• Sonuç bulunamadı

Eski tulumbacılar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Eski tulumbacılar"

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

d C

ı

N

e zaman itfaiye çamım duy-1 sam yüreğim “Hop!” eder. ; Çünkü bir kaç kere yangın felâ- ■ ketine uğramış, Rumeli hisarın- ; da büviik bir yalımısın yanm a-; sıııdan tamam bir hafta sonra, i Beyazıtta Yahnikapan sokağın- j da otuzbeş odalı bir evimiz de, iki saat içinde bir sürü enkaz­ dan ibaret kalmıştı.

Odamda fransızca hocamla ’ ■ ders yaparken, hizmetçilerin fer i ,yadile aşağı koşmuş, gözlerime j ı-çarpan alevleri görünce ağlıya | >ağhya rahmetli anacığımın k u -!

cağına atılmıştım.

Bizim koskoca konak mühim- sememezlikten yandı. O zaman­ lar sadaret seryaveri olan Ce­ mal Paşanın evde — şimdiki B e­ yazıt belediye dairesi— yan ya­ na idi. itfaiye, paşanın evini kur­ tarmak için bütün faaliyetini o- rada teksif etti. Bizim yangın la pek alâkadar olmadı.

Gedikoaşadaki büyük baba­ mın evine giderken, b:rtarkam a- damlann bağıra bağıra koştuk­ larım d* görmüş, merakla ana­ ma sormuştum r

— îunlat Kim anne?

Zavallı kadın, beni bağrına ı basarak cevap vermişti:

•— Tulumbacılar. Yangım sön , İürmeğe gidiyorlar.

— Bizim konağı da söndi çekler mi? Tekrar evimize c

görüşüm böyle olmuştu. Sonra, büyüdükçe tulumbacılar hakkın­ da epi şeyler öğrendim. Hattâ birtakım Paşazadelerin, Şûrayı Devlet mensuplarının, sadaret memurlarının, damat beylerin, İlmîye mensuplarının. Velhasıl İçtimaî mevkileri yükse’-, birta­ kım insanların da tulumbacılığa merak ve heves edip sandık ar­ kasında. koştuklarını, boruculıık yaptıklarım gördüm, işittim.

Haydi bir de itirafta buluna­ yım: Ben de tulumbacılık yap­ tım, sandık arkasında koştum! (Şemsülmaarif) mektebinde o- fcurken, yangın kokusu alınca kaç defa duvardan atladım, ka­ pıcıya görünmeden kapıdan s a ­ vuştum, sandık peşine takıldım!

Ozamanlar, şöyle muhavere­ ler işitir, konuşmalara şahit o- lurduk:

— Falan paşanın oğlu, teravih malazım kılmış, gelini koltuğu­ na almış, tam zifaf odasına gi­ rerken, bekçi baba kaim sopası­ nı vurarak: “Yangın varrrrrr! Galatada Fermeneciler deee...” cek miyiz?

(2)

diye bağırınca, gelini bırakarak paçalarını sıvamış, çoraplarını fırlatmış, yalın ayak, 'başı ka­ bak mahalle tulumbasının arka­ sına takılmış!...

— Hünkâr yaveri .... bey de tulumba arkasında koşmağa me­ raklıdır...

— Kazaskerin oğlu Haydar yok mu? Dün Vefa sandığının arkasında koşarken gördüm.

I T stadım Ahmet Rasim divor ^ ki: “37, 38 sene evvel bir giin Nuri Şeyda ile otururken ya nımıza uzun boylu, zayıfça, az patlak elâ gözlü, sakallımsı, Mı­ sır dişili bir molla bey geldi. Mol lâ bey en iyi çuhadan lâıtalı, ga­ yet kıymettar bir kumaşa kap!1 elmıa kürklü, ipek mintanlı, ipe yelekli, altın kordonlu, Iâlı. şallı, açık çuha şalvarlı, gah potinü, kakma tespihli biri id Görüşüldü. Natuk, cerbezeli, fı K ravû, taklitte mahir olması h sebile üzerimde bir hüsnü tesi bıraktı. Bahusus son derecede nazik, mükrim görünüyor kendisinin bir kib&rzade oldu ğunda tavırlarile, sözlerile şüphe bırakmıyordu.

Şeydanm:

— Seccadeci başı zade Nuri Mahfi bey!

Diye takdim etmesi de bu bap ta kâfi gelmişti.

— Hangi Seccadeoibaşı ? Diye sormakta henüz beis -yoktu. Biz bile o yaşımızda bili­ yorduk ki Sultan Murat merhu­ ma mensup olsa da burada bu­ lunamazdı. Meğer beşinGİ sultan j Mehmet imiş! (o zaman daha şehzade idi)

Bu zatı, o günden sonra bir i kaç defa sokakta gördüm. Aynr kıyafet, ayni halde. Yine bir gün Bejmzıttaaı Lâleliye iniyordum. Yangın topları atılıyor, Aksaray i i tarafından bir tulumba geliyor -

du. Oldukça kalabalık bir san -! dik-! iyi de yürüyorlar. Reisleri i de suvari.Önde bir borucu..Başı- i na bir dildade sarmış. Sırtında tek düshnesi çözük bir fanila, , bacağında beyaz bir dizlik. Ayak ‘ l an ç ı p l a k . . , birden bire nazarı dikkatimi c e 1 b e t- ti. Dikkatle baktım: O!.. Bizim Seccadeeibaşı zade! O da: j — Eyvallah beyim!

Diye bir selâm sarkıttı, geçti. Beni öyle bir hayret aldı ki yürüyemedim. Evvelki kıyafet nerede, şimdiki nerede? Bahu - sus tulumba önünde... Boru el­ de.. Bakakalmıştım. Haşan pa­ şa karakolu önünde attığı nâra- yı işitiyordum:

(3)

— Heeeeyt! memleket kurta­ ran, yaman giden AksaraylI!

Nuri Şeydaju görür görmem anlattım. Gülümsedi:

— O öyledir! onun daha ne işleri vardır.

dediydi.” (1)

ö u merak, öteden ¡beri şe- hirde, halk ve kibar sınıf arasında vardı. Hattâ hiç umul­ madık kimseler arasında. Halbu­ ki:

— Tulumbacı!

Tâbiri, serseri, kopuk, sabıka^, lı, eskilerin dedikleri.

t zanne”/den.a1an : Jggp bir isimdi.

Eskiden, tulumbacılık :-**ğaı zaman, İçtimaî rma

(erimizin birinciler inden yordu, insaniyet ve yasdı rile tesis edilmişlerdi. Tul ✓ «A* tâbiri, yardım «ever, i

dam müradifi olarak kıdİ—, > ^dı. «Sonradan, tesis zaman

nezahatini, inzibatı yavaş kaybederek lisanın tâbirleri sırasına girmiş, ya kullanılmaya

Tulumbacıların gördükleri hizmet pek faydalı, hattâ çile lâyıktı. Fakat giiael müessese birtakım

oldu, gitti.

Vaktile, her esnafın olduğj., gibi, tulumbacıların da bir kıya­ feti vardı. Onlar da kendilerine bir kıyafet seçmişti. Mintan de­ dikleri kukuleteli, koyu deve tü­ yü aba, potur giyerlerdi. Yeme­ ni ile bu kıyafet ne kadar uygun düşerdi. Sonradan bu kıyafet de bozuldu, istihaleler geçirdi. Gi­ yenlerin hallerinden, tavırların­ daki münasebetsizlik yüzünden, bu kıyafet de lekelendi.

Yine her sınıf gibi, bu sınıf da bir nizamnameye bağlanmış­ tı. Vaktile Devlet dairelerinde (Ocak) adile bir teşkilât

yapıl-[1] Ahmet Rasimitj bahsettiği Nuri

Şeyda, zarif, şair ve musiki

üstadı idi. Hatırımda kaldığına göre, İkdam gazetesinin açtığı bir müsa­ bakada, Lamartinin (Refael) ini li­ sanımıza çevirerek birinciliği kazan­ mıştı.

Nuri Mahfı babaya gelince, nükte­ dan, hoş sohbet bir bektaşi babasıy­ dı. Matbu bir iki kitabı da vardır. (Ittihad ve Terakki) nin eski men- suplarındandı. Hürriyetin ilânından sonra Kadıköy şubesinde çalıştı. Ek­ mekçiler cemiyeti reisliğinde bulun­ du. İki tramvay arasında kalan bir

genci kurtarmak isterken, kendisi

(4)

j mış, bunlara kilise heyetleri de | iştirak ettirilmiş, bunların fayda - 1 lan yaymak için mahallelerde i-

şe kariştirilımişti.

Bunların hepsi devletin tâyin ettiği, bir (ağa) nın, bir (baş) ın : emrine verilmişti. Tulumba teş­ kilâtı da (ocak), (kilise), (ma­ halle) tulumbaları adile üç kıs­ ma ayrılmıştı.

Teşkilât itibarile bu üç kısmın birbirinden farkları yoktu. Hep­ si müsavi hukuka sahipti. Hep­ sinin birer reisi vardı. Ve (kırbaç) taşımak ancak bunların hakkıy- ! dı. Reis hastalandığı, bir maze­

reti çıktığı zaman sandığı idare sinden uşak adı verilen ve için ikinci bir reis daha vardı,

i Bunlardan sonra, meratip s ils i­

lesi şöyle idi: 1 — Fenerci, 2 — Borucu,

3 — Gögenci, (borucu muavi­ ni).

4 — Hortumcu.

Bunlar sandığa yerleştirilen makinenin isletilmesinden, idare aralarında birbirlerini “omuz - daşî” diye çağıran efrat da san­ dığın naklinden mes’uldüler. Fe­ nerci, tulumbanın önünde giden, onların tâbirile (fener çek en) de­ ğildir. Fenerci, sandık teku ı ef­ radının “Ağası” dır.

Sandık gayet basit ve portatif di. Bir emme -basma makinesi, üstü açık bir sandığa yerleştiri­ lird i. Sandığa dört sırık takılır- j i

dı. Makinenin (çartak) kısmı ile | (tepelik) i, (deve) boynu dedik- 1 leri hortum takılan ağız meydan ' da bırakılır, su alıp veren haz­ neler de gömülürdü.

Bütün gayretime rağmen, tu­ lumbacılar lıakkındaki bildikleri mi, gördüklerimi ve işittiklerimi bir yazıya sığdırmak mümkün o- lamadı. Bunun için, yazıyı bu­ rada kesiyorum. Gelecek hafta, tulumbacı ocaklarındaki mahke­ melerden, maznunların muhake­ melerinden, (tomruk), (kırbaç) cezalarından, eski tulumbacı re­ islerinden, kahvelerinden, san­ dık kovalama ve atmacalardan, usturpalı, kamalı, muştalı kav­ galardan, meşhur semtlerin tu­ lumbacı takımlarından bahsede­

(5)

Ocak sandıklarında birinci ta­ kana şu adı takmışlardı: Mıışli öteki takımlara da reis yahut kendileri türlü türlü isimler ta­ karlardı: (Karakaçan), (Kap - tan), (Sevdalı), (Hırvat), (Cey­ lân,^ (Bulut) gibi.

Tulumbacılar arasında sık sık kavgalar da olurdu. Y a bir evi muhafaza meselesinden, ya yan­ gına giderken bir dönemeçten ; evvel geçmek kabusundan, ay­ rı ayrı tulumbalara mensup iki J

( Uşak) m kavgasından iki! sandık arasımla bir düşmanlık | başlar. Kılavuz, gözcü tayin ede j ıek birbirlerini gözetlerler, kon­ trol ettirirler. Yangına giderken. biri bir sokaktan, öteki başka i bir sokaktan çıkmak (tulumba­ cılar buna 'Koç boynuzu” der­ lerdi.) için fırsat kovaterlardı. Çok defa, fmzı takımlar, -keııdi-, ne güvgne-inıyeıdet'- bundan ka- i çıuîr, düşman tulumbaya rast- j

lamamaya çalışırdı.

Bazıları da, karşılaşınca, öne, ’ düşer, öteki kovaiar, tutarsaj sandıklan yere indirirler, yum- j ruk yumruğa, toka, tokaya -şim­ di kullandığımız kayış kemerler. Fakat toka yerleri san pirinç - tendi.- Dövüşürler, ba&kı kolla-: nnı birbirlerinin kafalarına, en- j seterine indirip dururlardı. K av-; ğa çok dehşetli ve kanlı olur, ka- j falar yarılır, gözler patlar, diş­ ler dökülürdü.

ilk tulumba kavgalarında ka­ ma, bıçak, saldırma, karakulak, i soğutişi - bir çeşit bıçak- taban- ca kullanılmaz, bu ayıp sayılırdı. Kavgalar ,daha. ziyade kuvvet, e- sasma dayanırdı. Tulumbacılık j ananesi bozulduktan sonra, si- j iâh kullanılmaya başlandı.

istanbulini bütün semtlerinde, birer tulumbacı ocağı vardı. Fa- i kat bazıları pek silik şeylerdi . Şöhretleri yoktu. En meşhur o-1 caklar şunlardı: Tersane, zap- 1ye kapısı, Galaasaray, Üsküdar,1 bel i mi ye, aşağı, yukarı Topçular j Çeşme meydanı, Paşakapışı, Aksaray, F r uzağa, Mevlâne ka-1 pı, Mengene, kiliselilerden e B y -, oğlu Ermeni kiliseiiler, Samat- ya, Sulumarıasür, Üsküdar Y e -: liimaJialle, Topkapı Ermeni kili-, reliler, Tatavla Rum kiliseli- ler, Galata,, Üsküdar mahkeme, | Selâmsız ve saire...

S rtumanastınn, Kel Topik,! Selâmsızın Bodos, Bey oğlunun Mis ak, Tat-o/ianm Todori, Çeş- îtle meydanının Hurşit gev-, rekciler adile meşhur kumar- j hanenin sahibi. Mahut Fehimj

(paşa) buradan pay alırdı. Çer-j kez Hurşit reis, devrinde büyiik j bir şöhretti- Galip reis, Papaz

(6)

oğlu, AksaraylI Ha.mdi devirleri-: nin -haydi yine tulumbacıların ; tâbiriyle ;nö5îl veı>! iniş reislerdendi..

- Reisler,. ev?/eli*ri yangına ya-_ ya olarak giderlerdi. Öfefeaf' da arkadaşlara flb i kokarlardı. F a­ kat onlar, (Uşak)lar, borucu - lar ve illi gibi yalınayak, başta keçe külah, yahut alacalı men­ dil sarılı olduğu halde koşmazlar dı. Başlarında, siyah Harmdiye kalıp ve kaim dııbüıı püsküllü fes, ayakannda gayet hafif, j Mevlâne kapısı işi, ikisi ancak; yüz dirhem gelen şıpıtık giyer­ lerdi. Sonraları, yaya gitmeği b rakarak, atla gitmeğe başladı­ lar.

Bir zacrmdar, tulumbacı kı-j yafetleri rasgele iken, sonradan dizlik, keçe fcülâh muhafaza, edil­ mekle beraber, her takım -bu günkü futbol klüpleri gibi- birer ronk seçerek, mintanlarım bun­ lardan yaptırmaya başladılar,

3sk i tulumbacılardan arabacı 1. içtik Nasib -asıl kel Nasıb ağa d e meşhurdur. Şimdi Beyoğ- i ada Bakkpazannda gaziııocu- lı k yapıyor. Nasib, devrinin sa- J h tulumbaeılamıdandı. Müta - i'1 ice yıllarında Bey oğlunda bir l'ransız polisini yaralamış ve, I'ransız divanı harbince nıah - î-aım edilerek îstanbuldan müs­ temlekelere sevk edilmiştir- di­ yor <ki;

. Tulumbacihk deyipte ge- çıvonnemeîi! Öyle beyler, efem diler hattâ paşalar vardı ki van- gın topu patlar patlamaz, bağla­ şan durmazlar, hemen soyunup sandığın arkasına takılırlardı. îç ferinde doruculuk yapanlarda vardı. Bunlar minare kiilâhma su yetiştirirdi, Öyleleri de var­ dı ki;. “Ha bre!'' der demez, ko­ ca sandığı sırtlar, evin damına çıkarıverirdi.”

Eski tulumbacılardan köşede bucakta kalanlar vardır. Fakat bunların çoğu ihtiyarlamıştır. Genç sayılanlardan Galatah Necmi ile Muştalanın Murat (şimdi Sokoni Vakum şirketin­ de şoför) tulumbacılık işinde -, koşma, sandık kovalama, ocak idare etme ve îlh- cidden şöhret yapmış Gerçek Davut çömezleri­ dir.

dr

Tulumbacıların piri (Davut Gerçek) in mezarı, Haseki lıas- talıanesinin arka kapısındaki, mezarlıkta, 33, 34 yıl evvel te­ sadüfen bulunmuştu. Mezar ta­ şılım baş tarafında şu yazılar vardı; “DergShı âli yeniçerileri ,

tulumbacı bağısı merhum Da-, vut Gerçek ruhu için fatiha: | 1148 ”

(7)

Bu mezar ve taş, bilmem şim­ di yine orada mıdır? id k a * . ba- zan çok hayırlı, hazan da gok münasebetsiz işler gören beledi­ yenin haşmetlû kazması, onu da mı kırdı

geçirdi?-Mezar taşında ve sandukası­ nın iki tarafında, bir kitabe var­ dır. Bu aşağı yukarı 'bir hal ter­ cümesidir. Vaktile not etuğma bu kitabeden Davut Gerçeğin hal t Ar,-i i meşini hulâsa ediyo

runa: _ _

D&vu Gerçek aslan Fransız-/ dır. İbrahim paşa zamanında ; Fransadan çoluk çocukla Istan- bula geldi, müslüman oldu: Ga- latada oturan (Marşan) adında bir Fransız kuyumcu- onu Fran­ sız elçisine jurnalindi, elçi tara­ fından tutumMu. zehirlemek is­ tediler, kurnaz ve daima tetikte j bulunduğu için işi anladı, kaçtı. • İst an buldu ilk itfaiye heyeti­

ni kurdu. Ve oraya reis yaptı- ı lar. Fakat bu işe öyle rasgele getirilmedi. Birçok yangınlar söndürdü, fedakârlıklarda bu­ lundu. Tersane önünde yanan kalyonun söndürülmesinde, tü-fenkh auede çıkan büyük yan - gında, Tophane yangınında icad ettiği tulumbasının faydaları görüldü ve bundan sonra mem­ lekette bir itfaiye teşkilâtı kur­ masına müsaade verilerek, iş basma getirildi.

Davut Gerçek, kaptan. İbra­ him paşa ile gönüllü ol aralı Ve­ nedik seferine de gitti, orada da fevkalâde yararlığı görüldü. Ve­ nedik donanmasına 'ei çabuk­ luğu ve marifetiie bin dokuz yüz aitmiş dört topu” kısa vakit­ te atmış, gemiler atıl bırak­ mış, bir çoğunu da batınmış.

Tulumbacı başı Davut Gerçe­ ğin mezarının yanında eski itfa­ iye zabitlerinden bamlarının da.: messaıiari. v a r d ı r î ğ j i f l i ş r yc.rlendğe a s ü y S t mu?:, :

Tuiunıbaoılcirın, yatıp kalktîk- lajı (GsakT, iî^ığuf) denilen yerlerden başka bir de kahveleri vardı. Filhakika, buraların müf­ terisi yalnız tulumbacılar de - ğüdi. Başkaları da gelirdi. Fa­ kat sahipleri tulumbacı reisleri veya (Uşak) lardan olduğu için buralara (Tulumbacı kahvesi) derlerdi.

Bu kahvelerde çftlğı çalınır, j i mani, destan semaî, koşıtıa. ka­

lenderi okunur, bunlar- bittikten sonra da oyunlara başlanırdı: ' Ağırlama, düğün havası, çifte­ telli, helvacı, kasap, bıçak oyu-1

j !1U- köçek, zeybek ayak havası,

| karşılama, olı yalei, yalel!

%

(8)

Bir de bir nevi zeybek oynar- | lardı ki bunun adı (Mahi) idi. j asli Çan,kından gelme olan bu ! oyun şarkısı da beraber söyîe- I nerek oynamrdı. İşte bir (Ma­

ki) niimunesi:

Dayatan, da,yalan (atılan ac­ ınan) Atlardandır sayaları (tekrar) Şu Türkmenia mayalan (an nmn, amman) Ah gelişin nıaMrne ıh? benzer, Yay sekişin yavrsıiöa da ben­

zer. Tulumbacı kahveleri, eskilerin (âşık kahveleri), (yeni çalgılı kahve) dedikleri kahvelerden başka birşey değildi. Onların bir I istihaleyiydi. Eski Tavuk paza- ] nmn âşık kahveleri kapanınca, ; mani, destan, koşma, semai, ka- ; lenderî, tulumbacı kahvelerinde okunmağa başladı. Bu kahveler, j 1915 ile 1920 arasında tamamen ! ortadan kalktı.

Tulumbacı kahveleri kış mev­ simlerinde cuma geceleri çok -iş- i 1er, ramazanlarda ise tıklım tık- I hm dolardı. Hemen her semtte bir tane tulumbacı kahvesi, da­ ha doğrusu çalgılı kahve olma­ makla beraber, Çukur çeşme, Halıcıoğlu, Çeşme meydanı, Bo- j ğazkesen, Beşiktaş, Defterdar , Firuzağa kahveleri en meşhıır- laruıdandı.

En iyi mani, koşma, destan ve ilh okuyanlar ve îstanbulda ad­ ları söylenenler hep genç tu - lumbacılardı. Maamafih araların da. tulumbacı sınğını omuzuna i koymamışlar da yok değildi. ] Buralarda ilk evvel, saz takı­

na ahenğe başlardı. Takım bir klarnet, bir çifte nâra, çığırt­ ma denilen tahta bir düdük, bir 'i zillçmaşa ve darbudakaıı ibaret- ı ti. f asla evvelâ bir marşla -ekse- i

riyetle Ispanyol marşı denilen i maçiç ile- başlarlar, (tiyatrolar j da da böyle idi. Piyes başlama­ dan maçiç çalınırdı) Arkasından polkamsı bir1 iki hava daha çal-

j diktan sonra kantolara geçilir,

; şarkılar söylenir, nihayet ııeha- ■

veırd kararla manilere başlanır- / |

Adanı aman al ateş

Yanakları rişnemonı, dudak- i

! ları aj ateş! ■

Yandı bağrım kiil oldu, getir kürek al ateş.

Adanı aman Y âr edalı ¡Şalı verdi, filiz stirdii. sinem­

de yare dnü, Şu cibtuıdM gülmedim yaradan yaradaJı!'

(9)

Adam unum kuzusu

Ça> kum, («Miti« kuru, nmlejı içsin kuzu, su? B«mi yakıp bitiren bir tutumu kuzusu!

Maniler karşilikh da okunur, bir maniye muhatap) olan ya ay­ ni tarzda, yahut cinaslı bir mani ile cevap verirdi. Bu mütaddı. Teamül halini almıştı. Hattâ bu yüzden çok defa, kavgalar çık­ mış, kahvede oturanlar, iki ta­ raflı olarak dövüşüp boğulmuş­ lardır.

Bir maniye ayni tarzda mu­ kabeleye misal:

Adam aman yayılan (otla

-« , yan)

Meltem mi, poyraz mıdır şu diyarda yaydan ? Geçme arştan önünden ya kurt kapar ya yılan! Cevap:

Adanı aman yayılan (dağıl­ mak) ıKrpmamıdır, kâkülmüdiir ak gerdana. yaydan ?

Yarim sokağa çıkma, ktirl

kapar, ya yılan 1

manilerin çoğu irticalen söylenir di.

Tulumbacıların söyledikleri maniler, destanlar, koşmalar, semaîler içinde fevkalâde san’at eserleri, nefis şeyler yoktu. Gü- j zellikleri pek azdı. Bunlar da Seyraııfnin, Dertlenin, Gevheri­ nin, Âşık ömeriıı, Kuloğlunun, Zihninin ve Emrahınkilerdi.

Tulumbacı kahvelerinde oku­ nan bir. koşma:

Sak ¡ ya camında nedir İni esrar Etti bir katresi mestane beni.

Şarap-ı-lâ’lmde ne keyfiyet

var,

Söyletir efsane, öfsaııe beni

Bu da bir kalenderi:

Taramış kâkülleri Gerdanda fül fiilleri, Sanırsın yanağında, Açmış cennet gülleri!

Eski tulumbacı kahvelerinde okunan destanlar da şunlardı: Pamukçu Ihsan beyin destanı, Çiroz Alinin ölüm destanı, Ye­ men destanı, zampara destanı, er -avrat destaiiı, komiser Hüsa- meddinin destanı, yorgancı Sa­ dık destanı, mektepli Atıfın des­ tanı, esrarkeşlerin destanı, bü­ yük hareketi arz destanı, nasi­ hat destanı, İskenderiyeli Bedi­ in destanı, hacı Bulut destanı yahudi Agop destanı, miras des­ tanı, yetmiş iki buçuk millet des ; tanı,

(10)

Bunların bir kısmı cinayetle- j

rin tasvirinden ibaret şeylerdi, j Dinleyenler hiç kıra hıçkıra ağ- j larlardı. Bir kısmı da gülünç tü. Zampara destanı bir zeııdos- tun başından geçenleri maska­ ralıkları tasvir eder. Zelzele fe­ lâketi, Yemendeki askerlerin hali, Sivastopol harbi, bu des­ tanlarda çok güzel cahlandırıl-

mıştır. ^

\

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Mahkemeye (AİHM) göre, Bouchet–Fransa davası kararında dikkate alınacak süre, başvuru sahibinin tutuklanmasına karar verilen tarih olan 8 Ocak 1996 tarihinden,

Tabancayla düello edeceğini sanan Furgaç, kılıç şartım duyunca donaka­ lır, çünkü kılıç kullanmayı bilmemek­ tedir.. Ona üç aylık bir

Özet olarak çalışmada tasarlanan sistem ile GY girişine gelmesi muhtemel P giriş ’e göre GY P çıkış , G ve verim.. davranışını kontrol eden, adaptif V DC

Although Musharakah Financing is an investment that is realized in the form of participation in terms of Islamic Law, it is followed as a loan type. This situation

藥學科技《二》心得報告 藥三 B303097184 陳玄青

Çalışma grubumuzun hemen hemen tüm göğüs çevre ölçümü sonuçlarının tedavi sonrasında hem 6MWT öncesi hem de sonrası artması Bobath yaklaşımına ek olarak

The special forms of these transition matrices provide storage efficient conversion algorithms to convert the representation of a field element from polynomial basis to normal basis