• Sonuç bulunamadı

["Neyzen'den Seçme Parçalar" başlığı altında Neyzen Tevfik' ait çeşitli şiirler]

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "["Neyzen'den Seçme Parçalar" başlığı altında Neyzen Tevfik' ait çeşitli şiirler]"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

| Neyzenden Seçme Parçalar

S O F T A

Sevimi» yüz, yas on altı, uzunca, toplu beden. Gözünde âteş-i hasret, yanar eudâ köyden. Bu ayrılık iki aydır, pederle mâderdetı, O sevdiği, ninesinden ve üç biraderden. Omuzda bir halı heybe, ki; yengesi dokumuş İçinde tarhana, bulgur, zavallı anne komuş! Başında püskülü kopmuş fes, ince bir tül ben d Dolanmış öyle; ilerde, sarıklığa namzedi Solukça bir kara cübbe, ayakta bir yemeni, B ir iştîyak-ı fazilet yakardı sinesini.

Köyün yanındaki kaynak kadar beyaz berrak, Bu kalb-i pâk-i vatanda yanın ışıklı firak. Nazarlar ufk-ı emelde bir azm ile rnerkûz Tasavvur ettiği ulviyyet, aşk-ı bâsıra süz Bu aşk Türk’ün özünde şu niyyet-i ulvî K i hilkatin bize bahşettiği murad-ı kavî Tevârüsen geliyor yâdigârı eedâdm! Fakat ne çare? Gıdası şu cehl-i bîdadın! Elinde Emsile koynunda Mushaf-u Tecvıd Dilinde fiHl-i taaccüb, binası belde divid Hayâl-i nâsır-ı mansûr içinde gâib eri, Tefekkür ettiği demlerde zanneder pederî! Bu Emsile, iki milyon lügati tasrife?

Medâr olan bu muamma gelir mi tarife? Bu felsefe, bu cihan o dimağ-» ma’sıımu, Harap eder, yaşatır bum-ı cehl-i meş’umu, Cchl; Bu İanede perverde-i şeriâttır, Bu lâne ki yeni bir hücre-i meşihattır! Düşer şu mel’anet-i abada bu zavallı kuzu Başında râi-yi müşfik olur yaban domuzu

Emer zemâim-i ahlâkı, ilm-i din diyerek Bu istihale üç ayda biter,, olur bir eşek!

Bina, Avâmil-ü izhar içimde tekme atar! M aarife o zamandan kızar, söğer ve çataı.. Fıkıhla bahs-i necaset, zekât-ü cer ıskaat Bilin di mi buyurun işte oldu molla sıraatj Bu medrese denilen kabr-i aşk-ı isti’dât, Zebaniler, doğurur ki; maarife cellât Şu din-i devlete karşı bu Roksolan kazığı, Zavallı millete girmiş bu hanedan kazığı!.. N asıl sokulduğu gittikçe hatıra yanarım, Bu ıztırab ile hissen vatan olur kanarım!... Gelir hayâlime şeklen, büyük, yaman Turgud! Ayaklarında pıranga kürek çeker, mes’ûd B ir emr-i hârika-peymâ, eder onu tebşir, Güler o fırsata karşı, zekâ içinde bu şîr! Demiş ki: «E y Dıragota! Nasılsın?» Andriya, Cevâbı şu, kısa söz: «Şenle ben kader derya' Sen e y ! Bu millete şanlar kazandıran Amiral Sen ey! Semâları meşhûn-ı aşk olan, ikbal Şafaklar açtı, başımda, şevket-i mazi, Peri-i hande-i deryâ unuttu, şimdi bizi! Bugün, vatan dediğim, şu «M efâhir-i giryanv Ve zıll-i zâil-i tarih içinde şu, üryan

Gezen fecâyi’i görmek, nazar değil bu ateş, Sokaklara dökülen ırza halka bâri yetiş Harâb olan köyümüz bir numunesi vatanın! Hesabı yok, ölenin, kahr-u gamla aç yatanın Hükümet öyle ısırmış ki; milletin canı yok V o hırs ile dişi kitli Meşihatın kanı çok! Bütün bu milleti giryân eden Meşîhat’tir Bu bâb-ı fitne-i fetva eahîm-i zillettir.

Banım vücûdu bulundukça, Türk’ü sayma adam N e doğruluk, ne zaffer, ne huzûr-ı dil, aram! Siz ey mefahir-i giryân içindeki ecdat. Aman vatan yanıyor Alîâh aşkına ımdât.^ Yetiş şu çıplak ayaklarla, aç gezen çocuğa Muhaceretle, fesahat gören şu yavrucuğa! ‘ A lıştı hepsi de her bir hakarete eyvah.

Sebeb mi yoksa buna; «L â ilahe illallah»? Sebeb nedirki; ilâhı bu emr-i lâ yüs’ el Başımda kışladı, ,gûyâ sehab-ı kahr-ü ecel. Muhammed’inse şeriat, na işte nedve-i din!

Nümûnesi duruyor, işte mebbet-i tel'ın! 'Bütün fezahatı gördük ulûm şeklinde •¿aharı, bayramı seçdik, gumûm şeklinde

Y e te r! Bu Roksolan’m kurduğu bu kanlı tuzak Namazlı, haçlı, oruçlu bozuk imanlı tuzak.

Gönüller anladı hakkın, vatanda olduğunu! Bugün bu fik r ile verdi şu varını yoğunu! Lüzumu yok bana artık, na işte eski dinin! ' Yeter, «Âzâb-ı Mukaddes» i;indeki telkin.

Yukarda cerre giden softaya, verin kalemi,^ B ir aşk-ı şevk ile yazsın bu hiss-i muhteremi Olur bu softaya sermâye âdemiyetten

Vatan o gün uyanır, işte lıab-ı gafletten Huzur-ı Neyzen’e girdikçe, böyle mola Sırat Elindeki şu kavalla, öter durur, cart cart.

(2)

SAYFA: S

Î Neyzenden Seçme Parçalar

P e r î - i S a n * a t

Muhalledât-ı hayâtın içinde en parlak Güneş, şu kubbenin altında şû’Ie-i ahlak, Saçan bedây-i san’at ki ma’bed-i hissin Birer eizzesjdir her nigâh-i takdisin.

O abidât-ı sevânih önünde pür heyecan, Kalışlarında geçen her dakiyka-i im’ân. Birer asır doğurur, incizâb-ı aşkından Bulur bu nûr ile râh-ı hakiykati vicdaa Fakat bu hâhiş-i sa’yin önünden nevmîdi Serâb-ı hâsiresî, bir ukab-ı tehdidi. Dikenli bir uçurumdan kederle fırlatarak Yanan o şu’le-i eşvaakı söndürür mutlak. Bu intifâ-yı küdûret bu zıll-ı vehm-ii kelâî Kaçar eizze-i san’atten orda sen derhal v Muhalîedât-ı hayâtın içinde üç yaprak

Çevir, «Rübâb-ı Şikeste» teranesinden ufak; Büyük, derin yazılardan o nûru istihsâl Edersin artık o ande söner leyâl-i melâ' «Söner leyâl-i melâl» i naşılsa ağzımdan Kaçırdım amma'melâlin karanlığı her an Değil midir beşerin sinesinden bir deyeûı Değil midir beşerriyet melâl ile mestur? Ölüm, şu hiss-i tefânî, bu nfır-ı endîşe, (Jyûn-ı kibr-ü gururu kederle tahrişe Tethâyül etmemiş olsaydı, san’at-ı ibdâ*, Bu rütbe parîayamazdı; hakiykati, ismâ’ trâe etmeğe bir sahne-i dehâ lâzım, Zekâ o sahneden olsun bu hikmete âziır. Deyip de haşlamış erbeb -ı san’atın kalemi K âğıtta,’ taşta diriltmiş bu hiss-i muhteremi Ağaçta taşta belâgat, bedâyi’-ü ihsâs, Terâne, girye, tedâi, kaziyyelerle kıyâs K i cezr-ü meddile cûşâ gelir de bî-hareket, önünde hâde-i ibretle mestolur hayret. Hayâli ayn-i hakiykat eder, hakiykati hiç, Belâyı saltanat eyler, cevahiri kerpiç. Tuyûf-ı tâiri, hükm-i kader kadar sabi» Sufûf-ı ceng-U eidâli edeb gibi sâkit. ölen dûhûr-i esatir içinde ervâhın Dolaştığı görülür; eanlanıb da eşbâhır Hayat-ı muzlimin altında hep hurâfâta Mümessil olduğu meşhûd olur, hayâlâta Bu his, bu rûh-u zekâ hep teessürât-ı elim İçer bu bâde-i şı’ r-ü füsûnu zevk-t samîm. llelebed kalacaktır, bütün cihân fâni Olur, fakat hu bedâyi’ kitâb-ı hikmettir, Bu nevşe-i ebediyyet şu şekl-i san’attir

Ş Ü P H E

Şüphemin dalgalan her dini boğdu, aştı, Gönlümün yollan gittikçe karanlıklaştı. B ir teselli veremez bilgi denen şu kötürüm, Hele imân ise. o köhııe yular, mahz-ı cürüm, Sû-i kasdeylemiyen aklına iyman edemez, Takılıp bir masalın ardma mantık gidemez İşte şu namütenahi denilen varlıklar,

Sevdiğim fâhişenin bir piçi dersem ne çıkar; Kâinatı doğuran kahbe bilir iç yüzünü,

önü zulmet, sonu zulmet, nideyim göndiizünü? Sen takıl da peşine bir sürü ehl-i tarabm, Korkmadan gir kanma hikmetin, aşkın, şarabıı Başı yoktur sonu yoktur şu kitab-ı dehrin, Ortasında elimizde iki üç yaprak var. B ir belâdır çekeriz küfr ile din gayretine, A kıl idrâk edemez hangi cihette hak var! Ârizîdir yaşıyan her ne ki var eşyada, 'Alemi ömr-i muvakkatla görür, derk ederiz.

Aksederken bile fanus-ı hayâlin ışığı Görmeden kendimizi zulmete doğru gideriz. Arz-ı mecnun bir zen-i şehvetnerestin aynidir, Her ne varsa canlı şemsin, zâde-i icadıdır. Metn-i divan-ı ademden müntehaptr- kâinat, Hiikatm ruy-ı zemin, mecmua-i feryadıdır! E r gerektir şive-i tnkdiyri tahlil etmeğe, Güçeodir bel bağlamak bence şu’un-ı hikmete Düşmen-i bidârı sair fil-menama sormayın, O uyanmaz düşmeden gnyya-yı mağlûbiyete.

(3)

| Neyzenden Seçme Parçalar

H O C A

t f a i mi ya bu sütûn-ı eehil dinin direği? Oyuklarındaki bnyku? fecîa köstebeği,

verir başında da emvât-ı muzlime telkiyn

.¿ezâr-ı kaiır-ü ekinden, harâc alır bıı laip Peder açrkta kalır, yâ filâne vâıidenin Niçin muzâf ederek ismini sorar ve derin.

Düşünceler doğuran bû, bu bilmece, bil ki Saçar bütün safahâtiyle aşk-ı müştereki.

Bu râz-ı mübh. mi tahlile bâme-i Neyzen,

Çalıştı goyieee « Ferda-yı Vahdet» izierkeı ölen ki

;

r i malûma m üsten i d lâkin, Peder gelince zekâ irkilir, zekâ bu derin. Karanlığa adun atmak için biraz düşünür; Oi'.ır ya, şüphe değil mi? Bu zartla his döğüsür Bu pcıde, perde-i evvel, aerâir-i nisvân

Kolayca halledilir sandı bir takım iz’ân. Muhakkak addedilirse bu felsefe yetişir

Bu şüphe şiyn-i asaletle gâljben didişir.

Yeter bu iğne tevârüsle müftehir herife ¿uîn olur bu şırınga zunûn-ı muhtelife.

Hoca,

Evet,

bu şer’-i şerifin yosunlu engereği, Zulumla, gamla karimi® mezarların küreği Mesâbesindeki kanlı diliyle kizb-i sarih. Döker damarlara kubh-ı nifaak eder telkih. Bunun elinde nikâh, akd-u içtimaiyyât.

Vatanda işte bu elde bütün hâyât-ü memâi

Bu el, o el ki bütün irtibât-ı ulviyyet Bununla zâr-ü perîşân edilmiş, ulviyyet. Kadınlığın, o zavallı olan samiminde, 7atar. fakat ne yapar ki girive-i dinde. On üç yaşında olan bâr kızı nikâh ederek Alır ve kendisi altmış yaşındadır, bu eşek İmam değil mi ya? Bunlar şeriat icabı, Mahallede ileri kim gelirse abbâbı.

Düğün, filân gibi şeyler o anda tayyolunur Mesâfirin kapısında zebâniler bulunur. Vatıy: Bu lâfz-ı fazâhat - şikâf-i istifrâş, Sübut-ı emr-i tahakkuk ve cebr tâ be-tırâş Tıîâ: Makaasıt-ı tahrik- cezbe-i şehvet Duhûl-i gul ile lerziş-i nümâ-yi zevciyye Zinâ: Kebüter-i aşkın kanatlarındaki rûh, Sâmîm-i hâlede bir çift gönül, fakat mecruh Zinâta: Zevce olursa lîvâta-i sttğrâ,

Tasarrufunda beis yokmuş olmasaydı ezâ, Livâta bahsine ait kurûıı-ı ulâdan

Bu âne dek yazılan her kitâb-ı hazz - efşan, Yatakların baş ucunda durur, edille olur- Fazâyilıi iyi tatbik için mecelle olur. O luz, bu cife-i mat’unenin soluklarını Yutar, bu cife de yırtar bekâretin zarını.

. . . er, . . . er ve doyunca bıkar, boşar, yenideı * İkinci bir kız abr, çünkü bunca hicret eden

Garîb-ü bikes-ü âvâre, serseri dolaşan, Zavallı aileler var, hükümetin bir an Muhacirini düşünmek için zamanı mı var? Elinde bunları iskân için mekânı mı var? Aziz-ü müntekimin siz bakın ki hikmetine Bütün Emâkin-i mîriyye yaı

Aceb birinci, ikinci, beşinci, Bu kızların, bütün ablâk-u Olan imamla bu kumpanya Desek ki: SerM şerifin evâ Haram olan şu zinâ - hâne Bu sâhibat-ı şeref içlerinde

Zavallı, barkı dağılmış olan!

Sorun, imam eli değmiş mi Zeker be-dest-i salâbet, vuz' Geğirtilerle.... er, din yolıınd Cebindeki mühüriitı her bas Eder o hâneyi ma’nen zevâ Domuz yanında onun bir îm Bütün şu âlem-i İslâm için 1 Domuz, yutunca götünden > Günâh olur diye toplar, bütı

(4)

SAYFA:S

I Neyzenden

M u h a li*

Kadın - namazda osurmuş ve bozmamış asla Huzur-ı kalb ile etmiş salâtı hüsn-ii edâ. Duyar, bakar kocası, bu namaza hayret eder, Bu üç adet osuruk her fesâdı davet eder. Sorar ve der ki:

«— Be hâtûn, namazda üç kerre «en Osurdun aldırış etmeksizin, sesinden ben

Utandım A llah’a karşı huzur-ı izzette, Bu zartadan ki: Hıransan dem’i ibâdette».

Kadın tebessüm eder, der ki:

«Kalbim A llah’ a Hulûs üe müteveccih olursa dergâha,

Salât-ı mü’mini hiç ettirir mi zarta sukuut, 38tüm kıyamete dek cehren etse de cart c u r t!» Hikâye bu, gelelim şimdi, emr-i tetkike: Huzur-ı hakta osurmak olur mu böyle şaka? Hafisi, cehrisi. Bâb-ı Meşîhat’a aid,

Fakat huzu’ ile amdecı, hem erkeği şâhid... Kadın da haklı bakınca, delili kalb-i selim, B u kalbe karşı ne eyler şerâit-i tahrîm ? Bu vak’a hâyli mühimdir, edilmeli, ta’miyk,

Bu hâdise ki, hu levhâ; vatanda bittatbiyk. H erif, hükümet olursa, kadın da devlettir, Namaz vazifedir, osruk «Sada-yı m illettir!» f*1 Şadalar imdi vücûh-ı selâseye mebnî

Olur ki ilm ile hayaller içtihâd-ı zenl Birinci âh-ı derundan nişanedir sessiz, Bu iştikâ-yı hafidir ki; zulm-ı kahrengîz. İkinci cebren olur ki: Su hâl-i matbuat, Kaza-yı haceti kaanuna uydurur, heyhât! Üçüncü: Amden o, işte hayatı Ankara’nın, V azifeyi tanımaktır esâsı yaygaranın. Gürültü, top tüfek, isyan» nedir vazife için? V a zife çünkü: Mukaddes, vatan hayat ile din. Bu yolda kalbini Allah’a rabt eden korkmaz..

Bozulmaz öyle patırtıyla kıldığı o namaz.. Sadâ-yı milleti i ’lân eden kadm. Bu herif. Eşek gibi bakar ancak, mukaddesât-ı Şerif N e olduğu size zâhir değil mi? İşte vatan.

Sadâ-yı millete karsı ağız acarsın, utan.

Bu cehren oldu evet, gel, seninki ya imzâ? [**"! Çıkar mı o leke bilmem ki; yıykasa dervâ? Demek o bâd-ı muhalif, eser ki devletten Habîr eder vükelâyı reh-i hükümetten.

Uyandırır kara yelle miisebbib-ül-esbab ,

J kaptanı ki olurken geıır zulümle harâb, O na - hudâ-vı cehâlet penâh-ı bî.z’ân O yolculardan utanmaz mı? işte lıal_i vatan. H ayır utanmaz o, onda utanmak olsa eğer öperdi s'ıidde-i şevket penâhı mihr-i zafer. Şeraitin başı halkın vazifesinde huzur Huzûr-ı hakda vazife kabul eder mi kusur7 Bu yerde devlet-ü millet idare gerdis’ dir Hatayı kontrol ancak hükümetin i.Ş’dir Hükümetin ise timsâli hev’et-i  ’yân. Mezarlığı vükelâ, servi, zilli Meb’ûsan. Bu işte sâye-i şevketpeuâh-ı devlettir, Bu kabre fatiha, artık sadâ-yı milettir. Misâl için size ben bir hikâye arzedeyim. Bu fıkra dikkata şâvân hakivkati müllvm: Büyükçe bir adam ölmüş necîb, hem zengi» Gasil ve şâire neyse merâslm-i tekfin Olur iken teneşirde yavaşça doğrutetuş,

İmam demiş ki:

« — Efendim, vücûdunuz kirli

im iş de bir yıkamak istedik değil mi iyi? Evet demiş.

« — Güzel amma götümdeki pamuğa, Cevâbımı kim verecek? Sor başındaki kavuğa.» v Meğerse sekteden ânz imiş bu hâl-i garîb

Sıcak su da dökülünce çıkar hata-yı tabîh Bu işte ba’s-ı vatandır ki biz ba’e-el-mevt; Sıcak su göz yaşıdır, hak, bu serserice evet. Fakat bilir misiniz ki: yazar iken bunu ben Fakülte’de gece saat yarım, soğuk birden Tipiyle, karla hücûm etti, yok odun yakaca! Y a şu zavallı ahaliye hangi göz bakacak? Muzahrafât-ı hükümet taşar devâirden Ricâl-i an’ane dönmez bu fikr-i kaahirden. Bütün vesâik-i zillet şu sözle dolmuştur: Bu doğrusu ise de her nasılsa olmuştur, Hııkuk-ı halk ise de her nasılsa zulm-i sarih Budur ki lâ’nete şayan, değil hata-yı kabîh Benimsiyen adam ancak, maâs için, vatanı. Kızarm ıyor o surat hiç, sıvansa elle, kanı! Muhabbet-i yatan ancak geçinme âlemidir. Dilinde dâvet-i düşmen ki v ;rd-i mahremidir Temerküz etme” - '- ~ ~ 'r n . vata

m ceddi de mutlak vezir-i âlîşan: r

Nasıl temerküz eder k o şîve-i sun î. Kalemde kopye edilmiş riyaların nev’î. Bu bî-hayâ, Beyefendi bilgeydi kendisini Akord ederdi «Rübâb-ı Şikeste» ye sesini. Bu Fikret’e yanar âlem, fakıvr ise, kızaran. Muhiti anlamamıştır, o bî-kese kızarım. Vefatına sebebiyyet veren şu hal-i vatan.

Fakat bu hâli tedâviye yeltenir insan. Bu inkihare de çâre budur ki merd-i metin Ederdi fikrini bir yolla millete telkîyn Dehâyı, fikri el altından oynatır ehli, Budur siyâset-i şahsiyyenin asıl temeli. Bu hizmeti yapamazdı, kalın gelirdi ona O Âşiyân’ı feda güçeedir vatan yoluna,

O benden önce bilirdi Tolostoy oğlumuzu, öğürdü, taıstu, çıkardı, o nur gibi domuzu Onun vckarım öldürdü gayz-ı Emrullâh, ^ Gömüldü kendi de ardına sad hezâr eyvah! Onun vefatına vallâhi ağlıyanları ben, Güler de benzetirim nam-u ruhuna rehzen. Hayat-ı aşka kıyılmaz irâde-i har için, Şikeste olduğu ande R-übâb ı sustu Tanısı. Elimde bak koca pirin.... gibi kamışı; Yapar eşekleri insan, teranedir İ v aşı. <: "ej- huzür ile herhâneye, harabata, Çıkar sürür ile ta sidre-i semâvata!

[ * ] Meşruti uttan sonra çıkan bo gazetenin muh­ telif devrelerde imtiyaz sahipliğini Kozmidis ve Mehmet

Fazı* Reşit; başmuharrirliğini Ahmet Samim ve Yorga­

mı Melâhiriaos; mes’ul nüdürlüğünü ve Yordald Hara-mbİdi ve Teologos yapmıştır.

I**î Sevr muâhedesitu-a imzası.

(5)

O noktada biraz inler küşâd olur dej’cûr, Gelir ayağına hiçi, elinde bâde-i nûr! B ir -ıstıfa-yı müebbed içinde vahdeti^ Kalır nedime-i ruhu peri-isan’âtle. Bedâyiin görülür bestekâr-j ilhâmı, Şi’irle rakseder aşkın peri-î âlâmı, Dehâya ait o âlemde eınr-i teşrifat;

Ned'r bu ka’r-ı serâir, nedir bu umk-ı hayât?? Vücûd, hâk-i mezellette, dil semâlarda.

Pür inşirah seyahat, eder fedalarda.

Sen ey <'A?âV-ı Mukaddes-, havâl-i Mevlâna, Senin mi söyle, senin mi bu kişver-i ma’na? Bu iltifât-ı kadîmin nif'âh-ı hayrettir; Vücud-ı mâ’rifetin, kıblegâh-ı vahdettir, Serâi-r-i azametle dolan şu köhne serim, N e var iç'nde ki arşı, zemin-i fik r ederim? Urûeu velyedcn efkâr içinde kavs-i nüzûl, Bu sânihâtı saçar, ben de kayd ile meşgul.

Hulâsa; Ben değilim o cihân-ı râz-ı gezen, j

Nühiifte pefde-i nâyın içindeki Nevzen.l j

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Ta h a To ros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Kültür Bakanlığı’nın “Bü­ yük Dost Pierre Loti’ye Mektuplar” kitabı Pierre Loti Dostları Derneği katkılarıyla yayımlandı..

Örnek olarak, Bedri Baykam1 m kim olduğu, ne türlü malzeme kullandığı, fikirlerinin bir kısmı hı nereden aldığı nerede sergi açtığı, Bedri gibi genç

Sevimli kahramanı Fahim Bey, Hüseyin Rahmi’nln alt katları yansıtan romanlarına paralel ola­ rak; kayıp, eski, bugün masallaşmış Istanbu- lun orta ve yüksek

Miringoplasti için temporal adele fasyası kullanı- lan hastaların operasyon öncesinde ortalama perforas- yon büyüklüğü 4,73±2,20 olarak hesaplanırken, tragal

lymphoma (NK/T Cell) is a rare and aggressive Non-Hodgkin Lymphoma which originates from Natural Killer or Cytotoxic T cells and involves nasal cavity or paranasal sinuses.. 1

Bu nedenle Efe Özal, önü­ müzdeki ağustos ayında normal şevke tabi tutulacak ve vatani görevini herkes gibi yapması için askere gönderi­ lecekmiş. Belki

Ne mutlu bize insan olmuşuz İnsan sevgisini gerçek bilmişiz İnsanın dalında açıp gülmüşüz Muhabbet insana, insan olana Büyük sanatçı, büyük insan.

Belediyesi Başkanı Burhan Özfatura’mn ünlü yazar Yaşar Kemal aleyhine söylediği sözlere bir bildiri yayınlayarak sahip çıkan İstanbul Üniversitesi Edebiyat