\ ? ^ 7
Y o v j
(
~ r~
TANIMADIĞIMIZ MEŞHURLAR:
Büyük bir bekânn son
eseri:“Nasıl evlenmeli?...,,
Son zamanlarda büsbütün yatağa giremez olmuş,
tu. Uyumak için tahtadan bir rahle yaptırmış t».
Besim Ömer ve ihtiyar Fransız mürettibi
. . . —«Paşam arkadaşlarınızdan
genç görünüyorsunuz
» —H er sene bir kitap
—Besim Ömer’in yarıda
kalan kitabı
—17 mart tarihli mektup
—ölü m de bile istediği olmuştu
Besim Ömer Akalın hayatının en son zamanlarına kadar çok büyük bir intizamla çalıştı. Baş döndürücü faaliyetle geçmiş olan bütün bir muvaffakiyetli hayat ona ne bir servet, ne de bir ihti yarlık tatili temin edemedi. Hat tâ bunun acıklı bir hikâyesi de vardır.
Besim Ömer bunu şöyle anla tırdı:
— Fransada talebe iken bir pansiyonda otururdum. Bunla rın sahipleri orta yaşlı bir kan koca idi. Adam matbaaların bi rinde mürettiplik ediyordu. Ka dın ise muallime idi. Pek namus lu, dürüst insanlardı. Müşterek kazançlarını birleştiriyorlar, pan siyondan aldıkları parayı da bu na ilâve ediyorlardı. Kendilerde son derecede ahbap olmuştum. Memlekete döndüğüm zaman mektuplaşıyorduk, biribirimize tebrik vesaire gönderiyorduk. Lâ kin araya hâdiseler girdi. Mek- tuplaşamaz olduk. Aradan epey zaman geçti.
Yine bir sene Avrupaya git miştim. Dostumun pansiyonuna uğradım. Baktım. Bu sefer baş ka insanlar karşıma çıktı. Mü- rettip ile karısını sordum:
— Onlar buradan taşındılar. Daha iyi bir semte gittiler. Bir apartman aldılar. Oturuyorlar... cevabını aldım. Bana adresi de vermişlerdi. Kalktım. Gittim.
Eski mürettip dostum, biraz daha yaşlanmıştı. Fakat buna mukabil rahat ve dinlenmiş bir çehre ile beni karşıladı. Sordum:
— Sen artık iş hayatından ay rıldın mı?..
Sabık mürettip cevap verdi: — Tabiî değil mi ya... Ben çe kildim artık. Senden bir şey sak- lıyacak değilim... Çalışırken şu kadar para kazanıyordum. Ka rım da şu kadar para alıyordu. Bir ay içinde elimize geçen para dan epeyce tasarruf ediyorduk. Lâkin işte nihayet ben yaşlan dım. Topladığımız para ile bura yı aldık. Küçük bir apartman... Katlarını kiraya veriyoruz. İra dımla geçinip gidiyorum...
Mürettip bu izahattan sonra bana kordu:
— Eeee... Hakkım değil mi?... Bunca sene çalıştım. Cemiyetin karşısında biraz dinlenmeği ha- ketmiş değil miyim!..
Onu tasdik ettim: — Doğru söylüyorsun...
Bu sefer eski mürettip — ki o benim yaşımda, hattâ biraz da gençti — sordu:
— Tabiî artık sen de bunca senelik, müthiş bir çalışmadan
Besim Ömer paşanın evinde meşhur doktorlarımızın iştirâkile profesör Marsel Lâbe şerefine verilen ziyafet
yi fasıl fasıl, kadın ve erkek ba kımından tarif ediyordu.
Yazık ki Besim Ömer «Nasıl izdivaç etmeli?.» eserini tamam- lıyamadı. Ömrü buna vefa etme di. Bu, yarıda kalan, son kitabı dır. Halbuki eseri tamamlamak için pek ziyade çalışıyordu. O ka dar ki meselâ sayfiyede ev tutu lurdu. Besim Ömer bütün bir sayfiye müddetince iki defa ora ya ya gider, ya gitmez, kalan za manını masasının başında ge çirirdi.
Kendisinde asthme olduğu için son zamanlarda yatağa da gire mez olmuştu. Kendisine rahle gibi bir şey yaptırmıştı. Anccî: onun üzerinde kısa bir müddet kestirmek kabil olabiliyordu. Çok sevdiği yaprak sigaralarım da içemiyoıdu. Hattâ yıllardan beri âdeti olan saat beş çaylarını bi le evvelâ azaltmak, sonra da kal dırmak icabetmişti.
Martın on altısında Ankaraya giderken ölümü akimdan geçir miyordu. Hattâ iki gün önce An karaya evine, biraderine yazdığı mektupta sıhhatinin gayet iyi olduğunu söylüyordu. Fakat 19 martta kuvvetli bir krizle büyük insan aramızdan ayrıldı.
Sağlığındaki ihtişamlı talihi onun kimseyi rahatsız etmeden ölmek arzusunu da yerine getir mişti. Memleket ilim âlemi, memleket gençliği ve halk onu elleri üstünde ve göz yaşlan için de taşıdı. İstanbul, hakikaten pek emsalsiz bir cenaze merasi mi gördü.
Şimdi şu satırları yazarken gözümün önüne geliyor. Güzel başı, ak saçları, harikulade zarif ve ince hareketlerde Besim Ömer bizde garplı bir ilim adamı tipi nin heykeli gibivdi.
Hikmet, Feridun Es Besim Ömer paşanın son
Ankara seyahatinde trende alman resmi
sonra benim gibi işten çekildin değil mi?..
Bir an adama «hayır» demeğe utandım, Ak saçlarımla böyle demek gücüme gitti:
— Evet!., dedim.
Dedim amma içimde damla damla bir şeyin eridiğini de his settim...»
Evet Brsim Ömer bütün bir ömür çalıştı. Ve sahasında mu vaffakiyetin en son basamağı na kadar çıktı. Fakat mürettip dostunun o rahat ihtiyarlığına asla ulaşamadı. Bu Besim Öme r’in olduğu kadar bizim memle ketin en biivük meselesidir...
Uyku rahlesi
Besim Ömer paşa ölümü kati yen akimdan geçirmezdi. Ve dai ma:
— Ben ölmiyeceğim gibi geli yor... derdi. s
Lâkin buna rağmen en büyük temennisi ölümü ile bile kimseyi rahatsız
etmemekti.-Son zamanlarda yanında me selâ:
— Paşam arkadaşlarınızdan genç görünüyorsunuz... gibi bir cümle söylenirse bundan zevk duyuyordu. Genç kalmak azmin- deydi. Yaşının ilerlemesine rağ men âdetlerinden hiç birini de bırakmış değildi. Meselâ hemen her gün, veya gün aşırı yıkanı yordu. Gayet temiz insandı. Ev de, ayrıca, odasının yanında hu susî bir hamamı vardı..
Öteden beri uykusu gayet az dı. Besim Ömer paşa bilhassa son senelerde yeryüzünün en az uyuyan insanları arasına katıl mıştı. Gayet geç yatıyor, sabahın en erken saatinde yatağından fırlıyordu.
Her sene mutlaka en aşağı bir kitap çıkarmağı âdet haline ge tirdiği için gecenin en geç saati ne kadar yazı yazıyordu.
Ne gariptir ki bu en meşhur bekâr âlimin en son yazdığı eser de «Nasıl izdivaç etmeli?.» ismini taşıyacaktı. Bu kitap kalın ve büyük bir eser olacaktı. Besim Ömer burada ideal bir evlenme
Taha Toros Arşivi