• Sonuç bulunamadı

Tevfik Fikret ve Edebiyatı Cedide müzesi dün açıldı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tevfik Fikret ve Edebiyatı Cedide müzesi dün açıldı"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

■ B im sutssg

1

revfik fikret ve Edebiyatı

Cedide miizesi dün acildi

- n /*■. r . n t fi, 3

TT-St

!____ ¿ i _

OH*

M illi Eğitim Bakam, Vali, Hüseyin

Cahit Yalçın ve filo zo f 'Rıza Tevfik

tarafından nutuklar söylendi

Rumelihisannda Tevfik Fikret’in

Âşiyanında kurulan müzenin açılış töreni dün yapılnuştır.

Törende Millî Eğitim Bakanı

B. Haşan Âli Yücel, Vali ve Beledi­ ye reisi Dr. Lûtfi Kırdar, Parti reisi Fikret Sılay, şehrimizde bulunan m il­ let vekilleri, edebiyatçılar, Dr. Adanan Adıvar, filozof Rıza Tevfik, gazeteci­ ler ve Fikret’i sevenler hazır bulun­ muşlardır.

Törene Haşan Âli Yücel’in bir söy­ levde başlanmıştır. Bakan, «Fikretin dostları» diye başlıyan nutkunda de­ miştir ki:

«Fikret, bütün hayatında, tahakkü­ me, her türlü istibdada, dini, siyasi, dünyevi, uhrevî esaretlere İsyan et­ miş bir şairimizdir. (Doksan beşe doğ­ ru) ile (Tarihi kadim) yerdeki taçla

gökteki tahtın mütecaviz tahakkü­

müne baş kaldıran bir tuğyandır. Ona İmansız diyenlerden çok daha mümin olan Fikret’i, gayz duyduğu velâyet- lerin yıkıldığı bu devirde hatırlama­ mak günah olur.

Bir sanatkâr için hayalinde yaşattığı ideale nispetle gerçek hayatın iğri büğrülüklerinl, çirkin ve aşağı cihet­ lerini görerek isyan etmek, o ideale özlemin ters yüzü olabilir. Fakat Fik­ ret’te bu ideal nedir? Onu hayatından ve eserinden kesin olarak çıkarmak bana kolay görünmüyor. Tam tekçi bir düşünüşle insanların benliklerini dokuyan her türlü ihtiraslardan sıyrı­ lıp tertemiz ve masum olmalarını is­ tiyor idiyse «İnsan melek olsaydı ci­ han Cennet olurdu» imkânsızlığını bu istekle nasıl bağdaştırabilirdi? Ken­ disi böyle bir melek miydi? Hayatı­ nın hangi anlarında, daha hafif so­ ralım, böyle bir melek olduğuna ken­ di de inanabildi? Doğrudan doğruya hayatı masum ve İnsanı mel’un say­ mak fikri, sanırım, daha kolay kabul edilecek bir düşünce değildir. Çünkü İnsanın dışında ne hayat, ne lânet, ne kirlilik, ne temizlik vardır. Bütün bu kıymetler, insana nispetlerdir. «Lânet bize ey hayat, sen masum ve mübeecelsin» sözündeki hayattan mu- , radı uzv varlığımız ise, onun ne ka- | dar vefasız, ne kadar aldatıcı ve ni­

hayet öldürücü olduğunu Fikret'in tunç bir heykel gibi sağlam bünyesi­ nin elli yıl bile dayanmadan yıkılı­ şında görmez miyiz? Yok, maksadı «Ben iyi, biz fena» düsturunun tersi olarak «Tek fena, topluluk İyi» demek

istediyse cemiyetten kaçmaması ve

kütle içinde fenalıklarla dövüşmesi gerektir. Demek bu da değil...

İşte bütün bu tezatlar, Fikret’in

benliğini dokudu. Fikret, şairdi. Şair­ di, fakat çiçeklerde, kuşlarda ve ka­ dında durmıyan, modaya uymıyan bir şair. Fikret’in cemiyet davalarile, ta ­ biat üstü varlıklara yönelen düşünce­

lerde sanatının yapısını kurduğu

muhakkaktır.Cemiyetten uzak kalarak cemiyeti düşünmek.« Ne güç! Fikret ve arkadaşları, devirlerinin icabı, dü­ zenli bir öğretimden geçemediler. Ha­ yatlarının akışına ve götürüşüne gö­

re okudular, düşündüler. Her biri

kendi anlayışını, kendi ellerde yoğur­

mağa ve yaratmağa mecbur oldu.

Gençtder; boğucu bir istibdadın b a- 'sıncı altında idiler. Kurtulmayı kaç­

mada buldular. «Y en i Yurt», bir «H a ­ yatı muhayyel» di. Ne yapsınlar, on ­ lara yol gösteren olmadı; kendi yol­ larını kendileri aradılar. Emeklerini unutamayız; buluşlarını tam kabul edemediğimiz gibi. Daima bir nura doğru koştular. Şinasl, Namık Kemal ve Fikret bu yorgunlukla değil midir ki elliye varmadan öldüler.

Fikret’te, devrinin tâbirini kullana- rak söyliyeyim; iştirâki meyider arı- yanlann isabetlerinde şüphe olduğu­ na işaretin yeri gelmiştir.

... Fikret vatanının toprak ve mil­ letinin nev’l beşer olduğu fikrini « Ha­ lûk’un Amentüsü» nün ikinci nassı

olmak üzere ifade ediyor. Birincisi,

«Bir kudreti külliyeye iman» dır. Şu halde tekrarladığımız sözü, ancak bir nevi dini ve metafizik inanı söyleyişe benziyor. Bugünkü anlayışla da söy- Hyebiltrdî. Bunun üstünde durmuyo­ rum. Bizim aramamız onun asıl fik ­ rini bulup çıkarmak içindir. Böyle de olsa, bu kadar geniş ve sınırsız bir sevgiyi terennüm ederken Fikret’i her şeyden teneffür eder görmek, bizi şa­ şırtmaktadır. Fikret’te acıyarak sev­ diği hastasından iğrenip tiksinen bir hekim hali var. İyimser, optimist ol­ maksızın idealist olmak kadar tezatlı bir muhal!... Kendini cemiyetin çok üstünde gördüğünden doğan çekin­ genliği ve alınganlığı, varlığını en kü­ çük bir nezahetsizlikten koruma cehdi gibi şahsiyetinde devamlıdır. Şair ola­ rak mazur görmemiz gereken tezat­ larını, bir fikir adamı olarak her za- i man tcnkidedeceklerln bulunması ta ­

biidir. Fikret'te dinli, dinsiz, sosyalist, endividüalist meyillerin sistemleşme­ den yan yan duruşu, hayatında ve ölümünde onun türlü türlü anlaşıl­ masına ve hattâ taşlanmasına

sebe-bolmuştur. Bundan sonra da böyle olacaktır.

Meslektaşımız Fikret, öğretmen ola­ rak da hem başarılı, hem başarısızdı. Fikret, gözlerini kütleye çevirmiş, en­ gin bir öğretici ruhunda olsaydı, ba­

balarının içinde doğup büyüdüğü

Çankırı'nın Dalgos köyünü de araşma alan irfan karargâhları kurmak için, hiç olmazsa iştiyakını anlatıcı, sarih, tahassürler söyler veya bu hasretleri a

gidermek için hareketler yapardı.

Onun köyüne okulu yaptıran zihniyet, işte gerçek cemiyetçi ve kütleci zihni­ yet! Bu millete yaygın öğretme, ve kültür anlayışı, ancak Cumhuriyetin eseridir. Fikret, iki gür sakallı çehre­ yi uzun yıllar, hayalinde bir gulya- bani gibi taşıdı. Fakat zamanla anlı­ yoruz kİ Emrullah Efendi Millî Eğitim dâvasını tutmakta Fikret’ten üstün; Ahmet Mithat Efendi kütle kalkın­ masında uyanık bir «timsali irfan»dır.

Arkadaşlarından bugün yaşıyanlar

gibi, Fikret de aramızda bulunsaydı, belki yetmişini geçirdiği ömür yılla­ rında bu zihniyete katılacaktı. Ne ya­

zık, kendini tashih etme imkânım

ölüm, ondan esirgemiş bulunuyor. Devrini Fikret kadar doldurabilmiş şair her edebiyatın tarihinde az bulu­ nur.

«... Fikret, ağır bir istibdadın hüküm sürdüğü nefes alınmaz bir devirde ya­ şamanın bütün esintilerini, sıkıntıla­ rını, içeri İtilmelerini dile getirdi. Fikret, tek’in ahlâkı bakımından ka­ zandığı her türlü nezahete rağmen, bugünün gençliğine yetkin bir örnek

olarak gösterilemez. Fikret, hayrını

düşündüğü cemiyetin iyiliği için on­ dan kaçıp bir kartal gibi bu yuvaya

kendini kapamamalıydı. İçinde bu­

lunduğu cemiyetin kusurlarına ve ku­ surlularına yüz çevirmeyip görevinin bu kusurları silmek olduğunu anla­

malıydı. Fikret, en kısa söyleyişle,

sevdiklerinin içinde kalmalıydı. ... Yetiştirdiğimiz büyük insanlar ara

sında Fikret dalma var kalacaktır.

Fikret hasta iken de büyüktü. Hasta­ lığının ne zaman başladığını bilseydik hakkmdaki fikirlerimizin doğruluğu daha emniyetle sağlanabilirdi. İnsan vücudundaki keşfi güç değişmelerin düşünme organlarındaki kötü tepki­ lerini kim inkâr edebilir? Bu hüküm­

ler her ne olursa olsun, Fikret'te,

kendisinden alınacak d rsler, her za­ man bulunacaktır. Mürebbiliğlnin ve öğreticiliğinin bu cephesinde ne Fik- | ret kendisi istifaya salâhiyetll, ne de her hangi bir makam onu azle m uk- j

tedirdir.

Fikret’in terli ve nurlu alnında,

adını daima sevgi ile andığı vatanın, dudakları ile bıraktığı şefkat izleri si­ linmeden kalacaktır.»

B. Haşan Âli Yücel’in söylevinden sonra Vali Dr. Lûtfi Kırdar söz ala­ rak bir nutuk söylemiştir.

V alinin nutku

Vali ve Belediye Reisi Dr. Lûtfi K ır- dar söylediği nutukta, Âşiyan’ı bir Edebiyatı Cedide müzesi haline ge­ tirmek teşebbüsünün Milli Eğitim Ba­ kam Haşan Âli Yücel’e ait olduğunu söyledikten sonra demiştir ki:

«Biraz sonra ziyaret edeceğiniz

Âşiyan’da Edebiyatı Cedidenin mü- beşşirîeri olan Abdülhak Hâmit, Re- caî zade Ekrem ve Sami paşa zade

Sezai’ye ait eserler ve hâtıralarla

Edebiyatı Cedidenin alemdarı olan

Tevfik Fikret’e ait eserler ve hâtıralar bir araya toplanmıştır.

Fikret’in bayrağı altında birleşen diğer Edebiyatı Cedide şahsiyetleri­ nin eserlerini ve hâtıralarım da bu­ rada bir abraya toplamak karariyle işe başladıksa da, kâfi derecede vesika bulamadığımız için, henüz müzenin bu kısmı ikmal edilememiştir.

Âşiyan’ın satın alınmasında bize

yardımda bulunan Dr. Adnan Adıvar ile müzenin Fikret’e alt kısmının tan­ ziminde bize kıymetli muavenetlerde bulunan bayan Nazime Tevfik Fikret ve Hüseyin Cahit Yalçın’a teşekkürle­ rimizi arzederiz.

Tevfik Fikret’in ve arkadaşlarının ruhunu şadedecek olan bu ilk Edebi­ yat müzesi sayın Haşan Âli Yücel’in teşvikiyle kurulmuş olduğu için kendi sine İstanbul şehri adına şükranları­ mızı sunarım.»

Validen sonra müzenin kurulmasın­ da yardımı dokunan B. Hüseyin Ca­ hit Yalçın konuşmuş, Fikret’in edebî şahsiyetini, edebiyata yaptığı hizmet­ leri belirtmiş ve hususi hayatından bahsetmiştir.

Mütaakıben filozof Rıza Tevfik de Fikretle olan arkadaşlığından, Fikre­ tin insanı taraflarından bahsederek Fikrete ait birkaç vakayı hikâye et­ miştir.

Söylevlerden sonra müze Milli Eği­ tim Bakanı B. Haşan Âli Yücel tara­ fından açılarak içerisi gezllmiştir.

şk Fatih Halkevi temsil şubesi, 20 kişilik bir kafile ile İzmit sellilüz kâ­ ğıt fabrikasında bir müsamere ver­ mek üzere İzmit’e hareket etmiştir.

Kişisel A rşivlerde İs ta n b u l Belleği Taha T oros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

“doctoral health control belief ” and lower “negative beliefs regarding surgical pain and narcotics analgesics” tended to use non-pharmacological pain coping strategies

As the meaningful units are taught later on in SBSM, joining up letters (sounds) initially lead pupils to problems with reading skills and mistakes. Therefore the units learned

Preoperatif ve postoperatif trombosit agregasyonu epinefrin testi için grafik Preoperatif dönemdeki ristosetin ile yapılan agregasyon testi sonuçlarında gruplar arasında anlamlı

Çalışma sonucunda, (1) öğretmenlerinin okul müdürlerine güvenmelerinin; öğretmenlerin okul müdürünün, yeterli, etik davranan ve öğretmene destek davranışı

Necmettin Erbakan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi Büşra GÖNENÇ SOLSUN‟un “Aksaray Üniversitesi

[r]

Fakir BAYKURT Tarık BUĞRA Necdet TEKVEŞLİ Oğuz ARIKALI Haldun TANER Aydın KOZAĞACI NU. Taner Fikret

Somyada kımıltısız yatan ka­ fa ninenindi: «Padişahımız ikin di divanından sonra Belgrad’a dönmüştü. Odanın içinde bir boydan öbür boya konsol denli