• Sonuç bulunamadı

Boğaz'da güz:Emirgan

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Boğaz'da güz:Emirgan"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

'V T -s o n íb

'Ağaç ağaçla konuşmuyor.Bulut gökyüzü ile 'diyen Durbaş, Emirgân Çınaraltı'nın da sessizliğini dillendiriyor. ‘Önce Emirgân Korusu", diyor Refik Durbaş; ama sonra bakıyor ki, 'Korunun bütün kanepeleri boş. Sarı Köşk d e .

B O Ğ A Z ’ D A G Ü Z : E M İ R G Â N

Sessiz bedeni sonbaharın

Refik Durbaş

S

onbaharın ilk yağmuru Emirgân’a yağdı. Önce Emir­

gân Korusu’na, sonra da Çmaraltı’na... Şairler, sonba­

harda Emirgân’a gidin, sessizliği ancak orada yaşaya­ bilirsiniz. Sesin sessizliğini; yağmurun, yaprakların, ıs­ sızlığın sessizliğini.

Terk edilmiş park kanepelerinin ayak uçlarına vuran dal­ gaların sessizliğini.

Bulutların, atkestaneleriyle çam kozalaklarının yüzüne dü­ şen sessizliğini.

Ihlamur kokusunun gönül çelen sessizliğini.

Sonbaharı Emirgân’da yaşayın önce, sonra dağılın İstan­ bul’un öteki semtlerine, öteki göklerine, denizlerine şairler...

“Hepiniz Emirgân’a koşacaksınız

Eylülde veya ekimde” diyen Salâh Birsel’in ne kadar haklı

olduğunu göreceksiniz. Hava puslu.

Güneş, dalların ucunda kalmış.

Bir sincap dalların ucuna tırmanıyor, son kez yakalayabi­ lir bir güneş ışığını belki.

Gökyüzünden çiğ yağıyor.

Korunun bütün kanepeleri boş. Sarı Köşk de boş.

Pembe Köşk’te iki masada toplam beş kişi. Öteki sandal­

yeler masaların üzerine kapatılmış. Bir genç kız sevgilisinin koluna sarılmış.

Bir kadın elinden tutmuş oğlunun, bir şeyler anlatıyor. Bir ağacın dibinde yine iki sevgili.

Hiç kimse kimseyle konuşmuyor. İki sevgili konuşmuyor. Ağaç ağaçla konuşmuyor. Sincap gün ışığıyla konuşmuyor. Bulut gökyüzü ile konuşmuyor.

4

Çınaraltı da böyle. Bütün masalar boş. Sandalyeler ters çev­ rilmiş.

Dalgalar dahi sessiz. Kuşlar dahi...

Helvacı arabasıyla indi Çınaraltı’nın önüne. Kahvenin önün­ de bir tur attı. Ağacın duldasına yerleştirdi arabayı. Camla­ rını sildi. Küçük Aygaz tüpünü yaktı.

Demek, akşamın vaktidir.

Demek, bu yüzden karardı suların yüzü. — İlk siftah senden, bereket versin abi...

Emirgân’m yerlileri Çınaraltı’nın ardındaki kahvelerde otu­ ruyor. Herkes birbiriyle âşinâ.

Bulutla ıhlamur ağacının kokusu gibi.

Dalgalarla çınar ağacının yapraklarının sesi gibi. Sincaplarla oynaşan güneş ışığının yüzü gibi.

Yabancılarsa kimi Emirgân korusunda dolaşıyor, kimi de en çok Çınaraltı’nda oturup çay içiyor.

Emirgânlıların lüfer zamanı bir oyunları var ki anlatmaya değer.

HİKÂYE: Boğaz’da lüfer olduğu akşamlar Emirgânlılar ba­

lığa çıkarlar. Kimi kıyıdan, kimi sandaldan oltalarını gece­ nin serin sularına salar. Emirgân’ın acar çocukları serin sula­ ra dalıp lüfer vurmuş gibi oltalara asılır. Bir cümbüş, bir kı­ yamettir kopar:

— Çek, geliyor. Lüfer değil bu, lüfer azmanı...

Bu arada balık yerine Emirgân’ın meşhur kâğıt helvası mi­ deye indirilir.

Sonbaharda bir kez olsun şairlere kulak verin ve gidin Emir­ gân’a.

Bir lüfer akşamı yaşamasanız bile sessizliğin o derin sesini duyun.

Haydi herkes, ama önce şairler Emirgân’a... □

Ustasından kâğıt

helvası tarifi

Önce kâğıt helvasının malzemesini sıralayalım. Kâğıt hel­ vası, şu maddelerin karışımından yapılır: Un, yağ, şeker, limon tuzu, kabartma tozu, yumurta ve çöğen.

Malzemeyi böylece sıraladıktan sonra şimdi helvanın ya­ pımına geçebiliriz. Önce un, yağ ve şeker harman edilir. Buna bir miktar su katılır. Sonra bu malzeme kabartma to­ zu ile birlikte özel olarak hazırlanmış helva kalıplarına dö­ külür. Kalıptan alınan gofrete benzeyen bu malzemenin ara­ sına tatlı da sürüldü mü artık kâğıt helva hazırdır.

Peki helvanın tatlısı nasıl yapılır? T^tlı; yumurta, çöven, limon tuzu ve şekerden oluşmakta.

Elbette bu, Nasrettin Hoca'nın “ Un var, şeker var, neden helva yapmıyorsunuz” dediği gibi o kadar kolay değil.

Bize bu tarifi veren Emirgânlı kâğıt helva yapımcısı Ya­

şar Atılgan’ırı söylediği gibi bunun da ince bir hüneri, önem­

li bir gizi var. işin inceliği kısaca, malzemenin ayarında! Yani kullanılan malzeme una göre ayarlanmalı. Un, mutlaka lüks olmalı. Eğer lüks un kullanılmazsa helvanın rengi değişir. Ustanın deyişiyle helva "bayılır.” Bir İkincisi, makinenin üs­ tünlüğü ustaya bağlı.

Aslında helva makinesi termostatlı, yani kendi kendine helva yapımına ayarlı. Unu, şekeri, yağı gramajına göre kul­ landın mı helva yapabiliyorsun. Ama ustanın hüneri, hel­ vayı el kararıyla yapmasında. Ayrıca her un birbirini tutma­ yabilir. Unu tutturmak da çok önemli.

İşte malzemesi bol, tarifi kolay bir helva. Ama yapmadan önce yine de bir ustaya danışmakta yarar var...

Yapanın değil, helvanın "bayılmaması” için... G

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Araştırma sonuçlarına göre TAM faktörlerinin bu tercihleri olumlu açıkladığı, ayrıca eklenen özdeşleşme faktörünün ürünün al- gılanan kullanışlılığı

Karaçay halkının yüzyıllar boyunca ağızdan ağza, nesilden nesile aktardığı destanlarını, atasözlerini, bilmecelerini derlemeye ayrı bir özen gösteren Azret Örten,

Nasrettin Hoca'nın "Bana Görünme De..." şeklinde biten fıkrası, farklı ortamlarda farklı işlevler yüklenmekte olup bu durum, fıkranın icra edildiği

Nasrettin Hoca ile ilgili en eski kaynak olan Ebu’l-Hayr Rûmî’nin Saltuknâmesi’nde (M. 1495) Sarı Saltuk, Nasreddin Hocaya bir hediye göndererek dua talebinde

Nasreddin Hoca fıkralarının motifleri bazı bölgelerimizde o bölge halkına ait fıkralarda görülür. Türk mizah yaşamında önemli bir yere sahip olan

Evde kaybettiği yüzüğü evin içi karanlık olduğundan dolayı dışarıda araması; ipte asılı gömleğin rüzgâr sebebiyle yere düşmesinden dolayı içinde

Hoca’nın şahsında, Türk halkı olarak asırların süzgecinden geçirerek adeta kitlesel kabullere dönüştürdüğümüz değer yargılarımız kadar, yoksulluk,

Hoca, çocukları izlerken mahallenin en yaramaz çocuğu Ali, ağacın arkasından gizlice yaklaşmış ve Hoca’nın başındaki kavuğu kapmış.. Hoca ne olduğunu anlayamadan