Aşkın peşine düşen
► Magdelena Rufer, Bern
Konservatuvarı’nı
bitirdiğinde hâlâ kan ve
barut kokuyordu Avrupa.
Paris’e gidip Ecole Normale
de Musique’de eğitim
görebilmesi için, önce bu
kokunun giderilmesini
bekledi ve sonra Quartien
Latin’de bir oda tuttu
kendine.
► O yıllarda pek çok Türk
sanatçı Quartien Latin’de
kalıyordu; Orhan Veli, Sait
Faik, Avni Arbaş, Can
Yücel... Eyüboğlu da sık sık
onların ziyaretine gidiyordu.
Bu sırada kırmızı saçlı,
mavi gözlü genç bir kadın
dikkatini çekti. Arkadaşları,
“O bir piyanist” dediler,
“ İsviçreli, Magdi Rufer.”
“Paris’te az icra edilen eserle re ayrılan konserde genç, İsviç reli piyanist Magdi Rufer, seçti ği repertuvar kadar alışılmışın dışında müzikal kalitesiyle dik kat çekti. Moeschinger’in ve Ka- balevsky’nin sonatlarını sada kada yorumladı.” Fransa’da ya
yımlanan Le Guide du Concert dergisinin yirmi temmuz bin do kuz yüz altmış üç tarihli sayı- sındaydı bu yorum. Ondan on iki yıl önce İstanbul’da yayımla nan bir gazete ise bir konser son rasında, “Genç piyanistin Ravel
ve Debussy yorumları övgüye değer” diye yazmıştı.
Şimdi bütün bu övgüler, so natlar, Ravel, Debussy, Kaba
levsky, Brahms, Liszt yorumla
rı, Gümüşsuyu’nda bir apartma nın bodrum katında gizleniyor. Bir “aşk”ın peşine takılıp gelen ve kırk yılı aşkın süredir Türki ye’de yaşayan Magdelena Ru
fer, bugün bütün bir yaşamını
elinin altında tutanların sessiz liği içinde. Hayatın kenarında kalmayı yeğliyor. Sabahattin
Eyüboğlu öleli beri, öğrencile
rinden başka kimse duymuyor müziğini. Vazgeçmişliğiıı isya nını taşımıyor. Belki biraz ka dercilik, ama o tam da başarının eşiğindeyken seçtiği yolu bir tek şeye, “hayat”a bağlıyor. Hayat dediği ise Bern’de başlıyor...
Hayatı müzikle
yakalamak
_________
Fransız İhtilali ve Helvetic dönemi eksperi, tarihçi Alfred
Rufer’in, piyano öğretmeni ka
rısı Lena Rufer, ikinci çocuğu nu doğurmak üzereydi. Tarih, bin dokuz yüz yirmi dört, lirsu- la’dan sonra bu bebek de kız doğdu. Adını, “Magdelena”
koydular. Çok zengin değillerdi, orta sınıfa ait bir aile denilebi lirdi onlar için. Ama paradan ya na bir dertleri de yoktu. Piyano çalmayı annesinden öğrendi Magdi. Tek başına çalmaya baş ladığında ise henüz dört yaşın daydı. Babasının gözdesiydi ve Alfred Rufer nereye giderse onu da yanında götürüyordu. Gittiği yerlerde çaldığı sonatlar, etütler gösteriyordu ki, bu kız hayatı ancak müzikle yakalayabilirdi...
Magdi, Bern Konservatuva- n ’nı bitirdiğinde hâlâ kan ve ba rut kokuyordu Avrupa. Paris’e gidip Ecole Normale de Musi que’de eğitim görebilmesi için
önce bu koku giderilmeliydi. Bekledi. Paris’e gittiğinde kent, hâlâ savaş yaralarını sarmaya uğraşıyordu. Sanatçıların bir arada yaşadığı Quartien La tin’de bir oda tuttu kendine. Ay nı tarihlerde, Türkiye’de, arala rında Sabahattin Eyüboğlu’nun da bulunduğu kırk kadar öğren ci ile öğretmen, Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nden uzaklaştı rıldı. Eyüboğlu, Paris’e gitti, kendine bir otelde oda buldu.
Kesişen yollar_________
O yıllarda pek çok Türk sa natçı Quartien Latin’de kalıyor du; Orhan Veli, Sait Faik, Avni
Arbaş, Selim Türan, Can Yü cel... Eyüboğlu da sık sık onla
rın ziyaretine gidiyor, ya Türki ye’den gelen son haberler değer lendiriliyor ya da edebiyat soh betleri yapılıyordu. Bu gidiş ge lişler sırasında kırmızı saçlı, mavi gözlü genç bir kadın dik katini çekti. Arkadaşları, “O bir
piyanist” dediler; “İsviçreli, Magdi Rufer”. Bir süre sonra
Eyüboğlu da Quartien Latin’e taşındı. Artık her gün görüşü yor, birlikte sinemaya, konserle re gidiyorlardı. Paris’te bir bu çuk yıl kaldı Eyüboğlu. Bu sü re içinde Magdi’yle olan arka daşlıkları aşka dönüşmüş, bir
likte yaşamaya başlamışlardı. Magdi, onun arkasından iki kez İstanbul’a geldi. Birkaç haf talık ziyaretlerdi bunlar. Ecole Normale de M usique’yi bitirdi ğinde “Evlenelim” diye yazdı, o aralar Ankara’da Milli Eğitim’in kitaplarını tercüme eden Eyü- boğlu’na. O da “Hayır” diye ya nıtladı, “önce bir süre Türki
ye'de kalmalısın. Bu ülkede ya şayıp vaşayamavacağını sınama ksın”
İstanbul’da hazırlık
İkinci gelişinde olmalı, Thil-
da Kemal’le tanıştı Magdi. Erol
Giiney’in Büyükada’da tuttuğu evdeydiler arkadaşlarıyla. Mag di, yine uzun kızıl saçları, koca man mavi gözleriyle dikkat çek ti. O odaya girince, yanındaki- ne dönüp sordu Thilda Kemal:
“Kim bu kadın?” Eyüboğ
lu ’nun sevgilisi olduğunu ve İs tanbul’da yaşamayı düşündüğü nü söylediler. Ama önce onlara kalacakları bir ev bulunmalıy dı, bir de M agdi’ye piyano. Magdi, Paris’e dönünce el birli ğiyle bir ev ve piyano aradılar. Buldular da. Eyüboğlu, Mag d i’ye, “ Gel” diye yazdı, “Ma-
ya’nın üzerinde iki odalı bir ev buldum”. Magdi geldiğinde,
yaşanılabilecek kadar eşya yer leştirilmişti odalara, bir önceki gelişinde bütün aramalarına karşın bir tek yerde gördüğü, ama küçümsenmeyecek bir fi yatı olduğu için alamadıkları pi yano da bir köşedeydi. Piyano yu ve evi bulan ise Maya Gale risi ’nin sahibi Adalet Cim-
coz’du.
Yann: Magdi, kariyeri
düşünmüyor
T ah a Toros Arşivi