• Sonuç bulunamadı

Tevfik Fikret ve hususiyetleri:Yengesi Hatice Aliye Hf. anlatıyor:

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tevfik Fikret ve hususiyetleri:Yengesi Hatice Aliye Hf. anlatıyor:"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Terfik Fikret re hususiyetleri

A

Yengesi Hatice Aliye Hf. anlatıyor:

— Fikret ondört yaşında iken elitne geldi.

Büyük ve şair insanın yengesile, Heybelinin çamlara yakın yüksek bir yerindeki açık sarı boyalı köşkünde, pencereleri Bü- yükada tarafına açdan bir.odada, karşı kafşıya oturuyoruz. Gü­ neşli bir sabahın aydınlık rüzgârı, kornişlerinden yerlere kadar sarkan ağır perdeleri yavaş yavaş kımıldatarak, loşça ve sakin olan içeriye zaman zaman doluyor ve her esişinde derin derin içe çekilen reçineli bir koku bırakıyor.

Fikretin Ağabeysi Şurayı Devlet azasından merhum Şevki B.in haremi Hatice Âliye Hf., şairin en çok hoşlandığı renk olduğu bugün ne yazık ki dağılmış olan «Aşiyan» ında ve birde birza- man müdür olarak çalıştığı Galatasaray mektebinde gözleri okşa­ masından belli, kibar, koyu tirşemsi renkli bir mobilenin dekoru içinde, gülümsüyor: Başı gümüşten çelenkli bir melike gibi asil duruşlu, ayni zamanda tevazuile necip ve tavurları gibi giyinişi de alâyişten azade, sade.

— Kendisi daha talebe idi. Sultanîde.., Leylî olarak. Evi Aksarayda Ağayokuşunda idi. Pederlerinin e v i .

Burada Hf., çok dikkate şayan bir şey ifşa ettiler. Bu, Fikret daha çocukken bile, kendisinde istediği tarzda, ayrı ve münzevî bir yuva kurmak, kendisine bir inziva köşesi edinmek ihtiyacını duyduğunu, böyle bir arzuyu beslediğini gösteriyor. Bunu şöyle söylediler :

— Oradaki bahçenin köşesinde kendisi için ayrıca bir oda düşünmüştü. Bu, bir... evden ayrı paviyon gibi bir şeydi. Kendi istemiş, yaptırmış. İçerisi, resim, kitap, ufak tefek miizeyyenat, saksılar, vazolarla süslü idi. Büyük adamların mini mini heykel­ leri de vardı. Orayı hep kendi elile süslemiş, vücude getirmiş. Sükûneti ta o zamandanberi tercih ettiğinden çekilir. Ekser zama­ nını orada geçirir, orada meşgul olurdu. Esasen kalabalıkta yazı yazamazdı.

— Hiç kimse ile görüşmez mi idi, arkadaşları yok mu idi ? — Tabiî tanıştığı kimseler vardı.İcabettikçe, resmen görüşürdü. Yalnız bir arkadaşile, Vaniköyünde Sultan kâhyası Feyzi Ef. merhumun oğlu Nurullah B. le sık buluşurlardı. Nurullah B., onun mektep arkadaşı idi. Ya o, ya bu sınıfta birinci çıkardı. Sonra onu hekimler çalışmaktan menettiler, hep Fikret birinci çıkmağa başladı.

— Akrabasıle arası nasıldı?

— Akrbasıle de resmen konuşurdu. Bayramlarda falan ziyaretler yapardı. Hep resmî....

— Valdesinden, pederinden biraz bahsedermisiniz?

— Pederi Tevkii Divanı Hümayunda nişancı idi. Hüseyin Ef.. Çok namuslu bir adamdı. Çok halim....

Hf., bunları söylerken gözlerini arkamdaki duvara dikmiş, bir şeye bakıyordu. Gayri ihtiyarî döndüm. Yaldızlı bir çerçevede yağlı boya ile yapılmış beyaz sakallı, tıknaz ve dolğun, esmer yüzlü bir ihtiyar resmi gördüm.Bakışları sertçe gibi idi. Bu resmi görür görmez derhal Fikretin babasını tanıdım. Çünkü «Aşiyan • da bunun bir örneğini görmüştüm. Hf.ye söyledim, güldü: .

— Evet, onu babasının ölümünü haber aldığı gece, gözleri yaşara yaşara, anî bir teheyyücle fırçasını kaparak hayalinden yapmıştı. Ama okadar, hem okadar merhuma benzetmişti k i ... Şayanı hayrettir. Tıbkı tıbklsına o idi. Ben kendisinden onu istedim. Lâkin onu kendisi saklamak arzu etti. Bana da bunu verdi. Bu da gene Fikret tarafından bir fotoğrafiye bakılarak büyütülmüş, yapılmış. Pederinin bir gruptaki resminden. Güneşe karşı mı durmuş, nedir? Yüzü pek iyi değil.

Benim resme dikkatle bakdığıını gören Hf., hafif bir gülüşle ilâve ettiler:

— Yüzüne bakılırsa, biraz hiddetli gibi görünür ama değildi zava|lı 1

(2)

— Pederile arası iyi mi idi Fikretin ?

— Ona karşı daima hürmetkardı. Fakat, haklı bildiği ııoktai nazarını müdafaadan çekinmezdi. Elinden geldiği kadar... Tabiî hürmetkar bir lisanla. Esasen herkese karşı böyle idi. Benimsediği bir fikri, itidal dairesinde müdafaa eder, münakaşaya devam im­ kânı kalmadığını görünce, sükûnetle çekilir, giderdi. Böyle idi Fikret...

Hf., bazı suallerime karşı pederinin hüviyetinden biraz daha bahsetti. Kendisi Sultan Azizin valdesi Pertevniyal Sultanın kâhyası olarak da bulunmuş. Sultanın irtihalindan sonra da onun vakıflarına bakarmış. Bn münasebetle o zaman şeyhislâııı mek­ tupçusu olan Cemaleddiıı Ef. yi bir kaç defa ziyaret etmiş. Ziyaretlerin teakubu nazarı dikkati calip olmuş. Jurnal edilmiş ve Akkâya mutasarrıf tayin edilerek uzaklaştırılmış. Sonra da Nablısa naklolunmuş., bir hayli dolaşmış ve sekiz sene sonra ölümü haber verilmiş.

— Peki valdesi ?

— Valdeleri Hüsrev Ef. namında bir zatın kızı Hatice H.mış. Fikret sekiz, dokuz yaşında iken Mekke yolunda merhum olmuş.

Hf., valdesine dair bu kadar şey söyledi ve hemşiresiSıdıka H. ın ismini zikretti. Şevki B. en büyükleri, Fikret ortancaları ve Sıdıka H. en küçükleri olmak üzere üç kardeşmişler. Fikretin hemşiresine karşı bilhassa muhabbeti varmış. Onun izdivacile çok alakâdar olmuş. Fakat pederini ikna edememiş. Dahiliye kâtiple­ rinden Refik B. le hiç arzu etmediği izdivacı vaki olmuş .

Muhatabım , bu mesele üzerindeki istizahlarıma karşı bu hususa dair fazla bir şey söylemek istemedi. Israr etmedim. Yalnız «Hemşirem için > manzumesi gayri ihtiyarî hatırıma geldi.

Sonra bahis Fikretin izdivacına intikal etti. Dediler ki: — İzdivaçları alelusul oldu. Esasen Nâzıme H. t tanırdı. Dayızadesi idi. Çok severdi Nâzımeyi.... B irde H aluk, ona pek muhabbeti vardı. Halûk, Burğazda dünyaya geldi. Fikret onun için «Taş gibi olsun ! » derdi. Öyle isterdi onu.

— Fikretin hareminden başka birisine, hayatının her hangi bir zamanında kalbı alâkası olmuşumdur ?

— Hayır. O, tam manasile bir aile babası idi. Yalnız bir kere san’atkâr bir kadına «Rebabı Şikeste* sini «İlâheye* ithafile vermiş.Dedi kodu yapıldı. Lâkin ben inanmadım. İnanamam da!

Fikretin «Aşiyan»ı kurmazdan evvel oturduğu yerleri sordum. Babasının evinden Koskada dayısının evine gitmiş. Sonra birkaç ay kadar yengesinde oturmuşlar . Beş, altı ay kadar da hava tebdili için Burğazda. Bir müddet gene Aksaraya babasının yanma inmiş. Sonra Hisardaki yalı ve nihayet «Aşiyan» ....

— « Aşiyan » t yaptırırken pek üzüldü. Çünkü arzusundan başka türlü yaptı kalfa bazı yerlerini. İki kalfa bıraktı, gitti. «Sen, senelerce düşünmüşsün yaptıracağın şeyi. Ben anlamadım* demiş kalfa. Sanat hususunda da çok titizdi. Resim yapar, şiir yazar; beğenmez bozardı.

Hf., mektepten çıktıktan sonraki memuriyet hayatından, mektepteki müdürlüğünden, nihayet «Tanin».in tesisinden kısa kısa bahsetti. Bu arada şöyle dedi:

— Gazeteyi çıkarmağa çok gayret e tti, çok yoruldu, Cahit, Siret, küçük Ekrem beraber...

— «Küçük Ekrem?» — «Namık zade» yok mu ? — Ha, evet!

Bir müddet sustuk. Sonra sordum ; — Neyi en çok severdi ?

— İyiliği, mehasini. Çocukluğundanberi hep b öyle idi. Rakik, merhameti fazla. Bayağılığı hiç sevmezdi. Hep daha yüksek, daha iyiyi isterdi. Güzellik, fazilet... Hep böyle şeyler..

Şimdi geli; igüzel sualler: — Çiçekleri sever mi idi ?

— Güzel olan her şeyi olduğu gibi. Hf., ellerile tarif ederek anlatıyorlar: — Meselâ bir vazo içinde bir şakayik, iri ; Elbette hoşuna giderdi. Fakat onun altında{duran mine çiçeklerini, onları belki biraz daha ziyade severdi. Lâkin gene her ikisini de., fgüzel olduk­ ları için ..

— «Kedilerden hoşlanınazmtş» derler. Neka- dar güzel olursa olsun, göya «nankördürler»diye?

— Hay.r, Efendim, niçin? Hanımın sarı bir kedisi vardı. Hatta onun resmini yapmıştı. «Aşiyan» m yemek odasında duran... Güzel taş parçalarıle bile alâkadar olurdu. Bir gece beraber çam­ lıkta geziyorduk. Yerde parlak bir taş buldum. Kendisine verdim. Evirdi, çevirdi. Tatlı tatlı neler söyledi bu taş içini, bilseniz... Eğer canı isterse, uzun uzun anlatırdı.

Fikre te dair konuşmak, sonsuz zevh veriyor. Lâkin son sabah vapurunun Büyükadadan kalkmak üzere duman salıverdiği gözüme çarpt1. Kalktım. Ayaktayız. Son bir su a l:

— Ölümünü evvelden hissetmiş mi idi?

— Aslâ. İki, üç ay yattı. «Geçirdi* denildi. Sonra bir gece birdenbire gitti. Yazık oldu, hem pek çok!

Hf., duvarlarda çepeçevre asılı duran fotoğrafileri birer birer işaret ettiler: Tevfik Fikret, evlendiği zaman, biraderi Şevki B. ve daha birkaç resim. Kendilerine zahmet verdiğimi söyliycrek lutuf- larına teşekkür ederken, nezaket ve samimiyetle şu mukabelede bulundular:

— Zahmet mi? Ne demek, Efendim. Mademki Fikret için.. Onun için ne yaparsam, severek, istiyerektir. Hiç zahmet değil, bilakis memnuniyetle...

Mehmet Selim

F ik re tin S e rve tifü n u n a girişi

Tevfik Fikretin Servetifünuna girişini Ahmet İhsan B. Matbuat hatıralarında şöyle anlatıyor:

«1312 — 1897 senesine tesadüf eden bir kış ziyaretinde Ekrem B. — Recaizade — yalnız değildi. Bakışı çok kuvvetli, iri vucutlu gayet sevimli çehreli bir delikanlı ile beraber gelmişti. Çok sevdiğim üstadın ellerinden öptüğüm zaman delikanlıyı göstererek:

— Size Tevfik Fikret beyi getirdim. Kendisi benim çok sevdiğim müstait bir gençtir; «Mektep»filan gibi bazı mecmualarda eserleri de çıktı. Fakat ben istiyorum ki Tevfik Fikret bey Servetifününün olsun 1

Kararı derhal vermiştik. Büyük üstadın işareti veçhile Tevfik Fikret B. « Servetifünun »un tahrir ve tashih işlerini kabul etmişti ve ben ona münderecat hususunda bütün salâhiyeti vermiştim. Bu miilâkatla «Eedebiyatı cedide» mahfili kurulmuş oluyordu. Artık haftada üç dört defa üstat Ekrem akşamları bize uğrayordu, Tevfik Fikret. B. muntazam devam ediyordu. Ve her gelişinde de onun arkadaşları artıyordu. Servetifünun’a daha evelden alâka gösteren Cenap Şahabettin, Kemal zade Ali Ekrem, Safa, Halit Ziya, Siret, Süleyman paşa zade Sami, Mehmet Rauf, Reşit, doktor Suat, Süleyman -Nazif, Hüseyin Cahit, Cavit, Şuayp, Ahmet Hikmet, Hüseyin Kâzım Edebiyatı cedide ailesini kuruyorlardı ve hepsinin yanında bu ulvî irfan gemisinin kaptanlığını üstat Ekrem yapıyor. Tevfik Fikret bey geminin nazik narin ve idaresi güç makinelerini fevkalâde meharetle işletiyordu. Çünkü Tevfik Fikretin hünerli ve temiz ellerinin sürüldüğü her şey mutlaka parlar ve yükselirdi.»

F i k r e t h a s ta h alind e

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

As the meaningful units are taught later on in SBSM, joining up letters (sounds) initially lead pupils to problems with reading skills and mistakes. Therefore the units learned

Preoperatif ve postoperatif trombosit agregasyonu epinefrin testi için grafik Preoperatif dönemdeki ristosetin ile yapılan agregasyon testi sonuçlarında gruplar arasında anlamlı

Ada- daki 13.000 dolayında bitki türünün %90’ının, kuş türlerinin yarısının, am- fibilerle sürüngenlerinse neredeyse ta- mamının endemik olduğunu düşün- mek

Deneyde bu bitkinin başka türlerle ay- nı saksıyı paylaştığında daha rekabetçi olduğu ve topraktan daha çok su ve mi- neral alabilmek üzere daha çok kök ge-

yak, fes ve başka kumaşlar boyama san’atını yapmak üzere şimdi KIrklareli olan (Kırk kilise) den 1805 senesinde (Kafkaryott) na­. mında bir ailenin burada

Çalışma sonucunda, (1) öğretmenlerinin okul müdürlerine güvenmelerinin; öğretmenlerin okul müdürünün, yeterli, etik davranan ve öğretmene destek davranışı

Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi Büşra GÖNENÇ SOLSUN‟un “Aksaray Üniversitesi

[r]