• Sonuç bulunamadı

Ne kadınlar sevdim zaten yoktular...

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ne kadınlar sevdim zaten yoktular..."

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

28

KÜLTÜR/SANAT

PAZAR 16 Ekim 2005

+

milsanat@milliyet.con

Ne kadınlar sevdim

"S

et

zaten yoktular...

Hepsi orta yaşlı

kadınlar

,

bir

vakitler

yaşadıkları

aşkları sanki

ona

borçluym uşlar

gibi, borçlarının

son taksitini

ödermiş gibi

Attilâ İlhan'ın

cenazesine

geldiler

mm

O

ysa perşembe günkü cenazede kadmlar pek çoktular. O güne dek hiçbir cenazede görmediğim kadar büyük, tıkış tıkış kala­ balıkta, onu bunu ite kaka “ünlü” arayan kamerala­ ra takılmayan kadmlar.. Kimi süslü, kimi kendi ha­ linde.. Koyu kırmızı ruj sürmüş olanlar da vardı, ezan okunmaya başladığında başlarını örtenler de. Çoğu toplu, hepsi orta yaşlı bu kadmlar bir vakitler yaşadıkları aşkları sanki ona borçluymuşlar gibi, borçlarının son taksitini öder gibi gelmişlerdi. Vak­ tiyle aşklarını onun dizeleriyle tanımlamışlardı bel­ ki. Çoktan bitmiş o aşkları pek net hatırlamasalar bile, Attilâ Ilhan’ı unutmadıkları için gelmişlerdi. Aşktan çok şiirleri ya da şiirler sayesinde aşkı hatır­ ladıkları için..

Kişisel serüvenim

Attilâ Ilhan’ın şairliği, yazarlığı, siyasal duruşu, toplumsal tezleri hakkında çok yazıldı, çok şey söy­ lendi bugünlerde, daha da yazılacak, söylenecektir. Ben bu gibi değerlendirmeleri başkalarına bıraka­ rak, onun benim kişisel serüvenime katkılarından

söz etmek istiyorum.

Attilâ İlhan, kendi kendime (ve ilk gençliğim yurtdışında geçtiği için biraz geç) keşfetti­ ğim ilk şairdi. Çocukluğumdan itibaren anne-babamm sevdiği pek çok şairle haşır neşir ol­ muştum, orta-lise eğitimim sı­ rasında dünya şiiriyle de tanış­ mıştım, ama Attilâ’nın şiirlerini ilk okuduğumda neredeyse yir­ mi yaşındaydım. Va anında çar­ pıldım.

Parıltılı imgeler, benzersiz benzetmeler... Bir gece yürüyüşünü maceraya dönüştüren; geçici, kü­ çük aşklarımı bile derinleştiren dizeler... Doğrudan bana hitap ediyor, beni bana mı anlatıyordu? Pia’ların, Maria’larm yerine kendimi mi koyuyor­ dum? Yoksa benim gençlik aşklarımı da Attilâ İl­ han mı tanımlıyordu?

Etkisi şaşırtıcı ve sarsıcı olduğu kadar, öylesine kapsamlıydı ki, bazı arkadaşlarımla işi gücü bırakıp “Attilâ İlhan Şiiri” yazmak yarışmaları düzenlerdik.

İşin biraz eğlencesindeydik, epeyce de abartıyor­ duk belki, ama asıl önemlisi, hiçbir zaman inkâr edilemeyecek (zaten kimsenin de inkâra kalkışma­ dığı) gerçek, onun başka hiçbir şairi hatırlatmayan, tamamiyle kendisine özgü, tek bakışta onun olduğu anlaşılan dizelerin sahibi olmasıydı.

Ertesi güne randevu

Attilâ’nm kendisiyle (ve romanlarıyla) tanış­ mam daha da geç bir tarihe rastlar.

ilk romanımı bitirmiş, İstanbul’da bir yayınevi­ ne götürmüş ve reddedilmiştim. Bu arada dosyayı okuyan şair dostum Hilmi Yavuz, böyle bir ilk ro­ manı yayımlamaya pek kimsenin cesaret edemeye­ ceğini söyledi ve “Bunu olsa olsa Attilâ Ilhan basar” dedi. Onun Bilgi Yayınevi’nin editörü olduğunu bi­ le o zaman öğrendim.

Şiirlerine o kadar hayran olduğum, o kadar ün­

lü, o kadar koskocaman biriyle tanışmaya hem can atıyor, hem de çok fazla korkuyordum. Kelle kol­ tukta gittiğim Ankara’da onun numarasım çevirir­ ken bile ellerim titriyor, boğazım kuruyordu.

Benim gibi adı sanı duyulmamış, dili dolanarak roman yazdığını iddia eden birine hiç düşünmeden, hemen ertesi güne randevu vermesi, onun ne kadar farklı bir insan olduğunun (daha sonraları pek çok örneğini göreceğim) kanıtlarının ilkiydi. Onun kü­ çük, iddiasız odasına (önden sekreterler tarafmdan falan durdurulmadan) girmemin üstünden on daki­ ka geçmeden yıllardır tanışıyormuşuz gibi rahatla­ mıştım.

İlk günkü sohbetin tadı

Ileriki zamanlarda, aynı küçük odada, o İstan­ bul’a geldikçe Maçka Palas’m lobisinde, İstanbul’a yerleştiğinde Han Restoran’da, daha sonra Divan

Pastanesi’nde pek çok uzun, derin, tatlı, heyecanlı sohbetimiz olmuştur. O konuşmaya başladığında ağız-açık dinlemekten başka bir şey yapmanız pek mümkün değildir zaten. Ama o ilk günkü sohbetin tadı, heyecanı hiç unutulmayacaktır.

Getirdiğim dosyayı uzanıp almadan, benim ona uzatmama da fırsat vermeden, hayatımı anlattırdı bana. Türk ve dünya edebiyatıyla ilgili konuşturdu. Üstünlük, büyüklük taslamak, kendi önemini his­ settirmek gibi bir çabası yoktu. Çekingen bir kızca­ ğıza hava atmaya gerek duymayacak kadar, gerçek­ ten büyüktü çünkü. Bir saatten fazla bir süre sanki beni yakından tanımaktan başka kaygısı yokmuş gi­ bi konuştu, konuşturdu. Ve, her gün saat 12.30 da eve öğle yemeğine gittiğini, sokaktaki esnafın saat­ lerini kendisine göre ayarladıklarını belirterek soh­ betimize son verirken, roman dosyasını istemeyi unutmadı.

O yarınlar henüz gelmedi

Yanından ayrılır ayrılmaz, Zafer Çarşısı’na gi­ dip “Sırtlan Payı”nı aldım. Okuduğum ilk romanı olduğunu utanarak itiraf ediyorum (kendisine hiç­ bir zaman itiraf edemedim). Beş yüz sayfalık kita­ bı hemen hemen hiç elimden düşürmeden okuyup bitirdim, pek çok satırın altını sırf ifadenin, imgele­ rin güzelliğinden dolayı çizerek. Okudukça, oku­ dukça, bu romanın yazarının benimkini beğenece­ ğine dair umuttan öte bir inanç doğdu içimde. Ve... inancım doğrulandı.

Bir hafta sonra Attilâ Ilhan’dan bir mektup al­ dım. Evet, ben Attilâ Ilhan’dan mektup aldım! Dünyanın bütün aşk mektuplarından daha değerli bir mektup... Romanımı beğenmişti!

Götürdüğüm dosyadaki romanın adı “Şu Da­ ğın Ardında”ydı. Ve Attilâ’nın tek önemli itirazı buydu. “Köy romanı izlenimini uyandırır, senin gi­ bi hasm hası kentliye bu ad yakışmaz” dedi. Birlik­ te uzun uzun düşündük. Kitabı yazmaktan daha zor geldi ona uygun bir ad bulmak. Sonunda “Ya- rm..Yarın..” ı bulan da Attilâ oldu tabii.

O romanda özlenen yarınlar henüz gelmedi. Belki hiçbir zaman da gelmeyecek.

Attilâ da artık gelmeyecek, ama tıpkı özlenen yarınlar gibi, hiçbir zaman dilimizden düşmeyecek.

KONUK

YAZAR

Ms

Referanslar

Benzer Belgeler

Önce sekreter, onayı için yöneticinin odasına girer veya yöneticiye telefon eder: “Sayın müdürüm, Can İşletmesi Müdürü Sayın Kurtuluş Tuncer geldiler, sizinle

Martin (1928) büyümeyi, sadece boyun ve ağırlığın artması değil, bütün vücutta görülen bir modifikasyon olarak tanımlarken, Mc Auliffe’nin (1923) ifadesine göre,

çok daha güçlü olan lobi silahlarını kullanarak kalkınmış ülkelerdeki tohum yarat ımına dair monopol haklarını güçlendirmek üzere yeni bir saldırıya geçtiler..

kadınların neden onlardan daha kilolu olmaları gerektiği konusunda bir açıklama yok” diyor ve ekliyor: “Aslında, egzersiz sırasında kadınlar erkeklerden daha çok

Şairin isim konmamış duygu­ lara isim koyma gibi bir görevi olduğu­ nu belirten Attila İlhan sözlerini şöyle noktalıyor:. "Bence şair sonradan olunmaz, şair

Yöntemler: Ocak 2011-Aralık 2011 tarihleri arasında tifo tanısıy- la izlediğimiz 30 çocuk hasta, yaş, cinsiyet, başvuru yakınmaları, fizik muayene, laboratuvar bulguları

Bizim çalışmamızda en sık rastlanan infeksiyon odaklarını %39.5 oranıyla üst solunum yolu infeksiyonları, %11.8 ora- nıyla idrar yolu infeksiyonu, %9.7 oranıyla diş infeksiyonu

Yürütülen çalışmada incelenen parametreler göz önüne alındığında, gövde fosfor konsantrasyonundaki genotip ve genotip x doz interaksiyonu hariç incelenen