• Sonuç bulunamadı

Atatürk'ün sevdiği şarkılar:Selahaddin Pınar anlatıyor...

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Atatürk'ün sevdiği şarkılar:Selahaddin Pınar anlatıyor..."

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

7 T- Çİft?* *5

A i a ı y

i

k

un

sevdiği şarkılar

Salâhaddin Pınar anlatıyor...

VazanT Cemaleddin Bildik

( Dolmabahçe ile Florya ve Çankaya köşkleri

arasında — Değme sa-

{

natkârın

okuyamadığı

fakat Atatürk’ün hiç falsosuz okuduğu bir şarkı

— Tambur’un m atem i— Bestekârların kazancı — Aşk nağmelerde

)

dolu izdivaç teklifleri —

Nümune bir evlilik

A tatürk’ün sevdiği alaturka şarkılar hakkında, bestekâr tam ­ buri SâlâJhaddin Pm ar’m da gü­ zel ve kayda değer hâtıraları var... Nasıl olmasın ki Safiye Ay- lâ ile Muallâ Gökçay ve daha bazı kıymetli ses sanatkârları ne zaman A tatürk’ün huzurunda şarkı okumağa götürülmeler, ke­ m ani Nobar’m yanında beheme­ hal, Salâhaddin Pm ar’m da bu­ lunması istenirmiş...

Salâhaddin P m ar’m evinde­ yim... Sanatkâr, hâtıralarını a n ­ latm ağa nereden ve hangisinden başlıyacağmı bir türlü kestire- mediğini söylerken:

«— Durun! dedi. Size Ata’nm en çok sevdiği, tekrar tekrar okuttuğu bir şarkıyı hem çala­ yım, hem okuyayım...»

Yerinden kalktı, köşede dayalı duran tam buruîıu getirerek si­ yah kılıfından çıkardı ve ilâve etti:

«— Ata’nm ölümüne kadar, dedi, bu kılıf neftiydi. Vefatından sonra onu bir köşede sakladım ve siyahını yaptırdım. Mânasını iza­ h a lüzum var mı? Gözlerinin iz­ lerini üstünde taşıyan tam burum da bu siyah mahfazasile, o eşi bulunmaz Büyük Dâhinin m ate­ mini tutuyor; ilelebet de tu ta ­ caktır...»

Kısa süren bir akorttan sonra | Şetaraban’a girdi ve çalarak oku­

mağa başladı:

Bâdei vuslat içilsin k&sei

fağfurdan Bir İlâhi neşe doğsun nağmei

tamburdan. Cûylar feryadederken bahri

dûradurdan, İnlesin tam buru ağuşu visali

yârdan.

SalâhaiJtföı Pınar, tam burunu yine ° siyah kılıfa sokarak kal­ dırırken, derin derin içini çeki­ yor ve yaşaran gözlerini mendili- le kuruluyordu. «Atatürk» de­ nince kalbi sızlamtyan tek insan tasavvur edilemiyeceğini söyli-

verek:

«— Hele, dedi, bir çok defalar yanında bulunmak, onu yakın­

lan görmek ve tanım ak şerefine ail olanlar için göz yaşı dökme- ->eğe imkân var mı?..»

Okuduğu «Bâdei vuslat» şarkı­ sının güftesi ve bestesi ile tam a­ men tam buri Faize hanım a ait olduğunu işaret ettikten sonra hâtırasını anlatıyor:

«— A tatürk bu şarkıyı çok se­ verdi. Hatırlarsınız, şarkı, rad ­ yoda bayan Melek Tokgöze bir çok kereler okutulmuş, h a ttâ ilk defasında spikerliğini mer­ hum İsmail Müştak yapmıştı- Kurban bayramına bir kaç gün kala idi. Kemani Nobar ile bera­ ber Ankarâya davet olunduk. Hiç unutm am , dört gün dört ge­ ce Melek Tokgöze bu şarkıyı

meşkettik.»

Yaşlı gözler

Güftesi ve bestesi kusursuz olan her şarkının sevilebileceği- ni işaret eden tam buri Salâhad­ din Pınar, A tatürk’ün bu kusur­ suzlar arasından da seçmeler yaptığını söyüyerek diyor kî:

«— Gümrükler umum m üdü­ rü Celâdet Barbaros’un yazdığı bir şarkı vardır. A tatürk bunu da çok severdi:

Gel gitme kadın, ruhum u

hicranına yakma, İnlet beni öldür, beni ağyar e

, bırakma,

Karşında esirim, bana düşman gibi bakma. İnlet beni öldür, beni ağyare

bırakma.

Bu şarkı okunurken A tatürk’ ün, gözlerinin yaşardığım, m asa­ dan kalkarak balkona çıktığını pek çok defalar görmüşümdür. Son derece hassas ve son derece musiki sever U r insandı o...

Be-Bestekâr tamburi Salâhaddin Pınar

ğenmediği şarkıyı okutmaz ve sonra onu niçin beğenmediğini izah ederek gayet haklı tenkid- lerde bulunurdu. Diyebilirim ki Atatürk, musikimizin incelikleri­ ne bihakkın vâkıftı...»

Dolmabahçede

Bir gün Dolmabahçe sarayına çağırıldığını söyleyen Salâhaddin Pınar, o güne ait bir hâtırasını da şöylece anlatıyor:

«— Yine kemani Nobar ile ben, vaki davet üzerine A tatürk’ ün huzuruna çıkarılmıştık. Ba­ na: «Senin bestelerden birini din­ liydim.» diyerek sordu:

— Sen yalnız çalar mısın? — Hayır paşam okurum da... cevabını verdim.

— Öyleyse oku bakalım... de­ yince ne yalan söyliyeyim don­ dum kaldım... Etrafımızda bir çok tanınmış sima vardı. Bu, sanki kuvvetli mümeyyizler önünde bir imtihandı. Mustafa Nafiz’in yazdığı ve pek beğendi­ ğim «Anladım, sevmiyeceksin be­ ni sen nazlı çiçek» şarkısını oku­ dum. Hicaz makamında olan bu şarkı cidden güzel bir eserdir.

Atatürk:

«— Âlâ! dedi. Başka?..»

Bir, bir daha, bir dalla derken üç şarkı okudum. Dördüncü ola­ rak: «Sana gönül verdim, beni bırakma» şarkısını okumağa baş­ lamıştım. Atatürk biraz dinle­ dikten sonra elile «dur!» diye işaret ederek: «Bu, şarkı değil şiir olmuş» dedi. Tenkidlerini yaptı; yerden göğe kadar hak­ lıydı.»

Atatürk’ün okuduğu bir

şarkı

Bestekâra sordum:

— A tatürk’ün şarkı okuduğu­ nu gördünüz m ü hiç?

«— Evet, dedi, böyle bir sual sormağa hakkınız var... Öyle ya, şarkıları son derece vukufla ten­ kide kalkışan bir insanın şarkı

okumasını bileceği de pekâlâ ak­ la gelir... Hâşim bey m erhum un bestenigâı* makam ında bir. şarkısı vardır ki şöyledir:

Kaçma mecburundan ey âhui vahşi ülfet et. Gayri bu bîgânelikten geç

vefayı âdet et Bezme gel sermesti hicrim, neş’e yabı vuslat et, Şarkı söyle raksa çık, sâkîlik

eyle sohbet et.

Değme okuyucunun okuyama­ dığı bu şarkıyı A tatürk, o kadar mükemmel okurdu ki şaşar ka­ lırdık. Çok defa şarkılara iştirak eder, ya m asanın kenarında ve­ ya dizinin üstünde elile usul de vururdu. Bir gün Florya köşkün­ den bir haber geldi: «Salâhaddin ile Noban çağırın» denmiş... G it­ tik... O zaman Florya Deniz Köş­ kü yeni yapılmıştı. A tatürk köş­ kü gezdirdi. Beğenip beğenmedi­ ğimizi sordu. «Çok güzel» diye

cevap verdik. Sonra salona gir­ dik; bir fasıl yapmamızı söyledi; hüzzam faslına geçtik. Okunan şarkılar içinden yalnız bir tane­ sini, şunu beğendi:

Aşkınla sürünsem, yine

aşkınla delir sem Bilmem ki ne yapsam da senin

kalbine girsem Bir gölge gibi ruhunun ardında

belirsem Bilmem ki ne yapsam da senin

kalbine girsem.

Öğrendiğime göre, bu şarkının güftesi M ustafa Nafiz’in, bestesi Salâhaddin Pınarındır.

Bugünün bestekârları

Bestekâra soruyorum:

— Bugünün belli başlı besteci­ leri kimlerdir?

«— Vallahi, diyor, musiki kai­ desini bilen beş yüz bestekâr vardır. Fakat kalburüstü ancak üç beş bestekâr çıkar: Şerif İçli, Yesari Asım, Sadeddin Kaynak, Osman Nihat, bir de ben...»

— Besteden para kazanıyor musunuz?

Acı bir gülümseme ile cevap verdi:

«— Bir şarkı besteliyeceğiz, onu plâğa alacaklar, iki tarafı da aynı bestekârın bestelediği şarkı ile doldurulacak ve o plâğın sa­ tışından yüzde 6 pay verecek­ ler... Devede kulak ve çok eziyetli bir kazanç...»

— O şarkının güftesini yazana da bir şey verilir mi?

«— Öyle şey yok... Şairler hep akıntıya kürek çekerler... Bende sandık dolusu şiir var. Hepsi de «aman besteleyip şarkı yapın» diye gönderilmiştir. Şair, yazdığı şiirinin bestelenmesile büyük bir haz duyuyor ve bu onun için en büyük bir kazanç yerine geçiyor»

Sanat hayatı

— Gazinolarda şarkı okuyan kadınlar mi, yoksa çalan erkek­ ler mi daha çok para kazanır?

«— Musikiye daha çok emek sarfetmiş, daha çok m alûm at sa­ hibi olmamıza rağmen şarkı okuyanların aldıkları paranın yarısını bile alamayız. Çok defa dikkat etmişimdir; bu çalışma­ mızda mızrab vuruşu bir paraya

dahi gelmez!...»

. Sanat hayatının 30 uncu yılı içinde bulunan tam buri Saîâ- haddin P m ar’m anlattığına göre yalnız sahnede şarkı okuyan ka­ dınlar erkeklerden değil, müzis­ yen erkekler de kadınlardan aşk mektupları alırlarmış... Bu me- yanda Salâhaddin Pınara da, bekâr olduğu sanılarak, zaman zaman aşk nağmeleriie dolu iz­ divaç teklifleri gelirmiş... Refika­ sının da teyidettiğine göre sa­ n atk âr bu m ektuplun eve getir­ mekten çekinmez, birlikte okur­ lar, ve beraberce gülüşürlermiş... Evlilik hayatının cilvelerinden- dir; kadın: «Niçin o kadına bakı­ yorsun? — Yakanda bulduğum bu saç ne? — Sende yabancı bir koku duyuyorum!» diyerek er­ keğe çatar. Erkeklerden çoğu da bunlara benzer saçmalıkları ele alarak kavga çıkarm aktan geri kalmaz. H attâ bu kıskançlıkların aile yuvalarını yıkmağa kadar ileri götürüldüğünü de görmüyor ve duymuyor muyuz? Salâhaddin Pınar ve refikasını dinlerken bu hâdiseler kafamda bir sinema şeridi gibi geçiyordu. Ne kadar güzel bir şey... Bayan Salâhaddin Pınar, zevcinin aşk ve izdivaç mektubu almaşım mesleğinin tabiî bir iktizası olarak kabul et­ mek olgunluğunu gösteriyor ve bu m ektuplar biribirleıinl gayet iyi anlamış olan çift arasında en küçük bir sızıltı ve dırıltıya bile meydan vermiyor! Böyle evlilik dostlar başına...

Cemaleddin BİLDİK

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

"Büyük kral, Hatti ülkesinin kralı Murşili’nin oğlu , büyük kral Hatti ül- kesi kralı Şuppiluliuma’nın torunu, Kuşşara kralı Hattuşili’nin

Ardıçların kozalak etinden kaynaklanan çimlenme engeli ile tohum kabuğunda bulunan, su ve gaz alışverişini engelleyen yağ ve reçinelerin uzaklaştırılmasında ve boş ve

Bu çalýþmada Dicle Üniversitesi Hastanesi'nde ver- ilen psikiyatri konsültasyon hizmetlerinin hasta- larýn sosyodemografik özelliklerine, isteyen kliniklere, hastalarýn

nin berberi Veziriaaam olmuştu.Mutlâkiyet İdaresinde

• Küresel krizin başladığı 2007 yılından 2016 yılına kadar geçen on yıllık dönem ortalamalarına göre, Bulgaristan döviz rezervi, bütçe dengesi ve

Bu çalışma kapsamında İzmir ilinde yer alan 1.sınıf restoran müşterilerinin, cinsiyet, yaş, medeni durum ve gelir durumu gibi sosyo-demografik özelliklerinin,

Selahaddin, bu çerçevede 1187’ye kadar; Musul-Halep ittifakını dağıttıktan sonra haşhâşîler üze- rine yürümüş ve onları kendisi için etkisiz hale getirmiş;

Lisansüstü eğitimde niteliğin artırılması için; nitelikli ve seçilmiş öğretim elamanlarının eğitim vermesi, araç yeterliliğinin sağlanması, öğrenci