MÜZİSYENLERİ
ASU MARALMAN
A
su Maralman, “Ben bugüne kadar kimseyi taklit etmedim... tak lit de edilmedim" diye söze başladı. Sesini taklit edebilecek biri çıkacak di ye korkarmış, Sesinin, doğrudan doğ ruya yüreğe hitap eden kitleleri hare kete geçirebilen mistik bir özelliği ol duğunu vurguluyor, "Evet ben bu yüz den sesimle, şarkılarıma bir yorum ge tirdim" diyor. Üstelik böyle bir sese ka vuşmak için uğraş da vermemiş” bu tamamen doğanın bir armağanıdır ba na” Asu Maralman’ın bir özelliği de, hep özgün Türk bestelerini seslendir mesi. Yani bir yabancı besteyi Türkçe sözlerle söylememiş hiç. Bununla da övünç duyuyor. Asu Maralman’ı kendi ne özgü yorumuyla 1972 ve 1981 yılla rı arasında hep zirvede gördük. Sonra ne oldu da çekiliverdi birden? Biraz buruk yanıtlıyor bu sorumu. “Çocukluk tan beri müzik bende bir tutku halin deydi. Arkadaşlarıma günün birinde çok ünlü bir şarkıcı olacağımı söyler dim hep. Güler, geçerlerdi. Evet, ger çekten ünlü bir şarkıcı oldum. Ama da ha sonra karşıma çıkan duvarları yıka madım bir türlü. Buna izin vermediler. Çember daraldı ve galiba kendi ken dimi soktum, aynı bir akrep gibi."
Bir süre Amerika’ya gitmiş. Daha sonra Almanya'ya. 1988 'de annesinin hastalanması nedeniyle dönmüş. An nesini kaybettikten sonra da bir daha dış ülkelere çıkmamış. O arada ikinci kez evlenmiş. Şimdi eşiyle beste çalış
maları yapıyor ve şarkılara söz yazıyor, önümüzdeki günlerde onu da yepyeni yapıtıyla karşımızda görebileceğiz ye niden.
Ülkemizde, hçbir zaman müzik adamlarının bir ekip oluşturmamasın dan yakınıyor. "Ekipleşme olmadığı için, başarı bir yerde tıkanıp kalıyor" di yor. "Oysa dış ülkelerde sanatçı mut laka bir ekibin gözetimindedir. Yani dış ülkelerde sanat, bir ekip işidir" diyor. AsıInda batıyla boy ölçüşebilecek dü zeyde olmamamıza bir neden yok ona göre. “Her birey tek tek ele alındığında pekala başarılı ve de akıllı", diyor. "Ama organizasyon yok., planlama yok., uygulama yok. Yalnızca gereksiz acelecilik var. Bir de kendimize değer vermesini bilemiyoruz. Kendimizi tanı tıp, sunamıyoruz. Bu yüzden de hep geride kalıyoruz."
- Tabii müzik kültürümüz eksik, yal nızca klasik Türk Müziği ve klasik batı müziği eğitimi veren konservatuvarları- mız var. Oysa bir caz müziği konserva- tuvarı... bir pop müziği konservatuvarı hala yok. Biz orkestralarda yetiştik. Bizden sonraki nesil de belki bizieri dinleye dinleye yetişti. Öncelikle bu konservatuvarlar açılmalı ki, beklediği mize kavuşabilelim.
Yine de dünle bugün arasında bir gelişme olduğu kanısında. Beğendiği yeni sanatçılar da var.
ASU MARALMAN, "Çocukluğumdan beri ünlü bir şarkıcı olmayı İstedim. Oldum da, ama daha sonra karşıma çıkan duvarları yıkamadım". Bu yüzden müziğe ara verdiğini söyleyen Asu Maralman yeni b ir yapıtıyla çıkacak müzikseverlerin karşısına...
DÜN
TANJU OKAN
T
anju Okan, müzikten hiç kopmadığını söylüyor. Ondört yıl ortadan kaybolmuş ama yine de müzikle iç içe yaşamış. Urla'ya yerleşmiş. Bir ara po litikaya da atılmış. ANAP’tan belediye başkanlığına adaylığını koymuş. Ama kazanamamış. Yoksa bundan sonra
politikacı Tanju Okan'ı mı göreceğiz karşımızda? "Olabilir de, olmayabilir de" diye geçiştiriyor sorumu. Çocuk luktan beri nota sesleri arasında büyü düğünü anlatıyor. Anne ve babasının müzikle uğraşması nedeniyle, kulakla- 'rı müzikle öylesine dolu ki...
Kolay kolay vazgeçmesi, müziği tümden bırakması olası değil. "Zaten yakında yine beni eskisi gibi karşınız da göreceksiniz” diyor. Yeni bir de beste yapmış. Adı "Urlam”. Piyasaya
çıkan son kesetinde bu parça da yer alıyormuş. “Bizde de kalıcı isimler oldu batı müziğinde” diyor. “Ama Türk din leyicisinin sanatçıyı yaşatma ölçülerini bilemiyorum. Belki çabuk bıkıyorlar."
- Tabii gençleri beğeniyorum, iyi müzik yapıyorlar. Çok iyi müzisyenler yetişiyor. Müzik kaliteleri de iyi. Bilgile ri de. Zamanla daha da aşama yapa caklar sanıyorum. Bu açıdan seviniyo rum doğrusu.
- Ben kendimize özgü yapıtlarla
DUN
dünyaya sesimizi duyurmamız gerek, derim. Onların öz müziğini alıp da kop ya etmeye kalkışırsak, üstelik de daha iyisini yaptık diye ortaya çıkarsak onlar la boy ölçüşecek düzeye gelmemiz olası mı? Tabii ki müzik kültürü eksik ülkemizde. Türk Sanat müziği, Türk Folklörü ve türküler ağırlıkta. Çocuk bü yürken, hem bunları dinliyor... hem de pop müzik ve diğer batı kökenli müzik leri; karmaşa içinde büyüyor anlayaca ğınız. Neyi dinleyeceğini, neyin üstüne eğileceğini şaşırıyor. Oysa onlar, daha kiliselerinde bu müzikle yoğruluyorlar.
Şimdi ne ile uğraştığını öğrenmeye çalışıyorum. Denizlere açılacağını söy lüyor. "Yoksa bilmiyor muydunuz?" di ye soruyor gülerek. “Ben, açık deniz yat kaptanıyım aynı zamanda da, yazın altı ayım hep denizde geçer." Eskiye özlem duyuyor mu acaba zaman za man? Hem de nasıl..Eskinin herşeyine özlem duyuyormuş. Gözleri, anılarda kalmış bir olayı yakalamak istercesine, “Ah., nerede o eskinin romantizmi?" di ye soruyor.
TANJU OKAN, yakında yine sahneye çıkıyor ama yazın denizlere açılıyor, çünkü kendisi yat kaptanı...
SENAY
41
960 lı yılların sonlarına doğ ru, sarışın gencecik bir kız, hatif batı müziği dünyamıza, se siyle, yorumuyla yeni bir renk ge tiriyordu. "Sev Kardeşim", “Hayat Bayram Olsa”, “Gerçek Nerede", “ Beyaz Ülke" gibi şarkıları ile bir anda zirvede görüyorduk onu. “barışı ve sevgiyi vurgulayan şar kılarımla kendime özgü bir ün yaptım” diyor Şenay. 1968 yılında Şerif Yüzbaşıoğlu orkestrasına girmesi ile başlıyor profesyonel müzik yaşamı. İki yıl sonra da Şe rif Yüzbaşıoğlu ile evleniyorlar, iki müzik tutkunu daha da verimli ça lışıp 1971-1973 ve 76 yıllarında ülkemize dışarıdan ödüller de ge tiriyorlar.“Uluslararası pop-müzik festi vallerinin kapılarını Türk sanatçı larına açtık" diyor, gururla. Şerif Yüzbaşıoğlu Orkestrası, onun için bir yerde okul olmuş. 1981 yılına kadar aralıksız sürmüş bu dolu dolu müzik yaşamı. Ancak 1981 yılında eşini kaybedince, tüm dünyası da birlikte yıkılmış sanki, iki yıl hiç bir şeye ilgi duyamamış. Sonra kendine gelip de kulak ka barttığında bakmış ki, hafif batı müziği, ülkemizde gittikçe yozla şıyor; arabesk modası kulakları tırmalıyor. Böyle bir ortamda kötü bir şey yapmaktansa, hiç bir şey yapmamayı yeğlemiş. On yıldır müziğe olan açlığı da giderek da yanılmaz boyutlara ulaşmış. Şim di yeniden müzik dünyasına yep yeni bir yorumla girmek üzere. Bir Mevlana prodüksiyonu var. İsviç re’de yaşayan müzisyen Erdal Kı- zılçay ile birlikte çalışıyorlarmış bu prodüksiyon için.
Şenay da ülkemizde bir an önce caz müziği ya da pop müzi ği konservatuvarlarının açılmasın dan yana, “özellikle caz müziği konservatuvarlarının öğrenci ye tiştirmede katkısı çok büyük. “An cak müzisyenin ve şarkıcının eği tim noksanlığından kaynaklanmı yor bizim batıyla boy ölçüşeme- miz" diye de ekliyor hemen. “Onun yanı sıra dünya plak sana yinin içine de girememiş bir ülke yiz. Yani müzik oralarda artık sa nayileşmiş. “ Bireysel çabalarla gelebilecekleri en uç noktaya gel diklerini söylüyor. "Bu bakımdan sanatçılarımızın bireysel çabalar la gelebildikleri yerleri küçümse mek pek de doğru değil" diyor. Bir de şarkıcının hedeflerinin çok önemli olduğunu vurguluyor. "Eğer bu işe soyunurken, bu bir müzik tutkusundan
kaynaklanmı-DUN
yor da, sırf para kazanmak için bir amaçsa, zaten başarı da söz ko nusu olamaz", diye de belirtiyor hemen. Dünden bugüne bir geliş me değil, hep bir çekişme oldu ğunu söylüyor. Bir şeyi daha sa vunuyor Şenay: “Sanatçı özgür bırakılmalıdır, ille de özgün müzik denince bir zorlama oluyor iyi bir yapıt da bu yüzden ortaya çıkamı yor. Yani ille de Türk motifleri ol ması şart değil. Müzik dünya standartlarına uygun, bugünün enstrümanları ile icra edilsin. Ye ter ki dünya pop müziğinin içine girebilecek bir yapıt olsun". Bu nun yanı sıra yenilikler getirmeyi de savunuyor. Örneğin, doğudan bir çalgı ya da ritm... ya da çok değişik bir yorum, yine doğudan. Ya da değişik bir düşünce akımı gibi.
ŞENAY, Kocasının ölümünden sonra müziğe veda etmiş. Ama o da büyük hazırlıklar İçinde...
4 AK<ADIN
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi