• Sonuç bulunamadı

A. H. Tanpınar’ın “Bursa’da Zaman” Şiirinde Tem ve Yapı Açısından Zamanın Görünüşleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "A. H. Tanpınar’ın “Bursa’da Zaman” Şiirinde Tem ve Yapı Açısından Zamanın Görünüşleri"

Copied!
27
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Seçil Dumantepe

*

ASPECTS OF TIME IN AHMET HAMDİ TANPINAR’S POETRY “TIME IN BURSA” IN TERMS OF STRUCTURE AND THEME

ABSTRACT

In this article we tried to analyze Ahmet Hamdi Tanpınar’s poetry “Time in Bur-sa” in terms of temporal structure and the main themes. Time was refl ected in the structure of the poem its all aspects, including the actual, psychological and ab-solute. During theme analysis, It was emphasized the philosophical and intelle-ctual foundations in Tanpinar’s time concept. First of all, poetry was partitioned according to a temporal classifi cation and axilogical plane and champs lexical, themes in poetry were evaluated in the light of this segmentation. Otherwise, It was emphasized water and air among the other champs lexical that help in re-solving of poem. Meanwhile, It was used from Bachelard’s psychoanalysis that based on four element.

Key words: Time, Ahmet Hamdi Tanpınar, Bachelard, poetry, theme, analysis,

structure. ÖZET

Bu makalede Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Bursa’da Zaman” şiiri, temler ve za-mansal yapı açısından tahlil edilmiştir. Şiirin yapısına yansıyan aktüel, psikolojik ve mutlak zaman ele alınmıştır. Tem analizi sırasında, Tanpınar’ın zaman anlayı-şının felsefî ve fi krî temelleri üzerinde durulmuştur. Öncelikle şiir zamansal bir

Yeni Türk Edebiyatı Dergisi, Sayı 4, Ekim 2011, s. 117-143 * Arş.Gör., Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü.

(2)

tasnife göre bölümlenmiş; şiirdeki temler, kelime ağları ve değerler düzlemi bu bölümlenme ışığında değerlendirilmiştir. Bunun dışında şiirin çözümlenmesine kaynaklık eden diğer kelime alanlarından su ve hava üzerinde durulmuş, bu ya-pılırken Bachelard’ın dört unsura dayalı ruh çözümlemesinden yararlanılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Zaman, Ahmet Hamdi Tanpınar, Bachelard, şiir, tem,

ana-liz, yapı.

...

“Bursa’da Zaman” şiiri, Tanpınar’ın felsefî ve toplumsal boyutta zaman kav-ramına yaklaşımını ve bunun, bireyin varoluş sürecindeki izlerini yansıtması bakı-mından dikkate değerdir. Burada, diğer şiirlerinden farklı olarak, tarihî bir temaya yaklaştığı ve Yahya Kemal’in etkilerinin hissedildiği görülür. Fakat Tanpınar’da ta-rih, Yahya Kemal’in aksine sosyolojik boyuttan çok, estetik planda karşımıza çıkar. “Tanpınar, tarihin ürünü olan sanat eserlerinin güzelliği ebedîleştiren ve böylece akan zamanı donduran boyutu üzerinde durur.”1

Aslında şair, tarihî ve estetik unsurları kendi psikolojik dünyasını yansıtmak için bir araç olarak kullanır. Bu nedenle şiire, tarihî ve estetik bakış açısından çok psi-kolojik plan hakimdir. İç dünyasını aksettiren temel kilit noktası, “zaman” kavramı etrafında düğümlenir. Mutlu olduğu geçmiş zamanı yeniden kurmak ya da yaşadığı anda canlandırmak, zamanın dışına çıkmak ya da zamanı dondurmak gibi felsefî kay-gıları şiirlerinde başlıca tema olarak yer alır. Bu kaygı, bir yönüyle sonlu olduğunu bilen bir varlığın, sonsuzluğa dönük endişelerinden doğar. “Bursa’da Zaman” şiiri, şairin eserlerine yansıyan zamanın dışına çıkma isteğine ve çıkamamanın yarattığı huzursuzluğa çare arayışlarına karşı bir çözümü de içinde gizler. Bu çözümü, metnin derin yapısında bulmak gerekir. Şiirinde kullandığı bütün somut ve soyut fi gürler, bir bakıma bu arayış için ürettiği araçlardır.

Öncelikle fenomenolojik bir sınıfl andırmayı esas alarak, şiirde “geçmiş zamanı yeniden kurmanın araçları”nı “bilinç düzeyine ait” ve “bilinçaltı düzeyine ait araçlar” olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Bunlar, aynı zamanda şairin “uyanıklık hali” ve “uyku hali” olmak üzere iki zihin durumuna işaret eder. Şairin bilinç düzeyinde kullandığı başlıca araçlar, tarihî fi gürler, tabiî fi gürler, estetik fi gürler, hatıralar ve hayallerdir. Bu nedenle, şiirinde geçen tüm objektif nesneler, geçmişi yeniden canlandırmanın, diğer bir ifadeyle geçmişin hayalini kurmanın araçlarıdır. Kaplan’ın ifadesiyle “adeta objeyi hayaller doğurmak için zorlar.”2 Bilinçaltı düzeyine ait araçlar ise, uyku hali ve

1 Nurullah Çetin, “Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Şiiri”, Hece Dergisi, Ahmet Hamdi Tanpınar Özel Sayısı,

Yıl: 6, Sayı 61, Ocak 2002, ss. 39-56, s. 50.

(3)

bu düzeyde görülen rüyadır. Ne bilinç düzeyi ne de bilinçaltı düzeyi diyebileceğimiz üçüncü bir hal de “ölüm” fi kri etrafında şekillenir. Bu kavram, şairi ebediyete taşıyan, geçmiş zamanda kesintisiz bir akış içinde kalmasını sağlayan olumlu bir unsurdur.

Uyanıklık hali uyku hali “ölüm” kavramı Tarihî fi gürler

Tabiî fi gürler (“ölüm” ve “rüya”, şiirin son bölümünde “ebediyet” Estetik fi gürler kavramıyla birleşir) Hatıra

Hayal kurma

-rüya-İnsanın “uyku hali” ve “uyanıklık hali”, Tanpınar’a göre birbirini tamamlayan bir zıtlıktır. “Kozmik nizamın ta kendisi olan ritm, ancak bu zıtlıkla kabildir.”3 Bu zıtlığın yarattığı ritmi, şiirin genel yapısında da görürüz. Uyku ve rüya halinde za-man, uyanık halde yaşanan kozmik zamandan farklıdır. Rüyada mazi, hal ve istikbal hepsi karışık bir zihin sırasıyla birbirinin içine geçer ve bir hatıra örgüsüne dönüşür. Uyanıkken tek bir kişinin zamanı söz konusuyken, rüyada sayısız varlık ve onların zamanları, geçmiş hatıraları bir terkip halinde yer alır. Tanpınar, rüyayı bütün zaman-ları ve mekânzaman-ları kendinde toplayan sonsuzlukla eşdeğer tutar ve bu ruh hali insana sonsuzluğun bir parçası olduğunu hatırlatır. Şiirin son bölümünün son mısralarında “ölüm”, “ebediyet”, “uyku” (son uyku, ilah uykusu) ve “rüya” kavramlarının oluştur-duğu tenasüp, sonsuzluk teminde birleşir.

Tanpınar için “rüya”, sadece uyku haline bağlı bir kavram değildir. Ona göre uyanıkken de çok defa rüya hali yaşanabilir. Dede Efendi’nin “Mahur Beste”sini din-lerken zihninde uyanan ağaç imajını, uyanıkken görülen rüyaya örnek olarak göste-rir.4 Çünkü burada zihinde canlanan nesnenin, somut bir mekân ve zamana gönderge-si yoktur. Rüya, Tanpınar’ın ifadegönderge-siyle “zamansız ve soyut bir kuruluştur.”5 Böylece, her ikisi de “psikolojik zaman”a ait olan “hayal” ve “rüya”yı birbirinden ayıran asıl 3 Ahmet Hamdi Tanpınar, Edebiyat Üzerine Makaleler, Dergâh Yay., İstanbul, 1998, s. 30.

4 Age., s. 35. 5 Age., s. 34.

ŞİİRDE GEÇMİŞ ZAMANI YENİDEN KURMANIN YOLLARI

BİLİNÇALTI DÜZEYİNE AİT ARAÇLAR

BİLİNÇ DÜZEYİNE AİT ARAÇLAR NE BİLİNÇ NEDE BİLİNÇALTI

(4)

fark, belirli bir zaman ve mekân algısına sahip olup olmamalarıdır.

Tanpınar’ın şiirinde geçmişi canlandırmanın asıl yolu “hayal kurma”dır. Hayal kurma, aynı zamanda Tanpınar’a, “geçmişe, şimdiki zamanın ve kendi duygularının arasından bakma”6 imkânını verir. Fakat Tanpınar’ın aksine “Yahya Kemal, Süley-maniye’de Bayram Sabahı’nda olduğu gibi yarattığı destani havayla yaşadığı andan koparak maziye yerleşir.”7

Hayal kurma, sadece geçmiş bir dünyaya değil, olabilecek olan, geleceğe de ait bir olgudur.8 E.V. Aster’e göre hayal gücü ve hatırlama, geçmişin şimdiki bilincimiz üzerinde oynadığı rollerdir:

E.V. Aster, objelerin kronolojik zamana (geçmiş-şimdi-gelecek) göre zihnimiz-de algılanışını “hatıra” ve “beklenti” olmak üzere iki yönlü olarak zihnimiz-değerlendirir. Bu tasnife göre, hatıra ve beklenti, bilinç düzeyine ait iki kavram olup reel zaman ve mekâna göndermede bulunur. Her iki durumda da yaşadığımız ya da yaşamayı hayal ettiğimiz belirli bir zaman ve mekân vardır. Beklentilerimiz ise, hayal kurma (imgele-me) yoluyla bilincimizde oluşur. Hatırlamanın bize sağladığı gereçlerden faydalana-rak yeni tasavvurlar oluştururuz. Bu tasnife göre şiiri tekrar değerlendirdiğimizde, ilk bölümünün hatıraya ya da geçmişe, son bölümünün ise beklentiye ya da geleceğe dö-nük bir hayal kurma olduğunu görürüz. Fakat ister hatıralarına dödö-nük, isterse beklen-tilerine dönük olsun, hayali kurulan, ulaşılmak istenen asıl nesne “geçmiş zaman”dır. Şimdi bu tasnifl eri daha iyi değerlendirebilmek ve bir anlam eksenine yerleştirebil-mek için öncelikle şiirin türü ve bölümlenme ilkeleri üzerinde durmak gerekir.

“Bursa’da Zaman”, bir tahkiye şiiri değildir. Genel olarak söylem (discours) kipi-nin özelliklerini yansıtır. Çağdaş dilbilimine göre yazılı olsun, sözlü olsun tüm metin-ler, sözün söylenme anının izlerini taşıyıp taşımamalarına göre “söylem (discourse)” ve “anlatı (récit)” olmak üzere ikiye ayrılır. Bir sözün söylenme anının izlerini taşıyan metinler, söylem alanına aittir. Söylem türünün başlıca özellikleri, sözün üretiliş

şart-6 Mehmet Kaplan, Tanpınar’ın Şiir Dünyası, Dergâh Yay, İstanbul, 2001, s. 99. 7 Kaplan, age., s. 113.

8 Ernst Von Aster, Bilgi Teorisi ve Mantık, çev.: Macit Gökberk, Sosyal Yayınlar, İstanbul, 1994, s. 35.

HAYAL KURMA (ŞİMDİ) HATIRA (GEÇMİŞ) BEKLENTİ (GELECEK)

(5)

larının metne yansıyan belirtileridir. Bu belirtilere “sözceleme belirtileri (indis)” adı verilir. 1. ve 2. şahıs kullanımı, yer ve zaman göstericileri, konuşanın duygularını yan-sıtan değer hükümleri, sözceleme belirtilerine örnektir.9 “Bursa’da Zaman” şiiri hem söylem kipinde yazılması hem de lirik bir tonu olması sebebiyle sözceleme anının izlerini yansıtır. Bu belirtileri şöyle sıralayabiliriz:

– “Şiirin genelinde konuşma kipi kullanılmıştır. 1. ve 2. şahıs kullanımı buna örnektir:

….içinde gülüyor bana derinden…..başındayım sanki bir mucizenin….isterdim bu eski yerde seninle / baş başa uyumak son uykumuzu….

– “Şair, şiirin birinci ve ikinci bölümünde gizli okura, üçüncü bölümünde sevgi-lisine olmak üzere iki farklı şahsa hitap eder.

– “dün”, “bugün”, “yarın” gibi hale bağlı zarfl ar kullanılması, sözceleme anını yansıtan diğer belirtilerdir:

…yeşil türbesini gezdik dün akşam..

– “Konuşanın (şair) duygularını belirten ifadeler, hemen hemen her mısrada kar-şımıza çıkar:

…ve mimarîlerin en ilahisi… Gümüşlü bir fecrin zafer aynası....Muradiye sabrın acı meyvası….sesi nabzım olmuş hengâmelerin…başındayım sanki bir mucizenin…fetih günlerinin saf neşesini / aydınlanmış buldum tebessümünle…

– “burada” gibi yer zarfl arı; “bu”, “şu” gibi işaret sıfatları konuşma anının şim-diki zaman olduğunu gösterir:

…hâlâ bu taşlarda gülen rüyanın…bir zafer müjdesi burda her isim…isterdim bu eski yerde seninle…

Manfred Jahn, “anlatı/söylem” ayrımına benzer olarak bütün metinleri, “anlatı/ anlatı olmayan” olarak ikiye ayırır. Bu ayırım içinde şiirin, sunulduğu söylem türüne göre iki başlık altında da yer aldığı görülür. Şiir, temel olarak “anlatı şiiri (narrative poem)” ve “lirik şiir (liric poem)” olmak üzere iki sınıfa ayrılır. Anlatı şiiri, roman, hikâye gibi anlatısal metinler; lirik şiir ise deneme, tasvir, kanıtlayıcı yazılar gibi anlatısal olmayan metinler içine dahil edilir.10

9 Rıza Filizok, “Bağlı Sözce ve Kopmuş Sözce”, Ege Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları

Dergisi, Sayı 15, Ağustos 2008, Ege Üni. Edebiyat Fakültesi Yay., İzmir, s. 56.

10 Manfred Jahn, Poems, Plays and Prose: A Guide to the Theory of Literary Genres, Englis Department,

(6)

Sonuç olarak, Tanpınar’ın Bursa’da Zaman şiiri, anlatıcının (burada şairin) sö-zün söylenme anının izlerini yansıtması nedeniyle “söylem kipi”nin, duygularını yansıtması nedeniyle de “lirik şiir”in özelliklerini taşır. “Lirik şiir, bir konuşucunun sunduğu, bir duyguyu tasvir ettiği ya da felsefî bir problemi tartıştığı, yansıtıcı ve öznel bir söylem türüdür.”11 Geleneksel anlatıbilim, lirik şiiri, olayların ve aracıların eksikliği nedeniyle konusu dışında bırakır, son yaklaşımlar onun hipotetik ve alego-rik doğası ve evrenselliği nedeniyle anlatısal olmadığını göstermiştir.12 Eva Müller, şiirin sıklıkla en kişisel ve en öznel tür olarak adlandırılmasına rağmen, niçin böyle olduğu konusunda ikna etmede şiir teorisinin başarısız olduğunu ifade eder. O, şiirin tecrübî olmadığını iddia edenlerin aksine yüksek ölçüde tecrübeye dayandığı görü-şündedir.13 Tek başına bakış açısı izlenimi vermesi, belirlilik, biricik olması nedeniy-le bir inedeniy-letişim etkisi ve mimetiğe benzer bir gerçek yaşam tecrübesi iznedeniy-lenimi verir. Üslup, kullanılan fi guratif dil ve kişinin dilinin biricikliği de bu olguyu destekler.14

M. Kaplan, Şiir Tahlilleri’nde mekânsal bir tasnifl e “Bursa’da Zaman” şiirini, geniş mekândan dar mekâna yönelişini esas alarak iki kısma ayırmıştır. Kaplan’a göre, şiirin Bursa’yı geniş bir perspektif halinde tasvir eden birinci kısmıyla, şairin sevgilisiyle Yeşil Türbe’ye yaptığı gezintiyle başlayan ve “dar ve kapalı bir mekânda kaybolma arzusunu ifade eden” ikinci kısmı bir tezat oluşturur.15 Biz de bu temel ayırıma ek olarak, şiiri, kullanılan “anlatım teknikleri” ve “dilbilgisel zamanları” esas alan farklı bir tasnif ilkesine göre değerlendirdik ve üç bölüme ayırdık. Bu ayrımı ter-cih etmemizin sebebi, şiirin zamansal yapısını ortaya koymaya daha uygun olmasıdır. Şiirin zaman sistemi, “şimdiki zaman” etrafında kurulur. Şairin “anlatma zama-nı” olarak seçtiği şimdiki zaman merkeze yerleşir. Öncesi “geçmiş”, sonrası “gelecek” olarak ifade edilir. Şimdiki zaman, aynı zamanda şiirin bütününü kuşatan bir “çerçeve zaman” görevindedir. Metni çevreleyen şimdiki zamanın izlerini, sözceleme belirtileri adı altında göstermiştik. Anlambilimsel boyutta ise bu şimdiki zaman, geçmişe ve ge-leceğe doğru uzanır. Şiirin sonunda bütün zamanları kendinde toplayan bir bütün halini alır. Bu dönüşümleri şair, metindeki nesneler ve kavramlar üzerinden göstermektedir.

Şiirin temel bölümlenmesini ve zamansal yapısını bir bütün halinde şöyle bir tablo ile gösterebiliriz:

11 Eva Müller, “Poetry, Narratology, Meta-Cognition”, Current Trends in Narratology, edited by Greta

Olson, De Gruyter, Berlin/New York, 2011, s. 248.

12 Müller, agm., s. 248. 13 Müller, agm., s. 248. 14 Müller, agm., s. 248.

(7)

ŞİİRİN BÖLÜMLENMESİ VE ZAMANSAL YAPISI

ŞİMDİKİ ZAMAN (ANLATMA ZAMANI)

ŞİİRİN BÖLÜMLERİ 1. TASVİR BÖLÜMÜ (1-29.mısralar) 2. HİKAYE BÖLÜMÜ (30-32. mısralar) 3. DİYALOG BÖLÜMÜ (33-43.mısralar) KULLANILAN DİLBİLGİSEL ZAMANLAR VE GÖREVLERİ TASVİR ZAMANI: Şimdiki zaman Geniş zaman HİKAYE ZAMANI: Görülen geçmiş zaman DİYALOG ZAMANI Şimdiki zaman ANLAMBİLİM-SEL ZAMAN DEĞERLERİ (TEMLER)

UZAK GEÇMİŞ YAKIN GEÇMİŞ SONSUZLUK

(EBEDİYET) Geçmiş+şimdi+gelecek ŞİİRDEKİ KELİME FİGÜRLERİNİN TASNİFİ TARİHÎ NESNELER TABİÎ NESNELER ESTETİK NESNELER SOYUT NESNELER Aşk kavramı (sevgiliye kavuşma hayali) Geçmiş+şimdi SOYUT NESNELER ölüm, rüya, ebediyet kavramları geçmiş+gelecek ŞAİRİN BİLİNÇ DURUMLARININ TASNİFİ UZAK GEÇMİŞE DÖNÜK HAYAL YAKIN GEÇMİŞE DÖNÜK HAYAL YAKIN GELECEĞE DÖNÜK HAYAL UZAK GELECEĞE DÖNÜK HAYAL

ÜST-TEMLER TARİH SANAT+ESTETİK AŞK DİN

FERT-TOPLUM BÜTÜNLEŞMESİ FERT-KENDİSİ BÜTÜNL. FERT-FERT BÜTÜNL. FERT-TANRI BÜTÜNL.

Birinci bölümde, uzak geçmiş; ikinci bölümde yakın geçmiş; son bölüm de ise geçmiş, şimdi ve gelecek terkibinde cisimleşen sonsuzluk; şimdiki zamanın yani söz-celeme anının temler düzlemindeki açılımlarıdır. Biz bu dönüşümleri, şiirdeki kelime alanları üzerinden inceleyeceğiz.

Bir metnin anlam alanı Greimas’a göre “fi gürler düzlemi”, “temler düzlemi” ve “değerler düzlemi” olmak üzere üç tabakada incelenir.16

“Metinde dış dünyaya ait olan ve beş duyu vasıtasıyla algılanabilir olan her şey fi gürdür. 16 Rıza Filizok, “Metinlerde Figür, Tem ve Değer Düzlemleri”, 2010, www.ege-edebiyat.org.

(8)

Bir metnin en somut düzlemidir. Figürlerin duyularla kavranan dış dünyayı ifade etme-lerine karşılık, temler düzlemi, insanın zihinle algılanan iç dünyasını ifade eder. Tematik bir inceleme için metinde bulunan fi gürlerin, temler ve değerler sistemine göre anlam-larını çözmek gerekir. Metinde yer alan somut fi gürlerin önce hangi teme ya da temlere bağlandığını bulmak, daha sonra bunların metnin değerler düzlemindeki yerini tespit etmek gerekir. Bir metni üreten kişinin ifadesine, kelimelerine yansıyan “öznel duygu ve hükümleri” değerler (axiologie) sistemini oluşturur.17

Metinde yer alan kelime fi gürleri karşıtlık, aynîlik, çağrışım ilişkileri içinde bir-birine bağlanırlar ve “kelime alanları (champ lexicale)” oluştururlar.

Kelime alanı, bir metinde yahut bir metin kümesinde aynı teme bağlı olan kelime ve de-yimlere denir. Kelime alanları, bir yazarın anahtar fi kirlerini, duygularını, sabit fi kirlerini ortaya koyar. Bu hususlar, ayrıca yazarın üslubunu belirlemede önemli ipuçlarıdır.18 Bir metinde yer alan bazı kelime alanlarının ortak bir üst tem etrafında top-lanmasından “kelime salkımları” meydana gelir. Kelime salkımlarının da yarattığı etkiye göre “art arda gelen kelime salkımları”, “çağrışımla oluşan kelime salkımları” ve “karşıt kelime salkımları” olmak üzere üç çeşidi vardır.19 Şair, bu şiirinde temel olarak art arda gelen kelime salkımlarını kullanmayı tercih etmiştir. Metnin yapısal ilerleyişi de bu tercih doğrultusunda geliştirilmiştir. Çünkü verilen tabloda da gö-rüldüğü gibi fi gürler düzlemindeki kelimelerin oluşturduğu kelime alanları, temler düzleminde “uzak geçmiş-yakın geçmiş-şimdi-gelecek-sonsuzluk” şeklinde ilerle-yen kronolojik bir zaman çizgisi yaratır. Bu zamansal çizgi, metnin yapısal çizgisiyle aynı paralelde ilerler.

Şimdi bu ön bilgiler ışığında, öncelikle şiirin bölümlenmesini esas alarak, her bölümdeki kelime alanlarını ve onların bağlandıkları temler ve değerler düzlemini ortaya koyacağız. Daha sonra şiirin gelişiminde bir yer bulan diğer tem çiftleri üze-rinde duracağız. Sonuç bölümünde de bütün bu bulguların şairin zaman idrakinde oynadığı rolü değerlendireceğiz.

1. bölüm, Bursa’nın geniş bir perspektife yayılan bir tasvirini içerir: Bursa’da bir eski cami avlusu,

Küçük şadırvanda şakırdayan su; Orhan zamanından kalma bir duvar Onunla bir yaşta ihtiyar çınar Eliyor dört yana sakin bir günü.

17 Filizok, 2010, agm.

18 Rıza Filizok, Anlam Analizine Giriş, Ege Ü. Edebiyat Fakültesi Yay., İzmir, 2001, s. 134. 19 Rıza Filizok, “Metin Analizi Açısından Kelimeler”, 2010. www.ege-edebiyat.org.

(9)

Bir rüyadan arta kalmanın hüznü İçinde gülüyor bana derinden. Yüzlerce çeşmenin serinliğinden, Ovanın yeşili, göğün mavisi Ve mimarîlerin en ilâhisi. Bir zafer müjdesi burda her isim: Sanki tek bir anda gün, saat, mevsim Yaşıyor sihrini geçmiş zamanın Hâlâ bu taşlarda gülen rüyanın. Güvercin bakışlı sessizlik bile Çınlıyor bu sonsuz devam vehmiyle. Gümüşlü bir fecrin zafer aynası, Muradiye sabrın acı meyvası, Ömrünün timsali beyaz Nilüfer, Türbeler, camiler, eski bahçeler, Şanlı hikâyesi binlerce erin, Sesi nabzım olmuş hengâmelerin Nakleder yâdını gelip geçene. Bu hayalde uyur Bursa her gece, Her şafak onunla uyanır, güler Gümüş aydınlıkta serviler, güller Serin hülyasıyla çeşmelerinin. Başındayım sanki bir mucizenin, Su sesi ve kanat şakırtısından Billûr bir âvize Bursa’da zaman.20

Tasvir, nesneler ve şahıslar aracılığıyla genişleyen bir ânın anlatımıdır. Tasvirler, metinde hikâye zamanının durduğu anlardır. Buradaki zamansallık, tasvir edilen un-surlar üzerinden yaratılır. Şiirin ilk bölümünde, kapalı ve açık mekânlarla, bu mekân-lardaki tarihî ve tabiî nesnelerin tasviri yapılmıştır.

Tasvirde şairin kullandığı dilsel zaman, şimdiki zaman ve geniş zamandır. Şim-diki zaman kullanımı, okurla metin arasındaki zamansal mesafeyi kısaltmasıyla okurda mimetik bir etki ve beraberinde samimiyet duygusu yaratır: Eliyor, gülüyor, yaşıyor, çınlıyor, başındayım… Ayrıca şairin anlatma zamanı olarak konuşma anını seçmesi, okurla karşılıklı konuşma izlenimi vermektedir. Bunun yanında, “bana, bu-rada, bu taşlarda, başındayım” gibi sözceleme anını yansıtıcı ifadeler, şairin kendi benini de “şimdiki zaman”a yerleştirdiğinin göstergesidir. Şairin iç beni, bulunduğu 20 Kaplan, Şiir Tahlilleri II, s. 77-78.

(10)

andan, geçmişe ve geleceğe doğru seyahat halindedir. Bu seyahat, mekânsal değil, zamansal odaklı olduğu için ruh planındadır ve bu nedenle içe dönük bir “hareket” söz konusudur. Zaten Tanpınar için “asıl hareket dışta değil, ruhtadır.”21 Tasvirlerde kullanılan geniş zaman ise, tekrarlayan hareketleri ifade etmesi bakımından sıklık görevindedir: Nakleder, uyur, uyanır, güler… her şafak, her gece….. Bursa her gece, maziyle güler, maziyle uyanır. Burada geniş zaman, dün, bugün ve yarını içine alması nedeniyle hem anlambilimsel, hem gramatikal anlamda kullanılmıştır.

Şiirin anlamsal düzleminde zaman genişlemesi, nesneler aracılığıyla sağlanmış-tır. Şiirin ilk bölümündeki nesneleri, tarihî ve tabiî nesneler olarak sınıfl andırabiliriz. İkinci ve üçüncü bölümünde bu tasnife estetik nesneleri de ilave edeceğiz. Nesnelerin yarattığı bütün bu farklı zamanlar, şiire tarihî bir derinlik katar. Tasvirle şiir, eşyadan gelen maziyle zenginleşir ve böylece tek bir ânın içine bütün mazi yerleşir. Bu mazi, şiirin ilk bölümünde uzak mazidir. Temler düzlemindeki uzak geçmiş, fi gürler düzle-minde tarihî ve tabiî nesneler aracılığıyla somutlaştırılır. Şimdi şiirin ilk bölümündeki zamana ait unsurlar ve kelimeler arasındaki ilişkiyi tem, fi gür ve değerler düzlemin-deki yerlerine göre değerlendirelim:

TEMLER DÜZLEMİ UZAK GEÇMİŞ

(I. BÖLÜM) FİGÜRLER DÜZLEMİ

(KELİME ALANLARI)

TARİHÎ FİGÜRLER TABİÎ

FİGÜRLER Bursa / Eski bir cami avlusu / küçük şadırvan /

Orhan zamanından kalma bir duvar / yüzlerce çeşme / mimarilerin ( en ilahisi) / Gümüşlü/ Muradiye / Nilüfer / Türbeler / Camiler / … çeşmelerinin / billur bir avize

şakırdayan su / ova / gök / mevsim / taşlar / güvercin (bakışlı sessizlik) / Nilüfer / eski bahçeler / serviler / güller / su sesi / kanat şakırtısı

DEĞERLER DÜZLEMİ NEŞE + HÜZÜN

Neşe ve hüzün belirten ifadeler

..hüznü.. / ..gülüyor/ …müjdesi ./..gülen (rüya) /.. acı.. /..güler

Tanpınar’a göre “kuruluş devrinin bütün şiiri, füsûnu Bursa’dadır. Bu füsûnu, üstünde yükseldiği toprağı kavramasını bilen ve o kadar asırdan sonra ilk günlerin tazeliğiyle bizi saran mimarî yapar.”22

Tasvirlerdeki fi gürler, tarihîliği içinde ele alınmıştır: Eski bir cami avlusu,

21 Ahmet Hamdi Tanpınar, Yaşadığım Gibi, Dergâh Yay., İstanbul, 1996, s. 215. 22 Age., s. 216.

(11)

Orhan zamanından kalma bir duvar, ihtiyar çınar, Gümüşlü bir fecrin zafer aynası, Muradiye sabrın acı meyvası, ömrünün timsali beyaz Nilüfer…. Böylece, geçmişin hülyası canlandırılmak istenir. Tanpınar için hüznün asıl kaynağı, Bursa’da en güzel terkibini bulan bir “kültür coğrafyasının kaybı”dır.23 O, bütün şiir boyunca bu terki-bi tekrar kurmanın peşindedir. Gümüşlü, Tanpınar’a göre Türk muhayyilesinin sa’da ilk çalışmasıdır. “Gümüşlü” adıyla, “keskiden ve çekiçten evvel Türkçe Bur-sa’yı bizim nâmımıza fetheder.”24 “Fecr” sözcüğüyle, Osmanlı’nın doğuşu sabaha benzetilir. “Sabrın acı meyvası” olarak nitelendirdiği “Muradiye” ise, “Anadolu’nun fethinden sonra unsurların bütününe sahip olan ilk istikrar devrinde, Yıldırım za-manında hüviyetini bulan”, “Akdeniz’i ve Marmara’yı gören, onun dehasını benim-seyen bir milletin mimarisidir.”25 Ayrıca Muradiye, ölen ve öldürülen şehzadelerin türbelerinin bulunduğu bir mekândır. Bursa başkent olmaktan çıkınca, Muradiye’ye defnedilen cenazelerle hatırlanır. Bu nedenle Tanpınar, Beş Şehir’de Bursa’yı hatır-lanmayı bekleyen masal sultanlarına benzetir.

“Türbeler, camiler, eski bahçeler”, hem aktüel hem tarihî boyutuyla bu kendine özgü mimarinin bir parçasıdır. İlâhî bir atmosferin içine yerleştirdiği Bursa mimarisi, ona göre bir milletin kendi imanının şekillendirdiği iç nizamın, sanat eserine yansı-masıdır. Bu nedenle sanat eserini “ferdi bir hüner”den ziyade, “devam fi kri”nin bir tezahürü olarak görür. Çünkü “sanat, ölümden sonraki hayattır.”26

Tarihî eserler, camiler, türbeler, isimler, zamanın somut olarak nesneler üzerin-deki varlığını ve etkisini gösterir. Zamanın geçişinin, tarihî ve dolayısıyla toplumsal boyutta algılanması, süreklilik şuurunu arttırır ki bu da Tanpınar için kader trajedi-sini azaltmanın yollarından biridir. Fakat zamanın nesneler üzerindeki yıkıcı tesiri bireysel boyutta düşünüldüğünde insanın faniliğini hatırlatır ve hüzün verir. Şiirdeki “hüzün” ve “neşe”yi ifade eden unsurların bir arada kullanılması, zamanın bireysel ve toplumsal algılanışının yarattığı ikilemin ‘değerler düzlemi’ndeki karşılığıdır.

Şiirdeki nesneler ya da imajlar hakkında söylenebilecek önemli bir nokta da, be-lirli bir zamana ve mekâna gönderme yapmaları nedeniyle kronotopik (chronotopic) karakterde olmalarıdır. Bakhtin’in ifadesiyle her edebî imaj, kronotopiktir. Bu bağ-lamda, poetik imajların da zamansal karakteri üzerinde durur.27 M.M. Bakhtin’ e göre kronotop, ‘mekânsal’ ve ‘zamansal’ işaretlerin edebî eserde bir bütün olarak

kaynaş-23 Doğan Hızlan, “Sönmüş Kibritin İzinde”, Toplumbilim Dergisi, Ahmet Hamdi Tanpınar Özel Sayısı,

Sayı 20, Ağustos 2006, ss. 21-50, s. 44.

24 Tanpınar, Yaşadığım Gibi, s. 216. 25 Tanpınar, Yaşadığım Gibi, s. 217. 26 Tanpınar, Yaşadığım Gibi, s. 23.

27 M.M. Bakhtin, “Forms of Time and of the Chronotop in the Novel: Notes toward a Historical Poetics”,

Narrative Dynamics, edited by Brian Richardson, The Ohıo State University Press, Columbus, 2002,

(12)

masıdır. Böylece yoğunlaşarak cisim kazanan zaman, görünür hale gelir; mekân ise tarih, olay örgüsü ve zamanın hareketleriyle uyumlu ve onlara göre değişen bir şekle girer.28 Şiirdeki tarihî ve estetik nesnelerin kronotopik değerleri, yukarıdaki tablolar-da tablolar-da görüldüğü gibi Osmanlı’nın kuruluş yıllarına ait geçmiş zaman ve Bursa’nın özellikle bu dönemine ait tarihî ve dinî mekânlarıdır. “İhtiyar çınar”, “su” gibi tabiî nesnelerin kronotopik anlamları ise, bütün zamanları ve mekânları kendinde toplayan bir ‘ebediyet’ hülyası etrafında şekillenir.

Şiirdeki nesneler kronotopik anlamlarını, tasvir edildikleri sıfatlar aracılığıyla kazanır. Mekânsal olarak statik bir karakter taşıyan tasvirlerin, zamansal açıdan di-namik karakterde olduğu görülür. Çünkü nesneler, içinde bulundukları anda değil, geçmiş zamanın penceresinden algılanır. “Fetih günlerinin saf neşesini / aydınlanmış buldum tebessümünle” dizelerinde olduğu gibi, sevgilinin güzelliği, fetih günlerinin atmosferi içinden tasvir edilmiştir.

Tanpınar’ın geçmiş zamanı algılayış tarzı, “parçalı” ya da “kesik kesik”tir. Çün-kü aktüel zaman içinde, yani şimdiki zamanda konuşan şair, geçmişe ait unsurları bilincine geliş sırasına göre anlatır. Bu nedenle şiirdeki nesneler, geçmiş zamanın anlatıcılarıdır ve tek tek geçmişin parçalarını ifade ederler. Fakat insan, şimdidedir. Geçmişi bir bütün olarak rüya üst kavramında toplayan şair, onu da insan bilincinin bir parçası yaparak şimdiye taşır. Böylece, geçmiş, hal ve gelecek insanda toplanır. Bu ebediyet kavramı, devam fi kri, insanı aktüel zamanın dışına taşır.

Tanpınar’da Osmanlı’nın bir devrini “söz kuvvetiyle yeni baştan kurma eğili-mi”, sadece şiirin tasvir bölümünde görülür, sonra bu eğilim ferdi duygularla birleşir. Bu nedenle geçmiş zaman ve yaşanan zaman çatışması ve bunun yarattığı ruh ikile-mi, şiirin derin yapısına hâkim olan temel karşıtlıktır.

Şiire bütün olarak bakıldığında, geçmişe ait kavramların yoğun olduğu görülür. Aslında şairin gelecekten beklentisi de güzel bulduğu geçmiş zamanı yaşayabilme arzusuna bağlıdır. Ondaki devamlılık, geçmişin devamlılığı ya da bir rüya haliyle dondurulmasıdır. Geçmişe özlem, geleceğe ait umutların önüne geçer. Diyebiliriz ki geleceğe ve şimdiye karşı karamsar bir hali vardır. Bu gelgitli ruh hali, Bursa dene-mesinde de görülür. Can sıkıntısı ve ölüm düşüncesiyle boğulan ruhu, bir şadırvanın kurnasına atılan gül imajıyla yeniden “kıymetler dünyası”na doğar.

İnsan, zamanın içinde, onun bir elemanı olarak düşünüldüğünde, “ihtiyar çınarın günleri elemesi gibi” zaman onu eleyecektir. “İhtiyar çınar”, şiirde zamanı eleyen bir eleğe benzetilir. Bu metafora göre zaman, toz halinde mekâna yayılan bir un gibi düşünülebilir. Tanpınar’ın bir diğer şiirindeki “zaman kırıntıları” imajı da zamanı parçacık, toz ve kırıntı halinde düşünmenin bir sonucudur. Kırıntı ve parçacık haline

(13)

gelen zaman, mekânı kaplayarak cisimleşir, çizgisellikten çıkarak hacimleşir. Bu ha-cim, şiirin devamında dünü, bugünü ve yarını kaplayacaktır. İmaj, zamanı somutlaş-tırarak bir zamansallık yaratır. “Eliyor” kelimesi, dilbilgisel açıdan şimdiki zamanı, anlambilimsel açıdan ise geniş zamanı ifade eder. Çünkü buradaki şimdi, geçmişi geleceğe bağlayan bir şimdidir. Şair, zamanın devamlılığını, imajda yakalamıştır. DE-VAMLILIK fi kri şiirin ruhudur. Demiralp’e göre “çınlıyor sonsuz devam vehmiyle” dizesinin ilk hali olan “geçmiş zaman” dizesinin yerine “sonsuz devam”ı kullanması, onun zamanı kesintisiz, bir bütün içinde kavrayışının da sonucudur. “Çünkü özne, tarihsel kökünden sonrasızlığa uzanmak ister.”29

Şair, bu şiirde ebedî olanın peşindedir. Bütün metaforlar, bizi zaman şuuruna götürür:

Bir rüyadan arta kalmanın hüznü

Rüya metaforu, geçmişe ait bir zaman dilimini anlatmak için kullanılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun doğuşu, ona göre rüya kadar güzeldir. Rüya dünü, hüzün bugünü simgeler. İhtiyar çınar da aynı şair gibi dün ile bugünü beraber yaşamaktadır.

“içinde gülüyor bana derinden”

Aksiyolojik eksende ise geçmiş zamanın (mazi) mutluluk, şimdiki zamanın (hal) hüzün verdiğini görürüz. “Derinden” kelimesi maziyi anlatmak içindir. Derinlik, mekânsal bir ifadedir. Fakat burada mekân, zaman için kullanılmıştır. Bu derinlik, tarihten ileri gelir.

yüzlerce çeşmenin serinliğinden

Serinlik, yaz günü için olumlu bir ifadedir. Hatıra da insana serinlik veren bir unsur olarak kullanılmıştır. Öyleyse geçmiş, güzeldir.

Şiirde zaman, mekân isimlerine yüklenir: Bir zafer müjdesi burada her isim

Ona göre isimler, “mazi dediğimiz o uzak masal ülkesinden toplanmış hususi renkleri olan”, “hafızanın sularında oluşan mucizeli terkiplerin mimarisi”dir.30 Bu isimler, şairin içine bir müjdenin sevincini verir, şairi o devre götürür. Şair, bunları bir zafer müjdesi olarak algılar.

sanki tek bir anda gün, saat, mevsim

29 Oğuz Demiralp, Kutup Noktası, YKY, İstanbul, 2001, s. 169.

(14)

Bu mısra, Bergson’un “saf süre” tanımıyla uyuşmaktadır. Bergson’a göre süre, her bir anı diğerinden ayrılmayan, birbiri içinde eriyen, içimizden akıp giden bir oluş-tur, gerçek zamandır.31 Dolayısıyla süre, iç içe geçmiş şuur anlarından ibarettir.32 İçsel zamana bağlı olan bu süre, birbirine eklemlenmiş içsel durumları canlı şeyler olarak kavramamızı sağlar. Asıl özgürlük de, uzama bağlı olan dış zaman yerine bir insanın kesintisiz evrimini kuran kendi iç zamanında yaşamasıdır33. Tanpınar da işte özgür-lüğü burada arar. Kendine, birbirine eklemlenmiş, fi ziksel ve ruhsal görüngülerden oluşan bir dünya yaratır. Asıl canlı olan bu dünyadır. Dış dünyadaki nesneler ise, çağrışım yoluyla kendi içsel evrenini oluşturması için bir araç görevini görür. Bu iç zamana bağlı olan hareket de, dolayısıyla zihnî bir süreç olacaktır. Bir şuurun algıla-dığı ve mekân değil zaman çizgisi üzerinde gerçekleşen bir hareket. Buna göre, şiirin yüzeysel yapısında görülen bütün fi gürlerin kaynağı ve oluş sırası, şairin bilinci ve buradaki oluş sırasına bağlıdır.

Şair, zamanın parçalı algısı yerine, onu yekpâre bir anda toplanmış kabul eder. İhtiyar çınarı günü eleyen bir elek olarak görüyordu. Bu da zamanı yekpâre düşün-menin bir sonucudur. Çünkü elek un gibi bölünmez, toz halindeki nesneleri eler, parçalara ayrılmaz, fakat bir araya gelince bir bütün oluşturur. Bir anlamda vahdeti simgelediğini düşünebiliriz. Bu, son çağın zaman felsefesinin bir sonucudur.

yaşıyor sihrini geçmiş zamanın

Dizesiyle şair, böylece hepsini şimdiki zamana taşır.

“Hâlâ bu taşlarda gülen rüya” imajı, Kaplan’ın ifadesiyle “insanların inanç ve

özleyişlerinin madde diline tercümesidir.”34 Rüya, imparatorluğun kurulma safhası-dır. Gerçek olmayacak kadar güzel günlerdir. Taş, dün de vardır, bugünün de temsil-cisidir. Taşın ömür genişliğinde zamanın bütünlüğü bulunuyor.

su sesi ve kanat şakırtısından billûr bir avize Bursa’da zaman.

Su sesi, kanat şakırtısından yapılmış billur avizenin kristalleri zamanı eler. Ha-yal, yine unun elenmesi metaforunda olduğu gibi mekâna dağılan ve hacmi dolduran bir unsurdur. Güneşin yansıması, kristali sayısız parçaya ayırır. Şair, belli anların dondurulmasını “kristarilize edilen zaman” imajıyla veriyor. Bu imaj, aynı zamanda psikolojik zamanın bir sembolüdür.

31 Mustafa Kök, Mistik Dünya Görüşü ve Bergson, Dergâh Yay., İstanbul, 2001, s. 28. 32 Kök, age., s. 29.

33 Henri Bergson, Time and Free Will, The Macmillan Co: “Zaman ve Özgür İstenç”, Çev: Alp

Türmer-tekin, Cogito, Zaman: 12’ye 1 var, sayı: 11, 1997, s. 11.

(15)

M. Kaplan’ın da söylediği gibi şairin mekâna ve eşyaya bakışı subjektiftir. Şair, tarihî, tabiî ve estetik nesneler olarak sınıfl andırdığımız somut nesnelere bir ruh yük-ler. Somut nesneler, zamanı yansıtan bir aynadır onun için. Bunu yaparken teşhis ve intak sanatını kullanır: Orhan zamanından kalma bir duvarın şaire gülmesi, taşlarda gülen rüya, güvercin bakışlı sessizlik, türbeler, camiler ve eski bahçelerin binlerce erin şanlı hikâyesini nakletmesi... Şair, Bursa’yı da kişileştirerek “her gece bu hayal-de uyuduğunu” söyler.

Tanpınar, somut nesneleri kişileştirdikten sonra onlara soyut anlamlar yükler. Bu fi gürleri, zamanı ya da geçmişi yansıtan bir gösterge olarak kullanır. Şairin somut nesneleri önce kişileştirmesinin nedeni, tarihî bir dönemi yansıtmanın dışında, onlara ‘duygu değeri’ de yüklemek içindir. Gümüşlü’nün zafer aynası, Muradiye’nin sabrın acı meyvesi olması gibi; zafer, acı, sabır, hüzün, sevinç (gülen rüya) ifadeleri ancak kişileştirilmiş bir varlığın sahip olabileceği vasıfl ardır. Şair, bu şekilde somut nesnele-re soyut anlamlar yüklediği gibi, diğer yandan soyut kavramları da somut hale getirir.

Bergson’un sezgi anlayışına göre bir hareketi ve buna bağlı bir nesneyi mutlak olarak kavrama, ancak o eşyanın içinden kavranmasıyla mümkündür. “Sezgi, adeta şuurla eşyayı özdeşleştirici mahiyettedir.”35 Tanpınar da burada eşyayı dıştan değil içten kavrar. Eşyaya bir ruh ve bilinç verme, adeta eşyayla aynileşme ve kendiyle paralel bir ruh hali yaratma yoluna gider. Böylece, içten “sezgi” yoluyla kavradığı eşyanın hakikatiyle kendi hakikatini birleştirir ve mutlak bir süre içinde birleştirir.

Bütün bu değerlendirmelere ait örnekleri aşağıdaki tablo üzerinde görebiliriz: Somut nesneler kişileştirme soyut anlam

Duvar hüzünlenmek, gülmek geçmiş zaman

Çınar ihtiyar geçmiş zaman

Taşlar gülmek (gülen rüya) geçmiş zaman

Gümüşlü zafer geçmiş zaman

Muradiye sabır geçmiş zaman

Nilüfer ömrünün timsali geçmiş zaman

Türbeler, camiler nakletmek geçmiş zaman Eski bahçeler

Bursa uyumak, uyanmak, gülmek geçmiş zaman

Bu kişileştirmenin sonuçlarına bütün olarak baktığımızda, şairin Bursa ve bu-radaki tabiî ve tarihî eserler üzerinden kendi ruh haline paralel, ikinci bir ruh yarat-tığını görürüz. Bu ruh, bize Bursa’nın aynasında bir yönüyle geçmişe, bir yönüyle ebediyete uzanan “ikinci bir zaman” içinden seslenir. Bu zaman şairin nabzında attığı gibi, “sadece mazisinde yaşayan bir geçmiş zaman güzeli gibi hâtıralarına kapanmış şehrin nabzında (da) kendiliğinden atar.”36

35 Kök, age., s. 38.

(16)

Ondaki geçmiş zaman özlemi, sadece yaşadığı andan uzaklaşıp geçmiş zamana sığınmak şeklinde değildir. Geçmiş zamanı, şimdinin içine yerleştirerek yaşadığı anı zenginleştirmektir isteği. Bu nedenle onun zaman okunun yönü, Yahya Kemal, A. Şinasi Hisar’ın aksine ileriye doğrudur. Sabahattin Eyyüboğlu, “bugün yaşadığı ânın zaman yüklü olması” bakımından onu Yahya Kemal’den ayırarak Ahmet Haşim’e yaklaştırır.37

Soyut nesneler somut nesneler

Sessizlik güvercin bakışlı

Zaman billur bir avize

(fetih günlerinin) Neşe sevgilinin yüzü

Ölüm ilah uykusu

Ölüm eski cedlerin rüyası

Şiirin son bölümünde ölüm kavramı, insanı korkutan sınırsız ve sonsuz bir za-manın parçası olmaktan çıkarak; “uyku”, “rüya” gibi insan bilincinin bir parçası hali-ne getirilir. Ölümün, bir anlamda zamanın bu şekilde zihnimizin algılayabileceği bir boyuta taşınması, Tanpınar’ın ifadesiyle “ölümü ehlileştirmenin” yollarından biridir. Bu ebedî uykunun uyunduğu istirahatgâhlar olan dinî âbideler de sade mimarîsiyle ölümün realitesini yumuşatır. Şaire göre “âbide, eski Türk şehirlerinin ortasında ya-şanan zamanla ebediyet arasında aşılması çok kolay bir köprü gibi âdeta ‘üçüncü bir zaman’ teşkil ederdi.”38

Bursa denemesiyle mukayeseli bir okumanın ışığında, Bursa’da üç zamanın ter-kibini buluruz. Birincisi, içinde yaşadığımız aktüel zamandır. Bunun yanı başında olan ikinci bir zaman, sanat, din, tarih ve aşkla yoğrulmuş geçmiş zamanı yansıtır. Gözden kaçan bir üçüncü zaman daha vardır ki o da şimdi yaşanan zamanla gelecek veya ebediyet arasında köprü oluşturur. Böylece Tanpınar’da zamanın aktüel, tarihî ve dinî olmak üzere üçlü bir yapıya sahip olduğunu görürüz.

Yeşil türbesini gezdik dün akşam, Duyduk bir musikî gibi zamandan Çinilere sinmiş Kur’an sesini.

Şiirin ilk bölümüne hakim olan tarihî atmosfer, ikinci bölümden itibaren yerini dinî bir atmosfere bırakır. Yakın mazinin anlatıldığı bu bölümde, ‘anlatma zamanı’ olarak “görülen geçmiş zaman” kullanılmıştır. Şair, burada konuşma anından bir gün önce sevgilisiyle geçirdiği akşam saatini anlatır. Birlikte Yeşil Türbe’yi gezerler. Bu-rada da okurla hayali bir diyalog kurulduğunu söyleyebiliriz. Çünkü “dün” belirleyici

37 Eyuboğlu, Sabahattin, “Tanpınar’da Zaman”, Bir Gül Bu Karanlıklarda (Tanpınar Üzerine Yazılar),

hzl.: Abdullah Uçman-Handan İnci, Kitabevi 165, İstanbul 2002, s. 145: “Tanpınar’da Zaman”, Yeni

Ufuklar, sayı 130, Mart 1963, s. 145.

(17)

ifadesi, sözceleme anında olduğumuzu bildirir.

Şiirin bu bölümünde, fi gürler düzleminde estetik nesneler ön plandadır. Yeşil Türbe, musikî, çiniler, Kur’an sesi gibi unsurlar, üst tem olarak sanat ve estetik kav-ramlarına bağlanır. “Aşk, ölüm ve ebediyet, sanat eserinde birleşir. Huzur romanında da bu temlerin birleştiği görülür.”39 Şiirde “Yeşil Türbe” imajı etrafında birleşen bu temlere dinin de eklendiği görülür. Tanpınar için “musikî de sanattan ziyade dine benzer.”40

TEMLER DÜZLEMİ YAKIN GEÇMİŞ (II. BÖLÜM)

FİGÜRLER DÜZLEMİ (KELİME ALANLARI)

ESTETİK NESNELER

Yeşil türbe.. / musiki.. /çiniler / Kur’an sesi..

DEĞERLER DÜZLEMİ HÜZÜN

Hüzün belirten ifadeler akşam / Kur’an sesi…

Şiirin birinci ve ikinci bölümlerine genel olarak baktığımızda iki mazi karşımıza çıkar:

1. Milletin mazisi (uzak mazi)

2. Kendi hayatındaki mazi (yakın mazi)

Şair, bu iki maziye de sempatiyle bakar. Değerler düzlemine baktığımızda uzak maziyi hatırlamak ona mutluluk ve neşe verirken, yakın maziye ait hakim duygunun hüzün olduğu görülür. Şair, çinilere sinmiş Kur’an sesinde maziyi canlandırmanın yollarını arar. Bu tecrübeyi, Yahya Kemal Tanpınar’a taşımıştır. Topkapı Sarayı’nda Kutsal Emanetler bölümünde Kur’an okuma geleneği, Yavuz Sultan Selim zama-nında başlamış, günümüze kadar aralıksız devam etmiştir. İşte beş yüz senelik bu gelenek, devam fi kri bu sefer de iman çerçevesinde karşımıza çıkar.

Değerler düzlemine baktığımızda yakın geçmişte olması nedeniyle hüzün duy-gusunun hakim olduğu görülür. Çünkü uzak mazide mutlu olan şair, içinde bulundu-ğu zamana yaklaştıkça hüzne kapılır. Dolayısıyla onun zihninde “geçmiş”, mutluluk-la; “şimdi” ise hüzünle doğru orantılıdır.

Fetih günlerinin saf neşesini Aydınlanmış buldum tebessümünle. İsterdim bu eski yerde seninle

39 Kaplan, Şiir Tahlilleri II, s. 82. 40 Tanpınar, Yaşadığım Gibi, s. 360.

(18)

Başbaşa uyumak son uykumuzu, Bu hayal içinde… Ve ufkumuzu Çepçevre kaplasın bu ziya, bu renk, Havayı dolduran uhrevi ahenk. Bir ilâh uykusu olur elbette Ölüm bu tılsımlı ebediyette, Belki de rüyası eski cedlerin, Beyaz bahçesinde su seslerinin.

TEMLER DÜZLEMİ SONSUZLUK (III. BÖLÜM) (AŞK + ÖLÜM)

FİGÜRLER DÜZLEMİ

(KELİME ALANLARI)

..tebessümünle../…seninle../ baş başa /.. uyumak.. / son uyku

(SEVGİLİ ve ŞAİR) Geçmiş+şimdi

Eski yerde / uhrevi ahenk / ilah uykusu../ ölüm / tılsımlı ebediyet / ..rüyası.. / su sesleri… (TANRI ve ŞAİR) Geçmiş+gelecek DEĞERLER DÜZLEMİ NEŞE (MUTLULUK) Neşe, mutluluk belirten ifadeler

…saf neşesi / aydınlanmış... / tebessüm / beyaz bahçe/ uhrevi ahenk

Şiirin son bölümünde hitabın değiştiğini ve sevgiliye yöneldiğini görürüz. Şiirde veya nesirde bir konuyu anlatırken heyecanın tesiri altında kalarak başka bir şahsa ya da nesneye hitap etmekle meydana gelen bu sanata “iltifat (apostrophe)” adı verilir.41

İki unsur, geçmiş zamanla hâlihâzır arasında bağ kurarken şair, kadının tebes-sümü ile “fetih günlerinin saf neşesi”ni görür gibi olur.42 Kadının, “geçmiş” ile “ge-lecek” arasında bağ kuran bir imge durumunda olması, Huzur romanında da karşı-mıza çıkar. “Nuran’ın varlığı, yazar için, geçmiş ile gelecek arasında adeta bir köprü durumundadır.”43 Ertuğrul Aydın, Tanpınar’da geçmişin genellikle kadın imgesiyle somutlaştırıldığını belirtir. Çünkü kadın “biriken, biriktiren, velut ve yekpare zaman görünümündedir.”44

Tanpınar’da kadın imajı, “ferdî saadet hasreti”ne45 karşılık gelir. Kadın

güzel-41 İsa Kocakaplan, Açıklamalı Edebî Sanatlar, Milli Eğitim Bakanlığı Yay., İstanbul, 1992, s. 56. 42 Kaplan, Şiir Tahlilleri II, s. 81.

43 Ertuğrul Aydın, “Ahmet Hamdi Tanpınar’da Tarih ve Zaman”, Hece Dergisi, Ahmet Hamdi Tanpınar

Özel Sayısı, Yıl: 6, Sayı: 61, Ocak 2002, s. 131.

44 Aydın, agm., s. 132.

(19)

liğinde somutlaştırdığı estetik ve sanat, onun için “ölümden sonraki hayattır.”46 Fa-kat bir yönüyle de “sanat, bize ebediyetin ancak hayalini verebilir; içimizdeki derin özleyişi hiçbir zaman tatmin etmez.”47 Kadın güzelliğinde görünür kıldığı estetiği, onun kendi beniyle bütünleşme yollarından biridir. Sevgiliye duyulan vuslat, “anne karnına dönme arşetipine” bağlanabilir. Çünkü erken yaşta kaybettiği annesi, onda-ki boşluk hissinin kaynağıdır. “Estetiğinin içinde de derin özleyişlerin doğurduğu boşluk hissi, huzursuzluk vardır.”48 Annenin yokluğu, Yahya Kemal’de “dinî hislerin başlangıcı”49 olurken, Tanpınar’da boşluk duygusunu beraberinde getirmiştir. Meh-met Kaplan’ın tespitiyle “Güller ve Kadehler”, ondaki boşluk hissinin, güzelliğin arkasından göründüğü şiirlerinden biridir.

Tanpınar, din duygusuna çok yakın, ancak sanatla beslenen bir ruh hali içinde yaşamış ve bu ruh halini şiirlerinin kaynağı yapmıştır. “Ne İçindeyim Zamanın” şiiri bu ruh halini anlatır.50 Fakat ne tam olarak mistik bir âlemin varlığında ebediyeti aramış, ne de yaşadığı âleme bağlanabilmiştir. Kaplan’ın ifadesiyle iki âlem arasında “askıda” kalmıştır. “Raks” şiirinde söylediği gibi “sanki sonsuz varlığın eşiğinde” kalan Tanpınar’ın “Eşik” şiiri de aynı ruh halinin bir yansımasıdır. Huzur romanında ise Mümtaz, kendi beniyle toplumsal kimliği arasında sıkışan ruh halinin yarattığı kısır döngüden kurtulamaz. Roman boyunca Mümtaz’ın şahsında tarih, sanat, estetik ve aşkın evrelerinden geçerek sonsuza ulaşmaya çalışan ruh, eksik halkayı “Bursa’da Zaman” şiirinde tamamlayacaktır: İman.

İman kavramıyla, Demiralp’in tespitine göre dinsel yönün dışında “bireyin yaşa-dığı toplumun değerlerine tam bir bağlılıkla katılması” kastedilir. “Tanzimat’ın yol aç-tığı kültürel kesinti ‘iman’ın yerini şüphenin almasına neden olmuştur. Öyleyse iman, sürmesi gereken ruh bütünlüğünün bir yüzüdür.”51 Ancak bu şekilde bireyler bir diz-genin devamı olarak “zaman içinde birbirlerini tamamlarlar.” Tanpınar’ın ifadesiyle onlar parçalanmış bir zamanı yaşamazlar. Hal ile mazi zihinlerinde birbirine bağlıdır.52 Bu anlamda, Tanpınar’ın düşüncesi “iç insanla süreyi örtüştüren”53 Bergson’la benze-şir. “Din, toplumsal düzlemde, zamanın, toplumu çevreleyen dış koşulların, özellikle doğanın, toplumun birlik ideolojisine ayarlanmasında rol oynar. Nitekim din, ‘zamanı tasarruf şekli’dir. Sağlanan bir sonuç da doğa-kültür uyumu olmaktadır böylece.”54

Tanpınar’a göre “iman”, “eski cedlerimize” zaferleri kazandıran yaratıcı gücün

46 Tanpınar, Yaşadığım Gibi, s. 23. 47 Kaplan, Tanpınar’ın Şiir Dünyası, s. 122. 48 Kaplan, s. 104.

49 Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal, YKY, İstanbul, 2001, s. 141. 50 Kaplan, age., s. 65.

51 Demiralp, age., s. 99.

52 Tanpınar, Yaşadığım Gibi, s. 36. 53 Demiralp, age., s. 100. 54 Demiralp, age., s. 100.

(20)

kaynağıdır. Bu tem, şiirin son bölümünde “aşk ve ölüm” temleriyle birleşerek “ebe-diyet” fi krine ulaşır. Son bölümde “uhrevi bir âhenk” içinde birleşen “aşk ve ölüm”, Tanpınar için birbirini tamamlayan hakikatlerdir. Ona göre bu “ikiz tecrübeyi kendi-mizde topladığımız gün”, dünyaya “ebediyetin aynası”ndan bakarız.55 Kader trajedi-sinden sıyrılarak ilahî ve tarihî bir atmosfere taşınan aşk ve ölüm temleri, aksiyolojik eksende huzur ve mutluluk veren bir tecrübeye dönüşür. Bazen bir “ilah uykusu” olur, bazen de “eski cedlerin rüyası”.

Şiirin bütün olarak değerler düzlemine baktığımızda hakim ton mutluluk olmak-la birlikte, sevinç ve hüznün de iç içe geçmiş olduğunu görürüz. Bu da bir rüya halini canlandırır. Çünkü Tanpınar’a göre hislerin birbiriyle karışması ve bunun yarattı-ğı dinamizm, bazı şahsî “mit”lerimizi vücuda getirir.56 Tanpınar’a göre “sanatta asıl olan, bu havayı kurabilmek, bu duygu kesifl iği altından eşyayı gösterebilmektir.”57

Son olarak, şiirin anlam alanını oluşturmada önemli rol oynayan diğer temler ve bu temlere bağlı kelime alanları üzerinde de kısaca durarak metin üzerindeki tes-pitlerimize ilave edeceğiz.

Diğer Temler ve Kelime Ağları

Şiire su, hava, toprak ve ateşten oluşan dört unsura bağlı temler açısından baktı-ğımızda, bunlardan “su” ve “hava”nın ön planda olduğunu görürüz:

DÖRT UNSURA BAĞLI KELİME AĞLARI

TEMLER DÜZLEMİ SU HAVA

FİGÜRLER DÜZLEMİ (KELİME ALANLARI)

küçük şadırvan / yüzlerce çeşme / beyaz nilüfer (çayı) / eski bahçeler / serviler / güller / billur bir avize / beyaz bahçe / şakırdayan su / serinlik / su sesi / su sesleri

serinlik / gök / mavi / gece /şafak / gümüş aydınlık /serin(hülyası) / güvercin / kanat / ufuk /ziya / renk / havayı dolduran / uhrevi ahenk DEĞERLER

DÜZLEMİ

MUTLULUK + HÜZÜN

Bachelard, dört unsura dayanan ruh çözümlemesinin suyla ilgili olanında, su-55 Tanpınar, Yaşadığım Gibi, s. 134.

56 Tanpınar, Edebiyat Üzerine Makaleler, s. 33. 57 Age., s. 35.

(21)

yun ruhsal imgeleri üzerinde durur:

Su, imgeleri öbek öbek bir araya toplayarak, tözleri ayrıştırarak imgeleme, nesnellikten arındırma görevinde, benzeşimler kurma görevinde yardım eder. Dahası, bir sözdizimi türü, imgeleri birbirine bağlayan sürekli bir bağ, imgelerin nesnelere bağlı hayali serbest-leştiren yumuşak bir hareketini getirir.58

Tanpınar’ın şiirlerinde su, “hareket” ve “sükûn” durumuna göre iki şekilde var-dır. Birincisi, hareket halinde olan, “akan su” imajıvar-dır. Bu imaj, Tanpınar’ın şiirlerine genel olarak baktığımızda zamanın da akıp giden, tükenen yönünü çağrıştırdığı için daha çok olumsuz değerdedir: “Bir veda gibi her nefes / alışılmış kıyılardan”59 dizeleri tıpkı suların akması gibi nefeslerin de aynı çizgide akarak ömrün sonuna yaklaşıldı-ğını hatırlatır. Fakat “Bursa’da Zaman” şiirinde “ses”, “serinlik” ve “ilkbaharı çağrış-tıran tabiat unsurları”yla bir arada kullanılan “akan su” imgesinin, canlandırıcı, hayat verici yönüyle yer aldığını söyleyebiliriz. “Ses (suyun akarken çıkardığı gürültü)” ve “serinlik”, akan suya, ilkbahar sularına ait bir bileşendir. “Yenileşme mevsimi”nin, “uyanma”nın bir unsurudur.60 Tanpınar’ın “Uyanma” adlı şiirinde “Bu güneş döşen-miş bahar bahçesi, / Suyun uzaklaşan, yaklaşan sesi”61 dizeleri, bu birleşimin diğer şiirlerinde de olduğunu gösterir. “Akan su” imajı, sözkonusu imgelerle birleştiğin-de, neşe veren, olumlu bir unsur haline gelir. Bachelard’ın ifadesiyle “Suların gürül-tüsü gerçekten de bütünüyle doğal olarak serinliğin ve berraklığın eğretilemelerini yansıtır.”62 Su sesleri neşe verir, “doğanın çocuksu dilidir”63 adeta.

“Akan su” imajının zıddı olarak su, sükûn halindeyken “toplayan, biriktiren, muhafaza eden” ya da donmuş bir unsur olarak karşımıza çıkar. “Billur bir avize” ya da “beyaz bahçe” imajı, donmuş suyun yarattığı imgelerdir. “Tanpınar’ın şiir lüga-tında ‘billûr’ kelimesi ışık ile su unsurlarını teksif eden, tabir caizse katılaştıran bir varlığı ifade eder.”64 “Yavaş Yavaş Aydınlanan” şiirinde billur avize imajı, onu ebedi-yete yaklaştırır. Kaplan, suyun terkibinden oluşan “billur avize” ve “beyaz bahçe”yi, şairin “ebedî olarak içine kapalı yaşayabileceği bir sembol” olarak görür.65 Tanpınar, “Bursa’da Zaman” şiirinde “billur avize” imajıyla, zamanı dondurarak, hatıraların, hayallerin toplandığı, muhafaza edildiği somut bir nesne haline getirir. Fakat şair, kendi yarattığı bu nesnenin bir gün kırılma, yok olma endişesini de Beş Şehir’de şöyle ifade eder:

58 Gaston Bachelard, Su ve Düşler, çev: Olcay Kunay, YKY, İstanbul, 2006, s. 19-20.

59 Ahmet Hamdi Tanpınar, [Yavaş Yavaş Aydınlanan] Şiirler, Yeditepe Yay., İstanbul, 1961, s. 11. 60 Bachelard, age., s. 42.

61 Tanpınar, age., s. 16. 62 Bachelard, age., s. 43. 63 Bachelard, age., s. 43.

64 Kaplan, Tanpınar’ın Şiir Dünyası, s. 88. 65 Kaplan, Şiir Tahlilleri II, s. 83.

(22)

Kaç defa uzun ve başıboş bir gezintiden sonra otelime dönerken bilmediğim bir tarafta ince bir zarın, sırçadan bir kubbenin birdenbire çatlayacağını ve bu altta birikmiş duran zamanın, etrafındaki manzaraya, zihnimdeki hatırlara ait zamanın, bugüne yabancı bin-bir hususiyetle, bendini yıkmış büyük sular gibi dört yanı kasıp kavuracağını sanarak korktum.66

Şair zamanı, su sesi ve kanat şakırtısından ibaret billur bir avize haline getirerek Bursa’nın içine yerleştirir. Burada zaman en güzel ânı içinde, tabir caizse, dondurul-muş ve böylece ebedîleştirilmiştir.67 “Çeşmeler” de Tanpınar için “mazi dediğimiz ıtrı bize zaman içinde uzatan altın, gümüş, billur muhafazalardır.”68

Diğer yandan suyun, “ses” unsuruyla bir arada kullanılması dikkat edilmesi gereken bir noktadır. Tanpınar’ın ifadesiyle su sesleri “günün her anına tılsımlı ay-nasını tutar.”69 Bu ses, ömrün büyük dönüm noktalarını, mevsimlerin güzelliğini ve hayatın faniliğini söyler.70 Ona göre su sesi, hayatın “ebediyette tekrarlayan akisle-ridir”. “Bütün hayatın daha temiz, daha berrak bir tekrarı.”71 Bu anlamda su sesle-rinin yarattığı soyut âlem, Platon’un ideasından –Demiralp’in ifadesiyle “toplumun ideası”ndan– pek de farklı değildir:

Belki asıl zaman, mutlak manasında zaman odur ve ben şimdi onun mücerret âleminde yaşıyorum. Şimdi iyice anlıyorum ki demin etrafımda dolaşan ve uçuşlarının fantezisine hayran olduğum güvercinler aslında bu şeffaf âleme ait, ondan bizim dünyamıza açılmış rüyalardan başka bir şey değildir. Bu âlemde her şey var. Geçmiş günlerimiz, hasretleri-miz, ızdıraplarımız, sevinçlerihasretleri-miz, ümitlerihasretleri-miz, hepsi orada kendi hususiyetlerini yapan renklerle mevcut.72

Anlıyoruz ki, “güvercin” imajı da kanatlarının sesi ve beyaz rengiyle “suyun beyaz bahçesi”ne ait bir imajdır. Tanpınar’da sesiyle varolan “kanat” imgesi, Yahya Kemal’in de esas hayal motifl erinden biridir.73 Suya ait imgelerin, “beyaz bahçe”, “güvercin”, “billur bir avize” örneklerinde olduğu gibi maddeleştirilmesi, daha yo-ğun, derin ve kalıcı hayaller yaratması nedeniyle şiire güç verir. Çünkü, Bachelard’ın ifadesiyle “madde, biçimin bilinçaltıdır.”74 “Akan, hareket eden su” imajının aksine “maddeleştirilen su” imajı, “sükûn” ve “sessizliği” imler. Sonsuz zamanı, geçmişi kendinde toplayan ölümü çağrıştırır. Fakat buna rağmen Tanpınar için su,

umutsuz-66 Tanpınar, Beş Şehir, s. 106.

67 Kaplan, Tanpınar’ın Şiir Dünyası, s. 116. 68 Tanpınar, age., s. 109.

69 Tanpınar, age., s. 113. 70 Tanpınar, age., s. 114. 71 Tanpınar, age., s. 128. 72 Tanpınar, age., s. 128. 73 Tanpınar, Yahya Kemal, s. 127. 74 Bachelard, age., s. 62.

(23)

luğun değil, umudun maddesidir. Yahya Kemal’in de “Itrî” şiirinde su, Tanpınar’da olduğu gibi “kaybolanı muhafaza eden” bir unsur olarak karşımıza çıkar.75

Şiirde su sesinin neden bu kadar önemli olduğu konusu, yine şiire ait bir imge olan “nabız” kelimesiyle bir arada düşünüldüğünde anlam kazanacaktır. Demiralp’in ifadesiyle “kök”, “kaynak” imgeleriyle eşdeğer olan “nabız”, başlangıcı, canı anla-tır.76 Nabız atışı, aynı tonda ve sürede tekrarlanan bir hareket olması nedeniyle bir ritim yaratır. Aynı ritmi “su sesi”nde de bulan şair için nabız atışı, bir anlamda insana sürekliliği, başka bir ifadeyle hayatı, Bergson’un imgesiyle “dirim”i çağrıştıran bir metafor, bir iç zamandır.

Yarattığı süreklilik duygusuyla nabız, yekpare bir zamana benzer. Bazen Bur-sa’da olduğu gibi “sadece mazisinde yaşayan bir geçmiş zaman güzeli gibi hatırala-rına kapanmış olan şehrin nabzında kendiliğinden atar” bu zaman.77 “Sesi nabzım ol-muş hengâmelerin” dizesinde ise şair, Demiralp’in tespitiyle imparatorluğun büyüme hamlesinin, yarına doğru genişlemenin bir simgesi olan hengâmeleri, bugün yaşayan öznenin nabzına yerleştirir. “Kendi halinde usul usul atan bir nabzın yerine bu ‘fütu-hat’ isteğinin geçişi, Türk tininin yaratıcı atılımıyla bir olma çabasıdır.”78

Değişenin içinde değişmeyeni bulmak, zamanın akıcılığı içinde duran özü ya-kalamak, bu ruhtur. Bir nabız atışıdır. Bu nabız, bazen de bir musikî de veya bir su sesinde karşımıza çıkar. Çünkü “musikî, giydirilmiş zamandır. ...düşünceyi değil nabzı idare eder.”79

Şiirde, suyla birlikte “bahçe imajı”nın da verildiği görülür. “Beyaz bahçesin-de su seslerinin” dizesinbahçesin-de sudan terkip olunmuş bir bahçe manzarası canlandırılır. Bahçe, “toprak” ve “su” unsurlarının birleşiminden doğar. Bachelard’a göre toprak ve suyun birleşimi, yaratıcı bilinçaltının ruh halini verir. Toprak ve suyun uzlaşımı, “gerçekçi nedenini hamurun kendisinde bulan bir birleşimdir.”80

Tanpınar, Yahya Kemal’in “Moda’da Mayıs” şiirinde suyla toprağın bahçe ha-yalinde birleşmesiyle, toprağın kendiliğinden bir çeşit anne vasfı kazandığını ifa-de eifa-der.81 Bu tespit, “beyaz bahçe” imajıyla kendi şiiri için de geçerlidir. Değerler düzlemi açısından baktığımızda ise bahçe imajı, Yahya Kemal’in “Moda’da Mayıs” şiirinde ölüleri muhafaza eden olumlu bir unsurken, “Sonbahar” şiirinde olumsuz bir öğeye dönüşür. Tanpınar’da ise “beyaz bahçe”, zamanı muhafaza eden, ebediyeti

75 Tanpınar, age., s. 138. 76 Demiralp, age., s. 168. 77 Demiralp, age., s. 168. 78 Demiralp, age., s. 170.

79 Tanpınar, Edebiyat Üzerine Makaleler, s. 36. 80 Bachelard, age., s. 20.

(24)

simgeleyen olumlu bir terkiptir. Belki de arafta kalan bir ruhun, kendi yarattığı cen-netine karşılık gelir. Öyle ki burası, dünyanın en arı ve öz haliyle bir yansımasıdır.

Bursa’ya, bu “beyaz bahçe” imajının yanında su ve toprağın birleşiminden do-ğan bütün bir tabiat hakimdir. Ağaçlar, serviler, güller bu tabiî manzarayı gözümüzün önüne getirir. Bunlar, aynı zamanda “suyun dişil öğeleri”dir. Dişil öğeleri simgeleyen tabiat unsurlarının yoğun olarak görüldüğü şiirde, “çınar ise, servinin aksine eril öğe-dir. Osmanlı imgeleminde sürerlilik ve bilgeliği simgeler. Bu yüzden ihtiyardır. Yedi yüz yıllık hikâyemizin anlatıcısıdır.”82

Toprakla birleştiğinde anne vasfı kazanan su, havayla birleşiminde ortaya çıkan “yansıma” imajıyla asıl şiirsel gücüne kavuşur. “…yansıma, insana gerçeğin kendi-sinden daha gerçek görünür, çünkü daha arıdır.”83 Suyun soyut dünyasının, hayatın en saf, en berrak haliyle tekrarı ya da yansıması olduğunu söylemiştik. Tanpınar, suyun bu arı niteliğini, gökyüzüyle olan terkibinde de bulur. “Su, genç berraklığında yıldız-ların yepyeni bir yaşama büründükleri ters çevrilmiş bir gökyüzüdür.”84 Denizin son-suzluğuyla bütünleşmeyi Yahya Kemal’e bırakan Tanpınar, daha çok gece, denizin üzerinde ay ve yıldızların aksinden oluşan ikinci bir “beyaz bahçe”de, hayatın en saf, en olgun haliyle bir tekrarını yakalar. Bu nedenle “Selam Olsun”, “Musiki”, “Ayna”, “Akşam” şiirlerinde olduğu gibi gecenin kendisi değil, suya yansıyan aydınlık, par-lak yüzüdür ön planda olan.

Akşamın mercan dalları gibi/ Suda olgunlaşan rüyası85 ….Ve ıssız gece/ suda tekrarlandı, ilhamlı, engin86

Bachelard’ın ruh çözümlemelerinin “hava” kısmında, su yolculuklarının uçuşla bittiği adeta bir kaide gibi söylenir.87 Tanpınar’ın bu tespitine parelel olarak, “Bur-sa’da Zaman” şiirinin son bölümünde su metaforunun yerini havanın alması şaşırtıcı değildir.

Açık hava, büyük manzaralar, yarattıkları sonsuzluk duygusu altında bizi ezer. “Bu, kâinatla denk olan ölüm düşüncesidir.”88 Kaplan’ın ifadesiyle Tanpınar, iki âlem arasında “askıda” kalan ruh hali nedeniyle dikkatini yıldızlar âlemi ve gökyüzüne yö-neltmiştir. Fakat Tanpınar, bu şiirde olduğu gibi “hava” unsurunu tek başına kullan-dığında, onu uhrevi ve dinî bir atmosferin bir bileşeni haline getirir. Hava unsurunun bileşenlerinden olan “aydınlık” da olumlu bir unsurdur. “Aydınlık onun için hayatın, 82 Demiralp, age., s. 86.

83 Bachelard, age., s. 59. 84 Bachelard, age., s. 59.

85 Tanpınar, [Deniz Ufkunda] Şiirler, s. 17. 86 Tanpınar, [Gezinti] age., s. 34.

87 Tanpınar, Yahya Kemal, s. 134.

(25)

ebediyetin ve şiirin sembollerinden biridir.”89

Sonuç olarak diyebiliriz ki; Tanpınar’ın şiirleri, roman ve hikâyelerinin prototipi gibidir, görüşüne ek olarak, neredeyse bütün şiirlerinin de prototipi “Bursa’da Za-man” şiiridir. Tarih, aşk, din, hayat, ölüm, zaman, sanat, estetik, tabiat gibi eserlerin-deki başlıca aslî temler, bu şiirinde bir araya gelmiş ve bir senteze varılmıştır. Bu sen-tez, içten dışa doğru bir yönelişle, önce ferdin kendisiyle, sonra diğer fertlerle, top-lumla ve en son Tanrı’yla bütünleşme yollarını ortaya koyar. Tanpınar, Tanzimat’la birlikte kopan devam zincirini, fertten başlayarak tekrar kurmak ister. Ferdin ölüm karşısındaki aczi, zaman karşısındaki aczidir. Çünkü sınırsız ve sürekli bir bütünün içinde, sınırlı ve süreksiz bir parçadır insan. Tanpınar, bu sürekliliği, tarihte, dinde, sanatta, ama hep “kaybolan zamanın izinde” arar.

Zaman, bu şiirde suyun yarattığı halkalar gibi Tanpınar’ın muhayyilesini kat-manlara ayıran ve merkezden etrafa doğru genişleyen bir unsurdur. Fakat yine bir su halkası gibi hepsi birbirinin içinde ve aynı bütünün parçası olarak. Tanpınar’ın şii-rinde zamanı genişletmenin en önemli yolu, toplumun mazisiyle kendi mazisini bir-leştirmektir. Tanpınar, bireyden topluma giden çizgide sürekliliğin iki ayrı boyutunu verir. Toplumu, Köroğlu’nun ifadesiyle tarihsel zamana bağlı ve “art zamanlı” olarak düşünür. Bu da “kültürel yapı”yı doğurur. Birey düzleminde ise “iç insan” aktüel ve tarihsel zamanı kendisinde birleştiren, “yekpare bir evrensel zamanı duyumsayabilen bireydir. Birey, doğanın ve kültürün sürekli ilerleyişlerini birbirine uyumlu bir biçim-de, eş zamanlı olarak yaşamayı başardığı anda bütünlük sağlamış olacaktır.”90

Buraya kadar yapılan değerlendirmeler ışığında, şiirin tematik yapısı, “gösterge-bilim karesi” üzerinde şöyle ifade edilebilir:

“Sanat” GEÇMİŞ ŞİMDİ (ölüm) (yaşam) mutluluk mutsuzluk Toplum Birey “Tarih” “Aşk” ŞİMDİ OLMAYAN GEÇMİŞ OLMAYAN

Sonsuzluk

“Din”

Tabloda da görüldüğü gibi, geçmişin bir parçası olan tarih, ondaki devam fi k-rinin; geçmişi şimdiye bağlayan sanat, sürekliliğin; ruhun ulaşacağı son merhale olan

89 Kaplan, Tanpınar’ın Şiir Dünyası, s. 132.

90 Erol Köroğlu, “Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Zaman Anlayışı”, Cogito, “Zaman: 12’ye 1 Var”, Sayı 11,

(26)

din ise, sonsuzluğun kaynağıdır. Geçmiş zamanın aksine yaşanan zaman yani şimdi, ona daima hüzün verir. Zamanın ferdî ve toplumsal planda algılanışı ve bunun yarat-tığı ruh ikilemi, şiirin temel karşıtlığıdır.

Bu bağlamda, aşkı ebediyete ulaşmak sürecinde olgunluk kazanmanın bir yolu değil de bireysel bir tecrübe olarak yaşamak, ruhu “eşik”te bırakacaktır. “Hakiki ha-yat, Hayyam’ın şiirlerindeki destiler gibi ölümün elinde yoğrulur, aşkın ateşinde pi-şer ve tam kıvamını bulduğu zaman yine ölüm onu ebediyetin kucağına atar. Eğer sa-nat ve hayatın gayesi, zamanı yenmekse, biz bu tecrübeyi ancak bu sasa-natkârın elinde ve bu ocakta yaparız.”91

KAYNAKLAR

Aster, Ernst von, Bilgi Teorisi ve Mantık, çev. Macit Gökberk, Sosyal Yayınlar, İstanbul, 1994. Aydın, Ertuğrul, “Ahmet Hamdi Tanpınar’da Tarih ve Zaman”, Hece Dergisi Ahmet Hamdi

Tanpınar Özel Sayısı, Yıl: 6, Sayı: 61, Ocak 2002, ss. 126-143, 2002. Bachelard, Gaston, Su ve Düşler, çev: Olcay Kunay, YKY, İstanbul, 2006.

Bakhtin, M.M., “Forms of Time and of the Chronotop in the Novel: Notes toward a Historical Poetics”, Narrative Dynamics, edited by Brian Richardson, The Ohıo State Unıversity Press, Columbus, ss. 15-24, 2002.

Bergson, Henri, Time and Free Will, The Macmillan Co, ss. 223-240: “Zaman ve Özgür İs-tenç”, çev. Alp Türmertekin, Cogito, Zaman: 12’ye 1 var, sayı: 11, 1997, ss. 7-15, 1921. Çetin, Nurullah, “Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Şiiri”, Hece Dergisi, Ahmet Hamdi Tanpınar

Özel Sayısı, Yıl: 6, Sayı 61, Ocak 2002, ss. 39-56, 2002. Demiralp, Oğuz, Kutup Noktası, YKY, İstanbul, 2001.

Eyuboğlu, Sabahattin, “Tanpınar’da Zaman”, Bir Gül Bu Karanlıklarda (Tanpınar Üzerine

Yazılar), hzl.: Abdullah Uçman-Handan İnci, Kitabevi 165, İstanbul 2002.

Filizok, Rıza, “Bağlı Sözce ve Kopmuş Sözce”, Ege Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı

Araş-tırmaları Dergisi, sayı: 15, Ağustos 2008, Ege Ü. Edebiyat Fakültesi Yay., İzmir, 2008.

Filizok, Rıza, “Metinlerde Figür, Tem ve Değer Düzlemleri”, www.ege-edebiyat.org, 2010. ______, “Metin Analizi Açısından Kelimeler”, www.ege-edebiyat.org, 2010.

______, Anlam Analizine Giriş, Ege Ün. Edebiyat Fakültesi Yay., İzmir, 2001

Hızlan, Doğan, “Sönmüş Kibritin İzinde”, Toplumbilim Dergisi Ahmet Hamdi Tanpınar Özel Sayısı, sayı 20, Ağustos 2006, ss. 21-50, 2006.

Jahn, Manfred, Poems,Plays and Prose:A Guide to the Theory of Literary Genres, English Department, University of Cologne, www.uni-koeln.de/ ame02/ppp.htm, 2003. Kaplan, Mehmet, “Bursa’da Zaman”, Şiir Tahlilleri II, Dergâh Yay., İstanbul 1998. ______, Tanpınar’ın Şiir Dünyası, Dergâh Yay, İstanbul, 2001.

Kocakaplan, İsa, Açıklamalı Edebî Sanatlar, Milli Eğitim Bakanlığı Yay., İstanbul 1992. Kök, Mustafa, Mistik Dünya Görüşü ve Bergson, Dergâh Yay., İstanbul 2001.

Köroğlu, Erol, “Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Zaman Anlayışı”, Cogito, “Zaman: 12’ye 1 Var”, Sayı: 11, ss. 201-222, 1997.

Müller, Eva, “Poetry, Narratology, Meta-Cognition”, Current Trends in Narratology, edited 91 Tanpınar, Yaşadığım Gibi, s. 134.

(27)

by Greta Olson, De Gruyter, Berlin/New York, ss. 232-253, 2011.

Tanpınar, Ahmet Hamdi, Edebiyat Üzerine Makaleler, Dergâh Yay., İstanbul, 1998. ______, Şiirler, Yeditepe Yay., İstanbul, 1961.

______, Yaşadığım Gibi, Dergâh Yay., İstanbul, 1996. ______, Beş Şehir, Dergâh Yay., İstanbul, 1999. ______, Yahya Kemal, YKY, İstanbul, 2001.

Referanslar

Benzer Belgeler

Türkiye’de ve dünyanın farklı ülkelerinde açık alan heykelleri olan Kemal Tufan mühendislik eğitimi almış daha sonra heykel okumuştur.. Çalışmalarında bu iki eğitimin

Latince kökenli demokrasi kavramı ilk olarak M.Ö Heredot tara- fından kullanılmış olup halk anlamına gelen “demos” ile yönetmek, hükmetmek anlamında olan “kratein”

radiographically measured bone loss may be expected to be less than 1 mm following placement and loading of TiO2 grit-blasted implants. The close approximation of bone with

Kalender mütevazı, er­ demli vefakâr dost Sami G üner'in ve­ fatı bundan başka nedir kil Sınırsız iyimserlikle, insan sevgisiyle dolu olan Sami Güner'in her

Mera alanlarında bitki örtüsünün yeterli seviyede olmaması meralarda önemli bir çevre sorunu olan toprak erozyona neden olmaktadır. Erozyonun zararları sadece tarımsal

Tablo 9’ a göre, demokrasi ve insan hakları kavramlarının erken yaşta başlaması ile ilgili olarak sosyal bilgiler öğretmenleri, % 75 oranında olumlu görüşte

• Varsa olası kast veya bilinçli taksir göz önüne alınarak temel ceza artırılır veya

1.İşbu Sözleşme ile bir Taraf Devletler Genel Kurulu oluşturulmuştur; buna aşağıda “Genel Kurul”denilecektir. Genel Kurul, işbu Sözleşmenin egemen organıdır. 2.Genel