r
Saz âleminden imamlığa geçeni
W t / v W V W « W 'W T V .V V W r W V > A m * / ır W * W ^ ^ T W T V * / V w ' A/* W V W T W T W r ı ? W ? w v « ^ r w v w v w v w m ^ » W t s i / y w i N >
• •
Ustad, Sadettin Kaynağa
/ W < " - W
A
m
J ir
0
Birkaç Sual Soruyorum!
v
- r ^ tv *> M ı
i
Saym, üstad, Sadettin Kay-;, nak;
Gazetede bir mülâkatımzı o- i kudum, Bu mülâkatm size ait olduğuna inanamadım. Acaba doğru mudur? Yoksa uydurma mıdır? Uydurma ise mesele yoktur, doğru ise aşağıdaki hu susları yazmakta beni mazur görünüz!
Muhabir, mülâkata başlar ken şöyle bir başlangıç yapı yor: «... Birden inanamadım, saz âlemimizin, filimlerimizin üstat musikişinası, nasıl olur da Beyoğlunun kaloriferli apar tımanlarını, sazı sözü terkeder ve gider bir camiye imam o- lur?»
Sizin gibi bir musiki üstadı bu fıkraların açık bir istihza ol duğunu elbet takdir eder. F a kat anlıyamadığım bir mesele var. Muhabir mi sizinle istihza ediyor, siz mi muhabirle istihza ediyorsunuz? Yoksa ikiniz el birliği yaparak (500) milyonun bağlı bulunduğu dinimizle mi istihza ediyorsunuz?
Malûmunuzdur ki, âyeti ke rime sarihtir. Buyuruluyor ki: «Mü’minlerle mülâki olunca, derler ki, biz iman ettik, şey- tanlariyle başbaşa kalınca der ler ki, biz sizinle b eraberiz, on larla istihza ediyoruz. Halbuki Allah onlarla istihza ediyor ve onları tuğyanlarında hakikati görmekten mahrum, kör olarak bırakıyor.»
Sizin Sultanahmet Camii Şe rifine imam tâyin olunduğunu zu duyduğum vakit bir cihetten i memnun oldum, bir cihetten korktum. Memnun olduğum,.,ci het, senelerce Kur’anı Kerimin j
nûru altında hamleyi K u ran l rütbesine nail olmuştunuz. B i5 raz sonra bu mukaddes vazifeyi bırakarak tam onun zıddı bulu nan sefahet âlemine girdiniz, sefahathanelerin sahnelerinde güzel nağmelerinizle halkın zev kini tahrik ederek dünyanızı, tam bir saadete gark ettiniz. Hakikaten gıpta edilecek dün yevî bir hayata başladınız.. Memleketin kıymetli musiki üs tadı oldunuz, bu yetmiyormuş gibi sinama perdelerine kadar geçerek bu hayatınızı tesbit e- dip ebedileştirdiniz ve öldükten sonra ayni perdede berhayat imiş gibi görünmenin gayesine nail olmuşsunuz. Bu kadar mü- ga’şa’ bir hayattan r >nra (her t şey aslına rücu) eder kaidesine göre, bu sefih hayattan bıka rak Kur’ana ve mabede iltica etmişsiniz, bu da din âlemimize j ' bir kazançtır. Çünkü din haya tımız o kadar kötü bir vaziyete sokulmuştur ki, çok güzel sesli bir hafız zuhur edince cami ve mabet kapısında aç bırakıldığı için, hemen bir sefahathaneye kapağı atar, mabedi terkeder- di. Bu suretle mabetten sefa- hathanelere mühim bir göç baş lamıştı. (Her kemâlin bir zeva li var) kaidesine göre, sizde aslınıza rücu ederek sefahatha neden ibadethaneye aksi bir is tikametle Allaha muhaceret et tiniz ve siz bu kabil muhacirle rin evvelûn) larından olmuş sunuz, bundan çok memnun ol muştum.
Müsaadenizle korktuğum ci heti de izah edeyim: inkılâp na mı altında camilere de mi din sizlik sokulacaktır ? Senelerce Masonların gevelediği din tah ribatını (reformu) kendileri ya pamadılar ve yapmağa imkân bulamadılar da Diyanet işleri teşkilâtının saffetinden bilistjfa de hafız ve imamlarla mı yapa
caklar? İbrahim Alâettin’in anlattığı gibi müezzin mahîelle rine birer piyano koyarak ha lıların yerine iskemle atarak kiliseye mi benzetecekler? Mu sîkişinas bir üstadın camiye imam olması, bunun başlangıcı mıdır? Ne saklıyayım, korktu ğum noktalar bunlar idi. Bu zihnime gelmekle beraber, si zin gibi imanında şüphe edilmi- yen bir zatın buna âlet olacağı na asla inanmam, bununla be raber size isnat olunan mülâka tın bir kısmını sizinle birlikte tahlil edelim:
Muhabir sizden naklen diyor k i: «Musiki mabetlerden doğ muş, mabetlerde yaşamış, ve mabetlerden hariç taşmıştır. Şark ve garp bu hakikati hiç bir zaman inkâr edemez,»
Biz İslâm dininde böyle bir şey işitmedik, hattâ Kur’an-ı Kerimi teğanni ile okuyanlara, Kur’an-ı Kerim lânet eder mea lindeki hâdisi şerif malûmdur. Musiki bir ilimdir, onun ilim ol duğunu biz inkâr etmeyiz. Hat tâ şehveti tahrik etmezse zevk le dinlemekte beis yoktur, an cak bunun bir din ilmi olduğu na kani değiliz ve İslâm mabet lerinden böyle bir şey çıkma mıştır. Edyanı batıla mı.sikiye büyük ehemmiyet vermiş ve~ bâlen de vermektedir. Bunun sebebi onlar ııağmatı ilâhiye- den mahrumdurlar da, insaıı nağmelerine arzı ihtiyaç edi yorlar. Her imam ve her müez zin musiki bilmelidir. Fakat bu nu bilmek Kur’an-ı Kerimi (Acemaşiran, Hicazkârı kürdi) makamından okumak için de ğildir. Bilâkis bu nağmelerden korunmak için musiki bilmeli; dir. Aksi takdirde kendisini musikiye kaptıran bir hafız, «çok Kur’an okuyanlar vardır ki, Kur’an onlara lânet eder» itabına uğrar. Bu cevap sizin
ağzınıza yakışmıyordu. Yakışa cak cevap buydu: «Ben musiki şinasım, ilhan ile Kur’an oku- | yan ve camilerimizi hayıhûy curcunasiyle havra ve kiliseye benzeterek huzu’ ve buşuu m â ni olan saffeti imanıyeye mu gayir hareket edenleri islâh edeceğim» maalesef bunun tam . aksini söylemişsiniz.
Yine muhabir sizden naklen | diyor k i: «Böyle şey yok, birj elimiz oradadır, ne film işlerini; ve ne de musikiyi bırakmış de ğiliz..»
’ '
i
Sinema ile sefahat salonları Sultanahmet Camii Şerifi mih- rabiyle bir araya cemoluna- maz. İkisinden birisini tercihe, mecbursunuz. Nitekim bir A- merikalı sinema kralı, İslâm dinini kabul ettiği vakit, «Sine ma ile İslâm dini bir arada ola maz, senelerle mücadele ettim, nihayet Allah ruhuma ilham etti sanatımı dinime feda et tim» diyordu. Yeni İslâm olan bir Amerikalı bunu yapar* da hâmele-i Kur’andan bulunan ha fız Sadettin neye yapmasın!.
İki cümlenizi de çok çirkin | görmüştüm. (İmamların yakası kirli..) şeklinde tavsif etmişsi niz. Varlığı olan herhangi bir insan kirli gezmez, bilhassa ne- zafeti imandan sayan bir din adamı bunu asla yapmaz. F a kat zaruret her kötülüğün ba şıdır. Böyle bir mecburiyeti, din icabı gibi göstererek, bu vesile ile imamlara hücumunuz yakışır mı?
Teceddüt yapacağım? demiş siniz. Sizin bu cümlenizle Emin Yalman’ın (reformü) arasımda ne fark vardır? Sakallarınızın İki tarafını kesecekmişsiniz böy le sakallara bizim örf ve âdet lerimizde (Frenk sakalı) der ler. Herkes istediği gibi sakal bırakır. Ancak bir cami imamı olarak sakal bırakacak zatın, böyle sakal bırakması lâyık de ğildir. Sakal sünnettir. Fakat Efendimizin sakalı gibi cihar- yâri güzinin sakallan gibi eazı- mı îslâmın sakallan gibi olan lar sünnetitr. Yoksa Kirk dr efendinin sakalı imam sakatı
olamaz.
,• j
Bütün dindaşlarınız sizden; rencide olmuştur. Bu beyanatı- j nızı tashih ve tekzip ediniz.:! Saygılar,
Abdürrahim Zapsu