• Sonuç bulunamadı

Bir Osmanlı-Türk Şehri Olarak Belen

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bir Osmanlı-Türk Şehri Olarak Belen"

Copied!
36
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

B İ L İ M

Fatih MUDERRISOGLU

'W İP i atay iline bağlı bir ilçe merkezi olan Be-1 ^ len, A m a n o s D a ğ l a r ı n ı n tek geçit verdiği JL JL: iki tepe a r a s ı n d a , 6 4 0 m . yükseklikte,

ge-3 çidin denize bakan a ğ z ı n d a k u r u l m u ş bir yerleşmedir.

A n a d o l u ve Avrupa'yı, O r t a d o ğ u ve Mısır'a bağlayan ve Güiek B o ğ a z ı ile birlikte iki ö n e m l i ge­ çitten biri olan Belen, aynı zamanda D o g u Akde­ niz ile Suriye a r a s ı n d a irtibatı sağlayan stratejik ko­ n u m u nedeniyle tarih boyunca ö n e m i n i hep koru­ m u ş t u r ( L e v . l ) .

Belen'in ö n e m i , bir taraftan D o ğ u Akdeniz (İskenderun Körfezi), diğer taraftan A m i k Ovası arasında, sahilden hemen içeride sarp bir duvar gi­ bi denize paralel y ü k s e l e r e k G ü n e y A n a d o l u ile Kuzey Suriye a r a s ı n d a ulaşım b a k ı m ı n d a n ciddi bir engel teşkil eden Amanos D a ğ l a n ' n ı n ekseni, Be­ len'de ortalama 7 0 0 m.ye kadar alçaldıgı için, Anadolu'yu katederek Gülek B o ğ a z ı ' n d a n Ç u k u r ­ ova'ya inen ve sonra deniz kıyısını izleyensk isken­ derun'a kadar gelen yolun, yüksek d a ğ l a n aşıp Suri­ ye, Mezopotamya ve Hicaz istikâmetine doğru iler­ lemesi m ü m k ü n olmaktadır. Bundan dolayıdır k i , geçide Antik çağlarda neden "Suriı^e Kapısı" (Por-tae Syriae) veya "Amanos Kapısı" (Por(Por-tae A m a n i Mantis) adlarının verildiği kolayca anlaşılmakladır.'^

Araba yoluna elverişli tek geçidi o l u ş t u r a n Belen, b u nedenle tarih boyunca B ü y ü k İsken­ der'den, Sultan 1.Selim ve Mısır Valisi Kavala'lı ib­ rahim P a ş a k o m u t a s ı n d a k i o r d u l a r ı n , ticaret ker­ vanlarının, hıristiyan ve m ü s l ü m a n hacıların, sey­ y a h l a r ı n ve ulakların geçtiği son derece d o ğ a l ve tarihi bir yol (lev. 1,9) üzerinde karşımıza ç ı k m a k t a ­ dır. Geçit ve yerleşim yeri d ü n olduğu gibi b u g ü n de, uluslararası bir yol ü z e r i n d e geçit yeri olmakla hâlâ eski ö n e m i n i k o r u m a k t a d ı r .

B u özelliğinin ö t e s i n d e Belen, denizden 12-15 k m . sonra 6 0 0 - 1 7 5 0 m.ye u l a ş a n o r m a n ve

bitki örtüsüyle kaplı d a ğ ve tepeleriyle de t a n ı n ­ mıştır. Ü s t ü s t e inşa edilen beyaz b a d a n a l ı yayla evleriyle kabaca Akdeniz mimarisini y a n s ı t a n Be­ len ve çevresi, bir zamanlar Halep ve A n t a k y a ' n ı n yaylası olarak da ü n y a p m ı ş t ı r . G ü n ü m ü z d e ise özellikle S o ğ u k o l u k Yaylası ile iskenderun'un sayfi­ yesi ve dinlenme yeri olarak tercih edilmektedir.^

Belen'in konumundan sonra tarihî gelişi­ m i n i inceleyecek olursak. D o ğ u Akdeniz'i Kuzey Suriye'ye b a ğ l a y a n A m a n o s Dağları üzerindeki Belen, bu özelliği ile A n t i k ç a ğ l a r d a n g ü n ü m ü z e kadar, her d ö n e m d e ö n e m i n i koruyan bir mevki olmuştur.

A n t i k d ö n e m d e "Suriye Kapısı", "Ama­ nos Kapısı"; O r t a ç a ğ d a "Pagrae"; A r a p kaynak­ l a r ı n d a "Bağras" ve z a m a n z a m a n " B a b - ı İskenderun", "Mazik Bağras" gibi adlarla a n ı l a n geçidin,^ Belen yerleşiminin kurulmasıyla birlikte, birkaç k m . u z u n l u ğ u n d a devam eden b o ğ a z ı n de­ nize bakan ucuna "Beleri'; A m i k O v a s ı ' n a d o ğ r u olan d o ğ u t a r a f ı n a ise "Bağras" a d ı verilmiştir. G ü n ü m ü z d e kullanılan Belen B o ğ a z ı ve geçidi adı ise Belen kasabasının son yüzyıllardaki gelişimi ne­ deniyle kazandığı ö n e m i n bir sonucudur.

O s m a n l ı D ö n e m i ö n c e s i n e ait kalıcı m a d d î bir ize rastlanmayan Belen'in kuruluşu, tarihi bel­ geler d o ğ r u l t u s u n d a Sultan İ . S ü l e y m a n z a m a n ı n a rastlamaktadır. XVI.yüzyıldan ö n c e d e bir geçit yeri olarak ö n e m i daima vurgulanan Belen, bu ad yeri­ ne tarihi yolun Antakya'ya d o ğ r u birkaç k m . ileri­ sinde, b o ğ a z ı n d o ğ u ucundaki "Pagrae" (Bağrâs) adıyla- tanınıyordu.

1. B.Iiirkot, "Belen", İslâm Ansiklopedisi, 2 (1949), s.47a

2. O.Yayan, "Tabiî Güzellii^leriyle Belen", Hatay, 2 (1986), S.20.

3. B.Darkot, a.g.mad. s, 473-74; P.J.Parry, "Baylan (Belen)", Encyclopedia of İslam, 1(1960), s. 1134.

(2)

2 3 8 Fatih M Ü D E R R I S O Ğ L U K u n ı l u ş u A n t i k d ö n e m e kadar inen ve

ka-lesiyle b i l i n e n B a ğ r a s , stratejik ö n e m i nedeniyle O s m a n l ı d ö n e m i n d e de y e r l e ş i m e sahne o l m u ş t u r . B u yer, gerek t a r i h i belgelerde, gerekse seyahat: namelerde bazen Belen ile karıştırılmış, bazen de ikisi a y n ı y e r l e ş i m gibi d ü ş ü n ü l m ü ş t ü r . G ü n ü m ü z d e yol ş e b e k e s i n i n g ü z e r g â h d e g i ş t i r m e s i y l e ö n e m i n i yitiren m e v k i , Ö t e n ç a y adıyla t a n ı n a n bir k ö y yer­ l e ş i m i n e dönüşmüştür."*

Benzer ş e k i l d e , Bagras'dan d o ğ u y a d o ğ r u ilerlerken t a r i h i y o l u n H a l e p ile Ş a m g ü z e r g â h -lanna a y n l d ı g ı k o n u m a y a k ı n yerde, derbent yeri olarak seçilen ve y a y g ı n adıyla "Karamort" olarak bilinen mevki de, a y n ı coğrafi b ö l g e d e ve y o l üze­ rinde yer alan bir b a ş k a menzil y e r l e ş m e s i d i r . ^

C o ğ r a f i k o n u m ile tarihî gelişim a r a s ı n d a k i b a ğ l a n t ı y a d e ğ i n d i k t e n sonra, b ö l g e n i n t a r i h ç e s i n i k ı s a c a ö z e t l e y e c e k olursak ş u n l a r ı söyleyebiliriz.

B e l e n ve civarı Suriye ile birlikte, V l l . yüz­ yılda İ s l â m , X.yQzyil o r t a l a r ı n d a Bizans, XI.yüzyıl s o n u n d a n itibaren de bir s ü r e H a ç l ı hakimiyetine girmiştir. X I I I . yüzyılın ikinci y a r ı s ı n d a n sonra, Mı­ sır M e m l ü k l ü l e r i n i n eline g e ç e n ve 1 5 1 6 Mercida-bık S a v a ş ı ile O s m a n l ı t o p r a k l a r ı n a katılan Belen, Abbasilerin Bizans'a k a r ş ı olan A v â s ı m (sınır b ö l ­ gesi) içinde yer aldığı zaman "Maziku Bagras" ve

"Bab'i iskenderun" adlarıyla tanınmaktaydı.*^

O r t a ç a ğ k a y n a k l a r ı n d a a d ı g e ç m e y e n Be­ len'in, Sultan I . S ü l e y m a n (1520-66) z a m a n ı n d a bir yerleşim olarak değeriendirilip k u r u l d u ğ u n a dair bil­ giler s ö z k o n u s u d u r . XVII.yüzyılda y a ş a y a n ve Mü-n e c c i m b a ş ı Derviş A h m e d Dede olarak t a Mü-n ı Mü-n a Mü-n ta­ rih y a z a r ı n a g ö r e , B e l e n ' i n kuruluş öyküsü şöyledir.^

Yavuz Selime halef olmuş Süle\^man Ka­ nuni zamanında Antakya civarında bir /cöy in­ şa edilerek burada bir mescid, bir hamam ve bir han yaptırıldı. Bundan başka bu köyde otu­ ranlardan tekâlifi h a r b i y e de kaldırıldı.

Bir b a ş k a belgede ise ilk i s k â n ı n k u r u l m a s ı ş ö y l e gelişmiştir:

1 3 2 0 H . / 1 9 0 2 - 1 9 0 3 M . t a r i h l i H a l e p V i ­ layeti Salnamesi'ne g ö r e , 1 5 5 2 yılında, H a l e p ile İ s k e n d e r u n a r a s ı n d a yeni bir y o l g ü z e r g â h ı a r a n ı r ­ k e n , ş i m d i k i k a s a b a n ı n b u l u n d u ğ u y e r e , 9 6 0 H . / 1 5 5 3 M . yılında Sultan l . S ü l e y m a n t a r a f ı n d a n c a m i , h a m a m ve han y a p t ı r ı l m ı ş ve buraya 2 5 0 derbentci y e r l e ş t i r i l e r e k "Derbend-i Cebet-i

Bar-kesma İskenderun", ya da d i ğ e r a d ı y l a "Der­ bend-i Cebel-i Bakrâs ma'a İskenderun" d e n m i ş ­

tir. Ö n e m l i bir g e ç i t ve derbent yeri olarak belirle­ n e n B e l e n , y a p ı l a n b u sosyal tesisler ve h a l k ı n ı n vergilerden muaf t u t u l m a s ı sayesinde h e m e n yakı­ n ı n d a k i eski bir y e r l e ş i m m e r k e z i olan Bagras'a ragmen kısa zamanda gelişmiştir (lev.2-4).

4. Tarihi kaynal<lardo ve seyahatnamelerde adına olduk­ ça sık rastlanılan, bazen Belen ile de karıştırılan Bag-ras'ın kuruluşu Antik dönemde inşa edilen bir kaley­ le bağlantılıdır. "Pagrai", "Pagras" adlarıyla tanınan

mevki, Ortaçağda Haçlılar döneminde ikinci kez ö n e m kazanmıştır. Osmanlılar zamanında ise yanına bir köy kurularak yeniden değerlendirilen belde, yaygın olarak "Bakras" adıyla tanınmıştır. Günümüzde kale, ana yol güzergâhından 4 km. içeride kaldığı gibi bakımsızlıktan dolayı da harap olmuştur. Çevresindeki Osmanlı yerle­ şimi ise bugün Ötençay adıyla önemsiz bir köy haline dönüşmüştür. Bakras, eskiden tarihi yol üzerinden 1.5 saat uzaklıktaki Belen'e bugün modern yol güzergâhı (Top Boğazı) yoluyla 14 km. uzaklıktadır. Daha geniş bilgi için bkz. P.Jacquot, Antioche. Centre de T o u

-rismc, Beyrouth, 1 9 3 1 , C.II, s. 194-98; R.

Hart-mann, "Bağras, Bagras", İ s l a m A n s i k l o p e d i s i , 2(1949), s. 216; M.Wiener, Burgen der Krazritte M ü n c h e n - B e r l i n 1 9 6 6 , s. 5 0 ; Evliya Ç e l e b i ,

Seyahatname. I (Hatay -Suriye-LUbnan-Filistin) ( Ç e v . ( . P a r m a k s u o â l u ) , Ankara 1982, s. 16; C

Orhonlu, O s m a n l ı Imparatorluğu'nda Derbent T e ş

-kUatı. istanbul 1990, s. 2 8 , 7 3 , 76, 103, 120-21,

133; Y.Halaçoğlu, "Bağras", Türkiye Diyanet Vakfı

İslâm Ansiklopedisi, 4(1991), s. 403-4.

5. Arşiv belgelerinde ve seyahatnamelerde adına sıkça rastlanılan ve "Kara-Mort", "Karamort" Oe "Karamurt" vb. gibi adlarla tanınan menzil yeri ve derbendi, günü­ müzde Antakya-Adana/ Gaziantep yol ayrımına, yani Top Boğazı adıyla bilinen mevkiye gelmeden önce 29. km. dedir. Anayoldan batıya doğru ayrılan şoseden iler­ lediğimizde 1 km. içeride yer alan Karamort derbendi harabeleri, Bakras Kalesine ve Belen'e gideri tarihi yol üzerindedir. Karamort mevki ile burada inşa edilen Ha­ san Paşa Külliyesi'nin genel özellikleri şöyledir: Tarihi yolun Adana-Antakya güzergâhında, Payas, Belen, Bakras'dan sonraki durak yeri olarak seçilen Karamort, yolu kullanan hacı, seyyah, tüccar, asker ve ulakların emniyeti için imar edilmiştir. Mekke, Medine, Halep, Ş a m ve Mısır taraflanna giden yolların en önemli kav­ şak noktalarından birisi olan bu yere, Sultan 111. Ahmed (1703-30) zamanında, sadrazamlık yapmış Mısır Valisi Hasan Paşa (1703-4) tarafından akarsu kenarına cami, han, imaret ve tabhane vb. yapılardan oluşan büyük bir külliye inşa ettirilmiştir. Bir derbent külliyesi şeklinde ta­ sarlanan Karamort, vakfiyesinden de anlaşılacağı üzere çevresinde yaşayanların her türlü ihtiyacını temin eden bir yerleşim haline dönüşmüştür. İskân politikası gereği konar-göçer oymak mensuplarının yerleştirildiği Kara­ mort halkı vergiden de muaf tutulmuştur. XfX. yüzyılın başında harap olduğunu bildiğimiz yerleşimden günü­ müze J. Sauvaget'in 1930'larda çizimini yaptığı hana oit bazı duvarlar ile temel kalıntıları ulaşmıştır. Ayrıca etrafta gelişmiş su sistemine işaret eden olasılıkla çeş­ me ve hamama ait olabilecek künklere rastlanır. Nisan 1990 yılında yaptığımız araştırma gezisi sırasında ince­ leme fırsatını bulduğumuz Karamort için şu yayınlara bakılabilir. R.Pococko, A Descripton of the E a s t

and S o m e Other Countries, London 1743, C.II, S.173; P.Jacquot, a.g.e., C.II, s.197-98; P. J.

Sauva-get, "Lcs Caravanserails Syriens de Hadjdj de Constan­ tinople", A r s Islamica, 4(1937), s.102,104,108; H.Şahin, Karamort Hani; Istanbul Üniversitesi Ya­ yımlanmamış Lisans Tezi, istanbul 1 9 7 1 ; l.Ateş, "Ha­ san Paşanın Hatay Karamurt'taki Vakıf ve Vakfiyesi",

Vakıflar Dergisi, 16(1982), s.5-26; N.Göyünç, "Ka­

ramort Külliyesi", V l l l . Türk Tarih Kongresine S u ­

nulan Büdiri, Ankara 1983, C.IIl, s.1651-55;

C.Or-honlu, a.g.e., s . l l , 28-29, 106, 125,133; Y.Hala­ çoğlu, X V I I I . Y ü z y ı l d a O s m a n l ı Imparatorlu­

ğ u ' n d a İskân Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştiril­ mesi, Ankara 1 9 9 1 , s.52,56,72,84,95.

6. B.Darkot, a.g.mad., s.473; V.J.Parry, a.g.mad., s. 1134; Y.Halaçoğlu, "Belen", T ü r k i y e Diyanet

Vakfı i s l â m Ansiklopedisi, 4(1992), s.4034.

7. Müneccinıbaşı Derviş Ahmed, M ü n e c c i m b a ş ı Tarihi

( C â m i ' ü d D ü v e l , S a h a i f ' ü l a h b â r fî v e k a y î ' ü l A'sâr) İstanbul 1868, C.llI, s.471.

(3)

BİR O S M A N L I - T Ü R K Ş E H R İ O L A R A K B E L E N 2 3 9 B i r k a ç yıl sonra iskân politikası g e r e ğ i 6 5

aile daha buraya getirilmiş, etrafta bir saatlik me­ safede bulunan t o p r a k l a r , m i r i y e ait o l m a k ve ö ş ü r d e n muaf tutulmak kaydıyla y e r l e ş e n l e r e dağı­ tılarak buraya "ayn al-tell ve mezraası" (tepecik tımarı) adı verilmiş ve adı g e ç e n vakıf k a s a b a n ı n mahkeme-i şer'iye siciline k a y d o l u n m u ş t u r . ^ Yine a y n ı b e l g e d e n ö ğ r e n d i ğ i m i z e g ö r e , 1 1 8 3 H . / 1 7 7 0 M . yılında A d a n a S a n c a ğ ı Beyi Abdur­ rahman P a ş a t a r a f ı n d a n Belen'e yeni nüfus iskân ettirilmiş, b ö y l e c e k a s a b a n ı n biraz daha gelişerek adının "Be{;lan" olarak t a n ı n m a s ı sağlanmıştır.

Sonradan r e s m î kayıtlara "Bey/on" olarak g e ç m e k l e birlikte, y e r l e ş i m i n b u g ü n o l d u ğ u gibi "Belen" adıyla t a n ı n m a s ı , X V I . yüzyıldaki O s m a n l ı yerleşimiyle başlamalıdır. Nitekim, 1 0 5 8 H . / 1 6 4 8 M . yılında Belen'den g e ç e n Evliya Ç e l e b i , yerle­ şim için Belen adını kullanmakta ve bu adın etimo­ lojisi h a k k ı n d a da bilgi vennektedir.^

D o l a y ı s ı y l a k a y n a k l a r d a "Beleri', "Beylân", "Bay/dn", "Bilân", "Bakrasbeli" veya yer yer k a r ı ş t ı r ı l m a s ı n d a n dolayı "Bakras" adıyla t a n ı n a n m e v k i n i n X V I . yüzyılda derbent şeklinde k u r u l d u ğ u ve zamanla da bir yerleşim haline d ö ­ n ü ş t ü ğ ü anlaşılmaktadır. Kuruluş a ş a m a s ı n d a , yolu kullananlar için K a n u n î Sultan S ü l e y m a n tarafın­ dan k ü ç ü k bir külliye inşa edilerek eski deyimiyle şenlendirilen Belen, Evliya Çelebi'nin ifadesine g ö ­ re, bir yüzyıl'sonra şehir haline d ö n ü ş m ü ş t ü r .

B e l e n ' i n i d a r i y a p ı s ı n a g e l i n c e ; ö n c e 1516'da O s m a n l ı hakimiyetiyle oluşturulan Halep Eyaleti'ne bağlı bir kadılık (kaza) merkezi iken, da­ ha sonra XVI1II. yüzyılda bir ara Adana Vilayeti'ne b a ğ l a n m ı ş , yüzyılın sonunda ise tekrar Halep Vila­ yeti Payas S a n c a ğ ı içerisinde bir kaza merkezi ol-muştur.-^^ 1 9 0 7 ' d e ise arşiv malzemesine g ö r e H a l e p Eyaleti H a l e p SancaQi'nda kaza merkezi olarak belirlenmiştir.

Belen'in O s m a n l ı d ö n e m i içindeki tarihî ge­ lişimi arşiv malzemesi ve seyahatnameler aracılı­ ğıyla da izlenebilir. Özellikle XVIIII.yüzyıla ait se­ yahatnamelerde, y e r l e ş i m i n sosyo-ekonomik ve kültürel yapısına ait değerli bilgilere rastlanılır.

Arşiv malzemelerine g ö r e , ö n e m l i bir geçit yeri o l m a s ı n d a n dolayı derbent ve menzil yeri seçi­ len B e l e n , ü z e r i n d e yer aldığı A d a n a - H a l e p g ü z e r g â h ı n d a (lev. 2), bir ö n c e k i menzil Payas'a 7-9, sonraki menziller Bakras'a 3, Antakya'ya ise 8-9 saat uzaklıkta idi. Istanbul-Belen arası da 2 1 7 saat olarak h e s a p l a n m ı ş t ı . ' ^

1 9 1 8 - 3 8 yılları a r a s ı n d a , F r a n s ı z m a n d a s ı altındaki Hatay Cumhuriyeti'nin iskenderun San­ cağı içinde yer alan Belen, 1 9 3 9 yılında H a t a y ' ı n Anavatan'a katılmasıyla Hatay İli İ s k e n d e r u n İlçesi­ n i n bir nahiyesi o l m u ş t u r . 1990'da ilçe merkezi konumuna yükseltilen Belen, g e ç m i ş t e k i ö n e m i n i b u g ü n de devam ettirmektedir.

Y E R L E Ş İ M V E K Ü L L İ Y E İLE I L G İ L Î B E L G E L E R - Y A Y I N L A R :

1 . K i t a b e : H a n , c a m i ve h a m a m d a n olu­

ş a n Belen Külliyesi'nin her y a p ı s ı n d a inşa kitabesi g ö z e ç a r p a r . H a n d a n b a ş l a m a k ü z e r e ilgili kitabe­ lerin orijinal yazımları, transkripsiyonları ve T ü r k ­ çeleri şöyledir.

Han Kitabesi: T a ç k a p ı ü z e r i n d e ü s t ü s t e

yerleştirilmiş iki p a r ç a d a n o l u ş a n , d ö r t satırlık sü­ lüs yazıyla yazılmış kitabe (lev. 19) ile ilgili bilgiler ş u n l a r d ı r . ' ^

^üu-ı f^-i\ o i ^ ı ö'^'-^ r^^' <>*'-^'

r"-^j, ^ f - V l ö s t î L - ^ J ^ l ^ i^l ^ 1

U^U

Js.

' j ^ - '

8. B.Darkot, a.g.mad., s.474; V.J.Parry, a.g.mad.,

S.1134.

9. Yarleşimin Türk d ö n e m i n d e aldığı Belen isminin menşeî konusunda B.Darkot çeşitli görüşleri tartışmak­ tadır. Yazara göre Osmanlı kaynaklarında bu ad, mev­ kinin topoğrafik şartlarıyla açıklanmaktadır. Örneğin Evliya Çelebi seyahatnamesinde Belen'den sözederken, 'Türkmenler kendi dillerinde yokuş olan her yere Belen derler' demektedir. Halep Vilayeti salnamelerinin birin­ de 'Beylan', yüksek dağ üzerinde bulunan ve iki dağı birbirinden ayıran yol a n l a m ı n d a kullanılan bayi (bil)'dan geldiği kabul edilir ve 'iki dağın arasını bir bey­ lan böler' şeklinde kullanılır. Araştırmacı B. Darkot'a göre, 'Boğaz ve tepe' anlamına gelen Türkçe Bel veya Beyi kelimesinden türetilen 'Belen' kelimesinin sonra­ dan 'Beylan' şeklinde Arapçalaştırılmış olması müm­ kündür. Belen kelimesinin sözlük karşılıkları ise şöyle­ dir: 'Çağatay Türkçesinde bir vadiden diğerine giden geçit manasını taşır. Kelimenin aslı Bel'dir. Çağatay Türkçesinde bir şeyin ortası ve dar yeri manalarını içe­ rir'; 'Üzerinden yol, tepe geçen yer demektir'; 'Dağ sırt-lannda geçit veren çukur yerdir'; 'derbend, geçit mana­ sında kullanılacağı gibi, esas manasının yüksek ve dik bir bayır üzerinden geçen tepedir'.

10. T.Baykara, Anadolu'nun Tarihi C o ğ r a f y a s ı n a G i ­

riş. I . Anadolu'nun İdarî Taksimatı, Ankara 1988,

s. 197, 218, 3242.

11. Y.Halaçoğlu, O s m a n l ı İ m p a r a t o r l u ğ u ' n d a Menzil

T e ş k i l a t ı ve Y o l Sistemi, 1st. Üniversitesi Edebiyat

Fakültesi Yayımlanmamş Doktora Tezi, İstanbul 1982. 12. Bir kısmı ters çevrilmiş ve kırık vaziyetteki kitabenin okunması sorun yaratmaktadır. Bu nedenle yayınlarda farklı içerik ve tarihle karşılaşılır. Örneğin J.Ötter, Vo­

yage en Turquic et en Perse,Paris 1748, C.I, s.78'

de 959 H . / 1 5 5 1 - 5 2 M . tarihini, J. Sawaget, a.g.m., s.l01,104'de 957 H . / 1 5 5 0 M . yılmı ve kitabenin transkripsiyonunu,G.Cantay (Güreşsever), Anadolu'da

O s m a n l ı K e r v a n s a r a y l a r ı n ı n G e l i ş i m i , İstanbul

Üniversitesi Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 1974, s.88'de ise eksik bir şekilde kitabenin Türkçesini vermektedir. Tarafımızdan fotoğraf ve dialan çekilen ki­ tabe, yeniden ele alınmış orijinal yazımı, transkiripsiyo-nu ve Türkçesi Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakülte­ si Tarih Böl. Araştırma Görevlileri Dr.Fahri ÜNAT ile Hulusi LEKESİZ tarafından kaleme alınmıştır.

(4)

2 4 0 Fatih M Ü D E R R İ S O Ğ L U Transkripsii/onu:

1) B i s m i l l â h i r r a h m â n i r r â h i m hâzel'-hân'ül-muazzam es-sultanü'l-A'zam el-hâkân'-ül-hâzel'-hân'ül-muazzam ziUullahi fi'l-arz sultân-ı s e l â t î n u ' l - ü m e m seyyid-i s e l â t î n ' i l a r a b i ve'lacem n â s i r ü ' l h a r e m e y n n i ' s -şerîfeyn.

2) S u l t â n S ü l e y m a n H â n Ibn Sultân Selim Ş â h halladallahü m ü l k e h û ve s a l t a n a t e h û bi-tarîhi şehr-i şâbâni'l-muazzam fî seneti seb'în ve h a m s î n ve tis'a mie el-hicreti'n-Nebeviyye alâ s â h i b i h â ef-dalü's-Salât-ı ve's- s e l â m .

Türkçesi:

B i s m i l l â h i r r a h m â n i r r â h i m . B u b ü y ü k h a n ı en b ü y ü k sultan en azametli hakan Allah'ın yeryü­ z ü n d e k i g ö l g e s i i n s a n l a r ı n s u l t a n l a r ı n ı n sultanı, A r a p ve A c e m s u l t a n l a r ı n ı n efendisi Mekke ve Medine'nin yardımcısı Sultan Selim Ş a h oğlu Sul­ tan S ü l e y m a n Han-Allah hükümdarlığını ve salta­ natını daim kılsın-salat ve selamının en faziletlisi­ n i n ü z e r i n d e o l d u ğ u Nebinin (peygamber) hicret yılı itibariyle 9 5 7 senesinin Ş a b a n - ı muazzam a y ı n d a y a p ı l m a s ı (emretti?) Ş a b a n 9 5 7 / A g u s -tos-Eylül 1 5 5 0 .

Cami Kitabesi: Camide, kuzey b ö l ü m ­ den ibadet m e k â n ı n a girişi s a ğ l a y a n k a p ı n ı n ü z e ­ rinde yer alan kitabe (lev. 23), üç satır halinde sü­ lüs yazıyla yazılmıştır. Kitabenin orijinal yazımı, transkripsiyonu ve T ü r k ç e s i şöyledir.-^'^ cUL ^ \ ol^U. j |Jü^-Vl o l ^ l -^M^ | ^ - U - I I İ » ^ U ^ ^ 1 4/1 1 ^ o^kLJl ^ 1 0^ ö M - ü " ^ ! r ^ ' \\^ ^ Transkripsiı^onu: 1) Emera bî imari h a z e ' l - c â m i ' ü l - m ü b a r e k es-sultânü'l- A'zam ve hâkân'ül.

2) Muazzam mâliki m u l û k û ' l - ü m e m es-Sul-tan S ü l e y m a n H â n ibnü's-Sultân Selim H â n halle-dallahü m ü l k e h ü . . . 9 1 7 ( 9 1 6 ) ? / 1 5 1 0 - 1 1 ?

Türkçesi:

B u m ü b a r e k caminin yapılmasını en büyük sultan ve h a ş m e t l i hakan insanların ve p a d i ş a h l a ­ rın p a d i ş a h ı Sultan Selim H a n oğlu Sultan Süley-man-Allah hükümdarlığını daim etsin-emretti.

Tarih 9 1 6 - 9 1 7 9 / 1 5 1 0 - 1 1 ?

Hamam Kitabesi: H a m a m ı n giriş kapı­ sının üzerinde yar alan kitabe (lev.28), iki satır ha­ linde sülüs yazıyla yazılmış o l u p orijial y a z ı m ı , transkiripsiyonu ve Türkçesi şöyledir.

^ U J - j l k L J I ı ^ V l O İ J U - I J ^ V İ o l k L J I ^ U t İ J > j U v ^ 1

Transkihpsı\;onu:

1) E m e r a b i i m â r i h â z e ' l - h a m a m es-Sultânü'l-A'zam ve'l-hakânü'l-efham es-Sultan.

2) S ü l e y m a n H â n ibn es-Sultan Selim H â n e b b e d a l l a h ü m ü l k e h û bî-târîh-i li seneti s e b ' î n ve tis'a mie.

9 7 0 / 1 5 6 2 Türkçesi:

En büyük Sultan ve ulu H a k a n Selim H a n oğlu Sultan S ü l e y m a n Han-Allah o n u n m ü l k ü n ü , hükümdarlığını daim etsin- B u h a m a m ı n y a p ı l m a ­ sını emretti.

9 7 0 / 1 5 6 2 Her üç kitabe metninden anlaşılacağı ü z e r e , aralarında kısa zaman farkı da olsa, yapıların bani­ sinin K a n u n î Sultan S ü l e y m a n o l d u ğ u g ö z l e m l e n ­ mektedir.

2 . V a k f i y e ve D i ğ e r B e l g e l e r : K a n u n î ' n i n bilinen d ö r t vakfiyesinde, Belen'deki eserlerle ilgili bilgiye rastlanmaz.

Belen menzil külliyesinin adı risaleler içinde sadece Tuhfet-ül Mi'marin'de g e ç e r . B u kayıtta;

Halep yolunda Cebel-i Barkesma Der-bendi'nde inşa edilen kervansara]^ ve tekke (Kanunî Sultan Süle}^man Kervansarayı) ibare­ sine rastlanır.

Belen ile ilgili d i ğ e r arşiv malzemesini ise B a ş b a k a n l ı k Arşivi'ndeki defterler, hac rehberieri ve salnameler oluşturur.

M ü h i m m e Deftederi içinde yer alan ve Ra­ mazan 9 8 4 H . / K a s ı m 1 5 7 6 M . tarihinde Uzeyr S a n c a ğ ı Beyi'ne yollanan bir h ü k ü m d e , malzeme alımı nedeniyle külliyenin cami ve imaretinin (?) adı g e ç m e k t e d i r . B u kayıtta, y e r l e ş i m d e n Bakras,

13. Tarih kısmı ol<unamayan l<itabe, bazı araştırmacı ve seyyahlar örneğin J.Otter, a.g.e., C.I, s.78; J.Sauva-get, a.g.m, s. 104; G.Goodwin, A History of Otto­

man Architecture, London 1971, s.300 tarafından

II. Selim zamanında, bizzat sultan eliyle yaptırıldığı ifa­ de edilir. Oysa, gerek 1320 H./1902-3 M . tarihli sal­ nameden, gerekse yeniden yapılan kitabe çevirisinden anlaşılacağı üzere cami, Kanunî Sultan Süleyman tara­ fından yaptırılmıştır. Caminin II. Selim ile bağlantısı ise belki onarımla ilgisi olabilir. Ayrıca seyahatnamelerin bazısındaki bilgilerde Kanunî dönemine işaret eder. S.Yerasimos, Les Voyageurs Dans L'Empire Otto­

man (XIV«-XVI« sicclcs), Ankara 1991, s.65. Kita­

benin orijinal yazımı, transkripsiyon ve Türkçesi Araş Grv.Dr.Fahri ÜNAT ile Araş.Grv.Hulusi LEKESİZ tara­ fından kaleme alınmıştır.

14. Kitabenin orijinal yazımı, transkripsiyonu ve Türkçesi Araş. Grv. Fahri ÜNAT ile Araş.Grv.Hulusi LEKESİZ tarafından yapılmıştır.

15. Kanunî Sultan Süleyman'ın vakfiyeleriyle ilgili genel bir • bilgi için bkz. l.Ateş, Kanunî'nin S u Vakfiyesi, A n " kara 1987, s, 5-7.

16. A.Kuran, Mimar S i n a n , istanbul 1986, s.250, 264; Z.Sönmez, Mimar Sinan ile İlgili Tarihi

(5)

BİR O S M A N L I - T Ü R K Ş E H R İ O L A R A K B E L E N 2 4 1 külliyeden ise Sultan S ü l e y m a n ibaresiyle

sözedil-mektedir.^^ '

Yine a y n ı t ü r e giren defterlerden bir d i ğ e ­ rinde, Bakras K a d ı s ı n a yollanan 9 8 5 H . / 1 5 7 7 M . tarihli h ü k ü m d e , menzil beygirlerinin iskenderun P ı n a r ı n d a iskân edilmesi istenilmektedir.^® .

M ü h i m m e Defterlerinden bir b a ş k a s ı n d a , y e r l e ş i m d e n "Cebel-i Bakras" k ü l l i y e d e n ise "Han-i Cedit" diye sözedîlhıektedir.^^

B a ş b a k a n l ı k .Arşivi içindeki Menzil Defterle­ rinde de Belen ile ilgili çeşitli ifadelere rastlanılır.

Maliyeden M ü d e v v e r Defterleri o l u ş t u r a n Menzil Defterlerinden birinde, Belen'den, Sultan S ü l e y m a n ' ı n sebil biriaları için yaptırdığı han ve imaret vakfı ifadesiyl.e s ö z edilmekte ve yerleşim için tehlikeli derbent ve sebil binalarının g ü z e r g â h ı ifadesi kullanılmaktadır.^^ Ayrıca bu defterde, ka­ saba halkının ulaklar için kendi m a l l a r ı n d a n 2 0 adet menzil beygiri b e s l e d i ğ i , A n t a k y a ile Payas arasındaki derbent ve menzil hizmetlerini g ö r m e k ­ le y ü k ü m l ü oldukları belirtilmekte, bu hizmete kar­ şılık da avarız-ı divaniyye ve tekalif-i örfiyye'den muaf tutuldukları ifade edilmektedir.

B u b a ğ l a m d a a r ş i v malzemesi kullanan a r a ş t ı r m a c ı C. Orhonlu, 9 5 7 H . / 1 5 5 0 M . tarihli kitabeye sahip han ile cami ve h a m a m ı n K a n u n î Sultan S ü l e y m a n t a r a f ı n d a n yaptırıldığını, Belen Mütevellisinin İ s k e n d e r u n ' d a n Antakya yakınların­ daki H a n - ı Cedid'e kadar olan yerlerin m u h a f a z a s ı ve emniyetini t e m i n etmekle y ü k ü m l ü o l d u ğ u n u belirtmektedir.^^

1 0 8 9 H . / 1 6 7 8 M . yılma ait bir belgede ise Bagras (Belen) menziline k a s a b a n ı n m ü s l ü m a n ahalisinden 3 3 , z ı m m î (islam devleti t a b a s ı n d a n olan ve h a r a ç veren hıristiyan ve yahudiler) lerden 6 9 , perakende olarak 100 ve zeytun h a l k ı n d a n 8 6 nefer olmak ü z e r e 2 8 8 kişi menzilci tayin edil­ diği anlaşılmaktadır. Bunlar, aynı zamanda bir der-bend mahalli o l m a s ı sebebiyle derbentçilik vazifesi de gördükleri için avarız-ı divâniyye ve tekâlif-i ör­ fiyye'den muaf t u t u l m u ş l a r d ı ^ ^

Çeşitli m ü z e ve kitaplıklara dağılmış Hatay Vilayet Salnameleri içinde, Belen'in sosyo-ekono-m i k ve kültürel y a ş a sosyo-ekono-m ı n ı y a k ı n d a n ilgilendiren bil­ gilere rastlanır.^"^

1 2 8 8 H . / 1 8 7 1 M . tarihli Hatay vilayeti sal­ namesinde, Belen'in; Bakras, Ş e m b e n e k , Muhlis A l i , Kinsa ve H a m a r a d l a r ı n d a b e ş mahalleden oluştuğu ve Iskerıderun iskelesi ile beraber kazada 3 0 k ö y b u l u n d u ğ u kaydedilmektedir. Ayrıca kaza merkezinde 2 cami, 5 mescit, 1 medrese, 4 mek­ tep, 2 h a m a m , 4 han, .25 ç e ş m e , 4 kilise, 2 6 0 d ü k k â n , 5 0 m a ğ a z a , 16 d e ğ i r m e n , 14 fırın, 6 debbaghane, 2 boyahane, 2 0 0 bag ve 6 0 0 b a h ç e yer almaktaydı.^'*

1 3 0 8 H . / 1 8 9 0 - 9 1 M . tarihli salnamede ise 7.232'si islâm, 1 . 1 9 0 ' ı E r m e n i Protestan o l m a k ü z e r e , 8. 4 2 2 nüfus b u l u n d u ğ u ve ahalisinden ç o ­ ğ u n u n T ü r k ç e k o n u ş t u ğ u belirtilmektedir. Salna­ mede Belen'de 1 cami, 4 mescit, 1 medrese, 1 k i ­ lise, 3 5 ç e ş m e , 1 h ü k ü m e t k o n a ğ ı , 1 5 0 d ü k k â n , 2 5 m a ğ a z a , 12 han, 4 d e ğ i n m e n , 9 fırın, 5 deb­ baghane, 1.827 konut, 1 eczane ile 2 h a m a m ı n b u l u n d u ğ u belirtilmektedir.^^

1 3 1 0 H . / 1 8 9 2 - 9 3 M . t a r i h l i salnameye g ö r e K a n u n î Sultan S ü l e y m a n , 9 5 9 H . / 1 5 5 1 - 5 2 M.de, 2 5 0 hane ahalî getirterek imaret, d ü k k â n l a r ve h a m a m y a p t ı r m ı ş t ı r . B e n z e r bilgiye 1 3 2 0 H . / 1 9 0 2 - 3 M . tarihli salnamede de rastlanılır. Salnamede, X I X . yüzyılın s o n l a r ı n d a 8 . 5 1 8 olan nüfusun 4 . 1 6 9 ' u n u kadınlar, 4 . 3 4 9 ' u n u ise erkek­ ler o l u ş t u r m a k t a d ı r . M ü s l ü m a n nüfus, 3.562'si er­ kek 3 . 4 4 0 ' ı kadın olmak ü z e r e 7.002'dir. Gayr-ı müslimlerin dağılımına gelince; Ermeniler 6 2 4 er­ kek, 5 9 4 k a d ı n ; Protestanlar 4 0 erkek 6 0 k a d ı n ; Y a b a n c ı l a r ise 1 1 3 ' ü erkek 8 5 ' i kadın olmak ü z e r e 198'dir. B u durumda gayr-ı m ü s l i m l e r i n n ü f u s u I . 5 1 6 kişiyi b u l m a k t a d ı r . ^ ^ Salnamenin yapılarla ilgili b ö l ü m ü n e ise şu bilgiler kayıtlıdır. 1 cami, 6 mescit, 11 ilkokul, 2 h a m a m , 4 0 ç e ş m e , 17 han,

I ortaokul, 1 medrese, 1 kilise, 9 su d e ğ i r m e n i , I I fmn, 152 d ü k k â n ve m a ğ a z a , 1 8 2 8 hane, 2 0 kahvehane, 6 debbaghane, 1 h ü k ü m e t k o n a ğ ı , 1 eczane ve askerî depo.

1 3 1 8 H . / 1 9 0 0 M . Tarihli salnameye g ö r e , b u ğ d a y , arpa, ç a v d a r ve darı gibi tahıl ürünleriyle, pamuk, meyan k ö k ü , incir, ceviz, badem, nar, ka­ vun, karpuz, elma, armut ve ü z ü m yetiştirilmek­ teydi. Ayrıca koyun ve keçi beslenmekte, k ü m e s h a y v a n l a r ı n d a n ö r d e k besiciliği ilk s ı r a d a gelmek-tedir.27

Son olarak 1 3 2 0 H . / l 9 0 2 - 3 M.Tarihli sal­ nameye bakacak olursak, k a s a b a n ı n 3 . 2 1 5 ' i m ü s

-17. B.A., Mh.Def., D.N.29, Ramazan 984 H./Kasım 1576 M. 18. B . A . , Mh.Dcf., D . N , 3 0 , 9 8 5 H . / 1 5 7 7 M . 19. B.A., Mh.Dcf., D.N.35, 986 H . / 1 5 7 8 M . 20. MAD., D.N.4108, 1053 H . / 1 6 4 3 M . , s.29. 2 1 . C.Orhonlu, a.g.e.,s.30,67. 22. Y.Halaçoğlu, a.g.tez, s.43-44.

23. İlki 1284 H . / 1 8 6 7 M . de, 35 ve sonuncusu 1326 H . / 1 9 0 8 M . de yayımlanan Halep Vilayeti Salnamele­ ri, bugün çeşitli müze ve kitaplıklara dağılmış bulunmak­ tadır. H.Duman, O s m a n l ı Yıllıkları (Salnameler ve

Nevsaller), İstanbul 1982, s.58-61.

24. Halep VUayeti Salnamesi, 1308 H./1890-91 M . 25. Halep VUayeti Salnamesi, 1308 H . / 1 8 9 0 - 9 1 ,

s.150-51.

26. Halep Vüayeti Salnamesi, 1310 H./1892-93 M . , s.216-17.

27. Halep Vüayeti Salnamesi, 1318 H . / 1 9 0 0 M . , s,234-35.

(6)

2 4 2 Fatih M Ü D E R R I S O Ğ L U l i m , 1.825'i gayr-i müslim olmak ü z e r e 5 . 0 4 0 nü­

fusa sahip olduğu anlaşılmaktadır.^^

Hac yolu g ü z e r g â h ı n d a k i Belen, bu bağla­ mada hac rehberlerine de k o n u o l m u ş t u r . B u n a g ö r e Belen;

Pa^ıas'a yedi saat uzaklıkta havası ve suyu güzel bir kasabadır. Sultan Süleyman ta­ rafından yaptırılmış bir cami ve hamamı var­ dır. Payas yolu üzerinde iskenderun denilen bir iskele vardır ki, daha sonra palangaya çevrilmiştir.

3 . S e y a h a t n a m e : A n a d o l u ile Suriye ve kutsal y ö r e l e r i birbirine b a ğ l a y a n eski tarihi yol ü z e r i n d e , ö n e m l i bir geçit yeri olan Belen, konu­ m u n d a n dolayı ç o k sayıda s e y y a h ı n uğradığı bir belde o l m u ş t u r . Batılı seyyahların eserleri t a r a n d ı ­ ğ ı n d a g ö z l e m l e n e n genel kanı, birbirine ç o k yakın iki yerleşim olan Belen ve Bakras'ın, bazı hallerde birbiriyle karıştınimasıdır. Oysa, bilindiği kadarıyla X V I . yüzyılda geçit o l m a n ı n dışında, yerleşim yeri olarak da i m â r g ö r e n Belen, kuruluşu A n t i k d ö n e ­ me kadar inen ve bir kale yerleşim olan B a ğ r a s ' t a n çeşitli yönleriyle ayrılmaktadır. Ayrıca gravürler de bu ayrılığa işarettir (lev.5-8).

X V I . y ü z y ı l d a n itibaren Belen'e u ğ r a y a n seyyahların eserleri incelendiğinde, Belen'in yüzyıl­ lara g ö r e imârı ve gelişimi net bir şekilde izlenebil­ mektedir. Esas ilgi alanımızı oluşturan X V I . yüzyıl seyyahlarının,^^ seyahatnameleri ele alındığında, Belen'in 'Suriye Kapısı olarak tanındığı, imaret, cami ve kervansaraylardan o l u ş a n yapılar içinde K a n u n î K e r v a n s a r a y ı n ı n daha dikkat çekici oldu­ ğu, ilk kez Sultan I.Süleyman z a m a n ı n d a başlatılan imârın 11.Selim z a m a n ı n d a devam ettirildiği, yüzyı­ lın sonunda 6 0 0 ev ve bir k a ç d e ğ i r m e n e sahip b u l u n d u ğ u ve çevresinin de b a ğ ve bahçelerle kap­ lı olduğu anlaşılmaktadır.

1 0 4 1 H . / 1 6 3 2 M.de Belen'e u ğ r a y a n A.Hıbrî Efendi'nin izlenimleri şöyledir.^^

Ertesi Bakras nâm menzil-ki isken­ derun ile mabeyni beş saattir-nuzûl olundu. Ve bu menzil Bakrasbeli demekle ma'ruf cebel-i azimin bâlâsında vâki' olmuşdur. Aslında nâmı Belen köyüdür. Bakras Cebel-i mezkûrdadır. Yoldan sapa bir küçücek kal'anın nâmıdır. Kurbünde olmağla anın nâmıyla şöhret bul­ muştur. Bunda Sultan Süleyman hânın bir câmi'i ve bir kârgir hanı ve hammâmı dahi var­ dır. Suları vefret üzeredir. Sâbıka Yeniçeri kitâbetinden ma'zül iken sene-i erba'ine ve elf-de fevt olan Malkoç Efendi kurbünelf-de olan râh-ı hatarnâki düzeldip korkuluk yapmrâh-ıştrâh-ır. Ve bundan ileri Haleb'le Şam yolu Bakras-beli'nin üzerinden ayrılıp

1641-42'de, Antakya üzerinden Belen'e uğrayan D.Samuel Yemşel'in yerleşimle ilgili anıları şöyledir.^^ Akşama kadar ve gecede üç

saat yolumuza devam ettikten sonra Beylan kasabasına geldik. Bu kasaba yüksek dağların arasındadır. Kasabanın evleri su yüzünden dağ­ ların eteğindedir. Dağların sath-ı maillerinden akan tatlı sular şehrin sokakları arasından ge­ çer. Burada birkaç dükkân, birkaç cami, iyi bir han vardır. Bu suretle kasaba bir şehir manza­ rası arzeder. Gece burada kaldıktan sonra cu­ ma günü tekrar yola düzüldük.

1 0 5 8 H . / 1 6 4 8 M . yılında Belen'i g ö r e n Evliya Ç e l e b i , yerleşim h a k k ı n d a şunları söyle­ mektedir.-^^

Türkmenler kendi dillerinde yokuş olan her yere Belen derler. Burası Halep Eyaletinde voyvodalıktır. Gündelik yüz elli akça bırakan bir kadılıktır. Kethüda yeri ve Yeniçeri Serdar veki­ li vardır. Bütün evleri birbiri üstüne yığılmış, ba­ yırda kurulmuş yedi yüz kadar toprak damlı es­ ki usulde yapılmış evlerdir Bakımlı Türk evleri­ dir. Ahalisi üç bin kadardır..Ama evleri gayet dardır. Bütün yolcular bu durumdan rahatsız­ dırlar. Zira kasaba yoldan epeyce uzaktır. Ama yaylalık ve bereketli yerdir.Şehrin, öteki hanı ise yakın yıllarda haraba uğramış, bakım ve onarıma muhtaçtır. Kasabanın bir hamamı ve kırk elli kadar dükkânı vardır Buradan kal­ kıp yine kıble doğrultusunda yokuş, iniş aşıp.. Yol bScçileri geçidini aştıktan sonra bir top atı­ mı uzaklıkta olan Bukras Kalesi'ni gördük...

X V I I . yüzyılın diğer bir seyyahı Katip Çelebi ise Bakras Beli'nden bahsederek, burada K a n u n î Sultan S ü l e y m a n ' ı n 9 5 9 H . / 1 5 5 1 - 5 2 M . yılında bir köy kurdurup, bir cami, bir han ile imaret inşa ettirdiğini ve halkının da tekâlif-i örfiyye'den muaf t u t u l d u ğ u n d a n s ö z e d e r . Yalnız, kaza olarak g ö s t e ­ rilen bu mevkinin adı yazılı olmasa da, s e y y a h ı n Belen'i anlattığı açıkça anlaşılmaktadır.^'^

Yaklaşık 1 6 8 0 ' l i yıllarda b ö l g e y i d o l a ş a n C.de Bruyn, Beylan adıyla tanıttığı k a s a b a n ı n bir de g r a v ü r ü n ü y a p m ı ş t ı r (lev.5). Belen'e ait bilinen bu en erken tarihli g r a v ü r d e , bir yamaca d o ğ r u

is-28. Halep VUayeti Salnamesi, 1320 H./1902-3. 29. L.Armağan, O s m a n l ı l a r Zamanmda H a c Y o l u ve

Menziller, İstanbul Üniversitesi Yayımlanmamış Yük­

sek Lisans Tezi, İstanbul 1990, s.55. 30. S.Yerasimos, a.g.e., S . 6 5 , 459.

3 1 . Abdurrahman Hıbrî E f e n d i , " M e n â s i k - i Mesâlik" (Çev.Sevim llgürel), İstanbul Üniversitesi Edebiyat

Fakültesi Tarih Enstitüsü Dergisi, 6 (1975), S.120.

32. D.Samuel Yemşel, "1641-42 de Bir Karayiğit'in Türki­ ye Seyahatnamesi, Vakıflar Dergisi, 3(1956), s.97-106, bil. s . l O l .

33. Evliya Çelebi, Seyahatname, 1

(Hatay-Suriye-Lüb-nan-Filistin), ( Ç e v . I s m e t P a r m a k s ı z o ğ l u ) , Ankara

1982,5.15-16.

34. Katip Çelebi, C i h a n n ü m a (Çev.Ibrahim Müteferri­

(7)

BİR O S M A N L I - T Ü R K Ş E H R İ O L A R A K B E L E N 2 4 3 liflenmiş konutlar ile, s a ğ d a akan bir akarsuyun dı­

şında Belen'e ait belirleyici unsura rastlanmaz^^. 1 7 8 5 yılında Belen'e u ğ r a y a n J.F.Cassas, y e r l e ş i m i n o l d u k ç a g e r ç e k ç i g r a v ü r ü n ü çizmiştir. Seyyah, Beylan adıyla tanıttığı k a s a b a n ı n Antakya tarafındaki girişinden iskenderun Gssos) Körfezi'ne d o ğ r u g ö r ü n ü m ü n ü yansıttığı g r a v ü r d e Belen, to-p o ğ r a f y a ve yato-pılarıyla bir b ü t ü n halinde betimlen-miştir (lev.6). i k i yanda y a m a ç l a r üzerine inşa edi­ len konutlar, eksende akan vadi ve su kemeri ile külliye yapıları genel hatlarıyla belirtilmiştir. Çizim­ de ayrıca tarihi y o l ü z e r i n d e seyahat eden kafile­ lerde dikkat ç e k m e k t e d i r . ^ ^

1836'da basılan eserinde J.Carne, Belen'in Kilikya B ö l g e s i ' n e d o ğ r u uzanan üç g e ç i t t e n biri o l d u ğ u n u ve A n t i k adıyla Suriye Kapısı olarak ta­ n ı n d ı ğ ı n d a n s ö z eder. Kervanların Iskenderun-Ha-lep a r a s ı n d a sık sık gidip d ö n d ü ğ ü n ü , dolayısıyla Belen'den g e ç m e k zorunda olduklarını kaydeden seyyah, deve veya at kervanlarıyla çeşitli malların taşındığını, bazen Beilan adıyla b a h s e t t i ğ i Belen kasabasının h a n ı n d a da konaklandığını kaydeder.

C a m e , kervan yolunu takip ederek Antakya ü z e r i n d e n altı saatlik bir yolculukla ö n c e Halep-Is-kenderun y o l a y r ı m ı n a gelindiğini, buradan Be­ len'e gitmek için Karamurt adıyla t a n ı n a n ve dar bir geçit olan mevkiden geçilmesi gerektiğini ya­ zar. Seyyah, K a r a m u r t ' u takiben üst tarafta yer alan bir kale (Bakras)'dan sonra, ancak bir b u ç u k saatlik y o l takip edildiğinde Belen'e ulaşılacağını belirtir. Yazara g ö r e , yolun aşılması kışın yol şart­ larından dolayı imkânsız gibi g ö z ü k m e k t e d i r .

Carne, Belen h a k k ı n d a şunları ifade et­ mektedir.

Belen derin, dar ve y ü k s e k bir vadinin her iki tarafına kurulan bir yerdir. D a ğ l a r d a n gelen su­ yun aktığı vadi k a s a b a y ı ikiye b ö l m e k t e üç, d ö r t su kemeri ise vadiyi a ş m a k t a d ı r . A n t i k d ö n e m özellik­ leri t a ş ı y a n bu su kemerleri g ü n ü m ü z d e de h â l â kullanılır. Evler vadiye y a s l a n m ı ş b i ç i m d e d i r . Sol tarafta ş e h r i n k ü ç ü k bir m e z a r l ı ğ ı g ö z e ç a r p a r . S a ğ d a minaresiyle birlikte kubbeli bir cami, üst ta­ rafında b ü y ü k bir han bulunur. Bağlarla kaplı Be­ len'in h o ş şarapları vardır. D a ğ l a r denize d o ğ r u or­ manlarla kaplıdır.

C a r n e ' n i n seyahatnamesinin ö n e m i , Be­ len'in ayrıntılı tasviri kadar, W.H.Barlett tarafından çizilen iki g r a v ü r ü (lev. 7-8) de yayınlamış o l m a s ı ­ dır.^^ G r a v ü r l e r d e n biri Antakya girişinden diğeri ise deniz t a r a f ı n d a n Belen'i betimlemektedir. İlkin­ de, konutlarla istiflenmiş iki y a m a ç ile o r t a s ı n d a yer alan vadi, su kemerleri ve bir cami (külliyeye ait) dikkat ç e k m e k t e d i r (Lev. 8). ikincisinde ise bir yamaca d o ğ r u y a s l a n m ı ş evler, açık bir t ü r b e , ç e ş ­ me ve ç e ş m e b a ş ı n d a k i k ü ç ü k kafile ö n plana çık­ m a k t a d ı r (lev. 7). Barlett'in bu iki çizimi daha sonra y a y ı m l a n a c a k diğer seyahatnamelerde de karşımı­ za çıkacaktır.

1 8 3 9 yılında bölgeyi gezen W . A i n s w o r t h , Beilan adıyla t a n ı n a n yerin, A m a n o s Dağları üze­ rinde yer alan bir geçit ü z e r i n d e k u r u l m u ş kalaba­ lık fakat k ü ç ü k bir kasaba o l d u ğ u n u . Sultan Süley­ m a n ' ı n inşa ettirdiği han ile Sultan Selim'in yaptır­ dığı caminin g ö z e çarptığını belirtmektedir.^^

A n t a k y a ü z e r i n d e n Belen'e u ğ r a y a n T . A l -l o m ve W . H . B a r -l e t t , ş e h r i n tasviri yerine, 1 8 3 2 yılında O s m a n l ı ordusuna k o m u t a eden H ü s e y i n P a ş a ile Mısır Valisi Kavala'lı İ b r a h i m P a ş a a r a s ı n ­ da meydana gelen savaşı k o n u a l m a k t a d ı r . Dolayı­ sıyla şehir, ya da y a p ı tasviriyle karşılaşılmaz.^^

1 8 6 0 ' l ı yıllarda Adana Valiliği yapan A h ­ med Cevdet P a ş a , Nefs-i Belen diye adlandırdığı yerleşimin 1864-65'deki hane sayısını da vermek­ tedir. P a ş a ' n ı n belirttiğine g ö r e bu sırada Belen, İs­ kenderun ile birlikte 1.729 hanesi m ü s l ü m a n , 3 1 2 hanesi gayr-ı müslim olmak ü z e r e , 2 . 0 4 1 hanelik nüfusa sahiptir. Bölgeyi tehdit eden Gavur D a ğ ı (Amonos) eşkiyası K ü ç ü k Ali'ye karşı O s m a n l ı or­ dusunun m ü d a h a l e s i n i de anlatan A h m e d Cevdet P a ş a , ordunun Iskenderun-Belen a r a s ı n d a ç a d ı r k u r d u ğ u n u , h e m Iskenderun-Belen, h e m de Be-len-Halep yolunun emniyetsiz olup 10-15 asker olmaksızın seyahatin m ü m k ü n o l m a d ı ğ ı n ı kayde­ der. P a ş a , a y n ı zamanda Iskenderun-Belen yolu­ nun düzeltilmekle birlikte yarım kaldığını, demiryo­ lu h a t t ı n d a n ise zorluklar nedeniyle vazgeçildiğini belirtir.40

X I X . yüzyılın ü ç ü n c ü ç e y r e ğ i n d e bölgeyi ge­ zen E.J. David'in izlenimleri ise şöyledir."^

iskenderun yakınlarında y e r alan Bey­ lan, Halep ve Kuzey Suriye'ye gitmek için dağ yönünde yer alan bir geçittir. Bu nedenle İs­ kenderun Belen arasında yol inşaatına başlan­ mıştır. İskenderun ile Halep arasındaki ticaret çok önemlidir. Kervanlar iki merkez arasında değişen cinste ve ağırlıkta mal taşırlar. Belen geçidine demiryolu ile Halep'e bağlama projesi ise bazı nedenlerle gerçekleştirilememiştir.

1 8 9 1 yılında y a y ı m l a n a n eserinde V . C u i -net, b ö l g e ve Belen ile ilgili daha ç o k istatistik!

ra-35. Cornelius de Bruyn, Voyage au Levant, trad Françai-se, Delft 1700, s. 190.

36. L.F.Cassas, Voyage pittoresque de la Syrie, de la

Phenicie, de la Palestine et de la Basse-Egypte,

Paris 1799, s.94.

37. J.Carne, L a Syrie, L a Terre-Sainte, L'Asie

Mineu-re M I . Paris 1836, C.l, s.8-40, 55-56.

38. W.Ainsworth, Travels and Researches in Asia

Mi-mor, Mesopotamie, Chaldea and Armenia, I-Il,

London 1839-42, C.I, s.92-93.

. 39. T.Allom-V.H.Barlett, Voyage en Syrie et dans Asie

Mineurc, I-H. Paris 1843, C.I, s.l5.

40. Ahmed Cevdet Paşa, Tezakir 2 1 - 3 9 (Çev.Cavid

Baysun), Ankara 1963, s,136, 141,150, 221,223,

228, 231,240.

4 1 . E.J.Davis, Life in Asiatic Turkey. A journal of

(8)

2 4 4 Fatih M Ü D E R R İ S O Ğ L U kamlar içeren bilgiler vermektedir. Seyyaha g ö r e ,

Halep'e bağlı bir kaza olan Belen'in 1 0 . 7 6 5 olan n ü f u s u n d a n 8 . 2 0 0 ' i Suriyeli A r a p , 5 3 ' ü O s m a n l ı T ü r k ü olmak ü z e r e 8 . 2 5 3 u M ü s l ü m a n , 2 . 4 1 0 ' u Katolik, 102'si Yahudidir. Katolikler de kendi ara­ s ı n d a 5 0 0 ' ü E r m e n i , 9 0 0 u Gregoryan, 1.010'u diğer gruplar olmak ü z e r e çeşitli milletlere ayrıl­ m a k t a d ı r . Cuinet, ş e h r i n nüfusunu ise 4 . 0 0 0 m ü s -l ü m a n , 2 0 0 hıristiyan o-larak vermektedir.

K a s a b a n ı n eğitim düzeyi üzerine de bilgi ve­ ren a r a ş t ı r m a c ı , 5 m ü s l ü m a n okulunda 2 6 0 ö ğ ­ rencinin o k u d u ğ u n u , okulların kendi içindeki dağı­ lımında ise ilk sırayı üç okuldaki 175 ö ğ r e n c i ile ilkokulun aldığını, ortaokula 5 3 , medreseye ise 3 2 ö ğ r e n c i n i n kayıtlı o l d u ğ u n u belirtir. Ayrıca hınsti-yanlara ait iki okulda da 105 ö ğ r e n c i n i n ders gör­ d ü ğ ü n ü ifade eder.

Seyyah, Belen'deki yapı dağılımını ise şöyle vermektedir: 7 0 0 ev, 1 1 0 d ü k k â n , 17 ç e ş m e , 5 mescit, 5 fırın, 3 t o p t a n c ı m a ğ a z a s ı , 4 su değir­ meni, 2 han, 1 h ü k ü m e t k o n a ğ ı , 1 cami, 1 kilise ve 1 medrese.'*^ Seyahatnamede oldukça aynntılı bir y a p ı listesi verilmekle birlikte, bilindiği kadarıy­ la en a z ı n d a n g ü n ü m ü z e u l a ş a n iki h a m a m d a n bahsedilmemesi listenin eksik o l d u ğ u n u g ö s t e r ­ mektedir.

Cuinet'e g ö r e , Beylan Kazası'nın merkezi olan Beylan, Iskenderun-Halep karayolu üzerinde olmakla ticarî ö n e m e sahipti. Sulak topraklar orta­ sında kurulan yerleşim de k ö y evlerini ç e v r e l e y e n g e n i ş dutluklarıyla X I X . yüzyılın sonunda bir din­ lenme yeri d u r u m u n d a y d ı . Ayrıca verimli toprakla­ rı, y u m u ş a k iklimi ve özellikle yaz aylarında ç e v r e k ö y l e r d e n ve İ s k e n d e r u n ' d a n gelen tüccarlarla do­ lup t a ş a n bir beldeydi.

X I X . yüzyılda b ö l g e y e u ğ r a y a n bir b a ş k a seyyah A.Sissouan'a g ö r e , Beylan veya Bilan adla­ rıyla t a n ı n a n yer, İ s k e n d e r u n ile Bakras a r a s ı n d a 6 0 0 m . yükseklikte kurulan küçük bir yerleşmedir. Vadi içinde küçük bir suyun aktığı y e r l e ş i m d e , ev­ ler y a m a ç t a teraslar halinde yer almakta olup n ü ­ fusunu Ermeni, Rum, T ü r k m e n ve yabancılar oluş­ t u r m a k t a d ı r . Camisi Sultan Selim, h a n ı ise Sultan S ü l e y m a n tarafından yaptırılmıştır.^^

Bölgeyi, dolayısıyla Belen'e u ğ r a y a n ç o k sa­ yıda seyyah içinde s ö z ü n ü e d e c e ğ i m i z son seyyah W . M . Leake olacaktır. Seyyah, Strabon'dan itiba­ ren b ö l g e d e sözü edilen k a p ı l a r d a n birinin de, Be­ len'deki Suriye (Amanos) Kapısı o l d u ğ u n d a n bah­ seder. Bir yandan Kilikya'yı, ö t e yandan Suriye'yi birbirine b a ğ l a y a n k a p ı n ı n . B ü y ü k İskender'den iti­ baren her zaman ö n e m taşıdığını yazan seyyah, bu b a ğ l a m d a Bakras'a da yer verir. Yazara g ö r e Bakras, Belen'den 8-9 m i l alt kotta Antakya yolu üzerindedir. '^'^

S o n u ç t a , seyahatnamelere g ö r e X I X . yüz­ yılda 2 . 0 0 0 - 4 . 0 0 0 a r a s ı n d a d e ğ i ş e n kasaba nüfu­ su, Ş e m s e d d i n Sami'nin K â m u s ü ' l A l â m ' ı n d a

8 . 6 2 2 olarak verilir ki bu rakkam m ü b a l a ğ a l ı olsa gerektir.'*^

4 , G ü n ü m ü z Y a y ı n l a n : Belen ve menzil külliyesi, seyahatnameler dışında, bir kısmı tarih içerikli bazı yayınlara da k o n u o l m u ş t u r . * ^ B u ya­ yınlar şunlardır: Sauvaget (1937), Darkot (1949), Erdmann (1958), Parry (1960), G o o w i n (1971), Orhonlu (1990), Halaçoglu (1992).

J.Sauvaget'in "!stanbul-Hac Yolu Arasın­ daki Suriy/e Kervansarayları " adıyla T ü r k ç e y e çevirebileceğimiz makalesi, Belen'in ö n e m i n e işa­ ret eden g ü n ü m ü z yayınları içinde belki en dikkati ç e k e n d i r . Külliyede ana y a p ı konumundaki h a n ı n ilk kez restitüsyon planını ve kitabesini y a y ı m l a y a n a r a ş t ı r m a c ı , Belen'i orijin s e ç e r e k Ş a m ' a kadar uzanan tarihli yol g ü z e r g â h ı üzerindeki kervansa-raylan inceler.

B.Darkot'un Belen'i k o n u alan ansiklopedi maddesi ise yerleşimin coğrafi k o n u m u ve tarihî gelişimine ışık tutan ö n e m l i bir çalışmadır.

Caminin planıyla biriikte, külliyeyi oluşturan yapıların kısa bir tanıtımını yapan K . E r d m a n n ' m makalesi de kayda d e ğ e r bir çalışma olarak kabul edilebilir. Bu b a ğ l a m d a , Payas ve Suriye kervansa­ rayları a r a s ı n d a bag kurarak Belen külliyesine de yer veren G.Goodwin'in y a y ı n ı n d a n da sözet-mek gerekir.

KÜLLİYE İLE İ L G l U G E N E L BİLGİLER: Kitabeler ve arşiv malzemesinden de anlaşı­ lacağı ü z e r e külliyenin banisi K a n u n î lakabıyla ta­ n ı n a n Sultan I.Süleyman ( d . l 4 9 2 - ö . l 5 6 6 ) ' d ı r . Sul­ tan, 1 5 2 0 - 6 6 tarihleri a r a s ı n d a h ü k ü m d a r l ı k s ü r e ­ rek yöneticiliği ve kişiliğiyle X V I . yüzyıla ve Os­ m a n l ı I m p a r a t o r l u ğ u ' n a d a m g a s ı n ı vunmuştur. Be­ len'deki külliyenin dışında, b a ş t a b a ş k e n t istanbul olmak ü z e r e , i m p a r a t o r l u ğ u n çeşitli yerlerindeki çok sayıda yapının ve güzel sanatlar ü r ü n ü n ü n ba-nisidir. Başlıca eserleri a r a s ı n d a kendi a d ı n a inşa ettirdiği istanbul ve Ş a m S ü l e y m a n i y e külliyelerini, istanbul'un su yolları projelerini, B ü y ü k ç e k m e c e ,

42. V.Cuinet, L a Turquic d'Asic, Geographic, Ad­

ministrative, Statistique, Descriptive et Raison-nes de Chaque province L'Asie Mineure I-IV,

Paris 1891-94, C.II, s.112, 114, 132, 152,167, 169, 221-22.

43. M.P.Leonce Alishan, S i s s o u a n ou

L'Armeno-Cili-cie. Description Geographiquc et Historique,

Ve-nise 1899. s.502-7.

44. W.M.Leake, Journal of a tour in Asia, London 1824, Hildesheim 1976, s.209-10.

45. Ş.Sami, Kamüsü'l A l â m I-IV, Istanbul 1306-10/1889-99.C.II, s.1443.

46. J.Sauvaget, a.g.m.s. 101-4; B.Darkot, a.g.mad., s.473-75; K.Erdmann, "Zur türkischen Baukunst Selds-chukisher und osmanischer Zeit", Istanbuler

Mittei-lungen, 8(1958), s.1-39, bil.31-32; V.J.Parry, a.g.mad., s . l l 3 4 ; G.Goodwin, a.g.e., s.300;

C.Or-honlu, a.g.e.; Y.Halaçoglu, "Belen", Türkiye Diya­

(9)

BİR O S M A N L I - T Ü R K Ş E H R İ O L A R A K B E L E N 2 4 5 Ç o r l u , Rodos, Ç e ş m e vb. yerlerdeki küçük prog­

ramlı, ya da tek y a p ı boyutundaki eserleri ve ç o k sayıdaki k ö p r ü y ü sayabiliriz. Sultan, ayrıca babası L Selim a d ı n a Yavuz Selim; kızı M i h r i m a h Sultan için M i h r i m a h ; oğlu Ş e h z a d e M e h m e d a d ı n a ise Ş e h z a d e Külliyelerini inşa ettirmiştir.'*^

Tuhfet-ül M i m a r i n e g ö r e külliyenin m i m a r ı Sinan'dır. Ancak, İstanbul'a uzak diğer t a ş r a külli­ yelerinde o l d u ğ u gibi, Hassa M i m a r l a r Teşkila-tı'nca, külliye y a p ı l a n n a ait planların tasarlanarak teşkilata bağlı bir mimar eşliğinde gönderildiğini ve yerel ustalar t a r a f ı n d a n da inşa edildiğini d ü ş ü n ­ mek daha sağlıklıdır. Yalnız, külliye t a s a r ı m ve uy­ g u l a m a s ı n d a , Sultan'm g ü c ü n ü simgeleyecek anıt-sallık ve ayrıntılardan ç o k , işlevsellik ve yerel özel­ liklerin ağır bastığını kabul etmek gerekecektir.

H a n , c a m i ve h a m a m d a n o l u ş a n k ü ç ü k p r o g r a m l ı külliye, b u g ü n yerleşimin merkezinde, tarihi yolun her iki y a n ı n d a inşa edilmiştir. Deniz . t a r a f ı n d a n gelişte, h a m a m ve cami yolun g ü n e y

tarafına, han ise caminin karşısına yolun kuzey yö­ n ü n e yerleştirilmiştir. B ö y l e c e külliye d o g u - b a t ı d o ğ r u l t u s u n d a uzanan eski yola g ö r e biçimlen­ miştir (lev. 12).

Payas-iskenderun ü z e r i n d e n gelen tarihi yol, içinde bir akarsuyun aktığı derin bir vadinin hemen i k i y a n ı n d a , birdenbire yükselen tepeler­ den o l u ş a n Belen mevkide, vadinin kuzey kıyısını izleyerek, b u g ü n ü z e r i n d e m o d e r n karayolunun b u l u n d u ğ u vadi t a b a n ı n d a n ortalama 8-10 m . yük­ sek kottan g e ç m e k t e d i r . Dolayısıyla g e ç i d e yani d o ğ u y a d o ğ r u gittikçe y ü k s e l e n arazinin seviyesi y ü z ü n d e n batıdaki h a m a m en alt kot seviyesinde, cami biraz daha y ü k s e k kotta, han ise tepeye d o ğ r u yaslanmakla en üst kotta karşımıza çıkmak­ tadır (lev. 13-15).

Külliyede h a m a m ve cami, a r a l a r ı n d a n ç o k dar bir yol g e ç e c e k şekilde, neredeyse birbirine bi­ tişik inşa edilmiştir (lev. 16). Her iki y a p ı n ı n kuze­ yinde tarihi y o l , g ü n e y i n d e a ş a ğ ı kotta m o d e r n yol, dogu ve batı yanlarda ise d ü k k â n dizileri yer alır (lev. 14-15). Ç a p r a z karşıdaki han, g ü n e y d e n tarihi yol, kuzey ve dokudan sokak, b a t ı d a n mo­ dern bir yurt binası, d ü k k â n ve basit bir ç e ş m e ile çevrelenmiştir (lev. 20,31).

Y a p ı t o p l u l u ğ u n u n k o n u m u ve ç e v r e y l e olan ilişkisinden sonra, ş e h i r ile bağlantısına ge­ lince; g ü n ü m ü z e u l a ş a n eski y a p ı l a r d a n , X V I I -XIX. yüzyıla ait g r a v ü r i e r d e n ve ş e h r i n eski mezar­ lığı ile kalıntılardan hareketle, külliyenin dün oldu­ ğ u gibi, b u g ü n de yerleşimin merkezini oluşturdu­ ğ u gözlemlenmektedir.'*^ Yalnız, vadinin t a b a n ı n ­ da akan suyun bir kanal içine alınarak üzerine ge­ niş ve m o d e r n bir yol inşa edilmesi ve bu s ı r a d a vadiyi a ş a r a k tepeler a r a s ı n d a su akışını s a ğ l a y a n su kemerlerinin yıktırılması; ş e h r i n gravürlerdeki eski siluetinin d e ğ i ş m e s i n e sebep o l m u ş ve yeni açılan yol da ana cadde olarak kullanılmaya b a ş ­ lanmıştır (lev. 5-8, 13-15).

Belen'de külliye dışında tarihi d e ğ e r e sahip diğer yapıların dağılımına ve k o n u m l a r ı n a baktığı­ mızda, dikkat çekici bazı özellikler karşımıza çıkar. Y e r l e ş i m i n d a ğ l a r a d o ğ r u olan d o ğ u ucunu bir azınlık kilisesi, batı ucunu ise vadi t a b a n ı n d a k i de­ ğ i r m e n , T ü r k mezarlığı ile biraz daha batıdaki Ş e ­ hitlik ve okullar belirlemektedir (lev. 12-13). Külli­ yenin b u l u n d u ğ u alanla XVIII. ve X I X . yüzyıl özel­ likleri g ö s t e r e n bu uçlar a r a s ı n d a , b a t ı d a d ü k k â n ve konutlar, d o ğ u d a X V I I I . yüzyıl sonuna ait bir

47. Türlülerin "Kanunî", Batılıların "Soliman The Magnifi­ cent (Muhteşem Süleyman)" ünuanlarıyla tanıdıkları Sultan I . Süleyman ( d . l 4 9 4 - ö . l 5 6 6 ) , 1520-66 yıllan arasında hüküm sürmüş, yaygın ifadeye göre impara­ torluğa" Altm Çagı" yaşatmış onuncu Osmanlı sultanı­ dır. Tahtta bulunduğu süre zarfında, Osmanlı İmpara­ torluğu her açıdan ön plana çıkmış, tarihçilerin ısrarla vurguladıkları gibi bir cihan imparatorluğu düzeyine ulaşmıştır. Bir kısım Osmanlı ve Batılı araştırmacının en büyük Osmanlı sultanı olarak kabul ettikleri I . Süley­ man'ın kısaca yaşam hikayesi, seferleri, kişiliği ve bani-lik yönü şöyledir:

1520'dc, babasının ölümü üzerine tahta çıkan I . Süley­ man 46 yıl süren sultanlığı zarfında, onu Batıya, üçü Doğuya olmak üzere onüç sefere katılmıştır. Sultan, bu seferlerle hem kendi kişiliğini, hem de Osmanlının gü­ cünü kanıtlamaya çalışmıştır.

Kişiliğine gelince; Türk ve Dünya tarihinde önemli bir şahsiyet olarak dikkati çeken sultan, özellikle adalet alanındaki çalışmalarıyla "Kanunî" lakabına uygun gö­ rülmüştür. Kanunînin başlıca tutkusu, daha saltanatı­ nın ilk yıllarından başlayarak, kendini, ailesini, dönemi­ ni ve imparatorluğu simgeleyecek eserlere banilik et­ mesidir. Padişahlar içinde en çok vakıf eseri tesis eden ve imâr faaliyetinde bulunan kişidir. Daha çok su yolla­ rı, su kemerleri gibi şehirciliğe yönelik çalışmalara bani­ lik etmiştir. Ayrıca mimarinin yanı sıra, çini, minyatür, hat, dokuma vb. el sanatlarının ve ustalarının koruyu­ cusu olmuştur.

Döneminden itibaren hem Osmanlı, hem Batılı kay­ naklara sürekli konu olan ve Mimar Sinan'ın 400. ölüm yıldönümü etkinlikleri çerçevesinde, yeniden irde­ lenen Sultan I . Süleyman hakkında geniş bir kaynakça vermek yerine orijinal ve günümüzün birkaç önemli ya­ yınının yazar ismini vermekle yetineceğiz. Bunlar şun­ lardır: Feridun Bey (1857), Hoca Sadeddin Efendi (1863), Peçevi (1864), Mehmet Süreyya (1895), Lutfi Paşa (1925), J.H.Kramers (1934), I.H.Danişmend (1971), C. Baltacı (1976), M.T.Gökbilgin (1979), A.Özcan (1988), I.H.Uzunçarşılı (1988), G.Necipoğlu-Kafadar (1989). Ayrıca bu konuda Amerika'da düzen­ lenen Muhteşem Süleyman konulu serginin katalogu ile 7-10 Mart 1990 'da Paris'te yapılan "Süleyman The Magnificent and His Time" konulu sempozyuma sunu­ lan bildiriler sözkonusudur. Bu bildirilerde, başta Kanunî ve çevresindekilerin kişilikleri başta olmak üze­ re, dönem özellikleri, sanat ürünleri çeşitli açılardan ele alınarak incelenmiştir.

48. Belen'de yaptığımız incelemeler sırasında görüşme ola­ nağını bulduğumuz yerli halk, 1950-60 yılları arasında açılan modem yol sırasında, hâlâ kısmen varlığını koru­ yan su kemerlerinin tahrip edilerek ortadan kaldırıldığı­ nı, ayrıca yeni yol açılana kadar yerleşimdeki tüm ticarî ve sosyal yaşamın bütün canlılığı ile tarihi yol üzerinde yoğunlaştığını ifade etmişlerdir. XIX. yüzyıl sonuna ait Yıldız Fotoğraf Arşivindeki bir fotoğraftaki görünümün uzun süre konjnarak devam ettirilmesi, menzil külliyele­ rinin çok önemli olaylar dışında, aradan geçen onca za­ mandan sonra bile, yerleşim merkezlerine ne derece katkı sağladıkları ortaya çıkmaktadır.

(10)

2 4 6 Fatih M Ü D E R R İ S O Ğ L U hamamla, d ü k k â n dizileri g ö z e ç a r p a r . G ü n ü m ü z e

ancak birkaçı u l a ş a n d ü k k â n l a r , m i m a r i özellikle­ riyle X V I I I . yüzyıl sonu ile XX.yüzyıl b a ş l a r ı n a ait olmalıdır (lev.32). Hatta d ü k k â n l a r ı n karşılıklı yer­ leştirilmesiyle arasta biçimi aldığı düşünülebilir. N i ­ t e k i m , X I X . yüzyıl sonuna ait eski bir fotoğrafta (lev. 10), tarihi yolun iki y a n ı n a karşılıklı inşa edilen d ü k k â n l a r g ö r ü l m e k t e ve a ç ı k l a m a olarak da "Be­ len Çarşısı" ifadesi kullanılmaktadır. Y e r l e ş i m i n g ü n e y ve kuzey yönlerini o l u ş t u r a n d a ğ y a m a ç l a r ı ise dar sokakları, birbiri ü s t ü n e istiflenen ev ve ko­ naklarıyla y o ğ u n yerleşim alanı olarak d e ğ e r l e n d i ­ rilmiştir (lev. 13, 2 0 , 3 1 , 33).

Külliyenin geçirdiği değişiklikler ve bu­ g ü n k ü durumuna gelince; inşa tarihinden günü­ m ü z e kadar Belen Külliyesinin k a ç kez ve ne dere­ ce o n a r ı m g ö r d ü ğ ü n e dair herhangi bir kayda rastlanmaz.

A n c a k , g ü n ü m ü z e u l a ş a n m i m a r i izlerden ve g r a v ü r , eski fotoğraf türü görsel malzemeden yola çıkarak külliyede, özellikle han ve camide de­ ğişiklikler yapıldığı a n l a ş ı l m a k t a d ı r . Y a p ı l a r d a k i değişiklikler gözlemlenebildiği kadarıyla şöyledir:

R e s t i t ü s y o n p l a n ı n a (lev. 17) g ö r e , b a t ı d a devam ettiği t a h m i n edilen h a n ı n , b u g ü n ayakta kalan iki kubbeli o d a s ı n ı n simetriğinde, girişin batı­ sında da iki birime sahip olup olmadığı yani ne g i ­ bi değişiklikler geçirdiği kesin belli değildir. Yal­ nız, yerleşimin XVIII.yüzyıl sonuna ait bir gravürü­ n ü (lev.6) ç i z e n L.F.Cassas'a g ü v e n i r s e k , y a p ı J.Sauvaget'in r e s t i t ü s y o n p l a n ı n a u y m a k t a d ı r . Ayrıca han içinde bazı açıklıkların k a p a t ı l m a s ı ve­ ya açılması, cepheler ve payelerle o y n a n m a s ı ve y o ğ u n y e n i malzeme kullanılması, yakın tarihte yapılan hatalı restorasyonlar olarak kabul edile­ bilir (lev.20-21).

Camide üç farklı d ö n e m g ö z l e m l e n m e k t e ­ dir. Ç o k yakın tarihte yapılan muhdes d o ğ u bölüm (lev. 14,22) dışında, gerek kuzey cephede, gerek­ se çatı ve minarede yapılan değişiklikler rahatlıkla algılanabilmektedir (lev. 15, 24). H a r i m kısmında­ ki X I X . yüzyılın ikinci yarısına ait minber ve mah-fel d ü z e n l e m e s i , en a z ı n d a n caminin bu tarihlerde elden geçtiğini k a n ı t l a m a k t a d ı r (lev. 25). B u n u n yanısıra, X I X . yüzyıl sonuna ait bir fotoğrafta (lev. 11) g ö r ü l e n kuzey cephedeki sundurma ile galerili ş e r e f e d ü z e n l e m e s i n i n b u g ü n mevcut o l m a m a s ı , caminin X X . yüzyılda yeniden değişiklikler geçirdi­ ğini vurgulamaktadır. Belki Vakıflar Genel Müdür­ lüğü tarafından 1 9 5 0 - 6 0 yılları a r a s ı n d a gerçekleş­ tirilen o n a r ı m sırasında sundurma kaldırılmış, m i ­ narede b u g ü n k ü basit şerefe b i ç i m i n e ve sivri kü­ lahlı hale s o k u l m u ş olmalıdır (lev. 15, 24).

H a m a m d a ise kuzeyden girişi s a ğ l a y a n dükkânlarla çevrili giriş b ö l ü m ü , s o y u n m a l ı ğ a açı­ lan yan giriş ve sıcaklıktaki yan eyvanlar g ü n ü m ü z malzemesiyle kendi içlerinde ikiye ayrılarak deği­ şikliğe uğramıştır.

Y a p ı l a r g ü n ü m ü z d e şu işlevlere hizmet et­ mektedir. H a n , yarı harabe halinde b o ş durmakta,

cami ve hamam ise iyi durumda olup a y n ı işlevleri­ ne devam etmektedir.

Külliyede ağırlıklı olarak t a ş çeşitleri, daha geri planda ise tuğla, a h ş a p , demir ve kurşun kul­ lanılmıştır. Kaba y o n u ve kesme t a ş , üst seviyeye kadar han cephelerinde, her ü ç y a p ı n ı n da giriş kapısında ve kitabelerinde, han ve cami payelerin­ de, h a m a m ı n havuz ve k u m a l a r ı n d a karşımıza çık­ m a k t a d ı r . M e r m e r e sadece minberde rastlanılır. Moloz t a ş , özellikle han cephelerinin üst seviyesin­ de ve tonozlarda, cami ve h a m a m ı n s ı v a n m a y a n yani farkedilebilen duvar ö r g ü l e r i n d e kaba y o n u taşla birlikte kullanılmıştır. T u ğ l a , han ve h a m a m kubbelerinde görülür. A h ş a p , hatıl olarak han cep­ helerinde, ayrıca camide mahfelde değerlendiril­ miştir. Demire cami pencere ş e b e k e l e r i n d e , kurşu­ na ise minare külahında rastlanılır.

Derbentte inşa edilen bir menzil külliyesi ol­ m a s ı açısından y a p ı t o p l u l u ğ u n d a kayda d e ğ e r bir s ü s l e m e y l e karşılaşılmaz. Ayrıca o l d u k ç a k ö t ü bir şekilde o n a r ı l a n ve s ı v a n a n y a p ı l a r d a , bezeme o l ­ d u ğ u n u varsaysak bile yok edilmiş olmalıdır. Külli­ yede s ü s l e m e açısından sözedilebilecek tek özellik, c a m i içinde X I X . yüzyıla ait m i n b e r ü z e r i n d e k i yağlı, boya s ü s l e m e ile g ü n e y ve batı duvarlardaki pencerelerin içe bakan yüzlerinin üzerindeki basit tip kalemişi bezemedir. Ayrıca m i h r a p t a da yer yer s ü s l e m e izlerine rastlanır.

KÜLLİYEYİ O L U Ş T U R A N Y A P I L A R : H a n , c a m i ve h a m a m d a n o l u ş a n k ü ç ü k p r o g r a m l ı Belen Külliyesi, d o ğ u - b a t ı ekseninde uzanan tarihi yola g ö r e , onun iki tarafında, değişik tarihlerde inşa edilen y a p ı l a r d a n oluştuğu için, ta­ sarım a ç ı s ı n d a n külliyede odak olabilecek bir yapı s ö z k o n u s u değildir. Dolayısıyla odaksız külliye ta­ sarımı içinde incelenebilir.

H A N ( K E R V A N S A R A Y ) :

Külliyeyi oluşturan en büyük yapı olan han, yerleşimin içinde, Kurtuluş Mahallesinde yer alır ve inşa tarihi bir kitabeyle belirlenir. Y a p ı , eğimli bir arazi üzerine inşa edilmiş olup, g ü n e y d e n eski yol, kuzey ve d o ğ u d a n sokak, b a t ı d a n ise modern bir yapıyla çevrelenmiştir (lev. 12, 14, 16-21).

H a n , d o ğ a koşulları nedeniyle g ü n ü m ü z e harap ulaşmış, ayrıca yapılan o n a r ı m l a r l a da deği­ şikliğe uğratılmıştır. X V I I . yüzyılın o r t a s ı n d a h a n ı g ö r e n 'Evliya Ç e l e b i y a p ı için şunları yazmakta-d ı r . «

kubbesi kurşunla örtülmüş zarif bir cami ve onun kapısı önünde yine kurşunla örtülü bir hanı vardır

19301u yıllarda bölgeyi gezen J.Sauvaget, Belen'e u ğ r a y a r a k h a n ı n tasviriyle birlikte planını

Referanslar

Benzer Belgeler

Hazırlanan sentetik çözeltideki pestisitin çok katlı karbon nanotüpler (MWCNT) (30-50 nm; 10-15 nm), karboksil fonksiyona sahip çok katlı karbon

臺北醫學大學活動成效報告表 活動 名稱 臺北醫學大學 品德教育系列活動 活動 時間 98 年 03 月 01 日 至 98 年 04 月 30 日 活動

Venedik’e hiç güvenmediği gibi, açıkça güvenlik nedenleriyle Osmanlı bağlaşıklığını yeğlemiş olan Sırbistan despotuna da güvenmiyordu, öyle ol­ duğu için

Akademi Yazılım’da projenin planlama aşamasında yapılacak olan işler oldukça genel başlıklar altında belirlenip, bu genel başlıklara göre görev, sorumluluk v zaman

Görüldüğü gibi, Kıbrıs Türk toplumunun adanın Osmanlı İdaresin- den İngiliz yönetimine geçtiği 1878 yılından itibaren Enosis için harekete geçen Rum

Data from patients who underwent biopsies with 18G and 16G needles were compared in terms of age, prostatic volume, total and free PSA, treatment induced pain

Keywords: Consumption, Consumer Culture, Art Consumption, .lapan, Momoyama, Tokugawa, Genroku, Edo, Luxury, Urbanization, Merchant Class, Historical Method, .lapanese Painting,