• Sonuç bulunamadı

Bilirkişilik ve Adli Tıp Kurumu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bilirkişilik ve Adli Tıp Kurumu"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Prof. Dr. Sermet KOÇ *

Adli T

ı

p Kurumu(ATK) mahkemeler, hakimlikler ve Cumhuriyet Sa y

-cilar

ı

n

ı

n istemi üzerine adli t

ı

pla ilgili konularda resmi bilirki

ş

ilik yapan,

Adalet Bakar

ı

l

ığı

'na ba

ğ

l

ı

bir kurumdur. ATK verdi

ğ

i raporlar ile ku

ş

kusuz

ülkemizdeki adalet ve yarg

ı

sisteminüzi önemli ölçüde etkilemektedir. Her

ne kadar CMUK'a göre yarg

ı

makamlan, ATK d

ışı

nda üniversiteler, di

ğ

er

kurum ve ki

ş

ilere de bilirki

ş

i olarak ba

ş

vurabilir denilse de; uygulamada ATK

ba

ş

l

ı

ca resmi bilirki

ş

ilik kurumu durumundad

ı

r. Mahkemelerin ve Yarg

ı

-tay'm bir çok kararmda ATK'y

ı

üst biirki

ş

ilik kurumu olarak kabul etmeleri

ATK'run raporlar

ı

n

ı

daha da etkili k

ı

lmakta,özellikle ATK Genel Kurulu'nu

son bilirki

ş

ilik rapor mercii durumuna getirmektedir. Bu nedenle, bu yaz

ı

da

ele al

ı

nan bilirki

ş

iilc sorunlar

ı

a

ğı

rl

ı

kl

ı

olarak ATK ile ilgilidir.

Geçmi

ş

e K

ı

sa Bir Bak

ış

Kurtulu

ş

Sava

şı

döneminin ilk kanunlar

ı

ndan biri olan, 1920'de

TBMM'nin kurulmas

ı

ndan k

ı

sa bir süre sonra kabul edilen Tababeti

Adliye Kanunu'nu; 1926'da yeni bir Adli T

ı

p Müessesesi'nin kurulmas

ı

izlemi

ş

tir. Tüm bunlar devletin kurulu

ş

undan itibaren adli t

ı

p konusuna

ne kadar önem verdi

ğ

ini göstermektedir. ATK'n

ı

n bu tarz merkeziyetçi

örgütlenme ve çal

ış

ma modeli, hiç ku

ş

kusuz ba

ş

lang

ı

çta bir zorunluluk idi.

Y

ı

llarca üniversitelerin büyük yard

ı

m

ı

ile yürütülen adli t

ı

p hizmetlerinin

kapsam

ı

n

ı

n giderek geni

ş

lemesi ve yetersiz kalmas

ı

üzerine, 1982 tarihinde

kurum yap

ı

s

ı

nda önemli de

ğ

i

ş

iklikler gerçekle

ş

mi

ş

tir. Ancak, son y

ı

llarda

ATK'n

ı

n artan i

ş

hacmiyle birlikte; özellikle bilirki

ş

ilik kavram

ı

na ters

dü-ş

en tek ba

ş

l

ı

, merkezi idari yap

ı

s

ı

tart

ışı

lmaya ba

ş

lanm

ış

; yeni ça

ğ

da

ş

bir

model aray

ışı

na girilmi

ş

tir.

(2)

ATK'nın Bilirkişilik Yapısı ve Sorunlar

- ATK'nın, yargı kararları ve adaletin oluşmasındaki rolü bilinmektedir. Bununla birlikte, ATK'nın ideal bir bilirkişilik yapı -lanmasına sahip olduğunu söyle-mek güçtür. Dünyada başka hiçbir yerde nerdeyse tüm bilirkişilik hiz-metlerinin tek elden yürütüldüğü, bu derece merkeziyetçi bir bilirkiş i-lik kurumu bulunmamaktadır. Her yıl 100 .000'e yakın adli dosya tek merkezde, az sayıdaki ayın kişiler tarafından karara bağlanmaktadır. Bu,

"bilirki

şilik"

kavramına esastan aykırı ve mahsurlu bir durumdur.

- ATK idari bakımdan; en az üniversiteler, Yargıtay ve benzeri kurumlarda olduğu kadar bağımsız veya özerk bir yapıya sahip olması gerekirken; başkan, başkan yardı m-cıları, kurul üyeleri siyasi iktidarla-nn kararına göre üçlü kararname ile atanmaktadır. Bilirkişilik yapanları atayanlar da, maaşını verip, sicil amirliğini yapanlar da aynı kiş i-ler olmaktadır. Bu ise, bilirkişinin bağımsız olma temel prensibine ta-mamen aykırı düşmektedir. Bu tarz bir bilirkişilik sistemi; demokratik, uygar toplumlarda hiçbir şekilde rastlanmayacak, kabul edilmeyecek bir durumdur.

- ATK akademik, bilimsel bir yapılanma modeline sahip değ il-dir. Örneğin, asistan yetiştirmekle birlikte; eğitim ve sınav ve sistemi, tıpta eğitim veren herhangi bir kurumun taşıması gerekli asgari

ADLİ TIPLA İLGİLİ YARGITAY KARARLARI Bilirkişi raporları hakimi bağlamaz. Kalitiye işçinin sağlanan koruyucu araç-ları kullanmayarakyaralanması halinde hareketle sonuç arasında nedensellik bağı bulunmadığından iş yerindeki atölye teknik sorumlusu ve ustabaşı olan sanıklar sonuçtan cezai yönden sorumlu tutulamazlar.

(Yg. CGK, 14. 1. 1985-9-21311)

CYUY 76. maddesi hükmü uya-rınca bilirkişi incelemesine karar veren hakim, verilen raporu yeterli görmediği takdirde aynı bilirkişi ya da tayin edeceği başka bilirkişiden yeni bir rapor alabilir. Bu hüküm uyarınca verilen raporların mahkemeleri bağlamayacağı da dolaylı olarak belirtilmiştir.

Alınan ilk rapor ile sonraki arasında çok yakın benzerlik bulunmasına karşın sorulan soruya cevap oluşturmadığı gö-rülmektedir.

Sanığın hukuki konumunun tayin ve tespiti için zararlı sonuç ile fıil arası n-daki yakın ve uygun sebebiyet bağının açıklığa çıkarılması gerekir. Ancak bu açıklığa çıkarıldıktan sonra kusurun ağırlığı üzerinde durulabilir.

(Yg. CGK. B. 10. 1984, 9-4561301)

Mağdur A. M. hakkında Izmir Devlet Hastanesi Baş Hekimliği'nce düzenlenen 2. 11. 1992 tarihli rapor-da adı geçenin batına nafız yaralama nedeniyle ameliyat edildiği ve hayati tehlike geçirdiği bildirilmiş olmasına karşın Adli Tıp 2. Uzmanlık Kurulu'nun 10. 3.1993 tarihli raporunda, eksioratris laporatomiye yol açan kesici batıcı alet yarası arızasının mağdurun hayatını tehlikeye uğratmadığı ve 15 gün işine engel olacağı bildirilmiştir.

Bu durumda Adli Tıp 2. Uzmanlık Kurulunun raporu, bu kurulun emsal kararları karşısında kanaat verici nite-likte görülmediğinden, 2659 sayılı Adli Tıp Yasası'nın 1 5/a maddesi gereğince

(3)

mağdurun söz konusu yaralama nede-niyle kaç gün iş ve gücünden kalacağı ve hayati tehlike geçirip geçirnıediğiAdli Tıp Genel Kurulu'ndan sorularak sonu-cuna göre hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi yolsuzdur.

(Yg. 4. CO. 6. 7. 1994- 293616130)

• ihtisas daireleri tarafından verilip de mahiyetleri itibariyle kanaat verici nitelikte bulunmayan işlerin Adli Tıp Genel Kurulu'nca incelenebilnıesi için Genel Kurula yazilacak müzekkerelerde incelettiıilmek istenilen işe neden kanaat getirilmediğinin gerekçe ve sebeplerinin açıklanması gerekir.

Yerel Mahkeme, Adli Tıp 3. ihtisas Kurulu tarafından verilen raporu neden kanaat verici bulunmadığını gerekçe ve nedenleriyle açıklanmadan doğrudan Genel Kurula göndermiştir.

Mahkemenin bu açıklamalara uygun olarak mağdurdaki yaraların iş ve güce mani olma süresini ve hayati tehlike tevlit edip etmediğini Adli Tıp Genel Kurulu'ndan raporlarda çelişkili gördü-ğü hususları ve kanat verici bulmayış nedenlerini belirterek yeniden sorup alınacak rapora göre karar vermesi gerekir.

(Yg. CGK. 23. 10. 1989- 226/294)

• Adli Tıp 3. ihtisas Kurulu tara-fından düzenlenen 2. 8. 1982 gün ve 13396/2433 sayılı raporun ( ... ) oluşan dört kişilik bir kurul tarafından verildiği ve böylece kurulun sözü edilen yasanın 23/B maddesinin emredici hükmüne ay-kin olarak ve bir üye noksanı ile toplanıp karar verdiği ( ... ) anlaşılmaktadır.

(Yg. CGK. 24. 9. 1984- 63/279)

• Adli Tıp 2. ihtisas Kurulu'nun 15.7.1987 günlü raporunda müdahilin gözündeki yaralamanın kesici ve delici bir aletle husule geldiği ve yine Adli Tıp 2. ihtisas Kurulu'nun 28. 12. 1988 tarihli raporunda sol gözdeki arıza ve hemotomun sert ve künt bir cismin direkt

nitelikleri taşımamaktadır. Herkes bilir, asistan alım sınavlarında yal-nızca bilimsel kriterler değil, öznel kriterler de sıkça işin içine girmek-tedir. Uzmanlık smavlarında başta jürilerirt oluşma biçimi olmak üze-re, bir çok tartışmaya açık husus bulunmaktadır. Eğitici nitelikleri olmayan kişilerin eğitici görevler-de ve jürilergörevler-de yer alması, Tababet Uzmanlık Tüzüğü ile çelişen ciddi bir sorundur. Yeni değiştirilen ATK Kanunu'na göre, her hangi bir liyakat ve bilimsel ölçme kriteri olmaksızın, uzmanlığıru yeni almış dahi olsa, her hangi bir uzman ku-rul üyesi olabilmekte, yüksek yargı organlarmın son mercii olarak ka-bul ettikleri genel kurul raporlarına imza atabilmektedir.

— Adli tıbbın ilgi alanına gi-ren ölüm, yaralanma, zehirlenme, akıl hastalıklan, yaş tayini, cinsel suçlar, cumhurbaşkanlığı affı kapsamındaki olaylar gibi önemli konularda; Cumhuriyet Savcılığı veya mahkemelerin istemi üzeri-ne, ATK'nm ilgili ihtisas kurulları ve ihtisas dairelerinde incelemeler yapılmakta, raporlar düzenlenmek-tedir. Buralardan çıkan raporlar, doğal olarak yargı karannm oluş -masmı önemli ölçüde etkilemekte-dir. Mahkemeler, gereği halinde; özellikle mevcut bilirkişi raporları arasmda bir çelişki bulunduğunda, ihtisas kurulu üyelerinin tamamı n-dan oluşan ATK Genel Kurulu'na başvurmaktadır.

(4)

denli etkili olmasına karşın, ATK Ihtisas Kurulları ve Genel Kuru-lu'nun yapısı son derece tartışma-lıdır. Adli Tıp Kurumu, bugünkü yapısıyla, bir insan için yaşamsal öneme sahip ve nihai nitelikte olan bilirkişi raporlarının konusu ile il-gili olmayan kişilerce hazırlandığı bir ortam yaratmaktadır. Bilirkişilik kavramına tamamen zıt böyle bir durumun dünyanın hiçbir ülke-sinde kabul görmesi imkansızdır. Örneğin, Genel Kurul'a gelen bir akıl hastalığı ile ilgili dosyada üç-dört uzman psikiyatr istisna, kalan 51 üyenin tamamı bu alanın dışında olup; genel kurul kararlarmı belir-lernektedir. Bir psikiyatri raporuna; bir kadın-doğum, mikrobiyoloji, or-topedi azmanııun; eczacı, kimyacı gibi diğer mesleklerden kişilerin imza atmasını hangi bilimsel kri-terler ile açıklayabiliriz? Her halde dünyanın hiç bir yerinde, bu kadar mantıksız, garabet bir duruma rast-lanamaz.

- Adli tıp uzmanlığı, doğal olarak tüm dünyada patoloji- otop-si ağırlıldı bir eğitim ve uzmanlık yapısına sahiptir. Ama bizde ne tuhaftır ki, akademisyenler de dahil, adli tıp uzmanlarmm büyük çoğunluğunun uygulamada otop-silerle fazla bir ilişkisi yoktur. Bu durumu, yalnızca poliklinik yapan cerrahlara benzetebiliriz. Özellikle, ATK'da asistanlık eğitiminin büyük bir kısmı, kurullarda, en az belli sayıdaÇ) olmak üzere, dosya yap-makla geçmektedir. Gerçekte, adli tıp uzmanlığı ile ancak kısmi bir

havalesi ile husule geldiği belirtilmiş ve bu suretle aynı kurulun iki ayrı raporu çelişkili bulunmas ına göre dosya Adli Tıp Kanunu'nun 15. maddesi uyarınca Adli Tıp Genel Kuruluna gönderilerek ( ... ) mütalaa alınarak (...) kararverilmei gerekir.

(Yg. 4. CD. 6. 11. 1989— 650511038) • Ege Ü. Adli Tıp Ana Bilim Dal ı Doç. Dr. S. E. tarafından düzenlenen raporda mağdurdaki arazın uzuv zaafı niteliğinde olduğu belirtilmesine karşın, Adli Tıp Kurumu 2. ihtisas Kurulu'nca düzenlenen raporda ise "mağdurdaki

arazın şahsın hayatını tehlikeye maruz

kılmadığıon gün mutad işligaline engel teşkil edeceği uzuv zaafı veya uzuv ta-tili niteliğinde bulunmadığı" açıklanmış bulunmaktadır.

Öte yandan mahkemenin raporlar arasındaki çelişkinin hal ve telifi cihetine gitmeksizin aleyhte bulunan TCK 'nın 45612. maddesi uyarınca hükümlülük kararı tesis ettiği görülmüştür. Iki rapor arasındaki çelişki giderilmeden eyle-me nitelik verileyle-mesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu durum muvacehesinde yukarıda sözü edilen raporlarAdli Tıp Genel Ku-ruluna gönderilerek, mağdurdaki arazın uzuv zaafı niteliğinde olup olmadığı nın ve kaç gün mutad iştigaline engel teşkil edeceği hususlarında rapor alınmas ın-da yasal zorunluluk bulunmaktadır.

(Yg. CGK. 2. 12. 1985- 1361606) • Maktul Mehmet'in cesedi üzerinde otopsi işlemi, ilmi kariyeri tartışılarna-yan... Tıp Fakültesi Adli Tıp Kürsüsü profesörlerinden 1. T. ve yine kürsü uz-man hekimi C. Z. tarafından yapılmıştır. Adı geçen uzmanlar, parikart içerisinde mayi birikmesi sonucu meydana gelen temponattan ölümün meydana geldiğini belirlemiş ve tespit edilen bu bulguların travmayla herhangi rabıtası olmadığı nı ileri sürrnelerine karşın, Adli Tıp Kurumu Birinci Ihtisas Kurulu'nun 30. 3. 1984

(5)

günlü mütalaasında ise "şahsın maruz

kaldığı travma neticesi gelişen stres

sonucu kardiyojenik şok nedeniyle öl-müş olduğu dolayısıyla travma ile ölüm

arasında illiyet rabıtası bulunduğunu"

belirtmiştir.

Ilmi yetenekleri tartışılmayan Prof. Dr. t. T., ve uzman hekim C. Z.'nin düşünceleri karşısında tereddüt edil-miş ve Adli Tıp Kurumu Birinci ihtisas Kurulu'nun mütalaası ile bu düşünce arasındaki aykırılığın sanığın hukuki durumunu çok yakından ilgilendirmesi bakımından giderilmesine zorunluluk olduğu kanaatına varılm ıştır.

(Yg. 1. C. D. 25. 9. 1985— 269213273) • Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Has-tahanesi'nin dosyada mevcut 25.2. 1983 günlü raporunda sanık Ahmet'in TCK'nın 46. maddesi anlamında cezai sorumluluğunun bulunmadığı bildiril-mişken Adli Tıp 4. ihtisas Kurulu'nun 14.12.1983 günlü raporunda ise cezai sorumluluğunun tam olduğu ifade edil-mektedir.

Adam öldürmek gibi önemli bir suçtan yargılanan san ığın akli hale-tinin tahkiki sırasında husule gelen bu aykırılık Adli Tıp Genel Kurulu'nda görüşülmesini gerektiren vemahiyeti itibariyle kanaat verici nitelikte bulun-madığı yolundaki düşüncenin açık bir gerekçesidir. (...

Adli Tıp Kurumuna yükümlü ol-dukları yasal görevleri hat ırlatılarak sanığın cezai sorumluluğu hususun-daki şüphe ve tereddütlerin giderilmesi bakımından Adli Tıp Genel Kurulunun düşüncesinin alınması lüzumu bozmayı gerektirmiştir,

(Yg. lCD. 4. 2. 1985- 931341)

(Kararıarvargıtay4. C. D. Üyesi sayın Osman YAŞARın katkııarıyta derıenmışıir. )

ilişkisi bulunduğu söylenilebilecek bu tür işleri yapabilmek için öyle adli tıp uzmanı olmaya da gerek yoktur. Yıllardır doktor olmayan kişilere de bu tür görevler(rapor-törlük) yaptırıldığına göre.. Birkaç büyük il dışmda çalışan uzmanların koşulları ve periferdeki üniversite asistanlann eğitimi açısından ise, durumun daha da kötü olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Bu konularda her ne olursa ol-sun ivedilikle yapılması gereken; yeni Tababet Uzmanlık Tüzüğü'ne göre, süresi 2 yıldan 4 yıla çıkan Adli Tıp uzmanlık eğitiminde, Adli Tıp Uzmanları Derneği'nin çalışmaları doğrultusunda rıiteliksel değiş imini sağlamaktır. Eğitimle ilgili standart koşulların oluşturulması için, doğal olarak Adli Tıp Kurumu'na büyük görev düşmektedir.

"Adli Tıp" dalı, mesleki ve çalışma mekanı açısından tüm dünyada sağlık kurumları içinde yer almakta iken; bizde esas olarak adliyelere bağlı bir çalışma sistemi ağırlık kazanmıştır. Bu durum, hem mesleki hem de etik açıdan son derece önemli sorunlara yol açmaktadır. örneğin, adli tıp şube müdürlüklerine ölüm, yaralanma, cinsel saldırı, akıl hastalığı, zehir-lennıe gibi olaylar sonucunda gelen olguların çoğu acil tıbbi girişime ih-tiyaç göstermekte; diğer uzmanlarla ortak değerlendirme(consültasyon), laboratuar hemşirelik gibi hizmetler gerektirmektedir. Bu ise, adliye or-tamrnda hiç bir şekilde mümkün

(6)

ol-mamakta; bazen önemli hayati sonuçlara yol açabilmektedir. Yine, elbetteki

otopsi salonlarmm da bulunmas

ı gereken yer, hastanelerdir.

- ATK'n

ın üniversiteler başta olmak üzere, ilgili kurum ve

kuruluş-lar (hastanelerin ilgili birimleri, meslek odakuruluş-lar

ı, Baro, Adli Tıp Uzmanları

Derne

ği...) ile olan ilişkileri sağlam, kalıcı esaslara bağlı değildir. Kurumlar

arasmda ortak çal

ışma prensipleri oluşturulmamıştır, bilgi ve

materyal-den ihtiyaca göre yararlan

ılamamaktadır. Çalışan kişi ve iş dağıhnıında

önemli bir dengesizlik; buna ba

ğlı büyük bir kayıp vardır. Orneğin, Adli

T

ıp Uzmanlan Derneği'nin tespitine göre; Türkiye'deki adli tıp uzmanı ve

asistanlarm

ı

n %45'i üniversitelerde, %40'1 ATK'nda iken; üniversitelerin

adli t

ıp hizmetlerine katkısı adli raporlarda %15, otopsilerde ise %5'dir.

- ATK yaln

ızca resmi başvurulara bakmakta, yaln

ızca iddia makamın

bilirki

şiliğini yapmaktadır. ATK Yargıtay kararlarına göre üst bilirkişilik

kurumu olarak tan

ımlandığından; özellikle suçlanan taraf bu aşırı

merke-ziyetçi, nerede ise tek tüfek(tekelci) yap

ı nedeni ile mağdur olmaktadır.

Vatanda

şın mağduriyetini giderecek, hakemlik yapacak, başka yetkin

bir bilirki

şilik yapısma daha başmdan hayat hakkı tanınmamaktadır. Son

y

ıllarda, bilirkişilik sistemi ile ilgili olarak var olan benzer nedenlerden

Avrupa

İnsan Haklan Mahkemesi'ne şikayetler yapıldığı dikkati

çekmek-tedir. Konu, (bu

şekilde dile getirmesi onur kırıcıdır ama)

"bilirkişilik"

ve bu

ba

ğlamda ATK'nın yapılanmasırun, Avrupa Birliği ile uyumlu hale

getiril-mesi çerçevesinde de bir sorun olarak ortada durmaktad

ır. Başka bir ifade

ile sorarsak: Ülkemizde iflas etmi

ş bu

"bilirkişilik"

yap

ılanrnasmda köklü

bir de

ğişikliğe gidilmesi için, bizim toplumumuzun buna ihtiyacı olması

de

ğil de, illA AB'nin buyur etmesi mi önemlidir?

- ATK'da adli t

ıp uzmanlığı dışında kullanılan uzmanlık ünvanları;

gerçek, bilimsel bir uzmanl

ık olmayıp, bir çok devlet dairesinde oldu ğu

türden

"kadro"

uzmar

ılıklandır. Adli bilin-derin değişik konulannda en kısa

zamanda gerçek üniversiter bir tarzda(yüksek lisans, doktora, üst uzmanhk)

uzmanla

şmaya gidilmesi şarttır.

- Adalet Bakan

ı'mız sık sık Türkiye'deki

"bilirkişi kirlenmesi"

oldu-ğ

undan yak

ınmakta olup; bu ciddiye alınması gereken; özellikle icraat

makam

ına büyük sorumluluklar yükleyen bir iddiad ır. Bununla birlikte;

"bilirki

şilik" konusunda yapılması gereken işlere öncelikle ATK'dan

baş-lan

ılması daha isabetli olacaktır. Bunun sonrasında, bilirkişi kirlenmesi

ısından kanayan bir yara durumundaki "özel bilirkişilik" alanında

dil-zenlemeler yap

ılması da gerekmektedir.

(7)

"ATK'n

ın Yeniden Yapılandırılmasına Dair Kanun Değişiklikleri"

Yeni Bir

Şey Getirdi mi?

ATK'n

ın Yeniden Yapılandırılmasına Dair Kanun Değişiklikleri

19.02.2003 tarihinde TBMM'de kabul edildi. Kanunda yap

ılan bu

deği-şiklikler öncesinde yapılan çalışmalar ve tartışmalar başlangıçta bir ümit

vermi

ş olsa da, maalesef boşa çıktı. ATK Kanunu'nda yap ılması gereken

de

ğişiklikler görüşülürken, ATK'nın çağdaş, saygm bir kimliğe

kavuşabil-mesi için; akademik, özerk bir yap

ılanma modeli kazanmasının gerektiği,

konunun en önemli ve belirleyici noktas

ı olmuştu.

Asl

ı

nda bu tespit, yaln

ızca akademisyenlere ait olmayıp, toplumun

geni

ş bir kesimi ile paylaşılmaktadır. Hafta iktidar partisinin seçim

beyan-namesinde, ana muhalefet partisinin görü

şü olarak meclis tutanaklannda

da mevcuttur. Ancak verilen vaatler ne yaz

ık ki yalnızca orada kalmıştır.

ATK'n

ın verdiği kararların bilimselliği ve güvenilirliği için, en azından

kurumun ihtisas daireleri, ihtisas kurullar

ı ve dolayısı ile genel kurulun

olu

şumunun objektif ve bilimsel ölçütlere dayanması (akademik tarzda

bir yap

ılanma modeli veya hiç değilse eğitim veren hastanelerdeki şef-şef

muavinli

ği modeline benzer bir modelin oluşturulması) zorunlu idi.

ATK Kanunu'nda yap

ılan değişiklikler ve onun ilk uygulamaları

dik-katli bir

şekilde incelendiğinde görülecektir ki; ne idari, ne bilimsel, ne de

çal

ışanların özlük hakları bakımından herhangi bir kazanım getirmediği

gibi; bu kurumu daha da geriye götürmü

ş, bu modeli daha tartışmalı hale

getirmi

ştir. ATK Kanunu'nda yap ılan bu değişikleri takiben; gerçekleşen

tek dikkati çeken geli

şme,(!) ne yazık ki yapılan bir dizi atama ve görev yeri

de

ğiştirme olmuştur. Bu atamalarda yine bilimsel, objektif ölçütler yerine;

siyasi, ki

şisel tercihlerin rol oynadığı görülmüştür.

Sonuç

Dünyada Adli T

ıp alanındaki eğitim ve bilirkişilik görevleri, Adalet ve

İçişleri Bakanhkları dışında, esas olarak üniversiteler bünyesinde

yürütül-mektedir. Bizde ise, Adalet Bakanl

ığı, ATK'yı hiçbir zaman üniversitelere

devretmeyi dü

şünmediği gibi; bu kurumu kendinden özerk, akademik bir

yap

ıya kavuşturmak gibi bir amacı da olmamıştır.

Öte yandan, üniversitelerin de bilirki

şilik sorunlanna yeterince sahip

ç

ıktığı ve çözüm projeleri ürettiği söylenemez. Üniversiteler genel olarak

"bÜirki

şilik" görevlerini ATIC'na havale etmiş görünümdedirler. Sorun, bazı

üniversitelerde adli t

ıp anabilim dallarınm adli muayeneler yapmasını,

rapor düzenlenmesini k

ısıtlayan, yasaklayan trajik bir noktaya kadar

(8)

uzan-m

ıştır. Üniversitelerin konuya ilgisiz kalıcı tutumları ve ilgili birinılerinde

bilirki

şilik yapılmasını kısıtlayıcı-yasaklayıcı kararları, çözüm yollarını

önemli ölçüde t

ıkamaktadır.

ATK'n

ın yapısı ve geleceği, konu ile ilgili olan tüm ki şi ve

kurumla-r

ın da görüşü alı

narak, tekrar gecikmeden gündeme al

ınmalıdır. Sorun,

"adalet" gibi hassas bir konuyu ilgilendiriyor. En az, "yarg

ının bağımsızlığı "

sorunu kadar can al

ıcı bir öneme sahiptir. ATK akademik, özerk bir üst

yap

ıya kavuşmadıkça verilen kararlar ve raporlar, daha çok tart ışılmaya

devam edecektir.

Bir çözüm önerisi olarak; ülkemizdeki mevcut üniversitelerin, TÜB

İ-TAK,

İleri Teknoloji Enstitüsü gibi kurumların hukuki, idari yapısı göz

önünde bulundurulabilir. Bu de

ğişim ATK bünyesinde

gerçekleştirileme-yecek ise, her halde en ak

ılcı çözüm; bu aşırı merkeziyetçi yapının görev

ve sorumluluklar

ının sınırlanması; belirli rutin hizmetler dışı

nda kalan,

e

ğitim ve biirkişilik görevlerini tüm dünyada oldu ğu gibi üniversitelere

b

ırakması olacaktır.

Yaln

ızca, Adalet Bakanlığı ve üniversiteler değil; konunun doğal

ola-rak muhataplar

ı durumundaki yüksek yargı organları, meslek odaları ve

barolann da art

ık "bilirkişilik" konusunu, günden-derine önemli bir sorun

olarak alma zaman

ı gelmiş; hatta çoktan geçmektedir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Çalışma grubumuz içerisinde normal karyotipe sahip İKB’li hastalardan boyları ortalamanın altında kalan ve en kısa boya sahip olduğu belirlenen 8 bireye

Temel bir değişken olarak ülkemizdeki demiryolu sistemi ve TCDD’nin mevcut durumunun açık ve net olarak ortaya konulabilmesi, başta yapısal değişim

Bu çalışmanın amacı, bir üretim işletmesinde üretim sonrası yapılan lojistik faaliyetlerin ve bu faaliyetler sonucu oluşan maliyetlerin faaliyet tabanlı maliyetleme

Makalede yapılacak atıflar, ilgili yerden hemen sonra, parantez içinde yazarın soyadı, eserin yayım yılı ve sayfa numarası sırasıyla verilmelidir.. Cümle

Three groups divided according to ejaculation frequency (Group 1, Group 2, and Group 3) were compared by total and free PSA (t/f PSA) values, age, International Prostate Symptom

Eğer sayıda, değişecek rakam yoksa sayı tünelden aynı şekilde çıkar.. Eğer sayıda, değişecek rakam yoksa sayı tünelden aynı şekilde

Partisi programında yer al dığını belirterek bu yünden par- değiştirdiğinl ifade ederek,. I 'son çıkarılan matbuat ve

Adli t›p suçluyu ortaya ç›karmak için birçok yeni teknik gelifltiriyor.. Ör- ne¤in konfokal mikroskoplar elyaz›s›n› incelemede kullan›l›yor; kimya labora-