• Sonuç bulunamadı

Başlık: İSLAMDA VAKIF Sahih ve Gayr-i Sahih Nev'ileriYazar(lar):BERKİ, Ali HimmetCilt: 6 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000383 Yayın Tarihi: 1957 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: İSLAMDA VAKIF Sahih ve Gayr-i Sahih Nev'ileriYazar(lar):BERKİ, Ali HimmetCilt: 6 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000383 Yayın Tarihi: 1957 PDF"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

""

Sahih ve Gayr-İ Sahih Nev'ilerİ

i

Ali Himmet BERKİ 5 Teşrin-i Evvel 1926 tarihinde Mecelle ilga olunurken diğer esasato) sabrka da ilga olunmuş ve Medeni Kanun'un suret-i mer'iyyet ve şekl-tatbikı hakkında çıkarılan 864 numaralı kanunun birinci maddesinde "Ka- " nun-ı Medeni'nin mer'i olmağa başladığı tarihten eVV'Blkihadiselel'in hu-kuki hükümleri, mezkfır hadiseler hangi kanun mer'i iken vakı' olmuş ise yine o kanuna tabi' kalır" ve sekizinci maddesinde "Kanun-ı Medeni'nin mer'iyyete vaz'ından mukaddem vücude getirilen evkaf hakkında ayrıca birtatbikat kanunu neşr olunur." denmiştir.

", 'Bu maddelerin sarahatlarine göre Medeni Kanun'un mer'iyyetinden evvel vücuda getirilen vakıflarda sabık hükümler tatbik edilecek ve su-ret-i tatbika dair bir .-kanun neşr olunacaktı. Hayli zaman sonra yani 14/6/1935 tarihinde bir ta;kım yeni hükümler ve hatta ,zikri geçen 864 nu-maralı kanunun sarih hükmüne muhalif maddeleri ihtiva eden 2762 numa-ralı valuf1ar kanunu neşrolundu. Bu kanun aynı zamanda bk tatbikat ka-nunu idi.

Bir ~ralık, insanları vakıf yapmağa sevk eden ruhi temayüllerden ve vakıfların İslan:i Milletine te'min eylediği faide ve menfaatlerden gafil olanlann .ızhar eyledikleri vakıf düşmanlığı te'siri aıtında vakıfları ilga

ve tasfiye temayülleri belirmişti. Nihayet İsviçre'den bir mütehassıs celb

olundu. Bu zat memleketimizde yaptığı tedkıykat sonunda tam bir hayır-hahlıkla ilmi esas ve kanaatlere dayanarak vakıfların şimdiye kadar ce-miyyete yapmış olduğu ve bundan böyle yapacağı hizmetleri izah ederek mevcud eski vakıfları olduğu gibi muhafaza etme ği tavsiye etmiş ve bunun

üzerine ilga ve tasfıyeden sarf-ı nazara edilmiştir.

2762 numaralı Vakıflar Kanunun vakıflar ve meşrutün - lehler yani vakıfdan menfaati olanla.r aleyhine şu hükümleri koymuştur. Bu hüküm-lerden biri, tevliyeti vakıfların fer'lerine meşrut olmayan vakıfların sur et-i mutlakada mazbut vakıflar meyanına aJmak. Bu hüküm hem vakıf mües-sesesi hem de mesı-rutün - lehler aleyhinde idi. Çünkü vakıf fiil ve hareke-tiniridevamı için vakıfın iradesine hürmet etmek icab ederdi. Bu hakikat vaktiyle anlaşıla,rak "Şart-ı vakıf nass-ı Şari' gibidir." umdesi kabul olun-muştu. Bu görüş vakif hanıketini teşvik edecek bir düşünce mahsulü idi. Nitekim vakıf müessesesine kanunlarında yer veren memleketlerde bu rneyanda İsviçre'de v'a,kıf hükümleri aynı esas üzerine bina olunmuştur.

Yalnız bazı devlet müesseselerine murakabe hakkı verilmiştir ki, bu zaruri ve" çok ma'kıildür. Hatta İsviçre'li bazı hukuk alimleri vakıfların,

(2)

hükumet tarafından meşru' olan şartlarına muhalefet vukuunda vakıf mal-larin varislerine rücu' edeceği yolundaki şartlarının muteber olacağı kanaat ve re'yindedirler,

Vakıflar Kanunun tevliyetleri vakıflarınfer'lerinden gayri ye meşrut olan vakıfları zabtetmekle kalmayıp kanunun '~6. maddesinde on sene tev-cih olunmayan tevIiyetlerin artık tevdh edilemiyeceği hükmünü koy~uş-tur, ki bu da meşrutün - lehler aleyhine bir hükümdür. Gerçi tevIiyete müs-teh~k olan fer'lerden biri her hangi bir mazeret veya la-kaydi ile vakıfla alll-kalanma.illış olabilir. Bunda müstakbel fer'lere atfolunacak bir kusur yok-tur: Bu halde bu kabil vakıfları zabtetmeyip emaneten idare etmek ve fer'-lerden ehilve müstehık zuhurunda tevIiyet ona tevciholunmak icab eder. AI~lhusus vakıfların eksensinde mütevelli olanlaT içinbir vazife ve ücret bly~n olunmuştur. Fer'leri bundan mahrum etmek vakıfların maksadıarına uy~n değildir. Gerçi bu maddede bu menfaatten mahrum olacakları hak-kında bir kayıt olmayıp bil'akis bir fıkra halinde alakahların vakfiyyeye göre ıntıfa' hakları mahfuzdur; diye bir hükifm varsa da Temyiz Mahke-mesi hizill'et görmediklerinden şart ve tayin olunan üC'reti istemek hakları olmadığına karar vermiştir. Bu vaziyette vakıftan istihkaklan olan fet 'le-re ata ve dedelerinden kalan vakıflarıkarşıdan seyr~tmek kalmaktadır.

- Vakıflar Kanunu'nun vakıflar aleyhine koyduğu hükümlerden -biri de yirmi senelik mukataa ve ücret mukabilinde -mukataa ve icareteynli va-kıfları tasfiyedir. Vakıf esaslanna uymayan ve vaktiyle lüzum ve ihtiyaca bina'en kabul edilmiş olan mukataa ve icareteyn muamelelerinin ilgası ve meycudları ta,sfiye etmek doğrudur. Ancak tasfiye vakıfların rakabesinin mu!asarrıflarına temliki ile olabilirdi. Niteki~ öyle yapılmıştır. Fakat ta-yin' olunan bedel çok noksandır. Zira bu bed~l yirmi senelik mukataa ve ücretden iba'retdir. Senelik muka.taa ve ücretler ise cüz'ibirer mikdardan ibaret olduğundan yir~i senelik mikdar vakfm mülkiyetine ıvaz

olacak bi para değildir. O tarihten sonra günbegün para kıymetlerinin düş-mesi, muayyen bedeli la-şey mesabesine indkmiştir. Bu sebeple milyarlar değ~rinde olan vakıflar bu kanunla, bad-ı heva elden çıkmış oldu.

Tahkikatıma göre İstanbul'da ta'vi,za tabi 230.000 kadar vakıf gayr-i menkul vardır. Dostlarımd2;tl bir avukat otu~ beş bin Uraya aldığı icare~ teynU bir evin iki yüz lira ıvaz mukabilinde mülkiyetine sahib olduğunu ve tanıdığım diğer h~r zat 20..000 liraya satın aIdığı icareteynli bir vakıf ar-sanin mülkiyetini 125 lira ıvaz mukabilinde' namına geçirildiğini hikaye etmişlerdi. Mühim mevkilerde bulunan çok kıymetli yerlerin nasıl elden çıkmış olduğunu ve va.kıfların ne derecelerde zarara uğradığını anlamak zo'r değildir.

Sabık Başvekil Sayın Şemseddin Günaltay Başvekil bulunduğu- bir zarrıanda vakıflar mevzuunda görüşmek üzre beni çağırmıştı. Vaziyeti i

kendisine anlattım; nıüteessir oldula,r ve çare ola'rak bedeli artırmağı ha-tırladılar. Fakat bir kanun kısmen tatbik olunduktan sonra dönüp onu de~ ğiştJrmek kanunlara olan i'timadısarsacağından doğ'ru olamazdı. Ve bir de o tarihe kadar kıymetli vakıf gayr-i menkullerin ta'viz bedelleri verile-rek mülkiyetIeri rrıutasarrıfları namlaına geçirilmişti. Açıkgö.z

(3)

lar fırsatı ganimet saymışlardı. Geri kalan gayr-i menkullerin çoğunun mu~ tasarnflan fakir kimselerdi. Bu .cihetlede ıvazlan artırmak adaIetsiz olur-du. Nihayet birşey yapılamadı; kanun olduğugibi kaldı.

2762 numaralı Vakıflar Kanunu aynı zamanda vakıflar lehine ba,zı mühim hükümlerkoymuştur.

'ıt

maddenin ihti~a ettiği hüküm bu cümledendk. Bu maddede va-kıf akarlarla vakıfların a,kar nev'inden olan gayr-i menkullerinde husus! mü~kiyet hükümleri cereyan. edeceği tasdh edilmiştir.

Bkzamanlar memleketimizde bir vakıf düşmanlığı belirmiş ve bunun neticesi olarak bazı ferdler ve müesseseler tarafından vakıf akarlara ve hatta ahlafı din vıe vatana bağlayan cami', mescid ve kabristan gibi mu-kaddesatdan olan yerlere tecavÜzler başlamıştı. Bu mey&nda.bazı cami'ler ve mescidİer silah,zahire ve eşya deposu haline getirilmişti. Bu çirkin ha-reketler ol vakit Başvekaletin nazar-ı dikkatini cebederek bu hallere mey-dan~verilmemesi için vilayete gönderilen tamimlerle, bu sırada Tıemyiz Maııkememizingösterdiği salabet ve metanetin eseri olamk tecavü,Zler

B..zalmış fakat tamamEm bertaraf edilememiştİ.

Bir hata ve zühul eseri olduğuna kani olduğumuzdan bazı vakıf gayr-i mC!1kullerinbila bedel bazı f'esmi makamlara terkine cevaz veren 1354 ve 4490 numaralı kanunlardan bahse lüzum görmüyoruz.

İzaha hacet olmadığı üzre gerek hükmi ve gerek hakiki şahısların l'r).alve mülkleri ,muhterem, taarruz ve tecavüzden masun ve devletin hi-mayesi altındadır. Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'muzun 74. maddesi muce-bi:p.cerıienafi-i umumiyye için lüzumu tahakkuk etmedikçe ve değer parası peşin verilmedikçe hiç 'bir kimsenin malı istimval ve mülkü istimlak oluna-maz.

,.~ Bu hükümlere göre Vakıflar Kanunu hukuk en mevcud veumumun tekafülü altındaolan hir hükmü sarahaten beyan etmiş oluyor ki faideli olduğunda şüphe yoktur. Nitekim bu kanunun on birinci maddesiyle zikri geçen 1352 ve ,2290 numaralı kanunlar zımnen ilga olunmuş, ve vakıflar idaresi haksız, sebepsiz iddia, ve tesahublar karşısında mahkemelerde uğ-raşmaktan kurtulmuştur.

Vakıflar' KanunJ'nda bazı boşluklar vardır. Ezcümle İrsad ve tah-sis kabilinden olan vakıflara temas edilmemiş ve mühim olarak Defter-Hane'deyani kuyud-ıkadimede kayıtlı olan sahih ve gayr-i sahih vakıf-larla ma'mulün _ bih vakfiyelerle tasarruf olunagelen vakıflarda mürur-ı zaman cereyan edip etmiyeceği hususunda bir hüküm sevk edilmemiştir. Bu sebeple bazi vakıf gayr-i menkulere karşı defan dermeyan olunan mü-'rur-ı zaman iddialarının varid olup olmadığı mahkemelerimizde ve Temyiz Mahkemesinde daireler arasında ihtilaf mev,Zuuolmaktadır.

'~Vakıflar" adlı yazdığımız eserin ikinci kısmında Vakıflar Kanunu'-nun ,tali ve ikinci derecedeki hükümleri hakkında mülahazalanmızı seTd etmişti k. Temenni olunur ki yirmi' küsur s'enelik tatbikat neticesinde adale-te uygun olmadığı anlaşılan madde ve hükümler ta'dil edilsin. Biraralık

(4)

Sayın "Hakkı Kamil Beşe" Umum Müdürken bu kanunun ta'dil ve ıslahına teşebbüs olunmuş, hatta, bir hey'et marifetiyle bir tasarı hazırlanmış ise de tasaVYurda kalmıştır.

Şu kısa bilgileri arz ettikten sonra asıl mevzua geçiyorum.

Fukaha'nın beyanlarına nazaran va,kıf' yapmak sabık şeriatla'rda da mevcut idi. İbrahim Halilü'r-Rahman aleyhi's-sıelamın hala bazı vakıfları yaşamaktadır. Küdüs'de bulunan bu vakıflar mütevelli-i mahsusları ma-rifetiyle ida're edilirken vaktiyle Vakıflar İdaresi tarafından zabtolunmuş-tur. Kuyud-ı kadime-i vakfiyyede ve vakıflar hakkında incelemeğe değer malumat vardır.

İmam-ı Şafii Hazretleri diyor ki : "Benim bildiğime göre cahiliyet za-manında İsbami maksad ve gaye ile vakıf ha'reketi olınayıp vakıf ancak İslam 'la başlamıştır."

Filhakika, Hukuk Ta,rihi cahili devirde böyl.eşuurlu birmüessese kay-detmez. Gerçi sabık kavimlerde ibadet-hane gibi umumi hayır müessese-leri var idiyse dd İslami düşünce ve gaye alel husus fukarayı siyanet maksadiyle vakıf İslamiyetle başlamıştır.

Ba,zı vesaik ve asardan da a,nlaşıldığı üzere Türk kavmi de hayri bir-çok eserler bırakmıştır.

İslamiyet merhamet ve muavenet esasına müstenid olduğu cihetIe vakfı, kabul ve teş'ri kılmış ve Peygamber-i Zi-şanımız "İnsan öldüğü za-man ameli nihayet bulur. Fakat üç şeyden neş:et eden amel nihayet bul-maz; bu amellere sevab kaydolunur. Bu üç şeyden biri kıyamete kadar ka-lacak olan sadaka., yani vakıf suretiyle vücude getirilen hayrı' eserler; ikin-Cİsi kendisiyle menfaatlenen ilim veya ulum-ı nafiaya dair yazılan eserler; üçüncüsü irtihalinden sonra ona hayır dua edecek olan evladdır." Mealinde olan Hadis-i Şerifleriyle kavlen vakfa teşvikbuyurmuş, bununla iktifa etmeyip vasiyet tarikiyle Medine'de malik oldukları yedi parça akarı va-kıf ve süknasını fukara-i müslimine şart etmişlerdir. Vava-kıf hadd-i zatinde bir iyilik olduğundan "Len tenalu'l-birre hatta tünfiku ..", "Ve teavenu aIe'I-birri ve't-takva", "İl1ne'llahe ye'muru bi'l-adli ve'I-ıhsan" ayet-i ce-lileIerinin mefhumunda dahildir. Bu vasayay-ı celileye ve isr-i Nebeviye uyarak HuIefay-ı Raşidin ve sair

ve Asbab tarafından vakıflar vücude getirilmiş Asr-ı Saadet'den sonra Emevi ve Abbasi halifeleri vesair İslam hükümdarları ve üm~ra ve vüzera ve hayı'rsever müslümanlar canibinden sayısız vakıfIat' ~esis olunmuştur.

İslam Hukuku'nun tedvin ve inkişaf devrinde vakıf mevzuu da ilmi bir şekilde tetkik oluna'rak tedvin olunmuştur.

Vakıf lüzum ifade edip etmemek bakımından mahall-i münakaşa ol-muş ve İmam-ı A'zam Hazretleri mescid ve kabristan vakfından maada vakıfların lüzum ifade etmiyeceği ve binaenaleyh sağlığında vakıf ve ve-fatından sonra varisleri bu vakıftan rücu' edebileceği ictihadında bulun-muştur.

(5)

Bazılan İmam-ı A'zam Hazretleri vakfı tecvız etmemiş olduğunu söy~ ler ve iddia ederler. Bu tamamen yanlıştır. İmam-ı A'zam söylediğimiz gibi vakfın esasını değil1üzumunu kabul etmemiştir. Fukahadan hiç bir kimse müşarun-ileyhin vakfın sıhhatını inkar eyh~diğini kaydetmez.

Diğer bazı müctehidler, vakıf yapılıp mütevelliye teslim olunduktan sonra ne vakıf ne de varisleri vakıfdan dönemeyeceklerini ve bazıları da

vakıf yapıldıktan sonra mütevelliye teslim edilsin edilmesin vakfın bozlı-lamıyacağını ictihad eylemişlerdir.

Bu suretle vakfın lüzum ifade edip etmiyeceği ihtilaflı olduğundan vakfa, kat'i mahiyet vermek isteyen vakıflar bir mütevelli tayiniyle

haki-me müracaat ve mütevelli huzurunda vakfettiği malları ve a'rzu ve şartla-rını beyanla vakfın lüzumuna hüküm alagelmişlerdir. Hakim muhtelefün-fih olan mesailde hangi re'yi ictihlldla, hükmederse kat'i mahiyet alaca-ğından hükümden sonra artık vakıf nakz ve iptalolunamaz ..Bu hususta yazılan huccete "Vakfiyye" denir ki aynı zamanda şartları ihtiva ettiği

cı-hetle vakfın nizamnamesi mesabesindedir.

İkinci asırdan başlayarak vakıflar hakkında Arapca, Farsça ve Türkçe Fıkıh babları arasında ve müstakil olarak bir çok eserler yazıl-mıştır. Memleketimizde elyevm ma'ruf ve mütedavil olan Ömer Hilmi Efendi merhumun "Ahkamü'l-Evkaf" ve Ali Haydar Efendi merhumun "Ahkfunü'l-Vukuf" adlı eserleridir. Türkçe daha başka eserler varsa da muhtasardır. Ömer Hilmi Efendi merhumun "Ahkamü'l-Evkaf"ı Arap-ca ve İngilizceye tereeme ve neşr olunmuştur.

Vakfa dair dermeyan olunan i'tirazlar "Vakıflar" adlı neşrettiğimiz eserin birinci eildinde birer birer münakaşa edilerek hiç birinin varid ol-madığı izah ve İsbat olunmuşdu. Mütalaasını tavsiye ederiz.

Vakf, bir kimsenin malını müebbeden bir maksada tahsis etmesin-den ibarettir. Bir mal lazım olarak vakf edildikten sonra, vakıf ve varis-leri o mal üzerinde bey', rehin ve hibe gibi tasarruflarda bulunarnazlar. Bir mal vakf edildikten sonra vakıfın mülkünden çıkıp çıkmayaca-ğı münakaşa ve tetkik mevzu olmuş, İmam-ı Malik ve ba'zı rivayetlere göre İmam-ı Şafii Hazretleri vakıfın mülkünden çıkmayacağı re'yinde bulunmuş,diğer müctehidler vakıfın mülkü zail olacağını söylemişlerdir. Ölüm ehHyyete münafi olduğundan İmam-ı Malik ve Şafii'nin re'yleri eh-liyyet esaslarına muvafık görünmez.

Akd ve sair tasarruflarda olduğu gibi vakfın sıhhati için de bir ta-kım sartlar

.

vardır

'.

Bu saı'tlardan ba'zıları vakıfa ve bir kısmı mevkufa, ya'ni vakf edilen mala ve ba'zısı mevkufün-a-leyhlere ya'ni vakıfla leh-lerine menfaat te'min edilen cihete ve bir kısmı da nefs-i tasarrufa aittir. Bu şartlar bulunmadıkca vakıf tasarrufu sıhhat ve 1üzum ifade edemez.

Vakıfa müteallik şartlardan başlayarak bunları, sırasiyle birlikte mütalaa edelim.

(6)

rufda rızası bulunması şarttır. Fakat va~k1fıh tebeadan Ölması

ve

meş-rutun - lehlerle dinen aralarında ittihad bulunması şart değildir ..

Binaen-aleyh Türkiye'de ikametine müsaade olunan ecnebilerin mem-leketimizde vaıkıf te'sisetmeleri ve bir müslümanın gayr-ı müslim. fuka-raya ve bir gayr-:ı müslimin müslümanlara vakıf yapması sahihdir.

Vakf olunan şey vakıfın mülkü olmak şarttır .. Çünkü gayrin. mül-künde tasarruf memnu'dur. İzin ve icazet halinde vekalet hükümleri ce-reyan eder. Ve bu tasarruf malike muzaf olur.

Kanun-u medeni mer'iyyete girmeden evvel fertlerin tasarrufu al~ tın da olan arazinin rakabesi devlete ait olduğundan mutasarrıfları t:;ı,ra. fından rakabe vakf edilemediği gibi icaİ'eteynli vakıfların. rakabe' ya'ni mülkiyyeti vakfın olduğundan bu kabil yerleri mutasarrıfları. V~k( ~4e-mezdi. Fakat vakıf arsalarla miri arazi üzerinde mukataalı olan bi'ffa"ve ağaçlar sahiplerinin mülkü olduğundan bu yerlerin vakf ediIinel~ri::~Mid:i. Nüekim bu kabil birçok vakıflara tesadüf etmekteyiz. ..! ~'''C: ..

Mukataalı vakıf arsalar üzerinde inşa olunan bina ve dikilen a~?-çl~r vak.f oluridukta zemin ücreti sene be sene zemin vakfına bina ve:':iğaç .vakfı tarafından ödenirdi. Vakıflar kanunu mucibince ta'vlz bedeli

muka-bilinde zemin vakfı, bina ve ağaç vakfının mülkiyetine geçirilir.

Mevkufun ayn ya'ni gayr-i menkul veya kit~py.e para. gibi vakfı mütearif menkulolması şarttır. Binaen-aleyh alacağın ve yalnız menfa-atin vakfılüzum ifade etmez (1).

Ancak gayr-i menkule te~ean menkulün vakf edilmesi mu'teberqir. Binaen-aleyh Bir çiftlik vakf olunurken içinde bulunan alat-ı ziraiyye, tohum ve hayvan gibi şeylerin vakf-ı sahihdir. İster müteamil olsun, is-ter olmasın.

Bunun gibi araziye tebean mürur ve su haklar1nın vakf edilmesi sa-hihdir.

Mevkuf~I\ muayyen ve ma'lum olması şarttır. Fakat müfrezolması şart değildir.

Binaen-aleyh kabil-i taksim ölsun olmasın şayi' hisse vakfa mevzu' olabilir .. Şu kadar ki, mescid. ve .kabristan olmak üzere şayi' hisse vakf edilemez. Ya'ni böyle bir vakf sahih olmaz, İster .kabil":itaksim olsun iş-ter olmasın.

Meşrutun-Iehlerin zikri şart değildir. Lakin zikr olundukta kat'i su-retde ta'yin olunmak lazımdır. mevcut olması şart değildir.

Mesela, .vakıf vakfının varidatıııı filan yerde inşa olunacak mekte-be ve ya filan kimsenin doğacak çocuklarına şart etse caizdir.

(1) Medeni Kanun'a göre alacağın ve menfaatin vakf edilmesi i!ahih ve mu-teberdir. Çünkü bu hukukda, vakıfda ebedilik değil devamlılık !(larttir.'

(7)

i

r.

fukaraya sarf olunur.

Mevkufun-aleyhin hem haddei zatında hem de vakıfın i'tikadında kur. betve ibadet nev'inden olması şarttır.

Binen-aleyh hadd~i zatında mucib-i sevab olmayan bir cihete vakıf sahfh olmaz. Bir dama veya satranç kulübune vakf etmek gibi (1).

Hadd-i zatında mucib-i ecr ü sevab olup da viKifın i'tikadında kur-bet ve ibadet nev'inden olmayan veya vakıfın i'tikadından kurbet ol,.tIp da hadd-i zatındakurbet olmayan bir cihete vakıf sahih değildir. Mese-la, bir gayr-i müslim ba-zı akarını bir camia veya bir put-perest malını put-haneye vakf etmek mu'teber olmaz.

Mevkufun-aleyhin te})ea-i ecnebiyyeden olmaması şarttır.

Binaen-aleyhecnebilere veya menfaati bunlara ait müesseselere va-kıf sahih değildir. Vakfın gayesi insanlara muavenetle ıztırabat-ı beş.e-riyyeyi tehvinden ibaret olmasına göre bilhassa ecnebi fakirlere vakf sahih olmak lazımgelirs~. de siyasi ba'zı sebebIere mebni tecviz

olunnl~-mıştır. Filhakıyka bir ce~'iyyet kudret ve şevketinin istinad ettiği serv~-tinin .bır .kısmının ,aleddeyam her zaman aralarında muhasama mümkJin olan bir cem'iyyete intikaline müsaade edemez. Yalnız ecnebi istilası al-tın.da bulunan müslümanlara ve bunlara mahsus müessesat-ı ilmiyye

ye

diniyyeye vakıfcaizdir.,Çünkü müslümanlar nerede bulunurlarsa bu-..lunsunlar İslam Camiası'nda sayılırlar (2).

Yeri gelmişken ilave edelim ki hayvanlar için vakıf mu'teberdir,

N1-tekim birçok kasabalarda vakıf varidatındangüvercinlerin,leyleklerin yemlenmesi şart 'edilmıştir. O cümleden olarak Ödemişli Hacı İbrahim Ağa ıbn i Abdullah 1330 tarihli vakfiyesinde Yeni Cami'de mücavir

ka-lan leyleklerin yemleri ;İçin vakfının gelirinden bir mikdar para tefrik ve şart etmiştir. Şüphe y~ktur ki insanlara olduğu gibi hayvanlara yar-dım ve şefkat sevab, onlara eza memnu' ve haramdır. Bir kimse bir hay-vanı aç ve susuz bırakır veya ona tahammülünden fazla yük yükletirse günahkar olur. Bu hayvanlar için bir hakkalmasa bile hakku'llahdır.Şu kadar ki arkası kesilmiyecek bir suretde münhasıran hayvanlar için va-kıf maksad-ı asliye muvafık olmadığından caiz olmamak lazımgelir .

.~>

Yukarıda vakfedilecek malın gayr-i menkul veya menkulolduğunu kayd etmiştik. Gayr-i menkul vakıflar intifa' i'tibariyle iki nev'a ayrılır. Biri ayınlarıyla intifa' ÇLlunanvakıf gayr-i menkuller, diğeri istiğlal olu-narak varidatlarll1dan i~tifade olunan gayr-i menkullerdir. Evvelkilere müessesat-ı hayriyye; Üöncilere müsteğellat-ı vakfiyye denir.

Müessesat-ı hayriyye, vakıf cami', mekteb, kütübhane, medrese, has-ta-hane, darü'l-aceze, yol, köprü, çeşme, kuyu, kabristan, müsafir-hane

gi'-(1) Medeni Kanun'a göre gayenin mucib-i eCr ü sevap olması şart değildir. (2) Medeni Kanun hükümlerine nazara.-oı cem'iyyete zarar verebilecek bir ec-nebi devletin müessesesine veya ordu, deniz, hav'a kuvvetlerine vakıf ve te'sis, içti-mai ahlaka mugayiI' olduğundan mu'teber değildir.

(8)

bi ayınlarından intifa' olunan mÜE'<5seselerve müsteğelIat-ı vakfİyye hayır müesseselerinin idare ve idamesi için ikti~a eden varidatı temin için vakf olunan gayr-i menkullerdir. Han, hamam, dükkan, bahçe, tarla gibi.

Müessesat-ı hayriyyenin ba'zılarından zengin ve fakir istifade eyle-diği halde diğer bir kısmından zenginler intifa! ve istifade edemeyip yal-nız fakirler intifa' ve istifade ederler. Cami', kütübhane, müsafir-hane, çeşme, kuyu, umumi kabristan, köprü ve benzeri vakıf gayr-i menkuller birinci nev'i müessesatdan olup bunlardan müsavat üzre zengin fakir istifade eder. Bu hüküm örfe müsteniddir. Çünkü bu gibi müesseseleri vakıf edenler adeten onlardan umumUn istifadesini kasd ederler.

İmaret-hanelerle yiyecek ve ilaçları ve sair levazımı, vakıfdan te-min olunan hasta-haneler ve keza levazımı, vakıfdan te'min olunmak üzere inşa ve vakf edilen mektepler ikinci kısımdandır ki bunlardan yal-nız fakir olanlar intifa' ederler. Meğer ki vakıf zenginlerinde intifa' ede-bileceğini kasd etmiş olsun.

Mesela, Sultan Abdü'l-Mecid merhumun valide-i muhteremeleri sa-!ihat-ı nisvandan Bezm-i Alem Suıtan tarafından İstanbul'da bina ve vakf olunan ve bütün ihtiyaçları vakıfdan te'min olunan Gurabay-ı Müs-!imin Hasta-hanesi fakir ve zenginlerin istifade ettiği müesse sat-ı hayri-yedendir. Merhfıme fukaraya tahsis etmeyip fakir ve zengin gurebanın istifade ve tedavilerini kasdetmiştir. Yüz küsur senedenberi bu hasta-haneye zengin - fakir yüz binlerce hasta iltica etmiş ve tedavi olunmuş-tur. Halen bu hasta-hane mütekamil bir halde deva~ et:r~ekte ve va k-fiyye mfıcebince idare olunmaktadır.

Süknası her hangi bir kimseye meşrut olan vakıf gayr-i menkuller ayniyle intifa' olunan nevi'dendir.

Referanslar

Benzer Belgeler

.&lt; her şeye el uzatıyordu, çünkü Majeste kıral, kurulun başkam sıfatiyle, onun faaliyetlerine sadık kalmakta idi 1 0. Cos Gayon'un daha sonra söylemiş olduğu

(46) Yukarıda zikredilmiştir.. İÇ HARP VE DEVLETİN MİLLETLERARASI MESULİYETİ 17? tesviye tarzından ziyade, halden hale değişen tatbikatın mevzuubahis olduğu söylenebilir.

şarttır. Şu kadar varki esnayı memuriyetlerinde bu sinni tecavüz edib de ukalâ ve cismen ifa-i memuriyette âciz olmadığı halde sinni azle se- beb ad olunmayacaktır.

kukî ve kanunî bakımdan mahiyetini kira aktine kalbeder. Filhakika ivaz ne kadar cüz'î olursa olsun bu şartlarla yapılmış olan bir şey'in kul­ lanılması akdi ariyet

maddenin (TMK 657) matlabı ise &#34;B„ harfi altında gay­ rimenkul mülkiyetinin takyitlerinden bahsetmekte, komşuluk hakkına dair olan İMK 684 (TMK 661) de üçüncü

yeti itibariyle, böyle bir muallâkiyet devresinin ihdasına imkân verme­ mekte ise, bu hâdise, şart olamaz. Âkidleri bu hukukî muameleyi yap­ mağa sevkeden, işte bu şüpheli

tariyeti prensibinin mukaveleye tatbik edilecek kanunu tayin edecek ye­ gâne kıstas olarak kabul edilmesi taraftarıyız. Fakat iradenin muhtariyeti sistemini müdafaa edebilmek için ilk

mesi icap eden yeminler ve adaklar, hayvanların kesilmesi, kurbanların kesilmesi, mubah ve gayri mubah yiyecek ve içecekler, hayvan ve balık avlanması hakkında dinî