1 1
-7 TEMMUZ 1 9 9 9 Ç A R Ş A M B A
dırareTı İstanbul
SOKAK 1 1
Mgiwmiiw» f w iiwwmwmí
Restorasyon çalışmaları bittiğinde Said Halim Paşa Yalısı 1890'lardaki görünümüne kavuşacak
Başbakanlık Konutu olarak kullanıldığı 1995 yılında
nedeni belirlenemeyen bir yangınla büyük hasar gören
Said Halim Paşa Yalısı'nın restorasyon çalışmaları
devam ediyor. 2002 yılında tamamlanması öngörülen
restorasyon bittiğinde yalı, yangından önceki haline değil,
inşa edildiği 18901ı yıllardaki görünümüne kavuşacak.
Yalının üst katı 1995 yılında çıkan yangından sonra bu hale gelmişti. • Fotoğraf: Yusuf UÇAK
Bütün hızıyla süren restorasyon çalışm ası 2002 yılında bitecek.
S
aid Halim Paşa Yalısı 1995 yılında geçirdiği büyük yangınınyaralarım sarıyor. 1995 yılında çıkan yangının hemen ardından açılan ihale ile restorasyon çalışmaları Avunduk
Mimarlık'a verilmişti. Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün kontrolünde sürdürülen çalışmaların ana müteahhit firması ise Emek inşaat. 20 yıldır ağırlıklı olarak
restorasyon işleriyle ilgilenen Avunduk Mimarlık'ın proje kontrolünde inşaat, 1998 kasım ayında başladı. 2000 yılı şubat aymda birinci aşama
tamamlanmış olacak. Süsleme çalışmalarının ağırlık kazandığı ikinci aşamanın ise ödenek sorunları çıkmadığı sürece 2002 yılında bitirilmesi planlanıyor.
Said Halim Paşa Yalısı, 19. yüzyılın son çeyreğinde Mısır hidivlerinden Kavalah Mehmet Ali Paşa’nın oğlu prens
Abdülhalim tarafından oldukça harap durumdayken satın alındı. Prens, yalıyı tamamen yıktırdı ve yerine yalıdan çok bir sahil sarayı olan bugünkü yapıyı inşa ettirdi. Yalının mimarı Çanakkaleli mimar- kalfa Petraki Adamandidis. Prens'in yalıya ismini veren
kardeşi Said Halim Paşa, 1863'te Kahire'de doğdu, İsviçre'de eğitim gördü. 1913'te Osmarılı Devleti'nin sadrazamı olarak göreve getirildi. 1921'de ise Roma'da vurularak
öldürüldü.
Yalı mermer bodrum katı üzerinde iki katil olarak inşa edilmişti. Ampir ve eklektik üsluplar içinde değerlendirilen yalının genel planım orta sofa etrafında sıralanmış odalar oluşturuyor. Yalının güney
tarafı selamlık, kuzey tarafı harem olarak düzenlenmiş. Selamlık bahçesine açılan kapının önünde bulunan iki aslan heykeli nedeniyle yalı 'Aslanlı Yalı olarak da anılıyor. Yapı, 1950’li yıllara kadar deniz kıyısında büyük bir bahçe içinde yer alıyordu ve yine yalıya ait olan yolun üst kısırımdaki koruya iki ahşap köprü ile bağlanıyordu. 1950'de Menderes istimlaklannda yol genişletildi ve köprüler kaldırıldı. 1960’h yıllarda ise yapı Said Halim Paşa'nın varisleri tarafından Turizm Bankası'na satıldı. 1980'li yıllara kadar kumarhane ve tören salonu olarak kullanıldı, 1980- 84 yıllan arasında Turizm Bankası tarafından
Başbakanlığın resmi kabul ve toplantılarında kullanılmak üzere TAÇ Vakfı'na (Türkiye Amit ve Çevre Koruma Vakfı) restore ettirildi. Başbakanlık konutu olarak kullanıldığı 1995 yılında çıkan ve nedeni
belirlenemeyen bir yangınla üst katı neredeyse tamamen kül oldu.
Yalının ilk hali bulunuyor
1996 yılında yangından sonra açılan sınırlı proje ihalesini Avunduk Mimarlık' kazandı. Firma sahibi Acar Avunduk, 12 kişilik bir ekip tarafından hazırlanan proje çalışmalarının yaklaşık bir yıl sürdüğünü söylüyor. Proje çalışmaları sırasında ulaşılabilen tüm kaynaklar araştırıldı ve Türk İslam Araştırmaları Merkezi (İRSIKA) arşivinde yalının inşa edildiği yıllara ait bir fotoğrafı bulundu. Fotoğraftaki yalı üe bugünkü arasında çok büyük farklar
gözleniyordu. 1890'lardayah, gerek ana binasıyla, gerek deniz hamamlarıyla, hem döneminin seçkin bir yapısı, hem de Boğaz'a o dönemin damgasını vuran eklektik anlayışa uygun yapıların belki de en
özgünlerinden biriydi.
Acar Avunduk, yalının TAÇ Vakfı' nın restorasyonunda çok budanmış, sadeleştirilmiş ve özgün kimliğinden çok uzaklaştırılmış olduğunu belirtiyor. 'Tetraki'nin çizgilerinde o döneme damgasını vuran eklektik anlayış var. Cephelerde süslemeler, çatıda ahşap korkuluklar, haremin üzerinde bir fener var. Bütün cephelerde belirli bir ölçüde süsleme gayreti gösterilmiş ve bu içeriye daha çok yansımış. Yapıdaki hakim üslup yalının adeta bir minyatürü olan deniz hamamına da yansımış. TAÇ Vakfı restorasyonunda yapıyla hiçbir mimari bütünlüğü olmayan, kimlik taşımayan, kubbeli bir deniz hamamı önermişler" diyor. Onarım çalışmaları sırasında teknik sorunlar öne sürülerek merdiven feneri çatırım altına alınıp, ortadan kaldırılmış, öndeki teras balkonlar da yok edilmiş.
Yangının avantajı
Yahnin özgün halinin ortaya çıkarılmasıyla birlikte proje çalışmalarında yeni bir tartışma gündeme geldi: Yalı yanmadan önceki haliyle mi, yoksa inşa edildiği yıllardaki haliyle mi restore edilecekti? Zaman içerisinde binaya yapılan
eklerin taşıdığı değer de gözönüne alınmalı mıydı? Sonuçta 1890'lardaki mimari kimliği yok etmeye kimsenin hakkı olmadığına karar
verilerek, İRSIKA fotoğrafı esas alınarak projeler hazırlandı.
Yangın felaketi bir de avantaj sağlamıştı. Restorasyon uzmanlan yalıyı yapı tekniği açısından daha rahat inceleme olanağı buldu. Çünkü yangın nedeniyle bütün iskelet ortaya çıkmıştı. Böylece TAÇ Vakfı restorasyonunda ortaya atılan yalının iki dönemde inşa edildiğine dair iddia da çürütülmüş oldu. Eski görüş, deniz tarafındaki kısmın orijinal yapı, arka tarafın ise başka bir tarihte yapılan ek olduğunu savunuyordu. Acar Avunduk "Biz yapıyı inceleme fırsatı bulduk, bu tezi ortaya atan Sedat Hakkı Bey bu fırsatı hiçbir zaman bulamamıştı. Biz incelemelerimizde gördük ki, öndeki yapı strüktürünün
karakteristiği ahşabından çivisine kadar ne ise, arkadaki ek denilen kısım da aynısı. Aynı meşe dikme kullanılmış aynı çingene çivileri çakılmış. Yani yalı bir dönemde, bir bütün olarak inşa edilmiş" diyor.
Koruma personelinin üstün çabalan sonucunda yalıdaki eşyaların büyük bir kısmı yangından kurtarılmıştı. Eşyaların çoğunluğu hâlâ yalıdaki depolarda muhafaza altında tutuluyor. Üst kat yüzde yüze yakın kaybedilmiş. Alt katta dünyanın sayılı tablolanndan biri olan August Clement'in 1865 yılında yaptığı "Çölde av sahnesi" adı verilen tablosu yer alıyor.
1996 yılında yapılan keşif çalışmalarında restorasyonun mali portresi yaklaşık 10 milyon dolar olarak hesaplandı. Henüz bu miktarın sadece dörtte biri harcandı.
Banu TUNA
Restorasyonu yürüten A vunduk M im arlık’ın sahibi Acar Avunduk.
I
s t a n
b u l
Y
a z i
I
a r i
• A b d ü U iA k Ş İn a sİ His a r
Boğaziçi Medeniyeti
Bu asrın ilk yıllarında Boğaziçi -en çok hatıra getirdiği eski Venedik gibi- sanki bir göl tarzında kendi üstüne kapanmış ve kendine mahsus âdet leri ve zevkleri olan büsbütün hususî bir âlemdi. Barındırdığı ananeler kendine hâs tabiatının hu susiyetlerine katılarak ona, bazı kısımlarıyle eş bu lunduğu İstanbul medeniyetinden bile ayrılan, hu susî bir medeniyet kurmuş oluyordu.
Her sene, zamanı gelince, İstanbulun birçok semtlerinden Boğazın mahallelerine göçler başlar dı. Boğaziçinin kenarlarına yapılmış ve hâlâ kıs men olsun eski erkân sedirleri, kerevetler üstünde şilteler ve halılar üstünde yer minderleri gibi eski eşyalarla döşenmiş geniş gönüllü yalılara taşındır dı.
Boğaziçinde bilhassa sularla ışıkların oyunları esrarlı bir canlılıktadır. Yalıların Boğazı seyretme ye ayrılmış ön odalarında sulara çarpan ışıkların içeriye sıçramış akisleriyle birdenbire oda duvarı nın bir parçası bir vücudun derisi gibi ürpermeğe ve başınızın üstünde, tavanın bir parçası, bir neh rin altın sulariyle akmağa başlar. Karada temelleri üstünde sabit duran yalılar sularda, baş aşağı, te melleri havada, yüzmeğe koyulurlar. Yosun koku lu kayıkhaneler denizin mırıldanan sularını yalı nın, bir zemin kat odasının tâ altına getirirler. Bu rada yalıların gezen bir parçası, birer yavrusu gibi olan kayıklar ve sandallar, gezintileri özler gibi bekleşirlerdi. Böyle hususî kayıkları olmayanlar için de, iskele başlarında, Venedikte olduğu gibi, Boğaziçinde de, arabaların yerini tutan ve ikide birde öteye beriye gitmek için binilen kira sandal ve kayıkları bulunurdu. Birçok yerlerde deniz ke narında yalıların önlerinden geçen yollar ancak kendilerinin, daracık ve hususî ahşap rıhtımlarıy dı. Yalının kayıkhanesi önünden bitişik bir yalının rıhtımına altı desteklenmiş bir tahtanın teşkil ettiği küçücük köprüden geçilirdi. Bir sahil karşıki sahile bir bahçe gibi görünür. İçlerinde oturanlann ko nuşa konuşa bu sahilleri, bu suları seyrettikleri Şirket vapurları İstanbula gidip gelirken, Boğazın seyrine mahsus seyyar salonlara benzer. (...)
(Boğaziçi Mehtapları. 1942)
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi