• Sonuç bulunamadı

Ediplerimize dair hatıralar:Ahmet Mithat

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ediplerimize dair hatıralar:Ahmet Mithat"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

M U H İ T

27

-rr-

Sbl

Ediplerim ize dair hatıralar

L - A i l . . a - a . J . 1 A . ¿ I J l İ l f İ A JL J T A H Â T A ’A f l m i m i £ A A J

â l ı z n e f TU illıcıf

İMDİ gözlerimi kapasam hâlâ daha, çocuklu­

ğumda görmüş olduğum gibi, mavi, rakit ve geniş bir su tabakası üstünde, alçak bacalı bir ça­ tananın arkasında sürüklediği sıra sıra, bir küçük donanma kadar muntazam mavnalar ve kayıkların boğazın aşağısına inerken dolu ve yukarısına döner­ ken boş su fıçılariyle geçtiklerini görüyorum. Bun­ lar, bundan otuz sene evel, Ahmet M ithat Efendi­ nin sattırdığı galiba şu tılsımlı «Sırmakeş» ismini taşıyan Beykoz sulariydi.

Ben daha okuyabildiklerim hakkında hiç bir hüküm edinemeyecek bir yaşta iken Ahmet Mithat Efendiye dair bizim evde söylenen fikirler ve ka­ naatler ikiye ayrılırdı : Büyük annem onun kitapla­ rını pek sever, ve onu pek çok takdir ederdi. Lâ­ kin büyük babamla annem onun tercüme veya te’- lif ancak bir kaç eserini beğenirler ve onu pek tak­ dir etmezlerdi. İşte böylece Ahmet Mithat Efendi kavgasını ben bir çeyrek asırdanberi ve içinden bi­ lirim. Bu münakaşanın elbette daha evvelleri de ola­ caktı ve daha sonrası da olacaktır.

Boğaz İçine nefy edilmiş gibi kendini münzevi bir hayata mahkûm eden zavallı büyük babam, Ah­ met Mithat Efendiyi tanıyor, o zamanlar sık sık iş­ leyen zikzak vapurlarda bâzan ona rasgeliyordu. Biz bu tesadüfleri akşam sofrada hep beraber ye­ mek yerken duyardık. Fakat o devirde bütün mu­ harrirler biraz mimli idi. Zaman Sultan Hamit kor­ kusuyla o kadar dolu idi ki hep zülfü-yare dokun­ mamak kaygusiyle geçer, «mim>- liler yalnız biribir- lerinden değil hattâ kendi gölgelerinden bile çekinir­ lerdi. Bunun içindir ki bu tesadüflerinde kim bilir nasıl aşina selamlar teatıysiyle iktifa ederler, ve pek az görüşürlerdi. O bâzı kitaplarını resmi elkap ile bir isimden ibaret bir dedikasla gönderir, fakat biribirlerine hiç gidip gelmezlerdi.

A b d lü lh a k Ş in a s i

Onu, küçükken, görmüş olduğumu da hatırla- yorum : Bir gün, ona köprüye yakın bir yerde ras- gelmiştik. Ve bana elini öptürdüler. Gayrımunta- zam bir kılık, siyah bir redingot, arkaya atılmış bir fes, sapsarı bir beniz, son derece canlı siyah gözler, uzun, sivrice ve karışık bir sakal ve bu sakalda, bıyıklarda, ve kaşlarda çarpık çurpuk siyah kılların bir hareket teşkil ettikleri irice bir yüz, o kadar çocukça ve bedevi bir yüz gördüm ki hâlâ bu si­ yah ve keskin gözlerin çölde yetişmiş gibi parıltısı­ na rağmen bu yüzdeki iptidailiğe ve çocukluğa şa­ şıyorum. Ahmet Mithat Efendi kendi zamanında bile bir eski zaman tipiydi. Aceleci ve çâlâk haliyle bir uzak yerden koşarak gelmiş bir haberci gibi husu­ si bir hali vardı. Vakıa ben o zamanki ketum ru­ humda bu muarefenin şerefini duymuştum. Fakat o sanki benden daha ziyade memnun olmuş gibiydi. Kulaklarına kadar gülerek ve (okumak bildiğim için miydi?) bana nasıl aferin deyeceğini şaşırarak bende mahcup ve hassas bir adam ve daha tanzim edil­ memiş büyük cüsseli bir kuvvet hatırası braktı. Ve kocaman vücudundan umulmayacak bir hiffetle bir omuzunu indirip kaldırarak ve sanki yalpa vurarak, yanımızdan bir ayrıldı, gittiydi!

Ahmet Mithat Efendi burnu idi? Çocuk göz­ lerim, tecrübesizliklerine rağmen (zira tecrübesiz ço­ cuklar gözleriyle gördüklerine inanırlar. Gözlerimize bile iytimad etmemek ve gördüklerimizden bile şüphe etmek bize sonraki acı tecrübelerimizin yadigârıdır,) bana büyük bir adamin böyle olmaması lazım ge­ leceğini duyurmuştu. Güya nasıl olduğunu biliyor­ muş gibi büyük bir adam böyle değildir! diyordum. Ondan daha evvel görmüş olduğum Recai Zade Üstat Ekrem bana tasvib ettiğim büyük adam tipin­ de, çelebi bir te'sir yapmıştı.

(2)

yazıla-28 M U H İ T

rmı ve ona dair yazılan şeylerin bazılarını okudum. Leh ve aleyhinde söylenen bir çok sözler duydum. Fikirlerim havalandı. Şimdi hatıralarıma hariçten gel­ me bir takım ma’lûmat ve düşündüklerime başkala­ rından duyulmuş bir takım şeyler karışıyor. Kendi zamanlarımla başka toprakların bu mahsullerini hep beraber bağlayorum:

Gerçi Recai Zade Üstat Ekrem ve Sami Paşa Zade Sezai gibi edebiyatperestler hiç bir zaman ona büyük bir paye ver­

memiş ve hattâ onu hiç bir vakit ciddiye almamışlardı. Hatırlarım ki, babam is­ tihza kasdiyle ondan hep

«Ahmet Mithat Efendi Haz­ retleri » deye bahs eder ve bâzan cahilane bulduğu bir şey için: «Acaba bıınu da Ahmet Mithat Efendi Hazretlerinin eserlerindemi okudunuz? » derdi. Ke­ mal Paşa Zade Sait Beyin de onu istihfaf edenler arasında olduğu ma’lûm- dur. Meşhur bir münakaşa ları Babı - Âli caddesinde bir mudarebe ile hitam bulmuştu. Belki fikri bir münakaşayı bir döğüşle fasl etmek zevkini Babı-Âli mahallesine aşılamış olan bu örnektir. Ahmet Mit­ hat Efendi münakaşanın çık­

maz bir sokağa saplandığını görmüş, bu Gordien dü­ ğümünü kesmekten başka bir çare olmadığına hükmetmiş. Etrafındakilere: «Ben bu işi başka türlü hail edeceğim» demiş ve Babı Âli-caddesinde Sait Beye rasgeldiği bir gün, ona bastoniyle vurarak ertesi günü de «Lastik Said e Dayak» ünvanlı bir makalesinde bununla öğünınüştü.

Lâkin muhitine mühim bir te’sir icra etmiş ve muasırlarının ekseriyeti nezdinde büyük bir şöhret kazanmış olduğu muhakkaktır ki bunun da esbabı mucibesini anlamak için fikirlerimizi o zamanlara ir­ ca’ etmek ve bu «chaotique» devri düşünmek lazım gelir.

A hmet Mithat fikir ve matbuat hayatına dahil ol- 'r *'duğu sıralarda eskilerden bize miras kalan me­ deniyet sistemi hiçe sayılmağa başlamıştı. Tanzimattan sonra yenileşme hareketinin hızlanmağa, her garplı fikrin doğru telakki edilmeğe, lâdini bir felsefenin mücerret bir ilim add edilmeğe ve yeni bir fen âle­ minin bizi mes’ud edecek makinalar getireceği, fabri­ kaların, hayatı refaha, yeni bir usul ve nizamın bizi medeniyete götüreceği düşünülmeğe başlamıştı. Yân

bunları düşünmeğe başla­ yanlar türemişti. İşte Ahmet Mithat Efendi, içinde bü­ tün bu fikirlerin kaynaştığı geniş bir kazan gibiydi. Bu şeylere karşı bir kısım için de bu hareket bir ha­ miyetsizlik, bir dinsizlik, bir gâvurluk telakki edi­ liyordu. Her iki taraftaki bütün bu fikirler tabii bü­ yük bir kargaşalık içinde kekeleyor ve lıaykırışıyor- du. İhtisas sahalarının daha ayrılmamış oldukları o za­ manlarda adi bir «vülga- rizatör» kendini bir alim add etmek ve basit bir«po- ligraf» bir allame geçin­ mek zevklerini duyarlardı. Sade bir tercüme bile bir keşif ve fetih mahiyetinde telakki edilirdi. İlme karşı cahillerin müfrit hürme­ tini duymuşa benzeyen Ahmet Mithat Efendi a h ! kim bilir, bu ilim deryasına kendinden emin olan ne cahilane bir saffet ve lezzetle atılmıştı!

Ahmet Mithat Efendinin tabiatında eski istiyla devri OsmanlIlarını hatırlatan kabarık ve taşkın bir ruh ve bir eda vardı. Akıl ve zekâsı bolluk ve be­ reket isteyor, hayatı hareket seviyordu. Kalemi Sır­ makeş suyu kadar mebzul akıyor ve o su sattığı gibi, kaleminden durmadan akan bu yazıları da eyi bir fiatla satabiliyordu. Ahmet Mithat iki yüzlü bir adam değildi. Fakat onun, resimlerini gördüğümüz eski Hint ma’butları gibi, sanki bir çok yüzleri ve bir çok elleri vardı. Onu köşesinde bağdaş kurmuş bu muhtelif ellerinde tuttuğu muhtelif kalemlerle

(3)

20

M U H İ T

zarken tasavvur ediyorum. Kendisine daha yazı ma- kinalarımn iycad edilmiş olmadığı o zamanlarda, tabı' makinalarından kinaye olarak «Yazı Makinesi» laka­ bını vermişlerdi.

Fakat o, bir Şark kafasiyle, «Evropa kafalı» olmak isteyen bizlerin bir pişdarımız değilmiydi? Ve zaten böyle olduğu için tekfir edilmiş, ve, ilk za­ manlarında, bu kadar aleyhinde bulunulmuş değil­ imdir ?

Ahmet Mithat Efendi bir kanaat edinmişti. (Ve bunda haksız değildi.) Vatanın kurtarılması için maa­ rifin ta’mimi lazımdır. Yüksek edebiyat yapmanın sı­ rası değil, lâkin bu millete okumak hevesi aşılama­ nın zamanıdır. Maarifin her şu’besini teşvik etmeli­ dir. İşte bundan dolayıdır ki o her vadide yazar çizerdi. Binaenaley okuyup yazmanın gayet az mü- teammim olduğu o zamanlarda o kendisine bilhassa halkın hocası nazariyle bakıyordu. Ve Ahmet Mithat, hocaları şaşırtacak bir yazıcıdır. Sathi, acul, adi, amiyane, hayide, lâkin işte sonra kendini bihakkın beğenmeyip inkâr edeceklere yol açmış bir muhar­ rirdir. Bir muharririn nasıl olmaması lazımsa öyle­ dir. Her telden çalar, her mevzuu yazar. Lâkin dev asa bir şahsiyettir, ve milletimizde okumak me­ rakını tenmiye edebilmiş bir yazıcıdır!

Sonraları Ahmet Mithat Efendi Çelebi Velet Ba- hai Efendiye: «Benim için (popüler) bir muharir derler amma bizim zamanımızda hiç bir şey bilin _ meyordu. Ve daha mütehassıslık zamanı gelmemişti. Her vadide yazmağa ben mecburdum. O zamanki hal bunu iycab ediyor ve bu millete bilhassa okut­ mayı öğretmek lazım geliyordu» dermiş.

Bir gün Sirkeci civarında, arabasında müşteri bekleyen bir arabacı bir gazete okuyormuş. Bunu gören Ahmet Mithat Efendinin fahr ve sevincinden gözleri yaşarmış: «Şükür ki bu günleri de gördük! Millet okumağa o kadar alıştı ki işte bir arabacı bile gazete okuyor» deye!

Edebiyat, lisan, felsefe, tarih, roman, masal, din, politika, ilmi-iktisat, tıp, askerlik, muhtelif ilim ve fenler, her yolda gazete makaleleri ve her türlü tercümeler, «Hezarfen» Ahmet Mithat Efendinin yazmadığı vadi kalmamıştır. Ciltsiz kitaplarını üst üste k o r: «Boyumca kitap yazdım !» deye öğünürmüş. Fakat eminim ki bunların tam sayısını kendisi de bilmezdi. «Kırk Ambar» müellifinin neşr etmiş ol­ duğu irili ufaklı eserlerinin sayısını bir Allah bilir! Ahmet Mithat Efendi gazetecilik âleminde de büyük bir varlık göstermiş ve mühim bir te’sir icra etmişti. «Tercümanı-Hakıkat» i nasıl çıkarmış olduk­ larını Velet Bahai Efendiye anlatmış : «Gazeteyi ken­

di evlerinde, kadın erkek bütün ailesinin yardımiyle kâmilen hazırlarlar, hattâ kâğıtlarını kardeşi Meh­ met Cevdet Efendi Galata dan İstanbul a kadar sır­ tında taşırmış. Böylece gazetenin her şeyi tertib edil­ dikten sonra ancak basılması bir Ermeninin matbaa­ sına havale edilirmiş. Ahmet Mithat Efendi görülü­ yor ki bizde matbaayı İbrahim Müteferrika ile bir­ likte te'sis edenlere benzeyen bir şahsiyetti. Böyle basılmasına kadar uğraştığı «Tercümanı-Hakîkat» in makalesinden ve bir çok fıkralarından başka tefrika edilen romanlarını da yazan kendisiydi.

Ve o mutlu zamanlarda kalemin öyle bir kîy- meti, muharrirliğin öyle bir payesi vardı ki gazete­ ci hüriyetperver dem ek; muharrir de milliyetperver demek gibi kir şeydi. İstipdat idaresi Ahmet Mithat Efendiye «Üssü-İnkîlap» deye kendi müdafaaname- sini yazdırmışken o yine bir hüriyetperver deye ta ­ ndırdı. Nasıl ki bu zamanı-cahiliyyette diğer taraftan da bir hakim ve bir filozof te’siri yapıyordu.

Ahmet Mithat Efendinin o zamanın okuyan gençliği üzerinde bir alim te'siri yapmış olduğu mu­ hakkaktır. Mahmut Sadık gibi fikir hayatına o za­ man yeni doğan gençler onda üstat ve mütefennin bir muharrir selamlamışlardır. Bu onun fenne dair eserler yazdığı ve âdeta bir «materyalist» te'siri yap­ tığı zamanlardı. O zamanın dini istipdadı o kadar şiddetliydi ki biraz fen bile böyle zımnan bir din­ sizlik, hattâ bir din aleyhtarlığı gibi telakki ve tef­ sir ediliyordu. Ve daha garibi, yalnız dindarlar ta­ rafından değil, hattâ din aleyhtarları olanlarca bile! İşte Ahmet Mithat Efendi bu zamanlarda ka­ zandığı mevki' ve şöhreri bu defa dine dair aynı sa- dedillik, sathilik, saffet ve acele ile ve mal bulmuş mağribi gibi her öğrendiğini derhal öğretivermek ga­ yesiyle yazınca gençler indinde kayb etmiş ve onla­ rın is'ad ettikleri mevkî’den sukut etmişti.

Bütün bu eserlerin te'sirlerini hikâye ile onlar hakkında hem esasi hem tarihi bir hüküm ihtiva eden tetkikleri biz ancak mesela Ali Kemal gibi onun zamanındaki gençlerin yazılarında ve şahadet­ lerinde bulabiliriz. Ve bunları bizde şimdi bilhassa, Meclisi-Umuru-Sıhhiyede onu çok tanımış ve onun­ la uzun müddet beraber çalışmış olan Cenap Şaha- bettin Bey, yahut Ahmet Rasim ve Necip Asım Bey­ ler gibi o devre yetişmiş olanlar yazabilirler.

Cenap Şahabettin Bey hikâye edermiş ki uzun müddet Meclisi-Umuru-Sıhhiye Reis Vekili bulunan Ahmet Mithat Efendi daireden - yâni köprüye iki dakikalık bir yer - çıkarken, hatırına bir roman mevzuu gelir, bunu Boğaz İçi vapuruna girinceye

(Devamı 76 ncı sahifede)

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Redhouse’un bu notu, kitaba kendisi için mi yoksa Gibb’in dikkatini bu anektoda çekmek için mi eklediğini tespit etmek mümkün değildir. Ancak bu not, taraflar arasındaki bilgi

Madde metninde sadece sigortalı mallarda meydana gelen “fiziksel zıya ve hasarların” teminat dışında kaldığı belirtilmektedir. Bununla birlikte, hatalı plan veya

584/II’de ise “Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumlu olacağı miktarın artmasına veya adi kefaletin müteselsil kefalete dönüşmesine ya da kefil

Modernleşme sürecinde elde edilen modernlik durumlarında kadınların çalışma hayatına girişlerindeki artış, eğitim alanında, okullarda, üniversitelerde öğrenci

In this study, we explored the changes of serum BDNF levels in alcoholic patients at baseline and after one-week alcohol withdrawal. Methods: Twenty-five alcoholic patients

Bazı öğretim elemanları, öğrencilerinin yalnızca topluluk önünde çalarken değil, yanlarında tek bir kişi dahi olsa heyecanlandıklarını dile getirmişlerdir. Bu durumu

Three 24‐hour dietary recalls by telephone 

Bunlardan ilki Metropolis ve arkadaşlarının geliştirdiği stokastik (rastgele) algoritmadır. Monte Carlo simülasyonu diye meşhur olan bu algoritma iki boyutlu Ising