• Sonuç bulunamadı

Boğaziçi'ne sevdalı Küçüksu Kasrı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Boğaziçi'ne sevdalı Küçüksu Kasrı"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

u m .

us

my

d ü j ü s í í

(2)

Í S W Y

A A,

1 v V p T v r

IlliiM l !!! 4

, rn ' ''TLTCIJBB

İstan b u l’a efsanevi bir güzellik kazandıran Boğaziçi,

gizli saklı koyları, akıp giden kıyıları ve bitmez sürpriz­ leri ile her yaştan sevdalılarına sonsuz bir davet sunar. Boğaziçi müdavimleri de bu karşı konulmaz çağrıya onun için yazdıkları şiirler, besteler, kıyılarına kondur­ dukları konaklar, bahçeler, çeşit çeşit mezelerin süsledi­ ği sofralar, şenlikler ve elbette en güzel anılar ve sevda öyküleri ile karşılık verdiler çağlar boyu.

Boğaziçili olmak ya da Boğaziçi’ne gitmek şehrin bir başka köşesinde yaşamaktan çok farklı bir anlam taşı­ mıştır her zaman. Doğa ile insanın bu bitmez raksı, kendine özgü bir kültür ve yaşam biçimi doğurmuş, Bo- ğaziçililik kimliği sunmuştur sakinlerine. Bu ayrıcalığın

The winding Bosphorus strait lends legendary beauty to the city o f Istanbul, with its hidden bays, hilly shores sprinkled with woods and gardens, and picturesque waterfront build­ ings. People have responded to Its irresistible charm with countless poems and songs, celebrations, romantic meals, love stories and sweet memories.

W e are not all fortunate enough to live on the shores o f the Bosphorus but the rest o f us can at least enjoy outings there. These are quite different from visiting any other part o f the city, since on the Bosphorus waterway nature and city are intertwined in an eternal dance. Here arose a culture and way o f life with its own distinctive identity reflected in the tra­ ditional architecture, which is as much part o f the magical

Küçüksu Kasri’m, zamanın diğer saray yapılarında görülen yüksek ve kalın duvarların aksine zarif, dökme demirden parmaklıklar çevreler (en üstte). Thomas Al- lom’un, Küçüksu Çekmesi ve eski kasrı konu alan gravürü, 19. yüzyıl (üstte solda). Melling’in Boğaziçi tasviri, 19. yüzyıl (üstte sağda). / Küçüksu Kasır is sur­ rounded by a graceful railing instead of the high thick walls which surround other Ottoman palaces (top). Küçüksu Fountain and the former lodge depicted in a

19th century engraving by Thomas Allom (above left). The Bosphorus depicted by Melling in the early 19th century (above right).

4 2

S K Y L IF E H A Z İR A N J U N E 2 0 0 3

(3)

yansımaları belki de en önce mimaride kendini göster­ miş ve Boğaziçi’nin doğası kadar alımlı yalılar, saraylar, köşkler, kasırlarla süslenmiştir kıyılar, yeşil yamaçlar. Boğaziçi mekânlarını bu denli ‘insancıl’ ve ‘sıcak’ kılan unsur ise içlerinde kuruldukları eşsiz doğayla tam bir ahenk içinde olmalarıdır kuşkusuz. Ahşap ve taş mima­ rinin en güzel örneklerinin birbiriyle yarıştığı Boğaz kı­ yıları ve sırtları, doğa ve insanın el ele verdiğinde orta­ ya çıkan sevinci tüm dünyaya duyurmak ister gibidir.

Bosphorus scenery as the Judas trees with their purplish pink blossom. W aterfront houses, palaces and pavilions made o f stone and w ood gaze tranquilly at their own reflections in the blue water, creating a landscape in which nature and human beings have worked hand in hand.

Music was an im portant part o f life on the Bosphorus in Ottoman times, particularly on moonlit summer nights when boating parties were got up among friends. Accompanied by musicians o r singing and playing themselves, their voices and

Kasır denize açılır­ ken, B o ğ a ziç i’ nin binbir ışığı ve ren- g iyle do lup ta ş a r (ü s tte ). O rtasın d a küçük b ir selsebil bulunan iki taraflı m erm er m erdiven­ den ayrıntı (solda). Light of a thousand colours reflected off the Bosphorus illu­ m inates the lodge (a bove). D etail of the m arb le s ta ir­ case, between the two arms of which is a fountain (left).

(4)

V'A

H A v

a»’- \

mm

i l l i

////

Eşsiz güzellikle bir doğa parçasının, Boğaziçi’nin kıyısına inşa edilmiş Küçüksu Kasrı, içinde bulunduğu zengin bitki dokusunu süslemeleriyle odalarına sığdırma tela­ şına düşmüş gibidir. / The elaborate interior decoration seems determined to make room for all the plants and trees of the beautiful Bosphorus setting.

Ve elbette müzik... Hoş nağmeler hiç eksik olmadı Bo­ ğaziçi’nden. Özellikle mehtaplı gecelerde çıkılan ve ha­ zırlıkları günler öncesinden başlayan kayık sefalarında müzik bir ritüele dönüşürdü. Boğaziçi’nin doğal senfo­ nisinden ilham alan besteciler de bu gecelerde en

seç-melodies echoing across the w ater were inspired by the nat­ ural symphony o f the Bosphorus.

The Bosphorus was also famous for its parks and meadows where people to o k excursions in fine weather. Such outings went far beyond merely taking fresh air and picknicking, but

4 6

(5)

Vazolarından taşan çiçekler, kuşlar, rozetler ve salkımlar OsmanlI’nın doğaya duyduğu tutkunun bir simgesi. / Flowers overflowing from vases, rosettes and garlands reflect the Ottoman love of nature.

kin sazendelerin eşliğinde şarkılarını seslendirirdi. Boğaziçi coşkusundan söz edince meşhur mesirelerden bahsetmemek olmaz. Zira Boğaz’da mesireye gitmek, sıradan bir ‘hava alma’nın ötesinde müziğin, raksın ve şıklığın iç içe olduğu bir şölene katılmak idi adeta. Bu gezilere ev sahipliği yapan yerler içinde en rağbet edi­ leni ise Göksu veya diğer bir deyişle Küçüksu mesiresi idi. Batılı tarihçi Hammer’in “Küçüksu, Viyana’nın cen­ net benzeri Kahlenberg eteklerinden daha geniş ve da­ ha güzeldir” dediği bu eşsiz doğa parçasına sivil halk kadar Osmanlı Hanedanı da ilgi göstermiş ve birçok ka­ sır ve saray yaptırılmıştır tarih boyunca.

Bir de ünlü Türk gezgini Evliya Çelebi’ye kulak verelim isterseniz... Pek çok gözlemini kaleme aldığı Seyahatna- mesi’nde Göksu için: “Ab-ı hayat gibi bir nehirdir ki Alem Dağları’ndan akıp gelir, iki tarafı yüksek ağaçlarla süslü bağlardır. Bu nehir üzerinde bir tahta köprü var­ dır. Bütün aşıklar kayıklar ile bu nehirden ileride ferah köylere varıp, ağaçlar altında zevk ve sohbet ederler” diye anlatmaktadır.

Her dönemde İstanbulluların akın ettiği bu coğrafyanın bir bölümü 16. yüzyıldan itibaren ‘Hasbahçe’ niteliği ka­ zanmıştır. Sultan I. Mahmud (1730-1754) döneminde

were festive occasions where the elegantly dressed parties were entertained by musicians and dancers. One o f the most popular o f these excursion places was the valley known as Göksu o r Küçüksu (after the tw o rivers between which it lay) on the Asian shore. The Austrian historian Hammer, writing in the early 19th century, declared that ‘Küçüksu is more extensive and lo ve lie r than th e heaven-like fo o th ills o f Kahlenberg in Vienna.’ The 17th century O ttom an w rite r Evliya Çelebi writes o f the River Göksu: This is a river like the fount o f life, pouring down from the Alem Mountains through vineyards adorned by high trees on either bank. O ver the river is a wooden bridge. Friends row up the river in caiques to the villages beyond and delight in one another’s company and conversation beneath the trees.'

(6)

Cam işi siislemeli bir şömineden detay (üstte). Kuğu betimli bir kabartma (üstte sağda). Kasrın bahçesini çevreleyen zarif parmaklıklar yeşili ve maviyi kapatmaz, aksine kucaklar (sağda). / Detail of a fireplace with glass decora­ tion (above). A relief depicting a swan (above right). The elegant railings that surround the garden link it with the sea and park beyond (right).

buraya ahşap bir köşk inşa edilmiş, arka tepelerden su getirtilmiş ve fıskiyeli havuzları bulunan bir bahçe dü­ zenlemesi yaptırılmıştır. Ancak, bu köşk ahşap olması nedeniyle sık sık onarım gerektirdiğinden Sultan Abdül- mecid döneminde (1839-1861) yıktırılmış ve yerine bu­ günkü kagir kasır, mimar Nikogos Balyan tarafından 1856-57 yıllarında inşa edilmiştir. Dış süslemeleri Sultan Abdiilaziz’in istekleri dikkate alınarak yapılan Küçüksu Kasrı, ilk bakışta içinde bulunduğu zengin bitki doku­ sunu duvarlarına sığdırma telaşına düşmüş gibi durur. Doğa betimli kabartmalar, vazoların içinden taşan çi­ çekler, rozetler, salkımlar ve kuğulu çeşmesiyle yapıldı­ ğı dönemin moda çizgileri olan barok ve rokoko üslû­ bunun en güzel örneklerinden biridir.

15 metreye 27 metrelik bir alan üzerine oturtulan kasır, bodrum ile birlikte üç katlıdır. Bahçenin çevresini diğer saray yapılarında görülen yüksek ve kalın duvarların aksine dört yönde kapısı olan zarif demir parmaklıklar süsler. Belli ki Boğaziçi’nin yarattığı estetik duygusu, mimaride güvenlik endişelerinin ve o zamanın gelenek­ lerinin önüne geçmiştir bu kasırda. Yapının bodaım ka­ tı kiler, mutfak ve hizmetçi odalarına ayrılmış, diğer kat­ larsa orta sofaya açılan dört oda biçiminde düzenlen­ miştir. Kara ve deniz yönlerinden ayrı ayrı girişleri bulu­ nan binanın ikinci katına iki yarım daire- biçiminde

baş-subjects, and built several pleasure pavilions here over the centuries. Part o f the valley was a royal estate from the 16th century onwards, and it was here th a t Sultan Mahmud I (1730-1754) built a wooden pavilion set in gardens whose ornamental pools and fountains were supplied with w ater channelled from the hills behind. Since the wooden pavilion required frequent repairs, Sultan Abdülmecid ( 1839-1861) had it demolished and a magnificent stone kasır o r summer palace built in its place. Flowers overflowing from vases, rosettes and garlands compete fo r space on the elaborate facade, that seems engaged in an eager scramble to fit in all the plants and trees o f its setting. The sculpted swans o f the fountain also reflect the fashionable exuberance o f baroque and rococo style,

This splendid miniature palace covers an area o f just 15 by 27 m, and consists o f a basement, ground and upper storeys. Instead o f the high thick walls which surround other Ottoman palaces, here there is a graceful railing with gates in each o f th e fo u r sides. C learly th e unique atm osphere o f th e Bosphorus has imposed its own aesthetics, sweeping aside considerations o f security and privacy that traditionally mark palace architecture.

In the basement is a larder, kitchen and servants quarters, while the main storeys each consist o f a central room known as a sofa extending in bays between the rooms at each o f the

5 0

(7)

Küçüksu Kasrı, her doğan günle beraber Boğaziçi’nin coşkusuna ve doğanın her an yeniden yaradılışına tanıklık eder (üstte). Boğaziçi’nde yeşille mavinin raksı, serviler arasından göz kırpan köşkleriyle günümüzde de sürüp gitmekte (altta). / Küçüksu Kasır is a jewel in the beautiful Bosphorus setting, each complementing the other (above). The spectacular Bosphorus scenery is still enhanced by houses nestling amongst the cypresses (below).

layıp, sonra düz olarak çıkan görkemli bir merdivenle ulaşılır. Dönemin yoğun süslemeli üslubu, bu merdi­ vende de gözlenir. Özellikle merdiven parmaklıkları bu üslubun belirgin örneğidir. Kasrın ısıtma düzeni deniz tarafındaki odalarda çift,

kara tarafındaki odalarday­ sa tek olarak yerleştirilmiş şöm inelerle sağlanmıştır. Ş ö m in elerin m erm erleri İtaly a’dan g etirtilm iş ve her odada farklı renk ve desenlerde şömine kulla­ nılmıştır. Bu kasır, Boğaz kıyılarına dizili diğer hane­ danlık konutları gibi sü­ rekli yaşamaya yönelik ol­ madığı için yatak odaları bulunmaz. Bu mekânı kul­ lananlar, bölgeye günübir­ lik gelen doğa aşıkları gibi Boğaziçi’nin sürekliliğine ve doğanın her an yeniden yaratılışına tanıklık etmek istemişlerdir yalnızca. Böyle bir anlayışın eseri olan Küçüksu Kasrı, son yıllarda sahillerden tepele­ re kadar hızla yayılan ‘be­ ton duyarsızlık’ karşısında sanki kendi rıhtımına çeki­ lip, bir B o ğ a z içi şarkısı söyler gibidir. •

fo u r corners o f the building. There are tw o entrances to Küçüksu Kasır, one in the landward façade and one facing the Bosphorus. A double staircase whose sweeping cutves join at the landing links the ground to the first floor, and here again

we see the elaborate style o f decoration fashionable at th e tim e displayed on the bannisters in particular. The co rn e r room s facing the sea each have tw o fire­ places and th o se at th e back one. The fireplaces are carved fro m Italian marble o f different colours and d iffe re n t designs in each room.

The palace was intended only fo r use when the sul­ tan made excursions to Küçüksu, and was probably ra re ly if e v e r used fo r overnight stays, but only to enjoy days and evenings in this beautiful spot. A t a time when insensitive new a rch ite ctu re is spreading like a rash across th e Bosphorus hills, Küçüksu Kasır seems to have w ith­ drawn in to m em ories o f the past, murmuring a nos­ talgic Bosphorus song. •

* Ali K onyalı, fotoğrafçı,

kültür ve sanat araştırmacısı. * Ali Konyalı is a photographer and cultural researcher.

5 2

S K Y L IF E H A Z İR A N J U N E 2 0 0 3

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

üzerinde yeni bir otoinflasyon aracı olan otovent® cihazının etkinliği araştırılmıştır. Dekonjestan tedavi verilerek tedavi edilen 30 SOM'lu hasta kontrol grubu

Adenokarsinomun bir alt tipi olan taşlı yüzük hücreli karsinom (TYHK), çoğunlukla mide, kolon, mesane, prostat ve memenin primer karsinomu olarak ortaya

47 , teorideki kent büyüklüğünü belirleyici geleneksel ve geleneksel olmayan yaklaşımları AB27 (Avrupa Birliği) içerisindeki 59 fonksiyonel kent böl- gesinde test

Araştırmacılar bu çalışmalarında Geertz’in “model for” tanımına uygun bir şekilde, Aleviliğin ne olduğunu anla(t)maya çalışırken aslında ne olması gerektiği- nin

Bu bildiride splenektomiden 19 yıl sonra SSS tanı- sıyla kaybedilen bir olgu nedeniyle splenektomili hasta- lardaki sepsiste erken tanı, tedavi, korunma ve eğitimin önemi

Denizli ili Merkezefendi ilçesinde bulunan liselerde görev yapan öğretmenlerin örgütsel değişmeye ilişkin tutumlarının branş değişkenine göre anlamlı

Istakoz Bulutsusu Merkezindeki Pismis 24 Açık Yıldız Kümesi Hubble Uzay Teleskobu’nun geniş alan ve gezegen kameraları kullanılarak elde edilen bu görüntüde, NGC

Yazınızın yayın tarihinin 1977-78 tiyatro döneminin son gününe rastlaması —aynı zamanda Şehir Tiyatrosu’nda yeni bir yönetim taranın ilk uygulamasını