• Sonuç bulunamadı

Ölümünün 25. yıldönümünde Nazım Hikmet'ten bir anı, bir şiir:Yaşasaydı 87 yaşında olacaktı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ölümünün 25. yıldönümünde Nazım Hikmet'ten bir anı, bir şiir:Yaşasaydı 87 yaşında olacaktı"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

5 H A Z İR A N 1988

M illiy e t

a h U icd ile

Ölümünün 25. yıldönümünde

Nazım Hikmet ten bir anı, bir şiir

Yaşasaydı 87

yaşında olacaktı

t

Kİ gün önce büyük Türk şairi nün 25. yıldönümüydü. Türkçenin en yetkin sanatçısı, Nazım Hikmet’in ölümü­ dünyaca ünlü şair Nazım’dan (doğumu 20 Kasım 1901, Selanik - Ölümü 3 Haziran 1963, Moskova) ölümünün 25. yılında bir anı ve bir şiir sunuyoruz.

Sovyet yazarı Aleksandr Fevralski, yakından tamdığı dört bü­ yük şairle ilgili amlar dizisinin son bölümünü Nazım Hikmet’e ayır­ mıştı. “ Nazım’ın şiirleri, oyunları, romanları ile bıraktığı miras, paha biçilmez değerdedir ve gelecek kuşaklara sunulmuştur” di­ yen Fevralski’nin ünlü ozanla ilgili bir anısını aşağıda sunuyoruz.

26 Ekim 1953

Bugün Nazım’a gittiğimde, Meyerhold tiyatrosundan arkada­ şım Aleksey Borisoviç Glagolin’le karşılaştım orada. Yirmi yıldır görüşmemiştik. (Kendisi uzun yıllardan beridir Harkov’da rejisör olarak çalışıyor, şimdi de oradaki Ukrayna tiyatrosunda “ Bir Aşk Masalı” nı sahneleme hazırlığında). Biribirimizi gördüğümüze çok sevindik ve hararetle kucaklaştık. Nazım kucaklaşmamıza baka­ rak dostça güldü ve “ Ne güzel şey” dedi. “ Meyerholdçu’nun (ken­ dini göstererek) evinde, Meyerholdçular karşılaşıyor!”

Glagolin gittikten sonra oyun üzerinde çalışmamızı sürdürdük. Bu sırada, Özbek şairi Gafur Gulyam yanında yine Özbekistanlı bir delikanlıyla geldi. Nazım sonradan “ Azerice gibi bir şey” de­ diği bir dille konuştu onlarla ilkin. (Türkçeyle, Özbekçe arası bir dildi bu —çünkü Türk dilleri kendi aralarında birbirlerine yakın­ dır.)— Sonra Rusçaya geçtiler. Nazım konuklardan özür diledi ve benden oyunun çevirisini okumayı sürdürmemi istedi. Dadı’nın ye­ niden yazılan monologunda, ikinci bölümde şöyle bir söz var: “ Ne­ yim eksik ki? Gözlerim, kaşlarım yerli yerinde. Kalça, göğüs de

yerli yerinde...” Ben monologu okuyup bitirdiğimde Gafur Gul­ yam okumayı kestiğinden ötürü özür dileyerek şöyle dedi: “ Ba­ ğışla, sevgili Nazım fakat öyle görülüyor ki D oğu’yu unutmuşsun. Bizim D oğu’da hiçbir aktrisin ağzından ‘kalça, göğüs’ laflan çık­ maz. Al işte, geçenlerde çok tanınmış aktrislerimizden biri böyle sözler söylemeyi reddetti. Bu ancak sizin Avrupalılaşmış İstanbu- lunuzda olabilir.”

Nazım şiddetle karşılık verdi:

“ Riyakârlık! Kadın vücudu doğanın en güzel şeyidir. Yaşamın kaynağıdır o. Fevkalade bir şeydir. Kadın göğsünden söz etmek­ ten korkuyorlar, fakat bu göğüslerle beslendik biz. Dudaklardan da, hatta gözlerden de değerlidir o. Ben kadın vücuduna eski Yu- nanlılann, Mikelangelo’nun baktığı gibi, eski Çin’de baktıktan gibi bakıyorum.

Doğu geri kaldı. Bunda yöresel komünist partilerinin de kaba­ hati var. Alın işte, sizde, Özbekistan’da, bir yaşayış geriliği var he­ nüz. Ve biz, komünistler, kabahatliyiz bunda, yeterince savaşmıyoruz bu gerilikle. D oğu’da her şey başka türlüdür diyor­ sunuz. Doğru değil. Emperyalistlerin görüş açısıdır bu. Ulusal özel­ likler var kuşkusuz, fakat Doğu, Batı’dan öyle büyük ölçüde farklı değil artık. Çinli kadınların kendine özgü bir yürüyüşü var diye uydurmuşlar. Çin’de bulunduğum sırada böyle özel yürüyüşlü hiçbir Çinli kadınla karşılaşmadım. Gerçekten de ayaklan küçük, ama hiç de kedi gibi filan yürümüyorlar.

Kötü söz yoktur benim için. En kaba sözü kullanabilirim ve pornografi olmaz bu. Salonlarda, tek bir kaba söz kullanmadan en kirli fıkralar anlatılır ve bu iğrenç bir şeydir. Halk arasında ise kaba sözler kullanılır ama, konuşulan şey hiç de kirli değildir.

Ben papaz değilim. Dedem mevlevi mezhebindendi. Gizemci­ liği beş parmağımı bildiğim gibi bilirim. Ve ondaki ikiyüzlülüğü de, ilginç olan şeyi de bilirim. Her şeyi kendi adıyla adlandırmak

gerek. ‘Sen Topraksın, Ben T raktör’ şiirimde kadım toprakla, er­ keği traktörle karşılaştırmama karşı çıkan Tvardovski ile uzun sü­ re tartıştım. Tüm dünya şiirinde kadın-foprak koşutluğu vardır.

İlci yüzlü, riyakâr bir karıymış sizin o aktris. Ne yani, birlikte yaşadığı bir erkek yok mu? Yahu, yaşamın temeli budur. Bu ol­ masaydı eğer ne komünizm olurdu, ne edebiyat, ne de bu aktrisin kendisi!”

Gafur Gulyam: “ Bana bunu söylemene gerek yok. Onaltı ço­ cuğum var benim. Al, kanıtı da burada” dedi ve çıkarıp nüfus kâ­ ğıdım gösterdi Nazım’a.

Nazım: “ Harika!” dedi. “ Kutlarım... Erkeğin yakınlığından yoksun kadın ne acılar yaşıyordur. Acı çekerler: Ah, canım (Na­ zım ‘aktörce’ oynadı bu acıyı.) Ve çok büyüktür bü acılar!..”

Ayrılırken Gafur Gulyam, arkadaşım göstererek: “ Yaşayan Na­ zım Hikmet’i görsün diye getirdim işte bu genç adamı” dedi.

BİR AYRILIŞ HİKÂYESİ

\

Erkek kadına dedi ki:

— Seni seviyorum, ama nasıl,

avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp parmaklarımı kanatarak

kırasıya, çıldırasıya...

Erkek kadına dedi ki:

— Seni seviyorum, Ama nasıl,

kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz, yüzde yüz, yüzde binbeşyüz,

yüzde hudutsuz kere yüz..

Kadın erkeğe dedi ki:

— Baktım

dudağımla, yüreğimle, kafamla; severek, korkarak, eğilerek, dudağına, yüreğine, kafana. Şimdi ne söylüyorsam

karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana.. Ve ben artık

biliyorum: Toprağın—

Yüzü güneşli bir ana gibi—

en son en güzel çocuğunu emzirdiğini.. Fakat neyleyim

saçlarım dolanmış

ölmekte olanın parmaklarına başımı kurtarmam kabil

değil! Sen

yürümelisln, yeni doğan çocuğun

gözlerine bakarak' Sen yürümelisin, beni bırakarak...

Kadın sustu.

SARILDILAR.

Bir kitap düştü yere...

Kapandı bir pencere...

AYRILDILAR--Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu raporlardan birincisi daha önce Atatürk'ün Hat~ra Defteri (ilavelerle yay~na haz~rlayan: ~ükrü Tezer, Sunu~: Afet Inan, Türk Tarih Kurumu yay~nlar~, XVI.. SEVR ES'DEN LAUSANNE'A

"C'est avec la plus grande sympathie et une profonde admiration que le peuple hongrois et moi suivons les efforts remarquables par lesquels la nation soeur Turque fait preuve

Piano piano, bütün sayıların var ol- duğunu, her sayıyı takip eden ancak bir tek sayı ve her sayıdan önce ge- len ancak bir tek sayı olduğunu böylece garanti

Tablo 8: "Türk iĢletmeleri yabancı sözcük içeren marka adını dıĢ pazara açılırken tercih etmemelidir." Fikrine Katılma Düzeyi Türk işletmeleri yabancı sözcük içeren

Kassing ve Avtgis [11], içsel kontrol odağına sahip çalışanların orta derece ya da dışsal kontrol odağına sahip çalışanlardan daha fazla açık muhalefet

İnsanlığın başlangıcından bugüne değişime uğrayan doğada görülen farklılıklar, değişen toplumsal değerler ve doğa insan ilişkisi ve sanat- sal

Birçok Fransız bilgininin Türk dostu olmalarında, Re it Saffet Atabi- nen'in , müstesna kâbiliyet ve meziyetlerinin rolü bulunduğunu iddia edersem,

“ölüm ü sakın adam yerine koymayın!..” Adamlar, daha doğru deyişle insanlar ölür; ölüm adam olmadığı için ölmez. îl Taha