A H M E “
H A Ş İM
Tahir KARAUGUZ
1885 te, Bağdad’da doğdu. Babası Resûlzâde Arif Hikmet Beydir. Anası Bağdad’ın asil kişilerinden olan Kahyazâdeler- dendir. Anasının babası ilk «Aysın âzası» ndan Emin Efen didir. Emin Efend'i, çağının değerli bilginlerindendi.
Çocukluğu, babasının Kaymakam bulunduğu İlçelerde
geçti. Bu yüzden ilk öğrenimini geç bitirdi. 1896 da, İstanbul’a geldiği zaman, henüz Türkçeyi konuşamadığından sırf Tiirk- Çesini ilerletmek için «Nümune-i Terakki» lisesine ve bir yıl sonra «Galatasaray» lisesine girdi, 1907 de Liseyi bitirdi.
Önce «Tütün Rejisi» idaresine memur oldu. Ahmet Hâ- şimi, bundan sonra İzmir Lisesi Edebiyat Muallimi, iki yıl sonra Maliye Nezaretinde Mütercim olarak görüyoruz. Daha sonra «Düyûnu - umûmiyye» ye giriyor. Bir ara lâşe Müfet tişi olmuştur. Osmanlı Bankasında bulunmuştur. Güzel Sa natlar Akademisinde Estetik, «Mülkiye Mektebi» nde Fran sızca Muallimliklerinden sonra: Anadolu Demiryolları «Mec lis âza» siyken hastalanarak tedavi için Frankfurt’a gitti.
Döndükten bir kaç ay sonra, hayata gözlerini kapadı.
Eyüb’te gömülüdür.
ŞAİRLİĞİ
Ahmet Hâşim denince akla ilk gelen şiirdir. «Hâlis şiir», öz şiir!
Onun yalnız «Manzumesi» değil, «Nesr» i de şiirdi, konuş ması da: (Yahya Kemal gibi).
Ben Hâşim’i çocukluğumda, «RESİMLİ KİTAB» ta çı kan «BAYRAK» şiiriyle tanıdım,
BAYRAK
Ey âşinâ-i elem, ey hl|âl-i bîvâye, Dağıldı hüsnünün ye’siyle salayan sâye; Bu kavs-i sîm-ü harîr’ir! ki altı asr evvel,
Bir ufk-u sâkin’e doğmuştu, piir heves, pür-emel. Koyulsun encüm-ü hülyâ’ya doğdu pervâza; Bugün, bu senden inen nûr-i tosliyetsâz’a: Biraz açılmak içiri muntazırdı hep geceler, Ey ince, penbe hilâl, ey yarınki mâl Kamer!
20 Eylül 1324 «Resimli Kitap»
Ahmed Hâşim’le tanışmam nasib olmadı, ama; bize öz şii rin tadını veren, şiire musiki getiren, bizi HAMİD’den sonra ve her şâirden çok şiirine çeken Ahmed Hâşim’e, sağlığında tanışmış kadar içten yakınlık, sıcaklık duyarım.
Ahmed Hâşim, gerçek büyük şairdi. İsmail Habib’in de diği gibi, Hâmid’den sonra bu değerleyiş, ancak ona yakışır.
Ahmed Hâşim’in şairliği, henüz Lisede okurken yayılma
ğa başlar.
Galatasaray Lisesi’nin ikinci sınıfındayken, «Mecmûa-i
Edebiyye» adlı dergiyle dizinlerini gönderiyordu. Daha son- «Serveti Fünun» culardan «Faik Âlî, Celâl Sâhir’in öncülük
sıralarda en iinalan şiiri «Şir-i Kamer» di. Bağdad’m gö
ğünü, çocukluk duygularını, Irak özlemlerini yaşatan renkli ve çok ince bir şiirdi.
Ahmet Hâşim, Serveti Fünun, Edebiyyat-i Cedide» nin bir gölgesi olarak beliren «Fecr-i âti» şairleri arasındaydı. «Serveti Fünun» culardan «aFik Âlî, Celâl Sâhir’in öncülük ettikleri bu yeni kuruluş, pek kısa süre sonra dağılıverdi. Bugün, çoğunun adlarını, o çağa yetişen bizler bile hatırla mıyoruz. Ancak, onlarm içinden iki «Nesir» kalemi: Yâkub Kadri ve Refik Hâlid’den sonra, AHMED HÂŞİM: Kendi gök kubbesi altına, kendi köşesinden, pırıl pırıl, kendi ışıklarım saçan garib bir yıldız gibi parlayıverdi.
Ahmed Hâşim, asıl üstün kişiliğini (1920 — 1921) de
Yahyâ Kemal’in başında bulunduğu «DERGÂH» dergisinde yayınlanan şiir ve nesirleriyle kazandı.
Hâşim, sembolik bir şairdir. Onun şiirde sanat ırtı:
«Ibham» dı.
Dili çetrefildi, bir çok kural yanlışları vardır. Fakat; o çelimsiz, beceriksiz mısralann taşıdıkları hayal zenginliği, ri tim denilen iç ses, ruhu şiirin büyüsüyle sarar.
Hâşim, eşyaya dış gözüyle değil, hayal ile baktı. Geçek leri değil, onlarm hayal titreyişiyle yansılarını görüyordu:
Seyreledim eşkal-i hayâli, Ben, havz-ı hayâl’in sularından. Bir aks-i miilevven’dir onurlçin, Ari’m bana ahcâr ü nebâtı.
Hâşim; Hayal, hayal... ve hayal!. Renk, ışık!..
Akşam’ı hangi kalem, şu mısralar kadar canlandırabilmiş, hangi fırça, bu şiir tablosu kadar renkleri, ışıklarıyla çize- bilmiştir:
Akşam: Ufuk’ta beldeler eylerken iştial Bir kam-i nûr u sâ eder hâke neşr-i şeb.
«Bugünün diline çevirelim: Akşam: ufukta şehirler ya- narken, bir ışık ve gölge kavm’i yere geceyi yayar.»
Son yıllarında ağızdan ağıza dolaşan şu şiir: (Devamı 29. sahifede)
Ahmet Haşim
Ahmed Hâşim’in şiirleri, bugünün diline çevrilince
Arûz’un inceliğini, ses büyüsünü yitirse bile anlamca, bugün kü ve gelecek kuşakların da zevkle okuyacakları inancında yım, Değerli Edebiyatçı Mehmed Kaplan’dan, şair’in şiir ki' tablarmı da birleştirerek 1000 temel eser arasında yayınlan masını dilerim.
Bir bakır tasta alev şimdi havuz, Suya saplandı kızıl mızraklar.. Açılıp kıvranarak göklerde, Uçuyor parçalanan bayraklar..
(Baştarafı 19. sahifede) SÜVARİ
Şu bakır zirvelerin ardından Bir süvari geliyor, kan rengi. Başlıyor şimdi melûl akşamda: Son ışıklarla bulutlar cengi.
Bu engin «muhayyile» nin başka bir «haşmet »li sü~ zülüşü :
Titrek
Parıltılarla yaman bir mesâ-yi mezbaha-renk. Kanlı bir gömlek
Gibi Hârâ-yi şems’i arkamdan! Alıp sürükliyerek...
Hâşim’de şiir bu!.
Haşim’in en güzelyazılan, «mensur» şiirleri ve şairane felsefeleridir. Göl Saatleri (1921 de basıldı) ve Piyâle (1921 de çıktı) de toplanan şiirlerinden sonra, nesirleri de (Gura- bâhâne-i Laklakyan» ve «Bize göre», «Frankfurt Seyahat- namesi» adlı kitablarla yayınlandı.
Millî Eğitim Bakanlığının «1000 temel eser» i arasında
Prof. Dr. Mehmet Kaplan’ın hazırladığı kitabta bu üç eser
birleştirilmiştir.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi