1 O HABER
10 MAYIS 1999 PAZARTESİCmmSä Istanbul
İSTANBUL'U
DİNLİYORUM
Dr.Nilgün G E D İK O Ğ L U ^ f ^ Tel: 0 800 219 60 48 Fax: 0 212 677 03 98 E-Mail: ngedik@hurriyet.com.trA L K IŞ L A R
Başkan P e rşe m b e
/ /günleri sizlerle
• KARTALGöreve yeniden seçilen Kartal Belediye Başkanı Mehm et Sekmen, Her hafta perşembe günü saat 9 .0 0 ile 1 3 .0 0 arasında Beyaz Masa'da Başkan Yardımcıları ve ilgili birim müdürleriyle birlikte halkın sorunlarını dinleyerek çözüm üretmeye çalışıyor.
Başkan Sekmen, alt yapının
Kartal'da % 9 9 oranında bitirildiğini, bu nedenle yapılan toplantılarda dile getirilen sorunların daha çok başka kurumların hizmetlerininin
noksanlığından kaynaklandığını belitiyor.
Y Ö N E T E N L E R İ İN D İK K A T İN E
Yol magandaları
• ATAKÖY
Geçen hafta yol teröristerini konu etmiş ve “bize bildirin” demiştik. Aldığımız telefon, e-mail ve fakslara bakıldığında, trafikte seyreden herkesin mutlaka bir şekilde yol tetörüne maruz kalmış olduğu görülüyor, işin ilginç yanı, teröre maruz kalanlar, o denli dehşet içinde kalıyorlar ki, o anda plaka tesbiti yapabilenlerin sayısı çok az. Biraz olsun yol teröristlerini
caydırabilmek içinse plaka teşhir
etmekten başka çare yok gibi görünüyor. Yine de bir okurumuzun gönderdiği e- mail'i yayınlıyoruz:
"Dünkü yazınızdaki gibi dayak yemedik ama 5 Mayıs Çarşamba günü sanırım 1 4 .0 0 sularında metalik gümüş bir B M W Z3 marka spor araç Ataköy'den E5 karayoluna çıkarken 9. Kısım'a girişin başındaki trafik ışıklarının biraz ötesinde bize tehlikeli anlar yaşattı. Yoğun trafikte arabamızı sürürken önümüzdeki araç ile aramızda bir arabalık mesafeden ancak biraz daha fazlası varken, hiç sinyal
vermeksizin, çok hızlı ve tehlikeli bir şekilde,araya girip çarpışma tehlikesi yaratmış ve aynı şekilde diğer arabalara makas atmaya devam ederek gözden kaybolmuştur. Olay saniyeler içinde gerçekleştiği ve o sırada yanımda olan annem panik yaşadığı için arabanın plakasını alamadım. Ama dünyada James Bond'un arabası diye ünlenen bu marka arabadan zaten İstanbul'da çok az zayıda var. Ayrıca Yeşilyurt-Yeşilköy'de yayalara açık bölgelerde araçlarıyla dolaşanlardan bıktığımızı da söylemek isterim.”
Çınar ağacı
tarihe karıştı
• KOZYATAĞI
İstanbul'un hemen her sem tinde mutlaka bir “o ağaç” denilebilek eski ağaçlar vardır. Genellikle zamana tanıklık etm iş tarihi çınarlar, özel bir anlam katarlar bulundukları yerlere. Ama kimi zaman da kentin
yapılaşması yüzünden, doğal ortamından alınarak kafes içine yerleştirilm iş ender rastlanan vahşi bir hayvan gibi sıradışı yerlerde yalnız bir ağaç olarak kalırlar. Bu, aslında
Altyapıda
sorun var
• MALTEPE
M altepe, Feyzullah Mahallesi, Kartallı Sokak'tan yazan bir
okurumuz, sokaklarındaki bir sorunu dile getirm iş: Yıllardır belli aralıklarla süren bu sorun, sokakta, işlevini yerine getirmeyen ve 'kara kanal'
onlara verilen önemin bir göstergesi. Yol yapılsa da ağacın yola feda edilmediği birçok örneğe rastlanabiliyor kentimizde.
Ancak Kozyatağı'ndan bize e-mail gönderen bir okurumuz, işte böyle "yalnız” bir çınarın artık tarihe karıştığını üzülerek bildiriyor.
Kozyatağı çevreyolu çıkışında yolun ilk hizmete açılışından beri iki şe rit arasında bulunan oldukça yaşlı bir çınar, önce 2 Mayıs tarihinde bütün dalları kesilerek salt gövde halinde bırakılmış. 7 Mayıs günü ise artık gövde de kalmamış.
Okurumuz, aynı yerde bulunan iki çınar ağacının da aynı akıbete uğramasından endişe ediyor.
olarak adlandırılan sistemden kaynaklanıyormuş. Kanalizasyon tıkanıklıklarında bodrum katları su bastığı gibi, yağm ur suları da bodrum larda birikmekteymiş. Okurumuz, sokaktaki birçok evde bu sorunun yaşandığını, ayrıca kanalın döşeli olduğu alanda, başka
mahalllerde de bu sorunun yaşandığını bildiriyor. YıNardır bu mahallede oturanların söylediklerine göre bina sayısının artm ası yüzünden kanalın yetersiz kalması, girişim lerin
ancak geçici olmasıyla
sonuçanıyormuş. “ Bir evde sorun çözümlense, bir başka evde sorun patlak veriyor" diyor okurumuz. Okurumuz, haklı olarak rutubet, koku, ve pis suyun insan sağlığını tehdit ettiğini ve sürekli var olan nemin belki binaları da teh d it ettiğini belirtiyor.
Mahalle sakinleri konuyu deflarca İSKİ'ye bildirm işler ancak kalıcı bir çözüm elde edilememiş, iyi bir çözüm, alt yapı çalışmalarında bir düzenleme gerektiriyor gibi...
Piknik
paradoksu
• ÇAMLICA
"Piknik yapmayı bilmiyoruz” başlığı ile sütunlarımızda çıkan yazı birçok okurumuzu harekete geçirdi.
Kentimizde piknik alanlarını nasıl kötü kullandığımıza dair örnekler çoğaldıkça çoğalıyor.
Acıbadem'den arayan bir okurumuz, Çamlıca'da piknik yeri olarak düzenlenen yerde piknik manzaralarını aktardı bize:
“ Geçen Pazar gittim . Çamlıca'da '0 ağacın altı' diye bilinen bir yer var. Orayı piknik olanı olarak düzenlediler. Masa ve oturacak yerler var. Ancak o denli pis kullanılıyor ki. ortalığı çöp götürüyor. Bir görevli aradım, bulamadım. Ama görevli de olsa acaba fark edecek mi? Çöp
bidonlarının fazla olmayışı da dikkatimi çekti. Ama zaten çok sınırlı sayıda çöp bidonu varken piknikçilerin davranışı da ayrı bir konu, insanlar bidonun yanından geçerken yiyecek çölerini bidona değil yere atıyorlar. Kimse de kimseyi uyarmıyor. “
Peki bize ne gerekiyor? Çöpümüzü bidona değil de yere atmamızı acaba ne önleyebilir? Uyarılmayı mı
bekliyoruz? Peki bunun için uyarılmak hoş bir şey mi?
Bir okurumuz, bir önceki haftadan kalan piknikçi çöplerinin arasında ertesi hafta piknik yapanlar olduğunu söylemişti.
Bu işte gerçekten bir tuhaflık var. Bir tü r mantık yanlışlığı gibi. Hani neredeyse piknik yapmak “zorunlu” hale getirilse, çöp konusunda şikayetçi olacağımız yetkilileri arayacakmışız gibi geliyor.
Yoksa biz herşeye razı mıyız?
yıllar önce. Komşuluğun bazen de sıkan bir şey olduğunu kabul ediyorum. 'Senin kızı filan yerde gördüm' gibi. Kimi yerde az da olsa hala vardır mesela, komşuluk ve yardım etmek artık aptalca birşey olarak kabul ediliyor.
Şimdi bu oturduğunuz mahallede sizi tanıyorlar mı?
Mahallede nedense beni 'hacı' diye çağırıyorlar. Kapımdaki levhaları görüyorlar, kapının girişinde yukarda kelime-i şahadet var, çok güzel bir hat yazısı ile
etkisi altında yaşıyorum.
İstanbul'da batı ve doğu birbirleri ile selâmlaşıyorlar. Hem iyi manada hem kötü manada. İki tarafın da etkisi var ama doğu etkisi daha fazla. Azınlıkların azalmasına üzülüyor insan.
Uzun yıllar Türkiye'de yaşadınız, Türklerin belirli özelliği ne?
Her millet alıngandır ama Türkler biraz daha alıngandır. Türkiye’de tenkit ettiğim bir nokta esash bir nokta, 'team work' yok, beraber çahşma fikri yok.
hakikaten bir kıymet idi. Bugün Türklerle konuşurken çok dikkat etmek gerek, hangi siyasi eğilime sahiptir, belli değil. Türkiye’de ayn fikirlerin yan yana
yaşayabilmesi hala tabii bir şey değil. Durum bu ve bu da hayatı zorlaştırıyor hatta çok
zorlaştırıyor. Azınlıklar artık bir rol oynamıyor.
Son çalışmalarınz neler?
Türk İşçileri ile ilgili
bestelenmiş, söylenmiş türküleru, şarkıları topladım. Bunlar
hakkında konferanslar verdim.
Doksan yaşındaki Robert Anhegger 64 yıldır İstanbul'da yaşıyor
İstanbul aşığı
Komşularının 'Hacı' diye hitap ettiğini söyleyen Anhegger “Batı ile doğu İstanbul’da selâmlaşıyor” diyor. • Fotoğraf: Yusuf UÇAK
Türk-Alman Derneği'nin
kurucusu Robert Anhegger
1935'te gelmiş İstanbul'a. Türk
kültürüyle ilgili birçok
araştırması var. Bir başka
özelliği de İstanbul'u çok
sevmesi.
R
obert Anhegger 1911doğumlu. Türk - Alman Kültür
Derneği'nin kurucusu. Tam bir İstanbul aşığı. Eski İstanbul’un mahalle
ilişkilerindeki sıcaklığını ve komşuluk ilişkilerini özlüyor. 64 yıldır İstanbul’da yaşıyor. Mualla Eyüpoğlu ile evli. Halen Galata'da eski bir evin en üst katında Haliç - Marmara manzaralı odasında çalışmalarını sürdürüyor. Kendisi ile İstanbul'dan, hayattan,
olaylardan konuştuk. Konuşurken dil üzerine çok titiz; önce 'sükse' kelimesini kulanıyor sonra beğenmiyor 'büyük bir başarı' diyor. Sesinde çocuk tonu var.
İstanbul'a ne zaman geldiniz?
; 1935'te son sınıf talebesiyken İstanbul'a geldim. Balkan tarihini öğrenmek istiyordum. Türk menbalanna (kaynaklarına) başvurmak istedim. Bir sene karşıda oturdum. Önce Şehzadebaşı civarında, sonra Gedikpaşa’da.
Bu süre içinde İstanbul ne kadar değişti?
İstanbul'da herşey dükkanlara doğru gidiyor. Artık insan ilişkileri kalmadı. Bizim buradaki market biraz başka. Dükkanlarda 'geldin' ya da 'gelmedin' hiç farkedilmiyorsunuz. İnsanlar diğer insanların artık umurunda değil. On sene önce öyle değildi. Bir bağlılık yok artık. Sokaktan geçen, bağıran bir yoğurtçu vardı. Onunla arkadaş olduk, evinin yerini biliyordum.
Komşuluk ilişkilerinin durumu ne?
Mahalle yok artık.
Gedikpaşa'nın üst tarafında çok sıcak ilişkiler vardı. 1940'larda.. Bir Karamanlı Rum'un evinde
kalıyordum. Evde Ttirkçe-Rumca konuşuluyordu. Manzara olarak evin karşısmda hamam vardı. Bugün hamam aynen var ama ev artık yok. Çengelköy'de kaldım
yazılmış. Hanımım, Mualla hanımın dindar olduğunu mahalleli biliyor. Yanan Galata Mevlevihanesi'nin son şeyhinin oğlu ile gayet sıkı dost idik. Onlar da tam anlamıyla müslümandılar.
Kültürel zenginliği nasıl İstanbul'un?
Zaten, bugün o eski İstanbul’un
Türkiye'nin ilerlemesinde büyük bir mani.
İstanbul'da yaşamak başlı başına bir gerilim getiriyor mu?
Günümüzde siyasi kavgalar arttı. Tanımadığımız insanlara çok dikkat ediyoruz. Tanımadığımız insanlar ama acaba, her misafir
Son çalışmam Almanya'daki Türk işçilerine hitap eden liedler. Şarkı ve türkü başka, lied başka, ikisi arasında bir yaklaşım bu liedler, şarkı diyelim. Bunların içinde 'kadın sololar dikkatimi çekiyor. Almanya'daki Türkler tarafından Almanya'daki Tiirklere söylenen şarkıları, liedleri ele
almak istiyorum.
Son seçimlerde oy oranı dağılımından 'Türk milleti kendisini Avrupa karşısında yalnız hissetmiş olabilir' yargısma katılıyor musunuz?
Olabilir, millet kendisini yalnız bırakılmış zannedebilir. Bir dereceye kadar da haklıdır. Çünkü öbürleri tarafmdan Avrupa bakmamdan da yanhş değü. 'Türkiye ne kadar güvenli' sorusu var? Onu görüyoruz. Ama Avrupa, kendisi protestan katolik aynı masaya oturabilir, aynı kürsüde konuşabilirler.
Ülkemizi dolaştınız mı?
Anadolu'ya birçok seyahat yaptım. Eskiden, o zaman turisti bilmiyorlardı. Hazine arayıcıları sanıyorlardı, eğer define
aramıyorsanız aptal olarak kabul ediyorlardı Anadolu'da
yabancıları. 'Memleketi tanımak için' dediğimizde dediğimizi anlamıyorlardı. İmkansızdı onlar için. Otobüste her yerde kayıt oluyorduk, karakollara. Mesela bir karakolda otobüs duruyor,
genellikle kamyondan yapma idi otobüsler. Karakola gidip kayıt yaptırıyorduk. 'Neden geldiniz?' diye soruyorlardı. Kahve ve çay ikram ediyorlardı. Öteki karakola telefon ediyorlardı 'dikkat' diye. Bu anlattığım 1936-1938 arasında.
Bir anınızı söyleyebilir misiniz?
Kastamonu'da bir camide fotoğraf çekerken, jandarma geldi. Ben de fotoğraf makinasını kaldırdım. Tam bu sırada imam geldi. Seyrediyor bizi, genç biri. 'Oğlum sen hiç merak etme biz şimdi Allah'la beraberiz bizi rahatsız edemezsin' deyip fotoğraf çekmeme izin verdi. Bu çok önemli, şapka çıkarılacak bir yaklaşım. Yıllar önce oluyor bu olay.
Geçiminizi nasıl sağladınız?
Öğretmenlik, okutmanlık yaptım. Çeşitli bilimsel çalışmalar yaptım. Türk Mensucat
Dergisi'nde teknik müdürlük yaptım. Eski Almanca okuma kitabı neşrettim, büyük bir cüretle. Fmdıkzade'de Özel Gazetecilik Okulu vardı; ders verdim. Türk ilkokul kitabından Giyom Tel öyküsü, hayvan hikayeleri çevirdim. İznik çinileri üzerine kitap hazırladım. Doktora
çalışmamda Balkanlar'daki Maden
HALDUN TANER’İN
KALEMİNDEN
Yazar Haldun Taner 1977’de Robert Anhegger hakkında şunları yazmıştı:
“Anhegger 42 yıldır aramızda yaşıyor. İsviçre'de Türkoloji, Tarih ve İktisat okudu. 1935'te Türkiye'ye geldi. İstanbul Üniversitesi'nde Sanat Tarihi bölümünde eski metinler uzmanı olarak çalıştı. Daha sonra aynı okulda Alman Filolojisi'nde rektör ve Yabancı Diller Okulu'nda öğretmen olarak çalıştı. 1950'lerde Türk Alman Kültür Merkezi'ni yönetmeye
başladı. Bir yandan da Türkçe Almanca öğreten Goethe Enstitüsü'nün sorumluluğunu yüklendi. Anhegger'in çalışmalarının kültür yaşamımıza büyük katkısı oldu. Savaş sonrası
Almanya'nın en önemli sanat ve bilim adamlarını Türkiye'ye çağırdı. Konferanslar verdirdi, açık oturumlar düzenledi.”
Kanunlarını ele aldım. Pek çok çalışmam oldu. Günlerce eski kitaplar karıştırdım.
Türk-Alman Kültür Derneği'ni ne zaman kurdunuz?
1956'da Türk-Alman İstişare Kültür Derneği kuruldu. Konsolos çağırdı. 500 lira verdi. Alyon sokağındaki sinemanın yanında bir oda kiraladım. Türk Alman Kültür Derneği kuruldu. İstanbul’daki Maya sergisi salonunun yanısıra ikinci sergi salonunu açmış olduk.
Konsolosluğa gittim.
Karışmamalarını istedim. Bir huyum vardır. Ben her zaman kapımı açık bırakırım.
Yardımcılarınız oldu mu?
Goethe Enstitüsünde iken Türk Alman Yüksek Kurulu tarafmdan yanıma birisini verdiler. Prof. Macit Gökberk. Çok sağlam, işini bilen; birşeyi doğru bulmadığı zaman açıkça söyleyen bir insan. Güvenilir, büyük bir adamdı. Kuruldaki beş kişiden biriydi.
Tarık Sipahi
Taha Toros Arşivi