• Sonuç bulunamadı

Başlık: HİLDEBRAND DESTANININ ESAS MOTİFLERİ VE ESKİ CERMAN VURUŞMA TARZI ÜZERİNEYazar(lar):AKKAYA, M. Şükrü Cilt: 7 Sayı: 4 Sayfa: 593-602 DOI: 10.1501/Dtcfder_0000000750 Yayın Tarihi: 1949 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: HİLDEBRAND DESTANININ ESAS MOTİFLERİ VE ESKİ CERMAN VURUŞMA TARZI ÜZERİNEYazar(lar):AKKAYA, M. Şükrü Cilt: 7 Sayı: 4 Sayfa: 593-602 DOI: 10.1501/Dtcfder_0000000750 Yayın Tarihi: 1949 PDF"

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

CERMAN VURU

Ş

MA TARZI ÜZER

İ

NE

Dr. M. ŞÜKRÜ AKKAYA Alman Dili ve Edebiyatı Doçenti

Alman edebiyatının en eski nümuneleri genel olarak ortalama 750 yıllarına irca edilir. Fakat ilk nümuneleri mutat anlamda edebi parça olarak vasıflandırmak hiç de yerinde olmaz. Çünkü bunlar henüz Al-man ağzına göre cümle kurmaya yanaşmıyan, Latince metinlere her kelimenin altına Almancası konmak suretiyle yapılan çok iptidai ve bece-riksiz tercüme denemeleridir. Vakıa başta çok küçük dini parçalar olmak üzere 800 yıllarına doğru gittikçe büyür ve çoğalırsa da Alman duygu ve düşünüşünü ifade eden yazılı parçalara rastlanmaz. Buna mukabil sözlü olarak ağızdan ağıza dolaşan tarihi türküler henüz orta-dan kalkmamıştı. Cermanlık devrine ait tarihi-efsanevi muhtevalı

yi

ğ

itlik

türküleri daha, Büyük Karl zaman ında bile canlı olarak yaşamakta idi. Tarihte bütün diğer kavimlerin büyük çaptaki hareketleri, tarihlerinin derinliklerine nüfuz eden önemli değişiklikler, bir düziye fışkıran zen-gin efsaneler, nasıl büyük halk destanlarına mebzul malzeme ve mevzu vererek beslenmişse (Hind, Yunan, Iran ve Türk kavimlerinde olduğu gibi) Cerman geçmişinin aynı mahiyetteki önemli olayları da Cerman-Alman destanlarını şekillendirmiştir.

IV. ve V. yüzyıllardaki muazzam göçümler, hükümranlık kudretle. rinin müthiş bir surette kayışmaları, seri devletler kurumları ve saire Hun savaşı, Burgundların batısı, Ermanrich, Attila, Teodrieh gibi yiğ it-lik türkü veya destanlarını doğurmuş ve yüzlerce yıl gezgin şairlerin sazlarında çınlıyarak fertlerin kalblerinde titremeler husule getirmi ştir.

Büyük Karl bu tarihi—efsanevi kahramanlık türkülerini yazıya nak-lettirmişse de gelecek nesillere devretmek emeli tahakkuk etmemiştir. Bu çağlardan yalnız bir destan yazılı olarak eski şekliyle zamanımıza intikal etmiştir ki o da Hildebrand destanıdır.

Hildebrand destanının dayandığı biricik tarihi olayın Dietrich von Bern'in Odoaker'in ülkesinden kaçarak 30 y ıl Hunlaı da esarette kalışı

suretindeki Cerman—Got kahramanlık ananesi olduğunda, bu yukarı

Almanca efsane çerçevesine baba—oğul vuruşmasının faciavi hikâyesinin alınmış bulunduğunda yetkili kişiler beraberdirler °. Şu surette tarihi — efsanevi Dietrich'in esareti motifi ile Baba—o ğul motifinin şair tarafından

Unwert-Siebs, Die deutsche Literatıır bis zur Mittc des 11 Yahrundert S. 62.

(2)

594 M. ŞÜKRÜ AKKAYA

birleştirilmek suretiyle destanın işlenmiş olduğu açıkça ifade edilmiş

oluyor. Hattâ Dietrich destanında silâhdar ağası Hildebrand şahsiyetinin

mevcudiyeti dahi şüpheli, belki de ihtimal dışıdır. Üç nesli temsil eden

ve eski önkafiye (alliteration) ihtiyacını tatmin eden Heribrand,

Hilde-brand, Hadubrand suretindeki adlar da herhalde bu kahramanlık efsanesi

için uydurulmuş olsa gerek. Buna rağmen Hildebrand destanının su

katılmamış, hamuru, mayası halis hakiki bir Cerman kahramanlık destanı

olduğunda da şüphe edilmemektedir 1 .

Yalnız yukarıda işaret ettiğimiz üzere Alman edebi parçalarının

henüz çok beceriksiz olduğu bir çağda şekil bakımından Hildebrand

destanı gibi sanatlı, yüksek değerli bir âbidenin ortaya çıkışı insanı

gerçekten düşündürür. Nitekim yetkili kişiler de bu hususta açık ve

tatmin edici bir izah yapamamışlardır 2.

Destanın ağırlık noktasını teşkil eden Baba—Oğul'un vuruşması

keyfiyeti gerçekten halis bir Cerman motifi midir ? vak ıa baba ile

oğul arasında biribirini tanımadan yapılan vuruşmaya başka

kavim-lerde dahi rastlanır : Iran'da Zohrab—Rüstem, Greklerde Odipius—Laios,

Hind'de Vişnu--Naraka gibi. Fakat babanın oğlunu öldürmesi motifine

nadiren rastlanır 3. Dikkate şayandır ki başka yerlerde fazla yayı

lma-mış olan baba—oğul çarpışma motifine Türk destanlarında bol ölçüde

rastlanır. Eski Türk yiğitlik efsanelerini ihtiva eden ve 12 destandan

ibaret olup Altaylardan Istanbul'a kadar olmak üzere bütün Türk

dünyasına, hattâ başka ülkelere yayılmış olan Dede Korkut

masalla-rında' bol bol rastlanır. Bu çok eski Türk destanlarının en aşağı

yarısı (1, 2, 4, 7, 9, 11 inci hikayeler) doğrudan doğruya baba ile oğul

arasında türlü şekillerde olagelen anlaşmazlıklar, hüsümetler, çarpış

-malar ve saireyi teşkil eder.

Bütün bunlara rağmen Hildebrand destaniyle Dede Korkut

masal-ları arasında herhangi bir münasebet aramaya kalkmak cüretli bir iddia

olur. Yalnız Hun—Cerman münasebetlerinin üç nesil boyunca devam

etmiş olması 5, bu münasebetlerin en sıkı bulunduğu V. yüzyılın

orta-larında kahramanlik destanlarının Hun'larca itibarda oluşu, Hun Haka-

Hermann Schneider, Heldendichtung, Geistlichen, Dichtung, Ritterdichtung S. 35.

2 Reallexikon der deutschen Literaturgeschichte, cilt I, S. 489, Madde 6.

3 Prof. W. Ruben'ın Dil Kurumu yayınları arasında çıkmak üzere işlediği «Dede

Korkut hikâyelerine dair» başlıklı araştırması S. 4, s. 14. Bu kıymetli araştı rmala-rından faydalanmama müsaade ettiklerinden dolayı kendilerine teşekkürler ederim.

4 Dede Korkut'ta geçen mücadeleci kız tipi dolayısiyle Profesör Ruben bu tipin

Hindistan'a olduğu gibi Almanya'ya da yabancı olduğunu, nasıl Brunhild tipi Orta Asya'dan gelmişse aynı tipin Hindistan'ada Orta Asya'dan geldiğini söylemektedir.

Bu münasebetle şunu da ilave edeyim ki gerek Dede Korkut metninin doğru okunamaması gerekse, tercümede yapılan birçok hatalar dolayısiyle bu kıymetli araş -tırma tekrar gözden geçirilmeden basılırsa yazık olur.

(3)

nı'nın sarayında, Roma bilhassa Cerman kişizadelerinin, rehine adı

altında dahi olsa, terbiye görmeleri dolayısiyle, Hildebrand destarlında

olduğu gibi Walthari ve Nibelungen destanlarında dahi Attila ve sarayı

mühim rol oynadığından Hildebrand'Ia Dede Korkut arasındaki

benzerlikler insanı gayriihtiyari düşündürüyor. Bununla beraber ş

im-dilik mesele yalnız aradaki benzerliğe dikkati çekmekten ibarettir.

Dede Korkut masallarından Hildebrand destanını en çok okşuyan

11. hikâyedir. özeti şöyledir: Salur Kazanhan bir av gezintisinde

yoru-larak uyuya kalır, yakındaki kalenin tekfuru (= Hıristiyan beyi) haber

alarak baskın yapar. Kazanhanı esir ederek götürüp zındana atar.

Tek-furun bayaniyle yaptığı görüşmelerden sonra Han'a, kendilerini

met-hetmek suretiyle, serbest bırakılacağ ı söylenir. Han sazla birtakım şiirler

söylerse de methetmez, mağrur bir eda ile konuşur ; kafirler kızarlar,

hapse atarlar.

Fakat Kazanhan'ın ülkesinde ölüsünü, dirisini kimse bilmez. Uruz

adlı küçük oğlu zamanla büyür. Ve sonradan babasının düşman elinde

olduğuna vakıf olur. Anasından, amcasından babasını kurtarmıya

mü-saade ister. Asker toplar, yola dizilir. Yolda sarp bir kiliseyi zapt ve

yağma ederek işgal eder. Tekfur haber alır, istişareden sonra Han'ı

hapisten çıkararak düşmana karşı durmasına karar verirler.

Kazan-han'ı teçhiz ve türlü silahlarla teslih ederler. Tekfur kendi askerini

Kazanhan'a koşar. İki taraf ordusu karşılaşır. Kazanhan atını

süre-rek ortaya çıkar ve meydan okur. Karşısına Bamsi Beyrek çıkar.

Kazanhan önce rakibinin kim olduğunu, sonra ordunan başında kır

at ve ak sancakla gelip karargâh kuranın kim olduğunu sorar. Ordu

başındaki şahsın kendi oğlu olduğunu öğrenir. Içinden "çok şükür

oğlancığım büyük er olmuş„ der, fakat kendisini bildirmez.

Nihayet Beyrek'le vuruşur, silahını elinden alır. Haydi beyin gelsin

der. Devlek ile vuruşur, süngüsünü tepesine vurur, beyin gelsin der.

Alp Rüstem'i de bir vuruşla sayar, Beyin gelsin, der.

Kazan'ın oğlu Uruz'un atının dizginini amcası tutmuştu. Delikanlı

ansızın fırlıyarak babasının üzerine at saldırır. Kılıçla babasının zırhını delerek omuzundan dört parmak kadar yara açar. Uruz dönüp bir daha

vurmak istediği zaman Kazan han :

Karadağım yükseği oğul,

Karanğlu gözlerim aydını oğul,

Alpım Uruz, aslanım Urvz,

Ağ sakallı babana kıyma oğul.

Uruz'un şefkat damarları kaynar. Kara kıyma gözleri kan yaş

doldu. Attan indi. Atasının elini öptü. Kazan dahi yere indi. Oğlunun

boynun öpdü. Kafir askerin kırdılar, otuz eline geldiler i.

(4)

596 M. ŞÜKRÜ AKKAYA

Buna göre iki destan arasında benziyen noktalar şunlardır :

1. Kendi kavmi arasında itibarı yüksek olan kibar bir adam, din

ve kavmiyeti başka, hattâ hasım olanlar arasında esir kalıyor.

2. Bu kibar kişinin yurdunda bıraktığı bir karısı ve bir küçük

oğlu var.

3. Bu kişinin ölüsü, dirisi bilinmiyor ; daha ziyade öldüğü rivayeti

hâkim.

4. İki hasım ordusu karşılaşıyor ; meydan okuyanlardan yaşlı olanın

soruşturması neticesinde karşısındakinin oğlu olduğu anlaşılıyor.

5. Yaşlının techizatı mükemmel ve türlü silahları var.

6. Yaşlı, hasmının oğlu olduğunu anlamakla beraber dışarı vurmaz.

Arada göze çarpan farklı hususiyetler şunlardır :

1. Hildebrand hasmının, oğlu olduğunu anlayınca uyuşmaya, sulhe

imaleye çalışıyor, oğlu itimad etmediğinden, muvaffak olamıyor; yiğitlik

gururu evlat muhabbetine galebe ederek oğlunu yere seriyor ve neticede

öldürüyor. Halbuki Kazanan karşısına çıkan şöhret sahibi yiğitleri

bir darbede sindirdiği halde tecrübesiz delikanlı oğluna karşı pasif

kalıyor. Uruz hasmının kim olduğunu bilmeden fırlıyarak saldırıyor.

Hasım kendisine "Ağ sakallı babana kıyma„ dediği anda oğlu

tered-düdsüz itimadla şefkat damarları kaynıyor, silahını atıp babasının elini

öpüyor ki bu hal Cerman huşuneti ile Türk şefkatini gösterir.

2. Diğer bir hususiy et de Cerman destanında hasmın güzel techizatını,

silahlarını elde etme emeli hedefi teşkil ettiği halde Türk destanında

gaye sırf yiğitliğin denenmesidir.

Eski Cerman vuruşma tarzı :

Eski Cerman vuruşma tarzından maksat iki hasım ordusu karşılaş

-tıktan sonra her iki taraftan öne çıkarak meydan okuyan iki yiğidin

muharebe şeklidir. Bu vuruşma tarzına türlü kavimlerde, hele İran'lılarda

rastlanmakla beraber Alman edebiyatı tarihinde genel olarak eski

Cer-man vuruşma şekli suretinde tavsif edilen tarzın hemen hemen aynına

eski Türk destanlarında bol ölçüde rastlanması dikkate şayandır.

Hildebrand destanının metninde, atlamalar olması ve son kısmının

noksan bulunması dolayısiyle, bu vuruşma tarzı kapalı kalmaktadır.

Ancak suvarilerin ilkin mızraklarını fırlattıkları, sonra kılıiıçla biribirinin

üzerine atıldıkları, pür gazap darbelerle boyalı kalkanların yarıldığı

naklediliyor ve destan burada kesiliyor °.

Başka kaynaklardan tamanlanan metne göre yaya olarak a ğır

adımlarla y anam, orlar , nacaklar çınlıyor, Hildebrand Hadubrand'ın

zırhını kılıciyle delerek kalçasına saplıyor

Unwerth-Siebs S. 66.

(5)

Buna karşı ayni mahiyetteki başka destanlarda olduğu gibi bilhassa en aşağı yüz yıl sonra yazılmış olmasına ve telif dilinin latince bulun-masına rağmen aynı atmosfer içinde kaleme alınmış olan Walthari des-tanının kahramanı Walther'in vuruşmaları, malûm olan tarzda : "hasımlar kâh atlı kâh yaya olarsk hafif kargı, kuvvetli mızrak, kılıç, zehirli ok, uzun demir çubuk, üç çengelli, kement ve saire ile vuruştular„ suretinde tasvir edilir.

Radloff'un tanınmış Türk lehçeleri dil numunelerindeki türlü des-tanlarda aynı vuruşma tarzları tavsif edildiği gibi yine Dede Korkut destanlarında ve yalnız Anadoluya münhasır olan Danişmendnâmede savaşcıların aşağı yukarı aynı mahiyetteki silahlarla aynı tarzda vuruş -tuklarına şahit oluyoruz.

Dede Korkut'un IX. hikayesinde : Begil'in oğlu Emren ile Tekfur karşılaşıyorlar, karşılıklı öğünmeler ve hakaretlerden sonra Tekfur : kattan mere kavat oğlu, ben sana vaı ayım, dedi.

Altı perli gürzün ele, aldı oğlanın üzerine sürdü, oğlan kalkanı

gürze karşı tuttu. Yukarıdan aşağı kafir, oğlanı kati vurdu, kalkanın uvattı 2 tulgasın yuğurdu 3 kapakların sıyırdı. Oğlanı alamadı.

Gürzle döğüştüler, karapolat öz kılıçla tartıştılar, serpe serpe mey-danda kılıçlaştılar. Çiginleri 4 doğrandı, kılıçlar! uvandı. Biri birine saldırdı.

Katgutalı süngüler ile kırıştılar, meydanda buğa gibi süsüştüler, göğüsleri delindi, süngüleri sındı. Biri birin alamadılar.

At üzerine ikisi karvaştılar, tartıştılar. Kâfirin gücü ziyade, oğlan zebun oldu .. . . Oğlan Tanrıya yalvarır, Tanrı kırk er kuvveti verir kâfiri yere vurarak alt eder.

Hasımların bayağı insan üstü kuvvet sarfederek kahramanca vuruş -malarını anlatan bu tasvirde : a) Yaşlının genci başta, savaş dışı olacak

şekilde, zebun etmesi, b) Göğüs delinmesi. c) Gencin dua bereketiyle sonradan üstün gelmesi hüsusiyetleri göze çarpmaktad ır. Bunlardan a) ile b) motifleri Hildebrand destanlarındakileri hatırlatmaktadır c) motifi ile tıpkı Alman destanlarında - aslında cahiliyet, putperestlik devrine ait olduğu halde sonraları Hıristiyanlığın tesiriyle - olagelen değişiklik ne-vinden olduğu için ayrıca bir hususiyet arzetmez.

Danişmendnâmeye gelince : Belli başlı vuruşmaların hemen hepsinde bilhassa 12. mecliste şöyle tasvir edilmektedir : Danişmend Gazi silahını

geydi, sazın ve selebin eğnine rast kılup meydana girdi, cevelân gösterdi ; Geniş çevrelerde pek tanınmıyan bu tarihi yiğitlik romanının yeni bir el yaz-ması yakınlarda Sivasta bulunmuştur. Danişmendnâme'nin mahiyet ve muhtevasını dergimizin gelecek nüshasında mümkün mertebe anlatmıya çalışaceğım.

2 Ufaladı - parçaladı.

3 Miğferini ezdi. 4 Omuzları.

(6)

598 M. ŞÜKRÜ AKKAYA

kâfirlerden er talep etti. Kâfir çerisinden Şartin hemen azametle

mey-dana girdi. Süngüsü elinde de melike hamle kıldı. Melik kendi

sün-güsiyle men etti. Ikinci hamlesin saydı altmış hamle hatâ geçti.

Biribirine zafer bulmadılar. Bu gez gürzün eline alup melike üç gez

hamle kıldı, meliki alımadı. Nevbet melike değdi, atını kâfirin üstüne

sürdü, depesine bir gürz vordu, kâfir kalkaniyle men' eyledi

Çün at ile cenk edüp bir birisine zafer bulmad ılar. Âhir piyade olup

yarakların atları üstüne perkittiler, bir birine karşı durdular. Şartin

sundu, melik yerinden depremedi Çün nevbet melike değdi,

kâfirin kuşağından berk tuttu, yere urdu, göğsü üstüne çıktı, hançer

(7)

UND D

İ

E ALTGERMAN

İ

SCHE KAMPFWE

İ

SE

Dr. M. ŞÜKRÜ AKKAYA

Kann der Schwerpunkt des Hildebrandsliedes der Kampf zwischen dem Vater und dem Sohn-als ein echt germanisches Motiv gelten? Man trifft es wohl of t bei verschiedenen Völkern, dass Vater und Sohn, ohne sich zu erkennen, gegeneinander die Waffen erheben ? In Persien Zohrab und Rustam, bei den Griechen, Oidipus-Laios, bei den Indern Vischnu-Naraka. Aber das Motiv, dass der Vater den Sohn tötet, ist selten anzutreffen. Es ist bemerkenswert, dass das Motiv eines Kampfes Vater und Sohn bei anderen Völkern nicht so sehr verbreitet ist, waehrend man es in türkischen Erzaehlungen sehr haeufig antrifft: in den Erzaehlungen Dede Korkuts, dir alttürkische Heldensagen in 12 Erzaehlungen darstellen, und in den ganzen tür-kischen Welt, d. h. von den Altaigebirgen bis Istanbul und in anderen Laendern. Wenigstens die Haelfte dieser uralttürkischen Erzaehlungen stellen einzig und allein Uneinigkeiten, Feindschaf ten und Kaempfe

zwischen Vater und Sohn dar ı.

Trotz alledem waere es ein Wagnis zu behaupten, dass zwischen dem Hildebrandsliede und den Erzaehlungen Dede Korkuts irgend eine Beziehung bestünde. Die angeführten Momente geben aber dem Beob-achter unwillkürlich folgendes zu beden ken :

a) Die kulturellen Berührungen der Hunnen mit den Germanen erstrecken sich über die Dauer von drei Generationen 2.

b) Als diese Beziehungen um die Mitte des 5. Jahrhunderts ihren Höhepunkt erreichten, waren Heldenlieder auch bei den Hunnen beliebt.

c) An den Höfen der Hunnen wurden -wenn auch als Geiseln-römische, und besonders germanische, Edelknaben erzogen, und daher spielt Attilas Hof sowohl im Hildebrandslied als auch im Walthari= und Nibelungenlied eine wichtige Rolle.

Unter den Erzaehlungen Dede Korkuts aehnelt die Il. dem Hildebrandslied am meisten. Der übereinstimmende Inhalt ist wie folgt: Herrn Prof. Walther Ruben muss ich für die Erlaubnis zur Benutzung seiner Arbeit «über die Erzaehlungen Dede Korkuts», die von der Sprachgesellschaft dem-naechst veröffentlieh werden soll, meinen verbindlichen Dank aussprechen.

2 Die ersten Berührungen fanden im Jahre 373 n. Chr. statt und der letzte Sohn Attilas starb im Jahre 469 in Konstantinopel.

(8)

600 M. ŞÜKRÜ AKKAYA

Salur Kazan Khan wird auf einer Jagd müde und schlaeft. Der Tekfur (Christl. Fürst) erfaehrt es, überfaellt ihn, nimmt ihn gefangen und haelt ihn in einem Kerker gefangen.

In dem Lande Kazan Khans aber weiss niemand darüber Bescheid, ob der Khan lebe oder tot sei. Mittlerweile waechst sein kleiner Sohn Uruz heran und erfaehrt, dass sich sein Vater in Gefangenschaft befin-de. Er bittet seine Mutter und seinen Onkel um Erlaubnis, den Vater zu retten. Er sammelt Soldaten und zieht aus. Unterwegs erobert er eine Kirche, die auf einem steilen Falsen steht. Tekfur erfaehrt es ; er und seine Leute beschliessen, Khazan Khan dem Feind entgegenzustel-len. Zu diesem Zwecke wird der Khan ausgerüstet und mit verschie-denen Waffen versehen. Tekfur gibt ihm seine eigenen Soldaten mit. Die beiden Heere stehen einander gegenüber. Khazan Khan reitet vor und fordert den Gegner zum Einzelkampf heraus. Schon beim ersten Zwiekampf erfaehrt er, dass der Führer des Heeres, der einen Schimmal reitet, sein Sohn sei, und spricht leise vor sich hin : "Gottlob, mein Jüngling ist ein Mann geworden„ , aber er gibt sich nicht als Vater zu erkennen. Khazan Khan besiegt hintereinander drei Gegner und fordert jedesmal, dass der Führer selbst gegen ihn antreten solle.

Die Zügelriemen des Schimmels hielt Oruz, Onkel fest. Aber der junge Mann liess auf einmal sein Pferd losspringen und verwundete seinen Vater an der Schulter, indem er mit dem Schwerte dessen Pan-zer durchhieb. Als Uruz zum zweiten Hieb ausholte, sprach der Vater : "O du mein Sohn, das Licht meines finstern Auges. Mein Held Uruz, mein Reck Uruz ? Mein Sohn verschone deinen weissbaertigen Vater,,. Daraufhin wallte die Liebe im Sohne auf und seine schönen schwar-zen Augen füllten sich mit Traenen, er sprang vom Pferde herab und küsste die Hand seines Vaters. Nun schlugen beide das feindliche Heer und kehrten nach dem Lande der Oguzen zurück.

Demnach stimmen die beiden Epen in folgenden Punkten überein : 1. Eine vornehme Persönlichkeit, die bei dem eigenen Volke hohes Ansehen geniesst, geraet in die Gefangenschaft von Leuten, die sowohl in völkischer als auch religiöser Hinsicht ihnen fremd, ja sogar feind-lich sind.

2. Diese vornehme Persönlichkeit hat eine Frau und einen kleinen Sohn in der Heimat.

3. Ob diese Persönlichkeit lebe oder tot sei, darüber weiss man nichts genaueres, doch neigt man zur Annahme, dass sie tot sei.

4. Die beiden feindlichen Heere stehen einander gegenüber ; der Aeltere der Aufforderer, erfaehrt durch Fragen, dass der Gegner sein Sohn ist.

5. Der Altere ist praechtig ausgerüstet und verfügt über ver-schiedene Waffen.

(9)

6. Der Alte erfaehrt, dass der Gegner sein Sohn sei, aber zu-naechst gibt er sich nicht zu erkennen.

Sonstige Eigentümlichkeiten sind folgende :

a) Als Hildebrand erfaehrt, dass der Gegner sein Sohn sei, ver-sucht er ihn zur Verstaendigung zu bewegen ; es gelingt ihm jedoch nicht, weil sein Sohn ihm keinen Glauben schenkt. Heldenstolz siegt über die Vaterliebe und laesst ihn seinen Sohn töten.

Dagegen bleibt Khazan Khan, der seine ruhmreichen Gegner gleich

mit dem ersten Schlag besiegt, seinem unerfahrenen jungen Sohn

gegen-über passiv.

Uruz zieht gegen seinen unbekannten Feind los uod greift ihn an, aber in dem Augenblick, wo der Gegner "verschone deinen weissbaer-tigen Vater„ sagt, schenkt er ihm, ohne zu überlegen, Glauben.

b) Eine andere Eigentümlichkeit besteht darin : im germanischen Epos bildet der Wunsch, die schönen Waffen des Gegners zu besitzen, eine gewisse Rollen, im türkischen Epos dagegen ist mit der Besiegung des Gegners nicht auch die Aneignung seiner Waffen erstrebt.

Die altgermanische Kampfweise

Es handelt sich um die Kampfweise zweier Recken, die als Re-praesentanten der beiden einander gegenüber stehenden Heere auftreten. Es ist interessant, dieselbe Kampfweise, die man besonders bei den Persern antrifft, die aber in der deutschen Literaturgeschichte im all-gemeinen als altgermanisch bezeichnet wird, auch in den alttürki-schen Epen sehr haeufig anzutreffen.

Da der Originaltext des Hildebrandsliedes lückenhaft ist und der letzte Teil fehlt, bleibt die Kampfweise im Dunkeln. Ess wird nun erzaehlt, dass die Reiter zuerst ihre Speere werfen, dann mit den Schwertern aufeinander loschlagen und durch heftige Schlaege die bemalten Schilde zerhauen. Damit bricht die Erzaehlung ab. Nach aus anderen Quellen ergaenzten Texten naehern sie sich einander mit

schweren Schritten, die Aexıe klingen, Hildebrand durchbohrt den

Panzer Hadubrands mit dem Schwerte und steckt es schliesslich an seine Hüfte.

Auch in dem Waltharilied, das rund 100 Jahre spaeter und in lateinischer Sprache abgefasst ist, werden die Kaempfe des Haupthel-den Walther in der bekannten Art geschildert ; die Gegner bekaemp-fen einander, bald zu Pferd, bald zu Fuss, mit leichten Geren und starken Speeren, mit Schwertern und giftigen Pfeilen, langen, eisernen Stangen und anderen Waffen.

Nun sehen wir die gleiche Art des Zweikampfes in den bekannten Proben der türkischen Epen von Radloff, sowie in den oben genannten epischen Erzaehlungen Dede Korkuts und in dem historischen Helden-

(10)

602 M. ŞÜKRÜ AKKAYA

romane Danişmendnâme geschildert, der allerdings nur Mittelanatolien

zugehört °.

In der neunten Erzaehlung Dede Korkuts 2 tref fen Emren, der Sohn Begils, und Tekfur aufeinander. Darauf waegen sie sich mit den Schwertern, die dabei zerbrechen, dann bringen sie einander Stichwun-den an der Brust bei, zu Pferd versuchen sie es, greifen an, waegen sich, und endlich behaelt Tekfur die Oberhand, der Jüngling fleht zu Gott, Gott verleiht ihm die Kraft von vierzig Maennern, und dadurch

beşiegt er den unglaeubigen Fürsten.

Bei dieser Schilderung des Kampfes, wo die Gegner fast über-menschliche Kraft anwenden und sich heldenhaft schlagen, fallen fol-gende Eigentümlichkeiten auf :

a) Der Alte besiegt zunaechst den jungen Mann. b) Die Kaempfenden bringen einander Stichwunden bei. c) Der junge Mann wird endlich durch göttliche Hilfe Sieger. Die Motive a und b erinnern an die Schilderungen des Hilde-brandliedes. c dagegen beweist nur die gleiche Veraenderung : Wie die altdeutschen Sagen der heidnischen Zeit, spaeter christliche Faer-bung annehmen, so hat auch das alttürkische Epos religöse Momnte aufzuweisen. In dieser Hinsicht bietet es daher keine weitere Eigen-tümlichkeit.

Im Danischmendnâme ist aber Verlauf Kampfes noch deurticher zu beobachten. In dem 12. Abschnitt des Heldenromanes heisst es : Die Trompeten rufen zum Kampf, die Soldaten springen aufs Pferd, Melik Gazi rüstet sich und nimmt seine Waffen auf, reitet vor der

Front des feindlichen Heeres auı und ab und fordert den Feind zum

Kampf heraus. Schartin reitet hochmütig vor und greif Danischmend mit dem Speer an, Danischmend wehrt ihn mit seinem eigenen Speere

ab. Der Versuch wird 60 mal wiederholt. Nun k ommt Danischmend an die Reihe anzugreifen, er reitet gegen den Unglaeubigen und führt mit der Keule einen Schlag gegen das Haupt des Feindes, doch dieser waehrt den Schlag mit dem Schild ab. Da der Kampf zu Pferd zu keiner Entscheidung führt, steigen sie ab und binden ihre Waffen auf die Pferde fest. Nun nehmen sie den Kampf auf. Schartin greift an, als Fürst Danischmend an der Reihe war anzugreifen, fasste er den Gürtel des Unglaeubigen fest und warf den Gegner zu Boden. Gleich setzte er sich auf die Brust des Feindes und trennte ohne Erbarmen dessen Haupt ab.

Eine n-ue Handschrift dieses, in wissenschaftlichen Kreisen verhiiltnismiissig wenig bekannten, historischen Beldenromanes ist kiirzlich in Sivas aufgetaucht und von unserer Fakulffit erworben worden. leh hoffe bei der naechsten Gelegenheit sie im Rahmen des Üblichen zu besprechen.

Referanslar

Benzer Belgeler

Araştırmada, deney grubunu Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü seçmeli yaratıcı drama dersini alan birinci sınıf öğrencileri,

Sağlık sektöründe kâr amacı gütmeyen tüm kurum ve kuruluşların, sosyal pazarlama anlayışını benimsemesi, sosyal pazarlama tekniklerini kullanarak pazarlama

Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik ve Hemşirelik Bölümlerine 1999-2002 ve 2005-2008 yılları arasında kayıt yaptıran öğrencilerin mesleki eğitimi

Bundan kaynaklı olarak, yapboz eğitim materyalleri ile yapılan uygulamalara katılan çocuklar katılmayanlara göre, öğrenme yaklaşımları geliştirmede ön testten

Sonuç olarak Portekiz’de KÖO uygulamaları kamu sektör tedariki ile karşılaştırıldığında özellikle altyapı yatırımlarında kamu hizmetleri için olumlu bir

Fagositoz tarafından ölü hücrelerin temizlenmesi apoptoziste görülenden daha geç ve oldukça düzensiz olarak meydana gelebilmektedir (Shintani ve Klionsky, 2004, Gozuacik ve

Literatürdeki bütün sonuçlar birlikte değerlendirildiğinde mikroçevre, lösemik kök hücreler için Wnt sinyal yolağı üzerinden iyi bir hedef olarak düşünülmektedir..

Bunun için özgeçmişinde kayıp ve yas yaşantısı olan edebiyatçılar araştırılmış, içlerinden Abdülhak Hamit Tarhan, Halit Ziya Uşaklıgil, Ümit Yaşar Oğuzcan,