• Sonuç bulunamadı

Fikret öldü yaşasın Fikret:Ne açlık ne polis ne kömürsüzlük ve ne de ölüm korkusu kaldı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Fikret öldü yaşasın Fikret:Ne açlık ne polis ne kömürsüzlük ve ne de ölüm korkusu kaldı"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SAHtFE ALTI

TT-Ne açlık ne polis ne kömürsüzlük ve

ne de ölüm korkusu kaldı

Fikret öldü yaşasın

Fikret

Demek ki Fikret Mualla’yr son görüşümüzmüş. Geçen kışın başların­ daydı, «Uykuda ölebilmek ne tatlı şey» diyordu. Dediği oldu. 19 temmuz ge cesi Güney Fransa’nın bir kasabasında, tenha bir dinlenme evinde dileğine kavuştu Fikret. 63 yaşındaydı. Sabahleyin onu son uykusunda bulmuşlar. O yakınlarda bir akrabası, dostu, arayanı olmadığı için cesedini bekletme­ den kasabanm mezarlığına gömüvdrmişler. Ülkemizin yetiştirdiği en büyük ressamlardan biri kayboldu gitti böylece.

Fikret Mualla’yı ben 15 yıl önce tanıdım. Paris’ten Akşam’a ve Yedite-

D r.

Hıfzı TOPUZ

pe’ye röportajlar yazıyordum.

Fikretin adresini alıp gittim. O zaman Montpamasso yakınların­ da, Impasse Rouet’de, sefalet içinde bir odada oturuyordu. Tanıştıktan bir çeyrek sonra bana: «Benden bir resim almaz mısınız?» diye sordu. «Çok isterim ama dedim, param yet mez. Siz bana bu parayla bir eskiz filân verin..» «Hiç önemi yok, de­ di. İstediğinizi alın.» Bir guaj seçip verdi. Sonra «Şimdi, dedi, buyrun aşağıdaki bistroya inip bir kadeh bir şey içelim. Kusura bakmayın evde tek yudum içki kalmamış. Si­ garanı bile yok.»

İndik. Fikret anlattı: Üsküdar, Almanya, Kadıköy, Beyoğlu, Pa­ ris’te Alman işgali, üvey ana hâtı­ raları.. Yine içtik. Yine anlattı. O mütevazi resim parasının son mete­ liği bitene kadar içildi o gün.

O Impasse Rouet’deki evin çok hâ tıraşı varmış. Birkaç kişiden aynı şeyi dinledim. Fikret, mâlûm, ken­ disini hep polislerin izlediğini sa­ nırdı. Apartımanın alt katında bir polis otururmuş. Fikret düşman ol muş adama. Bir defasında bir gece kafayı çekip sabahın üçüne doğru eve dönerken polisi deli etmek gel­ miş içinden. Cebinden tarağını çı­ karıp altına bir kâğıt koyarak öt- türmeye başlamış. Adam deli olmuş mu bilmem, ama Fikret'in deli ol­ duğuna polisin karar verdiği mu­ hakkak.

Bu bir, İkincisi de şu: Fikret ba- zan evde kafayı çeker, şişeleri de pencereden aşağı atarmış. Alt kat­ taki polis komşu birkaç kere «Mösyö Mualla çok rica ederim, bir kaza çıkartacaksınız, yapmayın, ol maz böyle şey» diyecek olmuş. Ta mam, adam polis ya, hep bunlar provokasyon, mesele Fikret’in hu­ zurunu kaçırmak. Fikret bir yolu­ nu bulup adamm canma okuyacak. Bir sabah bakmış avludaki pence- Te açık, içeride de kimseler yok, at lamış pencereden içeri. Muazzam bir sofra var ortada. Mezeler, yemek ler hazırlanmış. Fikret fırlamış ma sanın üstüne ve orta yere bir şeyler yapmış. Sonra da pencereden atla­ yıp kaçmış.

Meğer polis kızım evlendlriyor- muş, nikâh dairesine gitmişlermiş. Gelin, damat, kayınvalide, kayınpe­ der eve gelip de sofrayı görünce dü şüniin manzarayı. Adam anlamış bu hediyenin kimden gelebileceği­ ni. İşte bunun üzerine Fikret’in Sainte Anne Akıl Hastahanesine kaldırıldığı rivayet edilir.

Fikret akıl hastahanesini hiç sev mezmiş. Kendisine orada resim yap Urm&mışlar. Üstelik bir de çamaşır arabası çektirmişler. Ödü patlardı Fikret’in hastahanelik olmaktan. Geçen yıl Dr. Safder Tarım «Bak Fikret, demişti, sen iki ay hastaha- nede sıkı bir bakım görsen birşeyin kalmaz, dipdiri olursun.» Aklı yattı Fikret’in bu işe. «Tamam, dedi, bir şeyim kalmaz, değil mi? Aman n ’olur, söyle benim doktora, beni hastahaneye kaldırtsın.»

Sevindik. Ama ertesi sabah tam vedalaşıp ayrılırken Fikret: «Aman Safderciğim, dedi, unutalım o meşe leyi. Sakın doktora gidip de beni hastahaneye kaldırsın deme. İste­ mem, sakın, sakın ha.. Ben çok iyi­ yim..»

mediğim yeni yeni, rengârenk kuşlar var, ne güzel ötüyorlar. Köv hayatı bu. Merkeplerle ho­ rozlar da ötüyor. Saksağanlar fe­ na ses çıkarıyorlar. Çalışıyorum. Ekmek ve çorbayı kazanmak lâ­ zım.»

Başka bir mektubunda da «Paris’i göreceğim gelmiyor, di­ yordu. Sıhhat meselesi. Aynı za­ manda da düşman suratlı otelci­ ler; nefret ediyorum bunlardan. Her birine birer kurşun.»

Son yıllafa kadar Fikret’in en büyük dileği otuz yıllık bir öz - lemden sonra bir gün İstanbul’a dönebilmektl. Başkonsolos Ber - duk Olgaçay, birkaç yıl önce Pa­ ris’te vatandaşlık belgeleri kaldı • rıldığı zaman Fikret Muallâ’nın kendisine nasıl kuşkularla dolu bir mektup yazdığını anlatmıştı. Ödü patladı pasaportunda bir ak­ saklık olacak diye. Geçen gtin de heykeltraş Sadi Çiziş anlattı. Fik­ ret’i son gördüğü zaman yastığı­ nın altında pasaportunu ve yol parasını saklıyormuş. «Bir gün mutlaka İstanbul’a gideceğim» diyormuş. Ama artık takati, c e ­ sareti kalmamıştı. Tüketmişti ken­ dini.

Hem ölümü istiyor, hem de korkuyordu ölmekten. Geçen yıl bir mektubunda «Bizim Madam Angles’i gör ve pardonlarımı a r- zet, diyordu. Beni fena halde bir korku aldı ve maneviyatım son derece bozuk. Bana bir iki sa­ tırlık m alûm at ver. Madara be ni terkederse sokakta son ne­ fesimi vereceğim. Aman im­ dat!»

Bedbaht Fikret Mualla Saygı Son aldığım mektubunda da şöyle diyordu:

«Resim meselesinde tembellik arttı. Bir miskinlik çöktü, k o r ­ kuyorum. Ben eskiden böyle de­ ğildim. İhtiyarlık ve emiplegie hastalığı işte fena neticeler ver­ meye başladı. Şöyle akşamdan sa­ baha bir ölsem sükûnetle, emin ol ki gözüm arkada kalmıyacak - tır. Bedbinlik içindeyim. Madam kömür göndermedi, domuzluğu üstünde. Bu yaştan sonra sersefil olacağımdan korkuyorum. Çok ih­ tiyarladım. Hayat bir ıztırap ol­ du. Yazdığı makaleye çok çok teşekkür ederim. Bana bir de Cumhuriyet göndermeyi unutma. Baki gözlerinden, yanaklarından temiz bir birader muhabbetiyle ö- perim kıymetli dostum Hıfzı.

Baki dünyanın fâni ve muzta- rip kullarından

Fikret Mualla Saygı» Geçen ay İstanbul’da Fikret Mualla’mn yakın dostlarından Fikret Adil ve Tevfik Kent’le ken­ disinden söz ediyorduk. Hastalan­ mış, hastaneye kaldırmışlar. «

A-! :

man, dedik, bir kart atalım, se - vinir» Meğer bir bunları konuş tuğumuz zamanlar Fikret ölmüş­ müş.

Şimdi Madam \ngles Fikret’in oturduğu evi Fikret Mualla mü • zesi yapacakmış. Tablolarının fi­ yatı da yükselmeye başlamış. Bü tün koleksiyonculara, istifçilere müjde, Fikret’in fiatını arttırsın­ lar arttırabildikleri kadar. Fikret öldü, yaşasın Fikret.

Fikret’te de artık ne ölüm kor­ kusu, ne açlık, ne polis, ne de kömürsüzlük..

Geçen yıl Fikret’in en büyük kor kuşu Madam Angles’in kendisine kışlık kömür göndermemesiydi. Se­ kiz on yıldan beri Fikret’e Madam Angles adında varlıklı bir kadm ba kıyordu. Madam Fikret’i sefaletten kurtarıp aylığa bağlamıştı. Otel ve yemek parasını, cep harçlığım ve­ riyor ve bütün resimlerini toplu­ yordu. Madam, Reillanne’daki yaz­ lık evini Fikret'e bırakmış, kendi- ! sine bir de hizmetçi tutmuştu. Yaş lı bir kadm hergün Fikret’in yeme­ ğini hazırlıyor, çamaşırlarım değiş tiriyor, şarabım alıyor, evi derleyip topluyordu. Buna rağmen Fikret «Madam beni soğuktan öldürecek» diye tutturmuştu. Paris’e döner dön mez Dr. Safder’le ilk işimiz Madam Angles’i aramak oldu. Madam bizi, duvarları en ünlü ressamların tab­ lolarıyla kaplı müze gibi evinde bü yük bir nezaketle karşıladı. Fikret’­

in kuşkularından söz ettik. «Siz ona bakmayın, dedi Birkaç ay önce Reillanne’a gitmiştik. Kocam orada belediye başkanlığı etmiştir; herkes kendisini sever, sayar. Fikret Mual- la’yı kahveye çağırdık. Geldi, baş­ ladı bize küfürler etmeye. Ne be­ nim orospuluğum kaldı, ne koca­ mın ahlâksızlığı. Fikret’i tanıdığı­ mız için üzerine varmadık. Ama ay »ılırken de kendisine veda etmedik. Bir Çinli komşumuz vardır, ona haber bırakıp «Mualla benden memnun değilse kendi bilir, eşya­ larım toplayıp gitsin. Ben başka­ sından resim alırım, ressam çook» dedim. Muallâ’nın huzuru kaçtı. Yalan tabii, ben Muallâ’yı hiç hı- rakır mıyım.»

Madam devam etti: «Bir iki yıl önce de Mııallâ’dan bir mek­ tup almıştım. Sağ eline felç gel­ diğini yazıyordu. Anladım numa­ ra. Mektubu sağ eliyle yazmıştı. «Resim yapmamak için numara yapıyorsunuz Mösyö Mualla» de­ seni üzülecek, darılacak. Hemen kendisine «Aman Muallâ, öyley se artık Reillanne’da kalamazsı mz. Derhal sizi uraya getirtip bir hastaneye yatırmalıyım» de dini. Ertesi gün Muallâ’dan mek­ tup geldi: «Hiçbir şeyin kalmadı, iyileştim.»

Yıllarca Paristen bir türlü ay nlamamış olan Fikret Muallâ. son zamanlarda Reillanne’daki yaşantıya alışmış gibiydi. Geçen yıl yazdığı bir mektupta «Paris’i aramıyorum» diyordu. Burada çok şiikür polis yok, hırsız da yok. Temiz köylüler var. Metn mimim köy hayatından, tyi kom­ şularım var. Havalar düzeldi. Sa­ at dokuz der demez ağaçların a- rasına gizlenmiş ağustos böcek ieri konsere başlıvorlar ömür; bayılıyorum. Hlçb’r yerde gör •

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Her yönüyle kırılma konusuna da büyük bir derinlik kazandırdığı anlaşılan İbn el-Heysem, geliş açılarının kırılma açılarıyla olan bağıntıla- rının,

In the Closing Session o f Conference, Erdener Birol, Vice-President o f Turkish Atomic Energy Authority, Nevzat Birsen, Director o f TUDNAEM Center, K.Kadyrzhanov,

Most of all, progress is needed to extend the legal nuclear non-proliferation framework to include all States - a system capable of providing credible assurance

The dilatometer data of the dimensional change or shrinkage (dL/L0) and shrinkage rate (dL/dt) of the pellets in the first stage sintering zone is given in Figure 3 depending

In spite, V however, of the loss of their temporal authority, the spiritual prestige of the Abbaside Caliphs in the Sunni world was so high that the Moslem

Yöntem: Marmara Üniversitesi Hastanesi Acil Servisi’ne 01.06.2005-31.12.2006 tarihleri arasında başvuran olguların kayıtları geriye dönük olarak tarandı, olguların

baktığımızda, çoğunun gezegen benzeri uydulara sahip olduğunu görüyoruz. Bu uydulara ‘gezegen benzeri’ denilmesinin sebebi, sahip oldukları manyetik alan ve