• Sonuç bulunamadı

Başlık: BİBLİYOGRAFYAYazar(lar):Cilt: 15 Sayı: 1.3 Sayfa: 325-335 DOI: 10.1501/Dtcfder_0000000727 Yayın Tarihi: 1957 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: BİBLİYOGRAFYAYazar(lar):Cilt: 15 Sayı: 1.3 Sayfa: 325-335 DOI: 10.1501/Dtcfder_0000000727 Yayın Tarihi: 1957 PDF"

Copied!
11
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

"Tarihte ve Bugün Şamanizm" Materyaller ve Araştırmalar 229 s. Abdülkadir İNAN, T. Tarih Kurumu 1954. V I I Seri No. 24.

I. Tarihte Şamanizm

I I . Dünyanın ve insanların yaradılışına dair efsaneler I I I . Tufan efsanesi

IV. Dünyanın sonu-kıyamet (Kalgançı çak) V. Tanrılar ve ruhlar

VI. Şamanizmde put-fetişler V I I . Yer-su tanrıları

V I I I . Ateş ve ocak

IX. Şaman-kam ve hayatı

X. Şaman cübbesi, külahı ve davulu XI. Âyin, tören ve bayramlar X I I . Şaman dua, ilâhî ve afsunları X I I I . Falcılık ve kehanet

XIV. Yada (cada, yat) taşı ve yağmur tılsımları XV. Evlenme ve doğum

XVI. Ölüm ve ölüler kültü

XVII. Burhanizm (şamanizmi ıslah teşebbüsü) X V I I I . Müslüman Türklerde şamanizm kalıntıları.

18 madde 207 s.+Bibl. s . + 212 İndeks + 225 s.+ 7 resimden mü­ teşekkil olan bu değerli araştırma, şamanizm hakkında Türkiye'de çıkan toplu bilgi veren ilk eserdir. Bugüne kadar bu konuda gerek müel­ lif gerekse diğer bilginler tarafından yazılmış kısa notlar ve bazı etüdler olduğu malûmdur; fakat bu devirleri asan "karanlık d i n " ile onun örf ve âdetleri hakkında tam bir fikir veren böyle bir esere pek büyük ihtiyaç vardı. Müellifin hayatı boyunca üzerinde büyük bir anlayış ve titiz­ likle çalıştığı bu konunun gediği, böylece muvaffakiyetle kapanmış bulun­ maktadır. Yazarın hayatının bir kısmı bu din, örf ve âdetlerin tesiri altında bulunan kavimlerin arasında geçtiğinden, verdiği bilgilerin bir çoğu bizzat kendi müşahede ve denetlemelerinden husule gelmiştir, bu yüzden eser daha emniyetli ve değeri bir kat daha büyüktür. İlim âleminde zaman zaman Eski -Türklerin şamanistlikleri hakkında şüpheler beyan edilmiştir. A. İNAN bu sahayı iyi kavrayan bir zat olması hasebiyle hemen ilk sahi-fesinde "Eski Türkler, şüphesizdir ki şamanist idiler" demekte, "Tarihde Şamanizm" bölümünde de bu husustaki malzemeyi izaha çalışmaktadır.

(2)

Eser canlı, güzel bir ifadeyle konuyu aydınlattığı gibi, bilhassa konuya dair bir çok ıstılah, tâbir, tanrı adlan gibi kelimeler(mes.kalgançı çak, kıyamet) bakımın­ dan da pek istifadelidir. Bu gibi kelimeler de muhtelif Türk lehçelerindeki fonetik farklar da gözetilmiştir (29 s. solbon, çolpan, çuhan; 37. umay, Yakutça ımı fakat bunun yerine aysıt kullanılışı, 28 S. Uyg. kalık gök yüzü 74 S. Şaman kelimesinin etimolojisi; 98 S. ıduk kelimesinin muhtelif lehçeler deki şekil ve kullanılışı gibi. Eski Türk yazıtlarında Kültigin ve Bilge Ha­ kan için öldü yerine kullanılan özinça kergek boldı tâbiri bugüne kadar ne olduğu bilinmeyen ve çeşitli şekillerde (mes. W. BANG: kerge- eksil- vücutça eksiklik buldu şeklinde) izah edilirdi. A. İNAN 98 s. da Yakutçada kerek kurban anlamında ve bunun Moğolca ve Buryatçada da aynı anlamda olduğunu ortaya koyarak, bu kurban mânasının ancak hükümdarların ailesinin ölümü için kullanıldığını tahmin etmektedir ki, bu mâkul bir izahtır, müşkülden ve muammadan kurtarmaktadır. Müellif buna benzer bir çokfikirler beyan etmiştir. Meselâ: devamında kurban = lyık, ızıkizahları vb. gibi. Böylece mevzuuna hâkim ve sarih bir eser ortaya koymuştur. "Türkçede Yakın Anlamlı Kelimeler Sözlüğü"bir deneme. Mehmet Ali AĞAKAY. T D K . Sözlükler Dergisinin XIII-sü; Ankara 1956 -T. Tarih K. Basımevi

115 s.

Yukarıdaki başlıkla T D K tarafından pek faydalı olan bir eser yayım­ lanmıştır. Gerçi bu mühim konu için " d e n e m e " biraz kısa tutulmuştur. Fakat bu gibi eserlerin ileride devamlı surette tamamlanması gözününde bulundurulduğu takdirde, bu hacmiyle de gerek gençlerin mektep­ lerde de kullanabilmeleri ve kelime hazinelerini zenginleştirmeleri, gerekse devri tesbit etmek bakımından alkışlanması gereken bir teşebbüstür. Yazı dilimiz konuşma diliyle hemahenk olmağa başlayalı, şüphesiz ki onun zenginliği içinde sinonim ve antonimlerin de yeri vardır. Arapça ve farsça yerine bazı halk dilinden geçen kelimelerin denenmesi—nihayet bunların dil hazinesine alınması ve tabiî olarak kullanılmağa başlaması gibi—tabiî hâdiselerle karşı karşıyayız. Eseri kaleme alan müellifin bugünün dilini, yakın anlamda olan kelimelerim ortaya koymakla, bu devri, bu yönden tesbit etmesi önemlidir. Herhalde on onbeş yıl sonra bu kelime hazinesi içine daha da fazla halk dili katılmış olacaktır. Müellif daha yeni yeni tutunmağa başlayan yargı (hüküm) soru, sorumluluk, sav, aytışma (64. S. konuşma karşılıklarında ) kelimeleri yanında pek az belli olan erk ve erke, anık (hazır) ve bugüne kadar yazı dilinde bilinmeyen, fakat eski tâbir­ ler arasında, kullanılmış olması muhtemel olan ündeci (tellâl yerine; ün eski türkçede, ses, çağırma -daçı isim yapan eski bir ek) gibi kelimeleri de kaydetmektedir. Bu gibi kelimeler değerleri bakımından başımızın üstünde olmakla beraber, ancak yer yer tutulan veya yalnız müellife âşinâ kelimeler olduklarından, dilin geniş hazinesine malet-tirilemez. . Anadolu'nun muhtelif yerlerinde sinonimleri olan buna benzer kelimelerde sınırlama nasıl olacaktır ? zorluk da burada­ dır. Genç kalemler Anadolu tâbirlerinin elverişli, güzel olanlarını ve

(3)

mücerretlerini mümkün olduğu kadar anlaşılan bir üslûpla kullanmağa gayret etmelidirler ki, geniş edebî sahaya dökülerek tutunmalarını da sağlasınlar. Böylece bu kelimeler tabiî yollariyle yaşayan Avrupa dillerinde olduğu gibi edebî dilin ve umumun kullanacağı kelimeler arasına gire­ bilsinler. Meselâ müellifin de aldığı bil -fiilinin teşkilleri bilgili, bilgiç, bilgiçlik vb. gayet güzeldir; gönülle ilgili olan ve başka bazı mürekkep tâbirler yakayı kurtar-,yakası açılmadık vb. de bu cümledendir. Fakat şunu da söylemelidir ki, bu gibi kelimeler tam bir istikrarla takip edilmemiştir. Bunlar yer yer alınmış, yer yer de bırakılmıştır. Argoya ait olan bazı ke­ limeler üzerinde de herhalde çok dikkatli olmak lâzımdır ki, edebî dilin daha müsait ve daha ahenkli olanının yerine geçip moda haline gelmesinler. Bunlardan başka bazı kelimelerin karşılıkları arasında pek kullanışlı olan­ lar da ihmal edilmiştir, mes. bazılarını kaydedelim:

Yağmur karşılığında yağış ve rahmet sık sık kullanılır. Bu her nedense unutulmuştur, bunun gibi ev karşılığında da kulübe, yeni tâbirlerden gecekondu da alınmalı idi. G e n ç karşılığı a r s l a n konuşma dilinde okşayıcı bir tâbirdir, alınmamıştır, dem , zaman, anlamlarında geçiyor da,

pek çok kullanılan arkaik kelimelerimizden olan demin (Uyg. timin) unu­ tulmuş veya alınması münasip görülmemiştir. Istırap karşılığı inle-, sıkıl-, sıkıntı gel-, üzüntü duy-, vb. nice nice kelime vardır. Bunun gibi hizmetçi karşılığında d ü n ü n dilinde saraylarda çeşitli kelimeler kullanıldığı bel­ lidir. Bununla beraber, ilk deneme olması onun bazı hatâ ve eksiklerini affettirmektedir.

Vladimiru Aleksandroviçu Gordlevskomu, k yego Semidesiatiletiyu Sbornik Statey, Ak. Nauk Moskva 1953, 342 s.

V. A. GORDLEVSKİY'nin 75. yaş dönüm yılı münasebetiyle ona ithaf edilerek muhtelif kimseler tarafından kaleme alınan ilmî yazıları Rus İlim Akademisi bir eser halinde yayımlamıştır. Makalenin hemen hemen hep­ sinde türkoloji bahisleri incelenmiştir. Bunlar arasında Türkiye türkçesi üzerinde KONONOV'un (137 s) "Türkçede diye kelimesinin bağ olarak kullanılmasına dair", P. J. KUZNETSOV'un " T ü r k dilinde şart kipi", K. U. LUİMBOV'un " T ü r k dilinde hal ve gelecek zamana dair" gibi makaleleri yanında S. E. MALOV'un "Yarlıklar ve Şark vesikalarını öğrenme" baş-lığiyle A . N . KURAT'ın "Yarlık ve Bitikler" 1940 İst. adlı eserinin ten­ kidi ve bazı izahları ihtiva eden yazısı vardır. Bu makalelerin yeni bilgi olarak en göze çarpanlarından T. G. GRUNİN'ın " X V I yüzyılda K u m a n Dili Yadigârları,,90-97 s. başlığı altında XVI.y, da Ermeniler tarafından yazılmış vesikalar bahsidir. Bu arada müellif J . DENY ve KOWALSKİ'ye istinat ederek CC dilinin Ermeniler tarafından kullanılan K u m a n c a olması ihtimalini ortaya atmakta ve Ermenilerin o zamanki tarihî durumu gözden geçirilmektedir. Bu hususta GRUNİN şunları söylemektedir: "Er­ menilerin kumanca belli başlı vesikaları Kaments-Podolsk'den Kiyev'e getirilmiş olup Üniversite binasının arşivinde eski vesikalar arasında

(4)

muhafaza edilmekte idi. Bunların mevcudiyeti Rus âlimleri tarafından geçen yüzyılın sonlarından beri biliniyordu. 1894 de Moskova Arkeoloji Cemiyeti tarafından cemiyetin âzası KUÇUK YAVANESOV vazifelendirilmiş ve bunların üzerinde çalışmıştır. 1896 da da akademisyen K O R Ş çalışma­ larının neticesinde vesikaların dili hakkında hususî bir tebliğde bulun­ muştur. Fakat ne bu vesikalar ne de bu tebliğ yayımlanmamıştır.

Ancak 1930 da, Ukrayna İlimler Akademisi Türkoloji Komisyonu bu komisyonun ilmî erkânından olmam sıfatiyle, bana bu vesikaların trans­ kripsiyonlarını yapmak ve gramer kaidelerini çıkartmak işini havale etti. Maalesef o zaman vesikaların fotokopileri yapılmadı, bu ihmal artık dü­ zeltilemez. Çünkü harb sırasında Almanlar Kiyev'den çekildiklerinde arşivin bulunduğu Üniversite binasını yakmışlardır; böylece bu muhteva bakımından pek ender olan Kuman dili anıtları ateşle imha edilmiştir. Kaments-Podolsk'un Ermeni cemaatinin arşivi 32 kitaptan ibaretti. Kitapların çoğu leh ve ermeni dilinde yazılmıştı. Bazı kitapların içinde ayrıca Kumanca parçalar da vardı. Tamamiyle K u m a n c a yazılmış (bir) kitap arşiv'de 4386 ile numaralanmıştı. Bu kitap içindeki mahkeme evrakı­ nın yılları kayıdlı, en erken tarihlisi de 1559 yılına aittir.

Hemen hemen bütün vesikalar, okunması çok güç olanlar müstesna, tarafımdan transkripsiyonlu olarak yazılıp alındı. Diğer kitaplardan XVII. yüzyıla ait bazı vesika yazılıp alındı; böylece tarafımdan çeşitli mevzu-lardaki 280 mahkeme evrakının tam olarak transkripsiyonları yapılmıştı. Kuman dilinde yazılmış bütün bu vesikalar Ermeni alfabesiyle, oldukça oku­ naklı olarak muhtelif kimseler tarafından kaleme alınmıştır. Bunu yazıların el değiştirmesiyle tesbit edebiliyoruz. İmlâ bakımından tabiî olarak bir vahdet gözetilmiyordu, bütün vesikalar yazıcının telâffuzuna bağlı i d i . . . " GRUNİN bu malûmatı verdikten sonra, Rus harfleriyle transkripsiyonu yapılmış 4 adet mahkeme vesikasını tercümesiyle birlikte vermiş ve bazı dil hususiyetlerini çıkartmıştır. Her ne kadar bu gibi türkçe vesikaların mevcut bulunduğu haberi yabana atılmayacak kadar değer taşıyorsa da, müellifin dil bakımından yaptığı bazı izahlardan Türkçenin bünyesine tam olarak vakıf olmadan indî hükümler verdiği anlaşılmaktadır. Bunlar arasında sıngar "tek" mânasına gelen kelimeyi tanıyamayışı, ve metin­ lerin söz hazinesinde yalnız CG, kumuk ve karayımcanın değil "uygurcanın da t e s i r i aksetmektedir," -gibi bir cümlenin bulunuşu bu mühim bildi­ rinin bayağı değerini düşürmektedir. Uygurca VIII-IX. yüzyılın bir edebî dili olması hasebiyle, ondaki dil hususiyetlerinin yer yer bütün Türk lehçeleri gruplarında görülmesi tabiîdir. Umumiyetle bu vesikaları Kuman a n ı t l a r ı adiyle vasıflandırmak da pek isabetli değildir. Verilen parçalardan bu vesikaların dilinin olsa olsa Kıpçak grubundan olan bir akalliyetin ağızı olduğu anlaşılmaktadır 1.

1 Naşir Otto Harrassowitz, J. DENY'nin bu konu üzerinde "L'Arméno-Coman et les

Ephémérides de Kamieniec" adlı yeni bir eserini 1957 yılı yayımları arasında ilân etmektedir.

(5)

A. ZAJACZKOWSKÏ Slownik Arabsko-Kıpczacki z okresu Panstwa Mameluc-kiego Bulgat al-Mustaq fi Lugat at-Turk Wa-l Qifozaq, I I . Bölüm Verba, Polska Akademia Nauk Komitet Orientalistyczny, Warszawa 1954.

Asıl nüshası Paris Bibl. Nationale (Mss. Turcs Supplement 293) de muha­ faza edilmekte olan bu eserin birinci N o m e n kısmını müellif 1938 de

"Manuel arabe de la langue des Turcs et des Kiptchaks,, başlığı ile yayımlamıştı.

Memlûkler devrinde yazılmış nadir ve değerli dil yadigârlarından olan bu mühim yazmanın elimizdeki baskısı fiilleri içine almaktadır.

7-35. sahifeleri önsöz ve yazmanın taksimatı hakkında bilgi verilmek üzere ayrılmıştır. Burada arapça-kıpçakça sözlüğün malzemesi üzerinde durul­ makta, devamında diğer ar. kıpç. sözlükleri, H o u t s m a , E l - i d r a k , E t - T u h f e t - ü z - Z e k i y y e fi-1-lûgat i t - T ü r k i y e vb. mukayese edil­ mektedir. "Lehçe Malzemesi" başlığı altında da eserde geçen Oğuz ve Kıpçakça'da kullanılan şekil ve kelime ayrılıkları küçük bir cedvel içinde gösterilmekte ve kelimeler ele alınarak diğer sözlüklerle karşılaştırılmak­

tadır. Bu bahislerin içine imlâ ve fonetik açıklamaları alındıktan sonra, kelime teşkili (yalnız fiil teşkilleri, yani çeşitleri, fiil tabanları, isimden yapılan fiiller ve mürekkep fiiller), son olarak ta ar. karşılığı verilen fiil­ lerin tasrif şekilleri "Morfoloji" başlığı altında gösterilmiş, bunların ara­ sına mes.-ur,-ür,-ar müzarî,-tı,-dı şuhudi mazi, -gıl, -gay gibi ekler sokul­ muştur. Bunu müteakip malzemeyi işlemek için kullanılan eski devir­ lere ve çoğu kıpçakçaya ait bibi. konmuştur.

Eserin önemli bölümünü (41-80 s.) müellifin transkripsiyonu ile mu­ kayeseli şekilde ve yanına Arap harfleri ile hem arapçasını hem de türk-çesini verdiği fiiller sözlüğü teşkil etmektedir. Bu sözlük titizlikle ele alın­ mış, tarihi bakımdan olduğu gibi, pratik bakımdan da istifadeli bir durum­ dadır. Böylece bir devri aydınlatmak için kaynak mahiyetinde olan bir eser, işlenip tanıtılmış bulunmaktadır. Sön- yerine söyün-; söndür- için so­ yundur- gibi kelimeler bugünün Orta-Asya türkmencesinin şekillerini tesbit

ettirmekte, bunun gibi avla- yanında käyiklä- (avla- mânasında) kelime­ sinin mevcudiyeti, kamla- 'tedavi et-; büyüle-; gibi samanlıktan kalma

(şaman tedavisi yapma) ayakas- 'el ele vur-, el çırp-, gibi bazı seyrek keli­ melerin bulunuşu, bu eserin değerini göstermeğe kâfidir.

Transkripsiyonlu söz diziminden sonra bu malzeme, Arap alfabesi sırası ile Arapça-Türkçe Sözlük (80-86) haline de sokulmuştur. Bunu müteakip yazmanın fotokopisi konulmuştur. Fotokopi 138 s. dan ibaret­ tir ve maalesef bir çok sahifeleri çok zor okunmaktadır. Resmin net çıkarıl-mayışı eserin en kusurlu tarafını teşkil etmektedir. Yazma Arap harfleri sırasiyle, mes. ekele 'yedi' ekeltu 'yedim', ye- fiilinin teşkilleri te'külü 'yersin, yiyorsun, yiyeceksin, ye'külüne 'yerler, onlar yerler' vb. ve fiilin şekilleri­ nin karşılığı ar. alfabesi sırasına uymadığı takdirde de yine elif sırasına alınmışdır.

(6)

Transkripsiyonu verilmiş aşağıdaki kelimelere gelince: 78. s, da. urun-uzat-, ükült- fiillerinde ötre yerine kesre konulmuştur ki, her halde bu müelliften ziyade mürettibin hatasıdır.

A. ZAJACZKOWSKÏ, Mamelucko-Turecka wersja arabskiego traktatu o lucznictwie z XIV w. Warszawa 1956 başlığı ile okçuluk hakkında türkçe bir yazma Rocznik Orientalistyczny dergisinin 1956 yılı sayısından ayrıbasım olarak yayımlanmıştır1. Başlangıçta eser hakkında malûmat verildiği sırada,

bunun " H u l â s " (-a) diye gösterildiği Paris Bibliothèque Nationale (Mss. Turcs Supplément 179) de bulunduğu ve XIV. yüzyılda Tulı Bäk tarafından arapçadan tercüme ettirilmiş olduğu (Metinde de işaret edildiği gibi) kaydedilmektedir. Burada gene 'karışık dil' ile yani Kıpçak-Oğuz unsur­ larının karıştırılmasiyle kaleme alınmış bir eserle karşı karşıyayız. Müel­ lif bu devirde böyle karışık dil ile yazılmış bilumum eserleri bahis konusu ederek bazı dil hususiyetleri üzerinde durmakta ve eserin incelenmesine geçmektedir. Önce (s. 154-158) yazmada geçen bazı karakteristik keli­ melerin sözdizimi, bundan sonra (s. 159-173) metnin titiz bir transkrip­ siyonu, daha sonra da s. 174-261) güzel bir fotokopi verilmiştir. Fakat metinde olup ta sözdizimindc gösterilmeyen kelimeler ve bazı tertip hata­ ları vardır. Meselâ 117V de utur-sa, 132-133 de qıqı, 131,135 ve 136 da şaq 'yarılma, kırma', 138 de zurqa göğermek', 140V de yıynı (yeyni?), 143 de sudar gibi . Bunlardan utur-sa, 'otursa' için tertip hatası olacaktır. Konya'­ da çıkan nüshada da otur-dur. 131v de qıq, 128, 132-133 de qıqı şeklinde geçen kelimeler her halde qıyıq olacaktır. Yanlış işaretler müellif i bu şekil­ lerde okumağa sevketmiştir. Yoksa qıqı, buraya uygun gelmez. Kaş. de 'Geschrei' mânasındadır. Halbuki qıyıq, 'eğri' mânasında olduğu gibi, 'wortbrüchig, sözünde durmayan' mânasında da vardır: Konya yayım­ ında kıyık dır.

Umumiyetle metin çok güzel, okunaklı olduğu halde, bazı sahifelerin son satırlarında yıpranma vardır ve bu yüzden okunması güç olan keli­ melere rastlanmaktadır. 142V deki qurisa (transkripsiyonda) herhalde qursa olacaktır. 143 deki sudar, sürer olacaktır. Konya baskısında sarih ola­ rak sürer'dar. Bundan başka 103V de şeklinde yazılmış bir kelime

1 Bu eserin Doğu-Türkçesindeki şeklim 1944 de (Konya, Ülkü Basımevi, 53 s.)

Nu-reddin Rüştü Büngül yayımlamıştır. Eserin başlığı burada da olduğu gibi okçuluk hak­ kında "Hülâsa" dır. Önce 30 sahifelik Doğu-Türkçesinde metin, ondan sonra bugünkü Türkiye Türkçesine çevirme vardır. Transkripsiyonunnn, dil tetkikleri ile meşgul olmayan bir kimse tarafından verilmesi hasebiyle, kusurlu ve indî olması tabiidir. Bu metin Doğu Türkçesinin XIV-XV. yüzyıl dilinin selis bir şeklini muhtevi bulunmasına göre, Bibliothèque Nationale metni o devirde karışık bir Eski Osmanlıca ile çevirme olacaktır. Müstensih olarak H ü s e y i n bin A h m e t E r z u r u m î gösterilmektedir. Bib­ liothèque Nationale metninde şüpheli olan yerler bu metne göre nisbî olarak kontrol edilebilmektedir. Başlangıçta yüz bin şükür yerine ügüş (öküş) hamd bulunmaktadır. Her iki metin sahife sırası ve bahis sıraları bakımından tam olarak biribirine uyma­ maktadır.

(7)

sanç- için bir yanlış yazma olacaktır? Daha evvel sunu, kelimesi var. A. ZAJACZKOWSKI bunu sun- şeklinde okumuş ve transkripsiyonunu öyle vermiştir. 120V, 125V lerde rastlanan urudur-, tâbiri örü dur- şeklinde okun­ malıdır üre tur- Kazan lehçesinde olduğu gibi, Eski Osmanlıca bir çok metinlerde de örü dur- şeklinde vardır. TSözl. 1954 örü dur-, örü tur-, 1953 örü tur-; fakat 1943 uru tur- ve uru dur- şeklinde yanlış olarak alınmıştır. A. ZAJACZKOWSKI galiba bu TSözl.nün yanlışına kapılmıştır; yoksa ken­ disi sözdizimine doğrusunu da kaydetmiştir.

Fotokopi bu eserde gayet net ve güzel çıkmıştır. Sözdizimine, metinde rastlanan bazı nadir ve güzel kelimeler de geçirilmiştir. Meselâ atasız barmak (atsız barmak yerine yanlış işaretlenmiş olsa gerek), äyä'iyi', çalış 'savaş', dördül 'murabba', durguz- 'meydana koyma' (durdur-), dükeli 'hepsi, tamamı', ilgü ve ölkä 'ok nişangâhı', inan 'pek, nadir', yüz ur- tevcih et-onça(sı) 'sağ tarafı', öküş 'çok', uça'arka, ense', sönük ve süvak 'kemik', kökrä 'güzel' gibi.

Böylece A. ZAJACZKOWSKI çok güzel bir çalışma ile değerli bir metin kazandırmış oluyor.

Aynı müellifin (A. ZAJACZKOWSKİ) "Zwiazki Jezikowe Polowiecko-slowianskie", Wroclaw 1949 (Travaux de la Soc. des Se. et des Lettres, A. Nr 34) "Kumanca ile Slav dili arasında münasebet" başlığı ile ele aldığı 72 s. lik etüdde eski Slav dillerine ve dolayısiyle Rus diline ve bazı tarihî vesikalara geçen Kıpçak türkçesi unsurları olan kelimeler incelen­ mektedir. Bu cümleden ele alınan kelimelerden: saygat, sawgat' hediye', tılmaç, tolmaç, dilmaç, kurgan, 'sur, kala; alaçuk, 'salaş, kulübe v.b, gibi bir çok türkçe kelime izah edilmiştir. Bu yazının I I . bölümünde buna benzer Onomastik kelimelere yer verilmiş, burada da ezcümle topçak, topçı, boluş 'yardımcı' tetiya<tetig, altunapa, kitanapa, arıslanapa>altın-oba, arslan-oba vb. şeklinde izahlar yapılmaktadır. I I I . grupta Eski Rusça Igor des­ tanında geçen bazı türkçe kelimelere de temas edilmektedir.

Bu çalışmalar hakkında son olarak bir bakıma teessürümü bildirmekle iktifa edeceğim. Keşke bu gibi yazı ve eserler umumun okuyabileceği Avrupa dillerinde yazılmış veya hiç olmazsa bir kısmı tercüme edilmiş olsaydı. Bu ciddî ve istifadeli çalışmalar böylece dar bir muhite mün­ hasır kalmaktadır.

Tuvinsko-russkiy slovar, gosudarstvennoye izdatelstvo, Moskova 1955, 723 s. 8°.

Tuba -Rus sözlüğül PALMBAH'ın idaresi altında bir kaç Rus ve Tubalı

mütehassıs tarafından vücuda getirilmiştir.

1 Tubalar hakkında: Abdülkadir İNAN, Toba Urenha Türkleri, Bozkurt Mecm.

(8)

Tubalar 2 tarihte eski bir Türk kavmi olarak bellidirler. Bugün ise

Sibirya'nın bizden pek uzak ücra bir köşesinde, sayı itibariyle oldukça mahdut (90 bin kadar) küçük bir Türk unsurunu temsil etmektedirler. Öyle ki, W. RADLOFF 1880 de yayımladığı, Türk Lehçeleri Fonetiği'nde bunların ancak ismini zikretmekte, dillerini de, oturdukları yerlerde diğer Türk kavimleriyle birlikte Abakan bölgesinin lehçeleri arasında göster­ mekte, bunlarla ayrıca meşgul bile olmamaktadır. Fakat sonradan N. F. KATANOV bu civarda oturan Türk kavimlerinin dilini, Urenha Dilinin Araştırmaları Tecrübesi, (Kazan 1903) başlığı ile yayımlayıp bugün Tuba dili adı verilmiş olan lehçenin X I X . yüz yıl sonundaki durumunu tesbit etmiş ve değerli bir eser ortaya koymuştur. Yine KATANOV'un, top­ ladığı RADLOFF'UN Proben'leri arasında da (IX, 1-216 s., 1907) bu Urenha lehçesi malzemesi bulunmaktadır.

Bugün Tubalarm yazı dilini temsil eden bölgeler olarak Ulug Kem 'Yenisey', Süt Höl, Çöön Hemçik, Çaa Höl, Barım Kemçik bölgeleri gösterilmektedir ki, diğer şive farkı olan mahallerde de bu yazı dilinin kullanılmağa başlanılmış olduğundan bahsedilmektedir.

Tuba sözde " M u h t a r " bir eyalettir ve merkezi de Kızıl3 kasabasıdır.

1944 de bu eyalet güya "kendi arzusu ile" SSSR içine alınmıştır. 1930 da diğer Türk ülkelerinde olduğu gibi Tubalarda da lâtin alfabesi tatbik edilmeğe başlamışsa da, 1941 de bu alfabe kaldırılarak (diğer Türk ülke­ lerindeki gibi) yerine Rus alfabesi konmuştur. Bu alfabenin 36 harfi olup bunun 22 si konson, 8 i vokal, 4 ü y'li Rus harfleri (e, e, ya, yu) ve 2 si Rus alfabesinin kalınlık ve incelik işaretidir. Bu sözlük de aynı alfabe ile tertip edilmiştir. Rus (Kyrill) alfabesinin Türk lehçelerine ne kadar az uyduğunu gösteren bir çok emare vardır. Rusçaya has ve aynen alın­ mış olan e, ë ya, yu ve ts şç mürekkep sesler, ince ve kalın ses işaretleri imlâyı fuzulî olarak zorlaştırmışlardır. Bunlar Rus dilinin öz sesleri oldu­ ğundan, rusçadan girmiş olan kelimeleri Rus telâffuzu ile sokmak için kullanıldıkları aşikârdır. Meselâ yu da rusçaya Avrupa dillerinden geçmiş Rus telâffuzu ile 13 kelime, e- ile 8 kelime, ë-ile bir sahife kadar (aynı kelimelerin teşkilleriyle beraber) 14 kelime, şç- mürekkep sesi ile 4 kelime

verilmiştir, t s harfiyle gene Rus veya rusçaya Avrupa dillerinden geçmiş kelimeler ancak bir sütunluk yer tutmaktadır. Bazı vokallerin uzunluğunu göstermek maksadiyle Rus harflerinin kalınlık ve incelik işaretleri kulla­ nılmıştır. Böylece mürekkep harfler icat edilmiştir. Bunun gibi Rus telâffuzuna uydurulmuş bir çok beynelmilel kelime de vardır. Meselâ Rusçada h- sesi olmadığından g- ile söylenen kelimelerden Gumanizim

2 EBERHARD, W., Das Toba-Reich Nordchinas (Leiden 1949, E. J. Brill 395 s.)

Tobalarda köle usûlü (T.T.Belleten 1946, 255-270 s.); Tobalarda ziraat (T.T.Belleten 1946); Tobaların hayvancılığı, T.T.K. Belleten 1945).

3 Aulis J. JOKİ tarafından yayımlanan Wörterverzeichnis der Kyzyl-Sprache, Hel­

sinki 1953, eserde bahis konusu lehçe, Tubalara pek yakın başka bir lehçedir. Burada çok kullanılan kelimeler dahi eksiktir.

(9)

Hümanizm', Gipnoz, Gipnoteze 'Hypnose, Hypnothese', Giperbola 'Hyperbol', Gimn 'Hymne', Gidrotehnika 'Hydrotechnik'; hattâ şehir ve yer isimleri Gamburg 'Hamburg' gibi. Bundan başka coğrafî isimler-de de Rus telâffuzu hâkimdir. Meselâ Âravya 'Arabistan', Kazan 'Kazan', Volga 'idil', ki bu isim diğer komşu Türk kavimleri arasında Türkçe olarak belli olan ve kullanılan bir isimdir. Bunun gibi, Rusya'nın bugünkü cemiyetinin tâbir, istilah ve mücerred kelimeleri hep Rus telâffuzu ile alınmıştır : kandidatura, kampanya, kanalizatsiya, distansiya, diskussiya, differantatsya, avantüra. Yalnız bazı sıfatlar Tuba lehçesinin ekleriyle verilmiştir: direktivtig. Hattâ Tubaca çüsçıl 'asır, yerine rusça vek; rusça azbuka 'alfabe' gibi kelimeler de öyledir. Sözlükte bütün bir sahifeyi dolduran bu gibi rusça ve yabancı kelimelere raslanmaktadır. Meselâ: 35, 36, 38 s.s.

Tubalar halkiyat bakımından eski bir Türk kavmini temsil ettikleri gibi4, dil bakımından da eski dilin bazı hususiyetlerini (dış görünüşte olsa

dahi) taşımaktadırlar. Meselâ eski Türkçenin sonsesteki -g ları :dirig çeçek 'canlı çiçek', aldag 'hata', azıg diş 'azı dişi', adıg 'ayı', ag şerig 'asker, bölük' ajıg 'acı'.-lig sıfat eki de böyledir: bayırlıg 'tantanalı, vedalaşma tâbiri

(güle güle, Allaha ısmarladık gibi).

adıg 'ayı' kelimesinde olduğu gibi yer yer eski d lerin yerine tekrar d bulunması adır- 'ayır-', bedik 'büyük', adak koyu' aşağı kısım' vb. (ayak için but) Bunun yanında t- lerin d olması hâdisesi, mes. dis, dag, dilgi'ülki dilgijek 'tilkicik', dep cdeyip', den 'denk', das 'taş' daşçı, daşkaar dışarı',

daştı 'dış, dış görünüş' vb.

Eski dile yakınlığını gösteren ve diğer lehçelerde olmayan veya pek seyrek tesadüf edilen bazı kelimelere de raslanmaktadır. Herhalde Rus âlimi M A L O V bu yüzden bu lehçeyi eski Türk dillleri gurubuna sokmak­ tadır. Meselâ Uygurca bir bağ olan azı 'ya, veya' (kim bani men be, azı sen be? 'kim gidiyor, ben mi veya sen mi ?') Uyg. ve Kaş. de bulunan ve eski Yunancadan gelmiş olan nom 'kitap, kanun', cajıt 'sır', bak. Uyg. çasut

cVerulemdung, iftira, Tarama Sözl. 1943 çaşut, çaşıt 'casus' olarak veril­

miştir; (gösterilen metne göre burada da 'müfteri' mânasında olması lâzımdır.) ajık duza ve ajık duzalıg sıfatı Uyg. asıg tuşu eski Osm. assı 'fayda' ; buyan Skr. punya 'iyilik' ; arıg 'su kenarındaki orman' Uyg. ang, oruk'yol'; dalay 'deniz'Uyg. taluy; am'şimdi' bk. Uyg. amti. bot <.bod öz, kendi (boy); fakat bodum kendim; buduk5, 'boya' <bodug, burgan<

bur-xan 'ikon, ilâh', bulun 'köşe, bucak'; idik, mukaddes.

Teşkil bakımından mes. -ip id- tasviri fiilin bir basit fiil tabanı gibi -ıvıt- haline gelişi: salıvıt- <salıp id- 'bırakıver-', bijivit- 'yaz-' <bitipid-;

4 Bu eski gibi görünen fonetik hâdiseler ikinci bir merhale olacaktır. Nitekim bazı

-t- ve t- lerin d olduğu da tesbit edilmektedir: a t a'a, ta', adar-'at-, vur-', deg<teg=dey' gibi', adan 'atan' yük devesi' vb.

5 -k ile biten bu gibi kelimeler mes. bijik 'yazı' <bitig, ajık'- fayda'<asıg, Tuba

dilinde bugün -g ile biten kelimelerin doğrudan doğruya eski seslerin muhafazası olmadığını göstermeğe kâfidir.

(10)

Fiil tasrifinde 1. ş. cemi Uyg. ve Gökt. -imiz olduğu gibi burada da aynı teşkil> ıvıs: keldim 1. ş. m; keldivis 'geldik, bijidim'yazdım', bijidivis' yazdık. Bu lehçenin bugün öz hususiyetleri, ses bakımından y > ç , mes. çaj < y a ş , çem'yem', çürek yürek, çüs yüz = ıoo-, çügrük' yügrük = çabuk', çudruk' yumruk', çıl 'yıl', cılkı 'yılkı, çılıg 'ılık', çılan 'yılan, çımçak' yumuşak vb. Ç>ş, (ç>j,) ş>j- şak<'çağ saat', ajıg<açıg 'acı', keje 'gece'; ja, je< ça,

-çe Ekv. ekleri burada istikamet ekleri olarak kullanılmaktadır. Mes. 649 s. de dagje'dağa. doğru', otçe' ateşe doğru, hünçe 'güneşe doğru'- Tonlular veya iki vokal arasında ş>jkajan kaçan, ijer- iç-; bijek 'bıçak', ve küçültme -jaky-jek. ijin iç, mide; fakat bir ekle geldiği zaman veya bazı kelimelerde -ş-, yani tonsuz bir ses olarak ta söylenir: notunun işte'kitabın içi (muhtevası), üş = üç, say 'çay' gibi. eş 'dost', ejim 'dostum, arkadaşım'. Sonsesteki -z l e r > s. Mes. bis'biz', sös 'söz' gibi. Fakat iki vokal-arasında s 1er z olabilir. Mes. bazım 'basım, adım', i z i g (isig) 'issi, sıcak; m>b : menfi fiil tabanı -ma>ba, be; soru eki mı, mu> ba, be şeklindedir. -maz> -baz, mes. bolbas bolmas, olmaz'

Umumiyetle dudak seslerinde yanındaki seslere göre b ~ p ~ v ; m ~ b v değişmeleri vakidir. K- ile başlıyan kelimeler sözlükte pek çok yer işgal ettiği halde (197-268 s.) bir takım k- ların h-olması hâdisesi de göze çarpmaktadır. Öyle ki 441. sahifeden 481. sahifeye kadar iki sütun üzerinde büyük bir yekûn arzetmektedir. Mes. han 'kan', har 'kar, hadın 'kayın ağacı'. hol 'göl' hol 'kol', vb. Yalnız bu bolluk içinde hakikî h, h seslerinin miktarı ne kadardır? Rus harflerinin kifayetsizliği yüzünden h nefes sesiyle başlıyan kelimeler de x 1ar arasına sokulmuş oluğundan bunu tâyin edemiyoruz. Sözlüğün sonuna eklenen gramer kaideleri arasında fonetiğe pek az yer verilmiştir. Sadece h, için Lâtin alfabesinde de bugünkü Rus alfabesinde olduğu gibi x işareti gösterilmiştir.

Bazı -k- -g- seslerinin -y- olmasını da kaydedelim: iyi 'iki', iyi ay 'ikinci ay, Şubat', iyigi 'ikinci', iyis 'ikiz', ıyaş 'ağaç'. En çok göze çarpan fonetik hâdise bir çok uzun vokallerin mevcudiyetidir. Bunların bir kısmı eski -b- lerin > v, -g- lerin kontraksiyona uğraması ile vokalleşmesidir. Mes. aas 'ağız', aala- 'ağla-', aar 'ağır', aal 'ağıl', dagaa 'tavuk (Eski Türkçede takıgu), dagaa çuurgazı 'tavuk yumurtası', çaa ' y e n i ' < y a n a (n-g~vok.) hanı 'cevap (Eski T. karıg), daaş 'ses' <tavuş, büürek 'böbrek'. Bu hâdise çok yer tutar. Fakat bir kısmı da diğer lehçelerde olduğu gibi bugün tek vokalle de görülmektedir. Meselâ: bar- yanında baar- 'var-', kQQrvekQr 'gör' beer-ve ber- 'ver-', beer 'beri, bazaar 'pazar yeri', aartık 'artık', düün 'dün', algaar-6 takdis et-' algaaşkın 'takdis, aldaar- 'hata et-'.

6 Bu -aar ile biten fiiller sözlükte verilen cümlelerde müzari - r gibi anlaşılıyor;

yani' takdis eder, hata eder 'gibi. Sözlük bunu karıştırmamadan göstermeliydi. Nihayet sözlükler tek kelimeyi verdiklerinden bütün dikkate rağmen insan yanlış anlayabilir.

(11)

Bu uzunluklar bazı fiil teşkilinde kaide halindedir: bazaarlaar- 'pazara git-', oorga 'arka', oorgalaar- 'arkayı ısıt-', ooldaar- 'çocuk dünyaya getir-; yakuttaar- 'yakutça konuş-' vb. Zamirlerde: kayuaar 'nereye', ınçaarda' o

zaman', ınçaar- 'böyle yap-', ınınçaar- 'öyle yap-. Sıfat eklerinde de bu uzunluklar vardır: aksımaar 'beyazımsı', kızılzımaar'' kızılımsı, ulugzumaar 'büyüğümsü'. Bunun gibi komparativ -rak eki bir adat halinde 32 ve 680 s. larda aarak 'pek az' şeklinde görülmektedir, hülümzürüy aarak 'azıcık gülümse­ yerek',

Teşkil sahasında -maz~>- b a s, -vas menfi müzari eki, -ta- ile (< -la-) fiil yapabilmektedir7. Mes. kelbeste- (kelmez-le-) 'gelmemeğe başla-, aya­

ğını kes-, bijiveste- 'yazı yazmağı durdur' gibi.

Ay isimleri bir iki üç şeklinde sayılarak biray 'Ocak', iyi ay 'Şubat', beş ay 'Mayıs', on ay 'Ekim', on iyi ay 'Aralık'. Fakat bunun yanında bazı ay isimleri biraz değişik de söylenmektedir: çaynın baskı ayı 'yazın ilk ayı, Haziran', çaynın orta ayı 'Temmuz', çaynın adak ayı 'yazın son ayı, Ağustos'.

Sayılara gelince: bir (çangıs 'yalınız'), iyi 2, üş 3, dört 4, beş 5, aldı 6, cedi 7, ses 8, tos 9, on 10, çêèrbi 20. Bundan sonraki sayılar on ile teşkil edil­ mektedir: üjen 30, dürten 40, bejen 50, aldan 60, çeden 70, sezen 80, tozan 90, çüs 100, mun 1000.

Sözlüğün sonuna eklenmiş olan 606-612 s. da Tuba muhtar vilâyetinin coğrafî isimleri ve 116 s. da da T u b a edebî dilini teşkil eden bölgeler verilmiştir. Sonuna (617-721 s.) kısaca bu dilin gramerinin eklenmiş olması da, onun bugünkü durumunu bir çok şemalarla göstermesi bakı­ mından sözlüğü değerlendirmiş ve daha faydalı kılmıştır.

SAADET ÇAĞATAY

Bu şekil Dede Korkut''ta da vardır: bilmezleri- O r h a n ŞAİK L X I X s.

Referanslar

Benzer Belgeler

Diese Spannung entspricht im Hinblick auf den Autor eines literarischen Werkes der Spannung zwischen Fiktion und Wirklichkeit im literarischen Text: Der Autor, den der Leser -wie

Yeni Asur dönemindeki durumun tersine, Yeni Babil dönemine ait en karakteristik silindir mühür tipinde, kafası tıraşlı, sakalsız ve uzun giysili bir rahip, üzerinde

Aurora Leigh’deki türsel birleşim ve melezlik onun içerisinde birçok (yazılı ve sözlü, gündelik ve yazınsal, güncel ve politik) farklı sesin etkileşimde olduğu çoğul

Bir proje olarak ele alınan açık kaynak kodlu bir yazılımdan yeni bir sürüm türetmek ya da var olan sürüme yama oluşturmak için bilgi merkezleri, işletim sistemleri

Birinci sınıf öğrencilerinin %4.8'i, dördüncü sınıf öğrencile­ rinin % 12.0 si fakülteye girmeden önce eczacılık mesleği hakkında bilgilerinin olmadığım, aynı

Medeni Kanundan sonra çıkan Cemiyetler Kanunu ise dernek­ leri kazanç paylaşmaktan başka bir amaçla kurulan tüzel kişiler olarak tarif eder ki, bu kanun, Medeni Kanundaki

Diese (engere) Deutung des gesetzlichen Begriffs «Schvvangere» kann sich darauf stützen, dass die Umstellung der weiblichen Funk- tionsablâufe bei einer Schwangerschaft nach

Adalet insan hayatının çeşitli görünümlerinde bulunur: Toplumsal davranışlarda adalet; karar ve hükünıde adalet; iktisadi adalet