HALDUN
TANER
Kolay değil
G
AZETECİLER Cemiyeti, son kongresinde üstad Burhan Felekte “ Şeyhül - muharririn" Unvanını verdi Bu iest, yerinde bir vefa ve saygı örneği olduğu kadar, bir gerçeğin tescili de sayılabilir. Burhan Felek, faal gazetecilerin en tecrübelisidir Bir kere, yaşlanmış olmak, başlı başına b ir beceri dir bu ülkede. Türlü çelmelerin, iftiraların, inişli, çı kışlı, zikzaklı p olitik değişimlerin, kötü sıhhat ve trafik koşullarının ve çeşitli serseri mayınların ortasında, za manından önce yıpranmadan, tükenmeden, olgur. yaşlara varmak her faniye nasip olmuyor.Bundan ötürü, belli bir yaşa varabilmiş olmak bile hararetle kutlanmaya değer. Kaldı ki, sayın Felek 'in a- sil becerisi, olgunluk çağına varabilmiş olmasından çok, bu çağa faal olarak, yaşamın ta içinde, varabilmiş olmasıdır.
«Her dem taze»ler
Bazı yaşlılar, insana yaşlılık çağrışımını hiç an sın dırmazlar.
C harlie C haplln'e, M unsın E rtu grul'a, Marlene Dietrichte, Pablo Picasso'ya, Pablo Casals’a, Maurice' Chevalier’ye, Celâl Esat Arseven’e yaşlı diyebilir m iy diniz?
Bu “ Her dem taze” terin en geç yaşta öleni Celâl E- sat Arseven üstadımızdı. Sanırım en genci de yine oy du. Uyanık gözlerindeki muzip çocuk bakışı son has talığına dek kaybolmamıştı.
Bir gün bana:
— Gençler otobüste yer versinler diye, bazen yaşlı taklidi yapıyorum, demişti.
Nedir bu kişileri hep genç yapan?
Uyanık tecessüsleri, tükenmeyen canlılıkları, sü rekli hareketlilikleri ve büyük yaşam sevinçleri.
Galatasaray'da, felsefeyi, kısmen Mösyö CapıHle Bergaud’nun takrirlerinden, kısmen de o zamanki müfredat programının resmî kitabı olan, Félicien Challaye'/'n kitabından okurduk.
Daha sonra Jean Jaurès arşivini de toparlayan, bu ünlü sosyalistin, kendine özgü bazı "Aphorisme” teri vardı.
Bunlardan biri de şu idi:
“ Çocuk, halde, genç, gelecekte, yaşlı, geçmişte yaşar” Challale'e göre, “ İnsanlar iyi eğitildikleri tak dirde, orta yaşlılıklarında, gerektiği zaman, hâlde, ge rektiği zaman gelecekte, gerektiği zaman geçmişte yaşamasını becerebilirler.”
Geçmişte yaşamak kadar insanı yaşlandıran birşey yoktur. Onun için yaşlılıktan mikrop gibi kor kanlar, anılarını yazmaktan oa bucak bucak kaçarlar.
Rahmetli Ahmed Kutsi Tecer dostumla birgün, çok saydığımız, olgun bir üstada, çok ilginç olacağına inandığımız anılarını yazmasını hatırlatmıştık. Büyük bir eylem adamı olan üstad:
— Yoksa siz beni hatırat yazma dönemine mi girdi sayıyorsunuz? diye bayağı alındı idi.
İsmet İnönü'nün niye anılarını yazmadığını anlar gibiyim.
Kafa gücünü, zekâ parıltısını hem de ne badireler ortasında, onun kadar koruyabilmiş, sürdürebilmiş bir ikinci şahsiyete, hele bizde, rastlamak kolay olmasa gerek.
Yaşamın, eylemin içindeki çoğu yaşlılar, bu hay huy içinde yaşlarını unuturlar. Hatırat yazmak ise, on lara yaşlarını hatırlatan bir iştir, ikisini bağdaştıra- maziar. Onlar hatırat yazmağa artık ununu elemiş e- leğini asmış, bir emeklilik döneminin son uğraşı sa yarlar.
«İşleyen demir...»
Çok yıllar önce, sanırım tek parti döneminde, üstat Felek Kadıköy Halkevi'nde yaptığı (Yaşam sanatı) üzerine bir konuşmayı:
— Yaşlılar boş durmayın!Kendinizi tekaüd etme yin” öğüdü ile bitirm işti.
Ne var ki, bu öğüdü pek az kişi tutabiliyor. Tembellik ve uyuşukluk içimize işlemiş. Bu ülkede in sanlar emekliliğe otuzbeş hizmet yılı süresinden sonra değil, çoğu zaman üniversite diplomasını aldığı gün den başlıyor.
Gençler içinde bile uyanık, diri, dinamik, neşe saçanına az rastlanan bir ortamda altmış yıldır pırıl, pırıl kalmış bir fıkra yazarı elbet daha gözde büyüyor, saygıya ve hayranlığa ayrı b ir hak kazanıyor.
«Felek bugün ne demiş»
Altmış yıl boyu, hemen hergün bir yazı yazmak ve halkı usandırmamak nedir, b ir düşünüyor musunuz? Kuşaklar, modalar gelip geçiyor. Siz kalıyorsunuz genç, vaslı aydın, yarı - aydır,, her çeşit insan. Kaç kuşak boyu, Ijer sabah kalkmış, "Bakalım Felek ne diyor? Tecessüsü ileüstadın köşesine yönelmiş, onun
çekici, akıcı üslûbu, açık seçik mantığı, yaşamın ta içinden gelen sağduyusu ve İstanbul efendisi hümûru ile yoğurulu satırlarını sonuna kadar okumuş, sonra kafasında bir parıltı, dudağında bir gülümseme ile, güne öyle başlamış, gün boyunca da onun bir görüşü nü. yahut o günkü duruma tıpa tıp uyan bir Nasreddin Hoca fıkrasını başkalarına tekrarlayıp durmuştur. Okumaya bite, kafa işletmeye bile üşenen bir toplumda bu az büyük hizmet m idir?"
Gençliğinin sırrı
Sayın Felek 'in modası hiç geçmez, diri ve güncel bir yazar kalışının genç kalışının bence çeşitli neden
leri var.
Burhan Felek, hep bilirsiniz. Darülfünunda hukuk okuduğu yıllarda da hep öncü, hep atak, bir elebaşı imiş. Yani yaşıtlarına görecelikle daha bir dinamik miş. Gazeteciliğe de, gazeteciliğin en hareketli, en gözlemci bir dalından, foto muhabirliğinden başlamış sonra spor muhabiri olmuş. Gençliğinde yine biliyo ruz, amatör olarak orta oyununa merak sarmış, devrin tutulan sanatçıları ile övür olmuş. Hattâ çıkmış, bizzat oynamış. Oyunculuğun hor görüldüğü bir dönemde bir sarayı devlet üyesinin oğlunun orta oyunculuğuna
Burhan Felek
heves etmesi ondaki mizah ve sanat damarının bir işa reti olduğu kadar, bir başkaldırı eğilimine, çevrenin şartlandırmalarını kırma hevesine de belge sayılabilir. Burhan Felek adına, daha sonra spor dünyamızın İlk organizatör ve yönetmenleri arasında rastlarız. İlk Olimpiyatlara girişimizden bugüne dek spor yönet menliği, onun başlıca hobby’lerinden biri olmuş ve bu da, ona hep gençlerle kaynaşma olanağını sağlamış tır. Hep genç kalan yani kendisine spor gibi canlı, d i dişken bir faaliyet alanından daha uygun bir alan se çemezdi. Burhan Felek'/', Burhan Felek yapan özellik lerin b iri de. daha genç yaştan, dışarda olup bitenlere kulak kabartan göz atan Fransızcası aracılığı ile Batı'yı izleyen bir gazeteci oluşudur. Bu ölçüt, ona çoğu
meslektaşlarının şovenizminden, romantizminden, sübjektivizminden Korumuş otsa geren w.
Kendisi, bir röportajda popülaritesini borçlu ol duğu nitelikleri şöyle sıralamış:
"İnandığını yazmak. Fikir kabzımallığı etmemek, okuyucuya çeşitli konuda yazılar sunmak rahat, kolay anlaşılır fıkralar yazmak."
Bunların hepsi doğruda eksiği var.. Bu sıralanan ları yerine getiren nice yazar var ki, okunmuyor.
Felek’/, Felek yapan bence ençok mizahçı yaratılı şıdır. Bu mizah olaylara bakışından başlayarak, üslû buna, söz dağarcığına yansır. Oradan da okuyanın yü zünü gülümseten bir ışık yayar.
“ Ağır otur da molla desinler” zihniyeti ile şartlan dırılan ortamımızın, içi boş ciddiyet geleneğini hangi yazar yırtmışsa, hep büyük okuyucu kitlelerinin sev g ilisi olmuştur.
Hüseyin Rahmi, Ahmed Rasim, Refik Halit. Os man Cemal, Burhan Felek, Aziz Nesih, kuşaklar boyu toplumsal yaşamımızın üzerinde kümelenen kuru sıkı, ciddiyet bulutlarının zaman zaman, arasından çıkan
mart.güneşleri olmuşlardır.
Burhan Felek, fıkra türüne Ahmed Rasim’den Re fik H alit’fen sonra ve Aziz Nesin'den önce, mizah özü nü hünerle sokan bir fıkracı olduğu için bunca sevilir kanısındayım.
Usta fıkracılar
Fıkra türünde, Türk gazete okuyucusuna bugüne dek çeşitli çeşniler sunuldu. Ahmed Haşimin “ Bize Göre” adlı fıkraları şair yaratılışlı, seviyeli bir aydının güne estetik açıdan bakınca bakışlarını, uslubcu bir dille yansıttı. Büyük okuyucu kitlesinden çok küçük bir seçkinler grubunu doyurdu. Fıkra türünün bir bü yük ustası da Refik Halit Karay’dı. Mizahi fıkranın bü yük u sta sı, sabun köpüğünden bile, şaşırtıcı çağrı şımlar çıkartan kıvrak zekâsı ve nefis Türkçesi ile unu tulmaz fıkralar yazdı. Yine fıkra ustası rahmetli dos tum Vâlâ - Nurettin Va - nu, bile bile vulgarize ettiği halkın kolay anlayacağı hale getirdiği günlük fıkraları ile batılı b ir kafanın orijinal bakışlarını, yıllar yılı sütu nundan okur yazar takımına aktardı. Boş lâf etmeyen, fonksiyonel, yaşam tecrübesinin ta içinden esinlenen olumlu, pratik öğütlerini ve önerilerini bizden esirge medi.
Fıkra türünde unutulamayacak bir isim de, elbet Peyami Safa idi. Auto - didakt b ir aydın olarak ken dini oldukça iy i ve çok yanlı yetiştirmiş, bir yazar olan Peyami Safa, su götürmez romancılığının yanı sıra, sürdürdüğü gazete fıkracılığında da, bir zamanlar okur yazar takımına her alanda yoı gösterici rolünü uzun süre sürdürdü. Fıkralarında öbür fıkracılara gö recelikle. dahayoğun bir kültür sezdirdi.Sonraları ona arız olan bir sol allerjisl büyük yeteneğini yanlış ve kı sır yollara harcattı...
Daha yakınlara gelirsek, Aziz Nesin, Çetin Altan, Ilhan Selçuk başta olmak üzere yeni fıkracılar elinde fıkra, büyük kitleleri sosyal aydınlatma aracı olarak kullanılmaya başlandı. Nesin güzel Türkçesi ve ışıklı mizahı ile Altan 7aSe/çu/rsosyalist öğretiyi güncel ko nulara uygulayan yürekli polemikleri ile günlük gazete fıkracılığına diyalektik bir boyut getirdiler.
O zamana kadar, ancak, bazı perakende yazılarda raslanan, bu uyarıcı, aydınlatıcı ve vurucu tutum, ga zete fıkrası halinde güncelleştirilince gazeteden başka
birşey okumayan aydınların gözünü açmağa, onları bu alanda eğitmeye geniş miktarda yaradı.
Her yiğidin, ayrı bir yoğurt yiyişi vardır.
Kafamızın ve gönlümüzün çoğu yerde son saydık larımızla ortak olması, fıkra dalında başka türde kalem oynatan ustalara kadrini bilmek ve bilirtmekten bizi alıkoymamak gerekir.
Sayın Burhan Felek, fıkrayı okuyanı yormadan, ona bilgiçlik etmeden, güncel konular üzerine güleryüzlü bir sohbet havasında sürdürmek isteyen bir fıkracı- mızdır. Bu türe ömür boyu emek vermiş bir fıkracı- mızdır. Ve bugün dahi, en çok okunan, tiryakisi en çok olan bir fıkracımızdır.
Sosyal görüşlerini paylaşalım veya paylaşmaya lım, kendi saptadığı sınırları içinde başarılı olduğu inkâr edilemez bir fıkracımızdır.
Hak ettiği, “ Şeyhül-muharririn” ünvanını çok, pekçok yıllar sıhhatle, başarı ile hep yazarak, hep yaşamın içinde idrak etmesini candan dilerim.
Taha Toros Arşivi