• Sonuç bulunamadı

Başlık: BİBLİYOGRAFYAYazar(lar):HIZIR, NusretCilt: 14 Sayı: 1.2 Sayfa: 225-227 DOI: 10.1501/Dtcfder_0000001227 Yayın Tarihi: 1956 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: BİBLİYOGRAFYAYazar(lar):HIZIR, NusretCilt: 14 Sayı: 1.2 Sayfa: 225-227 DOI: 10.1501/Dtcfder_0000001227 Yayın Tarihi: 1956 PDF"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

BİBLİYOGRAFYA

Ham Reichenbach, The Rise of Scientific Philosophy, (Bilimsel felsefenin yükselmesi), University of California-Press, Berkeley and Los Angeles

1951.-Düşünüş tarihi bize, ispekülatif felsefenin karşısına hemen daima onunla antitez teşkil eden sistem yahut öğretilerin çıktığını gösterir. Bunlara toptan anti-metafizik (metafizik düşmanı)sıfatını takmak adet olmuştur, çünkü ispekülasyonla metafizik, zamanla eş-anlamlı olmuştur. Müşterek tarafları bu davranışlarından ibaret olan metafizik düşmanı felsefe-ler arasında türlü farkların bulunacağı tabiidir. Mesela A. Comte'un Pozitivizm'i ile ken-disinden aşağı yukarı yarım yüzyıl sonra Maeh ve yakınları tarafından ortaya atılmış olup aynı adı taşıyan felsefe arasında çok büyük ayrılıklar vardır. Hele Birinci Cihan Sa-vaşından az önce meydana çıkıp iki büyük savaş arasında türlü memleketlerde gelişmiş ve çok önemli bir grup u Viyana'da Ludwig Wittgenstein ile Moritz Schlick'in etrafında Viyana Çevresi adı altında toplanmış olan bilimsel felsefenin düşünürleri ile türlü renkten pozitivist'ler arasında da ayrılıklar pek önemlidir. Fakat buna rağmen, mesela Viyana Çevresi, çok kere Mantıkçı Pozitivizm yahut Yeni Pozitivizm olarak adlandırılıyor. Buna, fikrimizce, iki sebep vardır: i. Çevrenin bazı temsilcilerinin, ikir' . nlarıda bulunan belirli

problemlerde pozitivist bir durum takınmaları ve, daha önemlisi: 2. Bu cereyanın,

poziti-vizm'le müşterek olarak anti-metafizik olması. -Adın, aslında bir önemi yoktur, ancak, adla birlikte bütün bir öğreti yanlış olarak bir akıma mal edilirse-ki buna çok kere şahit oluyo-ruz- o zaman hakikati meydana koymak bakımından çok tehlikeli yanılmalara yol açıl-mış olur. Viyana Çevresine olduğu gibi Hans Reichenbach'a da sık sık ve, başta memle-ketimiz olmak üzere, birçok yerde, pozitivist damgası vurulmaktadır; halbuki onun pozi-tivist olmadığını, eserlerinin türlü bölümlerinde açıkça okuyabiliriz. Hatta Reichenbach, Viyana Çevresine yakın olmakla beraber, ispekülatif felsefe düşmanları arasında poziti-vizm'den en uzak olan düşünürdür. Pozitivizm'in Mach'ta aldığı oldukça yeni şekliyle düşünüşün, Berkeley'de olduğu gibi, sübjektif idealizme dayandığını, yani kaçınmak iste-diği metafiziğe düştüğünü görüyoruz. Bunun, Reichenbach gibi bir kişi tarafından hiçbir zaman kabul edilerniyecek bir görüş olduğunu, yanında yıllarca çalışmış olmamız dola-yısiyle yakinen biliyoruz. Bahis konusu etmek istediğimiz eser, herşeyden önce bu önemli noktayı en açık ve en belağattı bir şekilde aydınlatmış olması bakımından dikkatle

okun-maya değer. .

Bu noktayı kaydettikten sonra kitabın muhtevasını hulasa edelim:

İspekülatif felsefe, genel mahiyette olan bilginin peşindedir. Genel bilgi, evrene hakim olan en genel prensiplerin bilgisidir. Böyle bir felsefe, bu amaçla kendini, herşeyi içine alan Dir bilgi bütünü haline sokmak ister. Fakat bunun için bilimin metodunu değil, safdil düşünüşün her zaman başvurduğu mümaseletleri (analoji'leri) kullanır. Bu felsefe, bilginin ne olduğu probleminde de bu gibi mümaseletlerle çalışır, bu yüzden de bilgi teo-risi sorularını, şairane bir imajlar dilinde cevaplandırmaya kalkışır.

İspekülatif felsefe, mutlak pekinlik (yakin) peşindedir. Münferit olayları önceden tam olarak kestirrnek imkansız olsa dahi, der, olayların bütününü belirliyen genel kanun-lar akıldan çıkarsanabilir. Bu felsefe ahlak kurallarını, kökü akılda bulunan mutlak kanunlar şeklinde öne sürmek ister.

İspekülatif felsefeyi bilimle karşılaştırırsak görürüz ki, bilim, sıkı ve kontrollü metot-ları sayesinde, insanın erişebileceği en büyük pekinliğe varmıştır. Fakat bu pekinlik hiçbir zaman tam değildir; bilirnde daima bir yanılma, yani değişme,. tadil edilme payı kalır, halbuki ispekülatif felsefe, kontrolsuz ve indi metoduyla bilimin bile varamadığı pekin-Iiği nasıl elde edebilir?

(2)

BİBLİYOGRAFYA

Bu felsefenin kullandığı dil, içinde kavramlar bulunmasına rağmen, imajlı bir şair dilidir, yani, gerçek bilginin öğreten dili değil, edebiyat ve şiirin telkin eden dilidir. Ede-biyat alanına giren ve bilgi fonksiyonumuza değil de ruh halimize hitap eden bir "felsefe", bilgi ile ilgisi olmadığı halde en sağlam, en yüksek bilgiyi vermek iddiasiyle karşımıza çıkmaktadır; halbuki eninde sonunda manalı sorulara yanlış fantastik cevaplar vermekten, yahut cevabı verilerniyecek manasız soruları ortaya atmaktan başka yaptığı bir şey yoktur. Yüzyıllar boyunca birbiri ardı sıra gelmiş ispekülatif sistemlerle onların eski muarız-larına karşılık, son yıllarda bir bilimsel. felsefe gelişmeye başlamıştır. Bu doğuş sayesin-dedir ki felsefe düşünüşü, verimli ve faydalı olmak yoluna girmiştir.

Bilimsel felsefe, alemin açıklanmasını, türlü bilim dallarına bırakır; o, bilgi teorisini bilimlerin sonuçları üzerine ve bunların yardımı ile kurmaya uğraşır. Ve bilir ki, ne ev-ren ne de atom alemi, menşei sırf günlük hayat ve safdil muahayyile olan, yahut fantezi olan sahte kavramlarla kavranamaz.

Bilimsel felsefe, evren hakkında herhangi bir bilgiyi, nekadar sağlam olursa olsun, tam ve pekin olarak görmekten sakınır. O bilir ki, zihin kalıplarının kanunlarından başka bir şeyolmıyan mantık ve matematik kanunlarında ve yalnız bunlarda, pekinlik vardır, bunlar ise çözümsel (analitik) ve boşturlar , pekinlik ile boşluk elele gider ve gerçek insan bilgisi pekin olmamaya mahkumdur.

Bilimsel felsefe, mutlak ahlak öğretileri düşüncesini tamamen bırakmıştır. Ona göre ahlakın hedefleri, irade akt'larının sonuçlarıdır ve aslında bilgi konusu değildir. Bilimsel felsefe, sadece deneyeilik (ampirizm) olmadığı gibi, sadece akılcılık (rasyo-nalizm) de değildir. Onda akılla deneyin önemli payları vardır. Gerçek bilgi ancak deneyden gelebilir, fakat bilgiyi düzenlemek, onun başka bilgilerle bağıntılarını kurmak, akli sonuçları çıkarmak gibi işler, akla düşen ödev payıdır.

Bu bilimsel felsefenin meydana gelmesine sebep olaylardan biri, ondokuzuncu yüz-yılda bilim ile tekniğin ilerlemesidir. Bu felsefenin bir özelliği de tıpkı bilim gibi ekip çalış-ması olçalış-masıdır; bir de, verilerini, bilimin ta kendisinden aldığı için, temsilcilerinin "mes-lek filozofu" olmayıp matematikçi, fizikçi, biyolog yahut psikolog olmalarıdır.

Reichenbach, çok kısa hulasasırıı verdiğimiz bu düşüncelerini, Geometrinin Mahi-yeti, Zaman nedir? Tabiat Kanunları, Atom nedir?, Evrim (Tekamül}, Modern Mantık, gelecek hakkındaki Bilgimiz, Bilgi üzerine fonksiyonel Görüş, Ahlakın Mahiyeti başlık la-rmı taşıyan bölümlerde somutlaştırmaktadır. Bu arada olasılık (ihtimaller) üzerine yaz-dıkları ile Modern Mantık hakkındaki sayfalar ayrıca dikkati çekmektedir. Birincisi, yaza-rın bu alanda getirdiği yeniliklerin çok açık bir ekspoze'si, sonuncusu ise, değer ve önemini birçok çevrelerin hala tanımak istemediği yeni mantık üzerine çok güzel bir açıklamadır. Zaman nedir? bölümü de yazarın, bilgi eleştirmesi (tenkidi) alanında 1925'ten bu yana, ve bu arada İstanbul Üniversitesinde bulunduğu yıllardaki çalışmalarından ilham al-mıştır. Adı geçen bölümler, - düşünürün tezlerini kuvvetle desteklemeleri bir yana-kendi başlarına okunmaya değer, büyük bir pedagojik ustalıkla yazılmış parçalardır. Bun-lar, aynı zamanda, modern bilimsel felsefenin bugüne kadar ne gibi başarılar elde ettiğini göstermektedir.

Kitaba yapılacak başlıca itiraz şu olabilir: İspekülatif felsefeye karşı polemik bir dav-ranışı olan eser o tarzda konuşuyor ki, ilk bakışta, çürütmek istediğinin, her türlü meta-fizik olduğu intibaı uyanıyor. Fakat az sonra anlaşılıyor ki, yazarın hücümlarına hedef olan felsefe, aşağı yukarı Kant'a kadar gelişmiş olan sistemlerle Kant'tan sonra yalnız sistem halinde karşımıza çıkan öğretilerdir. Halbuki hiçbir bilim karakteri olmadığını kendileri açıkça teslim eden hayat felsefelerinin, "existence" felsefelerinin durumu nedir? Bunlar, sistemli bilgi vermeseler bile, bilgi vermek iddiasında bulunmaksızın, bir anlayış

(3)

BİBLİYOGRAFYA

Sonra, itiraz edilebilecek bir ikinci nokta, modern bilimsel felsefeye, yalnız matema-tikle ekzakt tabiat bilimlerinden geçilebileceği inancıdır. Halbuki "manevi" denen bilim-ler bugün, Reichenbach'ın anladığı manada bilim zihniyetini taşıyan modern felsefeye pekala veri olabilirler. Nitekim bugün, yeni bir cereyan, tarih önermelerini, yeni mantıkla eleştirrnek işine koyulmuştur. Bu olay, tarih.biliminin modern felsefenin ufku içine girdiğini açıkça gösterir.

Bu noksanlar bir yana bırakılırsa, Reichenbach'ın ölümünden az önce yazılmış olan, bu itibarla bilimsel vasiyetnamesi karakterini taşıyan bu kitap, okuyucuya eski za-' man sistemlerini ve yeni olduğu halde zihniyeti eski olan öğretileri modern bir görüş açı-sından görmeyi ve bunları modern felsefe ile karşılaştırmayı mümkün kılmaktadır. Ay-rıca da, son on-yıllarda bilimsel felsefe üzerine yazılmış eserlerin hiçbiri, bu felsefenin mahiyetini, Hans Reichenbach'm, Bilimsel Felsefenin Yükselmesi kadar, büyük bir sadelik ve pedagojik virtüoz'lukla açıklamamıştır.

NUSRET HlZIR

i

(4)
(5)

FAKÜLTE

YAYıMLARıNDAN

BAZıLARı

Sedat ALP

Ekrem AKURGAL

: Zur Lesung von manchen Personennamen

auf den Hieroglyphenhethitischen

Siegeln

und Inschriften.

Hitit Hiyeroglif Mühür ve Kitabelerindeki

Bazı Şahıs Adlarının Okunuşlan

Hak-kında. Ankara 1950. 104 s.

2,5 Lira.

: Kapadokya Metinlerinde Geçen Yerli

Ap-pellatifler ve bunların Eski Anadolu Dilleri

içerisinde yeri. Ankara 1953. 83 s. 3 Lira.

Die Einheimischen Appellativa Der

Kappa-dokischen Texte Und Ihre Bedeutung Für

die anatolischen Sprachen. Ankara 1954.

94 s.

3 Lira.

: Phrygische Kunst. Ankara 1955. VIII+

150 s.

25 Lira.

Emin BİLGİÇ

Harnit Zübeyr KOŞAY

-Ramazan KARÇA

Karaçay - Malkar Türklerinde Hayvancılık

ve Bununla İlgili Gelenekler. Ankara 1954.

VIII+150

s.

5 Lira.

: Muhteva Bakımından

Başvekalet

Arşivi.

Ankara 1955. XV +90 s.

3,5 Lira.

: Üç Tehafüt Bakımından Felsefe ve Din

Münasebeti. Ankara 1956. XIX+419

s.

15 Lira.

Fuzuli,

Rind ü Zühid. Ankara

1956.

14+80 s.

4 Lira.

Midhat SERTOGLU

Muhahat TÜRKER

Kemal Edih KÜRKÇÜOGLU

Dil ve Tarih· Coğrafya

Cilt:

Sayı :

Beher sayının fiyatı:

Fakültesi Dergisi

i

1,2, 3,4,5.

2 Lira

"

ii

ı.

2, 3, 4, 5.

2

"

"

III

ı.

2, 3, 4, 5.

2

"

"

LV

1, 2, 3, 4, 5.

2

"

"

V

1,2. 3, 4, 5.

4

"

"

VI

1-2. 3, 4, 5.

4

"

"

VII

1, 2, 3, 4.

5

"

"

Viii

1-2, 3,4.

5

"

"

IX

1-2, 3,4.

5

"

"

X

1-2, 3-4.

5

"

"

.,

XII

XI

1, 2·4.

1-2, 3-4.

5

5

"

"

"

XIIi

1-2, 3,4.

5

"

(6)

Annee 1956,

Mars-Mai

TOME:

XIV

NUMERO:

1-2

REVUE

DE LA FACULTE DE LANGUES, D'HISTOIRE

,

ET DE GEOGRAPHIE

DE

L'UNIVERSITE

D'ANKARA

La revue parait tous les trois mois

Imprimerie de la Societe d'Hiıtoire Turque ANKARA-19S6

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu çalışmada da malign over tümörlerinde damar yüzey dansitesinin istatistiksel olarak arttığı ve bu artışın müsinöz over karsinomlarında daha belirgin

Particularly, in the Tatra mountains, national parks were created on both sides of the Polish- Czechoslovak border, because of that, the highest mountain nest in the Carpathians, was

Q indeksinin ekolojik durum tahmininde kantitatif kütle değişkenlerine göre (biyokütle veya klorofil a) daha gerçekçi sonuçlar verdiği saptanmıştır (Padisak vd.,

Araştırmada tarım, kent ve sanayi alanlarının göl üzerindeki etkileri değerlendirilerek önemli bir sulak alan olan Burdur Gölü’nün önemi vurgulanmıştır ve

Bu çerçevede, küresel, ulusal ya da yerel ölçekte çözüm bekleyen çevre sorunları ve çevre ile ilgili yapılacak tüm çalışmalarda, mevcut dünya görüşünün,

Yırmıyedı maddeden oluşan bu alt ölçekten alı­ nabilecek en yüksek ve en duşuk puanlar 0-54' dur Ouay ve Peterson (1996) faktörlerini DSM-III tanı ölçütlerine

Deney grubu ile kontrol grubu karşı­ laştırıldığında, gruplar arasında fark olduğu görülmüştür Yapılan analizler sonucunda da bu farkların anlamlı olduğu

İkame edilen ceza davasından feragat (takibi şikâyete bağlı suçlarda) de tazminattan feragati icap ettirmez.. i) Mürur zamanın kat'ı umumîdir. Yani katıdan borçlu ve kefil