• Sonuç bulunamadı

Aşk-ı Memnu'nun ayrı dünyaları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Aşk-ı Memnu'nun ayrı dünyaları"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

r-r-soa/Vé

flşk-ı Memnu'nun avrı dünyaları

EROL KOROGLU

i

I sil açıklayabiliriz?

ündüz’ kavramını en kolay na- dayal

ırşıtır

‘Gece olmayan’ diyerek. Karşıtına başvurarak. Yani Günlük yaşamımızda b ir şeyleri tanım­ lamalım, açıklamanın, algılamalım en ko­ lay yoludur bu. Gündüz, gece olmayan­ dır; insan, hayvan olmayan; güzel, çirkin olmayan; çiğ, pişmiş olmayan, vb. Yapı bozma (deconstruction) felsefesinin oluş­ turucusu Derrida, bu türden ikili karşıt­ lıkların (binary oppositions) Batı düşün­ cesinin özünü meydana getirdiğini öne sürer. Onun çalışmalarından yola çıkan Fransız feministi Helene Cixous ise, tüm ikili karşıtlıkların temelinde erkek/kadm karşıdığının yattığına inanır. Buna göre, Batılı felsefi ve edebi düşünce sistemleri­ nin ilgi alanına giren bütün meseleler, so­ nuçta erkek/kadm karşıtlığına indirgene­ bilirler.

Kadın-erkek etkileşimi

Batı romanının gelişim süreci de bu ge­ nellemenin dışına çıkmaz. Batı romanı,

anlatının merkezine kadın-erkek ilişkile­ ri sorunsalım yerleştirmiştir. Batı’dan it­ hal edilmiş bir tür olarak roman, Osman- h-Türk edebiyatında, Batı’da izlediği do­ ğal gelişim sürecini izlememişse de, teme­ linde yatan kadm-erkek etkileşimi örün- tüsünü daha ilk örneklerinden itibaren görebiliriz.

“Gerçi Osmanlı toplumunda kadın-er- kek ilişkileri Batı toplumlarındakinden çok farklı biçimde kurulmuştu, ama ro­ man Türk edebiyatına bir çeşit eğitim ara­ cı gibi girdiği ve o dönemde yüzeysel bir biçimde de olsa değiştirilmesi amaçlanan

evi kc

manın değişim beklentilerinin tartışılabi-kurumlardan aileyi konu aldığı için, za-leceği ortamın yaratılmasına da yardım

etti. Evlilik karan, evlilikte aşk, eşlerin an­ laşması, maddi rahatlığa kavuşmak için evlenmek, yaşlı erkek-genç kacun evliliği (...) gibi zaten romanın konusu olan so­ runlar Batılılaşma sürecinin de en çok tar­ tışılan sorunlarıydı.” (1)

Bu açıdan bakıldığında, Hafit Ziya U şaklıgıl’in 1900 yılında yayımlanan ro­ manı Aşk-ı Memnu ele aldığı sorunsal açı­ sından kendisinden önceki Türk roman­ larından pek de farklı değildir; burada da Batılılaşma süreci, tıpkı Namık Kemal’in Intibah’ında, Fatma Alive Hanım’ın Mu- hazarat’ında ya da Nabizade Nazım’ın Zehra'sında olduğu gibi kadm-erkek iliş­

kileri ekseninde ele alınmaktadır. Aşk-ı M em nu’nun öncülerinden farkı, daha çok teknik ve kurgusal yapısının ustalığın­ dan kaynaklanmaktadır.

Fakat burada, romanın teknik üstün­ lükleri üzerinde daha fazla durmayaca­ ğım. Aşk-ı M em nu’da asıl anlamak ve an­ latm ak istediğim şey, romanda kadın ve erkek ayrı dünyalarının kuruluşu ve ka­ dirim, erkeğin ötekisi olarak kurgulanma­ sıdır. Feminist edebiyat eleştirisinin öncü­ lerinden olan Simone de Beauvoir’m kul­ landığı autre (other), yani öteki kavramı romana bakışımızın odak noktasıdır.

Beauvoir, 1949’da yayınlanan L a de­ uxieme sexe (İkinci cins) (2) adlı çalışma­ sında, kadının erkek karşısındaki ikincil konumunu açıklamak için, varoluşçu fel­ sefenin ötekilik (otherness) kavrammı kullanır. Beauvoir’a göre, kadın tarih bo­ yunca erkeklerin nesnesi durumuna dü­ şürülmüştür. Erkeğin etkisi olarak inşa edilen kadının özne olma ve kendi eylme- lerinin sorumluluğunu yüklenme hakkı elinden alınmıştır. Ataerkil ideolojiye gö­ re erkek ölçü, standart ve örnek; kadın aşağı, eksik ve ötekidir.

"Kadın doğulmaz, olunur"

Beauvoir kitap boyunca, bu temel var­ sayımların toplumsal, siyasal ve kültürel yaşamın her yanını nasıl kuşattıklarını ve kadınların kendilerini bir nesne konumu­ na indirgeyen bu görüşü nasıl içselleşti­ rerek yaşadıklarım gösterir. Ataerkil ide­ oloji, dişiliğin (femininity) biyolojik bir öz olduğunu savunur. Biyolojik olarak ka­ dın/dişi (female) olan herkes dişil (fémi­ nine) de olmak zorundadır. Buna uyma­ yan, başkaldıran kadın hem dişiliğini, kem doğallığını yitirir.

Beauvoir bu ataerkil kurguya “kadın doğulmaz, olunur” sloganıyla karşı du­ rur. Söylemek istediği şey, dişiliğin biyo­ lojiden kaynaklanmayıp, toplum tara

J

(2)

dan üretilen, kültürel bir yapılanma oldu­ ğudur.

Beauvoir’ın yaklaşımı açısından ele ala­ cağımız Aşk-ı Memnu, roman kişileri ara­ sındaki yoğun karşılıklı ilişkilere dayanan oldukça karmaşık bir romandır. Bu yüz­ den, romanı kısaca özetlemekte yarar var­ dır:

Yaşlı ve zengin bir adam olan Adnan Bey, ona Nihal ve Bülend adlarında iki çocuk veren ilk karısı öldükten bir süre sonra, genç ve güzel Bihter’e evlenme teklif eder. Bihter’in annesi Firdevs H a­ nım ‘hafifmeşrep’ bir kadındır ve yaşlan­ dığı gerçeğini bir türlü kabullenememek- tedir. Bu yüzden, yaşlılığının kam dan olan kızlan Peyker ve Bihter’e kin duyar. Hele ki, Adnan Bey ona değil de, kızma evlilik teklif edince kızgınlığı ve kini da­ ha da anar. Fakat zengin olmayı arzula­ yan Bihter bu fırsatı kaçırmaz ve Adnan Bey’e evet der.

Adnan Bey’in hırçın yaratdışh kızı Ni­ hal bu evliliği iyi karşılamaz ve Bihter’den nefret eder. Evliliğin üzerinden bir vıl geçtikten sonra, Bihter cinsel açıdan do- vam adığını anlar ve kocasının yeğeni Behlül’le ‘yasak aşk’ yaşamaya başlar.

Çaplan ve duyarsız biri olan Behlül, bir süre sonra bu ilişkiden bıkar ve kuze­ ni N ihal’le evlenmeye karar verir. Bu ev­ lilik meselesi Bihter’i çılgına çevirir ve Behlül’ü, aralarındaki ilişkiyi Adnan Bev’e açıklamakla tehdit eder. Bu arada, Nihal’in konuşulanları duyup bayılması ve onu ümitsizce seven zenci köle Be­ şir’in durumu Adnan Bey’e anlatmasıyla her şey açığa çıkar. Annesi gibi düşük bir kadın olarak damgalanmayı onuruna ye­ diremeyen Bihter intihar eder. Behlül ev­ den kaçar. Adnan Bey ve kızı Nihal yal­ nız kalır ve eski yaşamlarına dönerler.

Aşk-ı Memnu’nun iç hareketliliğinin başarısı eleştirmenlerin çok ilgisini çek­ miştir. Fethi Naci, romandaki hiçbir ha­ reketin gelişigüzel düzenlenmediğini; her hareketin belirli bir amaca hizmet ettiği­ ni, bu amacın da karakterin gelişmesi, iyi­ ce belirmesi ve sonunda unutulmayacak bir roman kişisi haline gelmesi, olduğu­ nu söyler (3). Berna Moran bu düzenli iç hareketliliği baleye (4), Ahmet Hamdı Tanpınar da satranca benzetir (5).

Karmaşık bir ilişki ağı

Aşk-ı Memnu’da, ister bale, ister sat­ ranç olarak niteleyelim, roman kişileri arasında, temelde ‘yaklaşma ve uzaklaş­ m a’ olarak belirlenebilecek karmaşık bir ilişki ağı mevcuttur. Romandaki karakter­ leri, bu karmaşık ilişkiler açısından cin­ siyetlerine göre birer grupta toplarsak, kişiler arasmda olduğu gibi, bu erkek ve kadın grupları arasındaki ilişkilerin de karmaşık olduğunu görürüz. Bu gruplar­ daki karakterlerin benzer davranış özel­ liklerinden yola çıkarak, romanda birbi- riyle etkileşen ve bir arada bulunan, fa­ kat aynı zamanda birbirinden farklı özel­ likler gösteren birer erkek ve kadın dün­ yasının bulunduğunu söyleyebiliriz. Bu İki dünya arasındaki ilişki kuşkusuz, er­ keklerin lehine bir hiverarşi sergiler. Bu hiyerarşinin izlerini, daha romanın açılı­ şında görebiliriz: Adnan Bey kayığıyla, Firdevs Hanım ve kızlarının bulunduğu sandala yaklaşır ve yanlarından adeta çar- parcasına sıyırıp geçer. Bu, erkeğin/eril olanın ilk hamlesidir. Hamleye maruz ka­ lan kadınlar da, bu davranışı sessizce onavlarlar. Dolavısıvla, daha romanın ba­ şında erkek/kadın farklılığıyla ilgili ipuç­ ları vakalanz: Erkek etkin, ısrarcı, hamle edendir. Kadınsa edilgen, onavlayıcı, bekleyendir.

Öte yandan, başımızı bir an metnimiz­ den kaldırdığımızda, her şeyin bu denli basit olamayacağını da anlarız. Osmanlı toplumsal tarih çalışmalarında, net bir biçimde ortaya konulan erkek ve kadın dünyalarının kopukluğu olgusu bu ro­ man için geçersizdir. Aşk-ı M em nu’da kadınlar, toplumsal araştırmaların bize söylediği gibi hareme kısılmış bir özel ya- I

şamı, erkeklerse iş, savaş, eğlence gibi tüm etkinlikleri kapsayan bir kamusal ya­ şamı içeren bir ayrılma sergilemezler. Ro­ manın erkek ve kadın karakterleri bir a- rada kurgulanmıştır. Tabii bu birliktelik eşitlik anlamına gelmez. Kadın yine erke­ ğe tabi gösterilir. Asıl sorun erkeklerin dünyasından kaynaklanmaktadır. Erkek­ ler, metinde belirtilmeyen nedenlerle, ka­ musal alanın, eğlence dünyası gibi istis­ nalar dışında tamamından çekilip, kadın­ ların özel alanına sığınmış gibidirler.

Bu durumun nedeni romanda belirtil­ memekle birlikte, yazar erkek dünyasına bakışındaki horgörü ve küçümsemeyle bunu hissettirir. Dönem II. Abdülha- mit’in istibdat dönemidir. Devlet kade­ mesinin en üstünden gelen baskı sonucu, erkekler politika ve ticaret alanlarından uzaklaşmışlardır. Erkeklerin kamusal ya­ şamı eğlenceyle sınırlıdır. Çünkü o zarar­ sızdır ve despot baba/padişahın müsa­ maha gösterdiği tek alandır.

Romandaki bütün erkekler (Adnan, Behlül, Nihat ve hatta köle Beşir) top­ lumsal yaşamın hadımlaştınlmış harem ağalandır. Örneğin Adnan Bey metinde­ ki ataerkil düzenin en üstün gücü konu­ munda olduğu halde, çok durağan bir yaşam sürer. Ne

para kazanmaya çakşır, ne de dışa­ rıda olanlarla ilgi­ lenir. Bu devinim- sizkğe rağmen, temsil ettiği ataer­ kil otorite nede­ niyle kadınların odağındadır. Kızı Nihal ona ensest- vari bir yakınlık duyar. Firdevs Hanım onunla ev­ lenmeyi kurar. Bihter onu aldatır­ ken bile ona saygı duyar. H iç kuşkusuz, romanın en etkin erkek karakteri Behhil’dür. Anla­ tıcı Behlül’e olum­ suz gözlerle bakar ve yansıtırsa da, romandaki erkek dünyasının değer­

lerini Behlül temsil eder. Galatasaray me­ zunu Behlül’ün de çalışmakla pek arası yoktur. Behlül’e yönelik öfke ve küçüm­ semesini hiç saklamayan anlatıcıya göre, “Behlül o geçenlerden biri idi ki, onlar yirmi yaşında hayatı tamamıyla öğrenmiş olurlar, mektepten hayata çıkarken, sah­ neye ilk defa çıkan mübtedi bir sanatkâ­ rın heyecanını dahi duymazlar, hayat on­ lar için mektepte bütün sırlarıyla öğreni­ len bir mudhike (komedi) hükmünde­ dir.” (6)

Behlül’ü böylece çağının genç erkekler

grubunun temsilcisi olarak çizen yazar, onun kişiliğinde genç erkeklerin hayata ve kadına bakışını verir. “En ziyade eğle- nebilenlere yaşamak için en ziyade istih­ kak sahibi olanlar nazanyla bakan” (52) Behlül gazinolara, mesirelere koşturup durur ve bu mekânlardaki kadınlan elde etmeye uğraşır, Behlül’ün en belirgin özelliği tüketmektir. Eğlenceyi, yaşamı, tanışlarını, ilişkilerini, akla ne geliyorsa her şeyi tüketir. Dolavısıyla, bu tüketim arzusu kadınlara yaklaşımım da belirle­ yecektir. Behlül’ün bir arkadaşına kadın­ lar hakkında söyledikleri çok anlamlıdır: “Daha sonra muzafferler, galipler, bu mezherenin İskender ve Dârâlan, Cengiz ve Timurlan, bizler, ben... evet, ben, ku­ cak kucak, etek etek o çiçeklerden top­ layan, toplamak için bitmez, sönmez bir heves duyan ben... Görsen böyle, kâh eli­ min anif bir hırsiyle koparılmış, kâh diş­ lerimin keskin bir darbesiyle kesilmiş, ya­ hut çalıların arasmda türlü güçlüklerle toplanabilmiş, dikenlerinde emellerimin karandan fedakâr katreler bırakılarak an­ cak yetişebilmiş, ara sıra şurada burada mürüvvetinden alınmış çiçeklerden ben­ den güzel demetler var... Bunların içinde şuh kahkahalarıyla güller, baygm sevda bakışlarıyla ner­ gisler, har ve muhteris sesleriy­ le karanfiller, bin türlü manalarıyla nesrinler, şebboy­ lar, laleler, sün- büller, bütün o şa­ irlerin lehçelerini dolduran çiçek­ ler, ötede beride mini mini, küçük küçük, muhteriz te b e ssü m leriyle serpilmiş yase- menlerle inci çi­ çekleri hatta ma­ nasız, ruhsuz zan- nonulan otlar, o mütevazi zelil, ha­ kir edalarıyla b i­ çare otlar... Bu dem etlerden o kadar çoğalacak o kadar çoğalacak ki, nihayet oda­ mın hücrelerinde boş yer kalmayacak. Odamda bunlardan o sevda mezheresini daima yaşatan bir hatıra mezheresi vücuda gelecek. O za­ man, işte yalnız o zaman tâ odamın orta­ sına, bütün o hatıraları saffet şâşaasiyle, bikrinin beyaz nezahatiyle örtecek bir zanbak, tertemiz, lekesiz bir zanbak ko­ yacağım.” (76-77)

Bu alıntı Behlül’ün, daha doğrusu ro­ mandaki eril dünyanın kadına karşı tutu­ munu tüm açıldığıyla sergiler. Kadın şuh kahkahasıyla bir gül, baygm aşk bakışla­ rıyla bir nergis, çekingen

gülümsemesiy-Haiit ziya bir toplantıda, en sağda. Üstte ise, Togo'nun bir Halit ziye deseni.

le bir yasemin, el sürülmemişliğiyle bir zambaktır. Kadın bu eğretilemelerde an­ latılmak istenenin hepsi, yani dişi olandır. Erkekse, bu çiçekleri hayvani bir hırsla toplayan, toplayarak tüketen, tüketerek zafer kazanan bir kahramandır.

Kadını bu alıntıda da gördüğümüz gi­ bi, özellikle dil aracılığıyla dişil bir nesne olarak kurgulayan erkek, bunu kadınla­ ra da kabul ettirmiştir. Romandaki kadın­ ların hepsi dişilikleri açısından ele alınır ve buna göre önem kazanırlar. Kadınlar erkeklerin düşünme tarzım bildiklerin­ den, dişiliklerini bir zırh gibi kuşanırlar. Bu zırhtan çıkanlar öleceklerdir. Bih­ ter’in durumu budur.

Dişiliğin metindeki görünümleri çeşit­ lidir. Kadmm dış dünyaya açılmaktaki tek silahı olan dişilik, kocaya sadık eş po­ zisyonundan her erkekle kırıştıran hafif­ meşrep kadın pozisyonuna kadar uzanan bir çizgide yer alır. Fakat bu dişilik yel­ pazesindeki konum ların tüm ü kadını nesneleştiriçi, özne konumundan uzak tutucudur. Özne konumuna ulaşmak bu yelpazenin dışına çıkmadan mümkün olamaz. Çünkü nesneleştirmeyen bir di­ şilik konumu yoktur. Kadmm kendi için var olması, kendi çıkarım araştırması im­ kânsızdır. Bunu deneyen kadın yok ol­ maya mahkûmdur.

Bu yelpazedeki iki konum çok önem­ li: Nihal’in bulunduğu dişiliğe girememe konumu ve Bihter’in bulduğu özne ol­ mayı deneyerek dişilikten kaçma konu­ mu.

Sahiplenme oyunu

Romanın başlangıcında on iki yaşmda olan Nihal’in, her genç kız gibi birkaç se­ ne içerisinde gelin olması beklenilmekte­ dir. Fakat Nihal, diğer genç kızlardan farklıdır. Annesini küçük yaşta yitirdiği için hassaslaşmış, sık sık hırçınlıklar ya­ pan, bazen sinir krizleri geçiren, sevilme­ ye ve onu sevenleri sahiplenmeye muh­ taç, marazi bir mizacı vardır. Çevresinde­ kilerin ona yönelttiği acıma dolu sevgi, onda bir sahiplenme yanılsamasının doğ­ masına neden olmuştur. N ihal küçük kardeşi Bülent’i, kölesi Beşir’i, mürebbi- yesi Matmazel Courton’u, çevredeki eş­ yaları ve hatta babasını sahiplenir.

Bu sahiplenme oyunu, onu ataerkil dü­ zende mümkün olmayacak noktalara gö­ türmektedir. Sahip olmak özne konumu­ na ulaşmak, yani ben diyebilmektir. Ni­ hal, tıpkı bir erkek gibi ben diyebileceği yanılgısına düşmektedir. Oysa Lacan’cı psikanaliz dolayımıyla biliyoruz ki, ben pozisyonu erkeklere özgüdür. Erkeğin öznelliğini garantileyen, insan kültürü­ nün ve toplumsal yaşam biçimlerinin tü­ münü belirleyen simgesel dıizenin teme­ linde fallus, yani eril güç yatar. Kadın fal- lustan yoksun olduğu için özne olamaz. Kadmm simgesel düzene girmesi erkek arzusunu içselleştirmesiyle, yani kendisi­ ni erkeklerin onu gördüğü gibi görmesiy­ le mümkün olur. Simgesel düzene bu yol­ dan girmeyi reddeden kadın toplumsal­ laşamaz ve ruh hastası olur.

Demek ki, kadmm toplumsallaşabil­ mesi ve normal olabilmesi için, özne ol­ m a ayrıcalığını erkeklere bırakm ası ve nesne konumunu kabullenmesi gereki­ yor. Nihal çevresindekilerin etkisiyle oluşturduğu yanılsama sonucunda özne olduğunu sanmakta, gerçeklerle karşılaş­ tıkça da yaralanmakta ve hassaslaşmak- tadır. Öte yandan Nihal, tam anlamıyla simgesel düzene girmeyi reddetme ko­ numunda değildir. Sadece gerçekliği (ki aslında o da, ataerkil ideoloji tarafından kurgulanmıştır) yanlış algılama sonucu normalden farklı olmakta, tabiri caizse hafif kaçıklaşmaktadır.

Nihal’in sahiplenme yanılsaması roma­ nın erkek karakterleri tarafından sırasıy­ la yıkılacaktır. Erkek gücünü, fallus mer­ kezli dünyayı simgeleyen Behlül, N ihal’e açıkça saldırır. Nihal bu güce yanılsama­ sının elverdiği sürece direnir. Nitekim, bu yanılsamaya bir son verip dişil olanın

(3)

alanına girme eğilimi gösterince, Behlül de ona karşı tavrım değiştirecek ve onu el değmemiş b ir zambak olarak görüp elde etmeye çalışacaktır.

Nihal’ın yanılsamasını asıl yıkan kişi ba­ basıdır. Başka bir kadınla evlenerek, as­ lında N ihafin hiçbir şeyin sahibi olmadı­ ğım gösterir. Öte yandan Bülent de, oku­ la gitmeye başlayınca ablasının etkisin­ den sıyrılacak ve çevresindeki diğer er­ kekler gibi olma, erkek dünyasına girme yoluna yönelecektir.

Yanılsamasını sonuna kadar yaşayıp tam bir kaçık kadın (madwoman) olmak­ la, dişil olmayı öğrenip nesne rolünü oy­ namaya başlam ak arasmda seçme yap­ mak zorunda kalan Nihal, gençliği ve gü­ zelliğiyle tam bir dişilik örneği olan Bih- ter’in yardımıyla kadınlık âlemine girme­ yi dener. Fakat kadınlığa giriş için son

İ

ansı olan Behlül’ün ihaneti sonucu dişi- iğin dışında kalır.

Doğallığın reddi

Romanın ve Nihal’in ulaştığı nihai nok­ ta, dişilliğin ve dolayısıyla (ataerkil düze­ nin kurgulamış olduğu) doğallığın reddi- dir. Babanın kızma, kızın da babasına döndüğü bu noktada, Nihal’in çocuklu­ ğunda bilinçsizce arzuladığı ensest, sim­ gesel olarak gerçekleşmiş olur. Fakat ara­ dan geçen zamanda Nihal’in hayalleri ve yanılsamaları bir bir yıkılıp , farklı biçim­ lerde yeniden kurulduğu için, N ihal’in yaratılmışlığı mudaktır. Nihal’in dişiliğe giremeyişi onu kurtarm ayacak, bir za­ manlar sahip olduğunu sandığı özne ko­ numunu ona gerçekten kazandırm aya­ caktır.

Bihter’e gelince... Romanın en dişil ka­ rakteri olan Bihter romandaki erkeklerin odak noktasıdır. Anlatıcının, intihar et­ mesinden önce açıkça ifade ettiği genç- güzel-nefis kadın formülü, erkeklerde

onu şiddede tüketme arzusuna yol açar. Ne var ki, Bihter’in dişilik yelpazesinde­ ki konumu diğerlerinin konumlarından farklıdır. Para için evlenen dişil-nesne ko­ numundan, yasak aşk neticesinde ulaştı­ ğı seven ve kendini bir çıkar gözetmeden veren kadın-özne konumuna yükselir. Fakat ulaşmayı denediği özne konumu oyunun sınırlarına dahil değildir ve Bih­ ter bu sınırları ihlal ettiği

için cezalandırılır.

Bihter para için, daha ra­ hat bir yaşam için evlenir. Bu bir ticarettir. Bütün maddi imkânlara ulaşmak için vücudunu satmaktadır. Evlendikten bir yıl sonra kendisiyle hesaplaşan Bih­ ter mutsuz olduğunu anlar. Adnan B eye saygı duy­ makta, fakat yatak odasın­ da ondan nefret etmekte­ dir. Kocasıyla seviştiği anlar onun için tecavüzden fark­ sızdır:

“Lâkin ondan fazla bir şey, muhabbet değil, aşk is­ teniyordu; ve, kendisini ta­ mamıyla haksız, insafsız bulmakla beraber, bu aşkı veremiyordu. O zaman bu aşk, bu verilmeyen aşk, kendisinden mukavemet olunamayan bir hakla alın­ dıkça, vücudundan, kal­ binden bir şev gasb edilmiş zanneder, ağlamak, feryad etmek, ızdırabından kıv­ ranmak isterdi. Demek, kendisi için izdivaç bu idi,

Halit Ziya Uşaklıgil, oğlu Vedat Usaklıgii'in cenazesi'nde.

aşk bundan ibaret olacaktı; her zaman, her zaman ondan böyle cebr ile aşk alına­ caktı; ve o, ruhunun asıl aşkını vermiş ol­ mayacaktı; asıl ruhuna tasarruf edecek bir buse dudaklarını araştırıp bulmayacaktı; kendisini üşüten bu buselerden başka bir şey görmeyecekti, hep böyle olacaktı, her zaman her zaman...” (98)

Bu noktaya varıldığında, zengin bir ko­

canın bütün dertlerini çözeceğini düşü­ nen Bihter’den, tatmin edilmesi gereken arzuların baskısı alandaki Bihter’e ulaşıl­ mış olur. Sevme-sevilme ihtiyacım ancak yasak aşk aracılığıyla giderebileceğini an­ layan Bihter, Behlül’le sevişmeye başlar. Bihter bu aşkı bütün doğallığıyla yaşar­ ken, Behlül olayı çok farklı algılamakta­ dır. Önceleri bu ilişkiyi kendisi için bir zafer olarak görürken, daha sonra rahat­ sız olmaya başlar. Çünkü Behlül ilişkile­ rini, anlatmak, övünmek için kurar. H al­ buki Bihter’le olan ilişkisini kimseye an­ latması mümkün değildir. Aynca, Bihter kendini aşka bıraktığı halde, odasını ko­ casının kutsal mülkü addetmekte ve Beh- lü l’ü odasına almak yerine, kendisi onun odasma gitmektedir. Bu durum Behlül’ü rahatsız eder, çünkü Bihter’in istediği za­ man odasma gelerek onu elde ettiğini dü­ şünmektedir. Eril mantık açısından doğal olmayan bir şeydir bu. Erkeğin en temel özelliği fethetmektir. Halbuki Behlül, Bih- ter’i değil, Bihter, Behlül’ü fethetmiştir. Bu yüzden Behlül bıkacak, önce Beyoğlu âlemlerfpe, sonra da Nihal’e yönelecektir.

Özgürce davranan birey

H er ne kadar, Behlül, Bihter’in ataerkil doğallığın sınırlarına sığmadığım düşün­ se de, Bihter gerçekten doğal olam yap­ maktadır. Cinsel ilişkiye erkeğin eşiti ola­ rak girmekte, zevk vermek kadar zevk al­ mayı da düşünmektedir. Bihter bu ilişki sayesinde (tabii tek yönlü olarak), dişil nesne konumundan çıkmakta ve vücudu­ nu, arzularını tanıyan, özgürce davranan bir birey olmaktadır.

Ataerkil mantık açısından affedilir bir şey değildir bu. Nitekim ona ilk cezayı Behlül verir. Onu terk eder ve Nihal’e yö­ nelir. Fakat Bihter, özne pozisyonunun ta­ dım almışür bir kere. Behlül’ün onu terk etmesine inatla direnir. Ne var ki, Bihter fazla ileri gitmiştir. Fallus merkezli bir dünyada ben demeye kalkışan, kadını kimse desteklemez. Bihter ayağım basaca­ ğı bir zemin bulamadığından yok oluşa sürüklenir. Ataerkil düzenin cezalandırdı­ ğı Bihter, bütün zayıflıklarına rağmen, dü­ zeni zorlama açısından olumlu özellikler sergileyen bir kadın karakteridir.

Sonuç olarak, romanda birbirinden ay­ rı kadın/erkek dünyaları söz konusudur. Erkek dünyasının temel özelliği tüket­ mektir. Eşyayı olduğu kadar, çevrelerin­ deki kadınları da tüketmek. Aşk-ı Mem- nu’daki ataerkil düzen, bu doğrultuda, kadım cinsel nesne olarak kurgular. Ka­ dınlar da, ezilmelerine yol açan bu görü­ şü kabullenir ve kendilerini daha fazla nesneleştirebilmek için dişiliklerine yasla­ nırlar.

Dişilik mudak bir kategoridir ve kadi­ rim bu kategorinin dışında var olması im­ kânsızdır. Bu durum, Bihter’in düşüşü ve intiharıyla verilir. Fallusa meydan okuyan öteki-kadın belasını bulmuştur. ■

(*) Bu çalışma, “A şk-ı M em nu’yu fem i­ nist yöntem le okum ak”, (M ezuniyet tezi, Boğaziçi Ü niversitesi, Türk D ili ve Edebi­ yatı Bölümü, 19 9 3) adlı m ezuniyet tezin­ den yola çıkılarak hazırlanm ıştır.

(1) Hazan Aksoy, “Fatm a A liy e Ha­ nım ’ın 'M uhazarat'inda kadın açısı-1, Var­ lık, s. 10 2 2 (Kasım 19 9 2): 40.

(2) Sim on de Beauvoir, Kadın, çev. Ber- tan Onaran, c.3 (İstanbul, Payel, 19 7 0)

(3) Fethi Naci, 10 0 Som da Türkiye’de Roman ve Toplumsal Değişme, 2. bs. (İs­ tanbul, Gerçek Yayınevi, 1990), 64-65.

(4) Berna M oran, Türk R om anına Eleş­ tire l B ir Bakış, 1,2 bs. (İstanbul, İletişim Yayınlan, 1987), 103.

. (5) A hm et H am di Tanpınar, Edebiyat Üzerine M akaleler, haz. Zeynep Kerm an, 2. bs. (İstanbul, Dergah Yayınlan, 1984), 280.

(6) H alit Ziya Uşaklıgil, A şk -ı M emnu (İstanbul, İnkılap ve A ka, 1963), 5 1. Bu­ radan başlayarak romanda yapılan alıntı- lan n sayfa num araları her alıntıdan sonra parantez içinde verilm iştir.

C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 6 1 5

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

ITS sheds light on Automatic Incident Detection (AID) technologies, by using advancements in sensing technologies and wireless networks, new and more intelligent

Gece gökyüzüne baktığı- mızda çok büyük uzaklıklardaki gök cisimlerini çıplak gözle gözleyebiliyo- ruz.. Yüzlerce kilometre uzaklıkta ha- reket eden yapay

Nitekim Hisar 1964 başında, daha güçlü ve kararlı olarak, yayın hayatına tekrar girecekti.. Bu son üç yıl, gerçekten Hisar'ın yayın hayatında olduğu

Olayların sebebini açıklarken genellikle şu ifadeleri kullanırız: “ çünkü, için, dolayısıyla, bu sebeple, bu yüzden, bundan dolayı…”.. Top oynarken düştüm

Sanatta aşka hem sövülür hem de hürmet edilir. Nitekim, Aşk-ı Memnu adlı bir dizide olduğu gibi; aşk ota da konar, Behlül Haznedar gibi konmaması gereken

Estetik süreçte özne olarak yer alan estetik süje, karşısında duran estetik objeyle, değer ve yargıları neticesinde bir estetik deneyim yaşar.. Yaşanılan estetik deneyim

Halit Ziya Uşaklıgil’in Aşk-ı Memnu adlı romanında da bu aşamalar sırasıyla roman kişileri Adnan Bey, Bihter, Firdevs Hanım, Mlle de Courton, Behlül, Nihal ve

Halit Ziya Uşaklıgil tarafından kaleme alınan ve Türk Edebiyatı’nın klasikleri arasında yer alan Aşk-ı Memnu adlı eserde, kendisinden yaşça büyük, dul bir erkek olan,