• Sonuç bulunamadı

Başlık: "CAHlLİYYE" KELİMESINİN MANA ve MENŞE'İYazar(lar):DANIŞMAN, NafizCilt: 5 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000262 Yayın Tarihi: 1956 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: "CAHlLİYYE" KELİMESINİN MANA ve MENŞE'İYazar(lar):DANIŞMAN, NafizCilt: 5 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000262 Yayın Tarihi: 1956 PDF"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

." CAHlLİYYE"

KELIMESINİN

.MANA

veMENŞE'İ.

Nafiz DANIŞMAN

Şark dilleriyl~uğraşan bazı fikir adamlarının, sık sık şu manada konuştukları görül ..

mekt,edir: "İslamiyetten önceki Araplara neden cahiliyye Arapları denmiş? Bunlar iddüt

edildiği kadar cahil mi idiler? Bu adlandırmada bir islami taassup ve haJksızlık payı yok

.mu? Cahiliyye Arapları'nın söylendiği kadar cahil olmadıkları,. bize bıraktıkları yüksek

şi'ir örneklerinden .anlaşılmıyor mu?"

Bu iddialar, esastapek sathi bir etimoloji oyunu'nun mahsulüdür. Kelimeyi, semantik

.ve filol()jik bir zaviyeden t,etkik ettiğimiz takdirde, on,un (ilim ve marifetin zıddı olan) biI-gisizlikle yakından. hiç bir alakası olmadığını görürü~. Çünkü "Cahiliyye" ,kelimesi,

bilgisiz;-lik manasını tazammun eden "cehile" kökünden gelmeyip, zorbalık. roanasına gelen ayni

kökten, gelmiştir. Arap kamuslarına bakıldığı vakit, ;'cehile" kökünün üç ayrı sur,ette

kulla-nıldığı, buna karşılık (birbirinden çok farklı) iki ayrı manaya geldiği göriÜür:

1. - Cehile 'l-şey'e= bir şey'i bilmedi veya tanımadı.

2. - Cehile bihi = Onu bilmedi veya tanımadı.

3. - Cehile aleyhi

=

Ona karşı zorbalık etti.

Fi'lin ayni manay~ gelen, l'ci ve 2'ci suretleri arasında yalınız şekli bir fark vardır. i

Yani, bu suretlerden birincisi, mütaaddi (transitif direct) olup mutlaka '(accusatif)

duru-.munda olanbir tümleçle tamamlanır; ikincisi, bÜvasıta mütaaddi (transitii indirect) olup

"b" edati (harf-i cerri). vasıtasiyle tümleç alıl','

Fi'lin "zorbalık etti veya zorbalaştı". manifsİna gelen üçüncü sureti ise, düpedüz lazım

(intransitif) olup hiç bir tÜIDlece ihtiyacı olmadantam bir mana ifadeeder; yani bu mil,

,

türkçe "geldi, gitti, kaçtı, uçtu, öldü, düştü, sevindi, silkindi" nev'in,den olan geçişsiz

fi'H-lerin zümresindendir. Bununla beraber, manasım geliştirmek istediğimiz takdirde, sonuna

ancak "ala" edatını getirebiliriz. Halbuki arapça nice lazım fi'iller varki, sonlarına bir sürü edatlar alarak riüanşlı manalar ifade ederler. Mesela "sare" fi'li lazım olmakla beraber

so-nuna çeşitli (cerr) edatları alaraok şu nüanslı manaları verir: "sare Heyhi" ona doğru

git-ti; "sare fihi" içinde yürüdü; "sare aleyhi" onun üzerine veya üzerinde yürüdü; "sare

bi-hi" onu götürdü, ilah .... Zorbalık etti veya zorbalaştı manasına gelen "cehile" fi'li ise

diğ,er lazım fi'illerden daha mukayyed bir lazımdır. Onu "ala" eda.tından başkası kıpırda-tamaz. Dolayısiyle onu, ya -edatsız olarak "cehile 'l~emir~" emir zorbalaştı, suretinde veya

• "cehile 'l-emiruala ehlJ 'l-beldefi" emir, kasaba halkına zorbalık etti, suretinde kullanabm.

riz. Daha başka bir istimal şekli yoktur.

"Tacül-Arus" Kamusunun sahibi Seyyid Muhibbül-Din der ki: "Cehile, üç ayrı mana,ya

gelir. Birincisi, bilgisizlik demektir. İkincisi, bir şey'i olduğundan başka türlü düşumrilek

demektir. üçüncüsü, yapıımıyacak bir şey'i, iyi veya kötü niyetle yapmak demektir; mesela

namazı, isteye isteye terketmek bu kabildendil' ..."

(2)

(yani olduğu gibi bilmemek) manasına geldiği gibi, kötü bir şey yapmak manasına da

ge-liyor .. Fi'lin bu son şekli, menfi bir zihin haleti (etat) değil, ~üsb~t bir iş (action) fikri

telkin ediyor. Bahis konusu olan "Cahilliyye" kelimesi, "cehile" kökünün işte bu son

med-lulünden galmiştir. Çünkü Cahiliyye Arapları, İslam Şeriatinin hükümlerine aykırı bir

su-rette hareket etmiş ve İslam'ın kabul edemiyeceği şeyleri yapmış bulunmaktadırlar.

"Lisanül-Arab" kamusu'nun sahibi, büyük alim İbin Manzlır da der ki: "Cahiliyye,

İslamdanönceki devirdir. Hadiste şöyle bir ibare okunur: Sende Cahiliyyet var; yani sende,

Arapların İslamiyetten önceki hali var; sen, onlar gibi, Allah ve Resulü'nün Şeriatini

ta-mmazsın; soyunla böbürlenirsin;~endini başkalarından üstün tutarsın; zorbalık ve buna

benzer kötülükler edersin."

İşte Cahiliyye Araplarının kendileri de "cehile" fi'lini, daha çok, bu son manadıı

anla-mış v,e kullananla-mışlardı. Araplar, bu fi'li nadireıı "bilmedi" manasında 'kullanmışlardır. Bu

nadir istimal. tarzına misalolarak, Semev'el bin A.diy'nm şu beytini zikredelim:

,

.

Bu beyÜn birinci mısra'İndaki "cehilti" kelimesi iki ayrı manaya gelebilir ise de,

ikin-ci mısra'ındaki "cehul" kelimesi "bilmeyen" man,asında kullanılmıştır.

Beytin birinci mıSra'Lm iki suretle tercüme etmek mümkünolduğuna göre, birinci

su-reti şöyle tercüme edebiliriz:

1. -

"İnsanların kim olduklarını bilmiyorsan, biz ve onlar hakkında (bilgi) sor.

Ayni mısra'ın ikinci suretini şöyle tercü me edebiIriz:

2. - "Zorbaca hareket etmiş bulunuyorsan, bizi ve onları herkese sor."

Birinci tercümede "el nas,e" kelimesi, "in cehilti" fi'Iinin (accusatif) mef'lılüdür;

ikin-ci tercümede ise "in cehilti" fi'lini lazım (intransitif) olarak tercüme etmiş olduğumuza,

v,e böyle bir fi'lin, mef'ı1le ihtiyacı olmadığına göre, "el nase" kelimesi, "seli". fi'Iinin mef' ulü oluyor.

Ayni beytin ikinci mısra'ı ise, yalnız şu suretle tercüme edilir: "Zira bilenle bilmeyen bir değildi'r."

Beytin birinci mısra'ını itmam v,e tefsir babında söylenmiş olan ikinci mısra'ında,

- ıkara cahil mana~~~a gelen - "cehı1l" kelimesi, "alim" kelimesi'nin zıttı olarak kullanıl-mış olduğundan, beytin birinci mısra'ında okunan "in cehilti" fi'linin de "bilmez isen" ma-nasında söylenmiş olduğunu reddetmemiz için hiç bir sebep kalmamış olur.

Buna rağmen yine t,ekrar edelim ki, Cahiliyye Arapları, Hcehile" fi'lini,. daha çok,

zor-balaştı, zorba oldu veya zorbalık etti, manasında anlamış ve kullanınışlardı. Nitekim

Cahi-liyye şairlerinden olan EI-Findül-Zemani, Besus Harbiyle ilgili bir şi'rinde der ki:

(3)

an-194

lamak ve tercüme etmek iktiza eder. Zaten başka türlü tercüme edersek şi'rin manası bo-zulur. iki beytin türkçe ma;ıası şudur:

"Şıddet ve zarbalığın icabettiği yerde müsamahakar davranmak, zillete katlanmak

de-mektir."

"Hayırhahlık seni (zilletten) kurtarmayınca, şirret kurtarır."

İmdi bu şi'rinbirinci beytindeki "cehı" kelimesini tecrübe kabilinden "bilgisizlik" ke-limesiyle tercüme edelim. Ba;kıl1lzne zırva bir manasızlıkla karşılaşırız:

"Bilgisizliğ'in icabettiği yerde müsamahakar davranmak, zillete katlanmak demektir."

Ne münasebet!. Bilgisizlik "ile müsaamahakarlık arasında, hele Besus Harbi

dola-yısiyle söylenmiş bir şi'irde, nasıl bir münascbet bulunabilir!. Müsamahakarlığın karşılığı,

bilgisizlik değil, şiddet ve zorbalıktır. Zaten şİ'rin ikinci beyti, bu manayı tefsirve izah

makammda söylenmiştir: "hayırhahlığm ,kar etmediği yerde zorbahk gider".

Cahili~e devrinin şi'irlerinden bir misal daha verelim:

Meşhur şair Amru Bnu Kelsum, yine Besus Harbi dolayısiyle nazmettiği dördüncü mu-allakada der ki:

Bu beytin manası şudur: "Hele kimse, bize karşı zorbalık etmesin; o zaman her zorba-dan daha zorba oluruz."

Tecrübe kabilinden, bu beyti de yanlış tercümeeder,ek, "zorba" k,elimesi yerine

"bilgi-siz" kelimesini koyalım; bakınız beytin mana sı ne kadar bayagıla-şır!. "Hele kimse bize ıkarşı bilgisizlik etmesir."

"O zaman her bilgisizden daha bilgisiz oluruz!"

Arap şi'rine, bir belagat ve güzellik örneği olmak üzere, Ka'be duvarına asılım bir

şi'rin, bu manada söylenmiş olmasına imkan var mı!. Hasılı, her ikişairin, yani

EI-Findül-Zemam'nin olsun, Amru bnu Kelsum'un olsun, şi'irlerindeki "cehile" kelimesi ve bu

kelime-nin müştakkatı, hiç bir zaman, "bilgisizlik" mefhumiyle bağdaşamazlar.

Sonra şunu da söyleyelim ki, "Cahiliyye" kelimesini icad eden Devr-i Saadet

Müslü-manları da arapçayı Müslüman olmayan soydaşları gibi anlıyorlal'dı. Binaenaleyh "Cahiliy-ye" kelimesiyle İslam'dan önceki devri kasted,arken, o devirde .Ad,.Semud, Medyen, Ma'ın,

Seba ve Himyer medeniyetlerinin yaşamış olduğunu ve bu medeniyet mensuplarının çok,

şeyler bildiklerini pekala biliyorlardı. Veeğer o medeni devirlerin mensuplarına toptan

"Cahiliyye", adını vermişlen:,e, bunların "İslam" denilen yeni nizam'ın ahlaki ve hukuki te', lakkHerine aykırı kanaatler besledikleri için, bu isme layik görülmüşlerdir. Bu durum kar',

şısında, "İslamiyetten önceki Araplara n.eden Cahiliyye adı verilmiş? Bunlar iddia edildiğR

,

,

kadar cahil mi idiler?" şeklindeki sorular tamamiyle yersizdir.

İbkikatte İslamiyetten önceki devirleri, İslami devirden ayırdetmek ıçın "Cahiliyye"

kelimesinden daha kuvvetli bir fank bulunamaz.Zira İslamiyetten önceki devrin, gÖZf,~

çarpan en kabarık çizgisi; zorbalık ve zorbalığın muhtelif şekilleridir. Zulüm, çapul,

ahi~şi-kenlik, çocu~ları toprağa diri diri gömmek, kuvvet ve kudretini başkalanna duyuracal<

çılgınlıklar yapmak, para ve satvetil},in yettiği .kadar kadın ve dost ,edinmek, alabildiğine

zina, keyf ve işret ederek sıhhatini harcarnaIL "Cahiliyye" devrinin belli başlı özellikleridir.

(4)

hiliyye devrin,in. hasretini çeken kimseyi takdir ediniz". Tavazu'u kendine ve ümmetine ı;ıi'ar

edinmiı;ı bir Peygamberin, çökerttiği bir devre kar~ı bukadar sert konuı;ımuı;ıolması'nın

tek sebebi, o devrin az önce saydığımız seyyi'a tidir. Yoksa ilk Müslümanların eski ata,lannı

bilgisizlikle ta 'yil' ederek bilgiçlik satmalarına ihtimal verilemez. Onların asıl öğündükl.eri

ı;ıeybaşka idi: 'onlar Muhammed'in (SalI.) getirdiği yeni nizamın kaidelerineuymakla

öğü-nürlerdi. İslam nizamına aykırı bir yol tutm uş olan atalarına iı;ıtebu yüzden zorba ve

se-razad adını yakıştırdılar. O eski devri yaı;ıatmak isteyen soydaı;ılariyle yin,e bu yüzden

harbettiler. Hz. Muhammed'in ortaya attığı bu yeni insan tipi, CahiIiyye devrinin ırk, aı;ıiret

ve .kabile asabiyyetinin bağlarmdan sıyrılmış: aı;ıiretin fizik birer dokusu olmaktan çıkınıı;ı;

daha geniı;ı ve mi;itekamil bir eemiyetiı:ı mazbnt ve disiplinli bir unsuru olmaya hazırlan~

mıı;ıtı. Efendimiz derdi ki: . "Hepiniz Allahm kuludur. Aranızda Allaha en yakın

olan, Allahui arzusuna en çok uymasmı biJendir". Bazan derdi ki: "Bir Arabın Arap olma-yanlara, ve Arap olmayan bir kimsenin Araplara, an.eak Allahın emirlerine uyması

nisbetin-ı , ,

de üstünlük iddia edebilir." Yani Hz. Muhammed'in, daha ilk tebı;ıir günlerinde, her dns ve millete mensup ümmetine söylediği bu sözleri bugün'ün diline ve anlayış tarzına çevirirsek

şu' yolda konuşmamız gerekir: "Kanunkarşısında hepini21birbirinize eşitsiniz. Aranızdaki

ırk, dil ve renk farkları, bir üstüiılük veya düşükİük sebebi olamaz. üstünlüğün ölçUsü,

kanuna gösterilen saygıdadır."

ResUlullahın gazaya gönderdiği İslam kuvvetlerinin başına - ı;ıahsı liyakatine bina~

en - bir köle getirdiği olurdu. Bu hal, yeni Müslüman olan bazı Arap eşrafının ağrına

gittiği için, Peygamber.e sorarlardı: "Başımıza getirdiğin eski bir kölemize dahi itaat

et-mek zorunda mıyız?"Peygamberde onlara. eevaben: "Evet, başınıza kap,kara bir köle

- getirsem de ona itaat etmek zorundasınız" derdi.

- Bir gün Resulullah, Cahiliyye zorbalığına mükemmel bir örnek teşkil eden eski bi Aap

u 1

atasözünü aynen tekrarlıyarak der ki:

(

.

i, Yani "Kardeşini, zalim olsun mazlum olsun, destekle". (Bazı Sahaba, bu hadısi:

.'

şeklinde rivayet ederler. Bu rivayet, ifadeitibarile, birincisi,nden daha mülayim olmakla

, beraber, aı;ıağıyukarı, ayni manaya gelir.) Peygamberin bu sözü karşısında şaşıran Sahabc, dediler ki: "Ya Resulullah, biz yalnız mazlfun olan kardeşimizi destekleriz. Zalim olan ,kar" deşimizi nasıl destekliye biliriz?" ResUluııah onlara dedi ki: "Zalim olan kardeı;ıinizin zul~

müne manı olmakİa, onu destekliyebilirsiniz.'j İki devir arasındaki görüı;ıve anlayış farkına

. "

.

bundan daha mükemmel bir misalolabilir mi

J

İslamı devirlerde "c. h. 1." kökünü zorbalık manasında kullanmıya ihtiyaç kalmadığı

için, bu, kökten. gelen kelimeler ~'bilInezlikve tan,ımazlık" manasıillda kullanılmaya haı;ılandı. Artık avam ve ümmı halk kitleleri, "cehile" fi'linin "zorbalaştı" .manasına geldiğini bilmez

oldular. Bu hal günümUze kadar devam etti. Umı1miyetle bu tabiI'in yerine kaim olmak

(5)

Bunun-196

la beraber; eskiçağlara ait hususlardan bahseden bazı İsHim bilginleri, "cehile" fi'lini, ~or.

balaştı manasında kullanmaya devam ettil~r. Nitekim H. 3'cü yüzyılda, büy'Ük İslam

filq,zo-fu Ebul-Nasr Farabi El-Türki, "EI-Medinetü1-Fazıla" adlıkitabında, zorbahğın hükümran

olduğu eski' zaman sitelerine "zorba site'; manasma gelen "el-medinetm-cahile" yani "c~hll

site" adını v.ermiştir. Bakınız Farabi, bize c~.hil siteyi nasıl tanıtıyor: "Bu sitenin ha,lkr

arasındaki kavga ve geçimsizliğin mevzu'u selamet, şeref, refah,lezzet ve bu şeylereu~aş.,

hranvasıtala:rdır. Dolayısiyle her taife, başka taifeyi soyup elindeki bu şeyleri almak ~s.ter"

Her birisinin diğerine karşı durumu bu merkezdedir. Hangisi diğ,erini ezerse, kendini;¥a';

zançlı, mutlu ve bahtiyar bilir. Onlara göre tabi'i şeylerin hepsi, adalet anlamına

uygun-dur. Dolayısiyle döğüşmek ve başkasını ezmek' de adaletin ta ikendisidir ..." Görü1üyo~'Lki

Farabi de 3'cü islami yüzyılda, cahil siteyi bilgisizlik sitesi değil de zorbalık sitesi diye jad"

landırıyor. ,I;

T Muhtelif dillerde olduğu gibi, Arap dilinde de müşterek bir kökten gelme!tle berabrlt',

birbirinden uzak manalar ifade eden fi'iller, vardır, Bunlar geçişli (transitif) veya geçiş-~.

siz (intransitif) olduklarına göre, başka başka manalara delalet ederler. Türkçede

"~ii'z-mek" fi'li geçişli olduğu zaman "deri yüz"~ii'z-mek" manasına, geçişsiz olduğu zaman "suda

yüz-mek" manasına gelir. İki fi'lin arasındaki müşterek kök, satıh manasına gelen "yüz"

keJi-mesidir. Deri yüzmek, bir sathı başka bir satilıtan ayırmak manasına geldiği gibi, suda

yüzmek, su sathında ıkalmaya ve iLerlemeye uğraşmak demektir. "Kitabı yere çaldı" ıhe

"dili çaldı", "Gözünü açtı" ile "çiçek açtı"; "masa örtüsünü işledi" ile "zehir kanına

iş:le-di" fi'illerinin medlillIeri arasındaltİ akrabalık bağlarını bulmak pekala mUmk'ün-dür. (;.<

Birbirinden bu kadar uzak iki mana i~ade eden "c. h. 1." kökünün, iki medliilü arasııida

~akın veya uzak bir akrabalıkvar mı? Yak mu? Şimdi de onu tetkik edelim:

Fransızça "travailler le fer oule bois

=

demiri veya tahtayı işlemek" manasına gelen

_. ..' .f

geçişli (travailler) fi'li ile "travailler

a

lire et a ecrire , okuma ve yazmaya çalışma,ki'

manasına gelen geçişsiz (travailler) fi'li; "ceder sa place ou sa fortune

a

quelqu'un:

=

y,erini veya servetini başkasına bıra'kmak"manasına gelen geçişli (oeder) fi'li ile

"ce-der sous le poids

=

ağırlık altında'eğilmek" manasına geleıi geçişsiz (ceder)

fi'ilnevi-lerinden, her biri, kendi benzerinden mana ve kullanış itibariyle hayli farklı olmasına

rağ-. '" '

men kendisiyle benzerinin ayni kökten gelmiş olduğunu mÜ,dafaaetmek mümkündür.

Bu esasa göre "bilmedi" manasına gelen "cehile" fi'li ile "zorbalık etti" manasına ge-len "cehile" fi'li arasında herhangi bir akrabalık var mı? Yok mu? sorusuna verilecek

ce-vap şudur: her iki ihtimalin varid olduğunu düşünmek yerinde olur. .•.:t'.'

Birinci ihtimale göre, her iki fi'il ayni kökten, gelmiş olabilirler. Çünkü başka:Iarına'

karşı. zorbalık etmek, bir bakıma göre, onların meşru' ve. tabi'i haklarını tanımamak

de-mektir. Dolayısiyle "cehile 'l-emiru aleyna" ibaresini, "Emir bizim meşru ve tabU

hakkı-mızı tanımadİ" suretinde anlamak mümkündür.

; İkinci i:ıtimale göre, aynifi'il, "bil'medi" manasına gelen "oehile" fi'linden;, bÜsboütün

başka bir, kökten gelmiştir. Zira "c. h. 1.".kökü, ayni zamanda "kımıldatmak" man~l.sına

gehnekeditr~ Araplar bit fi'ilden. "michel" ve "inichele" yahut "ceyheı" ve "ceyhele" gibi aıet isimleri çıkaimışla~ ki, umfı.miyetle "külleme aleti" yahut "ateş karıştırma ,çub~ğu"

(6)

den iştikak edilen "istechele" fi'li de "kımıl datmak" manasında istimal edilmektedir. Li-sanül-Arab kamusu, bize bu manada şu iki misali veriyor:

,. ii ~

' J

i ~

.11 " ••./~",. ..

P

U-

0 ••..

c.1tJ: ~

~

i

~ ~~--f

Bu misalIerin birincisi "yel, dalı salladı" manasına gelir. İkincisi,

EI-Nabiğatül-Züb-yaı.ıi'nin bir şi'ri olup, manası şudur: "Aşk, seni çağırdı ve (maşukların) ikametgahıarı,

seni tahrik eyledi; fakat kır saçlara bürünen -kimse, kendini sevdaya nasıl kaptırır!"

Görülüyor ki, maşa veya çubuk manasına gelen "ceyhele" kelimesinin bilmezlikle hiç

bir münasebeti yo'ktur. Ayni kökten gelip "salladı" v.eya "tahrik etti" manasına gelen "is-techele" fi'linLn de "bilmezlik ve tanımazlık" la hiç bir alakası yoktur. Bu durum karşısında "Emır bize karşı zorbalık etti:

ibaresini "Emır aleyhimize hareketetti" veya "Emır hayvanı hislerini aleyhimizde

hareke-te getirdi" suretinde anlamak mümkündür. .

Kelimelerin de insan grupları gibi, çeşitli tekamül safhalarından g,eçtikleri malUmdur.

Onlar da doğar, yaşar, tereddi veya tekamül eder, istimalden düşer, unutulur, yeni baştan

canlanır veyaebediyyen ölürler. Memleket gençliğine ilim ve irfan öğretmek ödeviyle

ödev-lenmiş 'kimselerin, Arap kamuslarına bakıııak ihtiyacını dahi duymada,n, ebsat denilecek

kadar sathi bir mukayese neticesinde "Cahiliyye" kelimesinin "bilgisizlik" man,asına gelen "cehHe" kökünden geldiğine hüküm vermeleri, ve bu yanlış temele dayanarak, ilk İslam

ce-maatini taassup ve tarafg{rlikle itham ederek, olduğundan büsbütün başka turlü

tanıtImi-ları, cidden esef edilecek bir haldir.

Arapçada, ayni kökten gelmekle beraber, ayrı manalar ifade eden,. ve. yahut ayrı

'kök-lerden gelmekle beraber, ayni şekilde telaffuz edilen kelimeler çoktur.

..

kelimeleri bu cümledendir. Yabancı dille meşgul olankimselerin, hiç olmazsa, bu hususI~rı

Referanslar

Benzer Belgeler

Medeni Kanundan sonra çıkan Cemiyetler Kanunu ise dernek­ leri kazanç paylaşmaktan başka bir amaçla kurulan tüzel kişiler olarak tarif eder ki, bu kanun, Medeni Kanundaki

- Ancak, tıbbî ve teknik gelişmeler ve yeni bilgiler sonucu, Al­ man tıp ilmi ve ceza hukuku klâsik tariften ayrılmış, ölüm zama­ nı olarak beynin ölümünü

Diese (engere) Deutung des gesetzlichen Begriffs «Schvvangere» kann sich darauf stützen, dass die Umstellung der weiblichen Funk- tionsablâufe bei einer Schwangerschaft nach

Eğer, Fransız karı-koca İngiltere'de yaşarlar ve Fransız hukukunun «communaute des biens» (mal ortaklığı) re­ jimine, bütün hüküm ve sonuçları bakımından tâbi

mesi icap eden yeminler ve adaklar, hayvanların kesilmesi, kurbanların kesilmesi, mubah ve gayri mubah yiyecek ve içecekler, hayvan ve balık avlanması hakkında dinî

2189 sayılı Hamiyle (Medenî Kanunun 257 nci maddesinde yazılı olduğu üze­ re evlât edinmekle ana ve babaya ait hak ve vazifeler evlât edinen kim­ seye geçerse de, evlât

Bir kimse resmî mevki veya sıfatı veya meslek ve sanatı icabı olarak ifasında zarar melhuz olan bir sırra vakıf olupta meşru bir sebebe müste­ nit olmaksızın o sırrı

Muhammed (a.s)'in hayatı ile ilgili kaynaklann yeterince incelen- miş olduğundan konuya yeni boyutlar kazandırmanın mümkün ola- mayacağını kabul eder ve eserinin, konuya daha