• Sonuç bulunamadı

Abbas Sayar’ın Romanlarında Halk Kültürü Unsurları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Abbas Sayar’ın Romanlarında Halk Kültürü Unsurları"

Copied!
20
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Ramis Karabulut

**

FOLKLORE ELEMENTS AND THEIR FUNCTIONS IN THE NOVELS OF NAİL ABBAS SAYAR

Anadolu’nun romanını yazmak isteyenler ona mutlaka bu türkülerden gitmelidirler.

A. H. Tanpınar ÖZ: Bu çalışmada Abbas Sayar’ın romanlarında yer alan halk kültürü unsurları örneklerle verilmeye çalışılmıştır. Deyimler, atasözleri, yöresel kelimeler, yöresel adlar ve lakaplar, dualar ve beddualar vb. tespit edilmiştir. Anadolu ve köy konusu Türk romanında Cumhuriyet döneminde daha da yoğunlaşır. Bunun nedenini önce Memleket Edebiyatı ve daha sonra da Toplumcu gerçekçilik anlayışına bağlaya-biliriz. Bu dönem yazarlarından Abbas Sayar da özellikle ilk romanı Yılkı Atı’yla köy romancıları arasında önemli bir yer edinmiştir. Köyü, köylüyü romanlarında son derece büyük bir gözlem gücüyle değerlendiren Sayar, genellikle köyü sosyal ve ekonomik sorunları bakımından incelemiştir. Romanlarında büyük bir zevkle ele aldığı mekânları ve ait olduğu çevreyi ve bu çevrenin doğasını başarıyla yan-sıtmıştır. Yazar bunları aktarırken oldukça sık yöre insanının konuşmalarına yer vermiştir. Kendine özgü bir dille içinde yaşadığı yörenin kalıplarından kurtularak köy hayatını, çizdiği canlı tipler ve onların konuşmaları sayesinde başarılı bir

Yeni Türk Edebiyatı, Sayı 16, Ekim 2017, s. 99-117. * Bu makale Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde yapılan Ramis Karabulut, Nail Abbas

Sayar-Hayatı, Edebî Kişiliği ve Eserleri Üzerine Bir Araştırma adlı basılmamış doktora tezinden üretilmiştir. ** Yrd. Doç. Dr., Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi. Türk Dili ve Edebiyatı

(2)

şekilde anlatmıştır. Bunu yaparken halk kültürü unsurlarından (folklordan) da sıkça yararlanmıştır. Sayar, halk kültürü unsurlarına yer verirken Orta Anadolu halkının yaşamından, yörede kullanılan atasözlerinden, yöresel kelimelerden, deyimlerden, halk anlatılarından ve Yozgat yöresinde meydana gelen sosyal ve tarihî olaylardan bahsetmiştir. Bunları okuyucuya sunarken de mahallî dili (yöre ağzını) sıkça canlı, samimi ve başarılı bir şekilde kullanmıştır.

Anahtar Kelimeler: Abbas Sayar, halk kültürü, yöresel dil, atasözü, deyim. ABSTRACT: This study aims to give examples of folklore elements throughout the novels of Abbas Sayar. Idioms, proverbs, local words, local names and epit-hets, prays and curses etc. have been found in those works. Anatolian and country side subjects have intensified during the Period of Republic. We can attribute the reason to Homeland Literature first and then to the Socialist Realism. Nail Abbas Sayar, one of the authors of this period, has gained an important place among the country authors with his work named Yılkı Atı. Sayar who observed the country side and its people in a very detailed way, usually worked through the country in perspectives of socio-economic problems. He is very successful at representing the places he loved very much, environments they belong to and the nature of this environment. Author very often included the conversations of local people while he was narrating. He narrated the country side lifestyle by getting rid of stereotypes of local area thanks to his descriptions of vivid characters and their conversations. While doing this, he often got advantage of the folklore elements. Sayar mentioned the life of Middle Anatolian people, the local proverbs, words, idioms, tales and social and historical incidents that happened throughout the Yozgat area while giving place to folklore elements in his works. He used the local language in a vivid, intimate and successful way submitting those elements. Keywords: Nail Abbas Sayar, folklore, local language, proverb, idiom.

...

Giriş

Türk edebiyatında folklordan yararlanma fikrini ve bunun ilk örneklerini Şinasi ile başlatmak mümkün gibi görünmektedir. Onun Şair Evlenmesi (1860) adlı oyununda mahalle bekçisi ve çöpçüsünü mahallî ağız özellikleriyle konuşturması, Durub-ı Emsal-i Osmaniye (1866) adlı bir atasözleri derlemesi yapması vb. halk kültürüne yönelişi gösterir. Onun ardından Ahmet Mithat Efendi’nin Bahtiyarlık, Nâbizade Nâzım’ın Karabibik, Ebubekir Hazım Tepeyran’nın Küçük Paşa adlı eserleri Anadolu ve köye yöneliş konusu etrafında ilk örnekler olarak sayılabilir. II. Meşrutiyet döneminde Türk edebiyatında folklordan bilinçli bir şekilde yararlanarak üstün sanat eserleri ortaya koyma fikri, Ziya Gökalp’ın “Halka Doğru” fikriyle yeni bir aşama kaydetmiştir:

(3)

Gökalp, Cumhuriyet döneminin ilk eserlerinden Türkçülüğün Esasları’nın “Halka Doğru” bölümünde halka yönelişin iki amacı olduğunu şu şekilde ortaya koymuştur:

1. Halktan harsî bir terbiye almak için halka doğru gitmek 2. Halka medeniyet götürmek için halka doğru gitmek

Daha sonra da millî kültürün halkta bulunduğunu belirten Gökalp, seçkin aydınların halkta bulunan millî kültürle yoğrulmadıkları için Türkiye’de Batı’dakiler ayarında büyük sanat eserleri verilemediğini vurguladıktan sonra şu tespitte bulunur:

İçtimaiyat ilmi de bize gösteriyor ki “deha” esasen halktadır. Bir sanatkâr, ancak halktaki bediî zevkin tecelligâhı olduğundan dolayı deha olabilir. Bizde dâhî sanatkârların yetişme-mesi, sanatkârlarımızın bediî zevklerini halkın canlı müzesinden almamaları dolayısıyladır. Bizde şimdiye kadar halk bediiyatına kim kıymet verdi? Eski Osmanlı güzideleri, köylüleri “Eşek Türk” diye tahkir ederdi. Anadolu şehirlileri de “taşralı” tabiriyle tezyif olunurdu, umum halka verilen unvan “avam” kelimesinden ibaretti.1

Aslında bu eğilim ve fikirler “Millî Edebiyat Hareketi”yle bilhassa Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin tarafından daha önce uygulamaya konulmuştur. Gökalp’ın “millî Türk destanları, halk hikâyelerinden faydalanarak yazdığı”2 manzumeleri (halk masalları), Ömer

Seyfettin’in bu yolda yazdığı hikâyelerinden “Yalnız Efe” (1919), “Üç Nasihat” (1917), “Mermer Tezgâh” (1917), “İhtiyarlıkta mı, Gençlikte mi?” (1914)3 gibi bazı hikâyelerini

Anadolu Romanı”, “Halk Edebiyatından”, “Turan Masalları” gibi üst başlıklarla yayım-laması konu açısından önemlidir. Ayrıca 1913’ten itibaren Türk Yurdu Cemiyeti’nin bir yayın organı olarak çıkartılan Halka Doğru (1329-1330/1913-1914) dergisini de folklordan yararlanma girişiminin önemli bir yansıması olarak zikretmek gerekir. Bütün bunların bilinçli olarak folklara yöneliş ve ondan yararlanmanın ilk örnekleri olduğu açıktır. Daha sonraki çalışmalar için de yol açıcı oldukları inkâr edilemez.4 Cumhuriyet dönemindeki

“Memleket Edebiyatı Hareketini” ve köye yönelişi de bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Bu konuda Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Halk Destanlarından Millî Edebiyata I” adlı yazısındaki şu tespiti folklardan yararlanma konusunda oldukça dikkat çekicidir: Bu hikâyeler ve destanlar bize iki ayrı şeyi birden verebilirler. Bir taraftan İslâmî kültürün tesiri altında olsa bile tâ ilk ânından itibaren Türk tarihinin içinde zincirlenen sürekliliği onlarda bulmak mümkündür. Bu itibarla ırkımızın ve milletimizin macerasını bu tepeler-den görmek bizim için çok ehemmiyetlidir. Diğer taraftan da 1071’tepeler-den sonra yeni açılan vatandaki inkişafı, zihniyet ve hayat ayrılıklarıyla gösterirler.5

1 Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, s. 43.

2 Tansel, Ziya Gökalp Külliyatı I-Şiirler ve Halk Masalları, XXII. 3 Polat, Ömer Seyfettin-Bütün Hikâyeleri.

4 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bk. Akıncı, Türk Romanında Köye Doğru, s. 15-38. 5 Tanpınar, Edebiyat Üzerine Makaleler, s. 98.

(4)

Buradan hareketle Anadolu’yu ve köyü anlatan roman ve hikâyelerin kurgusu içinde folklor unsurlarının çok önemli bir işleve sahip olduğu söylenebilir. Çünkü folklor Anadolu halkının tamamen yerli ve millî hayatını gerçeğe en yakın ölçülerde sunmak için vazgeçilmezdir. Yani bu roman ve hikâyelerin gerçekçi bir dil ve üsluba kavuşturulması için elzemdir. Kişilerin kültür seviyeleri ve kendi mahallî ağız özel-liklerine göre konuşturulmalarının da gerçekçiliğin bir gereği olduğu açıktır. Ancak sanatçıdan mahallî kültürü aktarırken bunu doğal ve abartısız bir şekilde sunması beklenir. Bunların dışında folklor unsurlarının şüphesiz eserin içeriğine hizmet eden işlevleri olduğunu da gözden kaçırmamalıdır. Anadolu Türk halkının binlerce yıllık tarihî geçmişi boyunca zenginleşip süzülerek bu günlere gelen bir folkloru/halk kültürü/halk bilgisi olduğu herkesin malumudur. Bu kültür zenginliğini görmezden gelerek onun hayatını gerçekçi bir tarzda roman ve hikâyelerle anlatmanın mümkün olmadığı açıktır. Burada konu biraz çatallaşmaktadır. Çünkü bir kısım yazarlar memlekete Gökalp’ın baktığı açıdan bakıp “sosyal faydacı” memleketçilik yaparken, bir kısım yazarlar da Marksist bakış açısıyla (Nazım Hikmet, Sadri Ertem vb.) “toplumcu gerçekçilik”in ilk örneklerini vermeye çalışırlar. Bu ikinci eğilim bilhassa II. Dünya Savaşı’ndan sonra köye ve köylüye yönelme şeklinde kendini gösterir: Mahmut Makal, Talip Apaydın, Yaşar Kemal vb...6

Anadolu’ya ve köye yönelen bu sanatçılardan başka Abbas Sayar (1923-1999) gibi sanat anlayışı itibarıyla ayrı bir yerde duran sanatçılar da vardır.7 Sayar’ı tam olarak

“toplumcu gerçekçiler” içinde ele alamayız. Çünkü sosyalist bir bakış açısının aksine onun Yılkı Atı, Çelo, Can Şenliği, Dik Bayır gibi romanları memleket gerçeklerini tarihî bir perspektiften gözlemci bir bakış açısıyla ele aldığı örneklerdir.

Sayar, doğup büyüdüğü çevrenin (Yozgat) örf ve âdetlerini idrak etmiş; Yozgat’ta memurluk, öğretmenlik, çiftçilik, matbaacılık, gazetecilik ve kitapçılık yaptığı uzun yıllar boyunca tanıdığı ve gözlemlediği Orta Anadolu insanının acılarını, sevinçlerini, problemlerini, zevklerini, istek ve arzularını onların diliyle başarılı bir şekilde yansıtmayı bilmiştir. Yılkı Atı’nda (1970) Üssüğünoğlu İbraam’ın, Çelo’da (1972) Zöhre Eme’nin, Can Şenliği’nde (1974) Hüseyin Ağa’nın samimi konuşmaları mahallî hayatı yansıtan güzel ve başarılı örneklerdir. Okuyucu bu kısımları okurken anlatıcının/yazarın bazen kenardan bıyık altı gülerek bu konuşmalardan zevk aldığını, bazen de dramatik durumlar karşısında acı duyduğunu hisseder. Bu üslup özelliği okuyucuyu Sayar’ın eserlerindeki trajikomik ana fikre götürür: Anadolu halkı yüzlerce yıllık bir ihmalin sonucu olarak kendi kapalı dünyasında traji-komik bir hayat sürmektedir. Bunu yansıtırken yazar ka-6 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bk. Enginün, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı, s. 324-328.

7 Sanatçının hayatı, sanatı ve eserleri hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Karabulut, Nail Abbas Sayar-Hayatı, Edebî Kişiliği ve Eserleri Üzerine Bir Araştırma, Kırıkkale Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, 2011.

(5)

çınılmaz olarak yöresinin folklorundan yararlanmıştır. Sayar’ın romanlarındaki folklor unsurlarından bilhassa deyim, atasözü, yöresel sözcükler, argo sözler, lakaplar, dua ve beddualar dikkati çekmektedir. Yozgat ve çevresinin romanlarını yazan Sayar’ın dili ve üslubu için şöyle bir tespit yapılabilir: “Gözlemci konumundaki anlatıcının dili ile roman kişilerinin diyaloglarında kullanılan dil birbirinden farklılık arz etmektedir.”8

Eserlerinde kendi gözlem ve deneyimlerine de yer veren Sayar, bulunduğu yörenin ağız özelliklerini de başarılı bir şekilde okuyucuya sunmuştur. Bu konuda Karabulut, şu tespiti yapmaktadır: “Bunların dışında romanda yöreye has onlarca kelime bulun-maktadır. Bunlar çoğunlukla köy hayatı, çiftçilik ve hayvancılığa ait kelimelerdir.”9

Sayar’ın romanlarında dikkat çeken diğer bir husus ise romanlarında kullandığı üsluptur. Bu eserlerdeki üslup hakkında da Karabulut, yazarın Yılkı Atı romanı şu tespiti yapmaktadır: “... özellikle köy romanlarında kullanılan yöresel dil unsurlarının ve konuşma dilinin ağırlıkta olduğu romanlar. Bunlar: Yılkı Atı, Çelo, Can Şenliği, Dik Bayır, El Eli Yur El de Yüzü.”10

Aşağıda Sayar’ın romanlarındaki folklor unsurları tespit edilmeye çalışılmıştır. Tespit edilen folklor unsurları dil özelliklerine dokunulmadan aslına uygun şekilde sıralanmıştır:11

Folklor Unsurları

1. Atalardan nasihat (atasözleri): Atasözü uzun deneme ve gözlemlere dayanarak söylenmiş ve halka mal olmuş; öğüt verici nitelikteki sözlere denir. Atasözleri gele-neğimize yerleşmiş anonim ulusal varlıklardır. İnandırıcı sözler olarak ortaya çıkan atasözleri, geniş halk kitlesinin düşüncesinden doğmuştur. Atalardan kaldığı kabul edilen atasözleri kısa, kalıplaşmış ve hüküm bildiren cümleler olarak karşımıza çıkmaktadır. Sayar, romanlarında atasözlerine sıkça yer vermiştir. Atasözlerinde yazar, genel-likle Yozgat yöresine özgü bir dil ve üslup kullanmıştır. Atasözlerine yer vermesinin eserlerinin dilini zenginleştirdiği gibi, Türk diline de katkı sağladığı açıktır. Onun 8 Karabulut, age., s. 183.

9 age., s. 184. 10 age., s. 335.

11 Örnekler ve sayfa numaraları verilirken eser adları kısaltılarak verilmiştir. Bu kısaltmaların dizini çalışmanın sonuna eklenmiştir. Ayrıca tespitler yapılırken sanatçının tasarrufu dikkate alınarak, imlaya dokunulmamıştır. Küfür, argo ve ayıp sözler eserde geçtiği gibi verilmiştir. Ayrıca yazı diline mal olmuş, yaygın kullanılan unsurlar alınmamıştır. Burada daha ziyade tipik ve değişik örneklere yer verilmiştir. Ayrıntılı ve geniş bir örnekler listesi için bk. Karabulut, age.

(6)

bütün romanlarında karşımıza çıkan atasözleri, karşılaşılan zor durumları anlatmak, var olan sorunları çözmek, çözüm üretmek, öğüt vermek, saygı duyulan kişilerin sö-zünü dinlemek, bir işi isteksiz yapmak gibi durumlarda ya da doğru yolu göstermek için kullanılmıştır. Sayar, atasözlerini kullanırken bazen “Büyükler şöyle demiştir.” gibi ifadelerle vermiştir. Bazen de atasözlerini olduğu gibi kullanmıştır. Atasözlerini Orta Anadolu insanının yöresine özgü dil kullanarak halk ağzından duyduğu şekliyle aktarmıştır. Örnekler:

At yedi günde, it yediği günde (YA: 91)., Ata atsan at yemez, ite atsan it yemez (AYY: 43)., Aygır kısrağınan yakalanır (Ç: 159)., Babayiğitliğin dokuzu eyvallah demektir (Ç: 111)., Baş başa bağlı, baş da padişaha bağlı (Ç: 99; DB: 187)., Bilen bilir bilmeyen bir tutam mercimek sanır (Ç: 96)., Borç yiğidin kalesi (DB: 31)., Bu-zağıları eller güttü, azıkları eller yedi (Ç: 9)., Büyüğünü bilmeyen, Allahı’nı bilmez (DB: 187)., Büyük balık büyük gölde olur (Ç: 57)., Büyük sözünden çıkanın akıbeti belli olmaz (Ç: 107)., Canı yanan eşşek atı geçer (CŞ: 41)., Çanak çanağa vurursa biri kırılır, biri çatlar (Ç: 103)., Eğriden tok görmedim, doğrudan aç görmedim (Ç: 36)., El alsın yele versin, yel alsın sele versin (Ç: 82)., El elin ölüsüne dın dın diye ağlar (Ç: 105; DB: 48; CŞ: 112)., El ne derse; doğru güzel odur (EEYEY: 24)., Elin ağzı kilit tutmaz (Ç: 27)., Elin nazarı beyin şahanını gökten indirir (EEYEY: 24)., Elinin kiri kadar paranın hükmü yok (Ç: 103)., Etme kulum bulun. İnleme kulum ölün (Ç: 239)., Garip doğan göbeğini kendi eliyle kesermiş (TSS: 56)., Gökten ne yağdı da yer kabul etmedi (YA: 9)., Gün batar, gavur yatar (Ç: 206)., Harklar işlenmezse su binmez (Ç: 31)., Herkesin kendine göre okkası var, dirhemi var (Ç: 116)., İddiasız erkek avrattan sayılır (DB: 246)., İnsanı gördüğün yerde, kayığını hemen denize aç (AYY: 41)., İt kağnının gölgesinde yatarmış da kendi gölgesi sanırmış (Ç: 109)., İt kapıdan zabın gerek (YA: 12; Ç: 19; DB: 43)., Kal büyük yerde, öl büyük yerde (Ç: 58)., Kırk söz bir büyü yerine geçer (CŞ: 164)., Kiminin hay gününde, kiminin pay günündeyiz (DB: 77)., Kulpsuz kazana kulp icat eyler (Ç: 9)., Kurtlu baklanın kör alıcısı olur (AYY: 35)., Ne yemini var ne de yesarı (Ç: 137)., Sabrile koruk helva olmuş (Ç: 227)., Sen kuru dal olsan düdük kavlatmaya çalışırlar (Ç: 104)., Sevilen sevenin kanadı altında ısınır (Ç: 219)., Sınamayı kurt yemedi (Ç: 130)., Şaşkın ördek kıçtan dalar (CŞ: 108)., Varışına varış, gelişine geliş (Ç: 247)., Yanmış ekinden öşür sorulmaz (DB: 188)., Yazın abanı al, kışın ister alma derler (YA: 81)., Yel alır süpürür, sel alır süpürür (AYY: 43)., Yel kabarır sel olur (Ç: 93)., Yiyen ağız utanır (EEYEY: 14; AYY: 34)., Yokluk bel kırar, adamı insanlıktan cüda eder (YA: 12) vb.

2. Denmek istenen (deyimler): Genellikle gerçek anlamından az çok ayrı, kendine özgü bir anlam taşıyan kalıplaşmış söz grubudurlar. Deyimler genellikle kalıplaşmış sözlerin bir araya gelerek mecaz anlamda yeni anlamlar ifade etmesidir. İki veya daha çok kelimeden oluşan bu sözler duygu ve düşünceleri dikkat çekici ve etkili bir şekilde ifade etmeye yararlar.

(7)

Sayar’ın romanlarında sıkça yer alan deyimler, öğüt vermek, yapılan yanlışı or-taya çıkarmak, doğru yolu göstermek gibi işlevlerle kullanılmışlardır: Orta Anadolu yöresinin dilini ve ağız özelliklerini iyi bilen Sayar, atasözleri gibi deyimlere de sıkça yer vermiştir. Deyimleri ve atasözlerini kullanması ise eserlerde yaşanılan olayların gerçek hayattan alındığının bir göstergesi olabilir. Yazar, deyimlere yer verirken yine yöre ağzını kullanmıştır. Örnekler:

Abadı sabadı yok (Ç: 86; EEYEY: 21; DB: 13), ağır durup batman dövmek (DB: 44), ağız aramak (Ç: 140), ağzı kilit tutmak (DB: 196), aha geldim, aha gidiyorum şen olasın Halep şehri (DB: 48), aklın ermez, gücün yetmez (DB: 75), al Allah kulunu, zapt eyle delini (AYY: 56), apıl apıl dinlemek (Ç: 137), avaraya vermek (YA: 9), bir evlekte harman öküzüne dönmek (Ç: 74), bir ipliğini çeksen bin yaması birden dökül-mek (YA: 10), domur domur ağlamak (Ç: 65), dön geri etdökül-mek (YA: 86), dört kulak kesilmek (DB: 10), dükkân kapısı Hak kapısı (DB: 235), el âleme malamat etmek (Ç: 21), el etek öfelemek (DB: 128), eni yok butağı yok (YA: 31), ev dirliğini bozmak (DB: 122), gem almayan yılkı atına dönmek (Ç: 76), gönülsüz köpeğin davara gittiği gibi iş görmek (YA: 78), gözlerini bozartmak (Ç: 79), güneş yemiş keleğe dönmek (YA: 10), ipi kırmak (Ç: 74), iplik iplik ağlamak (Ç: 80), işi kısaya bağlamak (DB: 168), it dirliği (YA: 11; DB: 93; CŞ: 18; EEYEY: 64), kalp paraya çevirmek (YA: 12), kanadı kırık kekliğe dönmek (Ç: 24), kara taban etmek (Ç: 185), kel bayır, boz yaban (Ç: 75), kel dağın kara taşını kurban etmek (Ç: 30), kılına sinek dokundurmamak (Ç: 66), kör itin öldüğü yer (Ç: 67), kulağı yedi yerinden delik olmak (Ç: 120), kulak dikmek (YA: 49), kuru söğüt çöpüne dönmek (Ç: 146), küfül küfül yel yalamak (YA: 14), kül ufak olmak (YA: 21; Ç: 33; CŞ: 67; EEYEY: 96), laf tellalı kesilmek (DB: 101), paçamızın eteğine dolaşmak (Ç: 32), sersem kaza dönmek (Ç: 177), sıçanın sidiği denize fayda (DB: 22), sudan çıkmış sıpaya dönmek (DB: 122), şah damarı kırılmak (Ç: 207), şa-han olup gökten turnayı indirmek (DB: 58), yel uçurmadan, ölüm göçürmeden inmek (AYY: 27), yer demir, gök bakır (CŞ: 93; AYY: 72), yerden alıp gökte savurmak (DB: 47), yolu Kerbalâ’dan geçecek gibi olmak (YA: 10), yüksek perdeden nutuk vermek (Ç: 146), yüreği yunmuş yıkanmış (CŞ: 43), yüreğine telaş düşürmek (Ç: 54) vb.

3. Yöresel söz serveti: Bir dilin bir bölge ya da yörede kullanılan şekline ağız denir. Ağızlarda kullanılan ve sadece o yöreye has kelimelere de yöresel kelime (sözcük) denir. Çok geniş coğrafyalardaki varlığı dil ve kültür zenginliğine işarettir. Abbas Sayar da romanlarında kendi memleketi olan Yozgat ve yöresinin ağzını çok sık kullanmıştır. Romanlarında günlük dilde kullanılan kelimelerin değişime uğradığı görülmektedir. k-g değişimi (pangıya-bankaya, Ç: 61), noter kelimesinin “loter” şeklinde kullanıl-ması (Ç: 27), gadı-kadı (EEYEY: 60) gibi kelimeler bu duruma örnektir. Ünlü harfin başa gelmesi ise yine yöreye ait bir özelliktir. (ulüzum, YA: 10, ırazılık, YA: 31, irey, EEYEY: 13). Örnekler:

(8)

Abba: bembeyaz (DB: 28; Ç: 65; CŞ: 10), ağsikli: kadın (DB: 108; Ç: 167; CŞ: 128), Alamancılık: Almancılık (DB: 35), aleste: iyi (DB: 247), asubat: (DB: 235),

ayak incikleri: baldır (YA: 38), babal: vebal (DB: 135), bille: gibi (Ç: 173), bozu-lamak: feryat etmek (AYY: 70), bunelek: sığırları rahatsız eden bir çeşit sinek (DB: 298), buydurmak: dondurmak (YA: 63), büngül: suyun topraktan kaynayarak çıkması (DB: 276; AYY: 72), cerbezerlik: cebrilik, zorbalık (DB: 219), ceş: çec (DB: 213), cibidik: alkış (DB: 52; EEYEY: 39), culuk: hindi (YA: 109; EEYEY: 71), cur: arının son oğulu (DB: 252), çalkama: ayran (YA: 44; DB: 100), çeten: saman taşımak için

kağnılara konulan büyük sepet (YA: 77), çilermek: çimlenmek, yeşermek (YA: 10),

dandili cüş: tahterevalli oyunu (Ç: 90; CŞ: 26), dasıpara: değersiz (EEYEY: 58), dö-neletmek: dolaştırmak (AYY: 16), dulda: yağmur, güneş ve rüzgârın etki yapamadığı

gizli, kuytu yer, kenar, saklanılacak yer, ağaç, bina gölgesi, gölge (YA: 51), dünek:

tünek (DB: 119), efendâ: efendi ağa (CŞ: 9), evragaç: sac üzerinde pişirilen yufka ekmekleri çevirmeye yarayan uzun ve yassı tahta araç (CŞ: 181), feylinizin: fiilinizin (DB: 232), firimek: ısınmak, kurumak (toprak vb. için) (DB: 235), gabanca: yayılma

(DB: 17; Ç: 18), gayle: gaile, üzüntü (YA: 38), gayma: kâğıt para (YA: 13; DB: 77; Ç: 44; CŞ: 11), gayrik: Artık, bundan böyle (YA: 9; DB: 107; Ç: 168), gerbe: hayvan, tımar edildikten sonra tozunu silmeye yarayan kıl kese (DB: 34), gıldır: zayıf (CŞ: 8), gıtmir: Kıtmir, Ashabıkehf’in köpeği (DB: 25; Ç: 130), gobel: çocuk, yaramaz, yeni yetme vb. (DB: 27; Ç: 10; CŞ: 8; EEYEY: 66), golük: eşek (CŞ: 41), goşam: kocam, bir tutam (DB: 86), guva: güveği (CŞ: 168), güdük şubat: şubat ayı, gücük (YA: 101; DB: 235), gürk: kuluçkadaki kümes hayvanı (Ç: 163), haşavuz: haşa huzurdan (DB: 68; Ç: 11; CŞ: 7), hokelekli: ihtişamlı (CŞ: 127; EEYEY: 141), horanta: ev halkı (DB: 22), hot kemiği: kalça kemiği (CŞ: 124), ilvan ilvan: elvan elvan, gösteriş (DB: 2629),

inişmek: sakinleşmek (YA: 102), irdemek: irdelemek (Ç: 149), irey: rey, oy (EEYEY: 15), itağ: un elerken dökülmemesi için yere serilen bez ya da tabaklanmış deriden yapılan örtü (YA: 76; CŞ: 181), ivazsız: karşılıksız (YA: 92; AYY: 61), kanak: çay, dere (YA: 70), kanara: başıboş ve obur köpek (YA: 75), kercine: inadına (CŞ: 73), kesmik: iri saman (YA: 17; CŞ: 181), kişkirlemek: kışkırtmak (Ç: 104), koşa: birlikte, beraber (Ç: 12), koyungözü: papatya (YA: 107), küşüm: endişe (DB: 71, Ç: 36), lapor: rapor (Ç: 186), loter: noter (Ç: 27), meses: övendire, hayvanları dürtmekte kullanılan

ucu demirli değnek (YA: 27), möhreli: kötülüğü belli anlamında (DB:119), örklemek:

hayvan otlarken ayağından uzunca iple bağlamak (YA: 27; DB: 57), partıl: rüşvet (DB:

118), pavlikatör: fabrikatör (DB: 44; Ç: 197), pelezimek: kalbi çarpmak (DB: 65), pırtıcı: manifaturacı (Ç: 41), saçkı: ekmek pişirmek için fırında ve tandırda yakılan

iri samanla karıştırılmış davar gübresi (YA: 17; CŞ: 181), samranmak: sayıklamak (Ç:

131; AYY: 90; TSS: 80), sargın: candan, içten, yürekten (YA: 63), satlıcan: akciğer

zarı yangısı, zatülcenp (YA: 76; CŞ: 180), seyib: başıboş (YA: 57, 109), sınangılı:

(9)

sitil: bakraç, kova (Ç: 50), sokum: lokma (Ç: 102), sürekçi: hayvan alıp satan gezgin kimse (EEYEY: 48), şebeş: bir çeşit gem (YA: 103), şitil: sebze fidesi (DB: 76), şukka: mektup (EEYEY: 112), tekleme: seyrek (YA: 71; DB: 39; EEYEY: 10; TSS: 15), tokaç: çamaşırı yıkarken dövmeye yarayan alet (Ç: 57), tomafil: otomobil (Ç: 162; CŞ: 7), umur: sıkıntı (Ç: 56), Urus: Rus (YA: 11), usangın: bıkkın, bezgin (CŞ: 75), velediye: belediye (CŞ: 134), vesek: rehin (Ç: 104), yanır yer: Yük ve binek hayvanının sırtında,

eğer ve semerin açtığı yara (YA: 21), zabınlık: zayıflık (YA: 25), zahra: zahire (YA:

11; EEYEY: 75) vb.

4. Kimlerdensiniz (Yöresel adlar ve lakaplar): Kişiye herhangi bir özelliğinden dolayı sonradan verilen isimdir. Lakaplar fiziksel bir özellik, karakter yapısı ya da davranışlardan dolayı söylenen tanıtıcı ifadelerdir. Sayar’ın romanlarında kişilere yörede verilen adlar ve lakapların sıkça kullanıldığı göze çarpmaktadır. Lakaplar ge-nellikle kişinin toplumdaki davranışları, konumu, fiziksel özellikleri ya da bulunduğu yörenin tanınmış ailelerinin toplumda bıraktığı izlere göre şekillenmiştir. Aşağıdaki örneklerde de görüleceği gibi lakaplar genellikle aile adına, mesleğe, sosyal statüye, kişinin karakterine, unvanına vb. göndermelerden oluşmaktadır. Ayrıca lakapların kırsal kesimde yer yer de kişinin fiziğiyle alay gibi maksat için kullanıldığı görülmektedir. Yine lakaplardan başka yöresel adları da buraya almamız gerekti. Çürkü Sayar’ın romanlarında kişiler birinden bahsederken genellikle yöreye has bir o kişinin adını bir vasfıyla birlikte zikretmektedirler. Sayar’ın romanları bu açıdan çok zengin örnekler içermektedir. Örnekler:

Acılı Çelebi Ağa (YA: 103), Berber Necip (AYY: 173), Berber Rum (AYY: 55), Binnaz’ın Ziya (DB: 53), Çot Durak (YA: 13), Deli Mehmet (Ç: 130), Dırığınoğlu (Ç: 184), Dırık Osman (Ç: 249), Emin Kâ (AYY: 102), Fadişin Murtaza (Ç: 32), Ferman Naçarın Ali (YA: 50), Furuncu Mustafa (Ç: 146), Gazi Ahmet Emmi (EEYEY: 16), Gevrekli Zeynel (Ç: 128), Gürcülerin Fayık (CŞ: 45), Hamamcı Mustafa (CŞ: 9), Hasan Kâ (EEYE: 158), Hasibenin Murat (YA: 110), İbo’nun Hasan (EEYEY: 11), İncenin Osman (Ç: 165, YA: 41), Jandarma Ahmet Çavuş (YA: 40), Kahveci Vahit Ağa (AYY: 56), Kel Kamil (Ç: 196), Kesik Mahmut (DB: 148), Kılığın Necip (Ç: 117), Kılkuyruk’un Yusuf (Ç: 29), Kırpık Hasan Ağa (DB: 25), Koca Hüseyin (CŞ: 24), Kör Bekir (Ç: 59), Kuşkaldıran Recep (EEYEY: 16), Kümüğünoğlu (YA: 65), Nutukçu Gani, (DB: 44), Oşukçu İbiş (EEYEY: 16), Pancar Gani (YA: 13), Paslı Musa (Ç: 31), Pehlivan Kamil (Ç: 168), Pırtıcı Saffet Efendi (DB: 129), Alamancı Raşit (DB: 81), Sakar Fevzi (DB: 211), Seleli Kâzım (EEYEY: 55), Tek Bekir (DB: 83), Telaşlının Osman (Ç: 186), Tellal Seyfi (Ç: 53), Tombak Emmi (YA: 24), Topal (YA: 19), Üssünoğlu İbraam (YA: 9), Zabın Ömer (Ç: 128), Zelvelinin Murat (YA: 30) vb.

5. Dilin öteki yüzü (Argo, küfür ve ayıp sözler): Argo, tüm dillerde görülen farklı söz öbekleri ile bir araya gelmiş, mecaz sözlerden oluşan özel bir dildir. Küfürler ise

(10)

olumsuz durumlarda insanların duydukları öfkeyi dile getiren sözlerdir. Genellikle argo ve ayıp sözlerle de ilişkilidir. Argo sözler ve küfürler yaşanılan sosyal çevreye göre farklılık gösterir. Sayar’ın romanları genellikle Yozgat çevresinin köylü argosunu, küfür ve ayıp sözlerini belki de abartılı denecek kadar fazlaca yansıtır. Bu kısımlarda roman kişileri kızgınlıklarını, öfkelerini, hayat karşısındaki tutumlarını yer yer argo, küfür ve ayıp sözlerle ifade etmektedirler. Ayrıca yazar kişilerin bu tarz konuşmalarıyla eğitimsizlik ve kültürsüzlüğe de dikkat çekmektedir. Örnekler:

Bunlar nimet azgını, bunlar gâvur (YA: 12), deyyus, deyyus dölü, deyyus dölleri, deyyus takımı (YA: 12; DB: 19; CŞ: 13; Ç: 9; EEYEY: 99; AYY: 85; Ç: 77; CŞ: 30; DB: 165; CŞ: 167; Ç: 56), dini kırık dürzü (YA: 38), döl artığı, gâvur tohumu (DB: 113), eşşek sıpası (DB: 33; CŞ: 59; Ç: 21; EEYEY: 112; TSS: 105; Ç: 21), fışgı kızı (DB: 105; CŞ: 79), gancık sıpası (Ç: 203), herifçioğlu (YA: 12; DB: 30, Ç: 9), höst höst gâvurun malı (YA: 27), it, it dölü, it eniği, it kızı, it ossuruğu, it sıpası, it soyları, it takımı (CŞ: 24; Ç: 45; DB: 124; CŞ: 18; Ç: 150; CŞ: 46; Ç: 12; Ç: 72; DB: 196; Ç: 12; AYY: 32; TSS: 104; AYY: 32; DB: 296; TSS: 105; CŞ: 180), kâfir, kâfir dölleri, kâfir karı, kâfir orospu, kâfir sıpası (YA: 50; CŞ: 121; AYY: 11; TBSS: 6; EEYEY: 133; Ç: 8; CŞ:30; EEYEY: 44; TSS: 76; CŞ: 93), kenef dölü, kenef karı (Ç: 198; Ç: 69), murtad karı, murtad takımı, murtad tohumu (DB: 133; CŞ: 50; AYY: 101; Ç: 183), nankör dürzü (YA: 41), piç, piç takımı (DB: 70; CŞ: 9; Ç: 32; TSS: 105; CŞ: 59), rafızı dölü (Ç: 47), seni geçmişi kınalının malı (YA: 27), sinine sıçmak (Ç: 69), ulaan, yeter gâvurun malları (YA: 10), ulan geçmişi kınalının dölleri (CŞ: 52) vb.

6. Dualar (yakarmalar): Dualar, insanların iç dünyasını yansıtan ve genellikle belli kalıplara bürünen söz varlıklarıdır. Şükrü Elçin, duaları ve işlevlerini şöyle izah etmektedir:

İptidai cemiyetlerde inanç, sihir, büyü ve fallardan unsurlar alarak beslenen duâlar, sağlık ve hastalık hâllerinde, mahsülün bereketli olmasında, yağmurun yağmasında, tehlike ve felaketin mal ve mülke gelmemesinde; doğumdan ölüme kadarki bazı merasimlerde iyi ve doğru olduğuna inanılan müsbet dileklerin ruhî ve fikrî ifadesidir.12

Dualar insanoğlunun zor günlerinde ellerini açıp Tanrı’dan yardım dilediği veya iyi günlerinde şükür için yüksek sesle tekrarladıkları hitap ve yakarış cümleleridir. Sayar’ın romanlarında da kişiler genellikle zorluklardan kurtulunca ve iyilik görünce dualar etmektedirler. Sayar’ın romanlarında karşılaştığımız bazı duaları şöyle sıralayabiliriz:

Allah akıbetinizi hayra getire (EEYEY: 84)., Allah ayağına ceviz büyüklüğünde taş değdirmesin (DB: 49)., Allah beni kurtardı, cümlesini kurtarsın (YA: 12)., Allah bize de nasip etsin şu Haccı.. Kabe’nin duvarlarına, Hacer-i Esved’e bir yüz süreyim de Cenab-ı Mevlam hemencecik orada canımı alsın. Ruhumu kabzetsin (DB: 178)., 12 Elçin, Anonim Halk Edebiyatına Giriş, s. 662.

(11)

Allah encamını hayra tebdil eylesin (Ç: 112)., Allah evladınıza, eyalinize bağışlasın (DB: 52)., Allah gördüğümüzden ayırmasın bizi. Seni de başımızdan eksik etmesin (DB: 195)., Allah hayırlı mübarek eylesin. Allah bir yastıkta gocatsın. İnşallah evlat, torun tosun saabı olursunuz. (CŞ: 130)., Allah hokümata, devlete zeval vermesin (Ç: 132)., Allah kimsenin yolunu yolsuza düşürmesin. Kimseyi cahal ile, görgüsüz ile terbiye etmesin (CŞ: 46)., Evlat verirse de hayırlısını versin, devlet verirse de (CŞ: 155)., Allah odanı, sofranı daim etsin (YA: 116)., Allah seni çoluğuna çocuğuna bağışlasın, ellerin dert görmesin (Ç: 16)., Allah zulumlardan Ümmedi Muhammedi esirgesin (YA: 38)., Allah, fakire fukaraya acısın... Çalısı, çırpısı, tezeği olmayana acısın... (YA: 44)., Başınız pınar ayağınız göl olsun (Ç: 61)., Hayırlı, uğurlu olsun. Güle güle yemek nasib etsin Mevlam çoluğunla çocuğunla (CŞ: 99)., Herkesin iti ürsün, tütünü tütsün (Ç: 56, DB: 103)., Kül diye avuçladıkların altun olsun (DB: 97)., Mevlam razılığından beni cüda bırakmasın. Günahımı bağışlasın (DB: 12)., ... Tanrı ahiretimizi kara yazmasın (YA: 93) vb.

7. Beddualar (ilenceler, kargışlar): Duaların zıttı olan bu tür söz varlıkları kötülük ve haksızlıklara maruz kalan insanların, karşı tarafa yönelttikleri Tanrı’dan dilenen olumsuz dilek ve isteklerin ifadeleridir. Elçin, bu sözleri şöyle tarif eder: “Duanın aksi ve zıddı olan lanet, inkisar, belâ anlamlarında kullanılan olumsuz sözlerdir.”13

Haksızlığa uğramış, uğradığı bu haksızlıklara tepki veren, karşılaştığı kötülükleri unutmayan, bunlara tepki gösteren insanoğlu beddualara başvurur. İnsanoğlu kız-gınlığını, nefretini, içinde bulunduğu psikolojik durumunu beddualar ile dile getirir. Tanrı’dan bu kötülükleri yapanların cezalandırılmasını ister. Sayar’ın romanlarında Yozgat yöresi ağzı kullanılarak içinde bulunduğu olumsuz ve kötü durumlara öfkelenen roman kişileri beddualara sıkça başvurmaktadırlar. Örnekler:

Allah murtad defterine yazsın (Ç: 53)., Allah tüketsin sizi. Olmaz olun (Ç: 79)., Allah’ın laneti yağsın (EEYEY: 163)., Allahlarından bulsunlar (AYY: 102)., Bir düvelin sıçtığı ağzına, burnuna dolsun. Elin bok toplamadan kurtulmasın (Ç: 69)., Elleri kırılacısa, ciğeri ağzına gelesice (Ç: 152)., Allah bunları açlıkla terbiye etsin. Çarıkları ayaklarını sıksın, tabanları yarık yarık olsun (YA: 12)., Gahhar isminle kahret Yarabbi (DB: 179)., Nankör it, yediği gözüne, dizine durasıca. Allah’ın gaza-bına uğrayasıca (Ç: 45)., Onmaz dertlere düşecesi, iflâhsız yaralara tutulacası, ahir başımızın belâsı... Geberse de kurtulsak (Ç: 9)., Sininde yatmayasıca (Ç: 74)., Yere batasıca. Allah da senin, oğlunun yüreğine daha derinlerini açsın. Dünya pazarının malamatlarından olun (DB: 201) vb.

8. Ağıt: Ağıtlar genellikle hayatın kısalığı, ihanet, ayrılık, feleğe isyan, dünyanın geçici olması gibi durumlarda ağıtçılar tarafından söylenir. Elçin, ağıtları şu şöyle tarif 13 Elçin, age., s. 662.

(12)

etmektedir: “İnsanoğlunun ölüm karşısında veya canlı-cansız bir varlığını kaybetme, korku, telaş ve heyecan anındaki üzüntülerini feryatlarını, isyanlarını, talihsizliklerini düzenli düzensiz söz ve ezgilerle ifade eden türkülere ağıt adı verilir.”14

Abbas Sayar’ın Anılarda Yumak Yumak romanında geçen Hacı Bey Ağıdı, ölen bir yiğidin arkasından yakılmıştır.

Haymeliğin yolu yayan Dayan ey dizlerim dayan Emmi atlı ben de yayan Uyan Hacı Bey’im uyan Allı gelin sana kurban Evlerinin önü arpa Kırat gelir kırpa kırpa Hacı Beyim can veriyor Kollarını çırpa çırpa Uyan Hacı Bey’im uyan Allı gelin sana kurban Haymelikten indirdiler Tomafile bindirdiler

Öğleninen ikindinin arasında Hacı Bey’i öldürdüler Uyan Hacı Bey’im uyan Allı gelin sana kurban Odasında yanar ışık Sofrasından gümüş kaşık Uyan Hacı Beyim uyan Telli gelin sana âşık Uyan Hacı Bey’im uyan

Allı gelin sana kurban (AYY: 28-29)

Dik Bayır romanında ise Raşit’in Halime için yaktığı ağıt şöyledir:

(13)

Baharın ilk yeni ağzı Yaman düştü başımıza, Aldı gelin Halime’yi, Ağu kattı aşımıza Güzel soyundan karmalı Keklik kınalı sürmeli, Saçı gelebli, örmeli, Her gün girer düşümüze.. Akşam gitti, gece döndü Tümce gitti, hece döndü, Köyümüz ışığı söndü

Mevlâm acı işimize (DB: 292)

9. Anadolu romanının asıl malzemesi (Türküler): Türküler hem anonim hem de âşıklar tarafından söylenen manzum folklor ürünleridir. Halkın duygularına tercü-man olan bir tür olarak karşımıza çıkarlar. Doğan Kaya, türküler için şöyle bir tarif yapmaktadır: Türkü, “Halkın ruh hâlini, derdini, neşesini, zevkini, dünya görüşünü, inancını, karşılaştığı olayları yansıtan, hece ölçüsüyle ve bir veya dört mısralı ana bölümlere çoğu defa bağlantıların getirilmesiyle söylenen; manzum ve ezgili anonim ürünlere denir.”15

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın tespitiyle, “... Anadolu’nun romanını yazmak isteyenler ona mutlaka bu türkülerden gitmelidirler”.16 Tam bir Anadolu romancısı olan Abbas

Sayar da romanlarında yöresinin bazı türkü örneklerine yer vermiştir. Bu türküler, oyun türküleri, gurbet türküleri, özlem türküleri ve bozlaklar olarak sınıflandırılabilir.

Sayar El Eli Yur El De Yüzü adlı eserinde geçmişte yaşamış olan Yozgatlı Haccav Kâzım Kazancıklıoğlu’nun dörtlüğüne yer vermiştir.

Deli gönül ne gamlanın Dolacaktır çile bir gün Süre süre bahar gelir

Bülbül konar güle bir gün (EEYEY: 94) Diğer bazı anonim örnekler: Haymeliğin yolu yayan,

Dayan ey dizlerim dayan (DB: 106)

15 Kaya, Anonim Halk Şiiri, s. 174. 16 Tanpınar, Beş Şehir, s. 105.

(14)

Bir selâm gönderdim canân eline Acep şu günlerde yetişir m’ola Bülbül de hasret ile konca gülüne Kavuşur da bir gün ötüşür m’ola... Gurbet elde ölsem suyu kim döke Nazlı yârim yok ki kefenim dike Bitmez hasretinle dert çeke çeke Açılmış yaralar bitişir m’ola... (DB: 151) Aldığını vermez idi

Bey değil de neyidi (DB: 232) Elif kaşlarını çatar

Gamzesi sineme batar, Ak ellerin kalem tutar, Yazar Elif Elif diye (DB: 303) Fidayda yavru gelin Fidayda Beş yüz altın yedin bir ayda Başını da yesin bu sevda

Gitti de gelmedi ne fayda (CŞ: 15) Gurbet elde ölsem suyum kim döke Nazlı yarım yok ki kefenim dike Yar senin hasretinle dert çeke çeke Açılmış yâreler bitişir m’ola... (CŞ: 15) Su gelir millendirir

Çayırı çimlendirir Şu kızın kaşı, gözü Ahrazı dillendirir

Sallan gel de boylarına bakayım aman, Ak gerdana beşibirlik takayım aman... (CŞ: 16) Gel beri gel beri ben adam yemem

Saklarım sırrını kimseye demem Cennet-i âlâya ben sensiz girmem Cehennem nârına yanar giderim Yozgat’ı sel almış soğluğu duman Ciğerden seviyom vallahi inan Ölüp de kabire girdiğim zaman

(15)

Engine de deli gönül engine

Şimdi rağbet güzelinen, zengine (Ç: 121; EEYEY: 18). Aldığını vermez idi

Bey değil de neyidi (DB: 232). Gökyüzünde bölük bölük Turnalar Yok mu insafınız aldı dert beni, Şahin pençesine düşmüş yavru kuş gibi, Dört bir yanımdan yoldu dert beni... (TSS: 18)

10. Kıssa / mesel / darb-ı mesel / kısa hikâye / fıkra: Halkın günlük konuşmaları arasında konuyla ilgili bir küçük hikâye / kıssa / fıkra anlatmak veya “mesel getir-mek”, “darb-ı mesel anlatmak” şeklinde karşılaşılan anlatılara Sayar’ın romanlarında da rastlanmaktadır. Sayar bunları verirken bir “hikâye” veya “fıkra” olarak vermiştir. Bunlardan bazıları şunlardır:

Aklına bir fıkra takıldı. Durmadan yeniliyordu. Savaş sırası Şam’da mı, Halep’te mi, Bağdat’ta mı, bir yerde duymuştu. O gün çok gülememişti bu fıkraya ama şimdi iyisinden gülüyordu:

IV. Murat Bağdat seferinde top taşıyan fedakâr bir deveyi emekliye ayırmış ve şu fermanı vermişti: Bu deve Bağdat seferinin bütün çilesini çekti. Artık emekliliğe ve dinlenmeye hak kazandı. Bundan böyle serbesttir. Bağdat içinde dolaşacak, keyfinin istediği yerde yeyip, içip yatacaktır.

Ve de deveyi bıraktılar. Şöyle çarşı pazarı dolaşınca sebzeciler bölümünde karar kıldı. Dükkânlarda ıspanak mı var, lahana mı var, pırasa mı var? Keyfi neyi çekiyorsa yemeye başladı. Dükkâncılar ses çıkaramaz oldular. Ama deveyi buradan uzaklaştırmak için çare aradılar. Aralarından bir aklı evvel çıktı:

Komşular dedi manavlara. Birkaç çocuğa beş on kuruş bir şeyler verelim. Devenin kıçına bir teneke bağlasınlar. Deve yürüdükçe teneke ses çıkarır. Ve deve bu sesten tüm deli divane olur. Ve gide gide Allah’ın cehennemini bulur... Biz de bu sayede, bu belâdan yakamızı kurtarmış oluruz.

Toplantıda bulunanlar pekâlâ, pek güzel, pek parlak bir fikir dediler. Adamı kutladılar. Toplantıyı yaşlı bir kişi de izliyordu. Tebessüm ede ede lâfa karıştı, söz istedi: Ağalar dedi, Gerçi bana söz düşmez ya, yeri gelmişken ben de bildiğimi söyleyim. Bu deve IV. Murat’ın devesi. Beş yıl, on yıl gerisinde top taşıdı. Yüz, üç kez ardındaki topu ateşle-diler. Siz, top patlamasının gürültüsünü bilir misiniz? O, cehennem gümbürtüsüdür. O gümbürtüye kulak asmayan deve, gıçına bağlayacağınız bir tenekenin gürültüsü ile ürker de kaçar mı hiç? (CŞ: 38-39)

(16)

Abbas Sayar Anılarda Yumak Yumak adlı romanında Zile halkının kahve sohbet-lerinde geçmişte yaşamış olan insanların hikâyelerinin anlatıldığı örneklere sıkça yer verilmiştir. Bu ortamdaki anlatma geleneğine şu sözlerle vurgu yapılmıştır:

Sohbet masalarında yöre insanının geçmişteki öyküleri egemen oluyordu. Çoğu toprak konusunun oluşturduğu, ölümle sonuçlanan öyküler. Çok kez asan kesen, vuran, kıran bir kahraman olarak ortaya çıkıyor. Öldürülen köyün bir yiğidi ise ona da ağıtlar yakıyordu. Kız kaçırmalar ikinci sırayı alıyordu. Orada da kahramanlar türetiyorlardı. (AYY: 28) Sayar, Anılarda Yumak Yumak adlı romanında Hâkim Bey adlı roman kişisinin kahvede anlattığı fıkra ve hikâyelere sıkça yer vermiştir. Bu anlatılar o dönemin Tür-kiye’sinin sosyo-politik tenkidi ile ilgilidirler. Hâkim Bey, kahvede fıkraları anlatır-ken genellikle anlatır-kendi hayatından örneklere yer vererek meddahvari fıkra ve hikâyeler anlatmaktadır. Örnek:

Geniş bir ırmağın kıyısından karşı kıyıya, yuvasına, yavrularına koşmak için uçuşa kalkan bir serçeyi haşarı çocuklar lastik sapanla taş yağmuruna tutmuşlar. Taşlardan biri sağ ka-nadını tutmaz etmiş serçenin. Zar zor, gizlene gizlene, sıçraya sürüne, çocukların elinden kurtarmış kendini. Ama, karşı kıyıya geçmek için iki sağlam kanat gerek... Onun da biri var, biri yok. Serçe çaresizlik içinde kıvranırken bedeninin elli kat büyüğü bir kartalın yanına indiğini görmüş. Korkmamış, üstelik umutlu umutlu yanına yaklaşmış. Ve seslenmiş: – Kartal Amca, senden bir isteğim var. Çocuklar kanadımın birini kırdılar. Uçamıyorum. Karşıya geçemiyorum. Yuvam orda, yavrularım orda. N’olur, beni karşıya geçir. Ben de yüreğimin yağından sana bir batman yağ vereyim...

Kartal, bitkin, çelimsiz serçeye alaylı alaylı bakmış. Kanadının birini açıp, toprağa doğru eğmiş:

– Çık üstüme, demiş. Omuzuma iyice tutun... Irmağın üstündeki yel seni uçurmasın... Yel uçurmadan, ölüm göçürmeden inmişler karşı kıyıya... Kartal yine kanadını yelpaze yapmış. Serçenin ayağı toprağı tutmuş. Kendini toparlamaya çalışırken kartalın alaylı sesi kulağını doldurmuş:

– Bana bak garip serçe! Yesem bir lokma olmazsın. Sen nesin ki, etin budun ne ki, bana yüreğinden bir batman yağ bağışlıyorsun?

Serçe acı bir gülümseme dağıtmış ortalığa:

– Kartal Amca, demiş. Herkesin kendine göre okkası var, dirhemi var... (AYY: 26-27) Sayar’ın romanlarında rastladığımız bu tür halk anlatılarına, daha çok bilgi ve tecrübe sahibi roman kişilerine sözün bırakıldığı kısımlarda rastlanmaktadır. Bu ki-şiler genellikle köyün yaşlı ve sözü dinlenir kiki-şileridir. Bu kiki-şiler bazen de Kurtuluş Savaşı’na katılmış gazilerdir. Sayar, onlara ayrı bir değer vererek eserlerinde onları bilgice konuşturmayı tercih etmektedir. Böylece ülkenin düşmandan kurtarılışında pay sahibi Anadolu köylüsüne gönderme yapmaktadır. Bununla köylünün yaşadığı kötü ve

(17)

olumsuz hayatı hak etmediği gerçeğini vurgulamaktadır. Kısaca yazar, roman kişilerinin anlattığı mesel ve hikâyelerle birkaç amacı birlikte gerçekleştirmiş olmaktadır. Şöyle ki,

1. Halk kültüründen yararlanarak onun dünya ve hayata bakışını yansıtmak, 2. Birinci ağızdan eserde üzerinde durulan sorunları samimi ve gerçekçi bir üslupla anlatmak,

3. Anlatımdaki monotonluğu bu tarz metinlerle gidermek ve böylece canlı ve hareketli bir üslup oluşturmak vb...

11. Halk hekimliği: Halk hekimliği, halkın kendi kendine deneme yanılma yoluyla ortaya çıkardığı tedavi yöntemleri ve kültürünü ifade eder. Konuyla ilgili Anadolu Türk halkının zengin bir kültürü olduğu bilinen bir gerçektir. Sayar da bazı romanlarında bunun olumlu ve olumsuz sonuçlar doğuran örneklerine yer vermiştir:

Yılkı Atı romanında yılkılığa terk edilen atların tedavisinde halk hekimliği yön-temleri uygulanmıştır. Bu uygulamalar sonucunda atların iyileştiği görülmüştür. Soğuk almış doru kısrağın şu şekilde iyileştirildiği görülmektedir:

Evden yer örtüsü olan, eski yamalı kilimi, bir hasır parçasını getirdiler. Sırtına iyice bağ-ladılar. Bir at torbası bulundu köyden. Saman kaynatıldı. Sıcak buhar, Doru’nun nefes borusundan tatlı tatlı ciğerlerine doluyordu. Kaynamış samanın sık sık değiştirilmesi gerektiğini oğluna bildirdi (YA: 78).

Dik Bayır adlı romanda Halime’nin annesi Halime’nin karnındaki çocuğu düşür-mek için halk arasında uygulanan bir yönteme başvurmuştur. Bu tedavi yöntemi hem Halime’nin ölümüne hem de çocuğun ölümüne sebep olmuştur:

Bu işte tavuk teleği kullanılırdı. Çavdar sapı kullanılırdı. Kibrit çöpü, şiş, tığ, ebem gö-meciği, ayakkabı çirişi kullanılırdı. Duymuştu, görmüştü. Halime’yi doğurduktan hemen sonra yeniden doğumu göze alamayınca rahmetlik anası ucu kesilmiş, yanlamasına siv-rilmiş tavuk teleği ile karıştırmıştı. Üç günlük yataktan sonra kalkmıştı ayağa (DB: 278). 12. Halk mutfağı: İnsan hayatının en temel unsuru elbette yemek ve mutfak kültü-rüdür. Medeniyetlerin beşiği Anadolu’da yörelere göre yemek ve mutfak kültürü de çok çeşitlilik arz eder. Sayar, romanlarında daha çok yöre coğrafyasını ele alarak o yörede yetişen ürünleri, halkın kendi emeği sonucunda yetiştirdiği mahsulü hem yiyecek hem de halkın gelir kaynağı olduğu için daha çok fakirliği vurgulamak maksadıyla sıkça kullanmıştır. Örnekler:

Çabuk kaynatın bulguru (bulgur aşı) (YA: 17; DB: 23; Ç. 33), bol yağlı bulgur pilavı (YA: 44; EEYEY: 91), pazlama (CŞ:12), pakla (fasulye), mercimek, nohut (CŞ: 32; Ç: 206; EEYEY: 114), gavurga (kavrulmuş buğday) (CŞ: 105), yarma (dövülmüş buğday) (DB: 23), etli pilav (Ç: 60), düğürcük çorbası (ince bulgur çorbası) (DB: 37; Ç: 122), yufka ekmek (Ç: 122), pekmez (EEYEY: 92).

(18)

Sonuç

Örneklerini yukarıda gördüğümüz Sayar’ın romanlarındaki zengin folklorik mal-zeme, bu eserlerin neredeyse omurgasını oluşturmaktadır. Yazar, daha çok Orta Anadolu çiftçisinin geçim şartlarını, içinde bulundukları dünyanın acımasızlığını romanlarına konu etmiştir. Örneğin, doğa-insan çatışmasını Yılkı Atı’nda “yılkılık” âdeti çerçevesinde ele alırken köylülerin birbirleriyle ve hayvanlarıyla olumsuz ilişkilerini güçlü bir gözlemle ortaya koymuştur. Bunu yaparken yazar daha çok kişilerin diyaloglarına yaslanmıştır. Okuyucu bu sayede yöre insanının dilini örfünü, inançlarını, ahlâkını, ekonomik duru-munu vs. öğrenme fırsatını bulur. Çelo’da ve Can Şenliği’nde de durum hemen hemen aynıdır. Ancak bu iki romanda, insanların sosyal güvenceden yoksun oluşları, kadastro hizmetinin olmaması gibi farklı problemlere de değinilmiştir. Bu eserlerde de toprak kavgası, cinayetler, ahlâkî yozlaşmalar yine kişilerin mahallî ağız özelliğiyle dikkatlere sunulmuştur. Folklor unsurlarının zengin olduğu bir diğer eser de Dik Bayır’dır. Bu eserde diğerlerinden farklı olarak Türk köylüsünün yeni bir problemi işlenmektedir: Avrupa’ya işçi göçünün doğurduğu problemler, eserin ana konusudur. Bu konu işlenirken yine mahallî dil temel olmak üzere folklor unsurları eserde önemli bir yer tutmaktadır.

Anılarda Yumak Yumak, El Eli Yur El de Yüzü, Tarla Başı Salkım Saçak roman-larında, Türkiye’deki sosyal ve ekonomik değişimlerin ele alındığı görülmektedir. Bu eserlerde Atatürk İnkılâpları, köyden kente göç, çok partili hayata geçiş, köylünün politik çıkarlara alet edilmesi gibi sorunlar işlenirken yine yörenin folklorundan yararlanıl-mıştır. Fakat folklorik malzeme bu üç eserde ilk dört romana göre daha azdır. Çünkü bu son üç romanda köylüden ziyade yazar anlatıcı ve okumuş şehirliler daha baskındır. Folklor unsurları Sayar’ın romanlarında Anadolu köylüsünün şu sorunlarını yansıtmak için bir araç olarak kullanılmışlardır:

1. Fakirlik

2. Zorlu doğa ve yaşam şartları 3. İhmal edilmişlik

4. Bilgisizlik ve bâtıl inançlar

5. Ahlâkî yozlaşma (Hırsızlık, çekememezlik, cinsel suçlar, helâl-haram ayıra-mama, cinayetler, merhametsizlik vb.)

6. Devlet otoritesi ve hizmetlerinden yoksunluk, başıbozukluk

Muhtevada yöresinin bu gibi sosyal problemlerini anlatma amacındaki yazar, yörenin halk ağzını ve kültürünü kullanarak ayrıca eserine gerçekçilik kattığı gibi, dil ve üslûbu da renklendirerek eserlerine akıcı bir anlatım gücü kazandırmıştır.

Yukarıda da görüldüğü gibi Sayar, oldukça zengin bir folklor malzemesi kullanmış-tır. Bu zengin kültür varlığı onun eserlerinin içeriğini, dil ve üslubunu da şekillendir-miştir. Romanlarında Yozgat yöresi ağzını ve halk kültürünü oldukça etkili kullanmıştır. Çünkü Sayar, kırsal kesim insanının hayat tarzını, yaşayışını, çektiği zorlukları kendi

(19)

gözlem ve deneyimlerini vermek için folkloru bir vasıta olarak kullanmıştır. Sayar, bunu yaparken yöresel dil varlığını ve halk kültürü unsurlarını kendine özgü bir tarzda eserlerinde kullanmıştır. Yazarın eserlerini verirken böyle bir kaynağı keşfetmesi, hem onun sanatı için hem de Türk dili ve edebiyatı için bir kazanç olmuştur.

KAYNAKLAR

Akıncı, Doç. Dr. Gündüz, Türk Romanında Köye Doğru, Ankara: Türk Tarih Kurumu Bası-mevi, 1961.

Atasözleri ve Deyimleri Sözlüğü, Ankara: Türk Dil Kurumu, 2017.

Derleme Sözlüğü, Türkiye Türkçesi ve Ağızları Sözlüğü, Ankara: Türk Dil Kurumu, 2017.

Elçin, Şükrü, Anonim Halk Edebiyatına Giriş, Ankara: Akçağ Yayınları, 2014. Enginün, İnci, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2001.

Güncel Türkçe Sözlük, Ankara: Türk Dil Kurumu, 2017.

Halka Doğru, İstanbul: Matbaa-i Hayriye ve Şürekâsı, 1329-1330/1913-1914, S. 1-52.

Karabulut, Ramis, Nail Abbas Sayar-Hayatı, Edebî Kişiliği ve Eserleri Üzerine Bir Araştırma, Kırıkkale Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, 2011. Kaya, Doğan, Anonim Halk Şiiri, Ankara: Akçağ Yayınları, 2014.

Polat, Nâzım Hikmet, Ömer Seyfettin-Bütün Hikâyeleri, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2011. Sayar, Abbas, Tarlabaşı Salkım Saçak, İstanbul: Cem Yayınevi, 1987.

, Anılarda Yumak Yumak, İstanbul: Ötüken Yayınları, 2002. , Çelo, İstanbul: Ötüken Yayınları, 2002.

, Dik Bayır, İstanbul: Ötüken Yayınları, 2002.

, El Eli Yur, El de Yüzü, İstanbul: Ötüken Yayınları, 2003. , Can Şenliği, İstanbul: Ötüken Yayınları, 2010.

, Yılkı Atı, İstanbul: Ötüken Yayınları, 2010.

Tanpınar, Ahmet Hamdi, Beş Şehir, Ankara: MEB Yayınları, 1989. , Edebiyat Üzerine Makaleler, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2000.

Tansel, Fevziye Abdullah, Ziya Gökalp Külliyatı I – Şiirler ve Halk Masalları, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1989.

Gökalp, Ziya, Türkçülüğün Esasları, Ankara: Matbuat ve İstihbarat Matbaası, 1339/1923. Eser adı kısaltmaları:

Anılarda Yumak Yumak: AYY Can Şenliği: CŞ

Çelo: Ç Dik Bayır: DB

El Eli Yur, El de Yüzü: EEYEY Tarlabaşı Salkım Saçak: TSS Yılkı Atı: YA

(20)

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu çalışma, Âşık Deryâmi’nin şiirlerinde yer alan halk kültürü ögelerini inceleme amacı taşımasının yanısıra halk edebiyatının ve halk kültürünün çok

Konunun Bursa’da yaşayan Mamuşalı Türklerin halk kültürü olduğu söylenerek ve bu konunun Türk halk kültürü ürünlerinin tespit edilmesi amacıyla hazırlandığı

“Vallahi hazırladığım çeyizleri görenler parmak ısırırlardı.” KD/19 Parmak Kadar “Aman baba, ben parmak kadar çocuktum o zaman...” GE/32 “...günün birinde

Dört haftalık tedavi sonrasında laktuloz grubundaki hastaların ortalama aile anketi puanları ve hastalık algısı ile ilgili parametrelerdeki düzelme istatistiksel olarak

Ameliyat öncesi anatomik yapının belirlenmesi için yapılan BT anjiografide arkus aorta hipoplazisi, sol subklavian arter distalinde ileri derecede koarkte segment, pulmoner

Christina J.P., Fundamentals of Organizational Behavior, Mc Graw Hill Book Companies, Inc. Çandır, Ahmet Fuat, Tarihten Günümüze Bahâîlik, Marmara Üniversitesi

15 Bu çal mada iki farkl estetik restoratif materyal olan; polimer glas esasl Artglass materyali ile Charisma kompozit rezin materyalinin yüzey sertlik de erlerinin kar la t

ve Menderes'e dua Başbakan Ç iller dün Adnan Menderes ile Turgut Özal’ın mezarlarını ziyaret etti.. Başörtüsü takan Çiller, önce Menderes’in anıtmezarında sonra