k ö ş e
mmtmmmmmmmmmm
PENCERESİNDEN
Ahlâkî bir vecize
" ün yanıma yaşlıca bir zat geldi.
• | l
-J)
Kendisile şöyle böyle bir göz^ tanışıklığım var amma adını öğ
renmiş değilim. Kimdir, necidir, ne ya par, nerede oturur, bilmem. Vapurlarda sık sık rasgelinme yüzünden hasıl olma sudan bir tanışıklıkla birbirimizin yüzüne hafızamızda yer vermiş olacağız.
İşimin çokluğuna, vaktimin darlığına rağmen güleryüz gösterdim, sigara ver dim, halini hatırını sordum ve.... emirle
rini bekledim. Sudan dost dudaklarını
masamın üzerinden uzatmağa çalışır gibi davrandı, fısıldadı:
— Dün bir kazinoda demleniyordum. Arkama düşen masada senden bahsolun- duğunu duydum, iki sarhoş, adını meze gibi ağızlarında çiğniyorlardı, kaba kaba atıp tutuyorlardı. İçlerinden biri, Ahmed Refiği de andı, onun yokluğundan se - nin yüz bulduğunu söyledi.
Dudaklarını biraz daha ilerletti, sesini biraz daha alçalttı, fısıldısma devam etti:
— Bu sözler canımı sıktı. Heriflere
çatmak istiyordum. F akat gücüme kuv vetime güvenemedim, dişimi sıkıp sabret tim. Nihayet o sarhoşlar defolup gittiler. Ben de garsonu çağırıp kim olduklarını sordum. Birinin muharrir filân olduğunu öğrendim. Haberin
olsun!...-Bu fitnesever adamın ismini söylediği
ve hakkımda atıp tuttuğunu fısıldadığı
muharrir, ölmüş kıymetlerden biri olup bütün ömrünü meyhanelerde geçiriyordu. Bütün yazıcı arkadaşlar gibi ben de ken- 1 cusin£*gphisıra ^em parası sunmakla mü*
teessir olanlardanım. Sudan dostun ha ber verdiği gibi hakkımda birşeyler söy lemesi gayet tabiî idi. Çünkü kendisi ölü
olduğundan yaşıyanları kıskanmamak'
elinden gelemezdi.
Fakat bu sudan dosta ne oluyordu?.. Niçin ve ne sebeble taban tepip, yokuş lar aşıp, kaldırımlar aşındırıp uzak mesa felerden matbaaya kadar gelerek bana bu haberi veriyordu?.. Bir ölü aleyhine bir diriyi kışkırtmaktan ne kazanacaktı?.. Hele, ömrünün son demine kadar beni kardeş gibi seven, her yazımı okumaktan zevk aldığını söylemekle beni minnettar eden Ahmed Refiğin adını bu kovucu - luk arasına ne diye karıştırıyordu?..
Yaşıyan ve yaşıyacak olan kıymetleri ölü ölü ısırmağa çalıştığı söylenen mes lektaşa değil, kovuculuk yapan sersem adama kızmıştım. Lâkin o da misafirim demekti ve misafire hakaret etmek elim den gelemezdi. Bu sebeble bir hayli dü şündüm, nihayet ahlâkî bir vecizeden il ham alarak benden belki teşekkür, belki para uman adama şu cevabı verdim:
— Büyük mütefekkirlerden biri: «Si
ze söğüldüğünüzü söyliyen kimselerin
hakikatte size söğmüş olduklarını biliniz» diyor. Su halde siz başka birisi tarafın dan söğülmüş olduğumu söylerken yüzü me karşı bizzat söğmüş oluyorsunuz. H ak kazandığınız mukabeleyi görmemek is - terseniz lütfen defolup gidiniz!..
Ahlâk, zavallı ah lâk !...
M. T U R H A N T A N
H:
Dünkü fıkramdaki «Tatsız Türk olmaz, yağsız börk olmaz» meseli «yağsız börek olmaz» şeklinde çıkmıştır. Borik, eski Türk- lerin giydikleri külahın adıdır, börekle mü nasebeti yoktur. Düzeltirim.
M. T. T.