F o to ğ ra fla r : R ü çh an A R 1K A N
K endin attın kendini k er zil lete h ü sra n a T ü rk ”
B
u m ısraları gö rü p de N eyzenin kendi milletini kü çü k g ö r d üğ ün ü sanmamalı.
--- Yunanistan, diyor, bir E f lâtun yetiştirmiş. Bizim 20 m ilyo nun her biri bir Eflâtun. Fa ka t, asırlar boyunca, işlememişler bu milletin cevherini. Ç ünkü, işlerine gelmemiş heriflerin...
— B ug ün kü vaziyeti nasıl g ö rü yorsunuz?
— Biz, dahilde, kendimizi de düzeltemedik. Bu bilgi ve bu hazi ne ile istenilen hedefe ulaşamayız. Softalık yeniden baş kaldırıyor.
Bence, en büyük siyaset fin cancı katırlarını ürkütmemektir. Y a bu deveyi güdeceksin , ya bu di yardan gideceksin. F a k a t h angi d y a r a gitsen, deve vardır.
Ç o k şüpheli gü nler y a şıy o ruz. D ü n y a bir aykırılık içinde. F akat, bu ülke aykırılığı değil, F i kir aykırılığı, k a n a a t ve m enfaat aykırılığıdır.
Neyzen, bazı memleket m ese leleri karşısında, mesul bir h ü k ü met âzası k a d a r ciddî. İhtiyarlığına, b u n ca d a ğ d a ğ a lı h ay atın a rağm en her mevzu ile alâkalı. O nu yak ın dan tanıy anlar, şöhrete, servet ve alk ışa ne k a d a r kayıtsız olduğunu bilirler.
“ A llah m ekân dan m ünezzeh, ben m etelik ten .”
derken bile bir iç rahatlığı duyuyor. Bütün Jıayatı boyunca, sadece, kafasının ve kalbinin sesi ile yaşıyan Neyzen diyor ki:
“ F elsefem d ir kitab-ı im ânım T a p a rım kendi ruhum un se
sine. Secd e ey ler h ak ik atim h er an K albim in ateş-i m u k ad d esin e.”
(Başı 28. sayfada?
« u alk, rü şvet meselesin- 1"1 de b ü yük bir s a n a t kârdır. Onu, öyle bir ustalık la verir ki, .memur nice z a m an so n ra rüşvet old u ğ u n u n f a r kına v a r ır . ”
Neyzen Tevfik, kendi h ay atı n a nisbetle, biraz derli toplu o d - ' sında, kendisini ziyarete g ' ,en 1*il h ayra n ı ile konuşuyo rdu. K aryola- nın üstü ne b a ğ d a ş k u r m u i t u ' Boya- m a bezden mavi p i j a m a s ‘‘nl’ üstü ne k a d a r sıv am ış sıcaktan, gö ğsünü bağrın ı iyiç'' a Çmı§tI- B ü tün d ü n y a nimetle n n d e n ^ el ç e k miş bir derv iş cömertliği ile bizi karşıladı.
Bur- ı, Beşiktaşta, iskele y a n ın d a '- * e sk ‘ «vlerden birinin
odası-Onun bütün ruh fırtınaları durulm uş gibidir. L im a n a demir a- tan bir gemi haliyle burada, y a ş a m aktadır. H a sta n e ve tım ar h a n e lere artık elveda.
Alnının o r ta sın a k a d a r d ö k ü len, boynunu ve yüzünün yarısını kaplıyan beyaz kıvırcık saçlarını da kestirmiş. Çehresin de, türlü m acera, sıkıntı ve hastalık ile g e çen yetm iş yılın bütün çizgileri, onun, ruh ve fikir enginliğinin bir işareti o la rak duruyor. Gözleri, a- labildiğine geniş bir zekânın, p a r lak iki mümessili.
K o n u ş u y o r u z :
— Memleketteki iktidar de ğişmesine ne diyorsunuz?
— Ç o k m em n u n u m ! Siz de d uym uşsunuzdur memlekette baş gösteren ferahlığı... K ar an lık , s u ratsız bir k a b u s vardı. Şimdi kalktı. A m m a , bu gemi nasıl idare edile cek onu b ilm em ."
8
N
e y z e n in , konuşurk en, sözleri ve hareketleri, yüzünün çizgi lerindeki değişme, insanda hayranlık bırakıyor. Beyaz p e r d e de bile, b u k a d a r tabiî bir aktör b ulm ak gü çtür.S o r n v - ' ul11:
B a şba k a n olsaydınız, ilk iş o la rak ne yapardınız?
Hiç düşünmeden, tok sesiyle, bazı kelimeleri uzata uzata cevap verd i:
Evvelâ, polisi düzeltirdim. Hariçten, kira ile, bedeli ile polis alırdım, iyi ad am seçer ve d o y u r a c a k k a d a r p a r a verirdim. Canını, malını, emniyetini o n a teslim edi yorsun, so n ra da, d o y u r a c a k p a r a yı verm iyorsun.
— İkinci iş...
— D iy anet işleri reisliğini ele alırdım.
Neyzen, eski bir medreselidir. F a k a t, m edrese k a fasın a alabildiği ne düşman.
K o n u şm a sırasında söz, h acca giden T ü r k hacılardan açıldı. N ey zen, önce, bir şeyden ü r k m ü ş gibi gözlerini açtı. Yüzünün hatları d e ğişti. S o n ra, gözlerini k a p ıy a ra k uzunca bir A llah dedi ve devam etti:
— A lla h l Biz, 15 bin hacı göndeiryoruz. Ruslar, k a ç hacı gö nd eriyo rlar a c a b a ? Gözü s ü rm e li, cüppeli, 99 tesbihli R u s hacıları.
H a ccı E k b erse m uradın, k a lr bini eyle tav af,
V a r sa cürm ün, bilm em ektir kendini, et itiraf,
Bütün insanlardan uzak yaşıyan Neyzen Tevfik cemiyet hayatiyle oka-
dar yakından ilgili ki, bazan her şeyi kökünden yıkacak kadar serbest
fikirler ileri sürüyor. Sonunda, "Yetmiş yıldan beri değişen hiçbir şey
yoktur!" diye kesip atıyor.
N e y z e n T e v f i k
N
eyzen Tevfik, H alik arnas, y a ni “ B o d ru m ” lu. 1873 de dün y ay a gözlerini açmış. Bu yet miş yılın hikâyesi çok uzun. P a r ç a p a rça, hem en herkes ondan bir şey ler bilir. G ünlerce devam eden iç ki, so n ra tım arhanede tedavi yılla rı. Kendi nefsi ve insanlığın fe n a lıkları ile mücadele.Şimdi, ömrünün son yılların da, belki bedeni de m ü sa ad e etm e diği için, o fırtınalı hayatı y a ş a y a mıyor. Belki en yakın dostlarından biri olan “ S a r ı” sı ile başbaşadır. A r a d a sırada dastlarını ve kendi sine b ak an doktorları d a ziyaret ettiği oluyor. En çok üzüldüğü, hattâ hiddetlendiği dostlarının ken disini gelip aramayışıd ır.
Geçenler-(B a şı 8. de V ali ve Belediye Reisi Ord. Prof. Dr. Fahrettin K erim G ö k a y ’a ş ö y le çıkışmış.
— H aydi ben gelemiyorum , sen de gelemez misin?
Beşiktaş iskelesine yakın o d a sında, münzevî bir h ayat yaşıyor da denemez. Karyolasının baş u- cunda iki kam ıştan “ n ey ” var, ki bir tanesi 150 senelikmiş... D u v a r larda da iki b a ğ la m a ve bir keman göze çarpm a ktadır. Sonra, kitap ve gazetelerle dolu masasın ın üze rinde, iki demir boru. Ney
yapıl-sa y fa d a )
m a k üzere delikler açılmış. Bu, tım arhanenin k a ry o la demirleri dir.
Odanın ortasında iki hasır koltuk, üzerinde minder yerine palto. K öşede bir kanepe. Kapın ın eşiğinde de su dolu bir kazan.
Ricamızı kırmıyan Neyzen “ 150“ lik neyini ağzına götürdü ve başladı üflemiye. N ağmeleri, in sanı, bir b a ş k a âleme sürükliye- cek k a d a r ahenkli.
Neyzen, musikiyi şöyle tarif ediyor:
--- “ Musiki, vicdanî tem enni
lerin kabulü için hakikatin ağlıya- rak yalvarışıdır.”
O, musikiyi, ala tu r k a ve a la fra n g a diye ikiye ayırm ıy or ve di yor ki:
— Güzel’in Tü rkçesi, Fran- sızcası yoktur.
Neyzenle konuşurk en, mevzu ları bir sıraya ko ym ıya im kân yok. Çünk ü bir a r a söz tekrar, dünya işlerine intikal etti. Bu sefer, üm it sizdi :
— 70 yıldan beri değişen hiçbir şey yok. Z aten, şa r k t a hiç bir şey değişmez. Ç ünkü, hakikî irfan ve sanattan zevk alm a m ış tır. Bugün bile “ Rad yo dinlemeyin, kâfir olursu nuz” diyen softalar vardır.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi