• Sonuç bulunamadı

Popüler spor kültürü ve din

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Popüler spor kültürü ve din"

Copied!
78
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ SAĞLIK BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ

POPÜLER SPOR KÜLTÜRÜ VE DİN

Mehmet Haşim AKGÜL

YÜKSEK LİSANS TEZİ

SPOR YÖNETĠCĠLĠĞĠ ANABĠLĠM DALI

Danışman

Doç. Dr. Turgut KAPLAN

(2)
(3)

i ÖNSÖZ

Spor tarihinin verilerine göre, dini bir anlam ve form dünyası içinde geliĢen sportif etkinlikler, olimpiyatlar, zaman içinde, toplumsal hayatın çeĢitli tipte organizasyon biçimine göre din ve spor alanı olarak ayrımlaĢmıĢtır. Sporun tarihi serüveni içinde ve çeĢitli dönemlerde din ve spor iliĢkisi içiçeliğini devam ettirirken, modern zamanlarda arasındaki iliĢki neredeyse bir karĢıtlık iliĢkisi Ģeklinde düĢünüle gelmiĢtir. Adına ister dünyevileĢme, ister kurumsallaĢma diyelim, din ve sporun biraradalığı ayrıĢtırılarak, gerek etkinlikler, organizasyonlar olarak, gerekse bir oyun, eğlence ve boĢ zaman etkinliği olarak dini inanç, ibadet alanının dıĢında değerlendirilmeye baĢlanmıĢtır.

19. yüzyılın baĢlarından 21. yüzyıla kadar, geçerli bilim anlayıĢı doğrultusunda gerek yöntem olarak, gerekse araĢtırma nesnesi olarak, spor ve din arasında varsayılan karĢıtlık ve mesafe devam ede gelmiĢtir. Ancak post modern dönem olarak isimlendirilen yeni dönemde, geçmiĢte kurum ve değerler alanını ayrıĢtıran bilimsel, sosyolojik, kültürel, dini anlayıĢlar değiĢmeye baĢlamıĢtır. Öyle ki bazı yorumcuların gözünde baĢlı baĢına bir sosyal pratikler alanı olan sportif etkinlikler, belli kural ve iyi ve kötü davranıĢ normlarıyla insan davranıĢını Ģekillendirmekte ve gittikçe yaygınlaĢan biçimde paylaĢılan değer ve kurallar, yeni bir din gibi, insanı yeni bir dünyaya alıĢtırmaktadır. Beslenme tarzı, bedenin görünümü ve yaĢam tarzı ile değiĢen beden algısı, yeni dönemin baskın özeliğidir. ÇeĢitli kural ve değerler dünyası içinde bedeni biçimlendirme iddiası taĢıyan din ve spor alanının çakıĢmasıyla, adeta insani ve toplumsal iliĢki ağı ve değerler yeniden inĢa edilmektedir. Yeniden inĢa edilen alanların içinde spor ve din anlayıĢı da vardır. PopülerleĢen yaĢam boyu spor anlayıĢı ve dini inançlar birbirini besler hale gelmektedir.

AraĢtırmamız insan eylemleri ve etkinlik dünyası içinde yeniden harmanlanan spor ve din iliĢkisine odaklı bir çalıĢmadır. AraĢtırmanın problem cümlesini de, popüler spor kültürü ve dindarlık bağlamında „yaĢam boyu spor‟ etkinliklerine katılan insanların dindarlık düzeyi ve bu iki değiĢkenin birbiriyle iliĢkisinin boyutlarıdır. Bir baĢka ifade ile, sportif etkinliklere katılanların dindarlık düzeyindeki

(4)

ii

artıĢ ile dindar insanların sportif etkinliklere katılımının artıĢı arasındaki iliĢkinin betimlenmesine yöneliktir. Dolayısıyla bu araĢtırma bir betimsel çalıĢmadır.

Bu çalıĢmanın hazırlanması sürecinde, ölçeğin geliĢtirilmesi ve anket formunun oluĢturulmasında, pek çok kiĢinin katkısı olmuĢtur. Hepsine ayrı ayrı teĢekkür ederim.

Anketin uygulanması aĢamasında olağanüstü çaba gösteren değerli dostum Mahmut Esat UZUN ve Değerli arkadaĢım Ebru CEVĠZ‟e, ayrı ayrı teĢekkür ederim.

Yine çalıĢma esnasında yardımlarını esirgemeyen ve her konuda desteklerini hissettiğim kardeĢlerim Abdulkerim AKGÜL‟e, Mustafa ġakir AKGÜL‟e, Yiğit Alp AKGÜL‟e ve Kadriye GĠRTĠ‟ye teĢekkür ederim.

Verilerin Ġstatistiki hesaplarının yapılması, yorumlanması esnasında yardımlarını esirgemeyen değerli hocalarım Doç Dr. Halil TAġKIN‟a ve Doç.Dr. Erhan Ertekin‟e teĢekkürlerimi sunarım.

Bu araĢtırma sürecinde bana her konuda destek olan, çalıĢmalarıma sabırla yön veren ayrıca bana akademik anlamda katkılarından dolayı kıymetli danıĢmanım Doç. Dr. Turgut KAPLAN‟a teĢekkürü bir borç bilirim.

Tüm hayatımız boyunca duygu ve düĢünce dünyamıza yön veren, bizlere adeta bir hayat koçluğu yapan, maddi ve manevi desteğini her zaman hissettiğimiz ve konunun netleĢmesinde çok emeği olan Babam ve dualarıyla bizlere en büyük destek olan Annem‟e minnettarım.

Mehmet HaĢim AKGÜL

(5)

iii İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ ... i 1.GĠRĠġ ... 1 1.1. Spor ve Din ... 2 1.1.1.Spor ... 2

Spor Faaliyetlerinin Ġnsan YaĢamındaki Rolü ... 6

Sporun Sağlığa Etkisi ... 7

Sporun Psikolojik Etkisi ... 7

Sporun Bireysel (KiĢisel) Etkisi ... 8

Sporun Toplumsal Etkisi ... 9

1.1.2. Din ... 10

Din ve Toplum ĠliĢkisi ... 12

Dini Hayat Profili ... 14

Dini Hayatın Ġnanç Boyutu ... 14

Dini Hayatın Bilgi Boyutu ... 15

Dini Hayatın Ġbadet Boyutu ... 15

Dini Hayatın Etki Boyutu ... 16

1.2. Din ve Beden AnlayıĢı ... 16

1.2.1. Antik Çağda Logos ( Telos) – Eros Bağlamında Din ve Beden AnlayıĢı ... 16

1.2.2. Orta Çağda Din ve Beden AnlayıĢı ... 17

1.2.3. Orta Çağ Sonrası – Modern Zamanlarda Din ve Beden AnlayıĢı ... 18

1.3. Spor Din ve YaĢam ... 20

1.3.1. Din ve Sporda ÇatıĢma Alanları ... 22

1.4. Din Spor ve Popüler Kültür ... 23

1.5. ÇalıĢma Alanı: Konya Ġl Örneği ... 29

2. GEREÇ VE YÖNTEM ... 31

2.1. ÇalıĢma Evreni ... 32

2.2. AraĢtırma Gurubu ( Örneklem Grubu ) ... 32

2.3. AraĢtırma Tekniği ... 33

2.4. Anketin Geçerlilik ve Güvenirliliği ... 34

(6)

iv 3. BULGULAR ... 35 4. TARTIġMA ... 49 5. SONUÇ VE ÖNERĠLER ... 60 6. ÖZET ... 62 7. SUMMARY ... 63 8. KAYNAKLAR ... 64 9. EKLER ... 67

EK-A Etik Kurul Kararı ... 67

EK-B Anket Formu ... 68

(7)

1 1.GİRİŞ

Modern tüketim toplumunun, geleneksel toplum ve kültür anlayıĢının aksine, insan hayatı üzerindeki en önemli etkisi somut görünen dünyayı öne çıkarmasıdır. Doğal olarak görünen dünya içinde de baĢat unsur, doğal toplumsal ilgi odağı insanın maddi varlığı, yani bedenidir. Modern dünyada insanın metafizik ilgileri, değer yargıları, uzun süredir beden dolayımın da yani biyolojik organizmanın fonksiyonu olarak tanımlana gelmiĢtir (Comte 2001). Halbuki insan evren üzerindeki en merkezi varlık olduğu için, son yüzyıla kadar, tarihin her devrinde insan varlığı ile alakalı değerlendirmeler ruh-beden bütünlüğü içinde yapıla gelmiĢtir. Tarih içinde egemen dünya görüĢüne göre, bazen ruhi, metafizik yönü, bazen bedeni yönü öne çıkmıĢtır. Ġnsan tanımının ana çerçevesi, genel olarak „insan akıl, ruh ve bedenden oluĢan bir varlıktır‟ Ģeklinde çizilmiĢtir (Platon 1998). Ġnsan hakkındaki çözümlemeler tarihi olarak akıl, ruh ve bedenin dengelendiği bu eksen üzerinde ele alınmıĢtır. Ancak tarihsel olarak, akıl her dönemde baĢat unsur olmakla birlikte, insanın bazen ruhi, bazen de bedeni nitelikleri öne çıkarılmıĢtır.

Böylelikle geçen zaman içinde insanlığın varlık anlayıĢındaki değiĢime göre ruh ve beden algısı sürekli değiĢmektedir. DüĢünce dünyasında öne çıkan felsefi, dini, tıbbi ve bilimsel bakıĢ açıları tarih ve toplum nezdinde değiĢen insan algısının kurumsallaĢmasına ön ayak olmuĢtur. Bu durum çağımızda da farklı değildir (Akay 2009).

Modern dünyada insan bedeninin ruha oranla daha baskın bir konu olduğunu söyleyebiliriz. Bu yüzden yaĢadığımız dönem içinde, pek çok toplumsal, iktisadi, kültürel ve ideolojik kurumsal bakıĢ açısı yanında, bilimsel disiplinlerce insan bedenine duyulan ilgi oldukça yüksek düzeydedir. Bu yüksek ilginin nedenleri ise çeĢitlidir. Bilimsel olarak özgün bir organizmaya sahip olması, özgür ve akıllı bir varlık olması, üretici ve tüketici olması, doğayı ve toplumu değiĢtirip dönüĢtürmesi, evrende en iyi ve en yararlı olanı araması gibi özellikler insan ve bedenini ilgi odağı haline getirmektedir (Demez 2009).

Her Ģeyden önce, çalıĢma konumuz açısından insan bedenine gösterilen

ilginin sebebi, insanın içinde yaĢadığı fizik dünya ve kendisinin oluĢturduğu sosyo-kültürel dünya içinde sağlık ve mutluluğun egemen olduğu iyi bir hayat tarzı

(8)

2

kurabilme arayıĢıdır. Bu bağlamda beden ve spor (egzersiz) iliĢkisine bakıldığında, iyi ve sağlıklı, aynı zamanda erdemli (arete) bir hayat sürme, tarihsel olarak spor felsefesinin odağında yer almıĢtır. Bununla birlikte, her dönemde insan için iyi ve erdemli bir hayat tarzı öngören dünya görüĢleri, iyilik, mutluluk ve sağlık anlayıĢları sürekli değiĢmektedir.

Araştırmanın Amacı: Bu araĢtırmanın amacı, sağlıklı yaĢam için spor/egzersiz yapan insanlarda dini hayat profilinin betimlenmesi ve spor / egzersiz yapmayla iliĢkisinin belirlenmesidir.

1.1. Spor ve Din

Spor ve din, kökleri insanlık tarihi kadar eski olan iki olgudur. Kökeninde dinsel bir yan bulunduğu ve doğasında manevi olduğu ve en azından kayıtlı tarih kadar eski olduğu düĢünülen sporun (Muhammed 2001), tarih boyunca din ile değiĢen bir iliĢkisi olmuĢtur (Coakley 1998).

Tarihsel perspektiften bakıldığında geleneksel yapıdaki toplumlarda dinsel törenlerle çevresi örülmemiĢ fiziki aktivite ya da sportif oyun görülmemektedir. Din, hayatı yönlendiren temel bir unsur olması sebebiyle her türlü aktivite dinsel bir anlam taĢımakta, spora benzeyen faaliyetler de meĢruiyetlerini dinsel referanslardan sağlamaktadırlar (Muhammed 2001,Canbaz 2004).

1.1.1. Spor

DeğiĢik anlayıĢlarla biçimlenmesine, adının da spor olmasına karĢın, çok eski tarihsel dönemlerde bile spor faaliyetlerinin olduğu bilinmektedir (Erdemli 1996). Spor; tarihte oyun, oyalanma, eğlenme ve iĢten uzaklaĢma anlamıyla, beĢ altı bin yıl önce bir çeĢit beceri oluĢturma oyunu olarak karĢımıza çıkmıĢtır. Bu bağlamda; en azından tarihsel düzlemde göze çarpan ya da bilinen ilk spor türlerinin devlet haline gelmiĢ topluluklarda, yani tarihsel anlamda ilk devletlerde görüldüğü olgusunu dikkate aldığımızda, sporun toplumsal yapının sadece çağımızdaki değil, insanlık tarihinin baĢlangıcından bu yana görülen bir kurum olduğu hususunu ortaya çıkarmıĢ oluruz (Kılcıgil 1998).

(9)

3

Tarihin çeĢitli dönemlerinde kahramanlıktan, cesarete ve bedeni-ahlaki yetkinleĢmeye kadar uzanan bir anlam derinliğine sahip olan ve faklı anlamlar içeren spor kavramına her dönemde yeni anlam ve içerik yüklemeleri yapılmıĢtır. Spor ve sportif etkinlikler, literatürde kiĢinin ruhsal ve bedensel geliĢimini düzenleyen bir etkinlik olarak tanımlanmakla birlikte, spor çok yönlü bir kavram olduğundan çeĢitli yazarlar, farklı tamım ve görüĢler ortaya koymuĢlardır. Bunun nedenlerine baktığımızda ise, sporun kapsamı, amacı, branĢları, içerikleri ve yapılıĢ biçimleri farklı biçimde algılanıp değerlendirilmesidir (Yetim 2010). Bu ifadelere göre spor tanımlamalarına göz attığımız zaman aĢağıdaki değerlendirmelere ve tanımlara ulaĢılmıĢtır.

FiĢek; sporu, insanın, doğayla savaĢırken kazandığı ana becerileri ve geliĢtirdiği araçlı-araçsız savaĢım yöntemlerini, boĢ zamanındaki artıĢa bağlı olarak, tek tek ya da topluca; barıĢçı biçimde ve benzetim yoluyla, oyun, oyalanma ve iĢten uzaklaĢma için kullanılmasına dayalı estetik, teknik, fizik, yarıĢmacı ve toplumsal bir süreçtir, Ģeklinde tanımlamıĢtır (FiĢek 1982).

Erkal‟a göre „ spor, ferdin tabii çevresini beĢeri çevre haline çevirirken elde ettiği kabiliyetleri geliĢtiren, belirli kurallar altında araçlı veya araçsız, ferdi veya toplu olarak, boĢ zaman faaliyeti kapsamı içinde veya tam zamanını alacak Ģekilde meslekleĢtirerek yaptığı sosyalleĢtirici, toplumla bütünleĢtirici, ruh ve fiziği geliĢtiren rekabetçi, dayanıĢmacı ve kültürel bir olgudur (Erkal 1982).

Spor, resmi ve organize durumlar altında ortaya çıkan yarıĢmalar biçimidir. BaĢka bir ifadeyle spor, kurum haline gelen fiziksel bir aktivite yarıĢını içerir (Coaklay 1986).

En düĢük miktarda saf eğlence içeren ve yüksek düzeyde ciddi çalıĢma gerektiren spor alanları, (eğlen-dinlen) rekreasyondan spora kadar çeĢitlenir. Fakat bütünüyle bu sportif çizgi, fiziksel yetenek, kurallar ve yarıĢma özelliğiyle sporun bileĢenini oluĢturur (Mccomb 2004).

Spor, isteğe bağlı olarak yapılan egemen değerler ve normların damgasını vurduğu bedensel hareketlerdir (Voigt 1998).

(10)

4

Sporun insanlık tarihinde ne zaman, nerede ve niçin ortaya çıktığı ile ilgili sorular, çeĢitli zaman ve mekandaki oyunları analiz ederek ve karĢılaĢtırarak belli kavramsal çerçeve, teori içinde tartıĢılmaktadır. Sporun tarihi üzerinde çalıĢan araĢtımacılar peç çok sorunla karĢılaĢmaktadır. AraĢtırmacılar dünya spor tarihini araĢtırırken muhtemelen pek çok sorunla yüzyüze gelmektedir. Genellikle onlar öğretim amacıyla Batı medeniyeti tarihini öğretmede kullandıkları bölümlemeyi kullanmaktadır. Ġlkçağ, ortaçağ ve 1500‟lü tarihlerde baĢlatılan modern çağ. Ancak dönemlendirme konusunda tartıĢmalar hala devam etmektedir. Zira dünyada ticaret ve alıĢ-veriĢin en önemli çağları olarak kabul edilen on üç, on altı ve on dokuzuncu yüzyıl dünya sistemi savunucuları tarafından önemli dönemler olarak savunulur. Buna karĢılık modern sporun geliĢmesi ve yayılması on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıl olduğunun bilinmesi çok önemlidir (Mccomb 2004).

Erken dönemde beden kültürü, bilindiği üzere savaĢta güçlü olmak ve yetenek ve kabiliyetlerini en iyi değerlendiren bireylerin olduğu toplumlar oluĢturmak amacına yöneliktir. Özellikle Antikçağ‟da fiziksel aktiviteler ve bedensel faaliyetler bir eğitim aracı olarak kullanılmıĢtır. Platon gençlerin yetiĢtirilmesi için müzikten sonra beden eğitimini önemle vurgulamıĢtır ( Platon 2001, Canbaz 2004).

Tarihin ilk örgütlü spor faaliyetleri Antik Olimpiyatlardır (FiĢek 1985). Buna karĢın bu faaliyetlerden daha önce de çeĢitli yerlerde fiziksel güçlerin sergilendiği Ģölenlerin yapıldığı bilinmektedir (Voigt 1998). M.Ö.776 ile M.S. 393 yılları arasında Yunanlılar tarafından dörder yıllık aralarla, baĢlangıç dönemlerinde dört, daha sonraki dönemlerde yedi gün süren olimpiyat oyunları düzenlenmiĢtir ( Canbaz 2004).

Karanlık çağ olarak adlandırılan orta çağ‟da ise Katolik kilisesinin taassubu ile sportif faaliyetlere yasak konulmuĢtur. Buna rağmen Ģövalyeler savaĢ haricinde çeĢitli yarıĢma ve oyunlar düzenlemiĢlerdir. 1870‟lere gelindiğinde ise eski olimpiyatları tekrar canlandırma fikri gündeme gelmiĢ ve Fransız Baronu Pierre de Coubertin 1894-1896 yılları arasında modern olimpiyat oyunlarının kurulması amacıyla yoğun bir çaba göstermiĢtir. Bu çaba neticesinde baĢarıya ulaĢılmıĢ birinci olimpiyat oyunlarının 1896‟da Atina‟da, ikinci olimpiyat oyunlarının ise 1900‟de Paris‟te yapılması planlanmıĢtır (Canbaz 2004).

(11)

5

Spor tarihine göz attığımız zaman, kökleri Eski Yunan ve Roma‟ya kadar uzanmakla birlikte günümüzde spor, eski çağların, eski dönemlerin, sportif faaliyet ve programlarından sosyolojik açıdan bakıldığında çok farklı bir yerde durmakta ve karĢımıza „yeni ve özgün‟ bir olgu olarak çıkmaktadır. Bu „yeni ve özgün‟ durum sporun özellikle 20. yüzyılda kazanmıĢ olduğu özelliklerden kaynaklanmaktadır (Canbaz 2004).

Bugün kazandığı boyut itibariyle farklı toplum ve kültürleri birbirine yaklaĢtıran en önemli „küresel‟ bir fenomen, aynı zamanda sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik olaylardan biridir. Ġnsanlar artık sadece boĢ zamanlarında eğlenmek, oyalanmak için değil, bir yaĢam tarzı olarak ve yaĢamını sürdürmek için, “iĢ ve meslek” olarak da çeĢitli spor dallarını seçebilmektedir. Bu amaçla hemen hemen her branĢ ulusal sınırları aĢarak dünya kupaları ve olimpiyat oyunları vs gibi organizasyonlar içinde yerini almakta, FĠFA, FĠBA gibi ulusal ve uluslararası kurum, örgütlenme ve organizasyonlar gerçekleĢtirilmektedir. Hatta sportif etkinlikler, ekonomik bir sektör olarak da, dünya ekonomisine en fazla katkı sağlayan sektörlerden biri haline gelmiĢ ve dünyanın ekonomi-politiğini teĢkil etmektedir.

Bu bilgilerin yanısıra sporun/egzersizin en önemli özelliklerinden biri de hiç Ģüphesiz insan sağlığına olumlu etki eden iĢlevleridir. YaĢadığımız modern zaman diliminde ĢehirleĢme hızla artmıĢ ve teknolojinin geliĢmesine bağlı olarak toplumlarda sanayileĢme çarpık yapılaĢma ve boĢ zamanların artmasının getirdiği sosyo-ekonomik, kültürel problemlerle birlikte psikolojik gerginliğe sebep olan faktörlerde (gürültü, yoğun trafik vs.) ortaya çıkmıĢtır (Zorba 2006). Ġnsanın doğal yapısına uymayan bir yaĢam biçimi ile birlikte stresler, solunum ve dolaĢım sistemi hastalıkları, özellikle geliĢmiĢ ülkelerde basta gelen ölüm nedenleri arasına sokan faktörlerdir. Spor, insanın karĢısına dikilen bu tehlikelere karsı dinamik ve stresten uzak tutan bir ortam yaratarak sağlıklı yaĢam biçimiyle koruyucu tıbba yardımcı olmaktadır (Öztürk 1998).

Sağlıklı ve zinde kalmak için sporda amaç; sağlıklı yaĢama, streslere dayanma gücünün artırılması, ideal kiloda kalmak, iĢ ve meslek hayatında baĢarı, genç kalma, canlı ve hareketli olma, kaliteli bir yaĢam ve uzun bir hayat teminidir. Bu nedenle son yıllarda fiziksel egzersizlere ilgili katılım giderek artmaktadır. Bu ilgi sporun beden ve ruh sağlığı üzerindeki olumlu etkilerinin ortaya konmasına

(12)

6

bağlanabilir. Sporun insan vücuduna sağlık ve zindelik kazandırdığı bilinen bir gerçektir (Akça 2012).

Spor Faaliyetlerinin İnsan Yaşamındaki Rolü

Son zamanlarda hızla geliĢen yaĢam koĢulları, baĢka bir deyiĢle hızla geliĢen teknoloji, ulaĢımda kolaylık gibi etkenler insan gücüne duyulan gereksinmeyi giderek azaltmıĢ ve bununla birlikte insanın doğal mekanizmasına uymayan bir yaĢam biçimi ile birlikte çalıĢma alanı ve sosyal çevreden gelen baskılar, stresler dolaĢım ve solunum sistemi hastalıklarını, özellikle geliĢmiĢ ülkelerdeki baĢta gelen ölüm nedenleri arasına sokan faktörlerdir. ĠĢte bu nedenle spor, modern insanın karĢısına dikilen bu tehlikelere karĢı dinamik, yaĢamın getirdiği streslerden ve sıkıntılardan uzak bir ortam yaratarak çözüm getirmekte ve sağladığı sağlıklı yaĢam biçimiyle de koruyucu tıbba yardımcı olmaktadır. Sporun bu iĢlevlerinin yanı sıra aynı zamanda spor, kiĢilerin sosyal ve bireysel karakter geliĢimi üzerine de olumlu etkilerinin olduğu açıktır. Bu sebeple dünya genelinde geliĢmiĢ ülkelere bakacak olursak, spora büyük önem verilmekte ve erken yaĢlardan baĢlayarak çocuklara spor ve beden eğitimi programları uygulanmaktadır (Öztürk 1998).

Ġnsan organizması hareket için yaratılmıĢtır. Organizmanın fonksiyonlarının devam ettirilmesinde ve sağlıklı olmasında hareket gereklidir. Hareket etmeyi öğrenme ve hareketler yoluyla öğrenmeyi amaçlayan beden eğitimi ve spor, genel eğitimin amaçlarına hareket aracılığıyla katkıda bulunur. Bu çerçevede beden eğitimi ve spor, bireyin fiziksel, psiko-sosyal, psiko- motor, zihinsel, duygusal ve toplumsal geliĢimine katkı amacına yönelik organize edilmiĢ bedensel etkinliklerin tümü olarak ele alınabilir. Beden eğitimi ve spor bireylerin fiziksel, ruhsal ve sosyal geliĢimlerinde olumlu etkileri olan etkinliklerdir. Fertleri zihinsel, ruhsal, duygusal ve toplumsal yönleriyle bir bütün olarak yetiĢtirmek modern eğitimin temel ilkelerindendir (Ulukan 2012).

Genel olarak sporun amacı özetlenecek olursa; tüm fertlerin spor yapmasını sağlayarak, sağlıklı, mutlu, çalıĢkan moral değerleri yüksek, dinamik ve çağdaĢ bir toplum yaratmak ve topluma karĢı görev ve sorumluluklarını bilen, beden ve ruh sağlığı yerinde, yapıcı yaratıcı, üretken, ahlaklı, erdemli ve fazilet örneği nesiller

(13)

7

yetiĢtirmek suretiyle, toplumun tüm fertlerini dinamik, zinde, yüksek moralli ve mutlu tutmaktır ( Yetim 2010).

Sporun Sağlığa Etkisi

Hipokrat asırlar önce „ Eğer biz her ferde, ne çok az, ne de çok fazla, doğru miktarda gıda ve hareket (spor) verebilseydik sağlık için en güvenli yolu bulurduk‟ sözünü söylemiĢtir.

Büyük Türk alimi Ġbn-i Sina da „ Sağlığı korumanın üç temel prensibi vardır; hareket (spor), gıda ve uykudur‟ diyerek sağlıklı yaĢamın ana hatlarını göstermiĢtir (Zorba 2011).

Sağlıklı olma ve sağlıklı kalma arzusu, insanoğlunun en temel amaç ve hedeflerinden birisini oluĢturmaktadır. Öyle ki, günümüzde sağlık sayfası olmayan bir gazete ya da dergiyi, sağlık programı içermeyen bir televizyon yayınını düĢünmek bile mümkün değildir. YaĢamımızda böylesine önemli bir yeri iĢgal eden sağlığımız, düzenli spor faaliyetleri sonucunda değiĢikliklere uğrar (Zorba ve ark 2006).

Sistemli ve programlı bir Ģekilde gerçekleĢtirilen fiziksel ve sportif faaliyetlerden sonra bireyin, bedensel-fiziksel birtakım sorunlarıyla ilgili algılamasının olumlu yönde değiĢmesi ve buna ilave olarak kiĢi kendisini fiziksel olarak daha iyi, daha sağlıklı hissetmesi, fiziksel iyi olma haline yönelik etkinin göstergesidir. Dünya genelinde yapılan araĢtırmalar, bireylerin kendi fiziksel sağlıklarına ait öznel değerlendirmeleriyle, baĢka bir ifadeyle kendilerini fiziksel açıdan daha zinde hissetmeleriyle spor faaliyetleri/egzersiz yapma arasında olumlu bir iliĢki olduğunu ortaya koymuĢlardır (Zorba ve ark 2006).

Sporun Psikolojik Etkisi

Bedensel etkinliğin fiziksel sağlığa iliĢkisini inceleyen çalıĢmaların sayısıyla karĢılaĢtırıldığında psiko-sosyal sağlığa yönelik etki üzerindeki araĢtırmaların çok sınırlı olduğu fark edilecektir. Psikolojik sağlığın tanımıyla ilgili tam bir uzlaĢmanın sağlanamamıĢ olması araĢtırmalardaki niceliksel yetersizliğin baĢlıca sebebidir. Spor faaliyetlerinin ruhsal sağlığa etkisiyle ilgili çalıĢmalar genellikle dört boyut üzerinde

(14)

8

yoğunlaĢmıĢtır: Duygudurum, korku, depresyon ve benlik tasavvurudur (Zorba ve ark 2006).

Konuyla ilgili deneysel çalıĢmaların sonuçlarını derleyen Knoll, bedensel egzersize bağlı olarak duygudurum ve benlik algısında olumluya doğru bir artıĢın, korku ve depresyonda ise bir azalmanın yaĢandığını belirtmiĢtir. Yine, bedensel egzersiz ve ruhsal sağlığın parametreleri arasında olumlu yönde bir iliĢkinin olduğunu vurgulayan baĢka araĢtırmaların sonuçlarına dayanarak düzenli spor faaliyetlerinin depresyon, korku ve psiĢik gerginliği azalttığını, öz güveni artırdığını ve uyku bozukluklarının giderilmesine katkıda bulunduğunu söyleyebiliriz (Zorba ve ark 2006).

Sonuç olarak bireyler günlük yaĢantılarının monotonluğundan ve stresinden büyük ölçüde spor sayesinde uzaklaĢabilmekte ve spor yaparak kendilerine psikolojik ve sosyal faydalar sağlamaktadırlar. Psikolojik açıdan spor yapan bireylerde spor haz alma ve mutlu etme duygusu yaĢatmaktadır. Çağımızın hastalığı olarak adlandırılan stresle baĢa çıkmada en önemli etken kuĢkusuz spor olmaktadır. Bireylerin günlük yaĢantıda karĢılaĢtıkları monoton hayat tarzı ve anlayıĢını spor yolu ile ortadan kaldırmak mümkündür. Bireylerin rahatlaması ve gevĢemesini sağlamanın yanı sıra kendilerini mutlu hissetmelerini ve bir Ģeyleri baĢarmıĢ olmalarının vermiĢ olduğu hazzı yaĢamaları sağlanmıĢ olur (Akça 2012).

Sporun Bireysel (Kişisel) Etkisi

Fert ve toplum iliĢkilerinin geliĢtirilmesinde sportif olay, hem ferdi hem sosyal açıdan etkili olmaktadır. Spor, sadece ferdin fiziki ve psikolojik yönden güçlenmesi için sürdürülen eğitici bir faaliyet değildir (Akça 2012). Sporun bireysel etkilerine katkılarına baktığımız zaman sporun birey üzerindeki en önemli etkisi sosyal geliĢme ve sağlıklı yaĢamdır.

Sosyolojinin en önemli konularından biri olan sosyal geliĢme, kiĢilerin sosyal uyarıcılara, özellikle toplu yaĢamanın baskı ve zorluklarına karĢı, duyarlılık geliĢtirerek, toplumda ya da kültüründe, diğer insanlarla uyumlu bir Ģekilde geçinmesi ve onlar gibi davranmasıdır. Ġnsanlar içinde yaĢadıkları toplumun, sosyal ve kültürel değerlerine sosyalleĢme süreci içerisinde uyum çabası gösterir. (Öztürk

(15)

9

1998). Bireylerin sosyalleĢmesindeki en önemli etkenlerden biriside hiç Ģüphesiz spordur.

Bununla birlikte birde sporun bireysel etkileri arasında sporun kiĢiye kazandırdığı sağlık boyutu vardır. Daha önce de belittiğimiz gibi, Sistemli ve programlı bir Ģekilde gerçekleĢtirilen fiziksel ve sportif faaliyetlerden sonra bireyin, bedensel-fiziksel birtakım sorunlarıyla ilgili algılamasının olumlu yönde değiĢmesi ve buna ilave olarak kiĢi kendisini fiziksel olarak daha iyi, daha sağlıklı hissetmesi, fiziksel iyi olma haline yönelik etkinin göstergesidir (Zorba ve ark 2006).

Nitelikli insan gücü sağlıklı olmadan verimli olmaz ve kendisinden beklenen katkıları yapamaz. Ġnsanların, özellikle gençlerin beden ve ruh yapısının eğitilip geliĢtirilmesinde en uygun ve en tesisli araç; hareket faktörünün her çeĢidini ve prensiplerini kapsayan beden eğitimi ve spor eğitimidir (Akça 2012).

Sporun Toplumsal Etkisi

Toplumsal yaĢam sosyal iliĢkilerden oluĢur. Sosyal kelimesi Latince Socius sözcüğünden gelmektedir ve sözlük anlamı birliktelik, birlikte anlamına gelir. Ġnsanlar birlikte oluĢlarının kaçınılmaz sonucu olarak karĢılıklı birtakım iliĢkilerde bulunurlar. Bu iliĢkiler çok çeĢitli ve karmaĢıktır. Kısaca toplumsal iliĢki kiĢiler veya gruplar arasındaki etkileniĢimdir. Toplumsal iliĢkiler toplumda hem yazılı hem de örf, adet gibi yazısız hukuka göre gerçekleĢir. Toplumdaki bazı kurumlar ise sosyal iliĢkilerin geliĢip güçlenmesine kolaylaĢtırır. Dil, eğitim, din gibi spor da bu kurumlardan biridir. Spor özellikle barıĢçı olma niteliği ve uluslararası değiĢmeyen kuralları nedeniyle, aynı toplumlardaki insanlar ve gruplar arası sosyal iliĢkiler yanında diğer toplumlardaki insanlar ve gruplarla kurulan sosyal iliĢkilerin geliĢip güçlendirilmesinde de olumlu etkiye sahiptir (Öztürk 1998).

Toplumsal iliĢkiler çok farklı biçimlerde ortaya çıkmasına rağmen sosyologlarca belirli gruplandırmalar yapılabilmiĢtir. YarıĢma (rekabet), uyuĢma (uyarlanma), yardımlaĢma (iĢbirliği), diyalektik (karĢıtlık ve çatıĢma). Spor bir toplumsal olay olarak ele alındığında bu gruplandırılan toplumsal iliĢki tiplerinin hepsini görmek mümkündür. Yine de bağlayıcı ve olumlu süreçler olarak kabul

(16)

10

edilen yarıĢma tipi, yardımlaĢma tipi, uyuĢma tipi ve benzeĢme tipi iliĢkiler daha çok görülmektedir (Öztürk 1998).

Spor, toplumdaki kültürel kaynaĢmayı teĢvik etmesi, sosyal davranıĢ ve iliĢkileri istenen düzeye getirmesi, insanların boĢ zamanlarını değerlendirmesi açısından büyük önem taĢır. Spor, kültürün bir unsuru olarak, kiĢilerin ve toplumların düĢünce ve davranıĢlarını Ģekillendirmekte ve diğer kültür unsurlarını etkileyerek milli özellikler kazandırmaktadır. Spor faaliyetleri içinde görülen beden hareketleri toplumsal hareketlere de yansımaktadır (Akça 2012). Ayrıca spor fert ve toplum iliĢkileri bağlamında ele aldığımız zaman sosyal bütünleĢmeye katkıda bulunmaktadır. Özellikle gerek ferdi gerekse takımlar düzeyinde uluslar arası müsabakalar ülke insanlarını bir araya getirerek kültürel kimliği canlı tutmaktadır ( Erkal ve ark 1998).

1.1.2. Din

Dünyada gelmiĢ geçmiĢ bütün toplumlarda ve halen yaĢamakta olan bütün toplumlarda din olgusuna rastlıyoruz. Bu olgu ya tam teĢekküllü kilise, cemaat, tapınak ve ritüelleriyle yaĢanan ve bütün toplumu etkisi altına alan bir Ģekilde ya da bir bütünsellikten yoksun bireysel dini inançlar veya davranıĢlar Ģeklinde ortaya çıkıyor. Üstelik dünyanın her yerinde dini inanç ya da davranıĢ olarak ortaya konulan pratikler birbirinden oldukça farklılık gösterebiliyor. Kısaca, dinin bir sosyal olgu olarak her yerde varlığını görüyoruz ( Aktay 2012).

Sosyal yapıyı düzenlemesi ve fertlerin davranıĢlarını etkilemesi bakımından toplumların hayatında önemli bir yere sahip olan temel sosyal kurumlardan biri de insanlıkla yaĢıt olan „Din‟ dir. AraĢtırmalar dinin toplum üyelerinin bir arada yaĢamasına katkıda bulunan en önemli faktörlerin baĢında geldiğini göstermektedir (Han 1989, Nebi 1991).

Din, bir insan ve toplum gerçeğidir. Her nerede bir insan varsa orada din vardır. E. Durrkheim, zaman ve mekan itibariyle dinsiz toplum olmadığını ifade etmekte, H. Bergson da, geçmiĢte olduğu gibi bugünde ilimsiz, sanatsız ve felsefesiz toplum olabileceğini, fakat dinsiz toplumun asla olmadığını belirtmektedir.

(17)

11

Sosyolojiye göre, ender de olsa Ģuurlu dinsiz fertler bulunması mümkündür, fakat dinsiz toplum asla görülmemiĢtir (Sezen 2000).

Din, kültürün ilk basamaklarından baĢlayarak aile, oymak, kabile, boy ve millet gibi tabii birliklerle hep yakın iliĢkilerde bulunmuĢ (Wach 1987), yaĢadığımız çevreyi algılama biçimini ve çevreye verdiğimiz tepkiyi etkilemiĢtir (Giddens 2000). Ġnsanlarla dinin bu birlikteliği günümüze kadar çeĢitli Ģekillerde devam etmiĢtir.

Birçok sosyolog ve antropolog dinin evrensel bir fenomen olduğunu söylemektedirler. K. Devis dini, insan toplumlarında evrensel, devamlı ve her Ģeye nüfuz eden bir olgu olarak görür ve din hakkıyla anlaĢılmazsa toplum olgusunun da doğru olarak kavranamayacağını görüĢündedir (KöktaĢ 1993).

Dinin değeri ve tarihte nasıl bir etkiye sahip olduğuna dair sosyolojik ve psikolojik araĢtırmaların büyük bir yekün tuttuğu bilinmektedir. Günümüzde de siyasi, sosyal, ekonomik ve bilimsel geliĢmeler bazında „din‟ tartıĢılan en önemli konular arasında yer almaktadır. Arvasi‟nin belirttiği gibi „insanlığın anlam arayıĢının hiçbir zaman durmayacak olması, „din‟ olgusunu hep canlı tutacaktır (Arvasi 2001).

Din kavramını tanımlamada metotlar ve dine yaklaĢım biçimleri de etkili olmaktadır. Kavrama yaklaĢımdaki farklı bakıĢ açıları ve metotları (ÇalıĢkan 2002) değiĢik hatta birbiriyle çeliĢen (Wilber 1995) tanımlamaların yapılmasına neden olmuĢtur.

Din hakkında yapılan tanımların anlaĢılabilmesi için kelimenin etimolojik açıdan incelenmesi önemlidir. Din, eski Yunanca‟da hem korku hem de saygı anlamlarını içeren „ thrioheya‟ kelimesi ile ifade edilmiĢitir. Batı dillerinde din ( religion- religio) sözcüğü köken itibariyle Latince „ religio‟ dan gelmekte, „religio‟ da, Lucretius ve Cicero‟dan gelen bilgilere göre „ religare‟ veya „ religere‟ kökünden gelmektedir. „ Religare‟ anlamında ise bir iĢi tekrar tekrar ve dikkatlice yapmak ve dolayısıyla sürekli ve titizlikle yapılan ibadetler ve ayinler anlatılmak istenmektedir (OkumuĢ 2003).

(18)

12

Arapça‟da etimolojik düzlemde din kelimesi „ d-y-n‟ (deyn) kökünden mastar veya isim olduğu ve bu kelimenin „ borçlu olma, üstün gelme, idare etme, hakimiyet kurma, otorite sahibi olma, yönetme, köleleĢtirme, itaat, kulluk, kölelik, birinin buyruğuna girme, inanma, adet edinme, Ģeriat, kanun, izlenen örnek, adet, tutulan yol, ceza, mükafat, karĢılık mezhep, karĢılık gibi anlamlarına geldiği belirtilmektedir (OkumuĢ 2003).

Din ve Toplum İlişkisi

Toplumsallık insanın doğasının bir parçası olarak insanın ortaya çıktığı her yerde ve her zaman rastlanan bir insan doğası olgusudur. Ancak sosyologlar, bu toplumsallığın kendisinde ortak ve ayırt edici baĢka niteliklerde aramıĢlardır. Ġnsan toplumsallığının ortaya çıktığı yerlerde toplumsal farklılıkların üzerinde de bu nedenle durulmuĢ, diğer yandan bu toplumsallığa eĢlik eden vazgeçilmez ortak bazı kurumsal özellikler üzerinde durulmuĢtur. Böylece hangi insan toplumsallığına göz atılırsa atılsın görülebilecek asgari düzeyde paylaĢılan davranıĢ örüntüleri tespit edilmeye çalıĢılmıĢtır. Örneğin, bütün toplumsal oluĢumların kendi içlerinde bir liderlik, yönetim ve iktidar iliĢkileri ortaya çıkardığı tespit edilmiĢtir. Bu iliĢkiler genel olarak „ siyasallık’ diyebileceğimiz bir düzeyi iĢaret eder. Siyasal düzeni olmayan hiçbir toplum yoktur. Ayrıca, bütün toplumlarda biyolojik ve kültürel yeniden üretimi temin etmek üzere belirgin bir Ģekilde „ aile‟ denebilecek bir davranıĢ örüntüsü bulunur. Bu aile hayatının Ģekli, yapısı ve kodları farklılaĢabilir ancak aile hayatı olmayan hiçbir topluma rastlanamaz. Aynı Ģekilde bütün toplumlar bir üretim, tüketim ve paylaĢım iliĢkileri ortaya koyarlar, bu da ‘ ekonomi’ dediğimiz davranıĢ örüntülerini görünür kılar. Yine bütün toplumlar gelecek nesillere sahip oldukları anlam kodlarını, kültürünü, tarzlarını aktarmak üzere bazı düzenlemelere, uygulamalara veya davranıĢ örüntülerine yani „ eğitim‟ davranıĢına sahiptir. Bütün bu davranıĢ örüntüleri nerede olursa olsun ve hangi zamanda olursa olsun insan toplumsallığının ayrılmaz yanlarını oluĢturur. Sosyoloji literatüründe bu davranıĢ örüntülerine „ sosyolojik kurumlar‟ adı verilir (Aktay 2013).

Burada kurum, gündelik dilde kullanılan ve bazı örgütlenmeleri ifade etmek üzere kullanılan kurum sözcüğünden farklı olarak „ davranıĢ örüntülerini‟ ifade eder. Ġnsan toplumsallığının kendileriyle tezahür ettiği ve hiçbir toplumda eksikliği

(19)

13

görülmeyen toplumun varoluĢ dayanağını oluĢturan davranıĢ örüntüleridir sosyolojik kurumlar.

ĠĢte din de böylesi bir kurumdur. Ne kadar eski olursa olsun ve nerede olursa olsun insanların öte dünyayla, görünen dünyanın ötesiyle ilgilendikleri, nereden gelip nereye gittikleriyle ilgili soruları anlamlandırırlar. Toplumda kutsal ve din dıĢı alanları oluĢturup tanımladıkları belli bir davranıĢ düzeyi daha vardır bu da „din’ kurumudur. Bütün toplumların hepsinde Ģu veya bu Ģekilde mutlaka bulunan en temel davranıĢ örüntüleri sosyologlar tarafından yukarıda saydıklarımıza „ boĢ zamanlarla ilgili davranıĢlarımız‟ ilavesiyle altı kurumdan ibarettir. Günlük dilde kullandığımız kilise kurumu, sağlık kurumu, hukuk kurumu, üniversite kurumu veya sosyal sigortalar kurumu gibi müesseselerin hiç biri bu anlamda her yerde bulunabilen temel kurumlar değil, ancak onlarda her biri yukarıda değindiğimiz temel kurumların bir tanesinin veya birkaçının bileĢimlerinden oluĢurlar (Aktay 2013).

Dolayısıyla tolumun dayandığı bu kurumsal olgular arasında din de bulunuyor. Bu kurumların her birinin mutlaka toplumun oluĢumunda çok önemli bir yeri vardır ancak muhtemelen her toplumda bu kurumların ayrı ağırlıkları veya diğer kurumlara karĢı belirleyicilikleri olabiliyor. Ekonominin tam da MarkĢist anlamda diğer bütün kurumları belirlediği toplumlar olabildiği gibi ekonominin bilhassa siyaset veya din tarafından veya aile yapıları tarafından belirlendiği toplumlar veya durumlar da söz konusudur. Örneğin Karl Marx toplumu altyapı ve üstyapı arasındaki bir belirlenim iliĢkisi olarak tanımlamıĢtır. Alt yapı ekonomi yani maddi üretim iliĢkilerinden oluĢur ve her zaman kendi ihtiyaçları temelinde belli bir aile, bir siyaset, bir din ve ideoloji. Bir aile ve bir eğitim düzenini üstyapı olarak belirler. Böylece ekonomi sabit, diğer bütün kurumlar değiĢken olarak düĢünülür. Ekonomik altyapı diğer bütün üstyapı olarak nitelenen kurumları tek taraflı olarak belirler (Aktay 2013).

Ġdeolojik yapıların ve bilhassa dinin ekonomik davranıĢı belirlediği örnekler çokça bulunabilir. Ġnsanların bir dini inanç etrafında toplandıkları, harekete geçip o inancın Ģekillendirdiği bir toplumu kurmaya çalıĢmaları sıkça görülen örneklerdendir. Ġsrail devlet ve toplumunun tüm ĢekilleniĢi dinin anlamlandırdığı bir çerçevede gerçekleĢir. Aynı Ģekilde Amerika‟daki Mormonlar dinin toplumu

(20)

14

Ģekillendirdiği tipik toplum biçimlerindendir. Ġslam‟ın da toplumu baĢtan aĢağıya yapılandırdığı örnekler çoktur. Ancak bütün bunlar her yerdeki Müslümanların, Yahudilerin veya Mormonların bütün motivasyonlarının dine dayandığı anlamına gelmiyor. Müslümanlar, Yahudiler, Hristiyanlar, Budistler veya Mormonların içinde dinin emir ve yasaklarını gözeterek ve sadece bunları gözeterek bir hayat kurmanın öncelediği örneklerin yanı sıra dini emirlerin bu toplumlar tarafından hiç önemsenmediği, görece sekülerleĢmiĢ örnekler de var olabilir. Bu durumda toplumun baĢka kurumsal örüntüleri örneğin, siyaset, ekonomi, aile veya eğitim durumu bu toplumların önceliklerini belirleyebilir. Böylece dindarlığın içeriği veya etkinliği diğer kurumsal örüntülerin belirleyiciliği altında kalır. Din yine var olmaya devam etse de belirleyiciliği azalır. Hiçbir toplum için özü itibariyle dinin veya diğer sosyolojik kurumların daha belirleyici olduğu yönünde bir saptama yapılamaz. Toplumlarda hangi kurumların daha belirleyici olacağı toplumun tarihine, dinamizmine göre değiĢir (Aktay 2013).

Dini Hayat Profili

Din ve toplum arasındaki karĢılıklı iliĢki ve etkileĢimi inceleyen din sosyologları, kutsalın tecrübesi olarak tanımladıkları dini hayatı, çeĢitli boyutlarda ele alırlar. Dini tecrübe içinde yer alan unsurlar farklı sosyologlarca çeĢitli tasniflere tabi tutulmaktadır. Biz bu çalıĢmada, Joachim Wach‟ın dinin teorik, pratik ve sosyolojik boyutu ile Glock & Stark‟ın ilave ettiği bilgi ve etki boyutundan oluĢan beĢ boyut üzerinden dini hayatı analiz etmeye çalıĢacağız (Günay 1998).

Dini Hayatın İnanç Boyutu

Dini hayatın temel parametresini oluĢturan öge, inançtır. Bütün dinler veya metafizik sistemler, öncelikle inanılacak, iman edilecek kutsallıkları içerir. Kutsal etrafında sistemleĢen inançlar, inananları açısından bir otorite ve kaynak teĢkil etmektedir. Böylelikle inanılan esaslar çerçevesinde insanlar bir anlam dünyası kurar. Dinler aracılığıyla beslenen anlam dünyası, insanlar için bir dünya görüĢü, özgün bir bakıĢ açısı yaratır ve aynı inanca sahip olan müminler topluluğu, kendi varlığını, hayatını, eylemlerini anlamlandırır. Dini inançlar, bir insanın evren içindeki yerini, konumunu belirler ve sorduğu hayati sorulara anlamlı, tutarlı cevaplar üretir. Ġnsan,

(21)

15

çevresinde olup biten her Ģeyi açıklamada ve anlamada bu inanç kümesini referans olarak kullanır (Thompson 2004).

Dini Hayatın Bilgi Boyutu

Ġnanca bağlı olarak dini hayatın ikinci boyutu bilgi boyutudur. Bilimsel bilgiden farklı olarak dini bilgi, insana kendisi, çevresi ve evren- fizik, metafizik- hakkında bir dünya görüĢü kazandırır. Ġnsanlar bu bilgi ile kendi mahiyeti ve evren içindeki yeri hakkında bir bilgi Ģeması bulur. Genel anlamda din, insani, doğal, toplumsal olay ve problemleri belli bir açıdan izah eden ve açıklayan, kısaca anlamlandıran bir sistemdir. Kainatın yaratılıĢı, insanın yaratılması, hayatın amacı, insanın mutluluğu, ilk insandan baĢlayarak hayatın hikayesi gibi konular cevaplarını, bilimsel bilgi yanında, esas anlamını dinde bulur. Bu çeĢit soruların insanla ilgili bilimsel bilgileri tamamlayıcı nitelikte olduğu unutulmamalı ve insanların bu sorular hakkında zihni bir aydınlığa kavuĢtuğu zaman rahat ve huzura kavuĢtuğunu kabul etmeliyiz (Güngör 1991). Bu yüzden insanı anlamak için dinin bilgisine olduğu kadar, sanatçının sezgisine, ahlakçının iç gözlemlerine ihtiyaç vardır.

Dini Hayatın İbadet Boyutu

Dini hayatın inanç ve bilgi boyutuna ilave olarak en önemli gösterge alanlarından biri de ibadettir. Dini hayatın pratikler boyutu, bir dine görünürlük kazandırması sebebiyle diğer boyutlardan ayrı bir önemi vardır. Çünkü bir gösterge olarak din, ritüeller, semboller, ayin ve merasimlerle varlık kazanır. Doğum, sünnet, evlenme ve ölüm merasimleri gibi insan ve toplum hayatında önemli yere sahiptir. Bu durum bütün dinler için geçerlidir.

Ġslam alimleri, ibadetleri genellikle üç baĢlık altında ele alır. Örneğin, namaz kılmak, oruç tutmak ve dua etmek gibi ibadetleri bedeni ibadetler; zekat, fitre, kurban vs sadaka vermek gibi ibadetleri mali ibadetler; hac ibadetini de hem bedeni hem mali ibadetler olarak tanımlanır. Ġbadetler iĢlevleri itibariyle bir dindarlık göstergesi olarak sembolik; dini inanç ve duyguları besleyip geliĢtirmesi bakımından didaktik, Allah‟a yakın olma anlamında mistik iĢleve sahiptir (Günay 1998). Ayrıca sosyolojik anlamda ibadetin ortak inanç ve duyguları pekiĢtirerek inananları birleĢtirici, bütünleĢtirici, yani bir cemaat oluĢturucu etkisi vardır. Bu çalıĢmada ibadet hayatını

(22)

16

temsilen ele alınacak farklı namaz ibadetleri, yukarıda ifade edilen fonksiyonlara sahiptir.

Dini Hayatın Etki Boyutu

Dini hayatın etki (consequential) boyutu, gündelik hayat içinde yaĢanılan dini inanç ve ibadetlerin sonucu olarak ortaya çıkar. Bir dine inanan insan inandığı dinin inanç ilkeleri ve pratikleriyle gündelik hayatı içinde gerçekleĢen diğer eylemlerini sahip olduğu dini dünya görüĢü çerçevesinde anlamlandırır ve aynı perspektif içinde değerlendirmeye alır. Örneğin, haram olduğuna inandığı bir Ģeyi, gündelik hayat içinde kolaylık ve rahatlıkla eyleme geçiremez. Eyleme geçirse bile, ondan rahatsızlık duyar. MeĢru veya helal gördüğü bir Ģeyi de, yapmadığı, eyleme geçirmediği zaman rahatsızlık duyar (Günay 1998).

Spor yapmanın dini inancına aykırı olduğuna inanan bir kimse, rahat rahat spor veya egzersize katılamaz.

1.2. Din ve Beden Anlayışı

1.2.1. Antik Çağda Logos ( Telos) – Eros Bağlamında Din ve Beden Anlayışı

Ġnsanlık tarihinin çeĢitli aĢamasında insan doğası mitolojik, felsefi, dini, bilimsel dünya görüĢlerine göre, genellikle farklı alımlama biçimlerine konu olmuĢtur. Antik Çağ‟da, örneğin mutluluk ve erdemli hayat filozoflar, bilim adamları tarafından ruhu, aklı, düĢünceyi, iradeyi, ahlakı içeren logos, bedeni arzu ve istekleri içeren eros kavramı ayrımında tartıĢılmıĢtır. Bu dönemde bazı düĢünürler insan ve mutluluğu anlayıĢını eros bağlamında; bazı düĢünürler de telos/logos bağlamında açıklamaya çalıĢmıĢlardır. Bu bakımdan insanlığın ilk çağ deneyimi ve düĢünce evreni, tarihin her döneminde özellikle modern batı dünyası için referans alanı olagelmiĢtir. Bugün ise insanın eros boyutuyla ele alınması bir referans kaynağı olarak yeryüzü genelinde yaygınlaĢmıĢtır. Ġnsanın telos/logos boyutu adeta ikinci plana itilmiĢ durumdadır. Örneğin Platon‟a göre, insanın aĢırılık ve taĢkınlıklardan kurtularak, olgun bir insanın akıl ve zeka düzeyine ulaĢması, müzik ve beden eğitimi ile mümkündür. Ġnsanlardaki ritim ve uyumun kaynağı bu iki alandır. Böylelikle ruhun ar duygusu, bedenin de sağlık ve güç kazanması mümkün olabilmektedir. Sese iliĢkin ritim ve uyum ile bedenin devinimi açısından ritim birbirini tamamlar. Ruhun

(23)

17

erdem yolunda eğitimine katkı veren müzik aracılığıyla, eğlenen insanların dansı denen beden devinimleri bedeni mükemmelleĢtiriyorsa, bunu amaçlayan sanat eğitimine „beden eğitimi‟ denir (Platon 1998).

Çok tanrılı bir din anlayıĢının hakim olduğu bu dönemde, örneğin cimnastik dini bir öz taĢımaktadır. Örneğin, Olimpik Oyunlar, ismini Olimpos dağından almakta ve burada yaĢadıklarına inanılan tanrılara ( Zeus, Apollo ve Gayya) karĢı Ģükranın bir niĢanesi olarak kabul edilmekte olup, görüntüleri ise son derece dünyasaldır (Alpman 1972, Muhammed 2001). Bu dönemde beden dini bakıĢ açıları tarafından biçimlendirilmektedir.

1.2.2. Orta Çağda Din ve Beden Anlayışı

Orta Çağ‟da egemen olan dini-dünya görüĢünün varlık anlayıĢına uygun olarak insan bedeni, tek tanrılı dinlerin iki dünyayı esas alan varlık anlayıĢına uygun olarak, madde ve cevher, dünya ve ahiret, fanilik ve ebediyet ekseninde beden‟e karĢı ruh öncelenerek ele alınmıĢtır. Diğer bir deyiĢle, insanın varlık amacı öte dünyada gerçekleĢeceğine inanılan nihai bir hedefe ulaĢmadır. YaĢanılan fizik dünya geçiciliği, öte dünya yahut metafizik âlem ebediliği temsil etmektedir. Beden ve ruh ayrımı, itici ve bir birine zıt iki âlemin özelliklerini temsilen karĢıtlık içinde değerlendirilmektedir. Örneğin, dünyayı temsil eden, haz ve tutkuların kaynağı olan beden kötülenirken, öte dünyayı temsil eden ruh yüceltilmiĢ, beden kaynaklı arzu, istek, tutku ve taleplere hep olumsuz bakılmıĢtır. Ġdeal insan ve eğitim anlayıĢında dünyevi, bedensel sporlardan, Ģövalyelik ve askerlik mesleği hariç, uzak durularak insan ruhunun arındırılması üzerinde durulmuĢtur. Bedene karĢı ruhun üstünlüğü hususunda, Aziz Augustinus, ”doğru adam mutluluğunu temiz ruhların biricik zevki olan Tanrı‟da arar”(Augustinus 1999). derken, Aziz Bernhard ise, “kuvvetli ve canlı bedende ruh daima yumuĢak ve cansız olmasına karĢılık, zayıf ve hastalıklı bir bedende ruh, canlı ve hareketlidir” demektedir. Bu sebeple çeĢitli spor dalları “Ģeytan iĢi” Ģeklinde vasıflandırılmıĢ, yüzme sporu bile yasaklanmıĢtır (Gür 1979).

Beden ile ilgili etkinlikler ve spor alanı kölelere ait bir etkinlik olarak kabul edilmiĢ, özgür yurttaĢ ve soyluları eğlendirmek için sportif organizasyonlar tertip edilmiĢtir (Alpman 1972, Gür 1979). Bu dönem insani ve toplumsal hayata tamamen

(24)

18

dini dünya görüĢlerinin egemen olduğu zaman dilimidir. Ġfade edilen bu zaman dilimine dayanarak; bugün spor tarihi genellikle batılı toplumların tarihi tasvir edilerek yazıldığı için, doğu ve Ġslam toplumlarının spor ve sportif etkinliklere bakıĢı, batılı toplumlar kadar katı ve sert değildir. Ancak genel anlamda orta çağın dünya görüĢü, yaĢam tarzları göz önüne alındığında, batılı toplumlarda yadsınan sportif etkinlik ve müsabakalara bireysel ve toplumsal anlamda doğu ve Ġslam toplumlarında belli sınırlar içerisinde izin verilmiĢ ve yapılmasına müsaade edilmiĢtir (Muhammed 2001, Akyüz 2012).

Bununla birlikte, özel anlamda, spor ve sportif aktivitelere Ġslam dünyasının yer yer rezerv koymasının sebebi, batılı kodlarla yapılan kültür değiĢmeleridir. Buna ilave olarak, bazı spor dallarının, boks gibi, Ģiddet içermesi, kıyafet tarzı, ibadet zamanlarıyla çakıĢması, zaman israfı ve malayani ( boĢ Ģey ) olarak değerlendirilmesi, gibi gerekçelerle açıklanabilir. Sportif etkinlikler ve din iliĢkisi konusunda, dinlerin farklılığının yarattığı gerilim ve dünya görüĢlerinin uyuĢmaması gibi farklılıklar ise genel nedenler olarak zikredilebilir (Muhammed 2001, Canatan 2011).

1.2.3. Orta Çağ sonrası – Modern zamanlarda Din ve Beden Anlayışı

Orta çağ sonrası modern dönemin baĢlangıcı kabul edilen Rönesans dönemi ve sonrası ise, kendisini sınırladığı düĢünülen dinsel, doğal, toplumsal ve tarihsel Ģartlar dıĢında özgür veya özerk bir varlık olarak insan, fizik dünyayı baz alan yeni anlayıĢı ile bedeni haz ve duygularıyla yeniden öne çıkmıĢtır. Adeta geçmiĢ asırlarda ruhu yücelterek öte dünyada gerçekleĢeceğine inanılan-düĢünülen mutluluk veya cennet hayatı yeryüzüne indirilmiĢ, yerine fizik dünya ile sınırlı bir sağlık, eğlence, boĢ zaman ve hayat tarzı anlayıĢı modern beden algısı ve hazlar üzerinden kurulmaya baĢlamıĢtır. Yine de geleneksel karĢıt tavırlar, 1900‟lü yılların baĢına kadar devam etmiĢtir (Gür 1979).

Bu bağlamda, insanın fiziki, bedeni ve duygusal boyutunu ruhsal boyutunun önüne geçiren modern toplumdaki hayat anlayıĢı, tıbbi, sosyal ve doğal bilimsel yaklaĢımların yardımıyla yeni bir tarz kurgulamıĢtır. Bu süreç, klasik erdemler yerine, insan hayatında uzun yaĢam, dengeli ve yeterli beslenme, hastalıklardan

(25)

19

korunma, hastalıkları teĢhis ve tedavi gibi hususları önceleyen yeni bilimsel yaklaĢım ve yöntemlerle inĢa edilen modern beden ve sağlık anlayıĢına kapı aralamıĢtır. Yönetim ve eğitim hayatı, sanayi ve çalıĢma hayatı, sivil ve askeri bürokrasi, gündelik hayat ve spor faaliyetleri gibi bütün toplum sektörleri modern beden ve sağlık anlayıĢına göre ĢekillendirilmiĢtir (Giddens 2000).

Post-modern dönem olarak adlandırılan yeni zaman diliminde ise, bir önceki dönemin rasyonel–bilimsel, tıbbi ilkelerle kurumsal hale getirilen “tanımlayıcı” beden ve sağlık yaklaĢımları eleĢtiriye açılarak yeni bir insan; beden, sağlık ve öz benlik algısı tartıĢmaları baĢlatılmıĢtır (Cirhinlioğlu 2011).

Post-modern dönemin en önemli özelliği, insan bedeninin bir tüketim nesnesi haline dönüĢtürülerek “metalaĢtırıldığı” tezini ileri sürerek, bu durumun kapitalist ekonomi-politiğin bir ürünü ve sonucu olduğunu iddia etmesidir. Bu yaklaĢıma göre, insan bedeni modern kültür ve hayat tarzı içinde üretilmeye çalıĢılan üretim, pazarlama ve tüketim tekniklerinin etkisi altında sömürülmektedir. Bu da genel insan özgürlüğünü, sağlığını ve iyi hayat anlayıĢını tehdit etmekte hatta bozmaktadır (Baudrillard 1997).

GeçmiĢte insan, iç dünyasıyla ve ahlaki erdemleriyle değerlendirilirken modern tüketim kültürü ve medyatik görsel kültür sayesinde insanın bedenine, dıĢsal-kamusal görünürlüğüne dikkatleri çevirmiĢtir. ġimdiki zamanlarda toplumda popüler olmanın yolu, görsel bakımdan dikkat çekici olmaktan geçmektedir. Toplum nezdinde dikkat çekici olabilmek için, insanın kendine, kıyafetine ve gündelik hayat tarzına özen göstermesiyle, marka kıyafet ve eĢyalar kullanmasıyla ve hatta kamusal olarak statüsü yüksek mekânlarda bulunmasıyla mümkün olmaktadır (Rowe 1996, Ġnal 2008).

Bu çark içinde insan bedeni, çağdaĢ kültür tüketim iĢaretlerini, imgelerini ve uyarıcılarını kullanarak mevcut hayat tarzının devamlılığı için heyecan ve eğlence aracı olmaktadır. Böylelikle, insan bedeni en güzel tüketim nesnesi haline gelmektedir. Sonuç olarak, tüketim toplumu toplumsal hayatta öncekilerin hayat tarzına benzemeyen yeni değerler sistemi ortaya çıkarmaktadır. Bunlar güzellik, erotizm, zevkin sürekliliği, formda olma, incelik saplantısı, reklamlardaki sembollerin kullanılması ve çeĢitli fantezilerdir. Nihai anlamda tüketim toplumunun

(26)

20

devamı, bireylerin kendi bedenlerine yönelik algılarının değiĢtirilmesi ile mümkün olmuĢtur (Baudrillard 1997).

Modernlikle etkileĢim içinde dini telakkilerin değiĢmesi ve spor kültürünün, klasik sınırlarını aĢarak toplum nezdinde yaygınlaĢması içinde bulunduğumuz zaman diliminde yaĢanmakta olan karmaĢık etkileĢim sürecinden bağımsız değildir.

1.3. Spor Din ve Yaşam

YaĢanılan yüzyılda insan ve bedeni üzerinde yoğunlaĢan ilgiler oldukça dikkat çekicidir. Dünya genelinde egemen olan siyasal, sosyo-ekonomik ve kültürel Ģartlar içinde insan bedeni, her Ģeyden önce bir tüketim nesnesi olarak görülmekte, her fırsatta yeniden biçimlenmekte ve hayat biçimi sürekli değiĢmektedir. BaĢka bir deyiĢle insanın hayat tarzı özgürlük ve tüketim anlayıĢı etrafında biçimlenmektedir. Ġnsanın özgürlüğünün önündeki tüm engelleri kaldıran modern demokratik kültür ile ekonomik geliĢme ve hızlı değiĢimin ortaya çıkardığı refah toplumu anlayıĢı, geleneksel beden, beden algısı ve ihtiyaçlar tanımını değiĢtirmiĢ, bedenle ilgili bilinen bütün kabulleri farklılaĢtırmıĢtır. Bedenin tanımının değiĢmesi ve algıların farklılaĢması, insan hayatına bazı olumlu katkılar sağlamakla birlikte, insan ve beden dolayımın da bazı yeni önemli sorun alanları da yaratmıĢtır (Baudrillard 1997).

Refah toplumu, bir yandan uzun yaĢama ve hayattan zevk alma arzusu ile hazcılığa varan bir yeme-içme kültürünü hayata egemen kılarken, diğer yandan buna bağlı olarak beslenme bozuklukları, obezite, alkol, uyuĢturucu ve tütün ürünlerinin kullanımı, ani ölümler ve insan hayatını tehdit eden riskleri de giderek arttırmaktadır. BaĢka bir deyiĢle, tüketim çılgınlığı ve aĢırı beslenmenin etkileri, toplumda obezite sorunu yaĢayan insanların sayısını arttırmakta, yerine göre bu kesim için sosyal bakımdan dıĢlanma söz konusu olmaktadır. DıĢlanmayı aĢmak ve yeniden normal/fit insan bedenine sahip olabilmek için insanlar bedenlerini yeniden Ģekillendirmeye yönelmektedirler. Bedeni yeniden Ģekillendirme, popüler anlamda, ya diyet ve sportif etkinliklere katılma, ya da çeĢitli doğal-kimyasal maddeler kullanma ve estetik cerrahi yoluyla yapılmaktadır. Ayrıca insanlar geçmiĢ zamanlarda kalmıĢ doğal yaĢam biçimleri ve doğal besinlere yönelmek suretiyle, dengeli beslenme gibi alternatif tarzlar geliĢtirmeye çabalamaktadır. Böylelikle insanlar yaĢlanmayı

(27)

21

geciktirme (anti-aging), sağlıklı ve daha uzun yaĢama‟nın, hayattan zevk almanın yollarını aramaktadır (Giddens 2000).

Buna mukabil, insanın sadece fiziksel özelliklerini, maddi ihtiyaçlarını ve hazcı yönünü baz alan modern yönelimler, beden ve ruh, fizik ve metafizik ekseninde bir varlık olan insanın varoluĢunu anlamlı bir bütünlük içinde tutamamaktadır. Bu durum, toplumsal sektörlerin tamamında olduğu gibi, yeni dönemde insanı yeni arayıĢ ve yaklaĢımlara yöneltmiĢtir. Bir anlamda doğadan ve toplumdan kopuk, evren üzerindeki yeri ve anlamı konusunda önemli izahlar sunan değerler ve metafizik ilgilerden uzak yaĢaması öğütlenen insan, kendi elleriyle kurduğu rasyonel, bilimsel ve teknolojik dünyanın dıĢında yeni ve anlamlı bir hayat anlayıĢı arayıĢına girmiĢtir (OkumuĢ 2011).

Bu bağlamda, klasik beden ve sağlık anlayıĢının dıĢında, doğa ve toplumla uyum içinde, dengeli bir hayat sürme, insanlar için yeni arayıĢa neden olmuĢtur. Ġnsanlar, yoga yapmak gibi, örneğin, beden sağlığına yeni açılımlar sunan, metafizik ilgilerle iç içe bir hayat öneren uzak doğu dinleri baĢta olmak üzere, farklı mitik, mistik ve dini inanç ve pratiklere ilgi duymaya baĢlamıĢtır (Luckmann 2003, Canbaz 2004). Bu yüzden insanlığın yeni yüzyılı post modern dönem olarak adlandırması boĢuna değildir. Böylelikle zaman ve uzam yeni bir bakıĢ açısıyla ele alınmaktadır.

Refah toplumu kültürünü irdeleyen post-modern toplum kuramları, ister siyasi, ister dinsel, ister toplumsal nitelikli olsun bütün küresel, tekçi ve her Ģeyi kapsadığı iddiasına sahip dünya görüĢlerine meydan okur. Post modern düĢünürler, Ġslam, Hıristiyanlık, Yahudilik gibi baĢta evrenselci dinler olmak üzere, Marksizm, Laik hümanizm, Liberal demokrasi, feminizm gibi modern dünya görüĢü ve ideolojileri bütün soru ve sorunları önceden tahmin edip, yine önceden belirlenmiĢ cevaplar veren birer üst anlatı kabul ederek yadsır. Onlara göre, bahsi geçen düĢünce sistemlerinin bilimsel kesinlik ve doğruluk iddiaları ile büyücülük, astroloji veya ilkel kültlerin varsayımları arasında hiçbir bir fark yoktur. Bu bağlamda post modernistler bugünün geçmiĢten, modernin modern öncesinden üstün olduğu düĢüncesini sorgularlar. Bu yüzden geleneksel, kutsal, tikel ve akıl dıĢı olana veya öyle kabul edilen alanlara yeni bir önem atfederler. Duygular, coĢkular, sezgiler, tefekkür, spekülasyon, kiĢisel deneyim, adet, metafizik, gelenek, kozmoloji, büyü, mit, dini hisler ve mistik deneyim dahil, modernliğin bir kenara ittiği her Ģey yeni bir

(28)

22

önem kazanır. GeçmiĢi ve özellikle de modern öncesi zamanların, kendi kendini yönlendiren, kendi kendini yeniden üreten popüler kültürüne özlemle bir dönüĢ söz konusudur (Rosenau 2004).

Yeni bakıĢ açısı ve dolayısıyla toplumsal hayat tarzı anlayıĢında gözlemlenen değiĢim ve çoğulluk anlayıĢı, siyasetten ekonomiye, bilimden felsefeye, sosyal hayattan spora, kültür ve sanattan dine kadar, bütün toplumsal sektörleri bir Ģekilde etkilemektedir. Din ve spor iliĢkisi de, geleneksel anlayıĢ ve algıların dıĢında popüler anlamda yeni uzanımlara kapı aralamıĢtır.

1.3.1. Din ve sporda çatışma alanları

Din ve dünya arasındaki iliĢkinin karĢıtlığı konusunda düĢünce tarihinde en çok ileri sürülen tezlerden biri, dinin metafizik/görünmeyen, dünyevi olanın ise fizik dünyayı ilgilendirdiği görüĢüdür. Bu görüĢün tarihi, felsefi, sosyolojik ve dini arka planı tartıĢılabilir olmakla birlikte, yalın bir nazarla bakıldığı zaman konunun dinin dünyevi hayat ile ilgisi, kuĢatıcılığı ve sınırı ile tarihi tartıĢmalara kadar uzandığı görülür. Modern dünyada bilimin geliĢmesi, dolayısıyla gözlem ve deneyin bilginin kaynağı haline gelmesi neticesinde, fizik dünyanın yegâne inceleme nesnesi haline dönüĢmüĢtür. Böylece Fen bilimleri alanında yaĢanan baĢ döndürücü geliĢmeler dini, doğaüstü veya metafizik bilgi ve doğrulama araçlarının zayıflamasına sebep olmuĢtur. Genel anlamda dünyevileĢme/sekülerleĢme denilen hadise, geleneksel din anlayıĢının geçici kabul ettiği ve gerçek bilginin kaynağı olarak tanımlamadığı dünyanın, kutsal karĢısında gerçeklik alanına dönüĢtürülmesi ve „helalleĢtirilmesi‟ demektir (Akgül 1996). SekülerleĢme anlayıĢının yaygınlaĢmasıyla birlikte, özellikle bilim dünyasında dinin vicdani bir konu hale gelmesi ve somut gerçekliği olmayan Ģeylerin dünya dıĢına itilmesi söz konusudur. Maddi ve manevi kelimeleri, adeta bu iki alanı ifade temek için kullanılagelmiĢtir. YaklaĢık iki yüz yıl kadar din-dünya ayrımının somut bir Ģekil Ģekilde yansıdığı dünyada, son zamanlarda dini inanç ve değerlerin yeniden bir hakikat ve bilgi kaynağı olarak kabul edilmeye, dini-metafizik anlayıĢlara insani ilgilerin ve yöneliĢlerin artmaya baĢladığı gözlemlenmektedir.

Din ve spor iliĢkisini birbirinden koparması ve araya mesafenin girmesinde etkili olan sebeplerden biri de „spor kıyafet tarzı‟ olmuĢtur. Zira modern dönemde

(29)

23

pek çok Ģey gibi, insan bedeni de arzu ve istekler temelinde yeniden tanımlanmıĢtır. Din dolayımında yakın tarihteki tartıĢmaları göz önüne alacak olursak, tartıĢmaların çoğu sembolik bir değer ifade eden „kıyafetin biçimi ve tarzı‟ üzerinde yapılması bu gerçeği göstermektedir. Kısaca din ve spor arasında modern zamanlarda var olduğu varsayılan karĢıtlığın temelinde, modern beden anlayıĢından kaynaklanan kadın ve erkek sporcuların kıyafet tarzları yatmaktadır denebilir. Nitekim günümüzde her alanda olduğu gibi, genel anlamda kıyafetin „açıklıktan kapalılığa doğru‟ bir evrimle içinde olduğu ve eski kuralların görece esnek hale getirildiği görülmektedir.

Özellikle futbol maç saatleri ile ibadet saatleri yer yer çakıĢma göstermekte, dinen kutsal kabul edilen vakitlerde, insanlar sportif etkinlikleri yerine getirmek zorunda kalmaktadır. Oruçlu iken antrenmana, maça çıkmak, dini bayramlarda turnuvalara katılmak gibi zaruretler, zaman konusunda yaĢanan çakıĢmalara birer örnek kabul edilebilir.

1.4. Din Spor ve Popüler Kültür

Dünyanın her yerinde toplum araĢtırmalarının son yıllardaki önemli konularından birisini de din ve sivil toplum iliĢkileri oluĢturmaktadır . Bu araĢtırmaların bazıları dini sivil toplumun kökeni olarak kabul etmekte, bir kısmı da Hıristiyanlığın dıĢındaki dinlerin sivil topluma ne derece yatkın olup almadıklarını araĢtırmalarına konu etmektedir. Özellikle son yıllarda Ġslam ile sivil toplum iliĢkisi canlı bir tartıĢma konusu haline gelmiĢtir (Giddens 2000).

Batıda yapılan sivil toplum din tartıĢmalarının sonucunda bazı bulgulara ulaĢılmıĢtır. Buna göre din, dünyadaki geliĢim ve değiĢimle beraber ortadan kaybolan, modern öncesi bir fenomen değil, bilakis modern toplumun bir parçası ve neticesidir. Yine, din bireyin özel alanına ait bir husus değil, sivil toplumu teĢvik eden veya onun bir parçası olan kamusal bir meseledir. Yine sivil toplum perspektifinden bakıldığında, politik ve sivil toplum ile dini çevre arasında fark bulunmamakta, sekülerleĢme tezlerinde de öngörüldüğü gibi, dinin yeni durumlara adaptasyon gücüne vurgu yapılmaktadır. Çünkü din de, diğer toplumsal sektörler gibi, toplumda yükselen değiĢim taleplerine her zaman karĢı çıkmamakta ve değiĢime olumlu tepkiler de geliĢtirmektedir. Buna göre din modern sistemin en

(30)

24

önemli parçası olan sağlık, sosyal yardım, bireysel ve gönüllü katılıma dayalı sektörlerin oluĢumunda belirleyici bir rol üstlenerek modern sisteme uyum sağlamıĢtır. Dini semboller ve anlatılar modern dönemde önemli bir iletiĢim dili oluĢturmuĢtur. Onların yardımı ile sivil toplumu etkileme yolları açılmıĢtır. Aynı zamanda bu avantaj dini inanç ve kurumların da değiĢimine yol açmıĢtır. Örneğin din Polonya‟da komünist rejime karĢı, Avrupa ve Amerika da ise etik tartıĢmalarda, çevre ve özgürlük hareketleri konularında görüldüğü gibi birçok konuda eleĢtirme gücüne sahip bir realite olduğunu göstermiĢtir (Falk 2013). Bu bağlamda din, toplumun rehabiliteye muhtaç kısımları için faydalı olabilecek potansiyel bir güç olabileceği gibi, farklı bağlamlarda toplum için yıkıcı bir güce, toplumu ve çeĢitli sektörleri bloke eden bir yapıya, değiĢim hızını ve miktarını yavaĢlatıcı, hatta kısıtlayıcı rol ve iĢlev üstlenebilir.

Din, popüler kültür ve sportif etkinlikler arasındaki bu geçiĢken yapıyı analiz etmede bazı kuramsal yaklaĢımlara iĢaret edilebilir. Bu konuda sosyolojik ve sosyal psikolojik yaklaĢımlarım önemli ve ayrıcalıklı bir yeri olduğu söylenebilir. Bunlardan ilki, rasyonel seçim kuramıdır. Modernlik sürecine bağlı olarak dinin bireyselleĢmesi, özelleĢmesi ve rasyonelleĢmesinin bir göstergesi olarak, din bireyler ve toplumsal gruplar için rasyonel bir seçim ve tercih konusu olabilmektedir. Keza modern durumları açıklama ve izah etmede modern bilgi ve ideolojilerin yetersiz kalması sebebiyle kaynak mobilizasyonu kuramı, bireylerin ve grupların kaynaklara sahip olma ve onları harekete geçirme yeteneği üzerine vurgu yapmaktadır. Bu konuda bir baĢka kuram ise, logo kuramıdır. Çocukların bir oyun organizasyonundan esinlenerek geliĢtirilen bu kurama göre, nasıl ki çocuklar yüzlerce parçadan müteĢekkil logo setinden, kendi arzularına göre seçmiĢ oldukları parçaları bir araya getirerek tren veya ev yapıyorlarsa, geleneksel dinlerin bütüncül paket anlayıĢının aksine, yeni din anlayıĢları, insanlara farklı parçalarının bir araya getirilmesiyle, farklı tipte oyunlar oynamasına imkan vermektedir (Kirman 2010).

Modern zamanlarda sportif etkinliklere katılanların dini inanç, değer ve sembollere yönelmelerini veya dindar kesimlerin egzersiz yapmaya baĢlamalarını, yukarıdaki kuramlar çerçevesinde popüler bir etkileĢiminin varlığıyla açıklayabiliriz.

Günümüz spor dünyasında ve toplum nezdinde din dolayımında yaĢanan değiĢme ve geliĢmeleri, her kesimden insanın kendi bedeni üzerinde yoğunlaĢarak

(31)

25

ürettiği popüler spor kültürü ve sporcu olsun olmasın sportif faaliyetlere katılan insanların dini-metafizik inanç, pratik ve düĢüncelerle iliĢkisini tespit etmek önemli bir bilimsel etkinlik özelliği taĢımaktadır.

Spor ve din arasında önceki dönemlerde var olduğu düĢünülen karĢıtlık iliĢkisi, elbette tek yönlü bir dıĢlama veya ret iliĢkisi değildir. Modern insan, beden ve kamusal insan anlayıĢına uygun olarak üretilen seküler dünya, sosyo-ekonomik ve politik dünya görüĢü perspektifinde ĢekillenmiĢtir. Ġnsan eylemleri - spor alanı dahil olmak üzere - seküler zaman – mekan içerisinde kurgulanan gündelik hayat tarzına uygun olarak, baĢta beslenme kültürü, kılık-kıyafet, eğitim, tüketim, boĢ zaman ve eğlence kültürü ekseninde tanımlanmıĢtır. Geleneksel algı ve anlayıĢlar modern olmadığı gerekçesiyle değiĢtirilmeye, dönüĢtürülmeye çalıĢılmıĢtır. Hatta spor kültürü toplumun sadece belli statüye sahip olan sosyal kesimlerine ait bir etkinlik olarak kabul edile gelmiĢ, farklı dünya görüĢü, statü ve hayat tarzına sahip kesimlere ise büyük oranda kapalı kalmıĢtır (TaĢdelen 2012).

Buna karĢılık, dindar kesimlerde, bazı spor dalları olumlu görülmekle birlikte, çoğunlukla spor dalları ve etkinliklerini yadsıyarak, çeĢitli rezervler koymuĢlardır. Bu rezervler, spor kıyafeti ile dinlerin öngördüğü kıyafet tarzı arasındaki karĢıtlık, ibadet zamanları/kutsal günler ve müsabaka zamanları arasındaki karĢıtlık, cinsiyet algısı kaynaklı karĢılık, boĢ zaman, oyun, eğlence ve gündelik hayat tarzı algısı arasındaki karĢıtlık spor ve din arasındaki klasik iliĢkiye örnek verilebilir (Muhammed 2001).

Bu anlamda, din ile dünya arasında veya din ile genel hayat arasında belirli zamanlarda ortaya çıkabilecek ihtilafların olabilirliğidir. Örneğin, bir toplumda siyaset ile hukuk kurumları arasında zaman zaman ihtilaflar çıkabildiği gibi, din de toplumsal sektörlerden biriyle ihtilafa girebilir. Dinde de diğer sosyal organizasyonlarda olduğu gibi, kendisini yenileme ve geliĢtirme hususiyeti vardır.

Din toplumsal kurumlar arası iliĢkilerde ortaya çıkan ihtilaf ve uyumsuzluklarda uyuĢmayı daima karĢı kurum ve iliĢki sistemlerinden beklemez veya kendisi uyuma katkı sağlayabilir. Bu uyumu diğer sektörler de gösterebilir. Zaten bütün sosyal problemlerin çözümü, zaman içindeki uzlaĢmalarla mümkün olmaktadır. Bunu spor dünyasındaki kıyafet Ģeklindeki tartıĢmalar üzerinden ve

Şekil

Çizelge 3. 1. Araştırmaya katılan katılımcılara ilişkin yaşlarının % ve frekans  dağılımı  f  %  YaĢ  18–21 Gençlik  60  19,4 22–40 YetiĢkinlik 179 57,9  41–60 Orta yaĢlılık  70  22,7  Toplam  309  100,0
Çizelge  3.  4.  Araştırmaya  katılan  katılımcıların  gelir  seviyelerine  göre  %  ve  frekans dağılımı  f  %  Gelir seviyesi   0–1000  90  29,1 1001–1500 59 19,1 1501–2500 85 27,5  2501- ve üzeri  75  24,3  Toplam  309  100,0
Çizelge  3.7.  Araştırmaya  katılan  katılımcıların  spor  mekanlarında  düzenli  spor/egzersiz yapma alışkanlık düzeyine göre % ve frekans dağılımı
Çizelge  3.11.  Araştırmaya  katılan  katılımcıların  Beş  vakit  namaz  kılma  durumuna göre % ve frekans dağılımı
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

 Birçok türü, sürü halinde gezen, çok güzel renkli.. ve şekle sahip, hareketleri canlı

Zevklerinin aynı olduğunu ve birbirlerini çok sevdiklerini sık sık dile getiren Şebnem Ferah ve Sertab Erener'in.. aralarının

Echocardiography revealed presence of pericardial effusion surrounding all cardiac chambers and measured 1.5cm wide behind the left ventricle, right and left atria were compressed

yıldönümünde temsili mezannm bulunduğu Eski­ şehir’in Seyitgazi ilçesine bağlı Doğançayır beldesinde düzenle­ nen törenle anıldı.. D o ğ an çay ır’da dün

Saffet paşanın sadarette bu­ lunduğu zaman içinde ikinci Sultan Hamit kadınlara mahsus olmak üzere üç dereceli şefkat nişanı hümayunu ihdas etmişti. Ve

Bu çalışmada top- lumun dijitalleşmesinin yarattığı kültür ve aldığı hal, bilginin dijital ortamlarda akı- şı, söylemin kurulması, kapatılması ve açımlaması

Çal›flmalar›yla kendine fizik alan›nda tart›flmas›z bir yer edinmifl olan, atom ça¤›n›n öncülerinden Enrico Fermi (1901-1954), matematiksel istatisti¤i

2) Ortamda bulunan su miktarı: Kırmızılaşma işlevinde su, üç açıdan önemli rol oynar: (a) Demir içerikli minerallerin kimyasal hidrolizi için ortam oluşturur ve