• Sonuç bulunamadı

[Taha Toros ile ilgili çeşitli gazete kupürlerinin toplanmış olduğu defter]

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "[Taha Toros ile ilgili çeşitli gazete kupürlerinin toplanmış olduğu defter]"

Copied!
28
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

Taha Ay Beyin şiir kitabı :

Toros

D em etleri

Bu gün çıkıyor

(3)

EDEBİ TETKİKLER :

[*] “ Toros demetleri

ve Taha Ay

Kendisini çok sevdiğim , arkadaşım Taha Ay “ Toros Demetleri ,,ni kitap halinde neşretti . Bu eser , kuru bir yenilik iddiası taşımaması itibarile . diğerlerinden ayrı bir meziyeti haiz bulunuyor .

Yenilik , san’atta lerdileşmektir . Fakat bu teferrüt, bediî bir “ orijinalite ” ye istinat ederse makbuldür . Yoksa , İbda kaygusuyle, mağlarının inşa “ konfesyon „ unu alabildiğine , firensiz bir tren gibi işletenler ; ortaya acibelerden başka bir şey dökmüş olmazlar . işte bu nevi şair ve muharrirler , züppelerin “ egzotik,, bir zevkle cemi­ yette yaptıklarını edebiyata tatbik etmeğe kalkışıyorlar . Buna . yeni­ likten ziyade , “ paradoks „ demek daha münasiptir .

* * *

“ Toros demetleri ,, ne böyle bir “ paradoksoloji ,, mecmuası ve ne de bir fantazi mahsulpdiir . İlâhî Toroslarııı kucağında büyüyen bu Toros çocuğu , mevzularını hayattau almıştır . Ve bence eserin en büyük hususiyeti Toroslarla Taha Ay arasındaki bu irtibattadır . Takip ettiği yeni çığırı bütün şiirlerinden anlamak mümkündür .

Şair “ eserini erken çıkardın , daha beklemelidin ,, deye itiraz edeceklere kendisi cevap veriyor :

Erken açtı donuırcıık ,, derlerse neye yarar ? Bir az daha beklese solacaldı demetim . ,,

Şiirlerde “ mahallî renk ,, o kadarn bariz ki . . Bakınız şu parça Torosları ne güzel canlandırıyor.

Taş bir oluk

Ve taşları yalayarak akan sonk bir sıı . . , Estiinde oyuk

Sapsarı

Bir m erm er ;

Ortasında yolcu imzaları . . .

Altında maziyi hatırlatan

İnsanı aylatan *

j-Paslı seneler.,.

Akıyor caın

Tekneye su

. .

Çoyalıyor yıiriiltüler

l*| Bu tenkit “ Toros Demetleri ” ııin neşri ınüuasebetile “ Türk Sözü” gazetesinde çıkmıştı. Bir gencin diğer bir gence ait olan bu yazısını iktibas ediyoruz .

(4)

Her akşam

Burdu sulanır sürüler , Birikir köylüler

Söylenir türküler . . . ,,

Şair bizi ile karış karış gezdiği Torosla sürüklüyor : “ Dağlar ay ışığında erirken birer b ir e r,

Gümüşten pul yiy erek raksediyor serviler ,,

*

¥ ¥

Kitabın son şahifelerindc , diğerlerine benzemeyen iki Şiir var : Ygamurla baş başa ve Azap . . Şiirleri içinde en ziyade beğendiğim Azab’ı bana ithâf ediyor :

Nasıl şiire kalbolsun içimdeki azabım . . Keskin bir zehir gibi süzülen ıztırabım ,

Damarımdaki kanda eriyor damla damla , ,,

Dedikten sonra sevincinin nasıl azaba tahevvül ettiğini anlatıyor: “ Ön sekiz yıl yaşadı sevincim dar yök siim d e,

Nihayet o da bugün can veriyor önümde Yerini başkasına terketti ayır ayır. . „

Bilhassa şu mısralar ne kadar samimidir . İnsan , bunları okurken, rakik bir kalbin daima elemle tebeddül eden nenelerini duyuyor :

Gençken içi ihtiyar olmak bitsen ne acı . . Bu azabın yeyâne kullandığım ilâcı

Son yünlerde' tükenen (¡özlerimin yaşıdır . „

San’atkar ,, onunu en çok muvaffak olduğu parçalardan biridir : “ Haşin yumruklarını şaplarlarda bayrıma ,

Hayata damla damla ruh katar sanatkârlar

Zalnız burada sair “ gongorisrtı ,, e kapılmış . . “ Haşin „ yerine daha mutedil bir kelime kullanabil irili .Mam af i sanatkâr çok kuvvetle tasvir edilmiş .

Bütün bir hazla çarpar , sanat karşında kalpler , Bir buhurdan halinde bütün damarlar kaynar . .

Bir Allah kudretile yaratır birşaheser „ . . Bence küçük bir Allah yibidir her sanatkâr . „

Eseri temamile okuyunca her halde size ümitler vadeden bir kabi - liyet göreceksiniz. Yalnız unutmayınız ki, genç dostum henüz on dokuz yaşındadır . Ve l'oros şairinden daha olgun eserler beklemek hakkı - mızdır .

(5)

y Scsi/i/nft,.pMt***. „>'v i /V t" •:

f i ' •• i?7 ^ •'*

İ k i ş iir m ecm uası

« T o r o » U e n ır tlr r i—V irm i Y a y »

G en ç bir şairin diğer iki şair arkadaşı için yazıp gön derdiği bu tenkidi pek samimi gördğûm üz için d erced iy oru z (U yanış)

Şu geçen ay zarfında İstanbul’da intişar eden şiir mecmualarına Anadolu’da yetişen şairlerin de eserleri karıştı. Henüz tahsil çağında bulunan bu gençler ha­ yat gürültüsüne karışmadan şiirlerim bize küçük birer demet halinde verdiler. İlk eselerini s a f bir suretle orta­ ya atmaktan çekinmediler. Bunlardan biri«Toros De­ metleri», diğeri «Yirmi Yaş»i?r. «Toros Demetleri» isminden de anlaşıldığı üzere mahallî hisleri terennüm eden bir eserdir.

Şair; yalçın Torosdağlarmda, baygın Adana ova­ larında,Reyhan sahillerinde dolaşmış, gördüğü manzara­ ları parça, parça birer tabiat tablosu halinde şiirlerin­ de göstermiştir. Zaten şair kitabının ilk saJıifesinde bu­ nu itiraf ediyor:

M ağrur, yeşil T o r o s ’ un narin eteklerinde Çam kokusu em erek bu dem eti tapladım . Nergisi d a ğd a buldum , m en ekşeyi en gin d e, B eyaz k öy kızlarının harm anına uğradım . Bu dem etin için d e birkaç kır çiçe ğ i var) Ne yapayım , bu kadar yola b ild i kudretim . Erken açtı tom urcuk derlerse n eye yarar ? Biraz daha b eklese sola ca ktı d em etim .

Şair eserini takdim ederken samimî görünüyor, ya ­ zıları ruha sıcak ve tabiî geliyor. Biraz daha beklerse demetinin solacağından korkuyor. Fakat şairin demeti renkli ve kokulu olmakla beraber hatasız denemez. Oku­ yucu kusurunu gençliğine bağışlar. Şair de bu yolda durmadan çalışırsa bize daha nefis eserler verebilir.

« Yirmi Yaş » a gelince; daha kitabının ilk salıife- sinde samimî bir itirafta bulunan şair, şiirlerinde der­

hal vadini unutuyor. Girdiği mevzua çalakalem bir hızla başlıyor. Şair heycanltdır, fakat harareti çabuk sönüyor.

H er vadide dolaşmış, her çeşitten kendine numu­ neler aramış. Bazan Anadolu’da gezmiş, hasret derdini duymuş, kaybettiği sevgilisini aramış, sönen hatıraları­ nı ihya etmiş, hisleri çoşkun, yazıları bilhassa samimî­ dir. Şairin olgun kanatları var, çok eski mevzulara ye­ ni bir ahenk verebiliyor:

İnsanların taptığı dört kalın kitap b ile

Ne kim seye bu kadar dert verd i, h eycan verdi [*] «V en ü s» diye yapılan m erm ere bile, bile

A n ladım putperestler niçin ö y le can verdi.

Şairin hisleri taze ve temiz, ifade tarzı oldukça

ye-H

(6)

i

Sayfa :2

s* r ı ^ t ?

Açık mektup

— n —1 > iı ı

«Toros demetleri» vesilesiyle :

— Bürhan a ve Kemal beye_

t

Ne o çocuklar,

Çocukluk rekabeti sizi

buna mı mecbur ette...

Boyun eğdiğiniz mecbu­

riyetin, alâka gösterilmi-

yecek bir lıal olduğunun

farkına varamadınız mı?..

Ben « Eser mi » yi ve

«Şairin Demeti» ni okur­

ken sizi düşündüm ve

siz, gözlerimin önüne bir

« Cebir » bocası kıyafe­

tiyle çıktınız. Uaıııya siz

edebiyatımıza yeni

bir

renk, asil bir cebre ve

ııe bileyim işte.... Türk-

çelik vermek için çalışa­

cak, elinizi uzatıp uzanan

ellere sarılacaktınız?.. Ne­

den sözünüzü anlaşama­

mış [olmak cinayetinin

kahremanı ağzında çiğ­

nettiniz ?..

O yolun, Edebiyatımıza

asil bir çehre vermek yo­

lunun yolcusu olmaktan

usanarak « Ne olursa ol­

sun» çıkmazının kösesin-

a it

de kireçli yer araımya mı

başladınız ?.. « Toros De­

metleri » ni ben de oku-*

dıım ve Toroslardan

ci-a

çek toplayıp demet yapan

gencin emeğine acımadım.

Gelebek, çiçekten çiçe­

ğe koşarken emdiği usa­

reden

hepsini

zevkına

a vı ramaz.

«-Taba Ay, yeni ve ilk

eseriyle bize tam bir btf-

kel hediye edemediyse biz

o demetten eyi çiçekler

Yp solmamış tüveyçlcr

ayıra biliriz. Bunu arayıp

bulmadan genç bir hevesi

yolumuzun, eli elimizde

ve hissi içimizde cocunu

ö O

bırakmak için neden inat

ettiniz ?.. Ben öyle sanı-

yordum ki siz onun önün­

de fenar tutacak, yazıla­

rınızın onun L.de ıııeş’-

ale almasına çalışacaksı­

nız.... Bu olmadı cocııklar

* o

ve siz bu iki yazınızla yo­

lumuza diken serptiniz.

-Sizinle yola çıkmanın doğ

ru olmadığını anlattınız.

« Toros Demetleri » size

şunları vermedi mi?..

tt

Yıkayınız yağmurlar,

lekelenen içimi

o

siz kazınız bir mezar

gömeyim sevincimi

(7)

Ne yazık bile bile kör

olacaksa ruhum

Attığım her lıatvayı se­

lâmlarsa uçurum

o

Kim tahammül edecek

böyle acı bayata

gençken içi ihtiyar olmak

bilsen ne acı

Bu azabın yegâne kullan­

dığım ilâcı

Son günlerde tükenen göz­

lerimin yaşıdır

Ne yeşil yaprak kalmış ne

bir el kadar gölge

Saatlarca aradım gönlüm

inansın diye

Ağacın kovuğuna sakladı­

ğın saçları

Fatmanın sevincini hisse­

diyor kuzular

O çeşmeye gelince oluktan

taşar sular

Bu sevdanın sonuna atlar

vakit* oldular

Hepsi,«fatma bizimle kaçar»

diye kişniyor

Bağrını güneş yakınış na­

sırlanmış elleri

Akşam köye dönerken bu

Toros güzelleri

Her çeşmenin başında bir

türkü söylüyorlar

Şimdi koklayın çocuk­

lar... burunlarınız, son re­

kabet hırsının, rekabet

olmıvan lnrsm son zerre-

lerini de harice atsın...

ondan sonra koklayın ve

dikkat edin : içinizde o

o

fena hırs kalmamış olsun.,

ciğerlerinize dolan şiirdir,

lıis şiiridir ,

bizim yolu­

muzun şiiridir cocııklar ..

o o o

Taba Av, Toros eocukla-

ı ile voltunuza bir kazma

V

vurdu, yolumuzdan bir

kürek çamur âtlı., onun

o

yarınını bekliydim ve siz

ondan soracaklarınızı, yo­

lumuzun başında değil,

nihayetinde sorun. İyi mi

siniz.. Selâmlar ...

Muzaffer

(8)

Sayfa 5

£

s s

T E N K İ T

“ A t s ı z

K i t a p , ,

“Toros Mecmuası,,

Vehbi Cem, Mehmet Cev­ det, Haşan İzzetin imzalarını doksan sayfalık bir kitabın

içinde buluşmuş görüyoruz.

Son zamanlarda yeni nesil

gençlerinin sık sık müracaat

ettikleri bu müşterek eser

neşretmek usulü umumileşti.

Daha geçenlerde yedi genç, “ tzmirden sesler,, isminde bir kitap neşretmişlerdi.

Hilmi Kütüphanesi tarafın­ dan basılan bu kitabın adı

yoktur, yahut ismi “ Adsız

kitap „Jtır. Mukaddimesinde

saltanat döküntüsü edebiyatın harabelerinde yeni edebî ma­ mureler kurmak isteyen gençli­ ğin taşkınlığı ve iddiası var. Fakat, içindeki yazılar okun­ duktan sonra, bu kitabı ga­ yesine varmış bir eser değil,

bir hareket noktası olarak

kabul etmek lâzımgeliyor;

yahut bu kitap, yayından

çıkmış bir oktur ve gayet

uzun bir mesafeden sonra

varacağı hedefe vasıl olup olmıyacağmı anlamak için bek­ leyeceğimiz muhakkaktır.

Edebiyatı, mutlak surette, İçtimaî ve siyasî temayüllerin bir ifadesi gibi kabul eden bugünkü Rusya, biraz da bu­ günkü Almanyadan sonra, biz­ de de yeni neslin eserlerinde

j

açık veya kapalı bir takım ide­

olojilere tesadüf etmemek

mümkün değildir. “ Adsız ki­ tap,, muharrirleri, ilk şiirlerin- | de demokrasiye doğru kanat açtıklarını söylüyorlar. Fakat eserin galip rengi, yeşile hü­ cum eden kırmızıdır. Hemen hemen her yazıda proletaryaya şefkat ve merhamet, burjuva­ ya öfke ve kin var. O halde

bu eser, zihnî olarak

demokrat ve temayül olarak

müfrit sosyalisttir.

Bir san’at eserinin bizde herhangi bir fırka programı hatırası uyandırmaması lâzım- gelir. Bence siyasî edebiyatın en güzel nev’i nutuklar ve hitabelerdir. Bunu da sokak ve kürsü poletikacılarına

bira-Irfllım fl

Muharriri: P , S.

Bu kitapta, şiirlerin ve ne* sirlerin şekli “ Serbest tarz„dır. Ben kırık mısralı vezinsiz veya kesik cümleli yazıların Garptaki yeni san’at mekteplerinden hiç- birile alâkası olmadığına ka­ niim. Bunu yenilik ve inkılâp

zannedenler, buna, meselâ

“ fütürizm,, ismi verenlerin hep­ si yanılıyorlar. Bu serbest şek­ lin uzun bir mazisi vardır ve onu yeni bir bediiyat nevi telâk­ ki etmemiz mümkün değildir.

Bu kitapta da, son zaman­ larda neşredilen birçok şiirler­ de ve nesirlerde olduğu gibi

rakkamh cümleler, mükerrer

harfli çığlıklar, heyamolalar,

kelimeye kıymet ve kuvvet

verdirmek için harflerin teker­ rüründen istianeler ve bir hayli virgül, noktalı virgül, nida işareti ilâh... var. Yeni edebiyat nesillerinin bu şekil garabetlerine bir inkilâp unsu­ ru gibi saplanmalarına şid­ detle aleyhtarım.

Fikir ve yazı şekli olarak inkilâpçı görünmek isteyen bu kitap muharrirleri, hakikatte, sadece romantiktirler. Bütün şeniyetleri kendi “ ene,, lerinin

tamamile enfüsî mihrakından

görüyorlar ve cemiyet namına kopardıklrı çığlıklar, ferdî işti­ yaklarının ifadesinden başka bir şey değildir.

Bütün bu şekil kargaşalığı ve ideloji buhranı arasında güzel satırlara tesadüf müm­ kün oluyor. Haşan izzettin Be­ yin “ Deniz Feneri,, şiri en rnes’ut parçalarından biridir. Hayal itibârile bazı orijinalite­ lerini ve zenginliğini inkâr et­ mek kabil olmayan bu kitap karşısında üç müellifinden ümi­ dimizi kesecek kadar bedbin değiliz - P. S.

Tarsus Mecmuası

Aylar varki, Adanada, kâ­ ğıdının ve baskısının temizliği- le gözleri çeken bir mecmua intişar ediyor. Son nüshası 24 sahife çıkmıştır ve şekilce te­ miz olduğu kadar muhteviyat­ ça da zengindir.

(9)

Bu nüshasında Abdullah Cevcot Beyin “ Bizim için İâzı- molan felsefe,, isimli sıcak ve telkini bir makalesinden başka ilme, edebiyata, felsefe tarihi­ ne, ziraatçılığa, Mersinin tarihî, coğrafî, beldi vaziyetine, maa­ rife, mahallî iktisadiyata ait makaleler, resimler, anketler, istatistikler, grafikler, hikâye­ ler ve şiirler vardır. “ M. V e­

dat,, Bey, bir makalesinde

“ Pozitivizm,, in har müdafaa­ sını yapıyor ve diğer bir yazı­ sında, bizde edebiyat olmadığı iddiasında bulunanlara karşı yeni nesillerin isimlerini ve eserlerini birer delil olarak sa­ yıyor.

“ Enver Hulûsi,, Bey felsefe tarihi tetkiklerine verilmesi lâ- zımgelen ehemmiyet üzerinde durmaktadır. “ Taha A y „ ve “ Suzi„ Beylerin cidden güzel şiirlerini Torosun tepeleri yük­ sekliğinde bulanlar fazla ifrata düşmemiş olacaklardır.

Mecmuanın anketi ve ona iki Alman muharririnin verdiği cevaplar çok ehemmiyetlidir. “ Toros,, bu anketinde, genç­ liğin ferdî, zümrevî, siyasî, edebî, cinsî, ailevî temayülle­ rini anlamak için 39 tane sual soruyor. Bu ankete cevap ve­ ren Alman muharriri Dr. Frank Matzke nin sözlerine bakılırsa bugünkü Alman gençliği, umu­ miyetle müsbet hakikatlerin peşindedir ve “ nazariyeler kurmak için aerbes vakitleri az, metafizik sistemler kurmak için de imam yoktur. „

Ankete cevap veren diğer

Alman muharriri Dr. Ru-

dolf Arnheim m sözlerine

bakılırsa, Alman gençliği

mutlak felsefeden ziyade

müsbet tabiî ilimlerle meş­

guldür, fakat öteki Alman

muharririnin iddiasına rağmen gençliğin sırf nazarî cemiyet meselelerile fazla meşgul oldu­ ğunu söyliyor. Sınıflar ara­ sındaki ayrılıkların şiddetlen­ diğini. cinsî ahlâkın burjuva telâkkilerinden uzaklaştığım,

fakat zapturapttan mahrum ol­ madığını ve diktatörlüğe karşı meylanlarm müphem olduğunu kaydediyor.

Münderecatının dolgunluğu­ na rağmen kısaca, fakat son defa olmıyark bahsettiğimiz Toros mecmuasının ilk sayfa­ sındaki imzasız yazılar fazla müphem, sun’î ve karanlıktır.

Mecmuanın tekâmülü dik­

katle takip edilmiye değer.

P. S.

(10)

2 $ X irrsfr# ^ \

. ( W f ’

W *»*A *^ :B İY A T GAZETESİ ... ...

Yeni Şiirler

Raşit Riza bey ( İstanbul) “ Onun sesi,, ismindeki bugünün şairine ittihaf ettiği şiirinde üstadının se­ sini Niyagara şilâlesinin dökülüşü­ nü andıran müthiş bir nara, bir yanar dağ ıstırabının ğürlemesi ola­ rak tavsif ettikten sonra:

Çekilin

gözlerinizdek i

m iskin buğuları silin ve en derin ürperişlerle eğilin .. Şahlanan bir sayha geliyor,

Bin bir hayran çarpıntı üstünde

C oşkun bir sanat yükseliyor ...

Diye şiirini bitirmektedir. Muhak- ! kak ki Nazım Hikmet mektebinden olan bu şairde bir kabiliyet, bir alev var . “ Ve en derin ürperiş­ lerle eğilin! „ gibi ufak tefek b a ­ yağılıklara rağmen tekniği de hiç fena değildir. Methiyesinden son­ raki şiirlerini merak ediyoruz.

§ Niyazi Hiçran (Turgutlu). - Yine

Nazım Hikmet yolunda yürüyen

bir sair. Şiirnin adı “ Gezinti „ . Geceleyin dolaşıyor ve intihalarını anlatıyor:

kulak verdim bir iniltiye A ğlayordu bir yavru: A çım , anacığım açlm diye,

Anası yavrusundan, yavrusu anasından kuru. Bittiiiim

bittim

bittiiim!

iyazi hicran beyin anlaşılıyor- ki İçtimaî dertlerle alâkası vardır. Sazının tek bir teli yoktur. İyi ama bu kolay “ effet,, lerle Mehmet Emin beyin akibetine düşmek tehlikesi vardır. Fazla merhamet, fazla sa­ mimiyet bilhassa kağıt üzerinde olursa ve dudaklar da biraz zeki yalan söylemesini unutursa sanat bütün sihrini kaybeder.

§ Mehmet Enver boy “ Yörük „. Niyazi Hicrandaki zaafa temayül onda tam bir zaafa ikılâp etmiştir. “ Hayat „ ismindeki şiiri tamamiyle çocukçadır.

•Hayat... Yaşam ak yem k bulmak m ıdır?

bilm emi

Y em ekse yaşamaktan m aksat.. Bulmayan insan

ölsün mü m uhkkak?!!

Mehmet Emin bey darılmasın ama, kendisine şiir yazmadan ev­ vel daha pek çok okumayı pek çok düşünmeyi tavsiye ederiz. Bu basit hâttâ manasız şeyleri şiir lisaniyle söylemeğe hiç bir lüzum yoktur.

§ Fuat Tayyip bey “ Bulmağa gidenler „ . Gönlünü yol ortasına attığını söylüyor ve ilave ediyor:

Artık ne yarden eser var, ne sevgilideu iz!

“ Artık ne yarden eser var. „ dedikten sonra “ ne sevgiliden iz! „ demek tamamiyle zaittir. Fuat bey teferrüata biraz daha ehemmiyet vermelidir. Eğer üçüncü kıt’asında

Bak gökler geçit verdi, bize baş eğdi

deniz

Gibi manasız ve kötü bir mıs- rala başlamasa idi çok gözel ola­ caktı :

G idelim gel bolm aya onu gam kıtasına Zaten bulduğm uz ne burda can pahasına!

§ Haşan Nafiz bey (Ankara). Fu­ at beyin zıttına olarak bilâkis sev­ gilisini terennüm etmekte ve ma- şuaksmı inandırmak için yemin et­ mektedir.

Ey gönlüm ü bir nim nigâhiyîe çalan kız Billahi güzel gözlerinin aşıkıyım ben!

Taha A y b ey d e halâ lâhmi ve şahmi aşkla meşgüldür. Çok zarif ve saf mısralarla başlıyan şiirinde çobânî bir eda varsa da son kıtasın- ad ahlâkî, dînî haya ve şer mefhumla­ rına kadar yükselmiş görünüyor. Fakat her nedense okurken insan bu intibaa pek inanamıyor:

(11)

Söğüt yapraklarından biledik yaptım sana K artalların ağzından bir yüzük kaptım sana Dünyada ilâh var iken çnğnedim tapum sana Hayatta bundan büyük nasıl bir günah vardır.

Hikmet Turhan bey “ Yeniköy,, bagozda mehtap :

boğazın sıhnmıdır, yoksa ora­ larda halâ Yahya Kemalin sesimi işidiliyor bilmem ? Senelerdenberi boğazdan veya adalardan bahs­ edenler hep Yahya Kemal edasiyle bahsettiler. Hikmet Turhan beyin şiirinde Yahya Kemal üslubunun solgun bir aksini gö rüyoruz:

Mehtap ne güzel aksediyor yorgun sulara Sahilde sular dalm ış gibi şen uykuyala Sinende senin dalsam yine ben duygulara Mehtapta sular dalm ış gibi şen uykulara

Münir Nuriddin beye hediye

edilmiş olan bu şarkının üçüncü mışraını bir türlü anlıyaımadık. “ Dalsam yine ben duygulara! „ Ne duygusuna? Şiiri ekseriya ifade edilmez diye tarife kalkar, amma bu kadar d e ğ il!

§ Nizami bey “ Ankara„mey kâsesi

Ne büyük bir sem boldür eğer onu anlarsan H afif bir şınğırtı söyler gizli bir lisan Ah bu m ey kâsesinin... Ah bu m ey

kâsesinin!

Mey, dem, yahut şimdiki ismile rakının kâse ile içildiğini bilmiyor­ duk. Maamafi olabilir? Fakat mey kâsesinin nasıl bir sembol olduğunu hele hiç bilmiyoruz Bunu da üstat Çallı tbrahie sormak lâzım gelecek,

(12)
(13)

Y E N İ G I K T I !

r)

m

Türk Kadın Sairleri =

9 - — — «-■»

B u g ü n e k a d a r T ü r k e d eb iya tı

ta rih in d e K a d ın Ş a h s iy e tle r ...

* § Fi A T I :

3 0

K Ş . § »

Gazetemize gönderilen kitaplar ’•

T ü r k k a d ı n ş a ir le r i

Taha beyin bu eseri çok güzel ve toplu bir şekilde çıktı. Kadın şairlerimizin hayatları ile eserle­ rinden nümuneler veren bu kıy­ metli çalışma mahsulünü mey­ dana getirdiğinden dolayı sahi­ bini tebrik ederiz.

(14)

- İ i r t ~ r i r \ H -, ~ ± ~ J _ V A K İT ' 27 M A Y IS 1934 « g .

S O H B E T L E R

R S M P K M M M I M l ■■ ■ » * ■ » * » » • • • ■ * • « ■

Türk kadın şairleri

Taha A y bey, kadınlarımızın şiir sa­ hasındaki kudret ve mevkiini toplu ola­ rak göstermek gayesile, küçük bir ki - tap neşretti. “ Türk kadın şairleri,, is - mini taşıyan bu kitapta, şair kadınları­ mızın kısa birer tercümei halleriyle, e -

serlerinden bir kaç mısra var.

Edebiyatımıza dair yazılacak, basıla cak, yapılacak her ontolojinin, zararı j değil,faydası olduğuna kaniim.

“ Türk kadın şairleri,, de kütüphane mize faydası dokunacak bir eserdir. Ta i ha A y bey, emeğini boşa sarfetmiş değil­

dir.

I

' Ben “ Türk kadın şairleri,, ni okur * j ken şunu anladım: Bizim hanımlar, şa­ irlere ilham vermişler, şiirin perisi ol - muşlar, amma velâkin şair olamamış - lar.

Edmon Rostan, “ Sirano,, ya şöyle dedirtir: “ Hanımlar, şiir yazınız,, f a ­ kat şiir hakkında fikir beyan etmeyi - 'j niz„ benimde, Türk kadın şairlerini okurken,kadınlara:llham perisi olmak- | da devam ediniz, fakat böyle yazacak -

siniz, yazmayınız,, diyeceğim geldi. “ Türk kadın şairleri,, inde ismi ve mısraları geçen şairlerin bir çoğu, ve - | zitı ve kafiye bilmiyorlar. Tasvirleri bo ' zuk, hisleri tebellür etmemiş ... Düzgün bir mısraa, zengin bir ifadeye pek nadir tesadüf ediliyor. Bu kusurların, tahsil ve görgü noksanından ileri geldiği mu­ hakkak. şiir yazmak için tahsile lüzum yoktur sözü boş süzdür. Fakat tahsili olmayanların, muhakkak görgüsü ol - ması şarttır. En meşhur halk şairleri -nin, hiç değilse görgüleri vardır. Cahil bir hoca hanımdan kafes arkasında am­ me okuyup, ömrünü dört duvar arasında geçiren kadınlardan fazla bir şey bekle­ mek abestir. Ancak... Acaba Taha A y ! Beyin de, benim bu hisse kapılmamda,

mesuliyeti yok mudur?

Meselâ kitabından şair Fitnet H a­ nımın şu beytini alıyorum:

Ol goncai neşgüfte olur gül gibi handan Şebnem gibi dili şeyda dökülünce..'

Bu beyit bozuk. Kabahat acaba şair­ de mi, yoksa şiiri nakledende mi?

Her halde Taha A y Beyin, edebiyat tarihiyle ve tenkidiyle fazla meşgul ol- madınğını zannediyorum. Hiç değilse hayatta olan kadın şairlerimizden, kita­ ba hangi manzumelerini vermek istedik­ lerini sorsaydı, çok daha iyi etmiş o- lurdu. Şekûfe Nihal, Halide Nüsret, İffet Halim Hanımlar hakkında “ Türk şairleri,, indeki şiirlerine bakıp hüküm vermek, hiç te lehlerine olmaz. Bu üç şairin, Türk edebiyatı antolojisine gire­ cek daha pek çok güzel, mısraları, be­ yitleri, manzumeleri vardır.

Eğer, eski kadınların manzumeleri de, böyle seçilmişse, “ Türk kadın şair­ leri,, kitabının yegâne kıymeti, Türk ka­ dın şairlerinin isimlerini ve kısaca kim olduklarını bir arada toplu göstermek­ ten ibaret kalır. Bu da bir faydadır.

(15)

Haziran 16

Tenkit

Kadın

Ve

San ’at

Nurullah A ta

Kadınlarla erkekler arasındaki yaratma farkının ancak bir ter­ biye meselesi olduğuna çoktan- beri kaniim, tki cinsin vücutları­ nın ve hayati vazifelerinin (cemi­ yetteki vazifeleri demiyorum, on­ lar tabiî değil, sonradan konul­ muştur) bir olmaması şüphesiz ki ihtisaslarında, hattâ düşüncele­ rinde birtakım ferklar vücude ge­ tirir ; fakat bunların bir cinsi fikir sahasında ötekine faik kılmasının

zarurî olduğuna inanamıyorum.

Kadın da, erkek gibi, duyduğunu, düşündüğünü sanat vasıtaları ile ifade edebilir; olsa olsa her iki

cinsin söylediği şeyler başka

başka olur. Fakat her ikisi de insani söyler.

Doğrusu kadının sa’atle uğ­

raşmadığı cemiyetlerde insan

hakkmdaki bilgi tam olamaz.

A ncak erkek, yani insanın yansı bilinir. Bunun içindir ki kadınların roman, şiir yazmasını hiç te gay<

ritabiî bulmuyorum ve onların

eserlerini de erkeklerinki gibi karşılıyorum. Kadınların eserlerine karşı, nezaket bahanesile, müsa­ maha göstermek, onlan sadece bir «amateur» eseri saymak bir münasebetsizlik, hattâ bir haka­ rettir. Onların yazılarını sırf kadın eseridir diye alkışlamak büyüklerin çocukları alkışlaması kabilinden, ancak istihfaf mahsulü olan bir iltifattır.

Ümit ederim ki Taha A y Bey “ Türk kadın şairleri,, İsimli kita­ bını [1] kadınların san’at kabili­ yetine hayran olduğu için, veya­ hut feminisma propagandası için yazmamıştır; hatta kitabı okurken insan bunun sırf kadınları çekiş­ tirmek için yazıldığına zahip ola- 1 cağı geliyor. Taha A y Beyin seç­

tiği manzumeleri okurken insan evvelâ biraz gülüp eğleniyor; fa­ kat manasızlıkla eğlenmek hiçbir zaman uzun sürmez, çabuk bık­ tırır. Zannederim ki gerek eski, | gerek yeni edebiyatımızda kadın- j ların yazdığı okunabilir şiirler Taha A y Beyin aldıklarından çok fazladır. “ Türk kadın şairleri,, n- den birkaç manzume çıkarılırsa

geriye kalan unutulmuş, hattâ

hiç yazılmamış sayılması lâzım- gelecek parçalardır.

Taha A y Bey bu kitabile belki sırf kadınların şiir söyliye- miyeceğini ispat etmiştir; fakat

doğrusu erkekler hakkında da

iyi bir fikir vermiş olmuyor. Çün­ kü kitap derme çatma bir tezki­ reden başka bir şey değil. Hattâ içinde şöyle sözler bile var. «F A ­ İZE FA TM A ... Faize Fatma ha­ nım, şair Sıtkı hanımın hemşire­ sidir. 1759 senesinde ölmüştür. Şiirleri ve tercümeihali bulunama­ mıştır.» Bu da kitaptaki şiirler­ den daha az tuhaf değil.

(16)

T aha T orosun yeni

bir kitabı

Yurdumuzun gerek edebiyat ve gerekse etnografyası hakkın­ da ötedenberi amelî tetkik ve te- tebbiilerile tanınan gençlerimiz­ den Taba Torosun yeni bir eseri daha neşrolunmuştur.

“ Toroslarda tahtacı oymak­ ları,, adını taşıyan bu kitap ge­ çen sene Parti Genel sekreterli­ ğince tetkik edilmiş ve Halkevle- rimizde basılmağa değer mahallî tetkiklerden olduğu bildirilmişti.

Bu defa Mersin Halkevi tara­ fından intişar sahasına konulan bu eser Toroslardaki tahtacılar hakkında esaslı ve İlmî malûmatı ihtiva etmektedir.

Taha Toros bundan önce 6 eser neşretmiş ve takdir olunmuş mütefekkir bir gencimizdir.

Bu kitabile 7 inci eseri çık­ mış bulunuyor. Bu çağda bu ka­ dar eser yazıp neşretmek hiç bir muharrire nasip olmamıştır. Bu başlı başına Taha Torosun mu­ vaffakiyetidir.

Mumaileyhin hazırladığı daha mühim ve memleketimize aid olan tarihî ve edebî eserleri de yakın­ da intişar edecektir.

Yurdumuzda halkiyat ve ede­ biyat araştırmalarında yorulmaz i bir ilim aşkiyle çalışan Taha To- ; ros Çukurova ve Toroslar hak- j kında İstanbul kütüphanelerinde ! yüzlerce yazma ve basma eserler okumuş dolgun ve olgun bir kafa ve kalem sahibidir.

‘•'Toroslarda tahtacı oymak­ ları,, eseri de şimdiye kadar bu vadi üzerinde duyulmayan bir ha­ kikatin tetkiki ve bir tez olarak ortaya atılmasıdır.

Bu mühim kitabın okunmasını tavsiye eder ve müellifinden di­ ğer eserlerinin neşrini de bekleriz.

(17)

-22 Eylül 1938

N E Ş R İY A T ARASINDA

Toroslarda

tahtacı oymakları

Yazan: Taha Toros, basıldığı yer: Mersin halkevi basımevi, Mersin halk evi neşriyatından

Adana gençlerinden bay Taha Toros “Toroslaıda tahtacı oymakla rı„ adında yeni bir kitap çıkardı. Bu kitap Mersin halkevi neşri- yatındadır ve Mersin halkevi basıme vinde dasılmıştır.

Bay Toha Torosun, geniş bir e" tüd mahsulü olan bu eseri.iizerin- de durmağa değer bir mevzuu teşrih etmekte bulunuyor.

Bu eserde, Toroslarda yaşayan Tahtaçı oymaklarının hayati içtimai durumları etraflıca anlatılmış olmak la beraber kim oldukları tebarüz et

tirilmiştir.

“Toroslarda Tahtacı oymakları,, adındaki kitap muvaffak bir eserdir ı tavsiye ederiz.

Yenî neşriyat

Toroslarda tahtacı

Oymakları

Çok kıymetli ve yorucu e-lûdleri neticesi kitaplıanemize kıymetli eserler kazandıran de­ ğerli arkadaşımız Taha Toros Toroslarda yaşayan Tahtacı oy­ makları üzerinde yaptığı etüd- leri de «Toroslarda Tahtacı Oy- jnıakları» adı altında toplamış ve Mersin Halkevi tarafından neşredilmiştir .

Bu küçük fakat çok kıymet li eserde; Tahtacıların bulunduk ları yerler ve mikdarları, Tahta cıların menşeleri, Fıtriyonomile- ri, itikatları, yaşayışları, Tahtacı oymaklarının kolları, tabiat ve ahlâkları, giyiniş tarzları, lisan­ ları, Tahtacılarda kadın, evlen­ me âdetleri, Tahtacılarda musi­ kî ve edebiyat ve şimdiye kadar tahtacılar hakkında yapılan tet­ kikler ayrı ayrı bahisler halinde, toplanmıştır .

Arkadaşımız Taha Toros» ve bu kıymetli eseri herkesin is tifadesine sunan Halkevimizi tebrik ederi2 .

(18)

(

Yeni Eserler

J

Çukurovada Etili şairler

Gene hukukçularımızdan Taha Toros Çukurovada Etili şairler isimli bir ki- tab neşrettirmiştir. Taha Toros, Çukur- ovanın yalnız halk şairlerini almış ve bu münasebetle A li Nasibi Baba, İsmail Faik, Tarsuslu îmdadi, Mahfi, İbrahim Necati, Selâmi, Fahri, Meydanî, Salih Sırrı, Sıtkı, Küşadi, Cudi, Şeyh Cemal, Sefili,' Kalbiden kısaca bahsettikten sonra kitabına bunların müntehab par­ çalarını almıştır.

YENİ NEŞRİYAT :

M U Ğ L A — Muğla Halkevi tarafından çıkarılan bu derginin 13 üncü sayısı in­ tişar etmiştir.

TÖ VBE V E A N T — Hayri Sönmez ta­ rafından yazılan bir eserdir. İçki kulla­ nanlara ibret verecek ve gençleri bu ip - tilâdan nefret ettirecek mahiyette hakikî bir maceradan bahsediyor.

A D L İY E CERİDESİ — Adliye Vekâle­ ti tarafından neşredilen bu mecmuanın 29 uncu sene 4 üncü sayısı çıkmıştır.

Ç U K U R O V A D A E TİL İ ŞA İR LE R Taha Toros tarafından yazılmıştır. K ıy ­ metli bir tetkik eseridir.

( Yni Adana )

Yeni Neşriyat j

Çukurovada

Etili Şâirler

Çukurovamızın yetiştirdiği genç lerden Ticaret Odası Başkâtibi Taha Toros arkadaşımız tarafından

[Çukurovada Etili Şâirler] adiyle j 48 sahifelik güzel bir eser neş- j

redilmiştir.

Bölgemizin büyük bir ihtiyacı­ nı karşılıyan bu eser, güzel ve !

olgun yazılarla doludur.

Bu kitap dolayısile Taha To- j

rosu tebrik eder ve okunmasını j ehemmiyetle tavsiye ederiz.

Yeni neşriyat

DENİZ — Türk Ticaret Kaptan ve Maki­ nistleri Cemiyeti tarafından çıkarılan bu meslek mecmuasının 35 inci sayısı değerli denizcilerimizin alâkalı yazıları ve birçok re­ simlerle intişar etmiştir. *

MUĞLA — Muğla Halkevinin çıkarmakta olduğu bu kültür ve folklor mecmuasının 13 üncü sayısı intişar etmiştir.

ÇUKUROVADA ETİLİ ŞAİRLER — Genç şairlerden Taha Toros’un büyük bir emek sarfile vücude getirdiği bu tedkik mahsulü eser kitab halinde çıkmıştır.

Etili şâirler

Yeni eser

Hars mevzuu üzerinde ışık ve ize koşarken bize tam gü '

nünde yetişen “ Etili Şairler„adiyle Taha Toros tarafından çıkarılan kitap, müddeamıza bütün sara­ hatiyle bir delil olamaz mı ?

Türk yurdunda, Türk benli­ ğinin güneş kadar bariz bulun­ duğu sırada bunu sağa sola şu veya bu ayrılık altında harstan uzaklaşmak ne kadar yazıktı..

Cumhuriyet Türkiyesi bu id­ diayı çabık aydınlattı. Yıllardan- L>eri ihmal ve teseyyüp yüzün­ den Çukurova köşesinde unutu­ lan bir avuç çifçi ve bahçesi yurtdaşm Türkçeden gayri bir dil konuştukları ileri sürülürken esef duyuyoruz .

Halbuki unutuyoruz ki ; saray­ larda, kâşanelerde yine yabancı harsa şuurla, vecdile koşan ve bunu bir şeref kabul eden mü­ nevverler bu bir avuç vatandaş­ tan kat kat fazla değil mi idi ! Onların şiirlerini , onların yazı­ larını okuyup Türk olduklarına inanmak için yine Türk olmamak lâzımgelirdi .

Saraylarda Sultanlara medhi- yelerden tutunuz da, halkın her an kapusunda mahkeme fetvaları bile halkın aniıyacağı tarzda

(19)

ol-madiğim hep idrâk ederiz.

Bütün bu hallere rağmen: Ta- ha Toros bir hakikati o unutu­ lan köşeden buldu, çıkardı.

Etili şâirler, Etili münevver­ ler bütün his ve santimanlarını Türk dili üzerinde ve daha an­ layışlı olarak söylemişlerdir.

İşte bir kitap ki, (Etili Şair- 1 r) ...

Bu eserin münderecatını be- ğenmiyenlere mefhumunu ve de­ lâlet ettiği tezin müfadmı tavsiye etmek kâfi gelir. Ve zaten kita­ bın ilk yazısında tezini çok gü­ zel müdafaa etmektedir.

Binaenaleyh her külçesine

yeniden saf bir unsur ilâve eden Taha Torosu tebrik etmeği bir vazife biliriz. Sıtkı Avcı ı. — ■ Ijj' î » * . r . İ v \ s ~ ' ■ * Çukurov ’ enele ovalıyı , J

(20)

Beliren bir değer daha

Kendi başına memlekete yararlı ol­ mak için gücünün yettiği her sahada çalışrp duran ve Halkevleri’nin açıl - masiyle hizmet imkânının genişledi - ğini ve gerçekleştiğini görerek sevi - nip koşan ülkülü gençlerden biri de Taha Toros’dur. Çukurova’nın bu ide­ alist çocuğu, senelerdenberi memle - keti için şiirleri ve etütleri ile mem­ leket gençliğini yakından ve içten ta­ kip edenlerce tanınmış ve sevilmiş bir imza idi. Bu yıl, Adana’da İktisadî tetkiklerden hurnasî beyitlere kadar her türlü kalem ve kafa mahsuliyle Halkevi çatısı altında yurduna yararlı olmaya durmaksızın çalışmaktadır. Eğer Halkevleri açılmamış olsaydı, Taha Toros da birkaç münferit çaba­ lamadan sonra vasıtasızlıktan, çare - sizlikten, arkadaşsızlıktan ve teşvik - sizlikten hederolup gidecekti. Bugün ise; “ Çukurova’da Etili şairler „ tet­ kikini neşretmekte, bir taraftan da “ İçel „ mecmuasında :

Dağlarının üstünde dört m evsim ­ d e kar olur, B u r d a yaşayanların içinde bahar olur, T ü ien g e sarılırsa birgün sapan y e ­ rine, H a n gi hız esir olmaz nasırlı elle »

rine.

diye Çukurova’yı ve Çukuovalıyı an­ latmaktadır..

(21)

T a h a T o r o s, Ç ukurova’ ­ da E u u Şairler, 1938 Adana Sey­ han Basımevi, 25 kuruş.

Arasıra Muğla i Halkevi dergisinde yazıları intişar eden Toros demetleri adlı şiir kitabından başka, Türk kadın

şairler hakkında muhtasar bir eser ya­

zan ve biriki kitabı daha mevcut olan T a h a T o r o s, bu kitabının ilk salıifele- rini,Çukurova’da, kuvvetli bir türle harsı bulunduğu mes’elesine tahsis ile eserinin tezinin de bu olduğunu izah etmiştir.

Çukurova’da Etili şairler diye

zikredilen şairler A l i N a s i b i b a b a , İ s m a i l F a i k , Tarsuslu Imâdî,

M a h fî, İbrahim N eca ti, Selamî Fâhri, Seyid ağa, Salih, S ırrî Aktan, Sıtkı, Küşadî, Cudi Aykaç, Şeyh Ce­ mal, Sefili, Kalbi, olmak üzere on beş

şairden ibarettir. Kitab bir antoloji ma­ hiyetini gösteriyor. Muharrir, eserinin baş kısmında “bu broşürde yalnız Etilerde yetişen birkaç halk şairinden bahsede­ ceğiz,, demekle beraber, İsmail Faik, Fahrî, Küşadî Cevdet gibi şairlerin

ba-tiJa sılan parçaları yalnız aruzladır. Diğer bazı şairlerin ise, aruzla yazdıkları par­ çaların yanında, koşmalar, destanlar da neşredilmiştir. Aruzle olan bazı şiirlerin, vezin bakımından bozukluğu anlaşılıyor, bunun sebebini kısmen Anadolu matba­ alarının basım hususundaki geriliğinde, kısmen halk şairlerinin aruzu bozuk kullanışlarında aramak lâzım gelir. . Diğer taraftan, Halk edebiyatını, Halkın dili, vezni, millî şekiller ile yazılan ve Halk ruhunu aksettiren bir edebiyat diye aldığımıza göre, birçok arapça acemce kelimeleri, aruz veznini, divan şekillerini kullanarak yazan, hattâ mu­ ayyen divan teşbihlerile yazılan, hiçbir zaman bir halk edebiyatı ruhunu taşı­ mayan bu eserleri, bir Halk eseri, ya­ zarlarını bir Halk şairi olarak almak, bence doğru olmayacaktır.

Bundan başka aruzla olan şiirlerde, yalnız, veznin ölçüsüne göre, uzun oku­ nan kısa heceler üzerine çekme işareti koymak ve mananın anlaşılması için de terkiplerin atıf (ve) edatından ayrılacak bir tarzda yazılması faidelijolacaktır. Me­ selâ gül ve bülbül manasına gelen gülü

bülbül ile inleyen bülbül manasına ge­

len bülbül-i zar terkibi, yazılış itibarile birinciden farklı olmalıdır.

Eserde şekillere verilen isimlerde bir muvazene yok . . Gazel şeklinde bir şiirin başına bazan doğru olarak gazel yazıldığı gibi, aynı şekildeki diğer bir şiire bazan divan, semaî isimleri de veri­ liyor ( S. 21 - 38 ).

Esere alınan şairler umumiyetle son devre, XVIII, X IX uncu asırlara aittir. Verilen bilgi, şifahî malûmata is­ tinat etmektedir..

T a lı a T o r o s’ uıı, Çukurova’ ­

da E tili Şairler eserinin faidesi, bence,o

sahanın son asırlardaki edebî vaziyetini tesbit etmek bakımından faidelidir. Mu­ harririnin, bu tarzda, vaadettiği diğer çalışmalarını da bekleriz..

F . A .

ÎAN 1938 X / W ?

İm tiyaz sa h ibi: Fevziye Abdullah, Umum neşriyatı idare ed en : Haşan A li Yübel Ankara Ulus Basımevi’nde basılmıştır

(22)

1 H A TA Y H A K KIMDA

Hatay ve Atatürk

Yazan: İsmail fSafsife Sevük

— 1 ■

1923 martının 15 inci perşembe günü, kuşluk vakti, Adana istasyonundayız. Büyük Millet Meclisi Reisi Başkuman­ dan Müşir ve Gazi Mustafa Kemal Pa­ şa, Adanadan başlamak üzere, mühim memleket seyahatlerinden birini yapı­ yor. Seyahate tek gazeteci olarak işti­ rak etmekteyim. Yolda ajans mümessil­ liği vazifesi de ilâve ediliyor. İstasyon­ da ilk hâdise: Çarşaflı bir küme hanım Şef’e yaklaşarak refikaları Lâtife Ha­ nımın kendilerine misafir edilmesini istediler. Şef katı bir sesle: «Benim bulunamayacağım yerde karım da bu­ lunamaz» dedi. Bu cümle bizdeki «ha­ rem - selâmlık» ayrılığının defnedilişi­ dir. .

Yürüyoruz: Şef’in sırtında Müşir üni­ forması, başında deve tüyü heybetli kalpak, sol elinde kaim baston, sağ eli, iki tarafı selâmlamak için daima hare­ kette, istasyondan şehre kadar, sağlı sollu sıralanmış yüz binlik bir kalaba­ lığın mahşeri arasından, upuzun yolu rugan çizmeli bacaklarının yay gergin­ liğine güvenerek baştanbaşa yaya git­ meğe azmetmiş, sağdan soldan kopan alkışlara iltifatlı cevablar veriyor: «Mer­ haba askerler!», «Nasılsınız küçükler?», «iyi misiniz hanımlar?»

Yolun ortasına doğru birdenbire bek­ lenmedik bir manzara: Şefin önüne ellerde iki levha taşıyan dört kadın çıktı. Matem çerçeveli levhalarda «An­ takya» ve «İskenderun» yazılı, iki lev­ hanın önüne, gene matemlere bürün­ müş, genç bir kı2 dikildi. Vatanı kur­ tarana «Vatanı kurtardınız, bizi ce kur­ tarınız» diye hıçkırıyor. Onun beş daki­ kalık nutku, kâğıdsız, külfetsiz, hattâ kelimesiz, kalbden, fışkırıp kalblere gi­ den beş dakikalık nutuk; Şef’ten başka herkes ve hepimiz ağlıyoruz. Şefin göz­ leri yaşlı değil ama belli alev dolu. Antakyalı kızın nutku bitince ne cevab verecek diye beklemekteyiz. Şef zeber­ cet gözlerini göke dikti ve ilhamım gök­ ten almış gibi tane tane şu cümleyi söyledi: «Kırk asırlık Türk yurdu düş­ man elinde kalamaz.»

Akşamüstü lisede o günkü hâdiseleri ajansa vermek üzere yazdığım uzun telgrafı kendilerine arzediyorum. Cüm­ ledeki «düşman» kelimesini «ecnebi» ye çevirmişim. Yüzüme baktı: «Mademki sulh yapmışız düşman yerine ecnebi de­ mek daha doğru» dedi ve ajansa cümle o şekilde verildi.

iki gün sonra Mersine giriyoruz: A - danada Antakyalılarm yaptığına imre­ nen Mersindeki Suriyeliler de levhalı kadınlı bir sahne tertib etmişler. Lev­ hada «Suriye hemşirenizi de kurtarın!» yazılı. Şef bir an durdu, bakalım, bu se­ fer ne diyecek diye bekliyoruz. Sert bir .tonla şu yolda bir cevab: «Her millet

lâyık, olduğuna nail olur.»

Mersinde, baştan sona kadar her şey sakar gittiği için sinirlenen Şef, Tarsus- ta bütün neş’esini bulmuştu. O zaman­ ki Mersinde biz olmıyanların fazlalığı ve Tarsusta biz olanın sıcaklığı; Mer­ sin evlerinin pencerelerinden açık başlı madamlar şişe şişe kolonya serptileroi, Tarsus evlerinin pencerelerinden başı örtülü kadınlar gülsuyu serpiyorlar; bana o zaman kolonya kâfir, gülsuyu müslüman gibi görünmüştü. Şef o ka­ dar keyifli ki bu söze bile güldü.

Hele Tarsus nehrinin güzel çağlıyajjı karşısına kurulmuş fabrika bahçesin­ deki neş’emiz, Atatürk, zeybek oyun­ ları oynatıyor, türküler söyletiyor, şa­ kalar yapıyor. Bir aralık şiir okutmağa başladı. Birinin muzibliğile benim de bir şey okumamı emir buyuruyorlar. Cebimden defterimi çıkardım. Niyet falı açarcasına ne rastlarsa onu oku­ yacağım. Tesadüf, Nazım Hikmet’in, o sıralarda pek sevdiğimiz «Kırk hara­ milerin esiri» isimli manzumesi çıktı. Bu manzume o zamanki millî mücadele Türkiyesini sembolleştirir, Bjr kolu ke­ silen esirin öteki kolu da kesilmek is­ tenirken cellâdın baltası birden esirin elinde parıldadı. Manzumenin bitişi iyi. Fakat Şef’in hali? Çehresi bir hey­ kel gibi dunuk. O havaliden Hatay dağ­ lan ayan beyan görünür. Şef Hatayı kam akan kesik bir kol gibi mi düşü­ nüyor? İçimize hüzün çöktü.

Gene 1923 yılının sonbaharı; Anka- ranın havra yanındaki berbad bir Yahudi pansiyonunda «Türk Teced- düd Edebiyatı» m yazıyorum. Kitabın sonlara doğru «Milliyet Cereyanı» fas­ lındaki «Vatan ve Müstemleke» bendi­ ni yazarken gözümün önüne Adana is­ tasyonundaki Antakya levhasile Mersin istasyonundaki Suriye levhası gelmiş olacak; vatanla müstemlekeyi ayırma­ dığımız anlatılarak Cihan Harbinden sonraki vaziyetimiz için şöyle denmişti: «Bütün Arabistan niye uzak bir nisyan, fakat küçük bir Antakya niye yakan bir sızıdır?» Çünkü birincisine iple,

-

[*3

İkincisine sinirle bağlıymışız. İp koptu, duymadım; Hatay sinirimin kesilme- siydi

Dört sene sonra 1927 eylülünde A n - talyadan Adana mıntakası maarif emin­ liğine nakledilmişim. Yalnız Hatay dağ­ larını her vakit karşıdan görüyor de­ ğil, yalnız Osmaniye ve Dörtyol’u her teftişte Hatay hududuna kadar gidiyor da ¿eğil, bütün eminlik müddetince, Antakyalı Tayfur Sökmen «Türk Teced- düd Edebiyatı» ndaki cümleyi eline al­ mış, hepimize Hataym «kanayan sızı» si­ ni hatırlatıp duruyor.

Gene dört sene sonra, yani ilk Ada­ na seyahatinden sekiz sene geçince, gene Âdanada, 1931 şubatının 16 smda tekrar Atatürk'e kavuşuyorum. Misafir edildiği evin salonunda saatlerce tarih imtihanına çekilmekteyim. Adanalı ı a - ha Toros’un 1939 da çıkan «Atatürk’ün Adana seyahatleri» isimli kitabında o imtihandan şöyle bahsediliyor: «Atatürk maarif emini edib İsmail Habib’e bir çok sualler sordu. Tarihî müsahabenin neticesi esir Antakya ve îskenderuna kadar uzanmıştı.» Evet öyle oldu.

Beş sene sonra 1936 da bütün yaz «Cumhuriyet» namına yaptığım yurd gezilerinin en son ve en uzunu olan yukarı doğu seyahatinden dönüyorum. Eylülde îstanbula gelince gazete ida­ rehanesinde Yunus Nadi «iyi ki geldin, eğer daha gecikeydin tayyare ile getir­ tilecektin» dedi. «Hayır ola» dedim. Meğer Atatürk Dolmabahçede her gece Hatay meselesini konuşup duruyormuş. «Kırk asırlık Türk yurdu...» diye ta 1923 te yaptığı vadi de ben biliyormu- şum. Demek, bu işi yazmam isteniyor. «Antakya ve İskenderuna dair tarihî bir hatıra» ismile yazdığım yazı «Cum­ huriyet» in 27 eylül 1936 nüshasında Başmakale olarak çıktı. Makale, Adana istasyonundaki hâdiseler anlatıldıktan sonra şu suretle bitiyordu: «O ki yapa- mıyacağı hiç bir şeyi söylemedi ve o ki her söylediğini mutlaka yaptı: Antakya ve İskenderun, bizimsiniz ve bizim o - lacaksmız.»

Son perde, Hataya en yakın toprak­ lara yaptığı son seyahat; 1938 mayısı­ nın 19 unda, Ankaranm «19 Mayıs Sta­ dı» nda gençlerin bayramına iştirakten sonra doğru cenuba giderek mayısın 24 ünde, Adanada, kendi heykelini gör­ mek için kendi adını taşıyan parka gi­ riyor. Taha Toros’un kitabı bunu şu cümle ile anlatmaktadır; «Heybetli heykeline son kere baktı ve yüzünü Hataya çevirdi.» Bu, onun Hataya en yakın topraklardan Hatay dağlarını son görüşüydü. Fakat o son görüş Hatay esaretinin de sonuymuş. Şef’in Adana­ da, dört saat bir heykel gibi dikilip or­ dusuna geçid resmi yaptırdıktan sonra dönüşü. O dönüşten bir ay sonra, 5 temmuz 1938 de, Türk ordusunun Ha­ taya girişile o aziz ülke istiklâline ka­ vuşarak kurtuldu.

Fakat ne pahasına? Adanadaki o dört saat, meğer onun bu dünyada son a - yakta duruşuymuş. Ölümünden bir ay sonra «Cumhuriyet» de çıkan «Atatürk Hatıraları» nın Hataya aid 4 üncü ya­ zının sonlarında şöyle denmişti: «Dava­ yı kazanmak azmile ayakta geçen dört saat... Şef vücudünde nekadar kuvvet ve ruhunda ne kadar enerji varsa hep­ sini hasta ciğerin hakkından alarak o dört saate verdi. Bütün ömrünce o ka­ dar yiğit yiğit bastığı bu toprak üstün­ de son ayakta durabildiği dört saat; j Dava muzaffer, ciğer bitik, ve Şef bir ! daha kalkmamak üzere yataktadır.» O yazı şu cümleyle biter; «Hatay, Ha­ tay! Seni kurtaran ayni zamanda senin şehidin oldu.»

Buraya gelince öğrendim: 1923 mar­ tında, Adana, istasyonunda Atatürke «kurtar» diye hıçkıran Antakyalı kızın adı Ayşe Fıtnatmış. Gene burada öğ­ rendim ki o zaman esir Hataym mane- viyetine timsal olan bu kız bundan on sene evvel çocuk doğururken ölmüş. Hayata çocuk verirken hayatını veren kadına dünyada şehid derler. Her iki şehid, «kurtar» diyenle «kurtaracağım» diyen, ikisi de 1939 temmuzunun 23 ün­ de Hataym ana vatana kavuşmasını göremediler. Ne çıkar, ikisinin de ruh­ ları kurtulup kavuşan Hataym vecdile mes’ud olduktan sonra, ikisi de ebedi­ yet cennetinde aziz olsunlar.»

İsmail Habib SEVÜK (*) Evvelki ayın sonlarile geçen ayın başlarında cenub Anadoludan başka bil­ hassa H&tayda bir tetkik gezisi yapan İsmail Habib Sevük biri Antakyada, di­ ğeri îskenderunda iki konferans vermiş­ ti. Ana çizgilerde iki nüshamızda neşre­ deceğimiz bu konferanslar iki esaslı bö­ lümden ibaret olup birinci bölüme «Ha­ tay ve Atatürk», ikinci bölüme de «Ha­ taym kıymetleri» başlıklarım koyduk.

(23)

■o

B IB L IO G R A P H IE

! es voyages d’Atatürk

à Adana

Commerciale de Çukurova», à Adana, a eu l’excellente et pieuse intention de réunir en proehure ses souvenirs concernant les vi- j sites d ’Atatürk à Adana. A travers ces no- ites qui ont la précision d’un reportage, I c’est toute la passion et toute la ferveur . patriotique de nos provinces du Sud qui revit. Et c’ est aussi le drame des Turcs du ¡H atay qui apparaît. Il est des pages où les | détails familiers de la visite du Chef Im ­

mortel sont évoqués avec une précision ^touchante.

Taba Torosun

bir eseri

Haber aldığımıza göre

Taha Toros arkadaşımızın geçen sene neşretmiş olduğu “ Atatürkün Adana seyahat- ları„ adlı kitabı Maarif V e­ kâletince tedkik edilerek beğenildiğinden mezkûr eser­ den alınmasına karar veril­ miştir .

İşbu karar eser sahibine ve Vilâyetimiz Maarif müdür­ lüğüne tebliğ edilmiştir .

M . Taha Toros, directeur de la «Revue

( nu

(24)

( "

YENİ ESERLER

)

Ziya Paşanın Adana valiliği

Taha Toros tarafından neşredilen bu broşürde merhum şairin Adanada valiliği, icraatı ve hususî hayatı anlatılmaktadır. Edebiyat tarihi meraklıları için faydalı bir eserdir. Tavsiye ederiz, t ? Mavi c* * * ^ < ^ f

HÂDİSELER ARASINDA:

Z İ Y A P A Ş A

i 4

Genç müdekkik Taha T o­ ros, (Şair Ziya paşanın Adana Valiliği) adlı bir etüt daha neşretti. Küçük kıt’ada 43 say fadan ibaret kitap, meşhur (Ter ci ve terkibi bent) şairinin 1878-1880 sene'erine ait resmî ve hususî hayatının bazı saf­ halarım, hassaten Adana mu­ hitinde “ yaıatdığı ve yarat­ mak istediği maddî ve manevî eserleri,, canlandırmıya çalışı yor.

Gerek edebi ve gerek si­ yasi hüviyeti bakımlarından milli tarihte iz bırakan paşa nın hayatına ait hiç bir nok­ tanın meçhul kalmaması lâzım dır. Bu itibarla Taha Torosun

bu yerinde gayret ve mesaisi­ ni taktir etmemek elden gel­ mez. Bununla beraber şunuda kaydetmeliyiz, ki broşürde baş tan sona kadar bir acelecilik hissinin hüküm sürdüğünü gö rüyoruz. Kitabın itinasız bir tertibi var. O kadar, ki bir in deki ilâvesi bile ihmal edilmiş Halbuki yakından tanıdığımız muharriri, bize (mükemel) ha tta (Pek mükemmel) eserler verebilecek iktidardadır.

Ziya paşa gibi olgun bir (Kıym et) i tanıtmak istiyen ki tabın, muhteviyatı hakkındaki düşüncelerimizi yazmağı başka bir güne bırakarak, bu gün sadece intişarını haber vermek le iktifa ederiz.

(25)

"T """T1"

. 44 & L aA feö • «

T a h a T o r o s , Ziya Paşa'ntn A -

dana Valiliği, Adana, Yeni Adana Basımevi 1 9 40; 4 4 sahile.

Orta çapda basılan ve kapak dahil üç forma­ dan ibaret olan bu eserde üzerinde durulan esas mevzu1, Tanzimat Devri edebiyatımızın miihim şahsiyetlerinden biri olan Z i y a P a ş a”- nın 1878-80 yılları arasındaki me’muriyet haya­ tı, yâni Adana valiliğidir.

Esere mukaddime teşkil eden Z i y a P a ş a ’ nın kıymeti hakkında üç sahite tutan îzahatdan sonra, şâirin Adana valiliğine tâyini haberi, Z i y a P a ş a ’ dan evvel Adana vali­ leri, Z i y a P a ş a’nın tâyininde Adana vilâ­ yeti, Z i y a P a ş a zamanında Adana vilâ­ yetinin nüfusu, Z i y a P a ş a’ya hazırlanan istikbal hazırlığı ve şâirimizin Adana’ya duhu­ lü, kendisine takdim edilen şiirler, yapmış ol­ duğu hizmetleı, güzel san'atlara hizmeti: bir ti­ yatro açdırması, şâir Z i y »’nın, Z i y a P a • ş a’ ya hicviyesi, açdirdiği mektebler, Z i y a P a ş a - K o z a n o ğ l u , me’ınurlara fransız- ca dersi, Z i y a P a ş a'nın iymar işleri, bâzı şose ve köprülerin açılması ve iymarı, Adana defterdarının azledilmesi, yağmur duâsı ve Z i - y a P a ş a’nın yüksek bir dersi, bir konsolo­ sun münasebetsizliği, Vali’nin sayfiyeye çıkışı, Z i y a P a ş a hakkında yapılan bâzı dediko­ dular, ölümü vç mezar kitabesinin neşri kitabın ihtiva etdiği bahislerdir.

Müellif, eserine, Z i y a P a ş a'nın iki, o sırada Adana’da bulunan ve Z i y a P a ş a’­ ya âid şiirler yazan üç şâirin (ki bunlar H a k ­ k ı B e y , N u r i E f e n d i ve B a ğ - d a d ı z â d e M e h m e d’dir) üç fotoğrafını da ilâve etmişdir. Bu fotoğraflara şâirimizin mezarının fotoğrafı da ilâve edilseydi, buna şim­ diye kadar hiçbir yerde rastlayamadığımızdan, bir kıymeti hâiz olacakdı.

Eserinde, Z i y a P a ş a'nın Adana vali­ liğinden bahsederken, bâzı eserlerin düşdükleri hatâlara da temas eden T a h a T o r o s’uı»

Ziya Paşa’nın Adam Valiliği adlı eserinin neşri­ ni bu mevzu'da alâkadarlara tavsiye ediyoruz.

(26)

YENİ Ç I K T I

---N eşriyat mevsiminin ilk. v e m ü h i m k i t a b ı

D A D A L O Ğ L U

Yazan : TAHA TOROS

“ Evrendilek,, ve “Aldatmaz,, Kitabevlerinde bulunur.

---Yeni Ç ık

tı---Neşriyat Mevsiminin İlk ve Mühim Kitabı D A D A L O Ğ L U Yazan: T A H A T O R O S “ Evrendilek ,, ve “ A l­ datmaz „ Kitabevlerinde bulunur.

Dadaloğlu

ÇUKUROVA SAZ SAİRİ 19 UNCU ASIR

Adana gazetelerinde kıymetli ya­ zılarını okuduğumuz gazeteci, arka­ daşımız Taha Toıos, bu isim altında ufak bir etiid eseri neşretmiş tir. Çukurova ve Torosların saz şa irle­ rinden olan Dadaloğlu cenk destaıı- cılığile şöhret kazanmış bir şairimiz­ dir. Bu tetkik okunmıya değer. Tav­ siye ederiz.

* * *

DADALOĞLU — Ondokuzuncu asır Çukurova saz şairi Dadaloğlu hakkındaki bu tetkik eseri, Taha Toros tarafından vücude getirilmiş­ tir. (Yeni Adana basımevi, Adana). Eserde bu halk şairimizin hayatı, şairliği, hikâyeciliği, darbımeselleri, türküleri tetkik edilmekte ve bun­ ların nümuneleri verilmektedir. Folklorumuza ait bu tetkik eserini okuyucularımıza tavsiye ederiz.

/ 5 .

8 -

2

ci Teşrin - İl

Dadaloğlu

Hizmetli şairlerimizden Bay Taha Toros XIX asır Çukurova Saz şairlerinden Dadal oğlu hak kında bir kitap neşretmiştir.

Kıymet ve yorucu bir tetkik mahsulü olan bu kitapta her ne kadar Dadal oğlunun bir çok , şiirleri yer almamış ise de Da- { dal oğlunun bir Çukurova saz ( şairi olduğunun isbatı bakımın ^ dan çok ehemmiyeti vardır.

Dadal oğlunun Avşar aşire­ tinin Burgun edilmesine ait pek ı çok şiirleri vardır. Fakat bu şiir ] ierin pek çoğu vaktiyle Anado- tuda «celâli» eşkiyâsı hakkında 1 söylenen türkülerle karıştırıl- ; aııştır. Meselâ şu türkü bu cûm 1 ladendir.

Başımdaki beğler çok günün 1 gördü, ı Kırata bindi de çok demler |

sürdü. Ahdi amanımda bir şeyde 1

kaldı, Kır at ile düşemedim çöllere, £

*

* * (

Haşam paşam bana bir dee- , tan verdi, Neyneyim eğri kıiınç kolumu ^

kırdı. Bir belâyı miskinde boynunu j

vurdu,

Kandan çeşme çıkarırdım

dağlara. *

* *

Gitme Haşan paşam Halebe gitme, Halebe ettiğini Antebe etme. Küçük imirze beği kaçtı de­

dirtme Biz ölürsek kakınç kalır beğ

lere. Avşarların sürgün edilmesi ne ait bir çok türküler arasında.*

Çifte paşa gelmiş teftiş edi­ yor.

(27)

Al baharlı yaylalarım nice oldu. Avgar kızı ah ederek ağlı­ yor, Ortalıkta kalan kızlar nice oldu. *

* *

Kılınç kebzesinde kınal^ par mak, Ne yaman zor imiş yurddan

ayrılmak. Hepimiz kırılır yurdumuz

vermek, Çukurun kilidi Avgar nice oldu

* * *

Paalıdırda deli gönül paslı, Yıkıldı elimiz hep beğler yaslı. Burnu hırızmalı. eğdirme

fesli,

Alnı top kekilli kızlar nice oldu-Bay Taha Torosun 33 numara da gösterdiği türkü Boğazlıyan kazasını, Fehimli köyünden ;bö- lük bağı oğullarından Haşan oğ lu Ömür Aliden gu gekilde tara îırndan vaktiyle tesbit edilmigti.

Dokuz boğum derler kargı­ mı! boyu Dügmana at katmak ecdadım huyu Vuruldu da derler Abidin beği Hay f imdadımıza gelen ağ

lasın.

El kızı da her gün yanıp ağlamaz. Ağlarsa da benim anam ağ

lasın« *

* *

Kâfilinde agtım Malyanın özü, Kiihbe tülek Haşan belledi bizi, Eski emektarım emmimin kızı, Hayf İmdadımıza gelen ağ­ lasın. ♦

* *

Istanbuldan çıkar onun tuğ­ rası Haydi babam yiğitliğin sı

rası Tavlada bağlıdır Necli ku­ lası Hayf imdadımıza gelen ağ­ lasın. * *

Kırata binmeden dal feBİm düştü

j

Kareca beyinde tedbirigagtı Çok Avgar evini bırakıp

kaçtı Hayf imdadımıza gelen ağ­

lasın. *

♦ *

Dadal ohlu derki gidip ge­ linmez Burda ne oluruz buda bilin mez-Garip ölüsüne ağlar bulun­

maz-Hayf imdadımıza gelen ağ­

lasın.

Yine Taha Toresun 34 nu maralı türkü ayni adamdan gu gekilde zaptedilmigtir.

Yürü bire sivrihisarın kalesi! Etrafında göl oldu Balkan

oldu. Ağlasana koç yiğitin anası. Kanlı gömlek koç yiğite don

oldu Gün görünmez oldu havada kuştan At iglemez oldu yatan ilegten Eğerlen atımı binin kardag

lar. Arap ata, koç yiğide gün oldu. *

* *

Dadalımda derki nedir çaresi Yürekten mi çıkar dûgman

yarası. Ala ardıcın, boz megenin arası Akan seller boz bulanık kan oldu Bay Taha Torosun uzun bil­ emek Barfı ile meydana getirdiği kitabı memleket hesabına mü him bir bogiuğu kapamıgtır. Ken dişini tebrik ve takdir ederken Dadal oğlunun ölümüne kargı söylenmiş olmati muhtemel gu parçayı da ilâve etmeği faydalı

buluyorum-Dadal oğlu çalar çalar çan gibi, Ak elini kınalamış kan gibi Çavdı gitti bir tepeden gün

gibi. Akşam sabah aştı gitti ney leyim.

(28)

VI

FNÎ Mİ7 C1? Î Y A T

•. * . .

T J-•İN 1 İN i—

< ^ I

1

J

-Vi

c9 \

Hücumlara cevaplar

Bay Rıza N ur, Tasviri E fkâr ga ­ zetesinde 20 nci asır Larus’ u müna- sebetile ve Bay Zeki Velidi ile A li Şir Nevâî hakkında yaptığı münaka.

şaları, (H ücum lara Cevap) başlığı altında ve ¡50 sahi felik bir risale ha­ linde neşretmiştir. Doktor Rıza N ur, bu ufak eserile, münakaşaları kül halinde takip etmek istiyenlere fay' dalı bir hizmette bulunmaktadır. A - iâkadar okuyuculara tavsiye ederiz.

A dana ticaret

rehberi

Adana muhabirimiz ve kıymetli münevverlerimizden Taha Toros bu nam altında bir eser hazırlamıştır. Ticaret Odası, görülen rağbet ve ¡hissedilen ihtiyaç üzerine Adana hakkında ziraî ve İktisadî malûmatı muhtevi bir rehber neşrine karar vermiş ve bu vazifeyi de arkadaşımı­ za tevdi etmiştir.

Eseri Adanadaki ziraat, ticaret ve sanayi hayatına karşı alâka du­ yanlara tavsiye ederiz.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

In conclusion, acute red yeast rice gavage suppressed hepatic and cardiac CoQ10 levels in rodents; furthermore, the inhibitory effect was responsive to the

[r]

After 56-day olanzapine treatment, subjects had significant increases in body weight, insulin resistance, -cell function and the levels of triglyceride and low-density

Intracerebroventricular infusion of angiotensin II caused significant increases in urine flow, electrolytes excretion, osmolar clearance, and free water reabsorption rate of

(2015) döviz kurunun tüketici fiyatlarına ve ithalat fiyatlarına geçişini kur hareketlerinin yönüne, kurun oynaklığına ve iş çevrimlerine göre rejimlere

On binlerce tarihseverin, adım yıllardanberi saygı ve sevgi ile anageldi- ği Ahmed R efik; her eseri üçer beşer kere basılıp kapışa kapışa alınmış ve

Taşkışla, M açka ve Gümüşsü­ yü binalarının İT Ü ’nün kent içi öğretim merkezleri olduğu ve bu binaların çevresine bilim ve kültüre ağırlık verecek

Ara ştırmaya katılan öğretmenlerin ölçeğe verdikleri cevaplar incelendiği zaman hem genel olarak hem de MKÖ-Ö’nün alt ölçeklerin deki kaygı puanlarının;