• Sonuç bulunamadı

İnkılap tarihimizde Sabahattin Bey:Sabahattin Beyin gençliği:Mahmut Paşa, oğulları ile beraber Parise kaçıyor

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İnkılap tarihimizde Sabahattin Bey:Sabahattin Beyin gençliği:Mahmut Paşa, oğulları ile beraber Parise kaçıyor"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

19 . 7948

T T :

İNKILÂP T A R İ H İ H İ Z D f e ^

Sabahattin Beyin gençliği

Mahmut P a ja , oğulları ile

beraber Parise kaçıyor

- 7

Cenevre Şubesinin

muhtırası

Cenevre şubesi namına İshak SU- kûti imzasiyle gönderilen muhtıra­ nın hulâsası şudur:

1 — Kongrenin akdine tarafta • rım;

2 —■ İdare heyetine istintak ge­ çirmiş, metanet ve resaneti tecrübe edilmiş zevatın seçilmesi;

3 — Reisin ittifakı ârâ ile inti­ habı;

4 — İdare heyetinin nezareti al­ tında bir icra heyetinin bulundurul­ ması;

5 — İcra heyeti vazifesinin idare heyeti tarafından tayini;

6 — Dahildeki reisin yalnız nu - mara ile bilinmesi, dahil ve hariç için bir reisi âli tanınması;

7 — Cemiyete hiyanet cezasının ö- lüm olması;

8 — Perakende iane toplamak şek­ linin terki ve toplu para tedariki yo­ luna gidilmesi;

9 — Cemiyete dahil olacakların et var ve ahlâkına dikkat edilmesi;

10 — Alî reisin her türlü salâhi­ yetle cemiyeti temsile kudretli bu­ lunması.

Teşrinievvel 1899 OsmanlI İttihad ve Terakki Cemiyeti

Cenevre Heyeti azasından Dr. İ. Sükuti

Dr. Abdullah Cevdet

Be\ymjnütalâaas^

Abdullah Cevdet Bey de ayrıca

bir muhtıra göndermiştir: Onu da ihtisar suretiyle buraya dercediyo- rum. Kendisi o tarihte Pariste bulu­ nuyordu:

«Elmanız,

Efrenci Ekim ayının yirmisinde (Brindizi) şehrinde in’ikad edecek Osmanlı Ahrar kongresi hakkında- ki mütalâam berveçhi zirdir:

«Osmanlı İttihad ve Terakki Cemi­

yeti« tertibatını ikmal etmeksizin

meydanı cihat ve muhalefete atıl ■ mıştı... Milletin gafleti efradı gay­ ri gafilenin denaeti, erbabı ilmü ye- sarın hisseti, cemiyetimizin mesaisi ni tahdid eylemiştir.. Cemiyet efra­

dının endişei maişetten azade bu­

lunması elzem olduğundan evvelâ kâfi bir irad taharri edilmelidir. Fik rimce meselenin ruhu paradır... Bu­ nun için maruf ve muhterem bir za tın riyaseti altında bir iane cem’i

komisyonu kurulmalıdır.... Piyan­

go, tiyatro ve konferans gibi tertibi pratik vasıtalarla sermaye tezyid e- dilmelidir. Şimdilik cemiyetin kul­ lanacağı en kısa yol ceride ve risale­ lerdir. Müstebitten ziyade istibdadı, istibdattan fazla cehlü gafleti izale­ ye hasrı emel etmek lâzımdır. Ce­ miyetin biri türkçe ve diğeri fran- sızca iki gazetesi olmalıdır.«

Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti Cenevre heyeti azasından

Abdullah Cevdet Filvaki kongre aktedilememiş ve mesele akamete uğramış ise de u- mumî bir toplantı yapılmış ve müş­

terek bir mesai teinini fikri «Jön-

türk» 1er arasında zarurî bir ihtiyaç olmuştu. Bununla beraber bu gibi faaliyetler cereyan ederken, mektup larda işaret edildiği gibi, gazete neş riyatmın idamesini temin için elim

mecburiyetlerle İshak Sükûtî Bey

Roma sefaretinde, Abdullah Cevdet Bey Viyanada vazife kabulünde muz tar kalmışlardı.

Tunalı Hilmi Bey de, Kahirede

bahriyeli Rıza Beyin idaresinde te­ sisine muvaffak olduğu «Hak» ga­ zetesinin devamını ve Trablusgarp- ten kaçan bahriye muhasebecilerin den Fahri Beyin riyasetinde Cenev- rede kurduğu «İntikam» gazetesi­ nin yaşamasını temin için, bir ara, Madrid sefareti türkçe baş kitabe­ tini kabullenmiş görünmüştür.

Hariçte bu gibi faaliyetlere ehem­ miyet verilirken dahilde de bir ta­ kım dikkate değer hâdiseler olmak­ ta, «Jöntürk» âlemine iltihaka koşan

gönüllüler artmakta idi. Nitekim

Mithat Paşazade Ali Haydar Mithat Bey de mücadele hayatına karışmağı vazife bilmiş ve fırsat bulur bul - maz İzmirden kaçarak Atinaya ilti­ ca etmiştir. Fakat bu yoldaki him­ met ve fedakârlıklar bu kadarla kal mamış ve Sultan Abdiilhamidin e- niştesi damad Mahmud Paşa da iki oğlunu alarak mücahedeye ve Sultan Abdülhamit muhalefetine iştirâk i- çin Avrupaya çekilmiştir.

Bu hususta tafsilâta girişmeden ev

Marsilya Şehbenderi,

mucibince bir takım

Yıldız Sarayından aldığı emir

iftiralar icad ederek Paşa ile

oğullarının tevkifleri ve Istanbula iadeleri için Fransız

hükümeti nezdinde teşebbüse geçmişti

vel ileride başlı başına bir mevcu­ diyet yaratmış ve inkilâp tarihinjiz de mühim rol almış bulunan Prens Sabahaddin Beyin gençliği hakkın­ da biraz tafsilât vermeği lüzumlu buluyorum.

Sabahattin Beyin gençliği

Prens Sabahaddin Bey 1877 sene­ sinde İstanbulda doğmuştur. Pede­ ri değerli vezirlerimizden damad Ha lil Rifat Paşanın oğlu damad Mah­ mut Paşadır. Annesi Sultan Abdül- mecidin kızı ve Sultan Abdülhami- din ablası Seniha Sultandır.

Seniha Sultan, Sultan Abdülha - midin cülûsundan az bir müddet sonra mahlû Sultan Muradı tekrar tahta geçirmek için teşekkül eden «Kleanti İskalyeri» komitesile ilgi­ lenmiş bulunduğundan zevci Mah - mut Paşanın Adliye Nezaretinden çekilmesine ve Sultan Abdülhamitle arasının açılmasına sebep olmuş - tu. (1)

Sabahaddin Beyin çocukluğu saray muhitinde geçmiştir. Arasıra, Sul­ tan Abdülhamid tarafından annesi Seniha Sultana kâhya tayin edilen Sait Beyin refakatinde, Cuma se­

lâmlığına götürülürdü. Fakat bu

debdebeli alaylar hiç de hoşu«« git miyor ve ruhu üzerinde aksi tesir ya ratıyor ve kendisinde demokratik düşüncelerin doğmasına sebep olu­

yordu. Nitekim sonradan bu gibi

nümayiş ve tantanalı hareketlerden daima uzak durmuştur.

Sabahaddin Beyin pederi Mah • mut Paşa, babası Halil Paşanın sa­ rayında hususî surette tahsil gör • müş ve genç yaşında bir müddet Pa ris sefaretinde memur bulunmuş ol­

duğu için görüşü genişti ve ilmin

kıymet ve ehemmiyetini takdir ede­ cek kültüre sahip bulunuyordu. Hat tâ Kuruçeşmedeki sarayında edebî bir muhit kurmuş ve salonlarını za­ manının ediplerine ve şairlerine aç­ mıştı. Kendisi de kıymetli bir şairdi. Bundan dolayıdır ki iki oğlunu da,

umumiyetle saraylarda takip ve

tatbik edilen örf ve âdetler hilâfı­ na, cahil hazinedar ustalarının ve haremağalarınm elinde bırakmamış, hususi hocalarla tahsil ve terbiyele­ rine ehemmiyet vermişti. Ezcümle Kadmhanlı Emin, hoca Hayret E- fendilerle İsmail Safa, Sadık Beliğ, muallim Feyzi ve Hüseyin Daniş Bey ler gibi kıymetli şahsiyetler Sa­ bahaddin ve Lûtfullah Beylerin ta­ lim ve tedris heyeti arasında bulu­ nuyorlardı. Bunlardan başka fransız ca ve resim için de ayrıca mual­ limler geliyor ve meşhur «Çeza He- ke» de piyano dersi veriyordu.

Damat Mahmut Paşa Adliye Neza retinden affından sonra bütün meş

guliyetini oğullarına hasretmiş ve

kendilerinin asri ve faydalı bilgi­ lerle yetiştirilmelerini emel edin - inişti. Ayni zamanda Sabahaddin ve

Lûtfullah Beyler de tahsillerinin

Avrupada ikmalini babalarından ri­ ca etmekten geri durmuyorlardı. Fa kat o devirde Avrupaya gitmek ve tahsilden bahsetmek oldukça güç­ tü. Bahusus saray mensuplarının Sultan Abdülhamitten böyle bir ta­ lepte bulunması mümkün değildi. Bununla beraber Mahmut Paşa, oğul larımn tahsil hususundaki istekle­ rini yerine getirmek fırsatını kollu- yordu.

Adliye Nezaretinden ayrılmasına rağmen hükümet işlerini tetkik ve takipten bir ân hali kalraıyan Mah­ mut Paşa, memleket ahvalinin gün­ den güne fenalaştığını görünce Sul­ tan Abdülhamide ıslahat projeleri takdimine başlamıştı. Fakat bunlara hiç ehemmiyet verilmediğini ve is­

tibdat tazyikinin bunaltıcı bir hal

almakta olduğunu görüyordu. Mem­ leketin felâkete doğru yuvarlanmak ta bulunduğunu anlıyan paşa, oğul­ larının da İsrarına uyarak İstanbul- dan ayrılmağı ve istibdat ile müca­ dele için Avrupaya çekilmeği muva­ fık bulmuştu.

M^n^t^Paşa^ve

Mahmut Paşa ve oğullarının fi­ rarı, Sabahaddin ve Lûtfullah Bey­ lerin fransızca hocası Mösyö «Char-

lier» ile Mösyö «Kouvendinge-» is­

minde bir AvrupalInın yardımile te­ min edilmiştir. Mösyö Charlier Pake

kumpanyasının İstanbul acentası

bulunan Mösyö «Reboul» ile uyuş tuktan sonra paşa ve oğullan saray larını, refah ve rahatlarını daha doğ

rusu nazü naim içinde yaşadık -

lan aile yuvalarını terkederek mem lekette ıslahat talebi için «Georgie» vapurile ve binbir müşkülâtla İstan-

buldan ayrılmışlar ve 1899 senesi

Birincikânununda Marsilyaya git­

mişlerdir.

Kafileyi Marsilyada Osmanlı şeh­ benderi karşılamış ve birçok vâad- lerle kendilerinin memlekete avde­ tini temine uğraşmıştır. Bir taraf­ tan da, Yıldız sarayından aldığı e- mir mucibince, bir takım iftiralar i- cat ederek paşa ile oğullarının tev­

kifleri ve İstanbula iadeleri için

Fransa hükümeti nezdinde teşebbü­ se girişmiştir.

Fakat bu küstahlıktan haberdar o- lan paşa, kayınbiraderi ve hüküm­ darı Sultan Abdülhamide aynen a-

şağıya koyduğumuz uzun telgrafı

çekmekte beis görmemiştir. Haşmetmeab,

Yüksek Osmanlı hükümdarlığına sadakatimden ve padişahın kanunla­ rına itaatimden hiç şüphe edemez. Sıkı ve sağlam rabıtalar beni hane­ danınıza bağlıyor. Ben Müslümanını. Hükümdarın da damadıyım. Haş - metmeabları halife ve Osmanlı pa­ dişahı bulunuyorsunuz. Hükümdar ile halk yekdiğerine karşılıklı va­ zifeler taahhüt eden sıkı bir daya-

nışma ile birleşmişlerdir. Halkın

hakikî saadeti bu iştirâkten doğa • çaktır. Bizim birinci dileğimiz yük­ selmeği tahakkuk ettirmek ve haş- metmeabmızın fazilet yolunda her gün biraz daha fazla ilerlediğini gi>r mek düşüncesi olacaktır. Peyganı berimiz «Müteakip günün evvelkin den daha fena olması bedbahtlıktır»

dememiş midir? Zaten içimizden

herkes Osmanlı selâmeti ile ayni derecede alâkadar değil midir? Haş metmeab, tamamen samimi olarak açık söylememe müsaade ediniz ki idare şekliniz hiç bir kanuni tarza ve doğru bir halife gidişine, hatta

Avrupa hükümdarları usulüne de

benzemiyor. Hükümdarlığınızda da­ ha ziyade birkaç bin sene evvel ya­ şayan bazı tiranlara müşabih nok­ talar var. Haşmetmeabları, memur olarak aşağı tabakanın cahillerinden,

bunamış ihtiyarlarından, hilekâr,

yalancılardan, bozuk ahlâklılardan

ve hattâ çapulculardan başka kimse kullanmıyor. Bunun içindir ki na­

muslu ve faziletli adamlar haş •

metmeablarma yaklaşamıyorlar. Bu gibi unsurlar ile bir halkın

saadetinden emin olmak mümkün

müdür? İnadınız ve bu çıkmaz yol milletimizi tamamen yıkmaktan baş ka hangi neticeye götürebilir? Bana kalırsa haşmetmeab, bazı müstebid ve egoist hükümdarlar gibi hareket

ediyor ve on beşinci Louis’nin

meş’um sözünü tekrarlıyorsunuz:

«Benden sonra isterse tufan ol • sun.»

Siz kendinizden başka kimseyi dü şünmüyorsunuz. Bütün hakların ve insanlık hislerinin üzerine basarak

geçiyorsunuz. Milletin refahı sizin

en son düşünceniz ve yirmi dört

milyon Osmanlı sizin egoistliğinizin kurbanıdır. Halbuki bir lâhze dü­ şünüş ve mülâhaza gösterir ki ha­ kikati hal halkın hissiyatıdır. Siz halk tarafından âleti tatbike memur sunuz; ona hürmet etmeğe mecbur­ sunuz. Kuvvetlerinizi umumi arzuya ve kanuna uydurmazsanız mes’ulsü- nüz.

Mâliyede, bahriyede umumi te­

sislerin sefil vaziyetleri diğer ne­

zaretlerdeki yolsuzluklar, sefalet ve dehşetle kanayan kalblerin tehlike feryatları müstebitliğinizin hangi de­ receye kadar yükseldiğini gösteren sarih alâmetlerdendir. Siz memleke tin yıkılmasına sebep olan yegâne failsiniz. Döktüğünüz kanlar, sön • dürdüğünüz ocaklar herkese dehşet veriyor. Binlerce insan • hıristiyan- dan çok müslüman - mahvoldular. Te beanız istibdadınızdan kurtulmak i- çin kaçıyor. Vatan boşalıyor, irad da ralıyor, ve siz her şeye lâkayit, mey dan okur gibi, göz kamaştırıcı ve fuzulî lüksünüzde devam ediyorsu­ nuz.

Beni konsoloslara ve elçiliklere,

suikastçı ve karımın mücevherleri­ ni çalan bir hırsız ve iki çocuğumu aldatarak kaçıran bir baba olarak

bildirmekten sıkılmıyorsunuz. Bir

Osmanlı hükümdarının tevkifimi

mümkün kılmak için böyle yalanlar uydurması âdilik değil midir? Fa­ kat ben bunlardan sarfı nazarla pa dişahın düştüğü vahametten ve va­ tanımdan bahsetmeyi tercih ediyo­ rum; yalnızca beni alâkadar eden şeylere ehemmiyet vermek istemi • yorum.

Vatanımız zengin ve halkı bahti­ yar edecek kabiliyettedir. Hattâ bü­ yük bir kolaylıkla şimdiki nüfusun yirmi mislini beslemeğe muktedir­ dir. Fakat heyhat! Bir hırsız çetesi üzerine çökmüş ve bu zenginliğin yolunu kapamış bulunuyor. Sizin ha reketleriniz dolayısiledir ki bütün bu sevimli topraklar bakımsız kal - mıştır. Yalnız kendi menfaatinize kullanmak gayesile mükâfat olarak dağıttığınız ve hesapsız olarak har­ cadığınız paralarla, m uhalif ban - t

kalara kendi adınıza koyduğunuz {

milyonlarla, Osmanlı hükümeti bu-j

gün büyük bir donanmaya sahip

olabilirdi. Her şeye rağmen Girit bi

zim için kaybolmıyacaktı. Belki

harbe de hacet kalmıyacaktl. Yu- ^

nanlılarda da intikam hissi uyan - mıyacaktı. Bütün bunlar hiç bir za­ man affedilmiyecek olan hataları • uzdandır.

Sekiz senedenberi size müteaddit defalar bu düşünceleri söyledim. Bu sözlerimi takdir etmediniz ve beni anlamadınız. Öyle ise size İstanbul­ da bulunduğumdan daha fazla haki

kati söyleyeceğim. Düşündüm ki:

Mademki Sultan âcizdir, dinlemeği

ve anlamağı reddediyor; o halde be- '

nim milleti aydınlatmam ve şimdiki rejimin tehlikelerini ve değişmesi ihtiyacını ortaya koymam lâzımdır. Bu vazifeyi ifa ve ırk ve din farkı gözetmeden vatanıma hizmet etmek istiyorum. İki oğlum da ayni gaye ve emel ile buraya; bana bu mukaddes vazifede yardım etmek için geldi • ler.

Adalet daima galebe çalar ve hiç bir vakit mağlûp olmaz.

Paris 21 İkincikânun 1900 Damat Mahmut (1) Bu hâdise hakkında «İnkilâp

tarihimiz ve Jöntürkler» de tafsilât

j

vardır.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

sensorineural hearing loss is presented. A heterogeneous solid mass destructing left mastoid bone and narrowing the external auditory meatus was found in the CT

1.6Mart 1985 Taksim Belediye Galerisinde Resim Sergisi. 2.6 Nisan " cumartesi Bahar yemeği (Kurucu .üyelere Plaket veEski Başkanlara ©nur Belgesi

Belli bir ivmeye ulaşmak için gereken ilk enerji bir sorun, ancak o ivmeyi yolculuk boyunca sabit tutmaya yetecek kadar enerjiyi depolamak daha büyük bir sorun.. Öyle görünüyor

Şim­ diye kadar kulakları yalnız on kişi­ nin sesine alışmış bulunan öğretmen, otuz beş çocuğun hep birden çıkara­ cağı sesin şu küçük odaya

Yükselen astronomi araştırmaları İbn el- Şâtır gibi bireysel olarak çalışan bilginlerce daha da ileri götürülürken, hem yönetici hem de astro nom olan Uluğ Bey

Muallim Naci’ lerin ve onun yanında yer alan ağızları salyalı softalar güruhunun bütün yırtıcı saldırışlarına rağmen yeni’yi, Avrupai’ yi kurmıya ve

Merkür ve Venüs, öteki yıldız sistemlerine göre bize çok daha yakın oldukları için bu olayları küçük bir teleskop yardımıyla izleyebi- liriz.. Ancak çok uzakta bulunan

Münci Kala- yoğlu beyin ölümü gerçekleşmiş hastaların çoğunun yoğun bakım ünitelerinde olduğunu, bu nedenle de yoğun bakım ünitelerinde çalışan personelin özellikle