T
evlik Fikret ve
Aşiyan'ın hikâyesi
1
946 yılında, Edebiyat Müzesi haline getirilen Âşiyanı zi yaret etmişseniz, müzenin bah çesinde, küçük havuzun başın daki kayaya kazılmış, Fikret’ in şu şiirini elbet okumuşsunuz dur.E y taş, sen ey kitabe-i jengîn-i kün mekân, Bir ser şikeste heykel-i Bülhev- li andıran, Vaz’ınla seyr-i hilkat edersin
pür iştibah, Ettin mi bâri sen o büyük sır
rı iktinah? Sen bâri anladın mı, sen ey kalb-i zi huzur, Hep taş yüreklilerin niye âlem de şevk-u sûı? Büyük şair, bir ormanda, sanki kendiliğinden meydana gelmiş gibi tabiat dekoruna sa dık kalınarak oyulan taş kol tuğa oturur, kayaya kazılan bu şiirini okurdu. Fikret, kırık bir Sfenks sessizliği ile, şüphe i- çinde yaratılışın büyük sırrını seyreder gibi duran kayadan soruyordu: «Ey huzur içindeki kalbi Niçin bu dünyada hep sevinçler, neş’eler taş yürekli lerindir? Bu sırrı bari sen an ladın mı?»
Âşiyanm bahçesindeki kaya ya, bu şiirle, Fikret’ in bütün hayatı boyunca duyduğu ıstı rap kazılmıştır. Fikret, ceva bını bulamadığı bu soru yüzün den hırçındı, üzgündü.
Sağlam yapılı bedeninin, ge niş omuzlu, adaleli vücudünün altında son derecede ince bir ruhu vardı. Çabuk kırılır, ça buk darılır, küser, vefasızlık, iğrençlik ve bayağılık karşısın da hirçınlaşırdı.
Hayatı biteviye ümitler son ra da kırılan ümitlerinin ken di kendini yıkıcı, kahredici hır. çmlıklariyle geçti. Şair, bu ha lin i çok iyi bildiği içindir kî, şimdi Âşiyanda yatak odasının duvarında asılı duran, aynadan bakarak kara kalem yaptığı portresine «Gazup şair» adını Vermişti.
Şimdi «Edebiyat-ı cedide» müzesi haline getirilen «Âşi- yan» da. kırılan ümitlerden sonraki hırçınlıkla dolmuş ye ni bir hayalin gerçekleşmesi idi.
Fikret, yaşadığı zamanın ada mı değildi. Takvim tarihinden ilerideki günleri yaşıyan bütün büyük sanatkârların kaderi g i bi, o da payına düşen ıstırabı çekti. N eF î için yazdığı şiirin şu mısralarında:
ö y le bir nehr-i muazzam gibi cûş etmişsin, Fakat eyvah çorak yerde akıp gitmişsin, Sana bir başka zemin, başka
zaman lâzımdı. Fikret kendisini anlatmıyor mu? Hayatı boyunca, başka bir zemin, başka bir zaman a- radı. Y erin i bulamayınca da hırçınlaştı, ümitlerden ümitsiz liklere, tekrar yeni ümitlere, ümitsizliklere düştü. Âşiyan, ümitsizlikler içinde çırpman Fikret’in aradığı değil, imkân ları içinde kanaat edeceği bir zemin olacaktı.
Ş
iirlerinde olduğu gibi, haya tında da idealist olan F ik ret, büyük, geniş insani düşün celerin hayali ile, ezici acı ger çeğin arasında bitmez tüken mez huzursuzluklar duydu. Fik ret, memleketin yıllardır bek lediği yenilik ve inkılâba ka vuşacağından artık ümidini kesmişti. Abdülhamidin tuttu ğu yol, güdülen politika, ilerisi için hiç bir ümit vermiyordu. Büyük şair, «Sis» şiirinde, o zamanki sonsuz acılarını anlat tı. Artık İstanbulda durmak is temiyordu. Tenha, uzak, yaban cı bir yere gidecek, orada ta biatla güreşerek hayatınıka-Yazan:
Mehmet C. Çimen
zanacaktı. Arkadaşı Hüseyin Kâzım Bey Manisanın Tepecik köyündeki çiftliğinde birlikte çiftçilik yapmalarını teklif et ti. Hemen bu teklifi kabul e- den Fikret, yeni ümitlere ka pıldı, yeni hayaller kurdu. F a kat Tepecik köyünde hayat zor du. İnsanlar sefalet içinde çır pınıyorlardı, iklimi sert, topra ğı verimsizdi. Fikret, hareke tinden evvel, Tepecik köyü hakkında bilgi edinmek için, Hüseyin Cahidi yolladı. Onun getireceği habere göre hareket edecekti. Hüseyin Cahit, Te pecik köyüne gitti. Gelirken, köyün bir kaç fotoğrafını da be raber getirdi. Hüseyin Cahidin anlattıklarından Fikret yeni bir ümitsizliğe düştü. Bir çok hayaller kurduğu, plânlarını tasarladığı «Y eşil Y u rt» rüya sı böylece sona erdi. O «Yeşil Y u rt» rüyasından hatıra olarak «Rebab-ı Şikeste» deki «Y eşil Y u rt» ve «.Bir an-ı huzur» şi iri kaldı:
Ben sürmedeyim şimdi haya limle bu köyde bir köylü hayatı Karşımda ocaktan süzülen dûd-u sefîde Kalb olmadı hep leyl-i hayatın zulumatı! Y e ş i l Y u rt» hayalinin ü- ® * mitsizliği içinde bir za man ıstırap çeken şair, bu se fe r yeni bir ümide daha kapıl dı. Uzak, çok uzak, dünyanın öbür ucunda bir yerç göçmek!. Fikret’deki bu şiddetli kaçma arzusu, bütün tarih boyunca, hayal kırıklığına uğrayan bir çok idealist şair ve filozoflar da görülmüştür. Meselâ Platon daki yeni bir dünya, yeni bir düzen kurmak arzusu gibi...
Dünyanın Güney yan yuvar lağındaki bir yere gidecekti. Harita üzerinde, aranan yer bu lundu, Yeni Zelanda adası... Bu göçe, Fikret’in on arkada şı ile aileleri de katılacaktı. Fikret, büyük bir ümit içinde, bu yeni hayale kapıldı. Yeni Zelanda için yazılmış kitaplar, seyahatnameler getirtildi. Bir yandan Fikret durmadan prog ramlar yapıyor, adadaki çalış ma ve dinlenme saatlerini gös terir cetveller çiziyordu. Hattâ, göçmenlerin Yeni Zelânda ada sında tâbi olacakları kanunla rı şimdiden hazırlıyor, yazıyor du. Masasının üzerinde her za man Yeni Zelanda haritası ve plânlar vardı. En ince teferrü- ata kadar düşünmüştü. Orada aile hayatı ortaklaşa olacaktı. Herkesin yatacağı yerler, ya pacağı işler, her şeyi her şeyi
evvelden düşünmüştü. Bekâr olanlar, İstanbulda evlendikten sonra yola çıkacaklardı.
İş, gidiş parasına gelince ilk zorluk çıktı. Yapılan bir top lantıda, arkadaşların eşyaları nı satmaları, şimdiden para bi riktirm eleri kararlaştırıldı. He men paralar toplanmağa bile başlandı.
V i n e bir akşam, Yen i Zelanda * yolcuları toplanmışlar, yol culuk üzerinde konuşuyorlar dı. F ik re t coşmuştu. Durma dan anlatıyordu. O sırada, alış kanlığından kurtulamıyan ar kadaşlarından biri, Fikret’ ten bir kadeh rakı isteyince, Fikret fena halde bozuldu, kırıldı ve artık konuşmadı. Dostlarından birinin kulağına:
— A rtık bu ümidim de k ı rıldı, dedi, daha burada iken böyle, orada bize neler yap maz!...
Yen i Zelanda hayali de, bü tün bu güzel ümitler de suya düşmüştü. Fikret büyük bir keder içinde idi. Çok geçme den yeni bir ümide kapıldı. «Â . şiyan» ümidi. Bu sefer «Â ş i nân» için durmadan plânlar çizdi, resimler yaptı. Şimdi bu plânların, boyalı resimlerin, krokilerin bir kısmı, Âşiyan müzesinde bir camlı dolapta dır.
K şiyan, öğretmeni olduğu A -
merikan K olejinin önün de, bir kartal yuvası gibi ola caktı. Babasından kalan kona ğı iki bin liraya Rebiî Paşaya satmıştı. Bu para Âşiyanı yap mağa yetmiyordu. Borç bulabil mek için çok üzüntüler geçirdi. Âşiyan yapılırken, mimar diye geçinen Çanakkaleli Koço adın daki dülgerle, aylarca uğraş mak zorunda kaldı. B ir çok güçlükler, didinmelerden son ra «Âşiyan» meydana geldi.
Şehre hemen hemen hiç in miyordu, Yine ümitsizlik için de, hırçın günler yaşıyordu. Fakat Selânikte beliren hare ket onu yeniden ümide kaptır dı. 10 Temmuz inkılâbında se vinç içinde İstanbula indi, İ t tihat ve Terakkiye büyük ümit bağlamıştı. Fakat bu ümidi de çok sürmedi. Israr ettikleri i- çin her sabah erkenden «Ta- nin» gazetesine geliyor akşam son vapurla dönüyordu. Fakat bir satır yazı bile yazmadı. Ga zetecilik, politika hayatı hoşu-1
Günün yazısı:
Ölümünün 40 inci
yıldönümünde
Tevfik Fikret ve
Âşiyan'ın hikâyesi
(Başı 2 incide) na gitmemişti.* siyan» adında bir mektep “ kurma ümidi, onu bu sıkıntılı durumdan kurtardı. Günlerce mektep için uygun bir yer aradı. İmkânsızlıklar Fikreti, artık bir daha kurta- lamıyacağı sonsuz ümitsizliğe düşürdü. Şeker hastalığının pençesinde yatağa serildi.
19 Ağustos 1915 sabahı, u- zandığı karyolasında kapalı göz lerini bir an açtı:
— Yıkılıyorum - Dedi. Bu, büyük şairin son sözü oldu. Saat yediyi yirm i geçi yordu. Şimdi, Âşiyan müzesin de, Fikret’in karyolasının ba şında, komodinin üstündeki sa
at 7,20 y i gösterir.
iiSH a N K I--- *
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi