye’nin hangi acılı dönemlerden geç tiğinin ve geçmekte olduğunun (Ne uzun süreli bir geçiş bu böyle) tipik bir göster gesidir. “Behice Boran, Niyazi Berkes ve Pertev Naili Boratav’ın durumlarını ele alan Ankara Üniversitesi Senatosu, 10 Ocak 1948’de, bu üç hoca hakkında, Üniversiteler Kanununun 46/D bendin deki, üniversite öğretim mesleğinden çı karma cezasınm uygulanmasına, oybirli ğiyle karar verdi. Bu karara itiraz eden Berkes, Boran ve Boratav konuyu Üni versitelerarası Kurul’a götürdü. Kurul, 21 Şubat 1948 tarihli kararıyla senato ka rarını bozarak, herhangi bir disiplin ce: zasına gerek görmediğini açıkladı. An kara Üniversitesi, Üniversitelerarası Ku- rul’un bozma kararma karşılık, fakülte yönetim kurulunu devreye sokarak, b u üç hocanın derslerini tatil eder. Ankara Cumhuriyet Savcılığı da basında çıkan yazılar üzerine, 1948 Haziranında bir so ruşturma başlatır. Buna göre Pertev Na ili Boratav, 11 ayrı suçlamayla karşı kar şıyadır.
Boratav'a yöneltilen suçlamalar
1- Amerika ile Ingiltere’yi faşistlikle it ham etmek.
2- Türkçülük aleyhinde bulunmak. 3- Almanya’da komünist propaganda sı yaptığı için, geri alınmak.
4- Komünist olduğu söylenen Ruhi Su ile münasebeti bulunmak.
5- Karacaoğlan’m Türklükle alakası ol madığım söylemek.
6- Hüseyin Rahmi’nin fikirlerini sol culuk propagandası için kullanmak.
7- Namık Kemal’i milliyetçi olduğu için tenkid etmek.
8- Komünist olduğu söylenen Jiro ve Bazen ile seyahate çıkmak.
9- Masalların halk ve destanların aris tokrasi sınıfının mahsulü olduğunu söy lemek.
10- Anadolu isyanlarına alaka göster mek.
11- Marksist diye isimlendirilen Yurt- Dünya ve Adımlar dergileriyle ilgisi bu lunmak suretiyle, yabancı ideolojileri ya yarak, Türk gençliğine zehir saçmak.”
Suçlamaları görüyorsunuz işte... İçler acısı bu suçlamalar, Allah etmeye adamı ipe götürür. Düşünüyorum da Boratav Hoca, canını iyi kurtarmış doğrusu...
Arzu Öztürkmen’in kitabı, halkbilimi alanı için, önemli bir araştırma ve incele me ürünü ve değerli bir kaynak.
Tüm yazarların emekleri sağolsun di yorum...
İyi okumalar... ■
C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 4 3 9
T a h a T o ro s Arşivi