VAKIFLARIN HUKUK V E TARIH
BAKIMINDAN KIYMETİ
AI.1 HİMMET BERKİ Vakfiye vakıf akdinin, daha doğru
bir tâbirle vakıf tasarrufunun senet ve hüccetidir ki, vücut bulan vakıf hükmî şahsiyetinin nizamnamesi mesabesinde dir. Hadiseler, ihtilâflar vakfiyenin sara hat ve delaletiyle hallolunur. Sarahat ve ya delâlet olmıyan hususlarda vakfın u-mumî hükümleri tatbik olunur. İlmî ic-tihadlardan da istifade olunur.
Vakfiyeler müteaddid fıkralardan te-jekkül eder. îlk fıkrada AUaha hamd-ü senâ ve Resûl-i Ekrem'e salât-ü selâmdan sonra hayır ve hanesantın ecir ve sevabı ve bu hususdaki âyet-i celîle ve hadîs-i şe rifler yazıhr. Bu, Allah'ın ni'metlerine jükür için mukaddime kabîlinden olup, vakfiyenin hukukî bünyesinden değildir. Bundan sonra mahkemeye gelen vâkıfla vakfa muvakkat mütevelli tâyin olunan zâtın isim, şöhret ve mahall-i ikametleri kaydolunur ve vâkıfın takriri aynen zab ta geçirilir.
Vâkıfın takriri ekseriyetle, vakfın mahiyetini, vakfın devamı için tahsis o-lunan para mikdârını, vakfoo-lunan mal lar arasında akar varsa bunların mahal, mevki ve hududlannı, vakfın nasıl idâre olunacağını ve vakfın vâridâtının mahal ve surct-i sarfını ve kimlerin mütevelli olacağını, hizmet erbabının ücretleri ni ihtiva .eder. Nihâyet Hâkim, yapılan vakıf usûl-i meşrûasına muvafık ise vak fın ' lüzumunu içtihat eden müctehitle-rin kavlini tercih ile vakfın sıhhat ve lü-zûmuna hükmeder. Böylece zabta ve ce reyanı hale muvafık olarak vakfiye tan zim olunarak sicile kaydolunduktan son ra Hâkim tarafından mühürlenerek alâ
kalılara verilir. Bundan sonra ne vâkıf, ne vârisleri bu vakıf d an rücû edemezler. Vakfın feum ifâde etmesi müctehitler arasında ihtilâflı olduğundan hâkimden lüzûmuna hüküm ahnması rücû oluna mamak içindir. Yoksa bir kimse bir va kıf yapıp veya bir vakfiye yazıp işhad eylese muteberdir; yani vakıf vücud bu lur. Çünkü İslâm hukukunda akid ve ta sarruflar şekle tabi değildir, trade ızhariy-le vücud bulur. Bir de vakıf vasiyet su retiyle olur ki vasiyet eden rütû etme den vefat ederse vakıf hâkimin hükmü ne muhtaç olmaksızın lüzum ifâde eder ve bu vasiyet ne suretle ve ne gibi kayıd ve şartlarla vâki olmuş ise öylece tenfiz olunur.
Va\ıjlar DergisCvAt intişar eden bir yazıda (*) izah ettiğimiz veçhile vakıf, sahih ve gayr-i sahih, yani tahsis olmak üzere iki kısma ayrılır ve bu cihetle vak fiyeler mevzuu itibariyle muhtelif mahi yet arzeder. Şöyle k i : Vakfedilen mallar ya sırf vâkıfın mülküdür veya kısmen mülkü ve kısmen bir kıt'a-i arazinin ve ya bir mezraanın öşür, harc-ı ferağ ve in tikal gibi menafi-i emiriyesi veya tasar ruf hakkı veya yalnız menafi-i emiriye veya tasarruf hsJckıdır. Selâtirı, Ümera ve Vüzerâ veya Eizze vakıflarının çoğu ikinci ve bazıları üçüncü nevi dendir.
Meselâ, Cennetmekân Fâtih Sultan Mehmed ve ikinci Bâyezîd Han Haza-râtının vakfiyelerine bakarsak görürüz kî müessesât-ı hayriyenin idamesi için vakfedilen akarlardan bazısı Müşarün ileyhlerin mülkü ve bazısı rek abesi
6 A L I H I K M E T B K R K I
lete ait olan toprakların menafi-i cmiri-yesi veya hukuk-ı tasarrufiycsi veyahut her ikisidir; yani hem menafi-i emiri-ye, hem de hukuk-ı tasarrufiyedir.
Medeni Kanun (madde 74) hük münce tanzim olunacak tesis (vakıf) se nedi vakfiye mahiyetindedir. Bu sençd-lerde de vakıf yapanın isim ve hüviyeti ve vakfettiği mallar, maksat ve gaye ve vâkıfın arzu ve şartları ve idâre uzuvları (mütevelli) beyan edilir. Bu sened mah keme siciline kaydolunur. Kaydolunma-dıkça vakıf hükmî şahsiyet iktisâb et mez*"*.
Zikri geçen 74 üncü maddenin sara hati veçhile . Medenî Kanuna göre tesis
(vakıf) şekle tâbidir. Resmî scncdle veya vasiyet tarikiyle olur. Resmî senet resen tanzim olunan senettir. Vâkıf tarafından yazıhp imzası Noterden tasdik olunan veraka ile vakıf vücud bulmaz. Medenî Kanunda heir nerede resmî senet denmiş ise salahiyetli memur tarafından resen tanzim olunan senettir. Vâkıf tarafından Vasiyet de Kanunun 478 vc müteakip maddelerinde gösterilen şekillerden biri ne muvafık olmak lâzımdır. Bu şekiller den birine uymıyan vasiyet muteber de ğildir.
Vakıf ve tesis (vakıf) senedleri, icâ bında delil ve hüccet olmak üzere hıfzo-lunur. Her ikisi de hukukî ve kanûnî vü-sûku hâizdir. Vakfiyelerin vüsûk kuvveti esâsât-ı sabıka ve tesis senedlerinin vüsûk derecesi Noter Kanunu ile muayyendir.
Vakfiyeler diğer ilâm ve hüccetler gi bi mahkeme sicilinde mukayyed ise mün dericâtiyle amel ve hidcmolunur. Nite kim mülga Mecellenin 1626 ncı madde sinde «Mücerred vakfiye ile amel olun maz amma bervech-i bâlâ mevsuk ve mu'-temedünbih olan sicill-i mahkemede rnu-kayycd ise ol halde ma'mûlünbih olur." diye müseccel olan vakfiyelerin münde ricâtiyle amel olunacağı tasrih edilmişdi.
Şeyh-ül-lslâm E b u s s u u d Efendi merhum da Sultân S ü l e y m a n 'a takdim eylediği marûzâtında "Sakk-i ka dîm^ velev yüz sene veya daha fazla müvd-det geçmiş olsun gerek mülk ve gerek
vakıf hakkında iki şâhid makamına ka imdir." demiştir.
Mahkeme sicilinde kaydı bulunamı-yan veya sicilleri ziyaa uğnbulunamı-yan vakfiye lerin sıhhatine kanaat hasıl olursa bun larla da amel olunmak icâbeder''. Fakat siçill-i mahkemede kaydı olmayıp minel kadîm mündericâtiyle amel olunmamış olan ve sıhhatine kanâat hâsıl olmıyan vakfiyelerle amel olunmaz.
Vakfiyelerin ihtiva eylediği ibâre ve beyanlar arasında mücmel veya za'fı te'lif yüzünden birbirine uymıyan beyanlar o-labilir. Bunlar iisan e.îaslarına göre tefsir
olunur. İmâli mümkin olmayan lâfızlar terk ve ihmal olunur.
Bir de vakfiye ile Defterhâne kayıt ları arasında mugayeret olabilir. Bu tak dirde vakfiye ma'mûlünbih ise, yani, öte-denberi bu vakfiye mündericâtiyle amel oluna gelmiş ise vakfiye ile, bilâkis öte denberi Defterhâne kaydı ile amel olu nup vakfiye ile amel olunmamış ise Def terhâne kaydı ile amel olunur.
Meselâ vakfiyede vakfın tevliyeti ev-lâd ve evev-lâd-ı evev-lâda meşrut olduğu ya-zıh olduğu ve ötedenberi tevliyet husu sunda bu kayd ile amel olunduğu halde Defterhâne kaydında yalnız evlâda meş-rût vakıf diye yazılı olsa kemâfissâbık vakfiye ile amel olunup tevliyet evlâd-ı evlâda da tevcih olunup tevliyet yalnız
vâkıfın evlâdına meşrûttur diye evlâd-i evlâda tevcihden imtinâ olunmaz. Amma ötedenberi Defterhâne kaydı mûcibince yalnız evlâda tevcih yapılmış ise evlâd-ı evlâda tevcih yapılmaz. Hulâsa bu gibi hallerde teâmüİe itibar olunur.
Gerek vakfiyelerde, gerek tesis senetlerinde ha yır vc cihet, surct-i idare veya idare uzuvları gösteril memi} olursa ne yapılacağı «Vakıflar» adlı eserimizin birinci ve ikinci cildinde izâh olunmuştur. Arzu eden lere oraya müracaat etmelerini tavsiye ederiz.
1. Sakk : ilâm vc hüccet demektir. Bir de jeri ve saikin elfaz vc ibaresine sakk vc medlûl ve mazmununa scbk tabir olunur. "Bu iUmtn saW ve seb\i muvaiı\4ır" demek: "ibareler usul-i ittjaya ve tnazmunu uıul-ı
tnu-fıa\eme ve jeriyeye muvajılfdır" dem«k olur.
2. Bir vakfiyedeki mührün o tarihde vakfiyeyi tanzim eden' mahkemede hükim olan zatın mührü ol duğu, hüccet vc vakfiyelerde riayet olunan resim ve adete muvafık hususlar mevcud bulunduğu anlajılırsa bu \akfiyenin sıhhat vc vü<ukunda tcrctldOd etlilmc-mck icabetler.
V A K I F L A R I N H U K U K V E T A U l H ÜAKIMINOAN KIYMETİ
Vakfiyelerin çoğu Vakıflar kütüğün de kayıtlıdır. Evkaf Nezâreti teşkil edil mezden evvel elde mevcud bazı vakfiye ler vakıf ijlerine bakan nezâretlercc kü tüğe kaydedilmişti. Vakıflar arşivinden edindiğimiz malûmata nazaran 26300 küsur vakfiye ve vakfiyete aid ilâm kay dedilmiş, 1198 vakfiye kanunî şartları hâiz olmadığından kütüğe geçirilmemiş tir. Bunlardan arşivde -148 vakfiye aslı vardır ki bunların ekserisi Pâdişâhlar, Cmera ve Vüzcrâ vakfiyeleridir.
Vakıflar Kanunu ile vakfiyelerin Vakıflar kütüğüne kaydı mecburiyet al tına alınmıştır. Müddetinde kaydettiril-miycn vakıfların mazbut vakıflar meya-nına alınması Vakıflar Kanununun 36 ncı maddesi iktizasındandır (Bk. madde 7).
Vakfiyeler, Vakıflar kütüğüne geçi rilmek için evvel ve âhır Vakıflar Nizâm nâmesinin 32 nci maddesinde yazılı hu suslar tahkik olunarak vüsûku anlaşılmak lâzımdır. Kütükteki kayıtlar mes'ul me murlar tarafından imza edilmiş, kazıntı ve çıkmtı gibi şübhe ve tereddüdü mucib şeylerden hâlî bulunmuş ise ashna mu-tâbık addolunur ve ledel'îcab bu kayıtlara istinad olunabilir.
Vakfiyelerin Vakıflar kütüğüne kay-dettirilmesinin mecburiyet altına alın masında tam bir isabet vardır .Zira vakıf bir taraftan Devlet ve âmme hukukiyle alâkalı olduğu gibi Vakıflar idârcsi mül hak vakıflar üzerinde kontrol ve kanun, idâreye tahmil eylediği diğer vazife leri yapabilmek için mevcud vakıfları bilmeğe ihtiyaç vardır. Aynı zamanda vakfiyelerin kütüğe geçirilmek suretiyle
daha emin resmî bir mahalde muhafaza sı alâkahların menfaati icabındandır. is tatistik bakımından ise faidesi aşikârdır.
Vakfiyelerin aslı fedsûdeleşmiş veya bir yangında yanmış veyahud da her han gi bir sebeple zayi o'muş olabilir. Bu git i
hallerde mahkeme sicillerinden veya var sa Vakıflar kütüğünden bir sûret istihsal olunur. Vakıflar kütüğünde kaydı olup olmadığını anlamak için vâkıfın ismi ve malûm ise vakfiyenin tarihi beyan oluna rak vakıflar arşivine müracaat edilir.
Vakfiyelerin tarih bakımından kıy meti :
Târihin bir hayli kaynakları vardır. Bunlar arasında vakfiyeler en mevsûk ve o nisbette kıymetli vesâiktendir. Mahke melerce tanzim olunmuş olmak itİbâriy-le bunların mündericâtının hakikat ve nevs-el-cmre muhâlif olması muhtemel değildir. Rivayete ve hele sokak dediko dularına dayanan haberlerin ise kıymeti yoktur.
Müverrih vakfiyelerden, kadîm va kıf eserlerin hangi devre ait olduğu ve mimarî mebânîden o devirde fen ve sa natın ne derecede bulunduğu ve tarihî şa hısların kabile ve aileleri ve bunların fa kirlik ve hayırseverliği ve adı değişen şe hir, kasaba ve köylerin eski adlan hak kında malûmat edinir ve hiç tercddüd et meksizin yeri geldikçe bunları eserine geçirir ve bunlardan başka vakfiyenin ya zıldığı tarihte resmî beyan ve üslûba ait fikir edinilir. Bilhassa Selçuklara, Ana dolu beylerine ait vakfiyeler tarih bakı mından pek kıymetlidir.