• Sonuç bulunamadı

[İbrahim Çallı]

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "[İbrahim Çallı]"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

" B a lık ç ı K a y ı ğ ı "

Çallı,bölümiln başına g e ­ çirilen bu hengâneden Top - rak'ı sorumlu buluyor,her fır ­ satta Levy'den çok Toprak'a sataşıyordu. Çallı'nındiline bi­ r i düşmeye görsün kolay ko­ lay Iflâh olmazdı. Kimini mi - neraler gibi yükseltir, kimi - ni kör kuyular gibi göm erd i.. Toprağın Mareşal damadı olu­ şunu,ona güvenerek iş le r b e­ cerdiğini her fırsatta anlatır :

-Sarmaşığa sormuşlar sen kim oluyorsun da bu kadar yükseklerden atıyorsun?

-Siz benim yanıma bir ka­ vak dikmeye görün, sülaleni - zin tepesine...

Akademideki ilk büyük sergiye Nazmi Ziya ile baş­ layan Toprak,Çallı'nın okla - rından kurtulabilmek için :

-İkinci Kitap Çallı ikinci sergi Ç allı sergisi,

diye tutturdu. Kurtuluş olm a­ dığını bildiğim için her f ı r ­ satta Çallı'nın kendinden ve en yakınlarından bilgi topla­ maya başladım. Ama kitabı - nm çıktığı gün Nazmi Z iy a '- yı kaybedişimiz bana çok pa - halıya mal oldu. Hayat hikaye sini o unutulmaz üslubuyla kendi ağzından yazmaya baş

-ladığım Çallı korkunç habe­ ri duyar duymaz :

-Bre uğursuz ne kitap i s ­ terim senden,ne sergi.İk i sa­ tır yazacağın tuttu, koskoca Nazmi Z iya'yı kaybettik.

Sahiden ondan sonra ben de soğudum bu işten. Ama ken­ dinden duyduğum kadarını i - lerde anlatacağım.

O günler, şimdiki

Dolma-bahçe Müzesi yoktu... Nazmi Ziya evinde ir ili ; ufaklı en az 250-300 eser vardı. Bun­ lardan en az 100 tanesi fotoğ­ rafa gelirdi. Ama inanır m ısı­ nız beş-altı ay bütün gücümle uğraşttığım halde Ç a llı' dan kırk tane tablo fotoğrafı çek- tiremedim. A li almış V e li'y e verm iş,A yşe almış Fatma'ya satmış,Haşan alm ış yurt d ı­

şına çıkarm ış, işin ü z e r in ­ de durulacak tarafı Çallı'nın bu konuda takındığı tavırdı.

O ralı olmuyordu,eserle - rini bir arada görmekten ke­ y if duyacağa benzemiyordu.., B ir kelim eyle,yaptığı işle­ r i beğenmiyordu.

-Hoca nerede varsa söy­ le, gidip fotoğraflarım çekti - receğim .diye dayatınca :

-Ohooo, Milattan önce yap­ tım ben onlar ı, ne bileyim ner- de.

Ben Ç allı'yı ilk defa 1929 yılında tanıdım ; 23'de g a le ­ ride öğrenciydim. 29'da onun atelyesinde bir y ıl çalıştım. Ders y ılı sonlarına doğru ba - bam büyük bir sevinçle eve geldi :

- Bil bakalım ben şimdi kimin yanından geliyorum, d i­ ye sordu. Babam bayramdan bayrama içki içerd i.O akşam çakır keyifti:

-Yarım saat önce hocan Ç allı ile beraberdik,dedi. Bü­ tün babalar gibi Rahmi Beyde oğlunu sormuş.Aldığı cevap usnım hayatımda bir dönüm noktası olmuştur :

-Oğlunu derhal Avrupa'ya gönder. Bizden alacağını aldı, bundan ötesini müzelerden a - lacak.İmkanın varsa hiç dü­ şünmeden gönder çocuğunu.

Babam hem sevinmiş hem de şaşırm ıştı. Nasıl oluyor da bir hoca sevdiği öğrenciyi ya- nıbaşında tutmak varken uzak­ laştırıyor? Çok şükür babam bu davranışı değerlendirecek kadar okumuş yazmıştı.

Bundan iki -üç ay sonra devlet hesabına Fransa'da o - kuyan ağabeyim Sabahattin Eyüboğlu yaz tatiline gelin - ce Çallı'nın verdiği öğüt ina­ nılmaz bir çabuklukla gerçek­ leşti. Kardeşim ekmeğini .oda­ sını ikiye bölerek aldı götür - dü beni. Çallı'nın o sözü olma­ saydı Avrupa Müzelerini g ö r ­ m ek,bir yabancı dil öğrenmek imhanı yoktu. O gün bugün Ç allı'yı öz yuvamın direkle - rinden b iri sayarım. Kırk yıl­ lık öğretmenlik hayatımda bu öğütün değerini tatmışımdır. Akademiden otostop yaparak Avrupa'ya giden ilk öğrenci­ ler bizim atölyeden çıkmışsa şaşmayın. Bunların bazıla­ r ı hızlarını alamayıp A m eri - ka'ya kadar uzamışlarsa şaş- mayın.bu rüzgar Ç a llı'n m es- (Sayfayı çeviriniz)

(2)

tirdiği bir rüzgârdır.

Size daha sonra Çallının ö- zel hayatını kendisinden duy­ duğum kadarıyla .gördüğüm ka­ darıyla anlatacağım. Bugünkü yazımda onun adım hiç duyma­ mış olanları düşünüyorum.

Niye allı değil de güllü, niye dallı değil de Ç allı? Sa­ dece bana Avrupa kapılarını açtı diye m i? Benim gibi en az otuz ressama daha çalış - ma sevin ci, çalışma bilinci a - şıladığı ve normalin çok üs­ tünde bir ressam,ressam ol - duğu kadar da dörtyüz dirhem bir insan olduğu için.Sen De­ nizlinin Çal kazasından kalk, İstanbul'a Kuleli'ye öğren -

ciyazılm aya gel ama k a y ıt­ ların hangi aylarda olduğunu düşünmeden kışın ortasında İs tanbul'a düş. Aman zaman der ken soluğu adliye mübaşirli - ğinde al. Arkasından eski adı Sanayi-i Nefise şimdiki Güzel Sanatlar Akademisi'nin A vru ­ pa sınavlarını kazan. Denizli' nin Çal ilçesi n ire, P a r is 'in Montparnasse'ı nire? Çal- lı'nın kişiliği üstüne birkaç

olay anlatacağım. Bunlardan en önemlisi Ç allı'yla Atatürk arasında geçendir. Bv. olayı hem kendinden hem eski İ s ­ tanbul mebusu sayın Salah Cimcoz 'dan, hem Burhan Top- rak'tan,bir de K ılıç A li'd e n duydum. Bazı ufak ayrıntıla - rın tıpatıp tutmamasına kar­ şın, olay .bütün hışmıyla m ey­ danda, iyimdi olayı Ç allı' dan

"Tefli Kadın"

dinlediğim gibi anlatıyorum : -1935,1940 y ılla rı arasın - da eski Akademiye eklenmiş salaş yapının alt katını Hik - met Onat Hocaya, üst katımda bana verdiler. En ufak konforu yoktu bu evin ama okula b iti­ şik olması hatırı sayılır bir kazançtı.O zamanki Akademi binasının adı Zeynep Hanım Sarayı diye anılır ve ilk Mil - let M eclisi toplantılarına bu­ rada yer verild iği için meş­ hur sayılırdı. 1935,1937 yılla­ r ı arasında Atatürk' ü tanı - dım. Sevincimden uçuyordum. Ben de onun gibi içkiyi çok se­ viyordum. Birkaç defa beni masasına çağırdı :

"Üstadım, sizi hep meyha­ nelerde görüyorum. Resim yapmaya ne zaman vakit bu­

luyorsunuz?" diye bana takıl - dı. Günlerden bir gün Tepeba- şmda bir gazinoda yine beni masasına çağırdı. Sofra geç vakitlere kadar uzadı.

Sabahın ya ikisi ya üçü olmalıydı. Atatürk :

"Ç a llı,ço k geç oldu. Seni evine götürsünler ,nerde o ­

turuyorsun söyle?"

"Sarayda,Paşam . Fındık­ lı'daki Sarayda."

Böylesine kalender bir ressamın koskoca bir saray­ da oturacağına inanmayan A - tatürk o günlerde uzaktan uza ğa kulağına çalman Saray ke­ limesinde sinsi bir sitem s e ­ zinlemiş olacak ki Ç allı' ya gayet sert :

"K ısa kes Çallı .nerde o - turduğunu doğru dürüst söy­ le, götürsünler sen i."

"Vallahi de billahi ete Sa­ rayda oturuyorum. Ama hiç mi hiç memnun değilim bun­ dan. Hem Paşam, ben sana bir şey söyleyeyim m i? Sen de o sarayda oturmasaydın bu mil­ let seni çok daha fazla seve­ cek ti."

İşte dananın kuyruğu bur- da kopar.Atatürk'ün yüzünde şim şekler çakar. Ç a llı'y ı bir paket halinde taksiye atarlar.

-O gün bugün bir daha yü­ zünü görmek nasip olmadı, derken Çallı'nın gözleri do­

lardı.

■BEDRİ RAHMİ EYUBOĞLU

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

‹lk üretildi¤inde Türkiye’de rakibi olmad›¤› için bofl kutularla sumo gürefli yapan Tosun Pafla, daha sonra Bilkent’te bir robot toplulu¤u kurulmas› ve ortak

İşte yeni Osmanlılar bunu yapamadıkları için Hamid Efendi memleketimizde he­ nüz bir kamuoyu oluşturulamadığını, bunu temin için daha yıllarca basınla

Antik AŞ’nin Ankara Hilton Oteli’nde saat 14.00’ten başlayarak düzen­ leyeceği müzayedede Şeker Ah­ met Paşa’nın 40.5 x 32 santimet­ re boyutlarındaki kavunlu

Google’ın DeepMind adındaki yapay zekâ yazılımı üç boyutlu retina tarama görüntülerini inceleyerek nere- deyse elli ayrı göz hastalığını tespit edebiliyor.. Nature

Külliyesi ile geniş bir sahayı iş­ gal eden Süleymaniye camiinin et­ rafında zaman zaman Istanbulun büyük yangınları geçmiş.. Cami et­ rafında bazı

Bu kapsamda, çok ölçütlü karar verme problemlerini çözmek için kullanılan yöntemlerden biri olan veri zarflama analizi, elde edilen verilerin bazılarının

Şekil 6.5 : Yaşam döngüsü değerlendirilmiş yapı malzemeleri ile yüzey geçirimsiz su buharı geçirimli dış duvar sistemi katmanlaşma modelleri (Ek B.4) Mevcut yaşam

İşte senden bahsediyo­ rum.. Hep böyle