• Sonuç bulunamadı

Roma diktatörlüğü

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Roma diktatörlüğü"

Copied!
54
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Roma Diktatörlüğü

The Roman Dictatorship

Ar. Gör. Selahattin EREN* ÖZET

Roma diktatörlüğü; yasama, yürütme ve yargı güçlerinin bir kişi, organ ya da partide birleşmesine dayalı keyfî bir yönetim sistemi değil-di. Aksine diktatörlük; seçilme usulü, görev ve yetkileri, görev süresi, hukukî sorumluluğu başta olmak üzere ana hatları Roma’nın şekli ol-mayan anayasasınca düzenlenmiş anayasal bir kurumdu. Öte yandan bu kurum, Roma’nın kendine özgü koşullarının bir ürünü değildi. Roma-lılar, bu eşsiz makamı, kadim ve dinî nitelikli Latin diktatörlüğünden yola çıkarak yaratmışlardır.

Anahtar Sözcükler: Roma diktatörlüğü, magister populi, olağanüstü

magistra, imperium, diktatörlüğün kökeni

ABSTRACT

The Roman dictatorship was not an arbitrary system of govern-ment, in which the legislative, executive and judiciary powers are con-centrated in one person, organ or party. On the contrary, the dictators-hip was a constitutional institution, of which its main aspects, especi-ally the modality of election, duties and powers, term of the office, legal responsibility were regulated by the uncodified Roman constitution. On the other hand, this institution was not issued from purely Roman conditions. The Romans created this unprecedent office after the anci-ent and religious one of the Latin dictatorship.

Key Words: Roman dictatorship, magister populi, emergency

magist-racy, imperium, origin of the dictatorship

* Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Roma Hukuku Anabilim Dalı Araştırma

(2)

GİRİŞ

Aydınlanma Çağı’ndan beri diktatörlük kavramından, yasama, yürütme ve yargı güçlerinin bir kişi, organ ya da partide birleşmesine da-yalı keyfî yönetim sistemi anlaşılmaktadır. Büyük Fransız Devrimi’nden sonra özgürlük, halk egemenliği gibi liberal söylemlerin ideolojik ba-kımdan egemen olduğu bir ortamda, “diktatör” kavramının despotik anlamı giderek pekişmiş ve bu kavram Eski Yunanlıların “tiran” kav-ramıyla eş anlamda kullanılır olmuştur. Nitekim Roma diktatörü, bir askeri darbe sonucu yönetime el koyarak anayasa dışı bir düzen kuran Iulius Caesar ile özdeşleşmiştir.

Buna karşın başta siyaset bilimciler olmak üzere modern yazarlar, anayasal olağanüstü yönetim şekillerinin kökenini daima Eski Roma’da aramışlar; Roma diktatörlüğünü, olağanüstü durumlarda anayasal ga-rantilerin geçici olarak askıya alındığı, Eski Çağ’ın olağanüstü hâli ya da sıkıyönetimi olarak değerlendirmişlerdir. Klasik filologlar ve tarihçi-ler, Roma diktatörlüğünün kökenine ve tarihteki yerine ilişkin zengin bir literatür oluşturmuşlardır. Kurumun hukukî rejimininin sistematik biçimde ortaya koyulmasını ise “Römisches Staatsrecht” adlı başyapıtı kaleme alan büyük romanist Theodor Mommsen’e (1817-1903) borç-luyuz. Ne var ki Mommsen yaşamını yitirdikten sonra yapılan Roma tarihine ilişkin sayısız çalışma; diktatörlüğün hukukî rejiminin yeni bil-giler ışığında yeniden ele alınmasını zorunlu kılmıştır.

Bu çalışmanın amacı, Roma diktatörlüğünün tâbi olduğu hukukî rejimi ve tarihsel kökenini açıklamaktır. Bu doğrultuda ilk bölümde Titus Livius, Polybius, Dionysos, Cicero gibi Roma tarihinin birincil kaynaklarından yola çıkarak diktatörlüğü düzenleyen hukuk kuralları ortaya koyulmuş; ikinci bölümde ise bu kurumun Latin diktatörlüğü ile olan ilişkisi incelenmiştir. Kurumun tarihsel kökenin daha sonra irdelenmesi mantıksal bir çelişki olarak görünse de tartışmanın sağlıklı biçimde yapılması için öncelikle kurumun maddî içeriğinin belirlen-mesi zorunluydu.

Kuşkusuz bu incelemeyi gerçekleştirmekte karşılaşılan en büyük zorluklar arasında, Erken Cumhuriyet dönemine ilişkin kaynakların yarı efsane niteliği taşıyan bilgilerden oluşması, tarihsel kaynakların za-man zaza-man birbirleriyle çelişmesi ve bazı fiilî olguların hatalı biçimde birer hukuk kuralıymış gibi yansıtılmış olması sayılabilir. Bu zorlukları aşmak amacıyla, mümkün olan en fazla kaynaktan yararlanarak karşı-laştırmalı inceleme yapılmış; olgular, dogmatik yöntem yerine Roma toplumunun dinamikleri ışığında yorumlanmaya çalışılmıştır.

(3)

Belirtmek gerekir ki, Eski Roma’da diktatörlük kavramından, M.Ö. 501-202 döneminde en az yetmiş altı kez uygulanan anayasal ola-ğanüstü yönetim şekli anlaşılmaktaydı.1 İncelemenin kapsamına, yal-nızca bu yönetim şekli girmektedir. Bu çerçeveden bağımsız farklı bir hukukî kaynağa dayanan Sulla ve Caesar’ın diktatörlükleri, çalışmanın kapsamı dışında kalmaktadır.

I. ROMA ANAYASASINDA DİKTATÖR A. Magister Populi’den Praetor Maximus’a

Diktatör (dictator) her zaman bu şekilde adlandırılmıyordu. Kut-sal kitapların (libri augurales) gösterdiği gibi, bu magistra için kullanılan en eski sözcük, magister populi idi.2 “Halkın efendisi” anlamına gelen bu sözcük, makamın halk üzerindeki sahip olduğu sınırsız otoriteyi gös-termektedir. Magister populi’nin halk arasında kullanılmamasına, pleb sınıfının bu sözcüğün çağrıştırdığı otoriterliğe karşı duydukları öfkenin neden olmuş olması muhtemeldir.3 Halk arasında diktatör sözcüğü ter-cih edilmekteydi. Bu sözcüğün ne zaman kullanılmaya başlandığını, diğer Latin devletlerindeki aynı adla anılan magistra’dan alınıp alın-madığını kesin olarak söylemek mümkün değildir.4 Ancak Romalılar arasında yaygın bir şekilde kullanıldığı devirlerde bile magister populi ifadesine en azından yazı dilinde rastlamak mümkündü. Eski Yunan-lar ise Roma diktatörü için δικτάτορ5, αὐτόχράτωρ6 ya da στρατηγὸς αὐτοκράτωρ7 ifadelerini kullanırlar.

1 Tüm tarihler aksi belirtilmedikçe M.Ö.’ye aittir.

2 Cicero, De Re Publica, I, 40, 63; De Legibus, III, 3, 9; De Finibus Bonorum et

Ma-lorum, III, 22, 75; Seneca, Epistulae morales ad Lucilium, CVIII, 31; Festus, De Verborum Significatione, ‘magisteria’; ‘optima lex’; Varro, De Lingua Latina, V, 82; VI, 61.

3 Mommsen, Theodor, Le droit public romain, (Çev. Paul Frédérick Girard), Paris,

1893, III, s. 164.

4 Ogilvie, bu sözcüğün V. yüzyılda kullanılmaya başlandığını savunmuştur

(Ogil-vie, Robert Maxwell, A Commentary on Livy, Books 1-5, Oxford, 1965, s. 281).

Diktatör sözcüğünün Latin kökenine ilişkin tartışma için bkz. II/B (Latin Dikta-törlüğü).

5 Polybius, III, 87, 6-9; 103, 4; 106, 2; Dionysos, V, 73; Diodorus, XII, 80, 7;

Appi-anus, Bellum Civile, I, 16, 1; 98-99; Plutarkhos, Fabius Maximus, 3-26.

6 Diodorus, XII, 64; XIV, 93; 117; XIX, 72; Polybius, III, 103, 4; Dionysos, V, 73. 7 Polybius, III, 87, 7-8; Diodorus, XIX, 76; Dionysos, III, 5, 3; 34, 3.

(4)

Diktatör sözcüğünün etimolojik kökenine dair biri şekli diğeri esas bakımından iki farklı açıklama bulunmaktadır. İlk görüşe göre bu sözcük, konsül (consul) tarafından sözlü ilan yoluyla atanması usulü ne-deniyle dicere (söylemek, ilân etmek) sözcüğünden türemiştir.8 Bir diğer görüşe göre ise sözcüğün kökeni, diğer magistra’lar ve tüm halk üzerin-deki sınırsız otoritesine atıfla dictare9 ya da edictum10 ve dicto audiens11 gibi bu kökenden gelen sözcüklerdir. Diktatör sözcüğünün; dicere değil,

dictare’den geldiği çok açıktır. Ancak sözcüğün etimolojik kökeni ile

maddi anlamı birbiriyle bağdaşmamaktadır. Tarihsel olarak dictare;

re-gere (hükmetmek) ve tek adam yönetimi değil, yüksek sesle söylemek,

tekrarlamak, yazdırmak anlamına gelmektedir.12 Dolayısıyla bu söz-cükten “emir veren” ya da “tek başına yöneten” anlamının çıkarılması mümkün görünmemektedir. Görüldüğü gibi, sözcüğün etimolojisinden yola çıkarak makamın maddi içeriğini açıklamaya yönelik çabalar so-nuçsuz kalmaktadır.13

Anlamının belirsiz olması, bu kavramın birçok farklı makam için kullanılmasını mümkün kılmıştır.14 Alba, Aricia, Caere, Lavunium, Nomentum ve Tusculum gibi diğer Latin şehir devletlerinde, aynı adla

8 Cicero, De Re Publica, I, 40, 63: nam dictator quidem ab eo appellatur quia

dici-tur; Varro, V, 82: Dictator, quod a consule dicebatur, cui dicto audientes omnes es-sent; VI, 61: Hinc Dictator magister populi, quod is a consule debet dici; Plutark-hos, Marcellus, 24: Ὁ γὰρ δικτάτωρ οὐκ ἔστιν ὑπὸ τοῦ πλήθους οὐδὲ τῆς βουλῆς αἱρετός, ἀλλὰ τῶν ὑπάτων τις ἢ τῶν στρατηγῶν προελθὼν εἰς τὸν δῆμον ὃν αὐτῷ δοκεῖ λέγει δικτάτορα. Καὶ διὰ τοῦτο δικτάτωρ ὁ ῥηθεὶς καλεῖται· τὸ γὰρ λέγειν δίκερε Ῥωμαῖοι καλοῦσιν; Dionysos, V, 73: εἴτε ὥς τινες γράφουσι διὰ τὴν τότε γενομένην ἀνάρρησιν, ἐπειδὴ οὐ παρὰ τοῦ δήμου τὴν ἀρχὴν εὑρόμενος κατὰ τοὺς πατρίους ἐθισμοὺς ἕξειν ἔμελλεν, ἀλλ´ ὑπ´ ἀνδρὸς ἀποδειχθεὶς ἑνός.

9 Priscianus, VIII, 14, 78: ‘dictator’ autem a dictando.

10 Dionysos, V, 73; Plutarkhos, Marcellus, 24; Titus Livius, VIII, 34, 2. 11 Varro, V, 82.

12 Mommsen, III, s. 165; Ernout, Alfred / Meillet, Alfred, ‘dictator’, Dictionnaire

Étymologique de la Langue Latine: Histoire des Mots, Paris, 2001, s. 173. Hatta “dic-tare” fiilinin diktatör sözcüğünden daha sonra türemiş olması muhtemeldir (De

Vann, Michiel, ‘dico’, Etymological Dictionary of Latin and the Other Italic

Langua-ges, Leiden, 2008, s. 170).

13 Mommsen, III s. 165; Smith, William, A Dictionary of Greek and Roman

Antiqui-ties, Cilt I, Londra, 1901, s. 630.

(5)

anılan, Roma diktatöründen hukuksal olarak farklı bir magistra bulun-maktaydı. Ayrıca Romalı yazar Cato, “Latin diktatörü”nün yanı sıra, Kartaca diktatöründen söz eder.15 Kartaca’da bir diktatörlük makamı bulunmadığından, Cato’nun bu sözcükle Kartaca ordularının komuta-nını kastediyor olması muhtemeldir.

Öte yandan imperium ile donatılmış üst düzey magistra’lar için kullanılan praetor kavramı, diktatör için de kullanılırdı. Diğer

magist-ra’lara göre imperium’u daha büyük olan diktatör, diğerlerinden ayırt

edilmesi için praetor maximus (en büyük praetor) olarak adlandırılırdı.16 Ancak bu, onun resmî unvanı değildi.17

B. Seçilme Yeterliliği

Hak ehliyeti daraltılmamış Roma vatandaşı her erkek, diktatör seçilme yeterliliğine sahipti. Bir başka deyişle, azatlılar ve oğulları, hu-kuken şerefsiz ilan edilenler, kadınlar, magistra’lıkla bağdaşmayan mes-lekler (pontifex maximus vs.) yapanlar diktatör olarak atanamazdı. Buna karşın herhangi bir yaş şartı bulunmamaktaydı.18

Diktatörlüğü ihdas eden yasaya (lex de dictatore creando) göre yal-nızca daha önce konsüllük yapmış kişilerin (consularis) bu göreve ata-nabileceğini belirten Titus Livius’a (II, 18) hak vermek mümkün de-ğildir. 434-366 döneminin neredeyse tamamında konsül yerine tribunus

militaris’lerin görev yaptığı göz önüne alındığında, bu dönemde diktatör

seçilecek bir eski konsül bulumak mümkün değildir. Dahası, Roma ta-rihinde konsüllük yapmamış sayısız diktatöre rastlanmaktadır. 321 yı-lına kadar daha önce konsüllük görevini yapmamış olan diktatörlerin çoğunlukta olduğu, daha sonra ise genellikle eski konsüllerin diktatör olarak atandıkları görülmektedir. Mommsen’e göre Geç Cumhuriyet

15 Cato, Origines, 58: dictator Latinus; 86: dictator Karthaginiensium.

16 Titus Livius, VII, 3, 5: Lex uetusta est, priscis litteris uerbisque scripta, ut qui praetor

maximus sit idibus Septembribus clauum pangat.

17 Bu unvan, diktatörün, konsüllerin ve praetor’ların olağandışı mevkidaşı

olduğu-nun bir kanıtı olarak gösterilmiştir. Ancak diktatör için praetor maximus ifade-sinin Erken Cumhuriyet döneminde de kullanıldığı düşünüldüğünde, bu dönem-de dönem-de diktatörün konsüllerin ve praetor’ların mevkidaşı olması gerekirdi. Oysa diktatör atanmasıyla birlikte konsüllerin görevinin askıya alındığı bilinmektedir. Ayrıntılı bilgi için bkz. I/İ (Anayasal Konumu).

(6)

dönemi Romalıları, eski konsülleri diktatör atamak şeklindeki yerleşen uygulamayı, sözde bir yasaya dayandırma ihtiyacı hissetmişlerdir.19 Do-layısıyla diktatörlük makamına daha önce konsüllük yapmış kişilerin seçilmesi, bir hukuk kuralı değil, bağlayıcı olmayan bir âdettir.20

Krallığın ilgası ve yerine Cumhuriyet’in kurulmasıyla seçme hak-kını (ius suffragi) kazanan plebler, seçilme hakkından (ius honorarum) mahrumdular; magistra seçilemezlerdi. Bu durum, diktatörlük bakımın-dan, 356 yılında pleb sınıfından C. Marcius Rutilus’un Etrüsklere karşı savaşı yönetmesi için diktatör olarak atanmasıyla sona ermiştir.21 Pleb-lerin diktatör atanmasına izin veren özel yasa bulunmamaktaydı. Buna karşın her ne kadar Senato bu en büyük makama bir plebin seçilme-sinden duyduğu hoşnutsuzluğu saklamasa da atamanın hukuka aykırı olduğunu iddia etmemiştir. Dolayısıyla 356 yılında ilk pleb diktatör atandığında, pleblere diktatörlük yolunun açılmasının hâlihazırda bir hukukî dayanağı bulunuyor olması gerekmektedir. Bu hukukî daya-nak, büyük olasılıkla, pleblere konsüllük yolunu açan 387 tarihli lex

Licinia’dan ibarettir.22

Olağanüstü bir magistra’lık olan diktatörlük ile üst düzey olağan bir magistra’lığın yığılması mümkündü.23 Konsülün mevkidaşını dikta-tör olarak atama olanağına sahip olması da bunu kanıtlamaktadır.

Halk meclislerinin dahli olmaksızın bir atama işlemi yapacak olan magistra, bu göreve bizzat kendisini atayamazdı.24 Nitekim Roma tarihinde konsül, mevkidaşını diktatör olarak atayabilirdi ama hiçbir zaman kendisini bu göreve atamamıştır.

19 Mommsen, III, s. 167.

20 Willems, Pierre, Le droit public romain, Louvain, 1888, s. 258, dipnot 3; Bandel,

Fritz, Die Römischen Diktaturen, Breslau, 1910, s. 3; Ogilvie, s. 282; Abbott, Frank Fost, A History and Description of Roman Political Institutions, Boston, 1911, s. 168;

Liebenam, Willy, Paulys Real-Encyclopädie der classischen Altertumswissenschaft,

C. 5: Demogenes-Ephoroi, Ed. G. Wissowa, Stuttgart, 1905, ‘dictator’, s. 372.

21 Titus Livius, VII, 17, 6-7. 22 Mommsen, III, s. 166. 23 a.g.e., III, s. 167. 24 a.g.e., II, s. 150.

(7)

C. Atama İşlemi ve Senato’nun Rolü

Konsülün diktatör atamak için yaptığı hukukî işleme intercessio uygulanmaz; işlemi yapan konsüle karşı, veto hakkı kullanılarak atan-maya engel olunamazdı. Bir başka deyişle, hiçbir organ ya da kişi, dik-tatör atama hakkına sahip olan konsülün bunu yapmasını engelleye-mezdi.25

Konsülün diktatör ataması için Senato’nun rızası gerekli değildi. Bu kural, diktatör atama işleminin intercessio’ya tâbi olmamasının doğal sonucudur; eğer diktatör atamak için bir senatus consultum aranacak olsaydı, atamayı yapan konsülün mevkidaşı ya da tribunus plebis’ler bu kararı veto ederek atamaya engel olabilirlerdi. Dahası, konsüllerin bir diktatör atamasını buyuran senato kararları bağlayıcı değildi.26 Buna karşın hukuken böyle bir yetkisi bulunmamasına rağmen Senato, dik-tatör atamayı reddeden konsülleri, tribunus’ların coercitio yetkisi aracılı-ğıyla senatus consultum’a uymaya zorlamıştır.27

Konsülün senato kararına uymayarak diktatör atamayı reddettiği bir örneğe tarihte rastlamak mümkün değildir; konsüller, isteksiz de ol-salar, senato kararına nihayetinde uyarlardı.28 Diktatör atanması süre-cinde Senato’nun fiilî rolü, bu meclisi oluşturan patricius’ların egemen sınıf olması nedeniyle, hukukî rolünden çok daha önemliydi. Uygula-mada diktatör atanması, ancak konsüllerden bir diktatör atanmasını isteyen senato kararı ile mümkün olurdu. Nitekim Cicero (De Legibus, III, 3, 9), Senato’nun belirleyici rolünü şu şekilde ifade eder: si senatus

creverit (senato karar verirse).

25 Nitekim tribunus militaris L. Servilius Ahala, mevkidaşlarının ve tribunus

plebis’le-rin tüm itirazlarına rağmen, P. Cornelius’u diktatör olarak atamıştır (Titus Livius, IV, 57, 5). Keza 544 yılında konsül M. Valerius’un halk meclislerinin önerdiği Q. Fulvius’u diktatör olarak atamayı reddetmesine rağmen, mevkidaşı M. Claudius, bu kişiyi diktatör olarak atamaktan kaçınmamıştır (Titus Livius, XXVII, 5, 19).

26 Daremberg, Charles Victor / Saglio, Edmond, Dictionnaire des antiquités grecques

et romaines, II1, Paris, 1873, ‘dictator’, s. 162; Abbott, s. 182.

27 323 yılında tribunus’lar, senato kararına uymayarak diktatör atamayı reddeden

konsülleri hapse atmakla tehdit ederler (Titus Livius, IV, 26, 9-10). Mommsen (III s. 170), haklı olarak bu olayı, Senato’nun bu konuda konsüllere boyun eğdir-mesinin hukuken mümkün olmadığı, sadece konsüllerin tribunus’ların otoritesine tâbi olduğu şeklinde yorumlamıştır.

(8)

Diktatörlüğün özellikle son döneminde Senato, bu kararında diktatör atanacak kişiyi de belirtirdi.29 Ancak Senato’nun bu önerisi konsül bakımından bağlayıcı değildi; konsül Senato’nun isteğine ay-kırı olarak bir başkasını da diktatör atayabilirdi. Örneğin, 415 yılında

patricius sınıfıyla çatışan konsül Ti. Aemilius Mamercinus, konsüllerin

görev sürelerinin kısalması için (finire imperium consulibus cupiens) bir diktatör atanmasını emreden Senato’ya rağmen, mevkidaşı Q. Publius Philo’yu bu göreve atar.30

Atama Usulü

Halk meclisleri tarafından (in comitii) seçilen diğer magistra’la-rın aksine diktatör, kural olarak konsüllerden biri tarafından atanırdı.31 Atamayı uygun durumda olan konsül yapardı. Konsüllerden biri Roma ya da İtalya dışında bulunmaktaysa, bu görevi Roma’da bulunan üstle-nirdi. Her ikisi de Roma’da ise diktatör atayacak konsül, aralarındaki anlaşmaya (comparatio) göre, görüş ayrılığının olması halinde ise kura çekimi (sortitio) ile belirlenirdi.32 426 yılında danışılan augur’lar,

kon-29 a.g.e., III, s. 172.

30 Titus Livius, VIII, 12. Aynı yöndeki örnekleri çoğaltmak mümkün: 398 yılında

pleb konsül, Senato’nun tepkisini çekme pahasına bir başka plebi diktatör ola-rak atar (VII, 17). 444 yılında Senato, şehir dışındaki konsül Q. Fabius’tan, L. Papirius Cursor’u diktatör ataması için haber gönderir. Ancak konsül bu mesaja yanıt vermez, ama ertesi sabah bu kişiyi diktatörlük görevine atar (IX, 38). 505 yılında konsül Claudius Pulcher, Senato’nun isteği dışında kişisel ulağı Claudius Glicia’yı diktatör olarak atar (Suetonius, Tiberius, 2; Titus Livius, Periochae, 19).

31 Niebuhr, diktatörün comitia curiata tarafından seçilen kişinin konsül

tarafın-dan atandığını savunur (Barthold Niebuhr, Georg, The History of Rome, Cilt I, [Çev. Julius Charles Hare], Londra, 1837, s. 567). Bu görüşe dayanak olarak Dionysos, V, 70, 4 (ὃν ἂν ἥ τε βουλὴ προέληται καὶ ὁ δῆμος ἐπιψηφίσῃ) ve Fes-tus, ‘optima lex’ (qui primus magister a populo creatus est) metinlerini gösterir. Oysa Dionysos’un söylediği, Senato’nun belirlediği diktatörün comitia curiata tarafından onaylandığından ibarettir; bununla curia’ların lex curiata çıkarmasını kasteder. Festus’un metninde ise “a populo” ifadesi metini tahrip edilmesinin bir sonucu olup, orjinali “qui primus magister populi creatus est” olmalıdır. Bu neden-lerden dolayı Niebuhr’un tezine katılmak mümkün değildir.

32 Mommsen, III, s. 167. Konsüller, yalnızca bir diktatör atamada değil, birçok hukukî

işlemin kimin yapacağını belirlemek için öncelikle anlaşma sağlamaya çalışırlar; bu mümkün olmazsa kura çekerlerdi. Kura, magistra’lar arasındaki mevkidaşlık ilişkisinin ve intercessio yetkisinin sakıncalarını, mevkidaşların anlaşmazlığı

(9)

düş-sül yetkilerini haiz tribunus’ların (tribunus consularis) da diktatör atama yetkisine sahip olduğunu kararlaştırmışlardır.

Caesar örneğinde olduğu gibi, praetor’un tek başına diktatör ataması

ana-yasaya aykırıydı.33 Buna karşın Plutarkhos, praetor’ların da diktatör

atayabil-diklerini yazmıştır.34 Nitekim Roma tarihi, konsülün dahli olmadan atanan

diktatöre yabancı değildir. 217 yılında Kuzey İtalya'nın Hannibal’in komu-tasındaki Kartaca orduları tarafından işgal altında olması nedeniyle, Roma dışında bulunan konsüllerin diktatör atamak üzere kente geri çağrılmaları mümkün olmaz. Bunun üzerine Roma tarihinde ilk kez bir diktatör, Q. Fabius

Maximus, bir konsül tarafından değil, halk tarafından seçilir.35 Halk

meclis-leri de ancak imperium’a sahip magistra’ların başkanlığında toplandığı ve dik-tatörün bir magistra tarafından atanması gerektiği için, bu görevi praetor’un üstlenmesi bir zorunluluktu. Dolayısıyla diktatör atama yetkisi kural olarak konsüllere ait olduğu halde, konsüllerin yokluğunda praetor’lar ancak halk

meclislerinin sürece katılımıyla diktatör atayabilirlerdi.36

mesi halinde sistemdeki tıkanıklığı ortadan kaldırmak için benimsenen bir yoldu. Anlaşma ya da kura yoluyla diktatör atanmasına tarihte rastlamak mümkündür: 435’te konsül Verginius, mevkidaşının rızasını aldıktan sonra diktatör atar (Titus Livius, IV, 21, 10: Verginius dum collegam consuleret moratus, permittente eo nocte dictatorem dixit). 431’de konsüller diktatör atanması konusunda anlaşamazlar ve kura çekilir (Titus Livius, IV, 26, 11: Sors ut dictatorem diceret—nam ne id quidem inter collegas conuenerat—T. Quinctio evenit). Ancak 339’da atamayı konsüllerden birinin yapmasını, fascis’lere sahip olan konsül olmasıyla açıklayan Titus Livius hatalıdır (VIII, 12, 13: Aemilius, [tum] cuius fasces erant, collegam dictatorem dixit). Böyle bir yöntem, meslektaşlık ilkesiyle bağdaşmazdı. Bkz. Mommsen, I, s. 48, dipnot 2.

33 Cicero, Ad Atticum, IX, 15, 3: vel ut consules roget praetor, vel dictatorem dicat:

quorum neutrum ius est.

34 Plutarkhos, Marcellus, XXIV, 7: Ὁ γὰρ δικτάτωρ οὐκ ἔστιν ὑπὸ τοῦ πλήθους οὐδὲ

τῆς βουλῆς αἱρετός, ἀλλὰ τῶν ὑπάτων τις ἢ τῶν στρατηγῶν προελθὼν εἰς τὸν δῆμον ὃν αὐτῷ δοκεῖ λέγει δικτάτορα.

35 Titus Livius, XXII, 8, 6: dictatorem populus creauit Q. Fabium Maximum; Polybius,

III, 87: Ῥωμαῖοι δὲ δικτάτορα μὲν κατέστησαν Κόιντον Φάβιον; Lydus, De Ma-gistratibus, I, 38. Halk tarafından seçilen bir diğer diktatör için bkz. Titus Livius, XXVII, 5, 16.

36 Mommsen, III, s. 168. Fabius Maximus’u pro dictator olarak adlandıran ve konsül

tarafından atanmadığı için diktatör sıfatını kazanmadığını belirten Titus Livius’a (XXII, 31, 10) hak vermek mümkün değildir. Bizzat Titus Livius, birçok kez Fa-bius Maximus’u diktatör olarak adlandırmıştır. Bkz. Titus Livius, XXII, 8, 6: dic-tatorem populus creauit Q. Fabium Maximum; XXVII, 5, 16: eumque quem populus

(10)

Atama, konsülün sözlü olarak ilan etmesiyle gerçekleşirdi. Buna teknik olarak, dictatorem dicere37, creare38 ve nadiren de olsa facere39, nominare40 ve legere41 denilirdi.

Halk tarafından seçilmiş olsun olmasın bir magistra ataması, onu atayan magistra bu konuda tanrıların rızasını almadıkça geçerli değil-di.42 Bu nedenle konsül, diktatör atamadan önce tanrıların dileğini öğ-renmek amacıyla auspicium’a başvururdu. Diktatör atanmasına ilişkin kaynaklarda auspicium anlatılırken, nocte43 (geceleyin), nocte silentio44 (gecenin sessizliğinde), silentio surgere45 (sessizlikte kalkmak) ve oriens

de nocte silentio46 (geceleyin sessizlikte kalkmak) ifadeleri kullanılır. Ge-nel olarak auspicium, gece yarısından sonra ve gün doğumundan önce alınırdı. Peki, neden silentio surgere? Bu deyimin, ilk bakışta, sadece konsülün gece sessizliğinde uyanıp tanrılardan atama için olumlu bir işaret beklediği olağan bir auspicium’u anlattığı düşünülebilir. Ancak Romalı dilbilimci Festus’un silentio surgere ve silentium tanımları, duru-mun böyle olmadığını gösterir:

iussisset diceret dictatorem. Polybius da Q. Fabius’tan diktatör diye söz eder (III, 87: Ῥωμαῖοι δὲ δικτάτορα μὲν κατέστησαν Κόιντον Φάβιον. Arretium’da bulunan bir yazıtta da Q. Fabius diktatör olarak adlandırılmıştır (Mommsen, Theodor, Cor-pus Inscriptionum Latinarum, Cilt I-II, Berlin, 1887-1918, levha XI, 1828: dictator magistro equitum Minucio quoius populus imperium cum dictatoris imperio aequaverat. Pro dictator ve promagistratu kavramları için bkz. I/F [Görev Süresi] dipnot 72).

37 Titus Livius, VIII, 23, 15: cum consul oriens de nocte silentio diceret dictatorem; IX,

38, 14: nocte deinde silentio, ut mos est, L. Papirium dictatorem dixit; IV, 21, 10: eo nocte dictatorem dixit; IV, 57, 5: et si maneat in sententia senatus, dictatorem nocte proxima dicturum.

38 Titus Livius, XXII, 31, 8: populo creatum dictatorem; II, 18: dictator creatus,

dic-tatore creando; IV, 26, 6: dictatoris creandi; VI, 6, 8: Ingens inde ait onus a populo Romano sibi, qui se [dictatorem] iam quartum creasset.

39 Festus, ‘optima lex’.

40 Titus Livius, IX, 28, 1: nominatus dictator. 41 Titus Livius, II, 18, 5: consulares legere. 42 Mommsen, I, s. 111.

43 Titus Livius, XXIII, 22, 11; Cassus Dio, XXXVI, 26. 44 Titus Livius, IX, 38, 14.

45 Titus Livius, X, 40, 2. 46 Titus Livius, VIII, 23, 15.

(11)

Hoc enim est proprie silentium, omnis vitii in auspicis vacuitas.47

Auspicium’da hiçbir engelin çıkmaması, sessizlik olarak

adlandı-rılır.

Igitur silentio surgere cum dicitur significat non interpellari, quo minus rem gerat.48

O halde silentio surgere, harekete geçmeye bir engelin olmadığını ifade eder.

Dolayısıyla konsül, diktatör atamak için tanrıların atamaya rıza gösterdiklerine dair bir işaret göndermesini beklemezdi. Geceyi

auspicium’u alacağı yerde kurduğu çadırda geçirir, gece yarısı ile gün

doğumu arasında uyanır, dua ettikten sonra tanrıların atamaya itirazla-rını gösteren bir işaret gönderip göndermediklerini gözlemlerdi. Böyle bir işaret gönderilmediği, gecenin sessizliği bozulmadığı takdirde diktatör atardı.49 Kuşların, dört ayaklı hayvanların ve sürüngenlerin hareketle-rinin, gök gürültüsünün ve yıldırımın yorumlanması gibi olağan yön-temlerin kullanıldığı diğer magistra’ların atamasından farklı bir usul söz konusuydu.50

Diktatör, şehrin kutsal kabul edilen en eski toprağında, şehrin ilk yerleşim yerinde (in agro Romano) atanmalıydı. Bu nedenle şehir dı-şındaki konsüller, diktatör atamak için sıklıkla Roma’ya çağrılırlardı.51 Ancak zamanla, şehrin kurulduğu toprak parçası, sembolik olarak tüm İtalya’yı kapsayacak şekilde yorumlanmaya başlanmıştır.52

E. Göreve Başlaması, Insignia, Magister Equitum

Üst düzey magistra’ların lex curiata çıkarılmaksızın imperium’a sa-hip olamayacaklarına ilişkin âdet, diktatör için de geçerliydi.

Konsül-47 Festus, ‘silentio surgere’. 48 a.g.e., ‘sinistrum’.

49 Bkz. Titus Livius, VIII, 23, 15; IX, 38, 14; IV, 21, 10; IV, 57, 5.

50 Bu farklılığın nedeni, diktatörlük makamının çok eski ve dinî bir boyutu

olmasıy-dı. Bkz. II/C (Diktatörlüğün Kadim Kökleri).

51 Bkz. Titus Livius, VII, 19, 9; XIII, 22, 11; XXII, 57, 1.

52 Titus Livius, XXVII, 5, 15: patres extra Romanum agrum--eum autem Italia

terminari--negabant dictatorem dici posse. Roma dışında atanan diktatörler için bkz. VII, 21; VIII, 23; IX, 38; 44; XXVII, 29, 1-5.

(12)

lerden biri tarafından usulüne uygun olarak atanan diktatör, imperium’u elde etmek için curia’ların onayını almalıydı.53 Bunun için comitia

cu-riata toplanır, diktatörün imperium ile donatıldığına ilişkin bir yasa

çı-karılırdı: Bu yasa, lex curiata olarak adlandırılmaktaydı. Bu şekilci işlem yerine getirildikten sonra diktatörün imperium’a sahip olduğu ve göreve resmen başladığı kabul edilmekteydi.

Lex curiata, diktatörün göreve başlaması bakımından tamamen

bir formaliteydi. Comitia curiata’nın usule uygun atanan diktatöre

imperium’u vermeyi reddettiği bir örneğe tarihte rastlanmamıştır.

Kay-naklarda halk meclisinin böyle bir yetkisinin bulunduğuna dair bir veri bulunmamaktadır. Dahası diktatör, atama kendisine bildirildikten sonra magister equitum seçimi gibi birtakım işlemleri muhtemelen lex

curiata’yı beklemeksizin yapardı.54

Diktatör, kendisine imperium’un verilmesine ilişkin işlemin ya-pılmasını comitia curiata’dan bizzat talep etmeliydi. Bu nedenle dikta-tör atanan kişinin Roma’da bulunması gerekirdi. Ancak bu hususun bir hukukî gereklilikten çok, bir âdet olması muhtemeldir: 390 yılında Galya istilasına uğrayan Romalılar, yurt topraklarını düşmanın elin-den geri almak amacıyla, ordunun başına saygın bir komutan olan Camillus’u diktatör atarlar. Ancak lex curiata, Camillus Etruria sınır-larındaki Veii’de iken, onun yokluğunda çıkarılır.55 Tıpkı diktatör ata-yacak olan konsülün atamayı başta yalnızca Roma’da ve daha sonraları tüm İtalya’da yapmasına ilişkin kural gibi, zaman içerisinde diktatörün İtalya sınırları içinde herhangi bir yerde bulunurken de lex curiata çıka-rılması sonucu imperium’u elde edeceği kabul edilmiştir.56

53 Titus Livius, IX, 38, 15: atque ei legem curiatam de imperio ferenti triste omen diem

diffidit; Dionysos, V, 70, 4: ὃν ἂν ἥ τε βουλὴ προέληται καὶ ὁ δῆμος ἐπιψηφίσῃ.

54 Mommsen, III, s. 174. Nitekim diktatör L. Papirius, lex curiata çıkarılmadan önce

bir magister equitum atar (Titus Livius, IX, 38, 15). Bu hususun açıkça belirtilme-diği diğer kaynaklardan da bu sonuç çıkarılabilir; zira birçok kaynakta konsülün atamayı gerçekleştirmesi ile diktatörün magister equitum ataması arasında çok az zaman bulunmakta ve lex curiata’dan söz edilmemektedir.

55 Titus Livius, V, 46, 11: missique Ardeam legati ad Camillum Veios eum perduxere,

seu-quod magis credere libet, non prius profectum ab Ardea quam compererit legem latam, quod nec iniussu populi mutari finibus posset nec nisi dictator dictus auspicia in exercitu habere—lex curiata lata est dictatorque absens dictus.

56 Iulius Caesar’ın atama sırasında İtalya dışında bulunuyor olmasından yakınan

(13)

Diktatör, en büyük kamu gücü imperium’un sembolü olan fascis’e de sahip olurdu.57 Kral ve konsülün on iki fascis’inin aksine diktatör, yirmi dört fascis’e

sahipti.58 Buna karşın fascis’leri taşıyan yirmi dört lictor’un tamamını Roma’da

yanında bulundurmaz; yalnızca askeri sefere çıktığında beraberinde götürür-dü. 82’de bir askeri darbe sonucu iktidarı ele geçiren Sulla, bu makamın tarih sahnesinden silinmeye yüz tuttuğu bir dönemde, yirmi dört lictor’un tamamını

Roma sınırları içinde yanında bulunduran ilk diktatör olmuştur.59 Fascis’lerin

yanı sıra diktatör, imperium’a sahip diğer magistra’lar gibi, sella curulis60 ve toga praetexta’ya61 da sahip olurdu.

Göreve başlayan diktatör, en kısa sürede magister equitum (süvarilerin

efendisi) olarak adlandırılan bir yardımcı seçerdi.62 Magister equitum,

dikta-törün talimatlarıyla bağlı olup, onun emrinde görev yapardı. Savaşta diktatör Roma lejyonlarını komuta ederken, magister equitum, adından anlaşıldığı gibi

τῆς Ἰταλίας ὤν), atama işleminin hukuka aykırı olduğunu ima eder. Dolayısıyla en azından I. yüzyılda, müstakbel diktatörün atama sırasında İtalya’da bulunması yeterliydi.

57 Fascis, imperium sahibi magistra’ların önünde yürüyen lictor adlı görevlilerin

taşıdı-ğı bir demet değneğin (virga) ortasına bir baltanın (securis) yerleştirilmesi ve kırmı-zı bir deri ile bağlanmasıyla elde edilen araçtı. Fascis, imperium sahibi magistra’nın yurttaşlar üzerindeki ölüm dirim hakkını (ius vitae necisque) temsil ederdi. Nitekim lictor’lar, kararları provocatio’ya tâbi olmayan magistra’nın hükmettiği ölüm cezasını derhal infaz ederlerdi. Mommsen’in deyimiyle, fascis ile lictor arasında o kadar sıkı bir ilişki vardı ki, fascis’siz lictor, lictor’suz fascis düşünülemezdi. Nitekim her iki kavram sıklıkla eş anlamlı olarak kullanılmaktadır (II, s. 4).

58 Polybius, III, 87, 7: τῶν μὲν γὰρ ὑπάτων ἑκατέρῳ δώδεκα πελέκεις ἀκολουθοῦσι,

τούτῳ δ´ εἴκοσι καὶ τέτταρες; Dionysos, X, 24: ; Plutarkhos, Fabius Maximus, 4: Οὐ μὴν ἀλλὰ καὶ αὐτὸς ὁ Φάβιος εὐθὺς ἐνδείξασθαι θέλων τῆς ἀρχῆς τὸ μέγεθος καὶ τὸν ὄγκον, ὡς μᾶλλον ὑπηκόοις χρῷτο καὶ πειθηνίοις τοῖς πολίταις, προῆλθε συνενεγκάμενος εἰς τὸ αὐτὸ ῥαβδουχίας εἰκοσιτέσσαρας; Cassius Dio, LIV, 1: καὶ μετὰ ταῦτα τὰς ῥάβδους τὰς τέσσαρας καὶ εἴκοσι λαβόντες προσῆλθον αὐτῷ; Ap-pianus, Bellum Civile, I, 100: πελέκεις τε γὰρ ἐφέροντο πρὸ αὐτοῦ, οἷα δικτάτορος, εἴκοσι καὶ τέσσαρες.

59 Titus Livius, Periochae, 89, 3: Sylla dictator factus, quod nemo umquam fecerat, cum

fascibus XXIIII processit.

60 Cassius Dio, XLIII, 48, 2; Titus Livius, II, 31, 3; Festus, ‘sella curulis’.

61 Titus Livius (Periochae, 19, 1), Claudius Glicia’nın toga praetexta’yı giydiğini

söy-ler; Glicia diktatörlükten başka bir magistra’lık yapmadığı için diktatörlerin de bu togayı giydiği sonucuna ulaşmak mümkündür.

62 Titus Livius, IX, 38; Dionysos, V, 75; Polybius, III, 87, 9; Seneca, Epistulae morales

(14)

süvari birliklerine komuta ederdi. Roma ordularının ikinci komutanı olarak diktatörün yokluğunda ordunun başına geçerdi. Magister equitum seçme hak-kı, aynı zamanda bir zorunluluktu. Nitekim fastus’larda magister equitum kay-dı bulunmayan iki diktatörlük kay-dışında, diktatörler daima bir magister equitum seçmişlerdir. İlki bir zorunluluktan kaynaklanmıştır: 249’da Claudius Glicia, diktatör seçildikten kısa süre sonra, alt sınıftan olduğu için henüz bir magister equitum seçemeden görevini iade etmeye zorlanmıştır.63 İkincisi ise bir ana-yasal anomaliden doğmuştur: 216 yılında bir diktatör görevdeyken diktatör unvanıyla atanan M. Fabius Buteo, halihazırda bir magister equitum var

oldu-ğundan, magister equitum’suz atanmıştır.64

F. Görev Süresi

Magistra’ların bir yıllığına ya da belirli bir süre görev yapmasına

ilişkin kural, olağanüstü bir magistra’lık olması nedeniyle diktatörlüğe uygulanmamaktaydı. Buna karşın diktatörlük, savaş ya da iç karışıklık gibi olağanüstü durumlarda ilan edilmesinin doğal sonucu olarak geçici bir magistra’lıktı. Belirli bir görevi yerine getirmesi için atanan diktatör, bu görevi tamamlar tamamlamaz iade ederdi. Görev süresine ilişkin bir mutlak sınırlama bulunmaktaydı.

Diktatör en çok altı ay süreyle görevde kalabilmekte; bu süre-nin sonunda görevini iade etmek zorundaydı.65 Literatürde, sürenin altı ay ile sınırlı olmasının nedeni, diktatörün bir askerî önder olması ve seferlerin yaz ile sonbahar mevsimlerinde yapılması nedeniyle en

63 Titus Livius, Periochae, 19, 1: dictatorem dicere Claudium Gliciam dixit, sortis ultimae

hominem, qui coactus abdicare se magistratu postea ludos praetextatus spectauit.

64 Titus Livius, XXIII, 22: M. Fabium Buteonem ex senatus consulto sine magistro

equ-itum dictatorem in sex menses dixit.

65 Cicero, De Legibus, III, 3, 9: Ne amplius sex menses; Titus Livius, XXIII, 22, 11: M.

Fabium Buteonem ex senatus consulto sine magistro equitum dictatorem in sex menses dixit; Pomponius, D. I. 2. 2. 18: Non erat fas ultra sextum mensem retineri; Diony-sos, V, 71, 73: χρόνου δ´ εἶναι μέτρον τῇ νέᾳ ἀρχῇ μῆνας ἕξ, μετὰ δὲ τὴν ἑξάμηνον αὖθις ἄρχειν τοὺς ὑπάτους; Plutarkhos, Camillus, 29: Ἐκ τούτου φοβηθεῖσα τὸν θόρυβον ἡ βουλὴ τὸν μὲν Κάμιλλον οὐκ εἴασε βουλόμενον ἀποθέσθαι τὴν ἀρχὴν ἐντὸς ἐνιαυτοῦ, καίπερ ἓξ μῆνας οὐδενὸς ὑπερβαλόντος ἑτέρου δικτάτορος; Cas-sius Dio, XXXVI, 34, 1: Ἐκ τούτου φοβηθεῖσα τὸν θόρυβον ἡ βουλὴ τὸν μὲν Κάμιλλον οὐκ εἴασε βουλόμενον ἀποθέσθαι τὴν ἀρχὴν ἐντὸς ἐνιαυτοῦ, καίπερ ἓξ μῆνας οὐδενὸς ὑπερβαλόντος ἑτέρου δικτάτορος; XLII, 21: καίτοι τῶν οἰωνιστῶν σφοδρότατα ἀντειπόντων μηδενὶ ἐξεῖναι πλείω τοῦ ἑξαμήνου χρόνον ἱππαρχῆσαι.

(15)

çok altı ay sürmesiyle açıklanmaktadır.66 Bu sürenin makamın askerî niteliğinden kaynaklandığının kanıtı, savaş dışında bir nedenle atanan diktatörün görevinde altı ay kalmasının hoş görülmemesiydi.67 Buna karşın Niebuhr, altı aylık süreyi Latin diktatörlüğü ile açıklamıştır. La-tin Konfederasyonu’nun komutasının, Roma ve diğer LaLa-tin devletleri arasında altı ay süreliğine paylaşıldığını savunmuştur.68

Fastus’larda bir yıl süren dört diktatörlük kaydı bulunmaktadır

(333, 324, 309, 301). Kayıtlara göre bu dört yılda konsül seçilmemiş-tir. Kayıtların doğruluğundan kuşku duymak için haklı bir neden mev-cuttur. Roma arşivlerinin bir kısmı, 390 yılında Roma’nın Galyalılar tarafından yağmalanması sırasında kaybolmuş ve vakanüvislerin yıllık-larından yola çıkılarak yeniden yazılmıştır. Yeniden yazım sırasında, görev yapan konsüllerin bilinmediği bu dört yılda diktatörün altı ay değil bir yıl görev yaptığı yönünde arşivlerde bir değişiklik yapılmış ol-ması muhtemeldir. Dahası, bu yanlış yeniden yazım masum olmayabi-lir; Caesar’ın, anayasa aykırı bir yıllık diktatörlüklerini meşrulaştırmak amacıyla, fastus’ları tahrip ederek emsal yaratmış olabileceği düşünül-mektedir.69

Diktatörün görev süresinin bir ikinci sınırlamaya daha tâbi oldu-ğunu savunan Mommsen’e göre diktatörün görevi, konsülün mevkidaşı

66 Mommsen, III, s. 184.

67 216 yılında Senato’daki eksik üye sayısının tamamlamak için atanan diktatör M.

Fabius Buteo, yaptığı konuşmada askeri nedenler dışında bir nedenle atanan dik-tatörün altı ay görev yapmasının doğru olmadığını söyler ve yüz yetmiş yedi sena-tör daha atadıktan sonra görevini derhal iade eder (Titus Livius, XXIII, 23). Keza 363 yılında Tiber nehrinin taşması üzerine oyunlar yarıda kalır ve çivi çakarak tanrıların öfkesini dindirmek amacıyla L. Manlius Capitolinus Imperiosus dikta-tör atanır. Tribunus plebis M. Pomponius görevini tamamlamasına rağmen görevi birkaç gün sonra iade ettiği gerekçesiyle diktatörü görevini kötüye kullanmakla suçlar (Cicero, De Officis, III, 112; Titus Livius, VII, 3, 4).

68 Niebuhr, H.R., s. 564.

69 Drummond, Andrew, “The Dictator Years”, Historia, C. 27, S. 4, 1978, s. 571.

Yazara göre meşruiyet kaygısı güden Caesar, bir yıllık görev süresi bakımından Alba diktatörlüğünü emsal gösteremezdi; çünkü Licinius Macer’in iddiasına rağ-men Romalılar diktatörlüğün Alba’nınkinden farklı olduğunu düşüyorlardı. Bu nedenle Caesar, Roma tarihinde emsal olaylar yaratma yolunu seçmiştir. Bir yıllık diktatörlüklerden yalnızca Caesar döneminde söz edilmesi, Romalı devlet adamı-nın kayıtların tahribinde parmağı olduğunu göstermektedir.

(16)

olmasının sonucu olarak, onu atayan konsülün görev süresi dolduk-tan sonra sona ererdi.70 Bir başka deyişle halkın efendisi, onu atayan

magistra’nın ölümü üzerine görevinden çekilmez, magistra’nın görev

süresinin sonuna kadar devam ederdi. Ne var ki böyle bir sınırlama-nın bulunduğunu kaynaklardan çıkarmak mümkün değildir; çünkü onu atayan konsülün görev süresi dolduktan sonra dahi makamında kalan diktatör de vardır.71

Roma’da birçok makam için söz konusu olan görev süresinin uza-tılması, diktatörlük için hiçbir zaman uygulanmamıştır. Hiçbir kaynak-ta dikkaynak-tatörlük görev süresi sona erdikten sonra pro dickaynak-tator72 sıfatı ile görevde kalan bir kişiden söz edilmemektedir.73

70 Mommsen, III, s. 183. Mommsen, hiçbir kaynakta belirtilmeyen bu hususa

iliş-kin iki olayı kanıt olarak göstermektedir. İlki, 389 yılında diktatör M. Furius Camillus’un konsül yılının sonunda görevinden çekilmesidir (Titus Livius, VI, 1, 4: Ceterum primo quo adminiculo erecta erat eodem innixa M. Furio principe stetit, neque eum abdicare se dictatura nisi anno circumacto passi sunt). Camillus’un burada bir tercihte bulunduğu anlaşılmaktadır; yoksa bu alıntıdan böyle bir zorunluluğun çıkarılması mümkün değildir (Bkz. Lintott, Andrew, The Constitution of the Ro-man Republic, Oxford, 2005, s. 111). İkincisi ise Geminus olayıdır ki, tamamen yanlış bilgiye dayanır.

71 202 yılında fırtına nedeniyle halk meclisleri toplanamaz ve yeni yılın konsüllerini

seçmek mümkün olmaz. Onu atayan önceki yılın konsülünün görev süresi dolma-sına rağmen diktatör C. Servilius Geminus görevinde kalır ve Senato’nun isteği üzerine Ceres oyunlarını yönetir (Titus Livius, XXX, 39, 4-5; 40, 4).

72 Pro magistratu, magistra seçilmeksizin, anayasal olarak magistra yetkileriyle

dona-tılan kişidir. Temel olarak iki gerekçeyle pro magistratu söz konusu olurdu: proro-gatio (görev süresi uzatımı) ve deleproro-gatio (yetki devri). Görev süresi dolan üst düzey magistra, halefi göreve başlayana dek magistra yetkilerini kullanmaya devam eder; ancak bu yetkileri halk tarafından belirli bir süre için aldığından, süre dolduktan sonra magistra değil, pro magistratu sıfatıyla görev yapardı. Öte yandan bir üst dü-zey magistra, yokluğunda yetkilerini kullanması için bir temsilci atar; halk tarafın-dan seçilmemiş olan bu temsilci magistra sıfatını kazanmadığıntarafın-dan pro magistratu olarak adlandırılırdı. Bir üçüncü pro magistratu vardı ki, yetki alanı şehir dışı ile sınırlandırılmış, bir anayasal anomali sonucu halk tarafından özel usul ile seçilen kişiydi (Bkz. Mommsen, I, s. 11-13).

73 Titus Livius’un (XXII, 31, 10-11) sözünü ettiği pro dictator, görev süresi uzatılan

magistra değil, usule aykırı biçimde atanan magistra’dır. Bkz. I/D (Atama Usulü) dipnot 36. Öte yandan Mommsen, görev süresi sona eren diktatörün, görevi devredebileceği uygun bir magistra bulunmaması durumunda, böyle bir magistra gelene kadar görevi muhafaza ettiğini kanısındadır (III, s. 184). Bunun nedeni,

(17)

G. Yetki Alanı ve Unvanı

Diktatör, makamın olağanüstü bir magistra’lık olmasının sonu-cu olarak belirli bir nedenle (causa) atanırdı.74 Konsüllerin yetkisinin aksine diktatör imperium’u, bu belirli neden ile sınırlıydı. Geleneksel deyişte belirtildiği gibi esas olarak diktatör, bir askeri işgal ya da halk ayaklanması tehdidi karşısında atanır75; yalnızca bu tehditleri ortadan kaldırmak için yetki kullanırdı.

Diktatörün belirli bir nedenle atanması, bu magistra’lığın ayırt edici unsurlarından biridir. Nitekim fastus’larda diktatörün resmî unva-nında atama nedeni ve yetki alanı da belirtilirdi. Fastus’larda yer alan diktatör unvanları şunlardı: (1) rei gerundae causa, (2) seditionis

sedan-dae et rei gerunsedan-dae causa, (3) clavi figendi causa, (4) feriarum constituenda-rum causa, (5) comitioconstituenda-rum ludoconstituenda-rumque faciendoconstituenda-rum causa, (6) comitioconstituenda-rum habendorum causa, (7) senatus legendi causa.76 Diktatörün quaestionibus

exercendis ve interregni causa unvanları ile atandığı doğru değildir.77

Dictator rei gerundae causa (“işleri halletmek için”), devletin

gele-ceğinin tehlikeye girdiği savaşlarda orduya komuta etmesi için atanırdı. Diktatörlük her şeyden önce askeri bir makam olarak kabul edilmiştir.78

halk tarafından seçilmeyen bir magistra’nın görev süresinin halk tarafından uza-tılamayacağı düşüncesi olabileceği gibi, çok geniş yetkilere sahip olan makama süreklilik kazandırılmasını önleme çabası da olabilir.

74 Cassius Dio, XXXVI, 32: Καὶ τοῦτον μέντοι τοιοῦτον ὄντα, οὔτε ἐπὶ πᾶσί ποτε

τοῖς πράγμασιν οἱ πατέρες ἡμῶν, οὔτε ἐπὶ πλείω χρόνον ἑξαμήνου κατεστήσαντο.

75 Cicero, De Legibus, III, 3, 9: Quando duellum gravius discordiaeue civium escunt;

Claudius, Lungdunum Levhası, I, 28: Quid nunc commemorem dictaturae hoc ipso consulari imperium valentius, repertum apud maiores nostros, quo in asperioribus bellis aut in civili motu difficiliore uterentur?

76 Festus’un optima lege tanımından yola çıkan Willems, diktatörleri iki grupta

sı-nıflandırmıştır. Dictator optima lege, rei gerunda ve seditionis sedandae causa atanan diktatörleri ifade ederdi. Dictator imminuto iure ise belirli bir idarî işlemi ya da dinî ritüeli yerine getirmek üzere atanan diktatörler için kullanılmıştır (Willems, s. 258-260).

77 Cezai yargı yetkisiyle donatılan diktatör Maenius’un unvanı, quaestionibus

exer-cendis causa (soruşturmaları yönetmek için) değil, rei gerundae causa idi (Fasti Ca-pitolini, 314). Fasti Capitolini’deki 217’de Fabius’un interregnum nedeniyle diktatör atandığına ilişkin ifade yanlıştır; çünkü o yıl interregnum söz konusu olmamıştır. Bkz. Mommsen, III, s. 184, dipnot 1; Bandel, s. 3.

(18)

Askerî yetki, diktatörün her dönemde sahip olduğu doğal yetki olarak görülmekteydi. Öyle ki savaş dışında bir nedenle atanan diktatörler bile savaşa gitme yetkisine sahip olduklarını iddia etmişlerdir.79 391’e kadar diktatörler, rei gerundae causa unvanıyla atanmışlar ve bu unvan, atama nedeninden bağımsız olarak bu magistra’nın genel unvanı haline gelmiştir. Nitekim savaş dışında bir nedenle göreve gelen diktatörlerin dahi rei gerundae causa unvanıyla atandığı olmuştur.80

Diktatörlüğün bir başka kullanım amacı ise devlete yönelik iç tehditlerin yok edilmesiydi. Dictator seditionis sedandae et rei gerundae

causa, Roma’nın ayrıcalıklı büyük toprak sahibi patricius’lara karşı, pleb

ayaklanmalarını bastırmakla görevlendirilirdi. Bu atama nedeni, dik-tatörün askerî yetkisini kullanmasını gerektirdiğinden, Romalılar tara-fından dictator rei gerundae causa’dan farklı görülmezdi. Nitekim çoğu zaman iç ve dış tehditlere aynı anda karşı konulması gerekmiş; sava-şa hazırlanmak amacıyla ayaklanmanın bastırılması gerekli olmuştur. Örneğin; 494’te M’ Valerius Maximus, ayaklanmayı bastırarak plebleri orduya almak ve iç karışıklığı fırsat bilerek Roma’ya savaş açan Sabin-ler ile AequiSabin-leri yenilgiye uğratmak amacıyla dictator seditionis

sedan-dae et rei gerunsedan-dae causa unvanıyla diktatör atanır.81 Gerek bu benzerlik gerekse daha önce açıklandığı gibi unvanın genel niteliği nedeniyle, birçok iç karışıklığı bastırmak için atanan diktatör, seditionis sedandae

et rei gerundae causa değil, dictator rei gerundae causa unvanına sahipti.

Roma tarihinde tüm diktatörlerin yarısından fazlası rei gerundae

causa ya da seditionis sedandae causa unvanıyla atanmıştır. Romalılar, bu

askerî ve politik durumlar dışında da bu olağanüstü magistra’lığa başvu-rurlardı.

Birtakım dinî ritüellerin gerçekleştirilmesi için de diktatör ata-nırdı. Dictator clavi figendi causa, Roma’da bir salgın, doğal afet, toplum-sal kriz meydana geldiğinde atanırdı.82 Dictator feriarum constituendarum

79 363’te dictator clavi figendi causa L. Manlius, görevini yerine getirdikten sonra

Hernici halkıyla savaşmak için asker toplar; tepkiler üzerine görevinden ayrılır (Titus Livius, VII, 3).

80 Bkz. Titus Livius, IX, 26. 81 Titus Livius, II, 30-31.

82 Eski bir yasaya göre praetor maximus, Jüpiter tapınağının sağ tarafına bir çivi

ça-karak tanrıların öfkesini dindirebilirdi. 363 yılında oyunlar sırasında Tiber Nehri taşıp Ludus Magnus’u sel basınca, yaşlıların eskiden bir diktatörün çivi çakmasıyla veba salgının son bulduğunu anlatması üzerine dictator clavi figendi causa atanmıştır

(19)

causa, kötü alâmetlerin görülmesi üzerine kutsal günleri saptamak için

atanmıştır.83 Dictator ludorum faciendorum causa, Jüpiter’e ithafen dü-zenlenen olağanüstü dinî festivalin ve oyunların (Ludi Magni) başlama işaretini verirdi.84

Özellikle Geç Cumhuriyet döneminde diktatör, konsüllerin yokluğunda da atanır; birtakım işlemleri yapmak için gerekli olan

imperium’u sağlardı. Roma’da konsül ya da praetor bulunmadığı

takdir-de halk meclislerini toplamak için dictator comitiorum habendorum causa atanırdı.85 Dictator senatus legendi causa, Senato’daki boş koltukları dol-durmak amacıyla yeni senatörler belirlerdi.86

Yetki alanı sınırlaması yalnızca fiiliydi, herhangi bir hukukî sınır-lama söz konusu değildi.87 Dictator clavi figendi causa’nın dahi savaşa git-me yetkisine sahip olduğunu iddia etgit-mesi ve bir magister equitum atama zorunluluğu, yetki alanına ilişkin bir hukukî sınırlama bulunmaksızın tüm diktatörlerin aynı yetkilere sahip olduğunu göstermektedir. Nite-kim atamadan sonra Senato’nun diktatörden bir başka görevi daha ye-rine getirmesini istediği de olmuştur.88 Diktatörün atama nedeni

dışın-(Titus Livius, VII, 3, 5). 331’de yüzlerce kişinin şüpheli biçimde ölmesinin nede-ninin, onları zehirleyen yaklaşık yüz yetmiş kadın olduğu ortaya çıkar; bunun bir kötü alamet olduğunu düşünen Romalılar bir diktatör atarlar. Ayrıca eski zaman-larda pleb ayaklanmaları sırasında dictator clavi figendi causa atandığını, çivi çakıl-ması üzerine herkesin sağduyu kazandığını öğreniyoruz (Titus Livius, VIII, 18).

83 Titus Livius, VII, 28, 6-7.

84 Titus Livius, XXVII, 33, 6: Exitu huius anni T. Quinctius consul, dictatore

comitio-rum ludocomitio-rumque faciendocomitio-rum causa dicto T. Manlio Torquato.

85 Dictator comitiorum habendorum causa için bkz. Titus Livius, VII, 22; 24; VIII, 16;

23; IX, 7; 44; XXII, 33; XXV, 2; XXVII, 5; XXVIII, 10; XXIX, 11.

86 Titus Livius, XIII, 22: Dictatorem, qui censor ante fuisset vetustissimusque ex iis qui

viverent censoriis esset, creari placuit qui senatum legeret, accirique C. Terentium con-sulem ad dictatorem dicendum iusserunt.

87 Mommsen, III, s. 180; Bandel, s. 3, dipnot 3. Dictator immunitu iure olarak

adlan-dırdığı, yalnızca belirli idarî işlem ya da dinî ritüelleri yerine getirmek amacıyla atanan diktatörün imperium’unun yalnızca atama nedeni ile sınırlı olduğunu sa-vunan Willems yanılmaktadır (s. 260). Böyle bir hukukî sınırlama, ancak makam provocatio’ya tâbi kılındıktan sonra söz konusu olmuştur.

88 202’de comitiorum habendorum causa atanan diktatör C. Servilius Geminus,

sena-tonun emriyle oyunları düzenlemekle görevlendirilmiştir (Titus Livius, XXX, 39, 4-8).

(20)

da yetki kullanmasının uygulamada ancak Senato kararı ile mümkün olduğu göz önüne alındığında da, bu sınırlamanın hukukî değil siyasi olduğu gözlemlenebilir.

H. Imperium

Diktatör, tıpkı konsül ve praetor gibi, bir magistra’nın sahip olabileceği en büyük kamu gücüne, imperium’a sahipti. Diktatörün

imperium’u diğer magistra’larınkinden daha büyüktü (imperium maius).89 Daha önce gördüğümüz gibi praetor maximus olarak adlandırılması bun-dandı. Diktatörün yetkisini, konsüllerinkinden ayırt eden üç önemli özelliği vardı: (1) Provocatio ve auxilium bağışıklığı (2) Sorumsuzluk (3) Senato’dan bağımsızlık.

Diktatörlük makamının alametifarikası provocatio90 bağışıklığıy-dı. Klasik görüşe göre 509 tarihli İlk Valeria Yasası’ndan beri konsülün

89 Titus Livius, VI, 38, 3: summum imperium; VIII, 3: maius imperium; XXX, 24, 3: pro

iure maioris imperii; Claudius, Lungdunum Levhası, I, 28: imperium valentius. Imperi-um maius-minus ilişkisi, yalnızca diktatör ve konsül-praetor arasında geçerli değil-di. Konsül, praetor ve diktatör dışında imperium’a sahip olan magistra’lardan daha büyük bir imperium’a sahipti. Ne var ki bu diktatör-konsül ilişkisi, konsül-praetor ilişkisinden farklıydı. Last, ilkine A tipi, ikincisine B tipi imperium maius-minus ilişkisi demektedir (Hugh Last, “Imperium Maivs: A Note”, The Journal of Roman Studies, C. 37, S. 1-2, 1947, s. 159). Ehrenberg, isabetli olarak, ilkini “consular imperium maius”, ikincisini “dictatorial imperium maius” olarak adlandırmıştır (Ehrenberg, Victor, “Imperium Maius in the Roman Republic”, American Journal of Philology, C. 74, S. 2, 1953, s. 122-123). İlkinde, praetor’lar konsülden bağımsız olarak görev yaparlar; ancak iki magistra birlikte çalıştıklarında ya da yetki uyuş-mazlığı ortaya çıktığında konsül praetor’a iradesini kabul ettirirdi. Ancak hiçbir halde praetor’un işlemlerinden dolayı konsülün sorumluluğu söz konusu değildi. Buna karşın ikinci tür ilişkide, diktatör atanması üzerine bütün magistra’lar ona bağımlı bir şekilde görev yaparlar; bu magistra’ların bütün işlemlerinden dolayı diktatör sorumlu olurdu. Last ve Ehrenberg’in tespitlerine iki özellik daha eklen-melidir: Konsül praetor’un görevden ayrılmasını isteyemediği halde, diktatör kon-sülü istifaya zorlayabilirdi; praetor konkon-sülün karşısına fascis’leri ile çıkabilirken, konsül diktatör huzurunda fascis’leri yanında bulundurumazdı.

90 Provocatio ad populum, bir magistra kararıyla cezaya mahkûm edilmiş bir Roma

vatandaşının halk meclislerinden bu cezanın ortadan kaldırılmasını istediği bir hukukî başvuru yoluydu. Bu hukukî yola konu olan cezanın kapsamı belirsizdir. Cicero (De Re Publica, II, 53) ve Valerius Maximus (IV, 1, 1), yalnızca ölüm ve

(21)

coercitio91 yetkisi, Roma sınırları içinde provocatio’ya tâbiydi

(provoca-tio domi); konsülün bir Roma vatandaşı aleyhine verdiği cezalara karşı

halk meclisleri karşısında hak aramak mümkündü.92 Buna karşın Roma dışında seferlerde savaş hukuku geçerli olduğundan, imperium militiae sahibi konsül provocatio’ya boyun eğmezdi. Diktatörün coercitio yetkisi ise ne Roma sınırları içinde ne de Roma dışında provocatio’ya tâbiydi.93 Bu bakımdan diktatör, vermiş olduğu cezalara karşı halk meclislerine başvurulamayan bir magistra idi (magistratus sine provocatione). Bu dü-zenlemenin ortaya çıkışı, daha önce değindiğimiz gibi, diktatörün her şeyden önce bir başkomutan olduğu ve askerî yetkilerinin bir coğraf-ya ile sınırlandırılamacoğraf-yacağı düşüncesinden ileri gelmektedir; çünkü

kırbaçlama cezalarına karşı halk meclislerine başvurabilindiğini ifade ederken; Di-onysos (V, 19, 4) ve Plutarkhos (Poplicola, 11) ise para cezalarını da dahil ederler.

91 Coercitio, magistra’nın kişiyi kendisine itaat etmeye zorlama ve cezalandırma

yet-kisiydi.

92 Titus Livius, II, 8, 2: Ante omnes de prouocatione aduersus magistratus ad populum

sacrandoque cum bonis capite eius qui regni occupandi consilia inisset gratae in uolgus leges fuere. Çağdaş tarihçilerin neredeyse tamamı, provocatio denetiminin 509’da son kral kovulduktan hemen sonra benimsendiği yönündeki klasik görüşe karşı çıkmaktadır. Provocatio’yu düzenleyen Lex Valeria Publicola (509) ile lex Valeria Horatia (449) sahih değildir; konsül coercitio’su, tıpkı diktatör gibi, ancak 300 yılında lex Valeria ile provocatio domi’ye tâbi kılınmıştır. Titus Livius başta olmak üzere klasik yazarların aksi yöndeki ifadeleri, Roma Devleti'ni kuruluşundan iti-baren bir halk egemenliği olarak gösterme kaygısından kaynaklanmaktadır. Kral-lığı ortadan kaldırdıktan sonra iktidarı ele geçiren aristokrasinin, kendi arasından seçtiği konsüllerin yetkilerini sınırlamakta hiçbir menfaati yoktu (Staveley, E. Stuart, “Provocatio during the Fifth and Fourth Centuries B.C.”, Historia: Zeitsc-hrift für Alte Geschichte, C. 3, S. 4, 1955, s. 415).

93 Cicero, De Legibus, I, 15, 4: dictator quem uellet ciuium nominatim aut indicta causa

inpune posset occidere; Titus Livius, II, 18, 8: neque provocatio; 29, 11: dictatorem, a quo prouocatio non est, creemus; III, 20, 8: sine prouocatione dictaturam esse; Plutark-hos, Camillus, 18: γνώμῃ πρὸς ἀνυπεύθυνον ἀρχὴν ἐν χερσὶ τὴν δίκην ἔχουσαν εὐτακτεῖν; Fabius Maximus, 9: Καὶ γὰρ εἷρξαι τῷ δικτάτορι καὶ θανατῶσαι πρὸ δίκης ἔξεστι; Dionysos, V, 75: καταλελύσθαι ἀφ’ οὗ παρῆλθεν ἡ τοῦ δικτάτορος ἀρχὴ τὸν φύλακα τῆς ἐλευθερίας αὐτοῦ νόμον, ὃς οὔτε ἀποκτείνειν πολίτην ἄκριτον οὐδένα συνεχώρει τοῖς ὑπάτοις; VI, 58: ἔφεσιν δὲ τοῖς βουλομένοις ἐδίδου μεταφέρειν τὰς κρίσεις ἐπὶ τὸν δῆμον; Zonaras, Ἐπιτομὴ Ἱστοριῶν, VII, 13: δικάζειν δὲ καὶ ἀποκτείνειν καὶ οἴκοι καὶ ἐν στρατείαις ἠδύνατο, καὶ οὐ τοὺς τοῦ δήμου μόνους, ἀλλὰ καὶ ἐκ τῶν ἱππέων καὶ ἐξ αὐτῆς τῆς βουλῆς; Pomponius, D. I. 2. 2. 18: a quibus nec provocandi.

(22)

diktatör yalnızca devlete yönelik dış tehditleri değil, aynı zamanda iç tehditleri ortadan kaldırmak amacıyla atanırdı. Diktatörün

provoca-tio bağışıklığı, patricius devletine isyan eden pleblerin en ağır şekilde

bastırılması ve Roma sınırları içinde vatandaşlara savaş hukukunun uygulanmasından başka bir şey değildi.94 Öte yandan halkın efendisi,

tribunus plebis vetosuna, yani auxilium’a da tâbi değildi.95 Bu, provocatio bağışıklığının mantıksal sonucuydu. Diktatör kararları auxilium’a tâbi olsaydı, bu kararlar halk meclislerinin denetimi kapsamında kalır ve

provocatio bağışıklığı amacına ulaşmamış olurdu.

Diktatörün hukukî sorumluluğu bulunmamaktaydı; göreviyle ilgili işlem ve eylemlerden dolayı ne görev süresince ne de görevden çekildikten sonra yargılanabilirdi.96 Bu kuralın tek istisnası, 314

yılın-94 Mommsen, III, s. 187. Diktatörlüğün siyasî niteliği, Caius Grachhus

vakıasın-da ortaya çıkmaktadır. Grachhus’u ve üç bin destekçisinin katlinden sorumlu olan konsül Opimius’un yaptığı hukuka aykırı işlem ve eylemler, diktatörün do-ğal yetkileri arasında görülmüştür (Plutarkhos, Ti. Gracchus, 18: Οὗτος μέντοι πρῶτος ἐξουσίᾳ δικτάτορος ἐν ὑπατείᾳ χρησάμενος, καὶ κατακτείνας ἀκρίτους ἐπὶ τρισχιλίοις πολίταις Γάϊον Γράγχον καὶ Φούλβιον Φλάκκον).

95 Zonaras, VII, 13: οὔτ’ ἐγκαλέσαι τις αὐτῷ οὔτ’ ἐναντίον τι διαπράξασθαι ἴσχυεν,

οὐδὲ οἱ δήμαρχοι, οὔτε δίκη ἐφέσιμος ἐγίνετο ἀπ’ αὐτοῦ; VII, 15: ἤμυνόν τε δεμένῳ παντί, πάμτα τὸν ἐπιβοησάμενον σφᾶϛ ἀφῃροῦιτο οὐχ ἐχ μόνων ὶδιμτῶν ἀλλὰ χαὶ ἀπʹ αὐτῶν τῶν ἀρχόντων, πλὴν των διχτατόρων; Titus Livius, III, 29, 6: Ea ne impedirent tribuni dictatoris obstitit metus; VI, 38, 9: tribuni plebis tulerunt ad plebem idque plebs sciuit, ut, si M. Furius pro dictatore quid egisset, quingentum milium ei multa esset; VIII, 35, 5: non iustum auxilium; II, 18, 8: neque ullum usquam nisi in cura parendi auxilium.

96 Dionysos, V, 70: ἑτέραν δέ τινα ἀρχὴν ἀποδεῖξαι πολέμου τε καὶ εἰρήνης καὶ παντὸς

ἄλλου πράγματος κυρίαν, αὐτοκράτορα καὶ ἀνυπεύθυνον, ὧν ἂν βουλεύσηται καὶ πράξῃ; VI, 38: ὃς ἀνευθύνῳ χρώμενος ἐξουσίᾳ; VII, 56: ἀνυπευθύνῳ χρώμενος ἐξουσίᾳ; Appianus, Bellum Civile, II, 23: Κάτωνος δ’ αὐτοὺς μεταδιδάξαντος ὕπατον εἵλοντο χωρὶς συνάρχου ὡς ἂν ἔχοι τὴν μὲν ἐξουσίαν δικτάτορος, ἄρχων μόνος, τὴν δ’ εὔθυναν ὑπάτου; Zonaras VII, 13; καὶ οὔτ’ ἐγκαλέσαι τις αὐτῷ οὔτ’ ἐναντίον τι διαπράξασθαι ἴσχυεν, οὐδὲ οἱ δήμαρχοι, οὔτε δίκη ἐφέσιμος ἐγίνετο ἀπ’ αὐτοῦ. Buna karşın lex Acilia Repentundarum’a dayanan Lintott (s. 112), hatalı biçimde, diktatörün göreviyle ilgili işlemlerinden dolayı görevden ay-rıldıktan sonra hukukî sorumluluğunun bulunduğunu iddia etmektedir. Lex Aci-lia Repentundarum 123 yılında kabul edilmiştir ve bu nedenle, ancak diktatörün Cumhuriyet’in son döneminde sorumlu hale geldiğine ilişkin bir kanıt olabilir. Bkz. I/J (Çöküş Süreci).

(23)

da diktatör C. Maenius’un politik nedenlerle görevinden çekildikten sonra yargılanmasıdır.97

Diktatörü konsülden ayırt eden en önemli özelliklerinden biri de Senato’dan daha bağımsız olmasıydı. Konsül birçok konuda Senato ile birlikte çalışmak zorunda olduğu halde, diktatör Senato’ya danışmadan hareket ederdi.98 Yerleşmiş uygulamaya göre konsül Senato’nun rızası bulunmadan en fazla dört lejyon oluşturabildiği halde99, diktatör muh-temelen herhangi bir niceliksel sınırlamaya tâbi olmaksızın lejyon oluş-turma yetkisine sahipti.100

Patricius devletini tehdit eden iç ve dış tehditler karşısında

komu-tada ve siyasal yönetimde birliği sağlamak için atanan diktatör, varlık amacı gereği bir tek adamdı. Codictator kavramı, kurumun doğasına ay-kırıdır. Hal böyleyken, diktatörün tek adam konumu İkinci Pön Savaşı sırasında iki kez sarsılmıştır. 216’da Hannibal’in ordusunu İtalya’dan atmak için görevlendirilen M. Junius Pera’nın diktatörlüğü sırasında M. Buteo, Cannae hezimetinin ardından boşalan Senato üyeliklerinin yerine yeni üyeler seçmek için diktatör atanmıştır.101 Böylece Roma tarihinde ilk kez, farklı görevleri yerine getirmek için olsa da aynı anda iki diktatör görev yapmıştır. Bir yıl sonra bu kez Fabius Maximus’un diktatörlüğünde magister equitum Minucius Rufus, diktatör görevden alınmaksızın onunla eşit yetkilerle (aequatum imperium) donatılmış,

97 Cumhuriyet’e karşı kurulan komployu soruşturmak üzere atanan diktatör C.

Ma-enius, patricius ailelerinin üyelerini de suçlayınca Roma aristokrasisinin tepkisini çeker ve görevinden çekildikten sonra magister equitum’u ile birlikte yargılanır (Titus Livius, IX, 26, 17-20).

98 Polybius, III, 87, 8.

99 Titus Livius, XLII, 35, 4: C. Sulpicio Galbae praetori negotium datum, ut quattuor

legiones scriberet urbanas, iusto numero peditum equitumque, iisque quattuor tribunos militum ex senatu legeret, qui praeessent; IX, 30, 3: ut tribuni militum seni deni in qu-attuor legiones a populo crearentur, quae antea perquam paucis suffragio populi relictis locis dictatorum et consulum ferme fuerant beneficia.

100 Mommsen, III, s. 191.

101 Titus Livius, XXIII, 23: Is ubi cum lictoribus in rostra escendit, neque duos dictatores

tempore uno, quod nunquam antea factum esset, probare se dixit. Buteo, aynı anda iki diktatörün var olmasından duyduğu hoşnutsuzluğu saklamamıştır; ancak hiç kimse atamanın hukuka aykırı olduğunu ileri sürmemiştir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Özetle yaklaşık yarım yüzyıldır üzerinde çalışılan bu molekülün, standart kanser tedavisinde bir yeri olmadığı ve di- ğer kanser ilaçları ile de ciddi

Aedilis curulis’ler, Ludi Megalenses ve Ludi Romani (veya magni) olmak üzere iki tür oyundan sorumluyken, Aedilis plebs’ler de Ludi Plebeii ve Ludi Ceriales adlı

Hacer ALÇALAN “COVİD 19 PANDEMİ DÖNEMİNDE MANEVİ DANIŞMANLIK VE REHBERLİK BAĞLAMINDA SOSYAL MEDYA ÜZERİNDEN MASAL

赴聖多美醫療團 團員 獻花. 最後修改時間:2010-10-11

Çünkü güvenlikleştirme tanım itibariyle herhangi bir sorunun özellikle konuşma edimleri yoluyla güvenlik aktörleri tarafından referans objesinin varlığına

Mimari Ayrıntılar: Yapı ortada temel fonksiyonların yer aldığı ana kütle ve yanlardaki ek birimlerden oluşmaktadır. Zemin katta bekleme salonu, büro bölümü, 2 oda ile

Çünkü güvenlikleştirme tanım itibariyle herhangi bir sorunun özellikle konuşma edimleri yoluyla güvenlik aktörleri tarafından referans objesinin varlığına

Ayrıca Gökalp‟in musiki anlayışını özetleyerek Atatürk‟ün musiki üzerine düşünceleri ile kıyaslayan Sağlam şunları belirtmektedir: “Gökalp‟in Türk musikisine