• Sonuç bulunamadı

Ceza yargılamasında adli yardım

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ceza yargılamasında adli yardım"

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Giriş

Hukuki yardım şüpheli veya sanığa sahip olduğu hakların açıklanması ve işlediği iddia olunan suça ilişkin bilgi verilmesidir. Türk Ceza Muhakemesi siste-minde hukuki yardım avukatlar tarafından sağlanmaktadır. Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) “Şüpheli veya sanığın ceza muhakemesinde savunmasını yapan avukatı” müdafi, “Katılan, suçtan zarar gören veya malen sorumlu kişiyi ceza muhakemesinde temsil eden avukatı” vekil olarak tanımlamıştır.

Adli yardımın amacı, bireylerin hak arama özgürlüklerinin önündeki engel-leri aşmak ve hak arama özgürlüğünün kullanımında eşitliği sağlamak üzere, avukatlık ücretini ve yargılama giderlerini karşılama olanağı bulunmayanların avukatlık hizmetlerinden yararlandırılmasıdır.

Adli yardım kurumu, adil yargılanma hakkının güvencesi olup, hak ara-ma özgürlüğünde eşitlik yaratara-mayı aara-maçlaara-maktadır. Anayasamızda tanımla-nan sosyal devlet ve hukuk devleti ilkelerinin gereği olarak devlet, hak ara-ma özgürlüğünün kullanımında eşitliği sağlaara-mak üzere gerekli mekanizara-maları oluşturmak zorunda olup adli yardım kurumu da, bu ilkeleri yaşama geçirmek amacıyla oluşturulmuştur.

AİHM’in Artico-İTALYA Kararı avukat yardımından yararlanmanın te-mel bir insan hakkı olduğu ve bu kurala uyulmamasının sözleşmenin 6. mad-desinin ihlali anlamına geleceğini göstermesi bakımından önemlidir. Kararda ayrıca, avukat yardımından ‘’etkin’’ olarak yararlanmanın öneminden bahsedil-mektedir. Diğer bir ifade ile avukatın yargılamada bulunması yetmez; avukat aynı zamanda etkin bir hukuki yardım sunmuş olmalıdır.

CMKnun 149 ncu maddesine göre; “Şüpheli veya sanık, soruşturma ve

(2)

kovuşturmanın her aşamasında bir veya birden fazla müdafiin yardımından yararlanabilir; kanunî temsilcisi varsa, o da şüpheliye veya sanığa müdafi seçebilir. (…) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukukî yardımda bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz”.

CMK.nın 234’üncü maddesine göre; “Mağdur ile şikâyetçinin hakları şun-lardır: a) Soruşturma evresinde; (…) Vekili bulunmaması halinde, cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafın-dan kendisine avukat görevlendirilmesini isteme” hakkına sahiptir. b) Kovuş-turma evresinde; vekili bulunmaması halinde, cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteme”.

I- ŞÜPHELİ VEYA SANIĞA ADLİ YARDIM

Ceza muhakemesinde, müdafi; şüpheli veya sanığın ceza muhakemesinde savunmasını yapan avukattır. Müdafi savunma görevini çeşitli şekillerde üst-lenmiş olabilir; a) Şüpheli veya sanık, kendisi veya kanuni temsilcisi bir müdafi seçebilir, b) Şüpheli veya sanık müdafi seçebilecek durumda değilse, istemi ha-linde kendisine müdafii görevlendirilebilir.

Şüpheli veya sanığın kendisinin veya kanuni temsilcisinin seçtiği avukat ile kendisine atanan avukat müdafi olarak isimlendirilmekte ise de bu iki müdafiin görevi aynı değildir. Yargıtay CGK da kararlarında bu hususu ifade etmiştir.

“1412 sayılı Yasa döneminde, birinci şekilde görevlendirilen avukata mü-dafi, ikinci şekilde görevlendirilen avukata ise vekil denilmekte idi. 5271 sayılı Yasa bu ikili ayrımı kaldırmış ve usulün 2. maddesinin c fıkrasında bunların her ikisi de müdafi olarak tanımlanmıştır. Buna karşın; birinci durumda bir gö-revlendirme, ikinci durumda ise sözleşmeden kaynaklanan ilişki söz konusudur. Bu yönüyle iki kurum, görevin başlaması, yürütülmesi, sona ermesi, ücret gibi konularda farklılıklar arz etmektedir” (Yargıtay CGK.nun 6.3.2007 tarih ve 6-13/54 No.lu içtihadı)

“Anayasanın 36. maddesine göre; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan fay-dalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”. Avrupa İnsan Hakları Sözleşme-sinin, “adil yargılanma hakkını” düzenleyen 6. maddesinin 3. fıkrasının b ve c

(3)

bentlerinde ise; “Her sanık en azından aşağıdaki haklara sahiptir:(…) b) Savun-masını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olmak; c) Kendi kendini savunmak veya kendi seçeceği bir avukatın yardımından yararlanmak ve eğer avukat tutmak için mali olanaklardan yoksunsa ve adaletin selameti gerektiriyorsa mahkemece görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin yar-dımından yararlanabilmek”.

Buradan çıkarılması gereken sonuç; savunma hakkının, temel insan hakları arasında yer alan hak arama hürriyetinin bir gereği olduğu ve avukat tutma hakkının da savunma hakkından ayrı düşünülemeyeceği gerçeğidir. Bu durumda, mevzuatımızda zorunlu müdafilik sistemini öngören yasanın amacı, kendisini savunmak için yeterli maddi olanağı bulunmayanların bu hakkı kul-lanamamalarından kaynaklanabilecek muhtemel hak kayıplarının önlenmesi, dolayısıyla da savunma hakkının etkin kullanılabilmesinin sağlanması suretiy-le, adil yargılanmanın gerçekleştirilmesidir. (Yargıtay CGK.nun, 18.03.2008 tarih ve 2008/9-7 E., 2008/56 K. Sayılı kararı)

1- Müdafiin Görevlendirilmesi

Müdafiin görevlendirilmesi hususunda çeşitli sistemler mevcuttur.

• Müdafilik hizmeti, bu hizmeti sunan bağımsız bir kurumda istihdam edilen avukatlar tarafından sunulması

• Avukatlık hizmetinin sözleşmeli olarak bağımsız olarak sunulması • Dosya başına avukat atama sistemi ile sunulması.

Alman Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (StPO) 140’ıncı maddesinde zorun-lu müdafi halleri düzenlenmiştir. Bu hallerde sanık bir avukat veya üniversite profesörünü avukat olarak seçebilir.

Sanığın kendi seçtiği bir müdafi yoksa, mahkeme kendisine avukatlar ara-sından bir müdafi atayabilir. Ancak bir hukuk profesörünü mahkeme ataya-maz. Bu sistemde doğrudan avukatı mahkeme atamaktadır. Mahkeme ünlü bir avukatı atadığı takdirde Federal Avukatlık Kanunu’nun 49’uncu maddesi gereğince avukat bunu kabul etmek zorundadır. Ancak uygulamada genellikle talep olmadığı hallerde atama yapılmamaktadır.

CMK.nun 150’nci maddesine göre; “Şüpheli veya sanık, müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, istemi halinde bir müdafi görevlendirilir”. Talep

üzerine müdafi sistemi çok iyi işleyen bir sistem olmadığından zorunlu müdafi sistemi getirilmiştir.

(4)

Türk ceza yargılaması sisteminde;

• Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir. (150/2)

• Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapı-lan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra hükmü uyguyapı-lanır. (CMK. 150/3). İfade edelim ki 2005 yılında yürürlüğe giren CMK.nın ilk şek-linde; üst sınırı beş yıla kadar olan tüm suçlarda zorunlu müdafi sistemi geçerli idi. Bu dönemde mahkemelerde müdafi yer alması üç kata kadar artmıştır. Ancak ödenek zorluğu ve mahkemelerin işleyişinin yavaşlaması gibi sebeplerle 06/12/2006 - 5560 S.K. 21. Maddesi ile alt sınırı 5 yıl olan suçlar bakımından zorunlu müdafi sistemi kabul edilmiştir.

Türk Ceza Muhakemesi hukukunda avukatlar soruşturmayı yapan merci-in, hakimin veya mahkemenin talebi üzerine Barolar tarafından gerçekleştiril-mektedir. Müdafi soruşturmanın veya kovuşturmanın yapıldığı yer barosunca görevlendirilir.

2- Adli Yardımın Yerine Getirilmesi Bakımından Sorunlar ve Çözüm Önerileri

A) İletişim Kurma ve Müdafilik Görevinin Sınırı Problemi

Özellikle zorunlu müdafi, tutuklu olmayan dosyalarda savunmasını yaptığı, şüpheli veya sanığı bazen hiç görememekte ve kendisi ile ileti-şim kuramamaktadır. Bu durumda zorunlu müdafiin savunma görevini ne şekilde yapması gerektiği önemli bir problemdir. Diğer taraftan şüp-heli veya sanık ise yokluğundaki muhakeme işlemlerinden haberi ol-madan sonuçlarına katlanmak mecburiyetinde kalmaktadır. Bu sebeple müdafiin görev sınırlarının iyi tespiti gerekmektedir.

Avukat, ceza muhakemesi aşamasında savunma görevini, hiçbir sebep göstermeksizin kabul etmeyebilir. Savunma görevini kabul eden zo-runlu müdafi veya özel müdafi, görevi kurallara uygun ve dürüstlükle yapmak zorundadır. Av. K. Nun 34 ncü maddesine göre; “Avukatlar, yüklendikleri görevleri bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve gü-vene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliğince belirlenen meslek kurallarına uymakla yükümlüdürler”.

(5)

Müdafi, uyuşmazlıkların adalete ve hakkaniyete uygun olarak çözülme-sine yardımla yükümlüdür. Ancak müdafi sanığın aleyhindeki delilleri bilmiş olsa da bunları mahkemeye bildiremez. Müdafiin maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasına yardım etme yükümlülüğü sanığın yararı ile sınır-lıdır.

Müdafiin görevi, savunmayı kabul etmesi ile birlikte başlar ve hükmün kesinleşmesi aşamasına kadar devam eder. Müdafiin görevi aksine bir sözleşme yapmamışsa olağanüstü kanunyolları aşamasını kapsamaz. Av. K.nun 171 nci maddesine göre; “Avukat, üzerine aldığı işi kanun hükümle-rine göre ve yazılı sözleşme olmasa bile sonuna kadar takip eder”.

Uygulama bakımından kendisine müdafi atanan şüpheli veya sanık, müdafiden maddi olaya ilişkin savunma talep ettiğine ilişkin şikayetler mevcuttur. Bu taleplere olumlu bakmayan müdafiiler ise istenmedikle-rinden baroya şikayet edilmekte ya da azli istenmektedir. Bu durum ve avukatlık mevzuatı dikkate alındığında, müdafiin maddi olaya ilişkin yönlendirme yapma zorunluluğu olmadığı ve bu sebeple reddinin müm-kün olmadığı hususunun yönetmeliğe aktarılması gerekmektedir.

B) Zorunlu Müdafie Tebligat Yapılması

Ceza muhakemesi hukukunda tebligata ilişkin esaslar CMK.nın 35 nci maddesinde düzenlenmiştir. Şüpheli, sanık veya müdafiin yüzüne karşı verilmiş olan bir karar söz konusu ise tefhim tarihi itibarıyla ceza muhakemesine ilişkin süreler başlar (CMK. m. 35/1). Şüpheli, sanık veya müdafiin yokluğunda verilmiş bir karar söz konusu ise CMK.nın 35/2 nci maddesine göre hareket edilir. CMK.nın 35/2 nci maddesine göre; “Koruma tedbirlerine ilişkin olanlar hariç, aleyhine kanun yoluna başvuru-labilecek hâkim veya mahkeme kararları, hazır bulunamayan ilgilisine tebliğ olunur”. Tebliğ işlemleri ise Tebligat Kanunu’na göre yapılacaktır.

Tebligat Kanunu’nun 11 nci maddesinde; “Vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır. Vekil birden çok ise bunlardan birine tebligat ya-pılması yeterlidir. Eğer tebligat birden fazla vekile yapılmış ise, bunlardan ilkine yapılan tebliğ tarihi asıl tebliğ tarihi sayılır. Ancak, Ceza Muhakemeleri Usulu Kanununun, kararların sanıklara tebliğ edilmelerine ilişkin hükümleri saklı-dır” denilmektedir.

(6)

Yargıtay’ın CGK. bir kararında yorum yolu ile bu düzenlemeye bir is-tisna getirmiştir. Yargıtay CGK.na göre; “1-Zorunlu müdafii atamasının yapıldığı tarih itibarıyla yürürlükte bulunan Usul hükümlerine göre tayin edilmiş zorunlu müdafie yapılan tefhim ve tebliğ, aynen vekaletnameli müdafie yapıldığında olduğu gibi hukuki sonuçlarını doğurur. Ancak; bunun ön şartı, kendisine bir zorunlu müdafii atandığından sanığın haberdar edilmiş olma-sıdır. 2-Kendisine zorunlu müdafii atandığından haberdar olan sanık buna ses çıkarmazsa, zorunlu müdafiin yapmış olduğu ve kendisinin açıkça karşı çıkmadığı tüm tasarrufların sonuçlarına katlanmak zorundadır. 3-Kendisine zorunlu müdafii atandığından sanığın haberdar edilmediği durumlarda ise; zorunlu müdafie yapılmış bulunan tefhim ve tebliğ kendisine bağlanan hukuki sonuçları doğurmaz. Bu durumda, velev ki zorunlu müdafii sanığın lehine gibi görünen bazı işlemleri yapmış olsa -örneğin temyiz dilekçesi vermiş olsa- dahi, hükmün sanığın kendisine de tebliğ edilmesi ve kendisine yapılan tebliğ üzeri-ne sanık tarafından temyiz dilekçesi verilmesi halinde, temyiz davasının kabul edilmesi gerekir”.

Yargıtay’ın bu kararı yerindedir ancak Kanun ile düzenlenmesi gereken

bu konunun Yargıtay tarafından yorum yolu ile halli yoluna

gi-dilmesi sakıncalıdır. Çünkü Yargıtay CGK bağlayıcı değildir. Bu konuda farklı uygulamalar olabilir.

Ceza muhakemesi bakımından müdafie yapılan tebligat hangi aşamaya kadar geçerli kabul edilecektir. Yargıtay CGK.nun 6.3.2007 tarih ve 6-13/54 No.lu içtihadında, hükmün kesinleşmesi ile müdafiin görevinin sona ereceği ve bu aşamadan sonra kendisine yapılan tebligatın geçer-li olmayacağı vurgulanmıştır. Kararda; “O halde; bu durumda avukatlık sözleşmesinin sona erdiğinin ve herhangi bir şekilde yenilenmediğinin kabulü gerekir. Bunun sonucu olarak ta; hükümlü ile arasında avukatlık sözleşmesi bulunduğu hususunda bir bilgi veya belge mevcut olmadığı halde, sırf kesinleşen davada hükümlünün savunmanlığını yaptığı ve aralarında halen geçerliliğini sürdüren vekaletnameye dayalı vekil-müvekkil ilişkisinin bulunduğu için Av. M. G.’e yapılmış olan tebligatın geçersiz sayılması, dolayısıyla hükümlünün kendisine yapılan tebligat üzerine süresinde verdiği dilekçenin kabul edilerek temyiz incelemesinin yapılması icab eder” denilmiştir.

(7)

C) Kanun Yollarına Başvurma Zorunluluğu

Müdafi, sanık lehine kanun yoluna başvurabilir. Ancak savunmasını yü-rüttüğü kişinin açık arzusuna aykırı olarak böyle bir başvuru yapamaz. Baro tarafından görevlendirilen müdafi, şüpheli veya sanığın arzusuna aykırı olsa da kanun yoluna başvurabilir.

Bu başlık altında, müdafiin kanun yoluna başvurmak zorunda olup ol-madığının da tartışılması gerekmektedir. Çünkü yukarıda izah edildiği üzere, müdafi şüpheli veya sanıktan bağımsız bir taraftır.

Doktrinde, sanık kanun yoluna başvurma veya başvurudan vazgeçme konusunda irade açıklamamışsa, müdafi kanun yoluna başvurmada ve başvurudan vazgeçmede hukuki açıdan yarar bulunup bulunmadığını özgürce takdir edebilir görüşü ileri sürülmüştür.

Ancak bir kısım yazarlar, müdafiin kanun yoluna başvurmaması halin-de, eylemin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturacağını belirtmiş-lerdir. Yargıtay da müdafiin temyiz süresini kaçırmasını görevi kötüye kullanma olarak nitelendirmektedir.

Kanaatimizce, ceza muhakemesinde müdafi, kanun yoluna başvurmada hukuki açıdan yarar bulunup bulunmadığını özgürce takdir edebilir. Örneğin temyiz yolu bakımından, CMUK.un 3 Müdafiin bu takdirine açıkça karşı çıkılmaması halinde, müdafiin takdiri sebebiyle sorumlulu-ğu yönüne gidilmemelidir.

Ancak Yargıtay kanun yoluna başvurulmamasını görevi kötüye kullan-ma suçu olarak değerlendirmektedir. Yargıtay’ın bu yöndeki içtihatları-nın yerinde olmadığı kanaatindeyiz.

D) Sunulan hukuki yardımın niteliği

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Artico-İtalya Kararında “…6.madde (3) c kapsamında atama değil, yardımdan söz edilir. Ayrıca sadece atama ya-pılması da etkin yardımın gerçekleştiği anlamına gelmez. Çünkü yardım ama-cıyla görevlendirilen avukat ölebilir, ciddi bir hastalık geçirebilir, uzun süre iş görmekten alıkoyulabilir veya üstlendiği görevleri azaltmak isteyebilir. Böyle bir durumdan haberdar edildikleri takdirde yetkililerin bu avukatı ya değiştirmesi ya da avukatın yükümlülüğünü yerine getirmesini sağlaması gerekir” şeklinde

(8)

Bu sebeple hukuki yardımı sunan müdafiin yeterli olması gerekir. Ül-kemiz uygulaması bakımından bu açından bir denetleme söz konusu değildir. İyi bir yargı sisteminden bahsedebilmek için iyi yetişmiş avu-katlık hizmeti de gereklidir.

a) Şüpheli veya Sanık Baroca Atanan Müdafii Azledebilir Mi?

Yönetmeliğin 5/3 ncü fıkrasına göre; “(Zorunlu müdafi halinde) kovuşturma aşamasında sanığa iddianamenin tebliği için çıkarılan çağrı kâğıdına ayrıca “tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde mü-dafii bulunup bulunmadığını bildirmesi, bildirimde bulunmadığı takdirde barodan bir müdafi görevlendirmesinin isteneceği, görev-lendirilen müdafie ödenecek ücretin yargılama giderlerinden sayıla-cağı ve mahkûmiyeti hâlinde kendisinden tahsil edileceği” hususunu hatırlatan meşruhat verilir. Sanığın tutuklu olması hâlinde Ceza Mu-hakemesi Kanununun 176 ncı maddesinin üçüncü fıkrası gereğince yapılan işlemler sırasında yukarıda belirtilen meşruhat hatırlatılır. Sanık tarafından bildirimde bulunulmadığı, tebligat yapılamadığı veya tutuklu sanığın müdafii olmadığını bildirmesi hâlinde duruşma günü beklenmeksizin barodan bir müdafi görevlendirmesi istenir. Yönetmelik 7/2 maddesine göre “Ceza Muhakemesi Kanunu gere-ğince soruşturma ve kovuşturma makamlarının talebi üzerine görev-lendirilen müdafi veya vekil azledilemez”.

Kanaatimizce kötüye kullanılması yasaklanmak suretiyle bu hak ta-nınmalıdır.

b) Hakim ve Savcılık mesleğinde olduğu gibi liyakat usulü kabul edil-meli her avukat her mahkemeye görevlendirilmeedil-melidir. İlk 3 yılda soruşturma ve sulh ceza mahkemeleri, 6 yıl sonunda asliye ceza mah-kemeleri 10 yıldan sonra ağır ceza mahmah-kemeleri ve kanun yollarında müdafilik görevi üstlenilmelidir. Aksi halde bu mahkemelerde yeni avukatlar önemli hak kayıplarına yol açabilmektedir.

c) Hakim ve Savcılık mesleğinde olduğu gibi görevlendirilen avukat-lar bakımından teftiş sistemi oluşturulmalıdır. Mevcut Yönetmeliğe göre tek bir duruşmaya girmek üzerete hak kazanmak için yeterlidir. Dolayısıyla bunun dışında avukatın verdiği hizmeti denetleyen bir mekanizma yok. Bu sebeple barolar nezdinde bir teftiş kurulu oluş-turularak, performans denetimi yapılmalıdır.

(9)

E) Ücret Politikası

Mevcut sisteme göre ücret dosya başına ödenmektedir. Yönetmeliğin 10 ncu maddesine göre; “(1) Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince görevlendirilen müdafi veya vekile soruşturma ve kovuşturma evreleri için ayrı ayrı olmak üzere Tarifede belirlenen ücret ödenir. (2) Soruşturma evresinde kolluk görevli-leri, Cumhuriyet savcısı ve mahkeme huzurunda yapılan ifade alma veya sorgu için farklı avukatların görevlendirilmesi hâlinde tek bir ücret ödenir ve bu ücret görevli avukatlara katkıları oranında paylaştırılır.”

Kanaatimizce bu sistem adil bir sistem değildir. Zira bazı dosyalar ilk duruşmada özel müdafi geldiği veya karar verildiği için sonuçlanmakta, bazı hallerde 10 yıla kadar sürebilmektedir. Her iki dosyaya aynı ücretin ödenmesi yasaktır. Bu sebeple kovuşturma aşaması bakımından duruş-ma başı ücret ödenmesi esasının getirilmesi daha adil olacaktır.

Soruşturma aşamasında ise saat ücreti şeklinde ücretin ödenmesi daha adil sonuçlar doğuracaktır. Zira özel yetkili savcılıkların baktığı suçlar-da 4 güne kasuçlar-dar gece gündüz ifade alınmaktadır. Oysa çocuklarla ilgili sadece kimlik tespiti yapıldığında aynı ücret ödenmektedir. Bu sistemin ücret adaleti bakımından doğru olmadığı kanaatindeyiz.

Tutuklu veya hükümlü sanıklar bakımından aynı ücretin uygulanması da adil değildir. Zira cezaevinde bulunan kişiye hukuki yardım sağla-mak için cezaevine gidilmesi gerekir. Ancak bunun için ek bir ödenek bulunmadığı için müdafii olarak atanan kişiler cezaevine gitmemekte bu da savunmada zafiyet meydana getirmektedir.

F) Adli Yardım Hakkının Öğretilmesi Gereği

Ülkemiz pratiğinde maalesef adli yardım zorunlu müdafilik ile sınırlı olarak anlaşılmaktadır. İstanbul ceza mahkemeleri nezdinde yapılan bir araştırmada talebe bağlı adli yardımın çok düşük olduğu tespit edilmiştir. Bunun temel bir sebebi hakim veya savcılar tarafından şüpheli veya sanığa adli yardımdan yararlanma hakkının gerekli şekilde hatırlatılmamasıdır.

G) Adli Yardımın Yapılış Şekli

İngiliz hukukunda olduğu gibi şüpheliye telefonla Adli yardımdan yararlanma hakkı tanınmalıdır.

(10)

II- MÜŞTEKİ VEYA KATILANA ADLİ YARDIM

CMK.nun 234’üncü maddesine göre; “Mağdur ile şikâyetçinin hakları şun-lardır: a) Soruşturma evresinde; (…) Vekili bulunmaması halinde, cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tara-fından kendisine avukat görevlendirilmesini isteme” hakkına sahiptir. b) Ko-vuşturma evresinde; Vekili bulunmaması halinde, cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteme”.

Şüpheli veya sanık bakımından geçerli olan mahkumiyet halinde ücreti, ödeme hali katılan veya müşteki için de geçerli olmalıdır.

Yukarıda avukatlık mesleği yaşanan sorunlar bu başlık için de geçerlidir. Ancak burada sınırlı şekilde düzenlenen müdafi talebinin şüpheli veya sanıklar bakımından olduğu gibi genele şamil olması gerektiği kanaatindeyiz.

CMK.nın dışında Avukatlık Kanunu’nun 177’inci maddesinde düzenlenen adli yardım kurumu söz konusudur. Buna göre

Adli Yardım Yönetmeliği m.7; “Adli yardımla görevlendirilen avukata, gö-revlendirmeye konu iş için asgari ücret tarifesinde gösterilen maktu ücret baro yönetim kurulu kararı ile peşin ödenir. Ancak yargılama sırasında avukatın, harcayacağı emek ve mesai ile davanın önem ve özelliğini açıklayan talebi üzeri-ne, davanın niteliği de göz önünde bulundurularak, asgari ücret tarifesinde gös-terilen maktu ücretin bir katına kadarının ödenmesine baro yönetim kurulunca karar verilebilir. Aynı işe birden fazla avukat görevlendirilemez. Ancak görev-den çekilen avukatın yerine görevlendirilen yeni avukata ayrıca ücret ögörev-denir”.

Referanslar

Benzer Belgeler

Amastris antik kentine ilişkin ilk epigrafik araştırmalar, buraya 19. yüzyılın son çeyreğinde ziyarette bulunan G. Mendel gibi biliminsanlarının yaptıkları yazıt

Serum CK aktivitesi yönünden ırk x yaş, ırk x cinsiyet etkileşimi önemli (p<0.05) bulunurken, glikoz, toplam kolesterol, trigliserid, üre, kreatinin,

Due to its importance in areas like labour market, family structure and welfare arrangements in SEWR discussion, focus point of the paper is the perception on sole breadwinner

Cinsel sorunları doktor, hemşire ya da diyabetli diğer hastalarla konuşma gibi faktörler ile kadınlarda cinsel disfonksiyon, erkeklerde erektil disfonksiyon görülme durumu

1523 tarihli Istabl-~~ Amire Voynuklar~~ defteri (Maliyeden Müdevver belgeler aras~nda 81 numarada kay~tl~). Sözünü etti~imiz bu son Voynuk Tahrir defterleri henüz ara~-

Amyand herni enfla- me, perfore yada normal apendiksin fıtık kesesi içerisinde bu- lunduğu, kasık fıtıklarının nadir görülen bir formu şeklinde tarif edilmiştir

" B ağım sız­ lık Savaşı"ndaki alt dizeler sa­ vaşla halk arasındaki bağı,sa­ vaşın içinde bile sürüp giden sivil yaşamayı, örneğin atın

karakteri üzerine çeşitli yorumlar vardır. Pek çok yazar onun “kinci” olduğu yönünde görüş bildirirken bir kısmı da tersi yönde görüş belirtmektedir. İlk