2 8 T E M M U Z 1 9 0 4 □ Edebiyatçılar Demeği’nin hazırladığı “Si vas Kitabı-Bir Topluöldürümün Öyküsü”nü Ece Temelkuran tanıttı... 2. sayfada. □ İstanbul’a küskün bir Giritli, Halit Ç a - pın’ın “Ben Sana Küskünüm İstanbul'unu Muhsin Kızılkaya değerlendirdi.... 3. sayfada.
Efda! Sevinçli’nin “İzmir’de Tiyatro”sunu Niyazi Zorlu tanıttı... 6. sayfada. □ Metin Cengiz amatör dergilerimizin bir bölüğünü tanıtıyor... 12. sayfada.
Cumhuriyet
p 8 IO
K IT /U P
ve yazıları yayımlandı...
A hm et Muhip Dıranas deyince,
hemen ilk akla gelen “Fahriye Abla”
şiiridir. Neredeyse herkesin aklında
ya da dilindedir bu şiir. Ahmet Muhip
Dıranas’ın , elbette; “Fahriye Abla”yı
da içine alan Toplu Şiirleri’nin
ardından, çeşitli gazete ve dergilerde
yazdığı yazıları da bir araya getirildi.
Şiirimizin bu büyük ustasını hem
şiirleriyle, hem de sanat anlayışını
yansıtan yazılarıyla yeniden ve
yeniden tanıyoruz.
REFİK DURBAŞ
afer’in dünkü Sanat Sayfasında, Emin Bülend’in, Atatürk’ün ölümü üzerine başlamış, fakat, ne yazık, biti rilememiş şiirini görünce, birden hafı zam karıştı ve birden ta çocukluğuma, ilkokulun ikinci veya üçüncü sınıf sıralarına, yıllarca önceye döndüm. Bir deniz kasabasının Sinop’un ufak bir meydanındayım; hatırladığıma göre hükümet bi nasının önünde etrafım kalabalıkla çevrildi. Bina nın balkonunda birtakım fesli kalpaklı ve sarıklı adamlar vardı. Yüzlerimiz onlara dönüktü. Ben, kalabalığın ortasında, bir boşlukta, sesimi var kuv vetimle çıkararak bir şiir okuyordum:
A hm et Muhip Dıranas’tn toplu şiirleri ve yazılan yayımlandı...
Daaılıa kanışmış avısıklamna
Kapak konusunun devamı... ^ Göster, Semayı mağrıba Yük
selt de alnını Dök kalbi safı millete
Hayatımın ilk okuduğum ve ezber lediğim şiiri budur. O nun için de Emin Bülend’i, bu his rabıtasıyla ve sa nat anlayışı dışında olarak, gelmiş ge lecek bütün şairlerden çok ayrı seve rim. Ona karşı ayrıca, bugüne kadar ödeyememiş olduğum, keşke sağlığın da kendini arayıp bulsaydım, bir şük ran borcum vardır; O n, on bir yaşında avare bir köylü çocuğuna vatan sevgi sinin ilk şuurunu, kesif bir daha kopa rılıp atılmasına imkan olmayan ve bila kis o derece şiddetli bir enjeksiyondan sonra her yaşla artacak olan duygusu nu ‘Kin’ şiiriyle o bana aşılamıştır. İşte, bir tek şiir, ciltler dolusu kitaplarda el de edilemeyecek neticeyi bir anda sağ lıyor. Selam olsun sanata. ”
4 Aralık 1950’de, muhtemelen “Za fer” gazetesinde böyle yazıyor Ahmet Muhip Dıranas, Emin Bülent’in ölü
mü üzerine.
Dıranas'm yazıları
Dıranas’ın oyunlarından, şiirlerin den sonra, bütün yazıları da elimizin al tında artık. Oyunları ve şiirleri gibi ya zıları da kendi türünü tanımlayan tek başlık altında: “Yazılar...”
1937 ile 1975 yılları arasına serpilen 500 küsur sayfalık bu “Yazılar” topla mından yukarıdaki uzun alıntıyı neden ve niçin yaptım?
Turgut Uyar’ın altını çizdiği gibi “çı kışı, Türk şiirinde hiçbir şeyle açıkla namayan” Ahmet M uhip’in çocuklu ğundan içten izlenimler taşıdığı için bir, İkincisi ta çocukluğundan aslen “şiir”e bağlanmasından, ömrü boyun ca o “tek” şiirin peşinde koşmasın dan... Dıranas’ın “Emin Bülend” yazı sı, kendi şiir sanatı hakkında da kimi ipuçlarını taşımıyormu?
Ne diyor Dıranas?
“İşte, bir tek şiir, ciltler dolusu kitap larla elde edilemeyecek neticeyi bir an da sağlıyor.”
Dıranas’ın ilk şiiri “Muhip Atalay” imzasıyla 15 Eylül 1926’da “Milli Mec
m u a c a yayımlanmış. Yani, 1980’de ölümüne dek, 54 yıl boyunca Dıranas da “tek” bir şiirin peşinde koşmadı mı? Ciltler dolusu kitaplar değil, evet, evet, tek bir “şiir”.
“Yazılar”ı da tarih bağlamında “şi- ir”leriyle bir koşutluk gösteriyor Dıra- nas’m.
Tarihlerine bakıyorum:
1937-42 arasında 6 yazı, 1948’de 9 yazı, 1949’da 60 yazı, 1950’de 103 ya zı, bu iki yıl en “velut” olduğu yıllar sanki, 1952’de9yazı... Sonra yazıların ardı kesiliyor, 1962’de, uzun bir ara dan sonra 5 yazı ve yine yıllar sonra, 1975’tebir yazı daha...
Kırk yıla yakın süreye yayılan bu “d ar” yazılar toplamında yine de Dıra- nas’m “geniş” ufkunu görmek müm kün. Yalnızca konu başlıklarını şöyle bir anımsamak “geniş” ufkun bir ka nıtı...
Divan edebiyatının içyüzü, fotoğra fa dair, nüfus meselesi, çocuk dava mız, konuşmak üzere, bahar bayramı, fikir ve arpa, yaranma üzerine, cina yet; memleket cahilliği, yine musiki, üniversite ve siyaset, tartışma üzerine,
Dıranas’ın kırk yıla yakın süreye yayılan bu ‘ dar' yazılar toplamında ‘ geniş" ufkunu görmek mümkün. Yalnızca konu başlıklannı şöyle bir anımsamak ■geniş" ufkun bir kanıtı...
Serbest Fırka hatıraları, dil işi, talih ve fazilet, orman mevzuunda, orman d a vası, tiyatro ve telif eser, yazmanın zor luğu, dil ve şair, tiyatro üzerine, G arp dillerine tercüme davamız, tükenen av hayvanlarımız, Atatürk ve istismar cıları, sanata dair, telif hakkı, hüzne dair, futboldaki derin mağlubiyetler, vatanseverlik üzerine notlar, insan ve hayvan, ölmek sanatı...
Bugünden yarm a uzanmak
Dıranas’ın “Yazılar” toplamında bir de şu görülmekte:
Çoğu “gazete” yazısı olmasına kar şın, güncelin dar kalıpları arasında sı kışıp kalmıyorlar. Daha doğrusu “gün”ü aşan, bugünden yarma uza nan bir çizgide “taze” bir yazılar to p lamı.
Bir örnek vermek istiyorum:
1948’de “Vatan” gazetesinde Sabih Şendil’in yeni çıkan şiir kitabı “Bizim lskele”den söz ediyor. Kitapta “kay boldu parklarında dolaştığım şehir” dizesini “kayboldu parmaklarımda dolaştığım şehir” diye bir göz yanıl masıyla okumuş ve bundan müthiş bir tat almış.
Ardını şöyle getiriyor:
“Şehrin parklarında dolaşmayı her kes becerir ve söyler. Gelgeldim , bir şehrin parmakları olabileceğini kim düşünür, kim söyler. ”
Ve bugün için de “geçerli” hükm ü nü kesiyor:
“...‘alelade’nin üstünde, ötesinde bulunanı yakalamak sanatın başlıca sırrı değil mi? Çünkü bir şeyi olduğu gibi göstermek ‘hüner’ de, istendiği gibi göstermek ancak sanat olsa
işte bu, aynı zamanda, Şükran Kur- dakul’un Dıranas’ın ilk dönem şiirleri ni tanımlamasına da bir kanıt.
Söz, Şükran Kurdakul’un :
“N edir ki doğa karşısında Haşim gi bi edilgen, Ahmet Hamdi gibi ‘ rüya ni zamı' avuntusunda olmadığı için evre ni geniş boyutları ile algılar Ahmet Muhip.
Ötekilerin sözcük dünyasını, başvu rulan bir aracı durum una sokan bu ge nişleme isteğidir. Bakarken karşısına çıkanla yetinmek işine gelmez onun. Görünenin içeriğine sinmiş olanı ara maya ve daha uzağa bakmaya beraklı- dır.” (Çağdaş Türk Edebiyatı- Cumhuriyet Dönemi)
Ve Dıranas'm yukarıda adı geçen ya zısından bir saptama daha:
“Demek oluyor ki sanatkâr, bir defa dış alemi kendi süzgecinden geçirme sini bilen kişidir.”
Şiir’ in deltası
Şairin dış âlemi kendi süzgecinden geçirmesi, Dıranas’ın şiirinde benzer temaları yansıtma olarak yer bulur.
Sözün ırmağını burada, “yazı”dan alıp “şiir”in deltasına akıtmaya çalışa lım.
Şükran Kurdakul, şöyle özetlemiş bu ırmağın debisini ki, ey okur bir bar dak su da senin nasibin olsun:
“Ahmet M uhip’in şiiri, ilk başladığı yıllardan itibaren, genel görünüşü ile kendi kendini aramaya doğrudur. Şair çağının, ülkesinin varlığı ile kendi var lığı arasında kaim bir çizgi çekmeyi öz- lemiş gibi görünür. Bu nedenle şiirle rinde genellikle benzer temalar işler. Geniş bir dünyaya açılamaz, zaman za man kendini yinelemek durumuna düşer. Bu durum hem zayıflığıdır, hem güç kaynağı...
Zayıflığıdır, yıpranmış temalarla çı kar birçok dizede karşımıza. G ücü dür, birkaç şiirde genişlemekten kor karak, sanki el yordamı ile yürür gibiy ken, tümeli yaratma isteği, bu aşama da yeni bir şiirde şaşırtıcı boyutlara ulaşıvermiştir.”
Yine yazılara dönecek olursak, Dı- ranas’ın İstanbul üzerine dört yazısı var ki, ayrıca üzerinde durulmaya de ğer.
1950 yılının sonlarında yazdığı bu yazılarda Dıranas, s o a elli yılda Istan-
bul’da^görülen yozlaşmaya ışık tutu yor.
Dıranas, İstanbul'un gerçek efendi sinin artık yoksul düştüğünden söz ediyor. Buna karşılık “türedi bir kala balık, uydurma mimarili, sonradan görme eşyalı, suni bahçeli ve tarhlı köşklerinde zevksiz, fikirsiz fakat ala bildiğine lüks bir hayatı ona buna caka satma vasıtası olarak har vurup har man savuruyorlar. ”
Bugün de öyle değil mi?
Şu son yıllarda “İstanbul” kitapları oldukça revaçta. İstanbul adına
dergi-C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 2 3 1
Ahmet Muhip Dıranas. e$i ve kızı.
ler yayımlanıyor, hatta ansiklopediler çıkıyor.
Çok güzel.
Dıranas’ın “Yazdar”ını okuyunca şu geldi aklıma.
Neden şairlerin gözüyle, onların “süzgeç”inden, geçmişten geleceğe bir İstanbul kitabı hazırlanmasın?
Sözü bunca “yazı”dan sonra Dıra- nas’ın bir şiiriyle bitirmek istiyorum.
Nedense Dıranas, hangi antolojiyi açsanız belli, birkaç şiiriyle bilinir: Fahriye Abla, Buludar, Olvido, Ağrı, Kar, Serenad...
Örneğin Edip Cansevef’e göre “O l vido” Türk şiirinin başyapıtlarından biridir.
H atta Dıranas adını kimse anımsa maz da “Fahriye A bla” şiirini neredey se hemen herkes bilir.
Ey okur, işte şiirimizde “mutlu bir raslantı” olarak yerini alan Dıranas’ı yakından tanımak için sana iki anahtar.
Biri “Şiirler”i, öteki “Yazılar”ı... “Çeşme Başında” şiiri de anahtarlık olarak el in de buluns un:
“Türkü söyleyip bir kız sudan gelirdi Ayışığıyla dolu testilerinden
içirdi bir yudum su testilerinden. Sen misin içen sudan? kalbim delir di;
Tutmak için koştum ayışıklarına, Dağılıp karıştım ayışıklarına. ”■
Ahmet Muhip Dıranas: Şiirler, 1993/Yazılar, 1994/ Adam Yayınlan.
■ ( D.1909, Sinop ?- ö. 21 Hazi ran 1980, Ankara), bireysel konuları işlediği ince duyarlıklı şiirleriyle ta
nınan şair. Bazı kaynaklara göre 1904 Sinop, bazılarına göre
Ahmel Muhip Dıranas
de 1908 İstanbul doğumludur.îlkokulu Sinop’ta okudu. el i
Öğretmenleri arasında Faruk Nafiz Çamlıbel ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ın da bulunduğu Ankara Erkek Lisesi’ni 1930’da bitirdi. 1930-35 arasında Hakimiyet-i Milliye gaze tesinde çalıştı. Bu arada Ankara Hukuk Fakültesi’ne girdiy se de, iki yıl sonra öğrenimini yarıda bırakarak İstanbul’a git ti. Güzel Sanatlar Akademisi’nde kitaplık müdürü oldu. Bir süre Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne devam etti. İs tanbul Devlet Resim ve Heykel Müzesi M üdür Yardımcılı ğ ın a getirildi. Daha sonra Ankara’ya döndü.
1938-42 arasında Halkevleri Kültür ve Sanat Yayınları yönetmenliğini üstlendi. Üç yıl sü ren ve II. Dünya Savaşı yıllarına rastlayan ye dek subaylığını Ağrı’da yaptı. Askerlik dönü şünde 1946’da Çocuk Esirgeme Kurumu ya yın müdürü oldu. 1957’de aynı kurumun baş kanlığına getirildi. 1949’dan başlayarak uzun yıllar Zafer gazetesinde köşe yazıları yazdı. Bu arada siyasete de yöneldi; birkaç kez Demok rat Parti’den milletvekili adayı gösterildiyse de seçilemedi. Anadolu Ajansı ve Iş Bankası Yönetim Kurulu üyeliklerinde (1966-72) b u lundu; Devlet Tiyatrosu Edebi Kurul üyesi ol du. İlk şiiri “Bir Kadına” 1926’da Muhip Ata- lay imzasıylaMilli Mecmua’da yayımlandı. Daha sonra Servet-i Fünun, Varlık, Çığır, Ağaç, Yücel, Oluş, Ülkü, Şadırvan, Yeni Li
san, Hisar dergilerinde yayımladığı şiirleriyle cumhuriyet döneminin en seçkin şairlerinden biri olarak tanın- dı.Dıranas, Hecenin Beş Şairi (*) olarak anılan şairlerin baş lattığı şiir akımı ile Garip (*) akımı arasında yer alır, ilk şiirle rinde Baudelaire’nin etkisi görülür; Fransızca’yı Baudelai- re’in şiirlerini okuyup anlayabilmek için öğrendiğini söyle miştir.
Zamanla bu etkiden sıyrılan Dıranas şiirinde dil ve üsluba ağırlık vermiş, Türkçe’ye, konuşma dilinin olanaklarından süzülmüş yeni tatlar kazandırmıştır; Şiiri plastik bir söz b ü tü nü haline getirene kadar yoğuran bir şair olmuştur. Başka şa irlere göre az şiir yayımlamasına karşın, “Olvido”, “K ar”, “Fahriye Abla”, “Selam” gibi şiirleri en çok ezberlenen, okunan şiirler arasındadır. Dıra- nas, Orhan Veli ve arkadaşlarının çıkışından sonra unutulmaya başlayan hece şairleri ara sında geçerliğini yitirmeyen, bir süre sonra da yeniden yüceltilen tek sanatçıdır. Düzyazıları, çevirileri, tiyatro yapıtları da ilgi uyandırmış tır.
Şiirler (1974) kitabında topladığı bütün şiir leri, yaşamöyküsünü de içeren bir incelemeyle ‘ likt ' ’ '
birlikte Şiirler: Ahmet M uhip Dıranas (1982) adıyla yeniden yayımlanmıştır. Kırık Saz (1975) adlı yapıtı Tevfik Fikret’in günümüz Türçesi’yle söylenmiş şiirlerini içerir. Başlıca oyunları arasında Gölgeler (1947), O Böyle is temezdi (1948), Oyunlar (1977) sayılabilir. “Fahriye Abla” şiiri YavuzTurgul’un aynı ad la çevirdiği filme (1984) konu olmuştur.*
j
S A Y F A S
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Ta h a To ros Arşivi