• Sonuç bulunamadı

Şinasi'nin son günleri ve ölümü

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Şinasi'nin son günleri ve ölümü"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Edebiyatımızda tabii yazı çığrını açan ilk gazeteci ve gazetecilikte ilk fikir yazısı öncüsü

Ş inasi’nin

son günlen ve olum u

Yazan: Ebuzziya Tevfik

Sadeleştiren: Şevket Rado ) L yılı M ayısında Yeni Osmanlı-

' ' 1ar Cem iyeti azasının A vrupa’ ya kaçıp P a ris’te to p lan m aların d a n son­ ra M ustafa Fâzıl Paşa, Cemiyeti k u r­ m ak işini ve başkanlığım Ziya B ey e(’) havale etm işti.

Ş inasi o ta rih te n iki b u çu k yıl önce P a ris’e çekilerek o tu rd u ğ u Rue du Bac da, hazırladığı sözlüğe ait ça lışm alar­ la m eşguldü. H a ftad a iki gün, o ta rih ­ lerde B ibliothèque im p ériale olan Mil­ lî K ütüphaneye giderek O sm anlı Ka­ m usu için birço k eseri güzden geçirir, d efte rlerin e n o tla r alır, kalan günleri­

ni çalışm a odasında, incelem elerden

aldığı sonuçları y erlerine y erle ştirm e k ­ le geçirirdi.

Gece hiç çalışm az, yazın saa t altıd a Rue du B ac’tan V oltaire R ıhtım ına çı­ kar, k ırk elh adım sağa sola gidip gel­ d ik ten so n ra Bac sokağı ile aynı doğ­ ru ltu d a olan Royale K öprü sü n d en Tui­ leries R ıhtım ına geçer, o ra d an Tuile­ ries B ahçesine girer, havuzun k a rşısın ­ daki kanapelerd en b irin e o tu ra ra k L ittré ’yi (2) bekler, onunla yedi bu çu ­ ğa k a d a r kelim e tü retim i üzerine gö­ rü şü r, yedi b u çu k ta, iki sözlük allame- si, erte si akşam yine b u lu şm ak kara- rile ay rılırlar.

Ş inasi, tam sekizde Bac sokağını di­ kine kesen Delille sokağında M adam e B e rth e ’in lo k an tasın a girer, b ir çorba,

b ir et, b ir salata d an ib are t olan akşam yem eğini yer, kahvesini V oltaire R ıh­ tım ın d a içer, gece y arısın a b ir saa t ka­ lıncaya k a d a r V oltaire R ıhtım ında, do­ ğudan M alaquais, b a tıd a n O rsay ad la­ rını alan yol üzerinde b irk aç kere sa­ ğa sola giderek vakit geçirir, ondan so n ra evine dönüp uykuya y atard ı. E r­ tesi gün, sab ah ın yedisine k a d a r y ata­ ğında kalır, sekizde yazılarını yazmaya, başlar, öğleyin yine M adam e B e rth e ’in lo k an tasın a gider, yem ekten sonra, k ü tü p h an en in günü ise, o ra y a uğrar, değilse evine döner.

İşte, Ş in asi’nin gündelik hayatı, hiç değişm eden böylece sü re r, gider, fakat T h éâtre F ran ç ais’de M olière’in eserleri oynandığı m evsim de h içb ir geceyi ka- çırm azm ış.

J ö n tü rk le rin P a ris’te toplanm aları, d ah a doğrusu J ü n tü rk adile P a ris’te b ir fırk a o rtay a çıkm asile Ş in asi’nin ra h a tı kaçtı. Ç ünkü Şinasi, politik a ile u ğraşm am aya kesin k a ra r verm iş, b ir k en a ra çekilip yaşam aktan zevk aldığı için, kim se ile görüşm ez olm uştu. Bu sebeple, P aris'e gelm iş olan çöm ezini özel hayr.tına sokm ası, yeniden siyaset âlem inde boygösterm esine sebep ola­ caktı. Bu yüzden K em al’i (:i) â d e tâ

so-t1) Şair Ziya Paşa.

(-) Fransız dili sözlüğünün ünlü yazarı. (:!) Namık Kemal.

(2)

ğuk k arşılad ı. K em al de, tab iatile so­ k ulm aya ce sa re t edem edi.

B ir de Ş inasi, aslın d a çok evham lı olduğu için, d ü şü n d ü k lerin d en kim se­ ye ipucu verm ez, bu sebeple de az ko­ n u şu r, ağzından çıkacak kelim eleri dik ­ k atle seçerdi. S öyledikleri b aşk a m â­ nâya çekilm esin diye kelim eleri, cüm ­ leleri ta r ta ta r ta söylem ek on d a âd e tâ cin n et derecesine varm ıştı, denebilir.

Bu sırad a A bdülâziz H an 'ın P aris se­ y ah atin d e, S adrıâzam F u at Paşa Şina- s i’yi ça ğ ırara k iltifa t etm iş, İs ta n b u l’a dönm esi için kendisinden söz alm ıştı. G erçekten, p ad işah İs ta n b u l’a d önün­ ce Ş inasi de gelm iş ise de, ancak beş gün so n ra b u k alışın d a eski d o stu olan C ourier d ’O rient gazetesi sahibi Jean P e trie ’nin m atb aa sın a m isafir olm uş, ne F u at Paşayı görm üş, ne de evinin sem tin e uğram ış ve fa k a t T ophane M üftüsü B ekir E fendi ile ( ’) S o rm agir im am ını C ourier m atb a a sın a g etirte­ re k o n ların önü n d e k arısın ı boşam ış ve m ihri m üecceli (G) olan 40.000 k u ru ­ şu ödediği gün v ap u ra b inip M arsilya üzerin d en P aris'e d ö n m ü ştü r. (°)

Bu sefer P a ris’e dönüşü n d e Jö n tü rk - lerin L ondraya çekilm iş o ld u k ların ı öğ­ re n ere k yeniden in san lard a n uzak ya­ şayışına dönm üş ise de eski ra h a tın a k av u şam am ıştır. Ç ünkü o n u n la kim se m eşgul olm adığı halde o, J ö n tü rk le rin kendisile m eşgul olabilm eleri ih tim a­ lde ted irg in oluyordu. N ihayet 1869 yı­ lı so n b ah a rın d a P a ris ’i b ıra k a ra k İs­ ta n b u l'a gelm iş ve B âbıâli’nin S ad aret K apısı k arşısın d ak i köşede b u lu n an bi­ nayı m a tb a a yapm ıştı.

Ş inasi b u ra d a garip b ir ö m ü r sü r­ m ek te idi. B ir han k a d a r geniş olan bu bin an ın y u k arı k atı b o ştu . K endisi birinci k atın d a, uzun lam asın a b ir oda­ nın köşesine serdiği yatağı gündüzün m inder, gece yatak o larak kullanıyor­ du. Ona b itişk b aşk a b ir uzunlam ası­ na odada h a rf k asaları bulunuyor, mü- re ttip le r çalışıyordu. D urubu Em

sal'i-ni (7) ikinci defa dizdiriyor, ö b ü r ta ra f­ ta n da b ir h a tta ta yazdırdığı şekilleri, h a k k â k in e g ö stere rek kazdırm aya ça­ lışıyor, h a rfle rin h avalarını k a ld ıra ra k sayılarını azaltm ak istiyordu.

K endi fikrince on d a m uvaffak ol­

m u ştu . D ivan’ım ve F ransızcadan Türk- çeye, T ürkçeden Fransızcaya çevirdiği F ran sız şiirlerd e kendi şiirlerin d en b a­ zılarını (örnek olm ak üzere) b u h a rf­ lerle b astırm ıştı. F ak at yaptığı bu de­

ğişiklikle m atb aa cılık ta d üşündüğü

ilerlem e o lm am ıştı. Yalnız, O sm anh

h a rfle rin e m ahsus olan güzellik kay­ bolm uştu.

P aris'in Rue de B ac’ı, Quai V o ltaire’i, T uileries B ahçesi, Lille sokağındaki M adam e B e rth e ’in lokantası yerine ge­ çen bin a ve m üesseselerin arasın d ak i fa rk ise Doğu ile B atı k a d a r biribirin- den uzak, b irib irin e zıttı. P a ris’te, is­ tese de, sefaleti sü rd ü rm ey e im kân yok­ tu. Ç ünkü otelci y atak çarşafla rın ı na­ sıl olsa en az iki günde b ir d eğiştire­ cekti. B u rada ise F ransızların «cynique» dedikleri M eşrebi K elbiyun’a m ahsus b ir hayat tarzın a girm işti. H e r şeyden yoksun im iş gibi, o rası hiçlikten iba­ re t b ir tiy atro sahnesi idi ki onun da k ah ram an ı Şinasi idi.

F ak at b u kasvet dolu hayat, sonun­ da m anevi ta ra fla rı ile b e ra b e r m addi tara fla rın ı da ta h rip etti. O rada daha fazla o tu ram a d ı. M atbaasındaki baskı âletlerin i B âbıâli civarındaki B cşirağa T ekkesine ait b in alard an birinin m ah­ zenine taşıyarak, kendisi de, yedi

yıl-(4) Bu Bekir eiendi 1878’de Kuleli Vakası di­ ye bilinen Hüseyin Daim Paşanın İhtilâl Cemiyetinin ileri gelenlerinden biri olarak ömür boyu Bağdad'a sürülmüştü. (5) Boşanırken kadına ödenmesi gereken

para.

(fi) Boşanmasının sebebi karısının, Çinasi'yi İstanbul’a dönmeye zorlaması için Fuat Pc.şa'ya bir rica mektiubu vermiş olma­ sıdır.

(7) Şinasi’nin Ata Sözleri kitabı.

(3)

Şirtasi gençlik çağında

dan beri ayak basm adığı S o rm ag ir’de- ki evine çekilm eye m ecb u r oldu. Bu m ahalle C ihangir’e bağlı, h av a d ar b ir yerdi; evi de kuzey tara fın d a, genişçe b ir bahçenin içinde idi. (8)

Şinasi, evine g irdikten b iraz sonra bahçesinde b ir m a tb a a y ap tırm ay a b aş­ ladı. M aksadı, bitm ek üzere olan söz­ lüğünü b a stırm a k tı. B unun için b ir ta ­ ra fta n da P a ris’ten Çince, Uygurca,

S anskritçe, kısacası, Tiirkçenin aslı

b ak ım ın d an ilişkisi olan eski ve u n u ­ tulm uş dillerden kalıba dökülm üş ke­ lim eler getirtiyor, o nlara n u m a ra la r koyarak birço k gözleri olan levhalara yerleştiriyor, b ir ta ra fta n da no t def­ terle rin d en henüz y erlerine konm am ış delillerini b ir nesih h a tta tın a gözünün önünde yazdırıyor ve k a rşıla ştırd ık ta n so n ra b u n o tları hem en yakıyordu.

B itip tük en m ek bilm eyen b u u ğ raş­ m alar kendisince b ir zevk halini al­ m akla b e ra b e r dim ağını da yoruyor du. Ç ünkü yem esi içm esi pek düzen­ siz, ad e tâ sağlığa aykırı idi.

B ir teyzesi, onun kızı, h a tta to ru n u olduğu halde o nlarla bu lu şm ak istem i­ yor, T asv irie fk âr’m k u ru ld u ğ u ta rih te müvezzi tayin ettiği B olulu Y usuf Ağa’ dan b a şk a evine kim seyi sokm uyordu. İki öğüne yetecek k a d a r b ir k ap tan ib are t yem eğini onun evinde p işirtir, alkollü içkileri öteden beri kullan m ad ı­ ğı için sudan ve kahveden b aşk a b ir şey içm ezdi. F ak at tü tü n e fazlasile düşkündü.

Yaşı ancak k ırk sekize yaklaşm ış ol­ duğu halde gerek geçim tarzı, gerek m eslek tu tu m u m addi ve m anevi kuv­ vetlerini pek ziyade y ıp ratm ış olduğun­ dan elli beşlik b ir düşkün adam hâli­ ni alm ıştı. H a tta yüzünü günden güne b ir sarılık kaplıyor, v ü cudunun eridiği a d e tâ hissediliyordu. Ne çare ki kendi­ si bu halin fa rk ın d a değildi.

Y a p tırm a k ta olduğu binayı pen cere­ den gözler, lüzum gördüğü değişiklik­ leri ve ta rifle ri orad an yapardı. B ir ke­ re olsun bahçesine inip de dolaşm ı­ yordu.

A kşam yem eğini getiren Y usuf Ağa kahvesini p işirip v erd ik ten so n ra ka­ pıyı çekip gidiyor, Ş inasi evin içinde, tekb aşın a, b u kasvetli h ay ata göm ülü­ yordu.

B iricik oğlunu M ektebi S u lta n i’ye verm işti. H a ftad a b ir gece eve gelen H ikm et Şinasi b ab asın ı neşelere gar- kediyor, o n u n y arattığ ı h u zu rla b ir h afta lık yalnızlığının verdiği sıkıntı ta- m am iyle dağılarak güya ki m ah k û m u olduğu tek b aşın a yaşayışa b ir h afta

d ah a dayanabilecek taze b ir kuvvet

kazanıyordu.

O günün akşam ı yem eği de b ir ola­ ğ an ü stü ziyafet halinde idi. Y usuf Ağa, çocuğun sevdiği yem ekleri bildiği için ona göre hazırlık yapıyordu. F ak at Şi­ nasi oğluna m ahsus olan bu gençlik sofrasını sadece seyrederek zevk a lı­ yordu.

(4)

ŞİNASİ HASTALANIYOR

K im se ile buluşm aksızın sü rü p giden b u birteviye hayat deh şet veren b ir kasvetle sonuçlandı. Ş inasi saatlarca, d erin b ir hüzün ile gözlerini b ir nok­ taya d ikerek h içb ir şeyle m eşgul ol­ m az, a ra sıra kendi kendine gülüm ­ serdi. Sözlüğünü yazan h a tta t söylü­ yordu: «Bana n u m a ra la r konm uş kâ­ ğıt p a rç a la rın a yazılı kelim eleri ver­ d ik ten so n ra kendisi m indere dayanır, b ir saat, bazan iki saat, h iç b ir kelim e söylem eksizin d ü şü n ü r, p arm a k ları arasın d ak i sigaranın sönüp yere d üş­ tüğünü bile farketm ezdi. Verdiği kâğıt­ ları b ir saa t içinde yazıp m üsveddele­ rini önüne koyduğum vakit (Akşam ol­ m uş ha! Pek âlâ! Y arın erken geliniz!) derdi. H albuki henüz akşam değil, öğ­ le bile olm am ışken ben, gündüzün ya­ rısın d a olduğum uzu b ir tü rlü söyleye­ m ezdim . Ç ünkü bu halin iyi b ir alâ­ m et olm adığını anlıyordum .»

Bu hali iki ay k a d a r sü rm ü ştü r. On­ d an so n ra kendisine b ir neşe gelm iş, teyzesini ç a ğ ırta ra k evi tem izletm esini rica etm iş. F ak at b ir h a fta so n ra has­ talan a rak , on beş gün k ad a r, kendini

bilm eyecek derecede ate şle r içinde

k av ru lm u ştu r.

H astalığını h a b e r alan M ustafa F a­ zıl Paşa kendi d o k to ru n u gönderip m u ­ ayene e ttirm iş ise de hastalığının ne olduğunu anlam ak kabil olam am ıştır. B iraz so n ra kendi kendine iyileştiğin­ den Paşa derhal konağın bitişiğindeki K em eraltı sokağında b ir ev hazırlaya­ ra k oray a getirtm iş, hizm eti için k a­ dın ve erk ek iki hizm etçi tayin edip seçkin yem ekler y ap tırm ıştı.

Bu ev değişikliği 1870 yılı K asım ayında olm u ştu . Aynı yılın Aralık ayı­ n a ra stlay a n R am azanda ise hav alar pek iyi gittiğinden Şinasi ifta rd a n son­ ra h e r gece S u ltan B ayezit m eydanın­ da b ir tu r atm aya başlam ıştı. B azan D ire k lerarasın a k a d a r uzanır, b ir iki saa t çaycı d ü k k ân ın d a eğlenerek evine

dönerdi. Bu değişiklik ru h halinde de değişikliğe sebep o lm uştu. Bazı gece­ leri de Fâzıl Paşanın konağına geliyor­ du. K onağa geldiği geceler ü stü n e te­ m iz b ir setre giyiyor, tem iz göm lek, siyah k ra v atla zarafetin i tam am lıyor, P aşa ona saygı ve sevgi ile k arışık b ir yakınlık duyuyor, y anında lâübali ol­ m ak tan çok, çekingen ve d ü rü st b ir

dille konuşuyordu. Ş inasi tevazudan

n efret eder, fakat âdâbı m u aşerete son derece riayet ederdi. P aşanın m eclisin­ de b u lu n d u k ça ağırbaşlılığını ince ne­ zaketi ile süsleyerek m ecliste b u lu n an ­ la ra kendini saydırırdı. G irdiği b ir b a­ h iste k o nuşm a âd â b ın d a n ayrılm az, gayet kısa, fakat kesin cüm lelerle fi­ k irlerin i açıklardı. Onun bu hali ken­ disine lâyık olduğu saygıyı tem in edi­ yordu.

SOHBET TOPLANTILARI

Gayet m ünakaşacı olan Fâzıl Paşa, k ib ir ve azam et satan m uhteşem tavır- lariyle m eclislere ağırlık veren Yu­ suf K âm il Paşa, Ş inasi'ye karşı, tem ­ kinden çok çekingenlikle y o ru m lan a b i­ lecek b ir m ütevazı hal alıyorlardı. Şi­ nasi bazan alayla k arışık ince s o ru la r o rtay a a ttık ç a P aşalar verecek cevap b u lam azlardı. O nunla özentisiz, tam a- m ile sam im i b ir dille k o nuşan yalnız F u at Paşa im iş. O nun da sebebi Paşa­ nın halden an lam ak tak i doğuştan ka­

biliyeti olduğundan şüphe y oktur.

Ç ünkü Ş inasi büyük m evkilerde b u lu n ­ m uş o lan lara k arşı d aim a v ekar ve haysiyetini k o ru rd u . F uat Paşa ise Şi- n a s i’yi tahsil için P a ris’te b ulunduğu zam andan beri ta n ır, onun h e r hâlini bilirdi. Bu yüzden bol bol g u ru ru n u okşayacak sözler söylerdi. E n ikballi

zam anında Ş in a si’ye yazm ış olduğu

tezkerelerde de bu hal görü lü r. Şinasi F u at P aşanın ölüm hab erin i işittiği za­ m an son derece üzülm üş. N ice’den nâ­ şının İs ta n b u l’a getirildiği gün b ir ço cuk gibi ağ lam ıştır ki bu da do stları

(5)

n a k arşı fazla vefasını belli eden ru h h allerin d en d ir.

ı871 yılı b a h a rın d a Fâzıl Paşa m er­ h u m Ç am lıca’daki kâşanesine n a k le tti­ ği sırad a Ş in a si’yi de b e ra b e r g ö tü r­ m ek istem iş ise de, tam am ile iyileşti­ ği için kendisi b u n a lüzum görm em iş, P aşanın sayfayiye geçm esinden sonra o da C ihangirdeki evine dö n m ü ştü r. N e çare ki bu d önüşü ile b e ra b e r üç aydan beri alıştığı ra h a t, bilh assa bes­ lenm esindeki intizam yine bozulm uş­ tu r. H er ne k a d a r M ustafa Paşa ken­ disine b ir aşçı ile hizm etine b ir F ra n ­ sız kadım b ırak m ış ise de b u ra d a yi­ n e Sözlük’le uğraşm aya başladığından, arad an b ir ay geçm eden ağır su re tte h a sta la n m ıştır. H astalığını h a b e r alan Fâzıl Paşa b irk aç defa kâhyasını gön­ d erere k ısra rla Ç am lıca’ya davet etm iş ve hek im ler de aynı şeyi tavsiye etm iş­ lerse de Ş in asi’yi k an d ırm a k kabil ol­ m am ıştır.

H aziran d a h astalık b ir d u ra k la m a devrine girdiğinden hek im ler hava de­ ğ iştirm e lüzum unu yalvarırcasın a k en ­ d isinden rica etm işlerse de yine din- letem em işlerdir.

Ağustos b aşın a k a d a r süren, h a tta gittikçe iyileşm e ü m idini kuvvetlendi­ ren bu d u ra k la m a devri b ird en b ire de­ ğişm iştir.

SON GÜNLERİ

B ir sabah, âd eti olduğundan fazla yatağında kalm ış olm asını m erak eden hizm etçi kadın, kapıyı açıp da içeri gir­ diği zam an Şinasi yatağında yatıyor­ m uş. «— R ahatsız m ısınız?» diye so r­ m ası üzerine ıstıra p çeken b ir b a k ış­ la, elini tepesine götü rerek : « buram ­ da!...» dem iş ve gözlerini yum m uş.

B iraz so n ra vakayı h a b e r alan heki­ m i gelip m uayene ederek tepesine buz

koydurm uş. Ve h e r iki saa tte , yarım saa t a ra verilerek, devam edilm esini, h astaya, cevap verm eye m ecb u r olm a­ m ası için, k a t’iyyen b ir şey söylenm e­ m esini ten b ih ederek gitm iş.

E rtesi günü biz de h a b e r alm ıştık. K em al zaten hassas olduğu k a d a r Şi- n a s i’ye k arşı pek zaafı vardı. Bu ba­ k ım dan onu h a s ta halin d e görm eye da­ yanam azdı.

B ana: «Sen git gör!» dedi. B en de o halde görm ek istem edim . Ç ünkü sıh­ h a tte iken yanında söz söylem eye ce­ sa re t edem ezken bu halin d e ne m u h a­ tap olabilirdim , ne de ona b ir şey söy­ lem eye cesaret edebilirdim . O sırad a ah b a p la rd a n d o k to r Saip E fendi gel­ m işti. (8) b u tesad ü fü nim et b ilerek gönderdik. Ç ünkü Ş inasi ile P aris'ten beri tan ışık lık ları vardı. Ü stelik hekim

olduğu için onun görm esi ile benim

görm em kıyas kabul etm ezdi.

Saip E fendi gitm iş. E rte si gün b i­ zim le buluştu ğ u n d a:

— Zavallı E fendi yolcu! K a fatasın ­ da b ir tü m ö r var. Y u m u rta büyüklü­ ğünde, fırlam ış. Bu, çoğu zam an fazla çalışm akla b e ra b e r çokça hayal k u ra n kim selerde görülür. B irkaç günlük öm ­ rü kalm ış. Ç ekm em esi daha iyidir, de­ m işti.

— K onuşabiliyor m u? dedik.

— Asıl şaşılacak şey orası. S ıh h a t­ te iken durgun olan Şinasi, şim di d u r­ m adan konuşuyor.

D oktor Saip b irk aç gün a ra ile iki kere daha gitm işti. E n son g ö rü şü n ­ den üç gün so n ra —E ylülün onuncu Ç arşam ba günü— Âli Paşa vefat etm iş­ ti. Tam h aftasın d a. E ylülün 17. Ç ar­

şam ba günü de Ş inasi vefat etti. •

(8) Sonradan Tıbbiye Nazırı olan merhum Saip Paşa.

Referanslar

Benzer Belgeler

-(Ferzan) Tabii ikimiz de çok duyarlı çalıyoruz fakat ben da­ ha duygusal ve daha sakinim Ferhan daha canlı.. - İkinizin de gözleriniz

Türkler 150 yıl içinde burada o devrin en büyük ve en kalabalık şehrini kurmuşlar, 800 bine yakın nüfus topla­ mayı başarmışlardır.. Asıl

Özellikle, bütün meziyetleriyle sevilen, beğenilen inci Çayırlı bu nedenledir ki, radyo repertuarla­ rında solo emisyonlarından başka, koro şefliğine de

O sırada Damat Ferit Paşa hükümetinin de bir odun skandali olduğu için sansürcübaşı Şemsi Paşa romanı yasaklar ve Reşat Nuri'ye şu baba öğüdü

Ancak Lebon müessesesi 1940’ta, Litopulos ailesinin karşı köşedeki binasına taşınıp orada bu adla, ailenin da­ madı Yanna tarafından açılınca, burası bo­ şalmış

Araştırmanın amacı, park kullanıcıları aracılığı ile kent parklarında yer verilen heykellerin görsel kalitesini ölçmek ve görsel peyzaj göstergeleri (ilginç olma,

Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji, İzmir, Türkiye Anahtar sözcükler: Ekstramedüller hematopoez, posterior mediastinal

Sol akciğer lingular segmentte tübüler ve variköz bronşektaziler (a, b), sağ akciğer orta lob medial segmette (c) ve sol alt lob mediobazal, posterobazal ve laterobazal