• Sonuç bulunamadı

Türk güreşine ilaveler:Frenklerin görüşile Koca Yusuf

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türk güreşine ilaveler:Frenklerin görüşile Koca Yusuf"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

“Törk Güreşi,, îte İlâveler

,~"T^7îT^ıf^fırf»f7yY

rfTmn,mTmm7ifmTrTOT7my7mr?^^r" ^ ^ ^,^

Frenklerin görüşile

Koca Yusuf

Yazan: İsmail Habib Sevök

Liyonla güreşçinin kini:

Beden terbiyesi profesörü Desbonnet «Les Rois de la Lutte *s Güreş Kralla­ rı) isimli kitabında Yusuftan bahse­ derken, haklı bir girizgâh açıp, Liyon’lu Doublier (Dubliye) nln kinini anlatır. Çünkü bizim Koca Yusuf un Avrupaya gitmesi gibi tarih! bir hâdisenin kaderi bu kinden doğdu. Doublier şampiyon­ luk için güreşecek. Karsısına Fernand Sabès çıkar, Fransız halkının çok sev­ diği Bordo’lu pehlivan. Fazla endamlı ve gövdeli değil; boy 1,71, kilosu 88, fa­ kat çok çevik. (S: 152) Igte bu Sabès Doublier'yi de yenince güreş kralı ol­ du. Artık Liyonlunun kinine son yok. Bu kinle Türkiyeye gidip Yusufla iki arkadaşım (biri Filiz Nurullah, öteki Filibeli Kara Osman) Patise getirdi. Sabès onları bir kahvehanede görünce bir arkadaşına dedi ki: «Göreceksin, bu ahmaklan nasıl yeneceğim.»

«Sabès, güreş sahnesinde Yusuf a o mukavemet edilmez hamlesini yaptı, Yusuf, iki eli ileride, hamleyi kabul et­ ti. Sonra, ve sadece bir elile, Sabès'i- ensesini korkunç şekilde yakalayıp onu yere çarpıverdi. Hakem heyeti neticeyi ilân ediyor: «Yusuf 4 »aniyede galib gelmiştir.»

Evet Liyon’lu Doublier intikamım tam almıştı.» (S: 178) Halbuki Desbon- net’nin anlattığı bu zahne Yusufun Sa- bès’le yaptığı ikinci güreştir. Birincisin­ de Sabès, Yusufun kolunu kaptığı için azkalsm onu yeneyazmıştı. Paul Pons da «La Lutte» =z Güreş» kitabında, aa- hifelerle ve gahtfelerl«,. en tarihî gü­ reş hâdisesi diye, o kol kapma sahnesin) ballandıra ballandıra, anlatır durur Şimdi her iki frenk müellifinin atla- dıklarile anlattıklarım birleştirince her iki pehlivanın her iki güreşini, yarım asır sonra, tastamam öğrenmiş oluyoruz.

Yusufun veçheleri:

Paul Pons Liyon’lu Doublier’nin Yu- sufu Avrupaya getiriş macerasını anla­ tırken pehlivanımı zrn bazı vecizelerini de anlatıyor: «Yusufu Parue getirmek üzere Türkiyeye giden bizim Doublier çat pat türkçe biliyordu. Türk pehliva­ nına Ştımnuda raslar. Yusufa mene- jerlik yaparak ona alafranga güreş öğ­ retecek. Bacaklardan tutulmıyacağını söyleyince Yusuf hayret içinde kalır. Egzersize başladılar. Yusuf bizimkinin elini yakaladı. Elinin kırıldığım sanan Doublier bırakması için bağırıp yalvar­ mağa mecbur oldu. Fena halde mıısta- ribdi. Yusufa anlattı k i böyle bir idman yapılırken elin hu kadar fazla sıkılma­ sına lüzum yoktur. Yusuf dedi ki: «Biz­ de öyle yarımyamalnk yakalayış olmaz. Karşındaki ya hiç tutulmaz, ya tutu­ lursa adamakıllı tutulur.» Sözünü ispat .çift ustasının elini tearar yakalayıp, önüne geçilmez bir kuvvetle kendine çekti ve onu fiddeüe büküp bir külçe halinde yere yığıverdi. Partönerinin yerden kalkmasına yardım ederken, alaycı bir tebessümle:'«Yusuf işte böyle güreşir» dedi. (S: 324-25) Parise gelir­ ken yolda partöııerine diyor ki: «Gökte nasıl yalnız bir güneş varsa güreşte de yalnız bir Yusuf vardır.» Arkasından şunu da söyledi: «Bana güreşi öğreten Pomak Osmandır. (*) Fakat o, bana yenilmenin acısını öğretemedi. Bu acı­ yı lien hep başkalarına öğrettim.» (S: 328).

iki müellifin tasvirleri:

Desbonnet, pehlivan değil, sadece beden terbiyecisi ve spor profesörü. O- nun için daha bitaraf. Yusuf behsLne şu satırlarla başlıyor: «Yusuf, korkunç ve dehşetli bir Türktü kİ bütün güreş dünyasında ve güreşçilerin hatırasında yerine konulamaz bir adam diye anıla­ caktır.» Halbuki Paul Pons şampiyon­ luk" kazanmış bir Fransız pehlivanı.

Yusuftan daha çok boylu ve daha ağır. Öyleyken Yusufla yaptığı iki güreşte de çarpılır gibi yere serilince «Ne ol­ dun?» diyenlere: «Üstüme bir duvar devrildi sandım» diyen adam. Ağzı on­ dan iyice yandığı için olmalı ki daha ilk kısımlarda şunu söylüyor: «Yusuf gaddar, hain, merhametsizdi.» (S: 322) Hattâ onun Türkiyede haydudlar reisi olduğuna dair dalgalanan rivayetlerden bahsettikten sonra bu kadar iftiradan kendi de sıkılarak şu suretle rücu eder: «Fakat onun böyle haydudluğa dair fena bir vakası bilinmiyor. Yalnız şiddetli tabiati icabı vahşiyane hare­ ketleri görülürdü, o kadar. Yusuf, he- ıe kendisine karşı dayatılmasma hiç tahammül edemezdi.»

Paristeki ilk güreşler:

«Yusufa karşı çıkan ilk Fransız Fe- nelon oldu. 90 kiloluk gövdesile hasmı- nm yaı^nda pek hafif ve küçük kalı­ yordu. Bu Bordo’lu çok iyi bir giireşçi- mizdir. Fakat bütün hünerleri, tekniği, heı-şeyi boşa gitti. Yaptığı bütün ham­ leler bir duvara çarpar gibi eriyordu. Nihayet Yusuf onu yakalayıp

sıkıştı-E

ca güreş sahasını maglûben terke- ken: «Hayatımda hiç böyle sıkıştml- u bilmiyorum» dedi.

«Ertesi gün Yusufa karşı Paul Four­ nier (Pol Fumive» çıkarıldı. Türkün menejerf bundan çok korkuyordu. Ku­ liste onu bir kenara çekip: «Yusufu yenmeğe kalkma, mahvolurum!» de­ yince; Fournier «Zannetmem, dedi, müthiş kuvveti sayesinde o her türlü hücumları felce uğratabilir.» Doublier öte yandan Yusufa da şunu söyledi: «Eğer bu akşam karşına çıkarılacak o- Iam da yenersen bütün istikbal bizim­ dir.» Fournier hasmmı yenmek için harikulâde hünerler gösterdi. Fakat ne çare, Yusufun bir elensesi ile onun da yere kapanması bir oldu.» (S: 335)

Ense peşrevi:

Frenk müelliflerinin her ikisi de bi­ zim «elense» ye «tirade à la nuque» di­ yor. Buna türkçemizde «ense peşrevi»

■iiyebiliriz. Paul Pons Yusufun elense- lerini şöyle anlatmaktadır: «Onun ense peşrevi bir darbede hasını yere scrivc- rir. Yusuf bunu o kadar hakimiyetle tatbik edebiliyor ki ona mukavemete pek az insan muktedir olabilir. (Nite­ kim o dev gövdesine ve o şampiyonlu­ ğuna rağmen kendi de muktedir ola­ madı.) Darbe o kadar önüne geçilmez şekilde indirilir ki insan kendini der­

hal yerde bulur.» Yusufun bu müthiş taarruz silâhından sonra onun müdafaa kudreti için de şunu söylüyor: «Hasını, nın hücumlarını hiçe indirmekte Yusuf gayet mahirdi. Bununla beraber o bi­ zim güreşlerimizin inceliklerini kavra­ maktan uzaktı. İşini hep sürprizli dar­ belerle gördü.» Halbuki Foumier’n'm deminki güreşini naklettikten sonra ay­ nı müellif şu satırları yazar: «Foumier- nin kanaati şu ki Yusuf bizim oyunları şimdilik bilmiyor ama onları çarçabuk öğrenebilecek. Şimdiye kadar gösterdi­ ği soğukkanlılığının ondan sonra büs­ bütün artacağına şüphe yok. Zaten kuvvetine o kadar emin kİ...» (S: 335)

Sabes'in geçirttiği telıliky

Bu güreşi Paul Pons «tarihî bir gü­ reş» diye dallandıra ballandıra anlatır:

«Bu sefer karşısına Sabös çıkıyor. A- ğırlığı orta amma mahareti son derece. Gayet İlmî, gayet çevik. Güreşçilik ma­ haretinin son zirvesine varan adam. Hakemin düdüğü Üzerine o kadar yıl- dırımlama bir süratle Yusufu oyununa getirdi ki Türk pehlivanı iki omzu ü - zerine devrilmek üzereyken iki elile dekorun desteklerini yakalamak saye­ sinde kat’î bir mağlûbiyete uğramaktan kurtuldu. Fakat bu doğru bir kurtuluş değildi. Türkün ya dtskalife edilmesi, yahud mağlûb sayılması lâzım gelirdi. Eğer o halâskâr dekor desteği orada bulunmasaydı Yusuf omuz üstü düşüp gitmiyeeek miydi? Mesele münakaşa edildi. Neticede güreşin ertesi akşam tekrarına karar verildi.»

«Çabuk» iş görüşleri:

Bu birinci güreş için dekor desteğine o kadar kızıp hakemlerin Yusufu ye­ nilmiş saymamasına o kadar hayıflanan Paul Pons ikinci güreş için şunları ke­ keler: «Rtinci maça müthiş bir seyirci kalabalığı geldi. Yusufun bizim Fran­

sız güreşindeki oyunlara karşı korun­ mayı daiıa iyi anladığı görülüyordu. Artık istihkar yerine gayet uyanık bu­ lunuyor. Belli, hergün geçtikçe onunla güreşmek imkânsız olacak. Zaten ustası Doublier onu bizim güreşlerde terakki ettirip durmaktadır. Türk metodu şu: «Çabuk, çabuk!» (Müellif bunu ça- mouk, çamouk diye yazar ve vite, vite demek olduğunu söyler.) Bu taktik sa­ yesindedir ki bütün hasmıları Yusufun karşısında iki dakikadan fazla dura­ madılar. (Anlaşılıyor ya bütün bu İza­ hat Sabâs’in de hu ikinci güreşte iki dakikadan fazla duramadığını bilvasıta anlatmak içindir.) Bu «çabuk, çabuk» sistemi gayet basit »bir tarzda tatbik ediliyor ve seyirciler için pek yavan o- luyor.» (S: 339) Yusuf «çabuk» yerine «yavaş» güreşmek için patronların yap­ tıkla« teklifleri hep reddetti. (Yalnız tekliften» değil; tuusa 3stftu£ 1 öydsu boya dizilmiş çil çil Napolyon altınla- nnı da reddetti; sırf Âitelim kendine verdiği kuvvete nankörlük etmemek için. Bu müminliği frenkler tabiî anlı- yamazdı.)

Pehlivanla patronun bozuşması: «Doublier» Yusuf yüzünden büyük paralar kazanıyor. Bir akşam gene gü­ reşten sonra Yusıif, para cüzdanım babehâ bir servetle dolduran meneje- rini, soyunup giyinmek için kendine aynlan odaya ^S ırttı. Doublier girer girmez, Yusuf âni bir hareketle kapımn anahtarım çevirir. Ötekinin ne bağır­ masına, ne kımıldamasına meydan bı­ rakmadan üzerine çullanıp para cüzda­ nındaki binlerle franklık banknotla« alarak kendi cebine yerleştirdi. Yusuf, kuvvet kullanmak suretile, adalete en kestirme yoldan varmanın çaresini bulmuştu.» (Bu adalete Fransız mene- jer de boyun eğmiş olacak ki Yusufun elinden kurtulduktan sonra da hiçbir şikâyette bulunmaz.) Müellif netice o- larak yalnız şunu söylüyor: «Bu hâdise Doublier ile Türkün arasım açtı.»

Frenk müellifi bundan sonra, sahlfe- ler dolusu «domuz eti» meselesini anla­ tır: Dinlerince, yasak olduğu için do­ muz etinden nefret eden Yusufla ar­ kadaşlarına Doublier bir oyun oyna­ mak ister. Bir gün dana eti diye, lo­ kantacıya hususî tertiblerle domuz eti pişirtiyor. Parçalar öyle seçilmiş, sal­ çalar öyle tertib edilmiş ki Türkler bunu dana eti diye iştahlı iştahlı yerler. Fakat sonra kendilerine oyun yapıldığı anlaşılınca... Yusufun delilmişçesine hiddeti, bıçağım çekerek menejerini a- rayışı, kat’î bir cinayeti önlemenin tek yolu Doublier’nin kaçıp saklanmasıdır. O da öyle yaptı!

Amerikadald zafer:

Paul Pons Yusufun Amerikadaki za­ ferlerini hulâsaten şöyle anlatır: «Yu- gufa Avrupada iş kalmadı. (Nasıl gökte bir güneş varsa güreşte de bir Yusuf vardır) diye söylediği sözün doğruluğu­ nu ispat için Amerikaya gitti. Ameri­ kalılar, millî şampiyonla« Robert’in o meşhurlar meşhuru Yusufu yenmesini görmek uğruna, keselerini açıp pahalı pahalı mevkiler aldılar. Yusufun Av- rupadaki muvaffakiyetleri ona Ameri- kada büyük bir alâka kazandırmıştı. Amerikalıların ümidi hilâfına Robert yenildi. Fakat sporcu halk bu kuvvet harikası Yusufun galebesinden mem­ nun, onu coşkunlukla alkışladı. (S:357) Dcsbonnet de Yusufun Amerika za- , ferini şöyle anlatıyor: «Türk pehliva­

nının Amerikada Robert’le yaptığı maç dillere destan oldu; Robert İd Paul Pcns’u yenmişti; Amerikalıların flkrin- ee o artık her şampiyona karşı koyabi­ lirdi. Maç Madison Square müossesesin- de yapıldı. Bina ağzına kadar dolu. Bu maçı Yunanlı Fieri ile İngiliz pehlivanı ihtiyar Tom Konon organize etmişler­ dir. Sahnede iki güreşçi birbirine tak­ dim edildikten sonra, Yusuf, Tiirklerin âdeti olduğu üzere, meşhur el enseleri-; ne başladı. Robert her ense peşrevinde, halıya kapanıyor, fakat çevikliği saye­ sinde hemen kalkıyordu. Amerikan şampiyonu ringin etrafında dört dönüp yakalanmamaya çalışırken, hiddet için­ de kalan Yusuf .rakibini punduna ge­ tirip yakalar yakalamaz, zavallı En- bert'i. ringden bir buçuk metre meşale ile ayrılmış olan seyircilerin arasına, kaldırıp fırlatıverdi.» (S: 174). (Müellif bu hareketin sporculuğa uvmadım

hal»--- sşssa

kında profesörlüğü icabı uzun uzadıya mütalaalar yürütür. Halbuki Robert, se­ yircileri» verdiği övünme söylevinde: ■ Bu Türk ayısını bir çuval gibi aranıza atacağım» dediği için Yusuf sadece: Bire, köstebek! deyip onun kendine yapamadığını kendi ona yapıvermişti.»

Boğuht.ş faciası için:

Koca Yusufun Bourgogne (Burgon- yi) vapurile Amerikadan dönerken bir but dağına çarpma yüzünden vapurun batıpasmdaki boğulma faciasına karşı Paul Pons gayet tarafsız ve insanca bir dil kullanıyor. Öyle bir badirede herkes birbirini tutmaz şahadetlerde buluna­ cağından Yusufun boğulma anlarındaki vahşetine dair rivayetlere iştirak ede- miyereğini söyler Dcsbonnet ise o ri­ vayetleri şişirip pişirerek yazmayı oku- tm O ıhnm hovecrnılarıdırmak için da­

ha uygun görmüş. Halbuki Dr. Behçet Vehbi Bey, o zamanki Anglo-Sakson matbuatının en ciddî neşriyatını takib ettiği için hâdiseyi, bizim bundan ev­ velki yazıda anlattığımız veçhile, en doğru şekilde nakletti. Yusuf ki her gü­

reşe başlamadan önce iki re k a t nama» kılardı. Yeryüzündeki o en kuvvetli adamın bu hareketine frenkler bile hay­ ran olurmuş. Vapur batarken ölümün karşısında da bu iki rek’atlık namazım bırakmadı.

Bize düşen son söz: Yarım asırdır At­ las Okyanusunun zebercedliğine gömü­ len Koca Yusuf, ruhun ebediliğin mır âleminde aziz olsun.

İşmar' Hahih SKVt'K (’) Paul Pons Pomak kelimesini «Pamongki» diye yazıyor.

T a h a Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

The present study discusses the effects of an alternative reading program, namely a combination of intensive reading with guided extensive reading, on the attitudes of

Güzide Hanım'ın ütüsü, diktiği elbiseleri prova için giydirdiği cansız manken.. Feyhaman

Yaşa bağlı dejenerasyonla oluşan ektatik, tortoz veya anevrizmatik aortanın özefagusa dışarıdan basısı disfaji aor- tika olarak tanımlanır.. Barium swallow

Detection of human papillomavirus DNA in laryngeal squamous cell carcinoma by polymerase chain reaction.. BRACHMAN DG, GRAVES D, VOKES,:

In this study, we assessed the predictive ability of perfusion index (PI) and Pleth variability index (PVI) in different positions, for prediction of hypotension after

Buna göre erkek yatırımcıların kadın yatırımcılara oranla aşırı güven eğiliminin daha fazla olduğu, erkek yatırımcıların riskli yatırımları daha çok tercih

Bunun ne- deni, hemoglobine oranla çok daha az O 2 taşıma kapasite- si olan bir diğer kimyasal olan hemoeritrin molekülleridir. O 2 içeren kan, hemoeritrin nedeniyle pembemsi

K U R T U L U Ş T A N sonra, ‘İşte memleketi kurtardınız, ş im ­ di ne yapmak istersiniz?” diye sorulduğunda, “ En bü­ yük emelim, maarif vekili olarak