| Neyzenden Seçme Parçalar
S O F T A
Sevimi» yüz, yas on altı, uzunca, toplu beden. Gözünde âteş-i hasret, yanar eudâ köyden. Bu ayrılık iki aydır, pederle mâderdetı, O sevdiği, ninesinden ve üç biraderden. Omuzda bir halı heybe, ki; yengesi dokumuş İçinde tarhana, bulgur, zavallı anne komuş! Başında püskülü kopmuş fes, ince bir tül ben d Dolanmış öyle; ilerde, sarıklığa namzedi Solukça bir kara cübbe, ayakta bir yemeni, B ir iştîyak-ı fazilet yakardı sinesini.
Köyün yanındaki kaynak kadar beyaz berrak, Bu kalb-i pâk-i vatanda yanın ışıklı firak. Nazarlar ufk-ı emelde bir azm ile rnerkûz Tasavvur ettiği ulviyyet, aşk-ı bâsıra süz Bu aşk Türk’ün özünde şu niyyet-i ulvî K i hilkatin bize bahşettiği murad-ı kavî Tevârüsen geliyor yâdigârı eedâdm! Fakat ne çare? Gıdası şu cehl-i bîdadın! Elinde Emsile koynunda Mushaf-u Tecvıd Dilinde fiHl-i taaccüb, binası belde divid Hayâl-i nâsır-ı mansûr içinde gâib eri, Tefekkür ettiği demlerde zanneder pederî! Bu Emsile, iki milyon lügati tasrife?
Medâr olan bu muamma gelir mi tarife? Bu felsefe, bu cihan o dimağ-» ma’sıımu, Harap eder, yaşatır bum-ı cehl-i meş’umu, Cchl; Bu İanede perverde-i şeriâttır, Bu lâne ki yeni bir hücre-i meşihattır! Düşer şu mel’anet-i abada bu zavallı kuzu Başında râi-yi müşfik olur yaban domuzu
Emer zemâim-i ahlâkı, ilm-i din diyerek Bu istihale üç ayda biter,, olur bir eşek!
Bina, Avâmil-ü izhar içimde tekme atar! M aarife o zamandan kızar, söğer ve çataı.. Fıkıhla bahs-i necaset, zekât-ü cer ıskaat Bilin di mi buyurun işte oldu molla sıraatj Bu medrese denilen kabr-i aşk-ı isti’dât, Zebaniler, doğurur ki; maarife cellât Şu din-i devlete karşı bu Roksolan kazığı, Zavallı millete girmiş bu hanedan kazığı!.. N asıl sokulduğu gittikçe hatıra yanarım, Bu ıztırab ile hissen vatan olur kanarım!... Gelir hayâlime şeklen, büyük, yaman Turgud! Ayaklarında pıranga kürek çeker, mes’ûd B ir emr-i hârika-peymâ, eder onu tebşir, Güler o fırsata karşı, zekâ içinde bu şîr! Demiş ki: «E y Dıragota! Nasılsın?» Andriya, Cevâbı şu, kısa söz: «Şenle ben kader derya' Sen e y ! Bu millete şanlar kazandıran Amiral Sen ey! Semâları meşhûn-ı aşk olan, ikbal Şafaklar açtı, başımda, şevket-i mazi, Peri-i hande-i deryâ unuttu, şimdi bizi! Bugün, vatan dediğim, şu «M efâhir-i giryanv Ve zıll-i zâil-i tarih içinde şu, üryan
Gezen fecâyi’i görmek, nazar değil bu ateş, Sokaklara dökülen ırza halka bâri yetiş Harâb olan köyümüz bir numunesi vatanın! Hesabı yok, ölenin, kahr-u gamla aç yatanın Hükümet öyle ısırmış ki; milletin canı yok V o hırs ile dişi kitli Meşihatın kanı çok! Bütün bu milleti giryân eden Meşîhat’tir Bu bâb-ı fitne-i fetva eahîm-i zillettir.
Banım vücûdu bulundukça, Türk’ü sayma adam N e doğruluk, ne zaffer, ne huzûr-ı dil, aram! Siz ey mefahir-i giryân içindeki ecdat. Aman vatan yanıyor Alîâh aşkına ımdât.^ Yetiş şu çıplak ayaklarla, aç gezen çocuğa Muhaceretle, fesahat gören şu yavrucuğa! ‘ A lıştı hepsi de her bir hakarete eyvah.
Sebeb mi yoksa buna; «L â ilahe illallah»? Sebeb nedirki; ilâhı bu emr-i lâ yüs’ el Başımda kışladı, ,gûyâ sehab-ı kahr-ü ecel. Muhammed’inse şeriat, na işte nedve-i din!
Nümûnesi duruyor, işte mebbet-i tel'ın! 'Bütün fezahatı gördük ulûm şeklinde •¿aharı, bayramı seçdik, gumûm şeklinde
Y e te r! Bu Roksolan’m kurduğu bu kanlı tuzak Namazlı, haçlı, oruçlu bozuk imanlı tuzak.
Gönüller anladı hakkın, vatanda olduğunu! Bugün bu fik r ile verdi şu varını yoğunu! Lüzumu yok bana artık, na işte eski dinin! ' Yeter, «Âzâb-ı Mukaddes» i;indeki telkin.
Yukarda cerre giden softaya, verin kalemi,^ B ir aşk-ı şevk ile yazsın bu hiss-i muhteremi Olur bu softaya sermâye âdemiyetten
Vatan o gün uyanır, işte lıab-ı gafletten Huzur-ı Neyzen’e girdikçe, böyle mola Sırat Elindeki şu kavalla, öter durur, cart cart.
SAYFA: S
Î Neyzenden Seçme Parçalar
P e r î - i S a n * a t
Muhalledât-ı hayâtın içinde en parlak Güneş, şu kubbenin altında şû’Ie-i ahlak, Saçan bedây-i san’at ki ma’bed-i hissin Birer eizzesjdir her nigâh-i takdisin.
O abidât-ı sevânih önünde pür heyecan, Kalışlarında geçen her dakiyka-i im’ân. Birer asır doğurur, incizâb-ı aşkından Bulur bu nûr ile râh-ı hakiykati vicdaa Fakat bu hâhiş-i sa’yin önünden nevmîdi Serâb-ı hâsiresî, bir ukab-ı tehdidi. Dikenli bir uçurumdan kederle fırlatarak Yanan o şu’le-i eşvaakı söndürür mutlak. Bu intifâ-yı küdûret bu zıll-ı vehm-ii kelâî Kaçar eizze-i san’atten orda sen derhal v Muhalîedât-ı hayâtın içinde üç yaprak
Çevir, «Rübâb-ı Şikeste» teranesinden ufak; Büyük, derin yazılardan o nûru istihsâl Edersin artık o ande söner leyâl-i melâ' «Söner leyâl-i melâl» i naşılsa ağzımdan Kaçırdım amma'melâlin karanlığı her an Değil midir beşerin sinesinden bir deyeûı Değil midir beşerriyet melâl ile mestur? Ölüm, şu hiss-i tefânî, bu nfır-ı endîşe, (Jyûn-ı kibr-ü gururu kederle tahrişe Tethâyül etmemiş olsaydı, san’at-ı ibdâ*, Bu rütbe parîayamazdı; hakiykati, ismâ’ trâe etmeğe bir sahne-i dehâ lâzım, Zekâ o sahneden olsun bu hikmete âziır. Deyip de haşlamış erbeb -ı san’atın kalemi K âğıtta,’ taşta diriltmiş bu hiss-i muhteremi Ağaçta taşta belâgat, bedâyi’-ü ihsâs, Terâne, girye, tedâi, kaziyyelerle kıyâs K i cezr-ü meddile cûşâ gelir de bî-hareket, önünde hâde-i ibretle mestolur hayret. Hayâli ayn-i hakiykat eder, hakiykati hiç, Belâyı saltanat eyler, cevahiri kerpiç. Tuyûf-ı tâiri, hükm-i kader kadar sabi» Sufûf-ı ceng-U eidâli edeb gibi sâkit. ölen dûhûr-i esatir içinde ervâhın Dolaştığı görülür; eanlanıb da eşbâhır Hayat-ı muzlimin altında hep hurâfâta Mümessil olduğu meşhûd olur, hayâlâta Bu his, bu rûh-u zekâ hep teessürât-ı elim İçer bu bâde-i şı’ r-ü füsûnu zevk-t samîm. llelebed kalacaktır, bütün cihân fâni Olur, fakat hu bedâyi’ kitâb-ı hikmettir, Bu nevşe-i ebediyyet şu şekl-i san’attir
Ş Ü P H E
Şüphemin dalgalan her dini boğdu, aştı, Gönlümün yollan gittikçe karanlıklaştı. B ir teselli veremez bilgi denen şu kötürüm, Hele imân ise. o köhııe yular, mahz-ı cürüm, Sû-i kasdeylemiyen aklına iyman edemez, Takılıp bir masalın ardma mantık gidemez İşte şu namütenahi denilen varlıklar,
Sevdiğim fâhişenin bir piçi dersem ne çıkar; Kâinatı doğuran kahbe bilir iç yüzünü,
önü zulmet, sonu zulmet, nideyim göndiizünü? Sen takıl da peşine bir sürü ehl-i tarabm, Korkmadan gir kanma hikmetin, aşkın, şarabıı Başı yoktur sonu yoktur şu kitab-ı dehrin, Ortasında elimizde iki üç yaprak var. B ir belâdır çekeriz küfr ile din gayretine, A kıl idrâk edemez hangi cihette hak var! Ârizîdir yaşıyan her ne ki var eşyada, 'Alemi ömr-i muvakkatla görür, derk ederiz.
Aksederken bile fanus-ı hayâlin ışığı Görmeden kendimizi zulmete doğru gideriz. Arz-ı mecnun bir zen-i şehvetnerestin aynidir, Her ne varsa canlı şemsin, zâde-i icadıdır. Metn-i divan-ı ademden müntehaptr- kâinat, Hiikatm ruy-ı zemin, mecmua-i feryadıdır! E r gerektir şive-i tnkdiyri tahlil etmeğe, Güçeodir bel bağlamak bence şu’un-ı hikmete Düşmen-i bidârı sair fil-menama sormayın, O uyanmaz düşmeden gnyya-yı mağlûbiyete.
| Neyzenden Seçme Parçalar
H O C A
t f a i mi ya bu sütûn-ı eehil dinin direği? Oyuklarındaki bnyku? fecîa köstebeği,
verir başında da emvât-ı muzlime telkiyn
.¿ezâr-ı kaiır-ü ekinden, harâc alır bıı laip Peder açrkta kalır, yâ filâne vâıidenin Niçin muzâf ederek ismini sorar ve derin.
Düşünceler doğuran bû, bu bilmece, bil ki Saçar bütün safahâtiyle aşk-ı müştereki.
Bu râz-ı mübh. mi tahlile bâme-i Neyzen,
Çalıştı goyieee « Ferda-yı Vahdet» izierkeı ölen ki
;
r i malûma m üsten i d lâkin, Peder gelince zekâ irkilir, zekâ bu derin. Karanlığa adun atmak için biraz düşünür; Oi'.ır ya, şüphe değil mi? Bu zartla his döğüsür Bu pcıde, perde-i evvel, aerâir-i nisvânKolayca halledilir sandı bir takım iz’ân. Muhakkak addedilirse bu felsefe yetişir
Bu şüphe şiyn-i asaletle gâljben didişir.
Yeter bu iğne tevârüsle müftehir herife ¿uîn olur bu şırınga zunûn-ı muhtelife.
Hoca,
Evet,
bu şer’-i şerifin yosunlu engereği, Zulumla, gamla karimi® mezarların küreği Mesâbesindeki kanlı diliyle kizb-i sarih. Döker damarlara kubh-ı nifaak eder telkih. Bunun elinde nikâh, akd-u içtimaiyyât.Vatanda işte bu elde bütün hâyât-ü memâi
Bu el, o el ki bütün irtibât-ı ulviyyet Bununla zâr-ü perîşân edilmiş, ulviyyet. Kadınlığın, o zavallı olan samiminde, 7atar. fakat ne yapar ki girive-i dinde. On üç yaşında olan bâr kızı nikâh ederek Alır ve kendisi altmış yaşındadır, bu eşek İmam değil mi ya? Bunlar şeriat icabı, Mahallede ileri kim gelirse abbâbı.
Düğün, filân gibi şeyler o anda tayyolunur Mesâfirin kapısında zebâniler bulunur. Vatıy: Bu lâfz-ı fazâhat - şikâf-i istifrâş, Sübut-ı emr-i tahakkuk ve cebr tâ be-tırâş Tıîâ: Makaasıt-ı tahrik- cezbe-i şehvet Duhûl-i gul ile lerziş-i nümâ-yi zevciyye Zinâ: Kebüter-i aşkın kanatlarındaki rûh, Sâmîm-i hâlede bir çift gönül, fakat mecruh Zinâta: Zevce olursa lîvâta-i sttğrâ,
Tasarrufunda beis yokmuş olmasaydı ezâ, Livâta bahsine ait kurûıı-ı ulâdan
Bu âne dek yazılan her kitâb-ı hazz - efşan, Yatakların baş ucunda durur, edille olur- Fazâyilıi iyi tatbik için mecelle olur. O luz, bu cife-i mat’unenin soluklarını Yutar, bu cife de yırtar bekâretin zarını.
. . . er, . . . er ve doyunca bıkar, boşar, yenideı * İkinci bir kız abr, çünkü bunca hicret eden
Garîb-ü bikes-ü âvâre, serseri dolaşan, Zavallı aileler var, hükümetin bir an Muhacirini düşünmek için zamanı mı var? Elinde bunları iskân için mekânı mı var? Aziz-ü müntekimin siz bakın ki hikmetine Bütün Emâkin-i mîriyye yaı
Aceb birinci, ikinci, beşinci, Bu kızların, bütün ablâk-u Olan imamla bu kumpanya Desek ki: SerM şerifin evâ Haram olan şu zinâ - hâne Bu sâhibat-ı şeref içlerinde
Zavallı, barkı dağılmış olan!
Sorun, imam eli değmiş mi Zeker be-dest-i salâbet, vuz' Geğirtilerle.... er, din yolıınd Cebindeki mühüriitı her bas Eder o hâneyi ma’nen zevâ Domuz yanında onun bir îm Bütün şu âlem-i İslâm için 1 Domuz, yutunca götünden > Günâh olur diye toplar, bütı
SAYFA:S
I Neyzenden
M u h a li*
Kadın - namazda osurmuş ve bozmamış asla Huzur-ı kalb ile etmiş salâtı hüsn-ii edâ. Duyar, bakar kocası, bu namaza hayret eder, Bu üç adet osuruk her fesâdı davet eder. Sorar ve der ki:
«— Be hâtûn, namazda üç kerre «en Osurdun aldırış etmeksizin, sesinden ben
Utandım A llah’a karşı huzur-ı izzette, Bu zartadan ki: Hıransan dem’i ibâdette».
Kadın tebessüm eder, der ki:
«Kalbim A llah’ a Hulûs üe müteveccih olursa dergâha,
Salât-ı mü’mini hiç ettirir mi zarta sukuut, 38tüm kıyamete dek cehren etse de cart c u r t!» Hikâye bu, gelelim şimdi, emr-i tetkike: Huzur-ı hakta osurmak olur mu böyle şaka? Hafisi, cehrisi. Bâb-ı Meşîhat’a aid,
Fakat huzu’ ile amdecı, hem erkeği şâhid... Kadın da haklı bakınca, delili kalb-i selim, B u kalbe karşı ne eyler şerâit-i tahrîm ? Bu vak’a hâyli mühimdir, edilmeli, ta’miyk,
Bu hâdise ki, hu levhâ; vatanda bittatbiyk. H erif, hükümet olursa, kadın da devlettir, Namaz vazifedir, osruk «Sada-yı m illettir!» f*1 Şadalar imdi vücûh-ı selâseye mebnî
Olur ki ilm ile hayaller içtihâd-ı zenl Birinci âh-ı derundan nişanedir sessiz, Bu iştikâ-yı hafidir ki; zulm-ı kahrengîz. İkinci cebren olur ki: Su hâl-i matbuat, Kaza-yı haceti kaanuna uydurur, heyhât! Üçüncü: Amden o, işte hayatı Ankara’nın, V azifeyi tanımaktır esâsı yaygaranın. Gürültü, top tüfek, isyan» nedir vazife için? V a zife çünkü: Mukaddes, vatan hayat ile din. Bu yolda kalbini Allah’a rabt eden korkmaz..
Bozulmaz öyle patırtıyla kıldığı o namaz.. Sadâ-yı milleti i ’lân eden kadm. Bu herif. Eşek gibi bakar ancak, mukaddesât-ı Şerif N e olduğu size zâhir değil mi? İşte vatan.
Sadâ-yı millete karsı ağız acarsın, utan.
Bu cehren oldu evet, gel, seninki ya imzâ? [**"! Çıkar mı o leke bilmem ki; yıykasa dervâ? Demek o bâd-ı muhalif, eser ki devletten Habîr eder vükelâyı reh-i hükümetten.
Uyandırır kara yelle miisebbib-ül-esbab ,
J kaptanı ki olurken geıır zulümle harâb, O na - hudâ-vı cehâlet penâh-ı bî.z’ân O yolculardan utanmaz mı? işte lıal_i vatan. H ayır utanmaz o, onda utanmak olsa eğer öperdi s'ıidde-i şevket penâhı mihr-i zafer. Şeraitin başı halkın vazifesinde huzur Huzûr-ı hakda vazife kabul eder mi kusur7 Bu yerde devlet-ü millet idare gerdis’ dir Hatayı kontrol ancak hükümetin i.Ş’dir Hükümetin ise timsâli hev’et-i  ’yân. Mezarlığı vükelâ, servi, zilli Meb’ûsan. Bu işte sâye-i şevketpeuâh-ı devlettir, Bu kabre fatiha, artık sadâ-yı milettir. Misâl için size ben bir hikâye arzedeyim. Bu fıkra dikkata şâvân hakivkati müllvm: Büyükçe bir adam ölmüş necîb, hem zengi» Gasil ve şâire neyse merâslm-i tekfin Olur iken teneşirde yavaşça doğrutetuş,
İmam demiş ki:
« — Efendim, vücûdunuz kirli
im iş de bir yıkamak istedik değil mi iyi? Evet demiş.
« — Güzel amma götümdeki pamuğa, Cevâbımı kim verecek? Sor başındaki kavuğa.» v Meğerse sekteden ânz imiş bu hâl-i garîb
Sıcak su da dökülünce çıkar hata-yı tabîh Bu işte ba’s-ı vatandır ki biz ba’e-el-mevt; Sıcak su göz yaşıdır, hak, bu serserice evet. Fakat bilir misiniz ki: yazar iken bunu ben Fakülte’de gece saat yarım, soğuk birden Tipiyle, karla hücûm etti, yok odun yakaca! Y a şu zavallı ahaliye hangi göz bakacak? Muzahrafât-ı hükümet taşar devâirden Ricâl-i an’ane dönmez bu fikr-i kaahirden. Bütün vesâik-i zillet şu sözle dolmuştur: Bu doğrusu ise de her nasılsa olmuştur, Hııkuk-ı halk ise de her nasılsa zulm-i sarih Budur ki lâ’nete şayan, değil hata-yı kabîh Benimsiyen adam ancak, maâs için, vatanı. Kızarm ıyor o surat hiç, sıvansa elle, kanı! Muhabbet-i yatan ancak geçinme âlemidir. Dilinde dâvet-i düşmen ki v ;rd-i mahremidir Temerküz etme” - '- ~ ~ 'r n . vata
m ceddi de mutlak vezir-i âlîşan: r
Nasıl temerküz eder k o şîve-i sun î. Kalemde kopye edilmiş riyaların nev’î. Bu bî-hayâ, Beyefendi bilgeydi kendisini Akord ederdi «Rübâb-ı Şikeste» ye sesini. Bu Fikret’e yanar âlem, fakıvr ise, kızaran. Muhiti anlamamıştır, o bî-kese kızarım. Vefatına sebebiyyet veren şu hal-i vatan.
Fakat bu hâli tedâviye yeltenir insan. Bu inkihare de çâre budur ki merd-i metin Ederdi fikrini bir yolla millete telkîyn Dehâyı, fikri el altından oynatır ehli, Budur siyâset-i şahsiyyenin asıl temeli. Bu hizmeti yapamazdı, kalın gelirdi ona O Âşiyân’ı feda güçeedir vatan yoluna,
O benden önce bilirdi Tolostoy oğlumuzu, öğürdü, taıstu, çıkardı, o nur gibi domuzu Onun vckarım öldürdü gayz-ı Emrullâh, ^ Gömüldü kendi de ardına sad hezâr eyvah! Onun vefatına vallâhi ağlıyanları ben, Güler de benzetirim nam-u ruhuna rehzen. Hayat-ı aşka kıyılmaz irâde-i har için, Şikeste olduğu ande R-übâb ı sustu Tanısı. Elimde bak koca pirin.... gibi kamışı; Yapar eşekleri insan, teranedir İ v aşı. <: "ej- huzür ile herhâneye, harabata, Çıkar sürür ile ta sidre-i semâvata!
[ * ] Meşruti uttan sonra çıkan bo gazetenin muh telif devrelerde imtiyaz sahipliğini Kozmidis ve Mehmet
Fazı* Reşit; başmuharrirliğini Ahmet Samim ve Yorga
mı Melâhiriaos; mes’ul nüdürlüğünü ve Yordald Hara-mbİdi ve Teologos yapmıştır.
I**î Sevr muâhedesitu-a imzası.
O noktada biraz inler küşâd olur dej’cûr, Gelir ayağına hiçi, elinde bâde-i nûr! B ir -ıstıfa-yı müebbed içinde vahdeti^ Kalır nedime-i ruhu peri-isan’âtle. Bedâyiin görülür bestekâr-j ilhâmı, Şi’irle rakseder aşkın peri-î âlâmı, Dehâya ait o âlemde eınr-i teşrifat;
Ned'r bu ka’r-ı serâir, nedir bu umk-ı hayât?? Vücûd, hâk-i mezellette, dil semâlarda.
Pür inşirah seyahat, eder fedalarda.
Sen ey <'A?âV-ı Mukaddes-, havâl-i Mevlâna, Senin mi söyle, senin mi bu kişver-i ma’na? Bu iltifât-ı kadîmin nif'âh-ı hayrettir; Vücud-ı mâ’rifetin, kıblegâh-ı vahdettir, Serâi-r-i azametle dolan şu köhne serim, N e var iç'nde ki arşı, zemin-i fik r ederim? Urûeu velyedcn efkâr içinde kavs-i nüzûl, Bu sânihâtı saçar, ben de kayd ile meşgul.
Hulâsa; Ben değilim o cihân-ı râz-ı gezen, j
Nühiifte pefde-i nâyın içindeki Nevzen.l j
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Ta h a To ros Arşivi