77 6Q4$r*9
arış Manco:
# MMezartaşıma 'Doğru
bildiğini yapardı'
yazılsın isterim
Barış Mango artık yalnız ilginç besteleri ve şarkıcılığı ile değil, çok başarılı televizyon programı “ 7 ’den 77'ye” ile de tanınıyor. Yeni yayın döneminde de sürecek olan bu programın hazırlık aşamasında yaptık bu söyleşiyi. Barış Mango’nun gerçekten çok ilginç bir kişiliği var. Söylediklerinin arkasında hep söylemediği de bir şeyler olduğunu hissediyoruz. Kendisiyle ilgili, ileriye dönük ne varsa, konuşmak için zamanın gelmesini bekliyor. Geç açılan ama giderek ısınan, tartıp- biçip açılan bir yaklaşımı var. En belirgin özeliği ise kendine ve yapacaklarına olan sınırsız güveni.
H. EKŞİGİL- Sizinle daha önce yaptığı
mız birkaç telefon görüşmesinde hep bir koşturmaca içinde olduğunuzdan söz ediyordunuz. Nerelere, hangi işlere koş turduğunuzu anlatın bize önce...
B. MANÇO- Televizyon programımız
“ 7'den 77'ye” uzatıldı. 1 Ekim’de yeni ya yın dönemiyle birlikte tekrar başlıyor. Yaklaşık olarak 39-40 haftalık bir mara ton o.
H. EKŞİGİL- Yine aynı gün ve aynı ka
naldan mı yayınlanacak?
B. MANÇO- Evet, yine pazar günü, I. ka
nalda ve yine aynı saatte yayınlanacak. Muvaffak olmuş bir program-bunu ben değil, herkes söylüyor - onun için yayın biçiminde bir değişiklik gerekmiyor. Za ten bu şekilde düşünülen bir program. Uzun yıllardan beri TRT’yle pazar öğlen yayınlanması için görüşmeler yapılıyor du. Şimdi... bu işin çok ciddi bir telaşı var tabii. Geçen sene bizi yakından bi lenler gördüler. En basitinden ben geç tiğimiz yıl içinde tek bir konser vereme dim, vaktim olmadı.
H. EKŞİGİL- Bir süre uzak kalınca özler
misiniz konser vermeyi?
B. MANÇO- Tabii, ben sahneden gelen
bir insanım. Özlememek söz konusu ola maz. Kaldı ki, Tanrı bana ömür ve enerji versin ben 90 yaşında da sahneye çık mak isterim. Yılda bir defa olsun isterim. Gerçi televizyon programında da sahne ye çıkıyorum... “Adam olacak ço cu kla r la aynı sahneyi paylaşıyoruz...
H. EKŞİGİL- Aynı tadı alab iliyor
musunuz?
B. MANÇO- Neticede televizyon iki bo
yutlu, oysa sahnede tamamen üç boyut içerisindeniz. Halkla karşılıklı bir gönül
alışverişi söz konusu. Ben çıkıp konser verip, halkı selamlayıp içeri giren birisi değilim. İki saat karşılıklı seyirciyle mu habbet ediyorum, özel olan o zaten. Şimdi tekrar konserlere de başlamayı planlıyorum. 24 saatin yetmediği bir ger çek. Ne ara uyuyorum, onu bilemiyorum.
H. EKŞİGİL- Yorulmaktan yakınıyor
musunuz?
B. MANÇO- Yok yok, yorulmuyorum ben.
Yorulmuş bir insanın ifadesi var mı bende?
H. EKŞİGİL- Yok ama, yine de insanla
rın limitleri var. Zorlandığınızı hissettiği niz, boşvermeyi düşündüğünüz olmuyor mu?
B. MANÇO- Boşvermek değil de, önem
sırasına koyuyorum. Geçen yıl konser leri televizyona feda ettim.
H. EKŞİGİL- Kaç yıldır sahneye çıkı
yorsunuz?
B. MANÇO- 31 yıldır.
H. EKŞİGİL- Kıyaslarsanız, konser verir
ken sahip olduğunuz teknik olanaklar açısından ilk yıllarla bugün arasında ne gibi farklar var?
B. MANÇO- 31 yıl evvel ilk konserimi
“Adam olacak çocuk” un yer aldığı sah nede verdim ben. Ben orada adam ol dum diye o sahneyi seçtim. Galatasaray Lisesi’nin konferans salonudur orası. O zamanlar bir tek mikrofon ve bir tek amp- flikatör vardı. Bugün ben aynı sahnede konser verirken bilgisayar kullanıyorum. Bu tarifi mümkün olmayan bir ilerleme.
H. EKŞİGİL- Teknolojik yönden ileri ül
kelerle aynı olanakları sağlayabilecek dü zeyde miyiz?
B. MANÇO- Her türlü ülkeyle aynı
de mücadele verilebilecek durumdayız. 31 yıl önce burada durum ne idiyse Fran sa’da da aynıydı. Bugün de öyle.
H. EKŞİGİL- Konserlerinizi genellikle
gençler mi izliyor? Özellikle son yıllarda ki çalışmalarınız daha çok gençlere ses leniyor galiba...
B. MANÇO- Konserlerde pek hissedilmi
yor o. Benim yelpazem çok geniş. Beni biraz ayrı tutalım Türkiye’nin genelinden isterseniz,çünkü benim çok az insana nasip olan bir yelpazem var. Çoluk ço cuk da geliyor, babaanneler de geliyor.
H, EKŞİGİL- Nasıl sağlıyorsunuz bunu? B. MANÇO- Anlatamam ki. Ben kimse
yi telefonla çağırmadım kalkıp da benim konserlerime gelin diye. Ben sağ lamadım...
H. EKŞİGİL- Ama herhalde söyledikle
rinizle binlerine ulaşmayı düşünü yordunuz...
B. MANÇO- Tabii, tabii... Aslında ben bu
soruda yıllardır beklediğim sorulardan bi rini duyuyorum. Son bir yıl içinde- tele vizyon programının buna çok büyük kat kısı oldu- nihayet bana böyle şeyler so rulmaya başlandı. Bu güne kadar hep kafamın dışıyla, saçımla bıyığımla ilgili soruları cevaplamaktan kafamın içini an latamadım insanlara. 30 yıl aynı sorularla geçti. Üzülmedim de doğrusu çünkü ben şarkılarımda anlatıyordum derdimi. Ge çen yıl bu televizyon programı olunca her hafta 45 dakika kafamın içindekileri or taya koyabildim. Neydi bunlar? Bir Kızıl derili ya da kovboy köyüne gidince o at mosfere uygun davranmak gerektiği, Fransız başbakanıyla konuşurken çok sarih, fasih ve net bir Fransızcayla ko nuşulması gerektiği, Milanolu futbolcu larla konuşurken biraz İtalyanca espriler yapılması gerektiği gibi şeyler... Bunu 50 milyon gördü ve basın nihayet bu ada mın kafasında da birşeyler varmış dedi... fakat 30 sene gecikmiş sorular bunlar... anlatabilmek çok güç şimdi... 30 sene içinde ben neyi düşünerek nereye gel dim... gerçekten zor.
H. EKŞİGİL- Bu kadar yıl anlatmak iste
diklerinin dışında sorularla karşılaşmış biri olarak, beklediğiniz soru geldiği za man İçinizi dökmek arzusu duymuyor musunuz?
B. MANÇO- Dökmeye kalksam, derginin
tümünü bana ayırsanız, 4 fasikül çıkar sanız yine yetmez 30 yıllık çabayı anlat maya. En iyisi “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” demek galiba. Kendimi yap tığımla ortaya koyuyorum. 9. plağımı çı kardım. Her plağımı çıkardığımda bana çok klişe sorular geliyor, “ Yenilik var mı?” diye soruyorlar mesela. Cumhuri yetin muhabiri de bunu soruyor, karşıki apartmanın kapıcısı da. Türkiye sürekli bir yenilik arayışı içinde.Tanzimat’tan beri böyle bu. Yenilik kavramı da kişilere gö re çok değişiyor. Oysa ben 30 yıldır ye nilik yapmadan olduğu yerde duran bir insanım. Yenilik yapmak istesem saçımı sarıya boyarım, keserim, yarından itiba ren “ Ben artık dlscobesk söylüyorum” derim. Yeni bir tarz atarım ortaya... saç malamanın sınırı yoktur. Ama ben ve be nim gibiler... Frank Sinatra, Elton John gibi... yenilik menilik yapmayız biz. Çün kü bizim politikamız tutarlılıktır. Ben de başından beri tutarlı blrşey yapıyorum. “ Dağlar dağlar” la,son plağım"Can be denden ayrılmadan” arasında bir fark yok. O da uşak-hlcaz, bu da. Bizim gibi insanların tavırları, anlatım şekilleri de ğişmiyor. Biz öyle gidiyoruz. Bir çizgimiz var... ve ben bunun doğru olduğunu bir gün anlamışım ama ne gün derseniz... 30 sene önce desem, siz samimiyetim den şüphe edersiniz, dün farkına vardım desem, ben yalan söylemiş olurum... aralarda bir yerde oldu.
H. EKŞİGİL- 30 yıl içinde yapmış oldu
ğunuz herşey çok memnun eder mİ sizi?
B. MANÇO- Çok, süper. Ama kim mem
nun değil ki yaptığından?
H. EKŞİGİL- Hatalar yapmış olmak, fır
satları değerlendirememek... bunlar da söz konusu değil mi?
B. MANÇO- Tabii, ama bende pek olma
dı. Olsa ben çoktan sirke haline
gelmiş-100
“B ugüne k a d a r k e p s a ç ım la bıyığım la ilgili
so ru lar c e v a p la m a k ta n kafam ın iç in d e k ile ri
a n la ta m a d ım . 3 0 yıl aynı so ru larla g e ç ti.
Ü zü lm ed im doğrusu çü nkü ben ş a rk ıla rım d a
a n latıyo rd u m derdim i. G eçen yıl bu televizyon
prog ram ı olunca her h a fta 4 5 d a k ik a kafam ın
iç in d e k ile ri o rtaya koyabildim . Bunu 5 0 m ilyon
gördü ve basın n ih ayet bu a d am ın kafasınd a
d a b irşeyler varm ış dedi.”
tim şimdi. Bozulmuş, ekşimiştim.
H. EKŞİGİL- Tahammülünüz yok mu
ha-f o | a r a ?
B. MANÇO- Katiyen.
H. EKŞİGİL- Etrafınızdakiler için de
geçerli mi bu?
B. MANÇO- Ben hata affetmem. H. EKŞİGİL- Birlikte çalıştığınız insanla
rın sizinle ilgili ne düşündüğünü biliyor musunuz?
B. MANÇO- Biliyorum. Pek sevmiyorlar.
Çok tahammülsüz bir insanım. Hiç ha ta tanımıyorum, ilişkimi kesiyorum, gö rüşmüyorum bir daha. Kötü bir huy, bili yorum fakat benim hayatımda affetmek diye birşey yok. insanlar insanları affe- demezler. Benim karşımdaki birinin be nim affıma sığınacak birşey yapması ne haddime. Ben kimim ki onu affedece ğim.O Tanrı'ye özgü bir özellik.
H. EKŞİGİL- Ya siz, hiç affedilmesi ge
rekecek birşey yapmadınız mı?
B. MANÇO- Yapmışımdır mutlaka. Ben
böyle sert konuşurken... kendim çok mu mükemmelim yani... ama ceberrut bir in san olduğum bir gerçek. Fırtına bir ada mım ben çalışırken, bayağı problem bir insanım.
H. EKŞİGİL- Evde de öyle biri misiniz? B. MANÇO- Hayır, evde çok uyumluyum,
sakinim.
H. EKŞİGİL- Okulda yaramaz evde us
lu olan çocuklar gibi misiniz biraz...
B. MANÇO- Bakın ben okulda da yara
maz değildim. Pek başarılı bir öğrenci de değildim zaten. Vasattım, önemsizdim. Üniversiteyi bitirirken başarılı oldum.
H. EKŞİGİL- Neydi sizi harekete
geçiren?
B. MANÇO- Üniversite üçe geçtiğim yıl
benim ilk bestelerimi yaptığım zamana denk düşer.'O bestelerle birlikte bir ruh huzuru bulmaya başlamışım, okuldaki durumum da düzelmiş. Öradan sonra yakalamışım ben birtakım doğruları.
H. EKŞİGİL- Galatasaray Lisesi’nden
mezunsunuz. "Galatasaraylılık ruhu” nu taşıyor musunuz?
B. MANÇO- Ruhtan da öte, bir müesse
se bu. Çok ciddi bir müessese. Biliyor sunuz ülkemizde müesseseler pek uzun ömürlü olmuyor. Benim Hacı Bekir Lo- kumcusu veya Kurukahveci Mehmet Efendi ve Mahdumları dışında pek örnek gelmiyor aklıma. Galatasaray ne olsa dörtyüz küsur yıllık geçmişi olan bir ge leneğin bugün de ite kaka yürütülmüşü dür. Bunu kalkıp futbol takımına bağlar sanız tabii ki anlamsız bir hale dönüşür. Ama, dünyanın neresine giderseniz gi
din, karşınıza bir GalatasaraylI çıkıyor, bu bir gerçek.Aynı şey ne yazık ki Haydar paşa ve Kabataş Lisesi mezunlarında yok, çünkü böyle bir geçmişleri yok, yok sa benzer yerleşmiş bir kültürleri var on ların da. Ama bazen bunun arkasına sı ğınarak çocukça şey|gr yapmayı da an layamıyorum doğrusu. Haftanın belli günleri cemiyette toplanıp, yemekte su lu şakalar yapmak, birbirine hoşaf atmak falan olağan kabul edilecek şeyler değil tabii.
H. EKŞİGİL- Ne düzeyde katılırsınız Ga
latasaray’ın faaliyetlerine?
B. MANÇO- isterseniz bir kısmını anlat
mayayım çünkü “ Şunu yaptım, bunu yaptım" demek yakışmaz insanlara. Bu gün müdür beyin bir daveti var, az kişi ye, özel bir davet. Galatasaray camiası na katkıda bulunanlar İçin. Oraya gide ceğim. Demek ki müdür bey böyle uy gun gördü, ben Galatasaray camiasına katkıda bulunuyorum diye düşündü,sağ- olsun. Tabii ki o okulun daha uzun yıl lar yaşaması ve daha iyi, daha parlak ya şaması o cemiyetin arzusu. Biz de ona katkıda bulunuyoruz.
H. EKŞİGİL- iki oğlunuz var, kaç yaşın-
dalar?
B. MANÇO- Biri 8 biri 5 yaşında. H. EKŞİGİL- Galatasaray Lisesl’nde mİ
okusunlar istersiniz?
B. MANÇO- isterdim ama, okuyamaya
caklar. Dışarıda okumaları planlandı, yoksa Anadolu Liseleri, sınavları falan derken benim çocuklarımı, ailemi kay betmem söz konusu burada. O yarışa girmesinler. Ben nasılsa yılın yarısında Belçika’dayım. Şimdi biraz daha uzun orada olacağım. Biraz ödün gerekecek tabii.
H. EKŞİGİL- Nasıl bir düzeniniz var
orada?
B. MANÇO- Buradakinin çok daha sa
kini. Hayat daha rahat orada, üstelik bu radaki gibi belli bir konumum da yok. Sı radan bir vatandaş gibi yaşıyorum.
H. EKŞİGİL- Buradaki konumunuzdan
sıkılır mısınız?
B. MANÇO- Hayır şikayetçi değilim. Ben
30 sene bunun için uğraştım zaten, şim di kalkıp da sıkılıyorum dersem haksız lık etmiş olurum. O değil de... çocukları mın Belçika’da sıradan bir adamın ço cukları olarak okula gitmeleri önemli.
H. EKŞİGİL- Nasıl algılıyorlar sizin bu
radaki şöhretinizi?
B. MANÇO- Daha çok ufaklar. Hoşları
na gidiyor. Barış Manço olmayı bir mes lek gibi algılıyçrlar. Balkonda bir tamirat
için işçiler çalışıyorlardı. Benim küçük oğlan onları seyrederken konuşmaları na da kulak misafiri olmuş, biri öbürü ne parasızlıktan yakınınca benimki atıl mış hemen “ Paran yoksa niye konser vermiyorsun? Babam konser verip para kazanıyor” diye. Şimdi renkli geliyor ta bii, arkadaşlarına karşı falan da hoşları na gidiyor, ama büyüdükleri zaman ne olur bilemiyorum. Genelde ünlülerin ço cuklarının pek mutlu olamadıkları bilini yor. Özür dilerim, ben kendimden ünlü diye söz etmeyi sevmem, ama bir tanı mını bulmak lazım. Benim benzerlerim çocuklarını mutlaka başka ülkelerde oku tuyorlar. Henry Fonda da çocuklarını İs viçre’de okutuyor, sıradan biri gibi oku sun diye. Onların istikbali açısından ga liba daha doğru. Benim birinci nedenim bu değildi gerçi. Ailemin yarısı, kardeşim falan hepsi oradalar, evim var, daha rahat okuyabilirler yani.
H. EKŞİGİL- Sizin çocukluğunuz nasıl
koşullarda geçti?
B. MANÇO- Pek hatırlamıyorum... hoş
bir çocukluğum yoktu. Harp yıllarında doğdum zaten, tarak, diş fırçası gibi de tayları 12 yaşında öğrendim. 0-6 yaş ara sında çekilmiş tek bir kare fotoğrafım var. Çekilememiş. Harp yıllarıymış, ilkokulda nasıl bir öğrenciydim, hatırlamıyorum. Galatasaray Lisesi’ne girdikten sonra, daha düzenli, 8 yıl süren bir yatılı okul macerası var.
H. EKŞİGİL- Memnun muydunuz yatılı
okumaktan?
B. MANÇO- Tabii, çünkü hemen başka
bir ortama girdim. Pek orjinal bir hikâye değil ama, biz ayrı anne babayla büyü dük. Babamla oturmak muhteşem bir olaydı vakıa, ama bir aile ortamı içinde değildik. Onun için bana okul çok şirin geldi. Kendi yaşıtlarımla beraber... yal nız benim ilk gençlik yıllarıma ait de şöy le doğru dürüst bir anım yok. Liseden sonra çektim gittim, 63 yılında, oradan başlıyor benim hayatım.
H. EKŞİGİL- Gitme olanağını nasıl sağ
ladınız?
B. MANÇO- Otostopla... Lise bitince ya
zın çalıştım. Moda'da yengeç Çıkarıp lo kantalara satarak, sandal kiralayarak, kestane satarak falan 200 dolar dövizi te min edip yola çıktım...
H. EKŞİGİL- Ö yıllarda şimdiki Barış
Manço’yla ilgili oluşmuş bir imaj var mıy dı sizde?
B. MANÇO- işte onun için gittim. Bakın,
başta da söyledim, ben bunu o zaman dan planlamıştım dersem inanmayabilir siniz. Benim yurt dışına gidişim bugün kü Barış Manço içindi. Yurt dışına gidin ce mi olunuyordu diyeceksiniz belki ama, benim olmak istediğim Barış Man ço bu geçtiğimiz 30 yıl içinde şarkılarını dinlediğiniz Barış Manço değildi, son bir yıldır gördüğünüzdü. Önün için de git mem gerektiğine inanıyordum. Mesela buradayken yurt dışında televizyon diye birşeyin var olduğunu duymuştum. O zaman görmem gerekiyordu. Bunun en iyi görülebileceği ülke Amerika, bir altı da Belçika’ydı. Onun için gittim Bel çika'ya...
H. EKŞİGİL- Televizyon programcılığının
temellerini o yıllarda attınız...
B. MANÇO- Benim derdim televizyon
programcılığı değildi ki. O sadece bir araç. Seneye daha rahat konuşacağız. Benim derdim ne televizyon programcı sı ne de şarkıcı olmaktı. O yıllarda baş ka kaygılarım vardı, onlar gerçekleşiyor hepsi.
H. EKŞİGİL- Neydi kaygılarınız? B. MANÇO- Bugün anlatmak çok zor.
Birgün, kavgam bittiği zaman tekrar ko nuşuruz. Barış Manço herkes gibi kafa sı çalışan, belli sınırları olan bir adam. Kendine göre bir bilgi deposu var. Bun ları bir amaç için kullanmayı arzuluyor... ben Türk ailesinin bütünlüğü için uğra şan bir adamım.
H. EKŞİGİL- Türk ailesinin bütünlüğü si
zin için ne ifade ediyor?
B. MANÇO- Bunu anlatmak ciltler dolu
su bir olay. Ben Türk’üm, onun için Türk ailesi diyorum, beni kendi toplumum
gilendiriyor doğal olarak. Benim Türk toplumunda, genel olarak müessese mefhumunun çok büyük yaralar aldığı üzerinde ciddi kaygılarım var. Bunların en önemlisi aile müessesesi. o da çok yaralar almakta.
H. EKŞİGİL- Nedir aldığı yaralar sizce?
B. MANÇO- Bakın ben kırıcı olmak iste
miyorum, fakat sürekli olarak gündeme gelen, insanlara örnek gibi gösterilen ki şilerin aile tanımlamaları çok kuşkulu. Geleneksel birtakım olaylardan nasibi ni alamamış insanlar manşetlerden in miyorlar son on senedir. Bunlar bir ma tahmış gibi prezante ediliyor halka. Genç kuşakta da bunları göre göre, bunlar gi bi olmak arzusu başladı. Bu ciddi bir olaydır toplumumuzun geleceği açısın dan. Ben elimden geldiğince bir miktar alternatif çlmaya çalışıyorum.
H. EKŞİGİL- Kendi müesseseleşmiş ai
le kavramınızı tanımlar mısınız?
B. MANÇO- işte ben gördüğünüz gibi bi
riyim. Ben varım, karım var, metresim yok, çocuklarım var, İçki içmiyorum, uyuşturucu kullanmıyorum, kavga etmi yoruz karımla, dövmüyorum onu, çocuk larımı terketmiyorum, üvey anne-baba yok, haksız kazancım yok, binleriyle bir yerlerde basılmıyorum, rezalet çıkarmı yorum. Başka ne olsun istiyorsunuz? Bunları yapanlar sürekli manşetlerden inmiyor. Bunu söylerken habire basını suçluyorum gibi olmasın. Bu bir arz- ta lep sorunudur. Ben bu arz-talep olayının minimuma indirilmesinde büyük fayda lar görüyorum. Çünkü ülkemizde kolay ca etkilenen pırıl pırıl beyinli, genç ço cukların sayısı çok fazla. Nüfusumuzun yüzde yetmişi bugün 40 yaşın altında. Daha hayata yeni atılıyorlar ve onlar gi bi olursak belki biz de başarırız diyorlar. Yeni tabirler çıktı köşe kapma, köşeyi dönme, defalarca köşeyi dönme.kazı ka zan... yoktu ki böyle şeyler. Para vardı, kıymetliydi. Şimdi pul oldu diye konuşu luyor. Kim parayı pul yaptı? Dışarıdan, uzaydan falan mı gelip yaptılar. Kim boz du bu düzeni böyle?
H. EKŞİGİL- Kafanızda çözümü var mı
dır bunların?
B. MANÇO- Herhalde var ki ben "Sizinle
ileride de konuşacağım” diyorum. Kati yen optimist falan değilim ama, son de rece ümitli ve inatçı bir adamım.
H. EKŞİGİL- Politikaya mı atılacaksınız? B. MANÇO- Bilmiyorum, olabilir. Ama
ben birşeye soyunuyorsam o politika de ğildir, çünkü o da uydurulan bir başka masal, bir uyuşturucu. Halkı oyalamak için yaratılmış bir oyuncak. Yurt dışında ise politika demode, ilgilenilmeyen bir oyuncak. Bugün b'uradaki gazetelerin hepsine bakalım, yalnız politika görürüz. Gazeteler politikayla magazin basını da demin sözünü ettiklerimle ilgileniyor. Halk sürekli olarak iki konuda düşünme ye zorlanıyor.
H. EKŞİGİL- Arada eksik kalanlar neler? B. MANÇO- Bir insan olmak. O unutul
du. insan, önce insandır, sonra erkek ve ya kadındır, sonra anne veya baba veya evlattır, ondan sonra mühendistir, çöp çüdür, muhasebecidir, birşeydir. Ondan sonra GalatasaraylI, Fenerbahçelidir, sonra da gerekirse bilmem ne partilidir. Bizde bu piramit tam tersine dönmüş du rumda, düzelmesi lazım. Böyle değildi 30 yıl önce. Bu da en ufak çekirdekten, aileden başlar.
H. EKŞİGİL- Televizyon programınız te
levizyonda pek sık elde edilmeyen bir şe yi, hem elit bir kesime hem çoğunluğa seslenmeyi başardı. Bunu neye bağlı yorsunuz?
B. MANÇO- Siz benim “ Ben tarihe ge
çecek adamım" dememi istiyorsunuz. Şunu söyleyeyim, henüz hiçbir lugata ve ansiklopediye girmedim ama muhteme len 700 yıl sonra ezbere bilinmeyi amaç lıyorum. Derdim o. Bu da sevgili Nejat Bayramoğlu'nun bir yakıştırması. Ben Tevazuun dayanılmaz ağırlığı” imişim. Çok sevdim bu lafı... Belki ben seçilmiş adamım, ne bileyim. Kimse sebepsiz gelmiyor bu dünyaya. 90 küsur milyon spermden bir tanesi ipi göğüslüyor.
Ora-VIZON EKİM 1989
“ B elk i b en se ç ilm iş bir a d a m ım . K im se
s e b e p s iz g e lm iyo r d ü n y a y a . 9 0 kü su r m ilyo n
s p e rm d e n bir ta n e s i ipi gö ğü slüyor. Bu iş
için g e lm iş im ben d ü n y aya . P ro g ram bir
a ra ç . O işi h ızlan d ırıyo r. A rtık h e r p a z a r
in s a n la rın e v in e ko n u k o luyo ru m . B en im gibi
bir de M e h m e t Ali B irand v a r. Aynı
b o y u tla rd a sa v a ş v e riy o r, b e n im k a y g ıla rım
fa rk lı y a ln ızc a . A ile d iye bir ta k ın tım v a r .”
da başlıyor bu yarış.
H. EKŞİGİL- Dünyaya gelen herkesin
seçilmiş olması gerekiyor o zaman...
B. MANÇO- Onların içinden de seçilmiş
ler var, bir tanesi de benim. Bir iş için gelmişim bu dünyaya. Program bir araç. O işi hızlandırıyor. Artık her pazar insan ların evine konuk oluyorum. Benim gibi bir de Mehmet Ali Birand var. Aynı bo yutlarda savaş veriyor, benim kaygılarım farklı yalnızca. Aile diye bir takıntım var.
H. EKŞİGİL- Ne zaman takıldığınızı ha
tırlıyor musunuz?
B. MANÇO- Belki hiç ailem olmadığı için
çocukken takıldım, ama bir ara, bu ko nuda birşeyler yapmam gerektiğine inan dım.
H. EKŞİGİL- "7’den 77’ye” nin tüm içe
riği size mi ait?
B. MANÇO- Yapımcısı Erkmen Sağlam
benim 32 senelik arkadaşım. Birbirimi zi çok iyi tanıyoruz. Bu konuşmayı be nim adıma o yapsaydı, aşağı yukarı ay nı şeyleri söylerdi. O çok ciddi bir des tek, içeriğini çıkaran ikimiziz, ama çok iyi de bir ekibimiz var.
H. EKŞİGİL- Programın yeni sezondaki
devamında neler yer alıyor?
B. MANÇO- Çok geniş bir yelpazeye hi
tap etmek söz konusu olduğundan... 7 yaşından ufaklarla yapılan, programın üçte birlik bölümü devam edecek, ufak tefek değişikliklerle. “ Çocuktan Al Haberi” diye yeni bir bölüm yapıp çocuk larla günlük haberleri tartışacağız.
H. EKŞİGİL- Çocukların dilinden anlıyor,
onlarla çok iyi diyalog kurabiliyorsunuz. Nedir bunun sırrı?
B. MANÇO- Aynı dili konuşuyoruz biz.
Ayrıca onlar çocuk falan değiller, sade ce kısa boylu vatandaşlar. Onların ken di dünyaları var, bizim şu anda yaşadı ğımız ve artık sonuna geldiğimiz dünya. Onlar da oraya geleceklerinin bilinçsiz bilinci içindeler ve kendilerini hazırlıyor lar. Ben yardımcı oluyorum onlara.
H. EKŞİGİL- Kendi çocuklarınızın oluşu
munu izlerken neler umutlandırıyor ya da endişelendiriyor sizi?
B. MANÇO- Şu anda herşey umut veri
ci kısmında. Mesela okula giden sınıfın en iyi öğrencisi değil. Bu beni fazla kor kutmuyor çünkü babası da okulun en iyi öğrencisi değildi. Benim babam muhte şem bir adamdı. Ben onun izinden git meye, ona layık olmaya çalışıyorum. Ço cuklarıma iyi bir baba olmaya ggyret edi yorum.
H. EKŞİGİL- Muhteşem derken, baba
nızın hangi özelliklerini kastediyorsunuz?
B. MANÇO- Mesela ilkokuldayken, “ Ba
ba ‘müteharrik’ ne demek?” diye sorar dım. Hiçbir sorumu cevapsız bırakmadığı gibi, “ Müteharrik, hareketli anlamına ge liyor, ama dur bakalım evladım Meydan Laurousse ne diyor, bakalım Redhouse ne diyor,"diye her soruma üç dilde kar şılık verirdi. Bu çok önemli birşey. Ben, ben oldum. Her sorumun üstüne üstü ne gitti, bize top, tüfek, kamyon değil, ki tap aldı. Mesela Binbir Gece Masalları ile 7 yaşında tanıştım. Çok ciddi bir ba ba olmasına rağmen ilk sigarayı da, ra kıyı da o ikram etti. Söylenmez, ama ilk zamparalığımızı bile... Müthiş yaş farkı mız vardı, ama her yaşın ilgi alanı için de bizimle beraber oldu Çok kardeşiz biz. Bütün kardeşlerime baktığım zaman çok başarılı olduğunu görüyorum bu sis temin. Ben de aynısını çocuklarıma uy gulamaya çalışıyorum.
H. EKŞİGİL- Çocuğumun sınıfın en iyi
si olması önemli değil dediniz. Çocuğu nuzda gelişecek hangi özellik sizin için önemli?
B. MANÇO- Doğru bildiği şeyi yapması
yeterli. Deseniz ki şuraya özetle hayatı nı altın harflerle yaz, “ Doğru bildiği şeyi yapardı” yazarım. Mezar taşıma da böyle yazılsın isterim. İyilik, güzellik hep baş kalarına ait kavramlar. Ben yaptığım şe yin iyi veya güzel mi olduğunu bilmiyo rum. Ona başkaları karar verirler, ama doğru olduğuna inanıyorum.
H. EKŞİGİL- Tekrar “ 7’den 77” ye döne
lim. Başka neler var programda?
B. MANÇO- “ İkinci kahvaltı” adında 77
yaşın üzerindekiierle bir yarışma prog ramı var “ Dere Tepe Türkiye’de 13 il ge zebildik geçen yıl. O devam edecek. “ Komşu Kapısı Avrupa” devam edecek. Yeni konuklarımız olacak. O konuda çok şanslıyız. Referans çok önemli ve son programda nefis bir referansımız var, Jacques Chirac. Enternasyonal platform da güzel şeyler başladı. Diğer ülkelerin televizyonları ilgileniyorlar. Ben şimdi Hollanda’ya gidiyorum. Bir program ya pılacak yarım saatlik ve Hollanda televiz yonunun birinci kanalında oynayacak. Buradaki programlarımı ve beni tanıta caklar, “ Bu adam Türkiye’de böyle şey ler yapıyor” , diye.
H. EKŞİGİL- Bu ilgiyi niye başka bir ül
ke değil de Hollanda gösterdi?
B. MANÇO- Hollanda Avrupa’da daima
ilk tepkiyi veren ülkedir. Yarın muhteme len Fransa’dan da bir ses gelir. Ayrıca Hollandalılar’ı ilgilendiren bölümler vardı bizim programda. Avrupa’nın en ünlü
HollandalI futbolcuları,benim onlarla rö portaj yapmam. Gullit kimseye penaltı çekmez durup dururken. O programda, bana çekiyor. Bu onlar için çok önemli. Sonra Kars’ta 150 yıl evvel yapılmış Hol landa evleri vardı. İlk ben gösterdim te levizyonda. Antalya’daki yanlış Noel Ba ba efsanesi... Saint Nicholas çok kıy metli bir aziz, ama Noel Baba değil. Benim bunu söylemem çok önemli on lar için. Turizm yanlışlığını kendi televiz yonlarında nasıl ifade ediyorlar diye on ların çok hoşuna giden bir yaklaşım.
H. EKŞİGİL- Programın hangi bölümü
nü hazırlamak keyif veriyor size?
B. MANÇO- Çocuklarla çok keyifleniyo
rum. 2,5 yaşında veletler çok makara şeyler. Küt diye birtakım sorular soruyor lar, hazırlığım da yok,onları evvelden gör müyorum bile, isimlerini sahnede, yaka larındaki yazıdan öğreniyorum. Orada "Merhaba Cem, hoşgeldin” deyince, bir denbire karşısında adını bilen bir Barış Manço görüyor çocuk ve sihirli bir olay doğuyor.
H. EKŞİGİL- Çok daha fazla para ve şöh
ret getirecek bir programı bir başka ül kede, mesela Amerika’da yapmak söz konusu olsa, burada ne var ne yoksa bı rakıp gider miydiniz?
B. MANÇO- Daha fazla parayı insan ne
yapar bilmiyorum ama, şöhret, evet dü şünürüm. Daha fazla tanınmak hoş. Za ten Amerika’da öyle birşey söz konusu. Teksas eyaleti “ Dere Tepe Teksas" iste di bizden. Sonra, “A.B.D. için niye olma sın?” diye konuşuldu, kesin birşey yok tabii, ama muhtemel. Herşeyi bırakıp git meye gelince, zaten ailemin büyük bir bölümü yurt dışında benim. Ben de yı lın çoğunu Belçika’da geçiriyorum, ama tamamen gidecek olsaydım bunu 26 yıl evvel yapar, bir daha dönmezdim. Dikili ağaç bir tarafa, bir karış toprağım yoktu burada, ama ben fizik olarak gittim. Ru hum burada kaldı. Kalmasa ben bozu lurdum. 15 günlük turlara gidenler “ Na sıl diyorlar Türkçe?” diye dönüyorlar. Ben dilimi bozamadım 26 senedir. Amaç bel liydi; okuyalım, adam olalım, iletişim be nim derdim. Orada bunun üzerine gittim.
H. EKŞİGİL- Bir ara Kültür Bakanı olmayı
arzuladığınızı söylemiştiniz...
B. MANÇO- Söyledim doğru. Dikili
Gençlik Festivali'nde günümüzün genç liğiyle ilgili birtakım paneller, toplantılar yapılıyordu. “ Siz ne yapardınız?” gibi bir şey gündeme gelmişti. O heyecanla, ha va da sıcaktı, ben “ Milli Eğitim, Gençlik ve Kültür tek bakanlık olmalıdır. Böyle ba kanlıkta da ben varım” dedim.
H. EKŞİGİL- Var mısınız hâlâ? B. MANÇO- Yokum. Bizde hükümetler
değişince milli eğitim politikaları da de ğişiyor. Böyle bir değişimin olduğu ül kede istikrar ve huzur arayan bir genç likle diyalog kuramazsınız. Gördüğüm kadarıyla gençliğimiz genç olarak kal mak istiyor, başka da birşey istemiyor. Politize de olmak istemiyor, sıkılıyor böyle şeylerden. Gençliğin politize olmak iste diğini iddia edenler 30 yaşın üzerindeki birtakım gayretkeşler. Gençlik; içki-sigara içmemek, daha fazla spor yapabilmek, kız veya erkek arkadaşıyla diskoteğe git mek, yani yaşının gereği neyse onu yap mak istiyor. “ Ben bir bakan olsam bun ları rahat bırakırdım” dedim ben. “ Her 19 Mayıs’ta etek boyunu değiştir, okul ki taplarını değiştir, yazık, ambale etmenin anlamı yok. Böyle fikirler beyan eder ken, o ğeyecan içinde Battal Gazi gibi “ Bakari olurum” dedim, ama bunu yap mam mümkün değil. Ama belki, “ poli tik kaygılarla değil de, bir devlet yöneti minde çok yüksek bir kademede birşey ler düşler misiniz? Rüyalarınıza giriyor mu?” diye sorarsanız "Evet” derim.
H. EKŞİGİL- Anladığım kadarıyla kendi
nizi, televizyon programıyla birşeye ilk adımı atmış gibi düşünüyor ve çok da ha ilerilere gitmeyi planlıyorsunuz...
B. MANÇO- 14 sene...
H. EKŞİGİL- Nerede olacak Barış Man
ço 14 yıl sonra?
B. MANÇO- Kemâle bir ersin yaşımız, 14
yıl geçsin, tekrar konuşuruz... 101