• Sonuç bulunamadı

Mimarlık Disiplininde Enformel Bilgi Paylaşım Ve İletişim Ortamları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Mimarlık Disiplininde Enformel Bilgi Paylaşım Ve İletişim Ortamları"

Copied!
100
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

STANBUL TEKNK ÜNVERSTES  FEN BLMLER ENSTTÜSÜ

YÜKSEK LSANS TEZ Eylem YILMAZ

Anabilim Dalı : Mimarlık

Programı : Mimari Tasarım Programı

EYLÜL 2009

MMARLIK DSPLNNDE

(2)

EYLÜL 2009

STANBUL TEKN K ÜN VERS TES  FEN B L MLER ENST TÜSÜ

YÜKSEK L SANS TEZ Eylem YILMAZ

(502061018)

Tezin Enstitüye Verildii Tarih : 07 Eylül 2009 Tezin Savunulduu Tarih : 30 Eylül 2009

Tez Danı manı : Prof. Dr. Arzu ERDEM ( TÜ)

Dier Jüri Üyeleri : Y. Doç. Dr. pek YÜREKL NCEO LU ( TÜ)

Doç. Dr. Bülent TANJU (YTÜ)

M MARLIK D S PL N NDE

(3)
(4)

ÖNSÖZ

Tez süresince her konuda fikir alıveriinde bulunabildiim danımanım Sayın Prof. Dr. Arzu Erdem’e en içten teekkür ve saygılarımı sunarım.

Tez süresince ve her zaman maddi manevi yanımda olan aileme, tezin olumasında çok büyük katkısı olan bata Ömer Kanıpak olmak üzere Ömer Yılmaz ve Arkitera Mimarlık Merkezi’ne, sonsuz desteklerinden ötürü Avar Karababa’ya, Bilge Kalfa’ya, Elif Çelik’e, ve ebnem oher’e teekkür ve ükranlarımı sunarım.

Eylül 2009 Eylem Yılmaz Mimar

(5)
(6)

ÇNDEKLER Sayfa ÖNSÖZ...iii ÇNDEKLER ... v KISALTMALAR... vii ÖZET... xi SUMMARY ...xiii 1. GR ... 1

1.1 Çalı manın Temel Kavramları ... 1

1.2 Çalı manın Amacı, Sınırları ... 6

1.3 Çalı manın Kapsamı... 7

2. MMAR BLGNN ÜRETM VE PAYLA IMI ... 9

2.1 Tarihsel Perspektif... 9

2.2 Günümüz Kültürel Ortamındaki Durum ... 26

2.2.1 Mimari Bilgi Aktarım Ortamları... 34

2.2.1.1 Fiziksel çevrede faaliyet gösteren olu umlar ... 344

Pecha Kucha Geceleri etkinlii 37 Difüzyon 40 Kayıtdı ı 41 Mimarlar Odası – Mimarlık çin Mimarlar olu umu 42 2.2.1.2 nternet ortamında faaliyet gösteren olu umlar... 45

Architecture For Humanity internet sitesi 46 Bloglar - BLDGBLOG 49 3. BLG PLATFORMU ÖRNE: ARKTERA MMARLIK MERKEZ... 51

3.1 Arkitera Mimarlık Merkezi Kurulu ve Amaçları... 51

3.2 Arkitera Mimarlık Merkezi Geli im Süreci ... 53

3.2.1 2000-2003 yılları arası ... 53 3.2.2 2003-2006 yılları arası ... 57 3.2.3 2006-2009 yılları arası ... 62 4. SONUÇ VE DEERLENDRME ... 67 KAYNAKLAR... 73 EKLER... 77

(7)
(8)

KISALTMALAR

ABD : Amerika Birle ik Devletleri AFH : Architecture For Humanity AKM : Atatürk Kültür Merkezi AMM : Arkitera Mimarlık Merkezi AMV : Arkitera Mimarlık Veritabanı

ARPA : Amerikan Geli mi Savunma Ara tırmaları Dairesi ATT : Amerika Telefon ve Telgraf irketi

BBN : Bolt, Beranek ve Newman Teknolojileri CABE : Mimarlık ve Yapılı Çevre Komisyonu CCTV : Kapalı devre televizyon

CERN : Nükleer Ara tırmalar için Avrupa Konseyi CIAM : Uluslararası Modern Mimarlık Kongresi CSNET : Bilgisayar Ara tırmaları Aı

GAUDI : Demokratik Bir Etkile im Olarak dare, Mimarlık ve ehircilik Aı ICAM : Uluslararası Mimarlık Müzeleri Birlii

ICN : Uluslararası Yarı malar Birlii MO : stanbul Mimarlar Odası

MP : stanbul Metropolitan Planlama MILNET : Amerikan Ordu Aı

MIT : Massachusetts Teknoloji Enstitüsü MiM : mimarlık için Mimarlar Olu umu NAI : Hollanda Mimarlıı Enstitüsü OAN : Open Architecture Network PKG : Pecha Kucha Geceleri

RIBA : Britanyalı Mimarlar Asil Enstitüsü TED : Teknoloji, Elence, Tasarım TMO : Türkiye Mimarlar Odası

TOK : Toplu Konut daresi Ba kanlıı UIA : Uluslararası Mimarlar Birlii WWW : Dünya çapında a

(9)
(10)

EKL LSTES

Sayfa ekil 1.1 Arnolfini’nin Evlenmesi, Jan Van Eyck, 15. yüzyıl... 2 ekil 1.2 Isaac Massa ve Beatrix van der Laen Çiftinin Evlilik Portresi, Frans Hals,

17. yüzyıl... 3 ekil 2.1 The Boke Named the Gouernour kitabının kapak sayfası ... 14 ekil 3.1 Kullanıcı/zaman grafii üzeriden Arkitera geliim süreci... 53

(11)
(12)

MMARLIK DSPLNNDE ENFORMEL BLG PAYLASIM VE LETSM ORTAMLARI

ÖZET

Enformasyon teknolojilerinin yarattıı günümüz Bilgi Çaı kültüründe, üretilen mimari bilginin okumasını yapabilmek adına, olu um sürecine göre enformel olarak adlandırılan olu um ve ortamları, yürüttükleri projeler, düzenledikleri etkinlikler ve gerek birbirleriyle gerekse formel kurumlar ile ili kileri üzerinden inceleyen ve bu sayede yaratılan aın ve aa dahil olan bireylerin bilgiyi nasıl ekillendirdiklerinin okuması yapmayı hedefleyen tez, mimarlık alanında enformel olu umların mümkün kıldıı katmansızla manın, günümüz kültürel dinamiklerine cevap verebilmesi açısından bir gereklilik olduunu savunmakta ama bir o kadar da barındırdıı cemaatle me tehlikesine kar ı bir uyarı nitelii ta ımaktadır.

Birinci bölümde, konuya genel bir giri yapılarak, çalı manın temel kavramları açıklanmı , problem alanı tanımlanmı ve bu alan dâhilinde çalı manın amacı ve kapsamı ortaya konmu tur.

kinci bölümün ilk kısmında, kullanılan medyaya göre sınıflandırılan kültürlerde, her bir medyanın, bilgi olu um süreçlerine etkileri incelenmi ve bu farklı kültürel ortamlarda mimari bilginin kendi temsil araçları ve ortamları üzerinden nasıl ekillendii incelenerek çalı manın tarihsel perspektifi çıkartılmı tır. kinci kısmında ise, günümüz kültürel ortamının dinamikleri göz önünde bulundurularak, enformasyon teknolojilerinin bir sonucu olarak ortaya çıkan ve ki isel cemaatler olarak da adlandırılan enformel olu umların mimari bilgi üretimindeki etkisi bu olu umların, ürettikleri projeler, gerçekle tirdikleri etkinlikler ve gerek birbirleriyle gerekse üniversite ya da meslek örgütleri gibi formel olu umlar ile ili kileri üzerinden deerlendirili ve kendi yapısal dönü ümleri üzerinden günümüz mimarlık bilgisini nasıl ekillendirdiklerinin incelemesi yapılmı tır.

Üçüncü bölümde, enformel bir olu um olarak faaliyetlerine ba layan Arkitera Mimarlık Merkezi’nin gerek internet ortamında gerekse fiziksel çevrede yürüttüü projeler üzerinden, Türkiye mimarlık ortamı ve bilgi üretimine etkileri incelenmi ve süreç içinde geçirdii yapısal dei ikliklerin bir sonucu olarak mimari bilgi üretim sürecinde aldıı farklı rollerin okuması yapılmı tır.

Dördüncü bölümde ise, tez kapsamında yapılan tüm ara tırmalar ve analizler ortaya konmu ve bu sonuçlara balı olarak mimari bilgi üretiminde, günümüz ko ullarına cevap verir nitelikte olması nedeniyle, enformel bilgi üretim ortamlarının gereklilii, barındırdıı tehlikelerin farkında olmak artıyla, savunulmu tur.

(13)
(14)

INFORMAL KNOWLEDGE SHARING AND COMMUNICATION MEDIUM IN ARCHITECTURAL DISCIPLINE

SUMMARY

In order to make a reading of produced architectural knowledge in the contemporary culture of Knowledge Era, which is created by the information technologies, formations and mediums that are named as informal according to their formation processes, are explored through projects that are carried out, events that are arranged and through either their relations with each other or with the formal institutions. In the research it has been aimed to make a reading of the network created in this regard and the individuals that are in that network. In the thesis it has been asserted that in the subject of architecture it is a necessity to be layerless, in order to respond the contemporary cultural dynamics that informal formations enable, while it also makes remarks on the danger of formation of communities.

In the first section, with a general introduction on the subject, the basic concepts of the study are explained, the problem area is defined, and the aim and scope of the research within in this area is put forward.

In the first part of the second section, each media and their effects on the knowledge production processes are being explored within the cultures that are classified according to the media used. How the architectural knowledge in these different cultural mediums/media are shaped via its own representation tools and mediums are being researched and a historical perspective of the research is put forward. In the second part, by taking today’s cultural medium dynamics into account, the effects of the informal formations -that are occurred as a result of information technologies and are also called as personal communities- on the architectural knowledge formation will be explored through the projects that are being carried out and the networks that are being created.

In the third section the effects of Arkitera Architecture Center, which has begun its activities as an informal formation, on the architectural knowledge production and architectural environment of Turkey is explored through the projects that it carried out, either in internet or in the physical environment, and a reading of different roles Arkitera Architecture Center took within the architectural knowledge production process as a result of structural transformations it faced through the time course. In the fourth section, all the researches and analyses made in the scope of the thesis is put forward and according to these consequences, because it responds the contemporary requirements, with the stipulation of being aware of the threats it comprises, the necessity of informal knowledge production mediums in the architectural knowledge production is supported.

(15)
(16)

1. GR

Son yüzyılda yaanan bilimsel gelimeler ve enformasyon teknolojilerindeki ilerlemeler, günümüz kültürünü, bilinen adıyla Bilgi Çaı’nı yaratmıtır. Her türlü enformasyonun bireyler tarafından serbestçe aktarılabildii ve bilgiye anlık ulaımın mümkün olduu bu kültürel ortamda bilgi üretim süreçleri ve dolayısıyla bilgi tanımı deimektedir. Bu durum mimarlık disiplinini de etkilemi, mimari bilgi üretiminde deneyim, gündelik yaam gibi farklı açılımları ve enformellik, a gibi farklı kavramları gündeme getirerek, mimari bilginin niteliinde deiikliklere neden olmutur. Bu dorultuda, oluum süreçleri göz önünde bulundurularak enformel olarak adlandırılan oluumların, ortamların, günümüz mimarlık bilgisi için nasıl girdiler oluturduunun takibinin yapılacaı tezin daha iyi anlaılabilmesi için enformellik, a, hiyerari, sistem ve bilgi kavramlarının tez kapsamında nasıl kullanılacaına bakmakta yarar vardır.

1.1 Çalımanın Temel Kavramları

Enformel, bata sosyoloji olmak üzere felsefe, dilbilimi gibi birçok disiplin tarafından kullanılan bir kavramdır. Türk Dil Kurumu’nda biçimsel ve resmi olarak tanımlanan formelin tersi olarak kullanılan enformelin, ait olduu sosyoloji biliminde bile net ve kesin bir tanımı bulunmamaktadır. Bunun nedeni modern çaın, biçimselciliin, rasyonelliin, evrenselciliin, ilerlemenin önünde bir engel olarak gördüü enformel kavramının günümüzde daha yeni yeni bir araç olarak kullanılmaya balanmasıdır. Son zamanlarda enformel üzerine aratırma yapan uzmanlar bir enformel tanımı sunmaya balamılardır.

“Enformellik, rahat, gündelik, seremoniye kaçmayan olarak tanımlanabilir, ayrıca yeni olan her türlü eyi tanımlarken kullanılabilecek uygun bir araçtır.” (Misztal, 2000)

Misztal (2000), enformel kavramını, resim, edebiyat gibi disiplinlerden örnekler vererek açıklamaya çalımıtır. Bunlardan ilki, Anita Brookner’in romanındaki dul Mrs. May’in tanıacaı yeni savcısı Mr. Zeber’in giydii, kolları mavi gömlek üstü,

(17)

kanarya sarısı yelek karısında aırması sonucu Mr. Zeber’in “Bu yeni bir enformelliktir.” diyerek kendini Mrs. May’e açıklamasının enformelliin bu romanda nasıl kullanıldıı ve anlaıldıını göstermek açısından Misztal’ın verdii örneklerden biridir. Bu romandaki kullanımıyla enformellik, beklenen olanın tersi olarak yorumlanabilir. Savcı gibi üst düzey makamdaki bir kiinin kendisinden beklenmeyecek ekilde renkli giyinmesi, enformel bir durum olarak karımıza çıkmaktadır. Bir dier örnek ise, Hollanda’lı yeni evlenmi bir çiftin iki farklı zamanda resmedili ve bu iki resim arasındaki fark üzerinden verdii örnektir. 15. yüzyılda yapılan tablonun, katı görgü kurallarına uygunlukla resmedilmesi ve evliliin ve çiftin heyecan ve samimiyetini yansıtmaktan çok evliliin seremonisini vurgulamasından ötürü formel olduunu, fakat 17. yüzyılın balarında resmedilen yine aynı konulu tablonun, çiftin evliliin verdii mutlulukla birlikte yaadıkları hislerin ve samimiyetin daha çok okunur olmasından ötürü daha enformel olduunu belirtmektedir. Bu örnekte ise enformel, samimiyetten uzak ve ciddi olarak tanımlanan formelin tersine, samimiyetin, sıcaklıın, spontanlıın anlatıldıı bir araç olarak karımıza çıkmaktadır.

(18)

ekil 1.2 Isaac Massa ve Beatrix van der Laen Çiftinin Evlilik Portresi, Frans Hals, 17. yüzyıl

Daha önce de belirtildii gibi enformel kavramının sosyoloji metinlerinde bile kesin bir tanımı bulunmamasına karılık, formel kavramı üstüne birçok aratırma yapılmıtır. Formel kavramının eletirisi üzerinden enformellii anlayabilmek için birkaç formel tanımına bakmakta yarar vardır. Misztal (2000), formelliin insan davranılarını, önceden yapılanmı bir doku içinde okuduunu ve kesiimin sadece belirli açılımlarına iaret ettiini savunmaktadır. Formel sistemlerde kiisellikten bahsedilemeyeceini, formel sistemlerin, bireyi merkezden sınıra ittiini ve bireyin dahil olduu sistemi odaa yerletirdiini vurgulamaktadır. Bunun karısında enformel sistemlerin ise sistemi oluturan bireylerin birbirleriyle kurdukları sosyal ilikilerinden beslendiini ve kiisel durumlardan yarar saladıını belirtmektedir. Formel sistemlerin hiyerariye iaret ettiini belirterek sistemi oluturan ilikilerin daha çok makro ölçeiyle ilgilendiini, enformel sistemlerin ise mikro ölçekle yani sistemi oluturan bireyler ve bireylerin ilikileriyle ilgilendiini ve ekillendiini söylemektedir.

Bu tanımlar dorultusunda önceden yapılanmı, planlanmı formel sistemlerin hiyerariye iaret ettii; sistemi oluturacak olan bireylerin etkileimiyle kendiliinden doan, planlanmamı yapısıyla enformel sistemlerin ise a benzeri bir kurguya iaret ettii söylenebilir. Manuel De Landa (2006), hiyerarik ve asal oluumları tanımlarken, hiyerarik örgütlenmelerde, bireylerin konum ve rollerinin, örgütlenmenin çıkar ve hedeflerine yönelik aldıkları kararlardan ötürü kısıtlayıcı bir etkisi olduunu söylemektedir. Buna karılık, karar alan birçok bireyin etkileimiyle

(19)

kendiliinden doan ve alınan kararların amaçlanmamı kolektif sonuçlarının belirleyici olduu, merkezi bir karar alıcının bulunmadıı örgütlenmelerin de bulunduundan ve bütün bu örgütlenmelerin birer toplumsal kurum olduundan bahsetmektedir.

Son zamanlarda iktisat ve sosyolojinin bir sentezi olarak ortaya atılan yeni kurumsalcılık teorisi kolektif kurumların, bireyler arası ili kilerden domu olsalar bile bir kez olu tuktan sonra sadece eyle mi olu umlar olmadıklarını ve kendi hayatlarını sürmeye ba ladıklarını ve bu yüzden bireysel eylemleri farklı biçimlerde etkilediklerini savunmaktadır:

“Bu kurumlar insanların kolektif karar alma süreçlerinin ürünü olsalar da, bir kere yerle tiklerinde onları olu turan insani bile enlere de tepki gösterir, onları kısıtlar ve kontrol eder ya da tam tersine harekete geçirir veya dönü ümlerini hızlandırırlar. (Dolayısıyla kurumlar da bir öngörülmeyen olumlu ve olumsuz kısıtlamalar kümesi olu turur, ama daha küçük bir ölçekte.)” (De Landa, 2006)

Yeni kurumsalcılık yakla ımı, daha önce formel ve enformel olarak sınıflandırılmı ve olu um anındaki farklılıkları üzerinden kesin bir çizgiyle birbirinden ayrılmı gibi gözüken sistemler üzerine tekrar dü ünmemize neden olmaktadır. Bir sistem tümüyle enformel olabilir mi? Aa i aret eden enformel sistemler devamlılıklarını salamak için kendi hiyerar ilerini yaratırlar mı?

Günümüzde mimarlık ortamındaki sistem ve olu umlar hakkında fikir sahibi olabilmek ve bu sayede üretilen mimarlık bilgisini deerlendirebilmek için yukarıdaki soruların cevapları önem ta ımaktadır. Bu cevaplar ise sistemin nasıl i lediini ve sürece etki eden faktörlerin neler olduunu bilmekte yatmaktadır. De Landa’nın kurum olarak tanımladıı olu umları, Niklas Luhmann sosyal sistem olarak tanımlamı tır. Luhmann’a göre sosyal sistemlerin olu ması ve varlıını sürdürmesi dolaysız olarak ileti im sürecine balıdır. Sosyal sistemler ancak içlerinde yer alan bireylerin birbirleriyle ileti im kurmaları ile var olabilir ve kendilerini koruyabilirler. leti imi, sistemin tanımlanması ve i leyi i için temel bile en olarak gören Luhmann, ileti imsel olanakların yeni araçlarla dei mesinin sistemi de dei tirdiini belirtmektedir (Alver, 2006).

Bu görü ün, toplum ve kültür boyutunda bir dier savunucusu ise ileti im kuramcısı Neil Postman’dır. Postman (1995), toplumların en belirgin ayırıcı özelliklerinden ilki olan kültürün, egemen olan ileti im biçiminden ve kullanılan araçlardan

(20)

kaynaklandıını söylemektedir. nsanın geli imi, toplumları ve farklı kültürleri ilgilendiren dei imler ancak insanlar arası ileti imde ya anan farklıla maların incelenmesi ile anla ılabilir ve ileti im tarihinde meydana gelen her devrim beraberinde farklı bir ya am biçimini ve kültürünü getirir:

“Kültür, hakikati arama ve yorumlama biçimidir. Sözlü ileti imden yazıya, basılı yayınlardan televizyon yayınlarına kaydıkça, hakikatle ilgili fikirler dei ir. Hakikat, zamanın kendisi gibi, insanın kendi icat ettii ileti im teknikleri hakkında ve bu teknikler aracılııyla kendisiyle yaptıı konu manın bir ürünüdür.” (Postman, 1994)

Habermas aynı görü ü dil üzerinden örneklemi tir. Dört kültürel evrensel olarak tanımladıı üretim, ileti im biçimi, gündelik dildeki ileti im ve ideoloji kavramlarının açılımlarını yaparken, gündelik dildeki ileti imi öyle açıklamı tır:

“Dilin ilkin iletme i levi vardır; bir yandan kurallarla yönetilen eylem için bir yönlendirme ortamı, öte yandan bili ilerin hem ampirik bilginin hem de deer yönelimlerinin bir aktarılma ortamıdır. gündelik dildeki ileti im eylem balamlarından koparıldıında ve tartı ım biçimini aldıında dil ikinci olarak örenme süreçleri için bir mekanizmadır, bilginin geni letilmesi için bir mekanizmadır”. (Habermas, 1998)

Bütün bu kuramcıların, ileti im ve sosyoloji alanındaki yakla ımları üzerinden, sistemin i leyi inin ileti ime dayalı olduu tezine varılmaktadır. Toplum okumasını sosyal sistemler üzerinden yapan Luhmann’ın yakla ımından hareketle, toplum ve kültür, birçok sosyal sisteminin (ekonomi, siyaset, hukuk, bilim) bir arada bulunması ve etkile imi ile var olmaktadır. Herhangi bir sosyal sistem ise hiyerar ik ve asal yapıdaki birçok farklı alt sistem ve bu sistemler arası etkile im ile varlıını sürdürmektedir. De Landa (2006), bu duruma örnek olarak ortaça ekonomisini göstermektedir. Ortaça ekonomisi, hem bilinçli hedefleri, kontrol mekanizmaları olan bürokrasileri hem de çıkarları ancak kısmen örtü en birçok bireyin faaliyetleri sonucu kendiliinden doan köy ve küçük kasaba pazarları kapsamaktadır. Bu dönemde ekonomik normların hayata geçirili ini, merkezi bir karar alma ile “uluslararası camianın bütün mensuplarının hissettii canlı bir kar ılıklı yarar duygusu ve bir terör dengesiyle bütünle mi , kendi kendini düzenleyen bir mekanizma”nın bile kesi olarak yorumlayan De Landa, bu sistemde alar ve hiyerar ilerin sadece bir arada bulunup iç içe geçmekle kalmadıını, aynı zamanda devamlı birbirlerini dourduunu da belirtmektedir. Pazarlar, yerel, haftalık toplantıları a an bir çapa ula tıında, yukarıdan a aıya doru derecelendirilmi ve böylece alar hiyerar isi olarak adlandırılan melez bir biçim ortaya çıkmı tır.

(21)

Görüldüü gibi toplumsal bir sistem ne sadece formeldir ve hiyerari benzeri bir kurguya sahiptir ne de sadece enformeldir ve a benzeri bir kurguya sahiptir. Sistem barındırdıı bütün farklı yapıdaki alt sistemlerinin karılıklı etkileimiyle, bu alt sistemler ise onları oluturan bireyler ve bireyler arasındaki iletiim ile ekillenmektedir. Bu tanım, öznenin, sistem içindeki etkisinin sınırlı olduu sonucuna ulamamalıdır. Kullanılan iletiim aracına göre farklılaan kültürlerde, kültürel dinamiklerinin doal bir sonucu olarak bazen formel alt sistemler, bazen de enformel alt sistemler, o sistem üzerinde daha etkindir ve öznenin o sistemi dönütürebilme gücünü deitirmektedir.

Günümüzde üretilen mimari bilginin okumasını yapmak, bu bilgiyi üreten sistem ya da sistemlerin bütün alt oluumlarıyla derinlemesine incelenmesini gerektirmektedir. Mimarlık alanında hangi yapıdaki sistemlerin günümüz kültürel ortamı dinamiklerine cevap verebilecei sorusunun yanıtı ise içinde bulunduumuz kültürel ortamı, bu ortamı oluturan iletiim araçları üzerinden ele alınmasında yatmaktadır.

1.2 Çalımanın Amacı, Sınırları

Tezin amacı, günümüz Bilgi Çaı kültüründe, mimari temsilin, mimari bilgi üretme süreci üzerindeki egemenliinin yok olması ve bu anlamda enformasyon teknolojilerinin olanaklı kıldıı kendiliinden örgütlenmi ya da bireysel inisiyatifle ve enformel kurgularla gündeme gelmi oluumların, mimarlık disiplinindeki yeri ve olanaklı kıldıkları açılımlar, bu oluumların, ürettikleri projeler, gerçekletirdikleri etkinlikler ve gerek birbirleriyle gerekse üniversite ya da meslek örgütleri gibi formel oluumlar ile ilikileri üzerinden deerlendirilmesi ve kendi yapısal dönüümleri üzerinden günümüz mimarlık bilgisini nasıl ekillendirdiklerinin incelemesinin yapılmasıdır.

Bu balamda, bir sistem olan toplumun kültürünün, kullanılan iletiim araçları ile nasıl ekillendiinin incelemesi yapılacak ve her kültürel dönüümün mimarlık alanına ve mimari bilgi üretme süreçlerine etkileri, mimarlık alanında olanaklı kıldıkları yeni iletiim araç ya da ortamları, Arkitera Mimarlık Merkezi örnei gibi enformel kurgulu ortamlar ve oluumlar üzerinden aratırılacak ve tartıılacaktır.

(22)

1.3 Çalımanın Kapsamı

Çalı manın birinci bölümünde, egemen ileti im aracına göre sınıflandırılan kültürlerde, her bir ileti im aracının karakteristik özellikleri üzerinden, kültürü ve bilgi üretim süreçlerini nasıl etkilediinin incelemesi yapılarak, mimarlık alanındaki yansımaları, hem mimari temsil araçları hem de dönemin mimarlık kabulleri üzerinden incelenecektir.

Bu bölümün ikinci kısmında ise günümüz Bilgi Çaı’nda, enformasyon teknolojilerinin yarattıı kültürel ortam, kullanılan ileti im araçları üzerinden incelenerek, bilgi üretim sürecinde meydana gelen dei ikliklerin okuması yapılacaktır. Mimarlık alanındaki yansımaları ise, mimari temsillerin bilgi üretim sürecindeki etkisini yitirmesi ve bunun kar ısında enformasyon teknolojilerinin bir sonucu olarak ortaya çıkan ve ki isel cemaatler olarak da adlandırılan enformel olu umların mimari bilgi olu umuna etkileri üzerinden incelenecektir. Fiziksel çevre ve internet ortamı olmak üzere iki farklı ba lık altında ele alınacak olu umlardan fiziksel çevreyi kullananlara örnek olarak Pecha Kucha Geceleri etkinlii, Difüzyon, Kayıtdı ı etkinlikleri gibi enformel olu umlar, Üniversite ve Mimarlar Odası gibi formel kurumlar ile ili kileri üzerinden incelenecektir. nternet ortamını kullanan olu umlara örnek olarak ise Architecture For Humanity internet sitesi ile dünya üzerinde birçok ki i tarafından takip edilen mimari blog BLDGBLOG ara tırılacak ve mimari bilginin olu umuna etkileri üzerinden deerlendirilecektir.

Üçüncü bölümde ise enformel bir olu um olarak faaliyetlerine ba layan Arkitera Mimarlık Merkezi’nin gerek internet ortamında gerekse fiziksel çevrede yürüttüü projeler üzerinden, Türkiye mimarlık ortamı ve bilgi üretimine etkileri incelenecek ve süreç içinde geçirdii yapısal dei ikliklerin bir sonucu olarak mimari bilgi üretim sürecinde aldıı farklı rollerin okuması yapılacaktır.

(23)
(24)

2. MMAR BLGNN ÜRETM VE PAYLAIMI

Önceki bölümde de bahsedildii gibi bilgi ve kültür üretildii ortam ve aktarıldıı araçlar üzerinden ekillenmekte ve kullanılan ileti im araçlarının farklıla ması ile kültürde meydana gelen her dönü üm ise mimarlıı ve mimari bilgi üretim süreçlerini, kendi bilgi üretim araç ve ortamları üzerinden dönü türmektedir. Bu açıdan günümüz mimari bilgisinin daha nitelikli bir okumasını yapabilmek için egemen ileti im araçlarına göre farklıla an her bir kültürde bilgi üretim süreçlerine, üretilen bilginin niteliine bakmakta ve dönemin kültürü ile ortak özellikler gösteren mimarlıın kendi araçları üzerinden nasıl ekillendiinin incelemesini yapmakta yarar vardır. Tarihsel perspektif ba lıı altında, Bilgi Çaı’na kadar, farklı ileti im araçları üzerinden ekillenmi bu farklı kültürlerin okuması yapıldıktan sonra, günümüz kültürel ortamındaki durum ara tırılacak ve mimari bilginin payla ıldıı ve üretildii enformel olu umlar incelenecektir.

2.1 Tarihsel Perspektif

Bir sistemin temel bile eni olarak tanımlanan ve sistemin devamlılıını salayan ileti im, kullanılan aracın dei mesi ile dei tikçe, o sistemin yapısında ve sistemden çıkan bilginin niteliinde, bilginin olu um süreçlerine etki ederek, dei iklie neden olmaktadır. Bu yüzden ilkel toplumlardan günümüze kadar kullanılan ileti im araçlarının toplumun kültürünü nasıl dönü türdüünün incelenmesi, günümüz bilgi çaını daha iyi anlamak ve günümüz mimarlık ortamını ve bu ortamın ürettii bilgiyi deerlendirebilmek açısından önemlidir.

leti im için kullanılan araçları temel alarak kültürler, sözlü kültür, yazılı kültür ve bilgi çaı adları altında sınıflandırılmı lardır. Sözlü kültür, ileti im aracı olarak sözün kullanıldıı kültürlerdir. Yazılı kültürler ise ileti im aracı olarak yazının kullanıldıı kültürlerdir. Bazı kaynaklarda yazılı kültürler, el yazması kültürü ve matbaa kültürü olarak ayrı mı olsa da, yazının bilinci nasıl dönü türdüü ara tırılmadan bu iki farklı aracın etkileri incelenemeyecei için tek bir ba lık

(25)

ileti im aracı olarak telgraf, telefon, televizyon, bilgisayar gibi enformasyon teknolojilerinin kullanıldıı kültürlerdir.

Sözlü Kültürlerde, kültürel malzeme, kulaktan kulaa söz aracılııyla iletilir ve bilginin iletimi folklor ile salanır. Folklor, belirli bir nüfus için ortak olan halkoyunları, masallar, müzik, dans, efsaneler, sözlü tarih, atasözleri, akalar, popüler inançlar, adetler, gibi kültür öelerini barındırır. Folkloru olu turan bu kültür öelerine bakacak olursak, örnek olarak, atasözlerini, birkaç konuyla sınırlandırmak mümkün deildir. nsan ya amında yer alan doum, ölüm, evlilik, arkada lık, dostluk, dü manlık, hırsızlık gibi konuları yani bireyin günlük ya antısında ba vurduu, günlük ya antı sonucu elde edilmi bilgileri içerir. Antonio Gramsci (1989), sıradan insanın günlük ya antılarını idare etmek için geli tirdikleri bilginin enformel bilgi olduunu söylemektedir. Atasözlerinin kim tarafından ne zaman söylendiinin bilinmemesi, anonim olu u ise kültürü olu turan öelerin birkaç kural koyucu otorite tarafından düzenlenmediini göstermesi açısından, yine enformel bir sisteme gönderme yapmaktadır. Toplumu olu turan bütün bireylerin kolektif etkile imi ile ekillenen ve bu özellii ile asal bir yapıya i aret eden sözlü kültürlerin, Walter Ong’un (2007), “gündelik ya antıya yakın olu u” tanımı da göz önünde bulundurularak enformel yapıda sistemlere i aret ettiini söylemek mümkündür.

Sistemlerin, her ne kadar kolektif karar alma süreçlerinin bir ürünü olarak kendiliinden domu olsa da, bir süre sonra kendi hayatlarını sürdürdüklerine, sistemi olu turan bireyler üzerinde baskı kurmaya ba ladıklarına ve devamlılıklarını salamak için kendi hiyerar ilerini yarattıklarına, önceki bölümde deinilmi tir. Sözlü kültürlerin i leyi inde de bu durum görülmektedir ve sistemler devamlılıklarını salamak için kendi hiyerar ilerini yaratmı lardır. Bu sürece, ileti im aracı olarak kullanılan sözün ve sözü kullanan dilin etkisi bulunmaktadır. Ong (2007), sözlü kültürlerde kelimelerin sesle sınırlanmasının, anlatım biçiminin yanı sıra dü ünme sürecine de etki ettiini savunmaktadır. Metinden yoksun olan sözlü kültürlerin, bilgi kaynaklarının derlenip kalıcı olabilmesi için, “anımsanabilir eyler dü ünme” yönteminin uyguladıklarını belirtmektedir. Bu yöntem için, bellee yardımcı olan, aızdan çıkmaya hazır dü ünce biçimlerini kullanmak gerekmektedir:

“Dü üncenin ritmik, dengeli tekrarları ya da antitezleriyle, kelimelerdeki ünsüz ve nülü seslerin uyumuyla, sıfatlar ve ba ka kalıpsal ifadelerle akması, herkesin sık duyup kolaylıkla hatırladıı,

(26)

kolay hatırlanacak ekilde biçimlenmi atasözlerinden olu ması ve belli izleklere yerle tirilmesi gerekir.” (Ong, 2007)

lyada ve Odysseia destanları bu duruma güzel bir örnek te kil etmektedir. Homeros destanları olarak bilinen bu destanlar üzerine ara tırma yapan uzmanlar, destanların kendi dönemleri için aslında özgün birer sanat eserleri olmadıkları söylemektedirler ve dü üncelerini, destanları kelimelere ve hecelere bölerek kanıtlamaktadırlar. Bütün destanların heksametrik dize ölçüsüne (bir uzun iki kısa heceden olu an altı vuru lu dize) baımlılıı, örnek olarak arap kelimesine takılan sıfatların anlam farkından ziyade dize ölçüsünü tutturmak için seçilmesi gibi nedenler, Homeros destanlarının, ba larda çok övülen dilinin, destan ozanlarının dize ölçüsünü tutturmak için koruyup yeniden birle tirdikleri kalıpla mı deyi lerin dili olduu gerçeini açıa vurmaktadır (Ong, 2007).

Sözlü kültürlerde bilgiyi muhafaza etmenin bir dier yolu ise ileti imden geçmektedir. Bilgi yüksek sesle tekrar edilmezse yok olacaından, sözlü kültürler, uzun yıllar boyunca, zahmetle örendiklerini tekrarlayarak unutmamaya çalı maktadırlar. Güç bela elde edilen bilginin bu denli deerli olması gelenekçi ve tutucu bir zihniyetin domasına neden olmu tur (Ong, 2007). Eric Hobsbawn ve Terence Ranger (1983) tarafından, bir milletin karakterini betimleyen ve bu sayede milletin, ulusun çıkarlarına hizmet eden icat edilmi olgular olarak tanımlanan gelenekler ile hazır dü ünce biçimleri, kalıpla mı deyi ler gibi yöntemler, toplumu olu turan bireylerin kolektif katılımı ve gündelik ya antıya yakınlıı açısından enformel sistemlere i aret eden sözlü kültürlerin, devamlılıklarını salamak için özgün hiyerar ilerini nasıl olu turduklarını göstermektedir.

Daha önce de belirtildii gibi, her ne kadar, el yazması kullanımı ve matbaanın icadı toplumlarda kültürel dei imlere neden olmu olsalar da, el yazması ve matbaanın kültürü dönü türme güçleri, ileti im aracı olarak yazının toplum tarafından içselle tirilmesine olanak salayabilmeleri ile mümkün olmu tur. El yazmaları ve matbaanın karakteristik özelliklerinin etkisi de eklenince, el yazması kültürü ve matbaa kültürü adları altında iki farklı kültürel durum ortaya çıkmı tır. Bu iki kültürü kapsayan yazılı kültür ise yazının ileti im aracı olarak kullanıldıı kültürdür ve bir sistem olan yazılı kültürü anlayabilmek, yazının kendine özgü özelliklerini ve bu özelliklerin sisteme etkilerini ara tırarak mümkündür.

(27)

Yazını tarihine bakmak gerekirse, pek çok el yazısının bir tür resim yazısına ve daha ilkel düzeyde iaret yerine geçen nesnelere uzandıı görülmektedir. Tarihte bilinen ilkyazı olan Sümerlerin gelitirdii çivi yazısı, ticari ilemleri kaydetmek amacıyla toprak jetonları içi bo kapalı kutulara koyarak, kutunun yüzeyine jeton sayısı kadar iaret kazıma yönteminden türemitir. Bugün hala geçerli olan Çin Harflerinin temeli ise resimdir. Resim bir nesneyi temsil eder. Tek baına bir ev ya da aaç resmi bir ey söylemez ve ancak uygun bir düzgü ya da bir dizi kural yardımıyla bir ey ifade edebilirler. Ong (2007), “okurun metinden, yazarın istedii kelimeleri aynen çıkarabilecei, görsel iaretlerden oluan bir düzgü sistemiyle ortaya çıkan” sonucu, yazı kavramı olarak tanımlamaktadır. Tarih boyunca resme dayalı birçok yazı çeidi kullanılmıtır ama alfabe tek bir kez icat edilmi ve bugün dünya üzerinde kullanılan bütün alfabelerin kökü Sami ırkının gelitirdii bu alfabe olmutur.

Sami alfabesi, yalnız ünsüz harfleri kullanan ve okurun kendi kendine en uygun ünlüyü ekleyebildii bir yazı tarzıdır. Ong (2007), bu durumu yazılı kültüre geçi için bir aama olarak yorumlamaktadır ve Sami alfabesinin, daha tam olarak metinlememi insan yaamına bu yönüyle baımlı olduunu söylemektedir. Ünlü harfleri de kullanan Yunan alfabesi ise Sami alfabesini gelitirerek, sese tam görüntü kazandırmıtır (Havelock, 1976).

Sami yazısını okuyan birinin, metinden önce metin dıı verilerden yararlandıını vurgulayan Ong, Yunan alfabesinin ise sesi görsel birimlerle ifade etme baarısı yakaladıı için, insan yaamından uzak olduunu belirtmektedir. Resme dayalı ve birçok nesnenin yerini tutabilen bilmece-yazıda (fonogram), kelimenin sesi kelimenin resmiyle temsil edilirken, alfabe, yazının nesneler dünyasıyla arasındaki baı tümüyle koparmıtır (Ong, 2007). McLuhan (2007), fonetik yazının (alfabe), göz ile kulak; semantik anlam ile görsel kod arasında bir kopukluk yarattıını savunur ve yazıyı, doal sürecin bir sonucu deil, yapay bir teknoloji olarak tanımlar. Konumanın tersine, yazının bilinçdıından kaçınılmaz olarak çıkagelmediini vurgulayan Ong, “yazı ‘doal’ yazılamaz” derken, yazının yapaylıına vurgu yapmaktadır. Bugün konuulan 3000 kadar dilden yalnızca 78 tanesinin edebiyatının bulunması buna bir örnek tekil etmektedir.

Daha önce de belirtildii gibi kullanılan iletiim aracı bir toplumun kültürünü dönütürme gücüne sahiptir. McLuhan (2007), “teknoloji duyularımızdan birini genilettii zaman, yeni teknolojinin içselletirilmesi ile aynı hızda, yeni bir kültür

(28)

aktarımı ortaya çıkar” derken, teknoloji olarak tanımladıı yazının bu özelliine dikkat çekmektedir. Yazının, toplumların kültürünü nasıl dönü türdüünü incelemek için yazının sözlü kültür içine nasıl sızdıına, yazının nasıl içselle tirildiine bakmak da yarar vardır. Daha önce de deinildii gibi, yazının içselle tirilmesi el yazması ve bir ileriki a ama olarak matbaanın icadıyla gerçekle tirildii için, bu araçlar üzerinden bu okumayı yapmak gerekmektedir.

Havelock (1976), toplumlara yazının girmesiyle “yazıcılık zanaatı”nın geli tiini belirtmektedir ve bir zanaat olarak yazıcılıın ve dolayısıyla okuryazarlıın toplumun bütün kesimlerine bir anda yayılmadıının i aretidir. Bu durumun nedenlerinden biri yazı yazmak için gerekli olan araç gereçleri salamanın zor ve maliyetinin yüksek olmasıydı. Ortaça boyunca yazıcılık bir zanaat olarak, belli ki ilerce yapılmakta ve yazarlar, airler kendi eserlerini yüksek sesle söyleyerek bu ki ilere yazdırmaktaydılar. Ortaça Avrupası’na sözel gelenein egemen olduunun bir kanıtı olan bu duruma ek olarak metinlerini kendisi yazan Aquinolu Aziz Tommaso’nun “lahiyat Toplu Yapıtı” eseri yarı-sözlü biçimdedir. Her bölümün bir soruyla ba ladıı eserinde, yazarın dü üncelerine kar ı görü ler ilk olarak sıralandıktan sonra, yazar kendi görü lerini açıklayıp soruları yanıtlar. Eser, yapısından da anla ılabilecei gibi hayali bir dinleyici topluluuna seslenirmi çesine yazılmı tır ve yazıyı içselle tirmi günümüz kültürü için çok yabancıdır:

“Günümüz romancısı, yazdıı kelimelerin sesli etkisini bilse bile, kendini hatip yerine koymaz. leri derecede okuryazarlık, gerçekten yazılı birle tirmeyi besler; burada yazar, metni – ki bu tam anlamıyla metindir- kendi sözleriyle kâıt üzerinde birle tirir.  te bu yöntem, dü ünceye sözle sürdürülen dü ünceden apayrı bir biçim verir.” (Ong, 2007)

15. yy.a kadar her ne kadar el yazmaları kullanımı özellikle kilise, üniversite ve tüccarlıktan zenginle mi elit sınıf tarafından yaygınla mı olsa da, yazının içselle tirilmesi 1450 yılında Johannes Gutenberg tarafından matbaanın bulunmasıyla ba layacaktır.

Ong (2007), 16.yy.’a kadar bir metnin anlamına ula maya çalı ılırken, kelimenin görüntüsünden çok sesinin önemli olduunu söylemektedir.  itsel egemenliin bu üstünlüü, ilk basılan kitaplarda kendini göstermektedir.

(29)

ekil 2.1 The Boke Named the Gouernour kitabının kapak sayfası

Ong’un örnekledii, Thomas Berthelet tarafından 1534 yılında basılan Sir Thomas Elyot’un ‘The Boke Named the Gouernour’ adlı kitabının kapak sayfasında görüldüü gibi, kelime birimleri görsel bakımdan düzene girmemitir. “THE” gibi önemsiz bir kelime dierlerinin önüne çıkmı, kitap yazarının adı tirelere bölünmü, bir kelimenin ilk bölümü büyük harflerle, gerisi daha küçük harflerle yazılmıtır. Matbaa zamanla, iitsel üstünlüün yerine görsel üstünlüü getirdikçe ise, tipografik mekân denetimindeki metnin, kaçınılmaz biçimde düzgün ve tertipli bir hal almasına neden olmutur (Ong, 2007).

Yazı ile ortaya çıkan listelerin, birbirleriyle balantılı balıkları aynı fiziksel görsel mekânda sunduunu belirten Ong, matbaa ile birlikte görsel düzenleme ve hızlı algılama amacıyla çok daha ileri bir mekân kullanımı gelitiini belirtir. Dizini buna örnek olarak göstererek, alfabetik sıraya göre hazırlanan dizinlerde, kelimelerin söylemlerinden kopartılıp, tipografik mekâna yerletirildiini vurgulamaktadır. Sınırları belirsiz alanların bu ekilde elle tutulur, gözle görülür bir yere yerletirilmesini, mekâna göre düzenlenen yeni bir zihinsel dünyanın ekillenmesine neden olduunu ve bu yeni dünyada kitabın, artık kaydedilmi bir sözce deil, bilimsel bilgiyi içeren bir nesne olarak algılandıını belirtmitir. Kitabın bu ekilde bir nesne olmasıyla birlikte, kelimeler üzerinde yeni bir mülkiyet anlayıı domutur. Matbaanın ilk yıllarında, bir kitabı asıl yayıncısından bakasının basması bir kral fermanı ile yasaklanırken, 18. yüzyıla gelindiinde modern telif hakları

(30)

yasaları ekillenmeye ba lamı tır. Ong (2007), matbaanın saladıı bu özel mülkiyet anlayı ını, insan bilincinin geni bireycilie yönelmesinde önemli bir etken olarak görmektedir.

Matbaadan önceki dönemde kullanılan el yazmalarının, her ne kadar yazıyı kullansalar da, sözel gelenein hâkimiyetinde oldukları görülmü tür. Bu durumu kanıtlayan bir dier örnek ise elyazmalarında, yazıcıların olası yorumları için sayfa kenarlarında bo luklar bırakılmasıdır ve bu sayede elyazmalarının metin dı ı dünya ile alı veri e açık olmasıdır. Matbaadan çıkmı basılı metinde ise, kelimeler kesin ve son biçimindedir. Ong (2007), matbaanın yarattıın bu kapanıklık ve tamamlanmı lık özelliinin felsefe ve bilim eserleri üzerindeki etkilerine dikkat çekmektedir. Matbaa öncesi konu ma ve tartı ma temelli eitimin matbaa ile birlikte bittiini ve bunun yerine olgu ya da benzeri gerçeklerin konudan uzakla madan dümdüz açıklanıp kolay ezberlendii ders kitaplı eitimin ba ladıını belirten Ong buna örnek olarak ilk ders kitaplarından biri olan Ramist ders kitaplarını vermi tir. Bu kitaplarda, i lenen konu dı ına en ufak bir gönderme yapılmamaktadır, bütün bölümler anlatılan konuları kapsayan tanımlamalar ile ba lamakta ve konuların kollara ayrılmasıyla devam etmektedir. Ders kitaplarında anlatılan tüm sanat ve bilim konularının, basılı emalar ve cetvellerle birbirinden ayrılarak anlatılması ise bu konuların birbirleriyle hiçbir noktada kesi mediini okuyucunun bilincine yerle tirmektedir.

leti im aracı olarak yazı, ilk önce el yazması daha sonra matbaa aracılıı ile içselle tirildikçe toplumların kültürlerini de derinden etkilemi tir. Kendi karakteristik özellikleri ve olanak saladıı yeni durumlar sayesinde yeni bir kültür yaratmı tır ve bu kültür daha önce deinilen sözlü kültürlerden oldukça farklıdır. Sözlü kültürlerin gündelik ya antıya yakın olması, toplumu olu turan bütün bireylerin katılımıyla ekillenmesi ve sözün ileti im için doal ve kendiliinden geli en bir araç olması gibi nedenlerden ötürü enformel sistemlere i aret ettii görülmektedir. Yazılı kültürlerde ise durum tam tersidir. lk olarak yazının kendiliinden geli en bir sürecin ürünü deil, özellikle ticaret için gerekli bilgileri kayıt altında tutma gerekliliinden ortaya çıkması, önceden tasarlanmı bir araç olması, yazılı kültürlerin formel yapısına gönderme yapmaktadır. Sözlü kültürlerde bilgi üretim süreci, bireylerin kar ılıklı ileti imi yoluyla gerçekle irken ve bilgi, toplumu olu turan bütün bireylerin kolektif bir ürünü olarak ortaya çıkarken, yazılı

(31)

kültürlerde, el yazması ve matbaa ürünü kitap, yazılı söylemin yazarından ayrı tutulmasına yol açmı tır. Soru sormaya olanak tanımayan yapısıyla yazı, içerdii bilginin son ve tamamlanmı halini okuyucuya sunmaktadır ve bu özelliiyle nesnelliin kurucusu olarak görülmektedir. Bilgiyi bu ekilde bireylerin kolektif üretiminden koparması, yazılı kültürlerin formel yapısına bir dier i arettir.

Öznenin önüne konan nesnel bilgi, her tür öznellikten, yani özneye ait her tür yargı ve hükümden ayrılmı , arındırılmı , nesnelliin ya da ba ka bir dei le gerçekliin saf bir bilgisi olarak ortaya konulmu bir bilgidir (Tokatlı, 1973). Bu tanım, bireylerin gündelik ya amda deneyimler yoluyla elde ettikleri bilginin nesnel bilgi için hiçbir balayıcılıının olmadıının kanıtıdır. Nesnelliin kurucusu olarak tanımlanan yazı ve yazının yarattıı yazılı kültürler ise bu özelliiyle gündelik ya amdan uzaktır. Bu duruma bir dier örnek ise Okumu Latincesi’dir. Avrupa’nın çe itli bölgelerinde anadil olarak konu ulan Latince, M.S. 550–700 yıllarında talyanca, spanyolca, Fransızca ve dier Latince kökenli Romans dillerine, bunların ilk biçimlerine dönü mü tür. Konu ma dilinin bu ekilde kökenlerinden uzakla masına ramen, eitim, kilise ve devletin resmi i lemlerinin çounda Latince kullanılmaya devam etmi tir. Bir zamanlar anadil olan Latince artık okul dili olmu tur:

“Okumu Latincesi, anadilin duygu yüklü derinliklerinden uzak bir ortamda bilgiyi temellendirerek, nesnellii peki tirdii gibi, duygu ve içgüdülerin ko ullandırdıı canlı insan ili kilerinin bilim ve bilgiye karı masını sınırlayarak, Ortaça devrinin kusursuz soyut skolastiini ve ardından gelen yeni matematik temelli modern bilimin dou unu mümkün kılmı tır.” (Ong, 2007)

Okumu Latincesi’nin bir dier sonucu ise toplumda okuryazar ve okuryazar olmayan ayrımını belirginle tirmesidir. Toplumun bu ekilde katmanla ması, yazılı kültürlerin hiyerar ik yapısını gözler önüne sermektedir.

Yazılı kültürler ile formel sistemler arasındaki ili kiyi gösteren bir dier durum ise matbaanın, metin için kullanılacak kelimelerin sayfa yüzeyindeki tam yerini ve birbirleriyle ili kisini denetlemesi ve geni kapsamlı ve ayrıntılı sözlükler basılmasına yardımcı olmasıyla birlikte “düzgün” dil kullanımını gerektirmesidir. Matbaa bir zamanlar i itsel algılanan söz üzerinde kurduu görsel egemenlik ile birlikte, sözü, kuralları tümüyle matbaa makinesi tarafından belirlenen bir mekana

(32)

hapsetmi tir ve bu özelliiyle sınırları önceden belirlenmi , yapısı ve kuralları tanımlanmı formel sistemlere i aret etmektedir.

Yazının ve yazının içselle tirilmesini salayan el yazması ve matbaanın yarattıı yeni toplumsal yapı yukarıda belirtilen durumların ve örneklerin de gösterdii gibi formel bir sistemin özelliklerini ta ımaktadır. Hiyerar ik yapıda olan formel sistemler ise, tıpkı asal yapıdaki enformel sistemlerin devamlılıklarını salamak için kendi hiyerar ilerini yaratması gibi, kendi alarını yaratacaklardır. Ong’un (2007), bir paradoks olarak niteledii u görü ü bir anlamda bunu kanıtlamaktadır:

“Teknoloji yapaydır ve yapaylık insanların doal bir parçasıdır. Tam anlamıyla içselle tirilen teknoloji, ya amı alçaltmaz; tersine ya amı yüceltir… Teknoloji, sadece ki inin dı ında kalan yabancı bir araç deil, bilincin kendi iç dei imleridir. Nitekim doal ortama yabancıla mak, yararlı olduu kadar, ya amımızı birçok bakımdan zenginle tiren bir temel gereksinimdir. Tam olarak ya amak ve anlamak için ya anılana yakınlık kadar uzaklık da gerekir. Ve bilinç bu mesafeyi en kolay yazı yardımıyla tanır.” (Ong, 2007)

Sözlü kültürlerde bilgiyi muhafaza etmenin yolunun ileti im olduu görülmü tür. Bireyler arası ileti im ile elde edilen bilgi, sözlü kültürleri, McLuhan’ın deyimiyle ‘kabilesellie’ mecbur bırakmaktadır. Kabilesel ortam ise bin bir zahmetle elde edilmi bilgiyi korumak adına gelenekselci bir zihniyete sahiptir ve farklı fikirlerin ortaya çıkmasına imkân tanımamaktadır. Özellikle matbaa ile birlikte ise, matbaa ürünü kitabın sahibi, bilgi edinmek için bu tarz bir ortamda bulunmak zorunda deildir. Kitabın getirdii bu kapanıklılık ve bireyi toplumdan bu ekilde koparması bireycilii beraberinde getirirken, mevcut kabullere ve deerlere kar ı farklı görü lerin çıkmasına olanak tanımaktadır.

Matbaanın, o ana dek mümkün olmayan bir bilgi yayılımına olanak saladıını vurgulayan Eisentein, matbaa sayesinde talyan Rönesansı’nın yayılıp Avrupa Rönesansı’na dönü tüünü, Protestanların reform hareketlerinin ba ladıını ve bu sayede Katolik kilisenin kendine yeni bir yön verdiini, Batı Avrupa’da ke ifler devrinin açıldıını ve bunun gibi birçok toplumsal ve zihinsel ya amda dei iklikler ya andıını belirtmektedir (Eisenstein, 1997).

Her ne kadar ileti im aracı olan yazı, toplumda hiyerar ik bir yapılanmaya neden olmu olsa da, sözlü kültürlere egemen kabilesellii yok ederek, bireyselcilii getirmi olsa da ve bunun sonucu olu an toplumsal yapı, formel sistemlerin yapısıyla özde le tirilse de, Eisenstein’ın verdii örnekler de göstermektedir ki, formel

(33)

sistemlere iaret eden yazılı kültürler, kendi asal ilikilerini yaratarak, belki de sözlü kültürler için hiçbir zaman gerçekleemeyecek toplumsal ve kültürel deiimlerin yaanmasına olanak salamıtır.

Sözlü ve yazılı kültürlerde iletiim aracı üzerinden meydana gelen bu dönüümlerin mimarlık ortamına yansımaları ve bunun sonucu olarak ortaya çıkan mimari bilginin okumasını yapabilmek için ise mimarlıın bilgi aktarımı için kullandıı araç ve ortamların incelenmesi gerekmektedir. Bu anlamda, her ne kadar günümüz kültürü mimari bilgi üretimi üzerindeki egemenlii önceki dönemlerine göre yok denecek kadar azalmısa da, mimari temsillerin bu açıdan ele alınmasında fayda vardır. Mark Hewitt, mimari çizimin tarihçesini ele aldıı bir makalesine u sözlerle balamaktadır:

“Bu makale mimarlık tarihi, entellektüel tarih ve tasarım metodolojisi arasındaki boluu doldurmak için mimari temsil çalımasına ve onun düünce üzerindeki etkisine yeni sentetik bir yaklaım gerektiini öne sürmektedir… Çizim, bir ifade ortamından öte bir düünce dili olarak çalııldıında mimarlıın alıılagelmi tarih aratırmaları teknikleri altında fark edilememi entellektüel tarihinin ip uçlarını açıa vurabilir.” (Hewitt, 1985)

Antikiteden günümüze kadar, mimarlar, niteliklerinde farklılıklar olsa da mimari temsillerden faydalanmılardır. Her ne kadar yukarıda, Hewitt, mimari temsillerden bahsederken, çizim kelimesini kullansa da, mimari temsil adı altında sadece çizimden bahsetmek yanlıtır. Gelien geometri bilgisi sonucu Ortaça ve tek nokta perspektifinin bulunmasıyla birlikte Rönesans mimari temsillerinde önemli deiiklikler olmu ve mimari temsil dendiinde daha çok iki boyutlu çizim akla geliyor olsa da, antik dönemden, o zamanlara kadar mimari temsil birçok farklı malzemeden yararlanmıtır. Bunlardan biri kare papirüs üzerine çizilen kare grid altlııdır. Izgara olarak da adlandırılan bu yöntem, plan düzleminde çok önemli bir geometrik sistem olarak karımıza çıkmaktadır. Antik dönem Mezopotamya ve Eski Mısır toplumlarında, basit zemin planı olgusunun gelitiini, mekânsal kavramların, oranların ise basit dorusal ızgaralarla düzenlendiini görülmektedir (Halse, 1960). Eski Mısır’da yine ızgaraların zemin planlarının temel yapısını oluturduunu görmekteyiz, ayrıca Eski Mısır’da planlara ek olarak, binaların resimsel imgelerinin ve ince kireçtaına çizilmi eskiz planlarının bulunduu bilinmektedir (Porter, 1979). Buradan da anlaılacaı gibi mimari çizim, antikiteden beri var olagelmitir ama kullanılan malzemelerin kısa ömürlü olmasından dolayı günümüze kadar

(34)

korunamamıtır. Roma döneminde de mimari çizimin kullanıldıını Vitruvius’un ‘Mimarlık Üzerine On Kitap’ adlı eserinden bilmekteyiz. Bu mimari çizimlerin yanında üç boyutlu model olarak tanımlanan ‘paradeigma’lar ile birlikte ‘syngraphai’ olarak adlandırılan, ölçü ve her türlü teknik bilgi içeren detaylandırılmı sözel anlatım teknikleri de mimari temsil araçları olarak karımıza çıkmaktadır (Coulton,1977).

Bu örnekler üzerinden antikiteden itibaren mimarların, mimari temsil araçlarını kullandıkları görülmektedir, ama bu mimari temsiller müteriye ya da kamuya projelerini anlatmak ve üzerinden projeyi deerlendirmek için olmamıtır. Bu çalıma içinde kabul edilen ekliyle yazının yani fonetik alfabenin kullanılmadıı ve bu açıdan sözlü kültürler içinde deerlendirilecek bu dönem aralıındaki mimari temsiller, mimarların, binalarını yapım sürecinde kendilerine yardım etmesi için gelitirdikleri araçlar olmulardır.

Sözlü kültürlerde bilginin enformel yapıda olduu ve bireylerin günlük yaantılarının bir sonucu olarak ortaya çıktıından bahsedilmitir. Günlük yaantıda karılaılan her sorun ya da yaanılan her deneyim bu açıdan ne kadar önemliyse, mimarlık alanında da aynı durum geçerlidir. O günlerden günümüze kalmı ve zamanının mimarlıı hakkında fikir alabileceimiz tek eser olan Vitruvius’un kitabında da günlük yaantı sonucu edinilen deneyimlerin ya da gelenekleen ritüellerin, bina tasarım aamasına etkileri anlaılmaktadır. Konutları ve bileenlerini anlattıı Kitap VI’da farklı mevsimlere ve rüzgâr yönlerine göre bina cephelerinin nasıl yerlemesi gerektiinden bahsetmektedir. Odaların, kullanacak kiiye göre nasıl ekillenmesi ve yerlemesi gerektiini anlatırken de, toplumun kültürüne göre mimarinin nasıl biçimlendii görülmektedir:

“4. Erkeklerin yemek davetleri bu büyük odalarda yapılır; çünkü Yunan geleneklerine göre ev sahibesinin bu tür davetlerde hazır bulunması adet deildir.

Aksine bu tür peristiller, erkekler burada kadınlar tarafından rahatsız edilmeden yaadıklarından erkek bölmeleri olarak bilinirler. Ayrıca, solda ve sada dıarıdan gelen konukların peristillere alınmadan kendi baımsız kapıları ile girebilecekleri ve uygun yemek odalarıyla yatak odalarının da bulunduu ufak konuk birimleri vardır.” (Vitruvius, 1998)

Sözlü kültürlerdeki bilginin enformel yapıda olmasının yanı sıra bu enformel bilginin bireyler arası iletiim yoluyla korunduundan bahsedilmitir. Mimarlık alanındaki bireyler ise usta ve çıraktır ve mimarlık bilgisi usta-çırak ilikisi

(35)

üzerinden ekillenmektedir. (Burada mimar yerine usta kelimesini kullanmak bilinçli yapılmı bir tercihtir çünkü mimarlıın bir bilim olarak tanınmasından önce mimar ile zanaatkâr arasındaki ayrım çok da belirgin deildir.) Ong, sözlü kültürlerdeki örenim ekillerinden biri olarak tanımladıı çıraklıı öyle tanımlamaktadır:

“Yazıdan habersiz birincil sözlü kültürde yaayan insanlar, pek çok ey örenebilirler, nitekim çou oldukça bilgiç ve bilgedir; fakat inceleme yapamazlar.” (Ong, 2007)

Görüldüü gibi, bu dönemin mimarlıı, hem binanın yapım aamasından hem de gündelik yaantıdan deneyimler yoluyla elde edilmi bilgi üzerinden ekillenmektedir ve yukarıda bahsedilen farklı niteliklerdeki mimari temsiller ise mimarın ina sırasında kullandıı yardımcı araçlar olarak kendiliinden gelimilerdir. Bu özellikleri ile metinden yoksun sözlü kültürlerin enformel bir sisteme iaret etmesi gibi mimari temsilden yoksun mimarlık da yapısı itibariyle enformel bir sistem olarak deerlendirilebilir. Fakat bu deneyimler yoluyla elde edilmi bilginin muhafaza edilmesinin tek yolu olan usta-çırak arasındaki iletiim, tıpkı sözlü kültürlerde olduu gibi mimarlık alanında da gelenekselci bir yaklaımın egemen olmasına neden olmu ve mimarlık bilgisi ustadan çıraına aktarılan bilginin dıına çıkamamıtır.

Ortaçaın ortalarına kadar devam eden bu ortam, mimari temsilde meydana gelen gelimeler ve o dönemin kültürel koullarındaki deiimler ile farklılamaya balayacaktır. Ortaça’da Vitruvius’a ait el yazmalarının çoaltılması ile antik mimarlıa ait metinlere ulaabilen mimarlar, bu veriler ve dönemin artlarının etkisiyle kendi mimarlık tanımlarını yapmaya balamılardır. Leon Battista Alberti, 14. yy. ortalarında Mimarlık Üzerine On Kitap adlı bir kitap yazmıtır, adından da anlaılacaı gibi Vitruvius’un kitabından esinlenerek hazırlanan bu kitabın bir önceki kitapla birçok ortak noktası bulunmaktadır. Kitapların kurgusal benzerliklerinden öte, teknik detaylar, tarihi binalar hakkındaki bilgiler gibi içeriksel benzerlikleri, Alberti’nin Vitruvius’un kitabını model olarak kullandıını göstermektedir. Ama burada ele alacaımız esas nokta bu iki kitabın mimar ve mimarlık kavramlarını ele alılarındaki farklılıktır. Her ne kadar Vitruvius, Kitap 1’in 13. bölümünde teori ve praktis hakkında prensiplerden bahsetmi olsa da ya da Kitap 3’ün 2. bölümünde

fonksiyon-proporsiyon-konstrüksiyon olarak bilinen üçlü tanımını tasarımın

aamasında bavurulabilecek kavramlar olarak tanıtmı olsa da, bu prensipler ve tanımlara referans vererek bir kural oluturmamaktadır. Vitruvius’un kitabı daha

(36)

çok güncel uygulamalardan yola çıkarak bir kılavuz i levi görmektedir. Dier yandan Alberti, zamanının meslekta larına gönderme yapmadan, bir danı man azından konu maktadır. Mimarlıın dayandıı ilkeleri, bölümleri ve bunlar çerçevesinde nasıl uygulanabileceini ke fetmeye çalı maktadır. Kitap 6’nın ikinci bölümünde Alberti‘nin u sözleri bunu kanıtlamaktadır:

“Her kim in a ediyorsa, bunun için övülmelidir - iyi niyetli herhangi birinin yapacaı gibi tutarlı bir teoriye balanmalıdır; tutarlı bir teoriyi takip etmek gerçek sanatın i aretidir. Kim yalnızca sanatın düzeltebileceini ve deerli yapıya ula ılabileceini inkar edebilir?... Söylediklerimi basitçe tekrar edersem, sanat ans ve Gözlem sonucu domu , Kullanım ve Deneyimle beslenmi ve Bilgi ve Akıl Yürütmeyle olgunla mı tır.” (Van Eck, 1998)

Mimar ile usta arasında daha önce bahsedilen bulanık fark belirginle meye ba lamaktadır. Mimar bundan sonra bir sanatçıdır, olmak zorundadır, usta ise sadece bir zanaatkârdır. Mimari bilgi ve prensipler bu sanatı icra eden mimar tarafından belirlenir. El yazmaları ile kendi mimari tanımını yapan mimar kural koyucu mertebesine yükselmektedir.

Tüm bunlara ramen ortaça boyunca ve Rönesans’ın ortalarına kadar mimar ile ustanın ili kisi niteliksel farklılıklara ramen devam edecektir. Çünkü mimarlık hala in a ile bir bütündür ve Alberti’nin u tanımı bunu bize göstermektedir:

“ nsanların asil gereksinimlerine uygun olan en güzel her ne olabilirse onu, kesin ve mükemmel akıl yürütme ve yöntem ile kendi aklı ve enerjisi aracılııyla tasarlamayı biliyorsa, ve in a ile gerçekle tiriyorsa, ben onu mimar olarak deerlendiririm.” (Van Eck, 1998)

15.yüzyıl ortalarında tek kaçı lı perspektifin bulunması ve böylelikle mimari temsilde meydana gelen dei imler ile birlikte mimarlıın tanımında daha köklü dei iklikler olmaya ba layacaktır.

Geleneksel mimarlar (in a eden), tasarımlarını kullanıma hazır geometrik öeler yardımıyla uygulayarak ve sonunda bina haline dönü türürken, Rönesans mimarları, plan, kesit, görünü lerden olu an mimari çizimin soyut dili üzerinden konu maktadırlar. Böylelikle mimar geleneksel mekân kavramını, kendi dünya görü ü ve deneyimlerini de kar ısındakine aktararak çoaltmaktadır (Perez-Gomez, 1982). Ama yine de Perez-Gomez’in de belirttii gibi mimari temsil Rönesans mimarlıında bina ile tamamlanacak bir süreçte sembolik bir araçtır ve Rönesans mimarları halen dü ünce ve ana problem yani tasarım ve in a arasındaki mesafenin farkındadırlar. Filarete’nin 1464 yılında yayımladıı Trattato kitabından referansla

(37)

bu örneini kanıtlamaktadır. Bu kitap bina yapım sürecinin, tasarımda meydana gelebilecek deiikliklere neden olabileceini ve bina inasının deneyimlenmesi gereken bir süreç olduunu vurgulamaktadır (Perez-Gomez, 1982). Mimari bilgi bugün bildiimiz anlamıyla mimari temsilden önce, yapım aamasında ustadan çıraa iletilerek, mekânı deneyimleyerek ve gündelik yaantının gereklilikleri dorultusunda ekillenirken, perspektif ile birlikte gelien mimari temsil sayesinde mimar artık tasarımını plan, kesit, görünü ve detaylar üzerinden aktarmaya balamı ve böylece mimar, mekândan yani ina alanından baımsızlamaya balamıtır. McLuhan (2007), perspektifin sabit bir bakı açısı gerektirdiini eletirerek, bunun Rönesans boyunca benimsenen teknik haline gelmesinin, matbaa ile salanabildiini söylemektedir. Matbaanın tevik ettii kapanıklılık ile bu sabit bakı açısının dorudan ilintili olduunu belirten Ong ise yazar ile okur arasındaki iliki üzerinden bu durumu örneklemekte ve sabit bakı açısının yazar ile okur arasındaki uzaklıı arttırdıı gibi karılıklı sessiz anlayıı da pekitirdii söylemektedir. Bu noktadan sonra ise anlaıldıından emin olan yazarın yolunda ilerleyebileceini ve okurun kendisine uyum göstereceine emin olduunu belirtir. Yazar ile okur arasındaki bu iliki, mimari temsil aracı olarak perspektifi kullanan mimar için de geçerlidir ve kökü Ortaça’a uzanmaktadır. El yazmalarının kullanımının baladıı ve dolayısıyla yazılı kültürler içinde deerlendirilebilecek Ortaça’da, Alberti’nin eserinde de görülebilecei gibi mimar ina eden ustadan farklılamaya balamıtır. Perspektifin mimari temsil aracı olarak kullanılması bu durumu daha da güçlendirmi ve perspektifin sabit bakı açısının getirdii uzaklıın da etkisiyle mimar, yapım sürecinden de uzaklamaya balamıtır. Yapım süreci, artık usta-çırak ilikisine dayanan dönemin mimarlıında olduu gibi, mimari bilginin olumasında birinci dereceden önemli deildir ama oyunun dıına da itilmemitir. Bu durum Okul’da mimari eitimin baladıı 19. yüzyıla kadar böyle devam edecektir.

Madrazo (1994), 17. ve 18. yüzyılların matbaa makinesinin de etkisiyle birlikte bilginin çok hızlı bir ekilde gelimesine ve yeni bilim dallarının olumasına ahitlik ettiinden bahsetmektedir. Antik zamanlarda yazılmı el yazmalarının matbaa yoluyla çoaltılması ve Rönesans’ın bıraktıı miras ile bilimsel ve teknolojik ilerlemelerin hızlanması 18. yy. boyunca özellikle doa bilimlerinde çok fazla bilgi birikmesine neden olmu ve bu bilgiler, sınıflandırma yöntemi ile birlikte bilimsel bilgi haline dönütürülmütür. Sınıflandırma ile ilgili yapılmı birçok çalıma

(38)

arasından örnek olarak Linnaeus ve Buffon’un yazdıı kitaplar bitki ve hayvanların farklı kriterlerdeki sınıflandırmalarını barındırmaktadırlar. 18. yy. sonlarında dier disiplinlerde gözlenen bu ilerleme, mimarlıın, dier disiplinlerden geriye dü mesi gibi endi eleri beraberinde getirmi ve mimarlık disiplini için de bu tarz yöntemler kullanmaya itmi tir. Bunun sonucu mimarlıı bir bilim dalı olarak in a etmek üzerine giri imlere ba lanmı tır. École des Beaux-Arts ve özellikle École Polytechnique’de öretim görevlisi Jean-Nicolas-Louis Durand’ın çalı maları bu giri imlere örnek olu turmaktadır. Mimarlıı bir ders olarak anlatmak durumunda kalmak Durand’ın mimarlık teorileri geli tirmesine neden olmu tur. Ona göre ister artistik ister bilimsel, herhangi bir konu üzerinde çalı abilmek için o konunun genel prensiplerin bilmek gerekmektedir. Bu genel prensipleri olu tururken Durand mantıksal bir yol izlemi ve buna mimarlıın onaylanmı var olu undan yani tarihi binaların okumasından ba lamı tır. Bu yöntemin birinci a aması tarihi binaların derlenip sınıflandırmasından olu maktadır. kinci a ama ise bu tarihi binaların ortak daha çok teknik özelliklerinin ara tırılması sonucu genel prensiplere ula mayı kapsamaktadır. Durand mimarlıın genel prensiplerine ula tıktan sonra bu prensipler ı ıında tasarım için izlenmesi gereken yolu çizmektedir. Mimari yapıyı olu turan her türlü elemanı ve tasarım için nasıl ekillenebileceini grafikler ile anlattıktan sonra bu elemanlardan kompozisyon olu turmak için gerekli adımları maddeler halinde belirtmi tir. Leandro Madrazo bu adımları öyle özetlemektedir:

“Paftada tanımlanan süreç 6 asamaya dayanmaktadır (sekil 5). lk a ama kompozisyonun ana akslarının düzenlenmesinden olu maktadır (nombre et situation des - parties principales). kinci a amada, ikincil aksların olu turduu yeni grid, birincileri tamamlamaktadır (nombre et situation des parties secondaries). Sonra duvarlar akslar boyunca konumlanmı tır (trace de murs), ve kolonlar duvarlarla sınırlanmı alanın içine yerle tirilmi tir (placement des colonnes). Besinci a amada duvarlar, revaklar, merdivenler ve dier mimari elemanlar plana çizilmi tir. Son olarak görünü ve kesit plandan üretilmi tir.” (Madrazo, 1994)

Durand’ın mimari bilgi eitimi için geli tirdii bu yöntemin tartı maya açık en önemli noktalarından birini mimari temsilin yeri te kil etmektedir. Mimari temsilin Rönesans’la birlikte bir araçtan amaca dönü tüünü görmü tük, ama yine de Rönesans mimarlıında in a sırasında deneyimlenen bilgi, mimari temsil üzerinden aktarılan bilgi kadar önemliyken, bir bilim olarak mimarlıın geli tirilmesi yolunda yapılan bu çalı malarda in a sırasında elde edilen bilginin mimari bilgi üretimindeki yeri yok olmak üzeredir.

(39)

Her ne kadar perspektif mimari temsilin niteliinde çok önemli bir gelimeye neden olmu olsa da Durand’ın bu yöntemi için yeterli bir teknik deildir. Perez-Gomez’in de ifade ettii gibi perspektifin deeri aslında deersiz olmasında yatmaktadır, çünkü onun kuralları ancak deneyimin gerçeklii içinde bulunmaktadır. Bu aamadan sonra ise mimarlara deneyimleyebildikleri mimari temsiller gerekmektedir ve 18. yy.da Gaspard Monge’nin gelitirdii tasarı geometri bu ihtiyaca cevap verecektir. Tasarı geometri ile mimari fikirler, evrensel bir görüntüleme ile hayat bularak binanın bir indirgemesi olarak kabul edilir duruma gelmitir. Tarihte ilk defa mimar, zanaat ve ina süreçlerine dâhil olmadan, bir duvarcı ya da keresteciye çizilen mimari temsiller üzerinden yapılacak ilemleri anlatır hale gelmitir (Perez-Gomez, 1982).

Bir barınaın pragmatik gerekliliklerini verimli ve ekonomik bir biçimde yerine getirdii sürece hiç bir binanın baarısız olamayacaını söyleyen Durand’ın mimari anlayıı modern mimarlar tarafından kabul edilecek ve bu durum modernite boyunca da böyle devam edecektir.

Goldhagen (2005), mimarlıkta modernizmin geliimi dört bölüme ayırmıtır. 1890– 1918 yılları arasındaki gecikmi doum olarak adlandırdıı ve Art Nouveau, Deutscher Werkbund mimarlarının çalımalarını kapsayan ilk bölüm, mimarlıkta modernizmin altın çaı olarak adlandırdıı ve 1910 ve 1920ler arasındaki süreci kapsayan ikinci bölüm tarafından takip edilmektedir. Gropius, Le Corbusier, Mies gibi mimarların benzer stilistik bir paradigmaya dayanan ilerini Rasyonalizm, de Stilj, CIAM gibi hareketler dorultusunda ürettikleri bu dönemi 1930’ları kapsayan ve hazırladıkları manifestolar dorultusunda ilkelerini ve kurallarını oluturdukları Evrensel Stil’in, çıkı yeri olmayan bölgelerde uygulanması sürecini kapsayan üçüncü bölüm takip etmektedir. 1960ları kapsayan dördüncü bölüm ise, modernizmin, sava sonrasındaki içsel eletirilerin ivme kazanmasıyla birlikte parçalandıı süreci kapsamaktadır. Bu periyodik anlatım her ne kadar o dönem boyunca yaanan kültürel ve ekonomik gelimelerden arındırılmı olsa da, ya da Golhagen’ın “mimarlıkta modernist hareketin stile dayalı ilerleyii” ifadesi, modern mimarlıı anlatmak için çok yetersiz bir söylem olsa da, modern mimarlık, yukarıda adı geçen mimarlar ve C.I.A.M. gibi oluumlar tarafından kendi paradigmasını yaratmıtır ve yukarıdaki anlatım bunu dorular niteliktedir. Kuhn (1996), paradigmayı kabul edilmi bir model ya da doku olarak tanımlamaktadır. Bu modelin, çerçeveyi çizen bir araç olduunu ve bundan böyle bir disipline uyum

(40)

salayabilmek adına bakı açısının ayrıntılarını, geni lemesini ve ele tirilerini göz ardı edeceini belirterek, bu paradigma ile örtü meyen hiçbir ürünün bu oyunda yeri olmayacaını söylemektedir.

Mimari bilginin usta ile çırak arasındaki ileti imden üretildii ve mimari temsillerin in a sırasında mimarın kullandıı yardımcı araçlardan ibaret olduu dönemlerdeki mimarlıın ve üretilen mimari bilginin olu um sürecinin, ileti im aracı olarak sözü kullanan sözlü kültürlerin toplumsal yapısıyla ve bilgi üretim süreciyle benzerlik gösterdii görülmü tür. Aynı durum yazılı kültürler ile el yazmalarının kullanımının ba ladıı ortaça ve sonrası mimarlıı için de geçerlidir. Yazı ile birlikte meydana gelen kültürel dei imlerin mimarlık alanındaki yansımaları, hem elyazması ve sonrasında matbaa ile ortaya çıkan bilgi birikimi hem de mimari temsillerin geli imi ve mimari bilgi üretimindeki rollerinin dei imi yoluyla kendini göstermi tir.

Ortaça’da Vitruvius’a ait metinlerin el yazmaları aracılııyla çoaltılması ve antik döneme ait mimari bilgilere ula ılmasıyla, mimarlıın tanımı yapılmaya ba lanmı ve böylece mimar ile usta arasındaki ayrım belirginle meye ba lamı tır. Matbaa ile birlikte yakla ık aynı dönemde bulunan tek nokta perspektifinin mimari temsil aracı olarak kullanılmaya ba laması ise daha önce de deinildii gibi getirdii sabit bakı açısı ve uzaklık ile mimarın in a alanından uzakla maya ba lamasına neden olmu tur. 18. yüzyılda matbaanın bir sonucu olarak ortaya çıkan bilgi birikiminin sınıflandırma yoluyla düzenlenmesi ve Okul’da eitimin ba laması ile birlikte Alberti’nin yapmaya ba ladıı mimarlık tanımını, Durand, antik döneme ait mimari elemanları ve bu elemanların birbirleriyle nasıl kompozisyonlar olu turabilecei örnekleri üzerinden geli tirmi tir. n a a amasında deneyimlenen bilgiden arındırılmı Durand’ın bu mimarlık tanımı ise tasarı geometri gibi deneyimlenebilen mimari temsiller ile hayat bulmu ve böylece mimarın, yapım sürecinden tümüyle baımsızla masına neden olmu tur. Alberti ve Durand gibi modern mimarlar da içerikleri farklı olsa da kendi mimarlık tanımlarını yapmı , kullandıkları mimari elemanlar farklı olsa da kendi paradigmalarını yaratmı lar ve C.I.A.M. gibi toplantılarda bitmi mimari projeler üzerinden mimarlıın nasıl olması gerektii anlatmı lardır. Önceden tanımı yapılmı , sınırları çizilmi , amaçları belirlenmi mimarlık tanımlarının yapılması ile in a sırasında deneyimler yoluylar elde edilen bilgi oyunun dı ına itilmi ve bu durum eskiden sadece bir araç olan mimari temsilleri amaç konumuna getirmi tir. Tüm bu özellikleri üzerinden o dönemin

(41)

mimarlıının formel sistemler ile benzerlik gösterdii görülmektedir, hiyerarik yapıdaki bu mimarlık ise kendi aını tam da mimari temsilin bir araçtan amaca dönümesi sayesinde yaratmıtır.

Matbaa ile birlikte görsel yüzeyin anlam yüklendiini ve matbaanın sadece bir metnin oluturulması için hangi kelimelerin kullanıldıını deil, bu kelimelerin sayfa yüzeyindeki tam yerini ve birbirleriyle ilikisini de denetlediini vurgulayan Ong, bu anlamda tipografik mekanın edebiyatçıların hayal gücünü etkilediini belirtmektedir. Örnek olarak George Herbert, iir sözlerinin anlamını pekitirmek için ‘Paskalya Kanatları’ iirinde dizelerin uzunluklarını ayarlayarak, iirine kanat biçimini vermitir. E.E. Cummings ise çekirge üzerine balıksız, 276 no.lu iirinde metnin kelimelerini bölük pörçük bütün sayfaya yerletirdikten sonra, en son kelimede, harfleri ilk ve son kez yan yana dizer ve ortaya çekirge kelimesi çıkar. Cummings’in buradaki amacı, ba döndürücü bir uçutan sonra çekirgenin ota konup kendini topladıını göstermektir (Ong, 2007). Seslendirilen kelimeyle tipografik mekanın bu etkileimi, tipografik mekan kullanımını, iirin ya da metnin dier insanlarla paylaılması için bir araç olmaktan çıkarıp, bir amaç konumuna getirmektedir. Bu açıdan yaklaacak olursak, aynı durumun mimari temsiller için de geçerli olduunu söylemek mümkündür. Herhangi bir mimari fikrin kaıt üzerinde çizilmi mimari projeler yoluyla ifade edilmesi, tıpkı edebiyatçıların hayal gücünü genilettii gibi mimarların da o projeye ait fikirlerini geniletmelerine olanak tanımaktadır.

Bu dönemin mimarlıı, kendi mimari bilgisini usta-çırak arasındaki iliki ile aktarılan bilgi üzerinden oluturmamaktadır. Mimari bilgi, mimarların, mimari temsiller ile görselletirilen projeleri üzerinden ve bu mimari temsillerin, mimarların zihinlerinde açtıkları o projeye ait yeni açılımlar sayesinde ekillenmektedir ve bu durum Ong’un tabiriyle “ikincil sözlü kültür” olarak adlandırılan Bilgi Çaı’na kadar böyle devam edecektir.

2.2 Günümüz Kültürel Ortamındaki Durum

Matbaa kültürü ile ortaçaa ait metinlerin ulaılabilirliinin artması, bilginin, zaman ile ilikisinde deiimlere neden oldu. Artık bilgi sadece ortaya atıldıı dönemin bir parçası olmaktan çıkmıtı ve birikimsel süreçte yeniden tanımlanmıtı. Matbaa ile birlikte zamandan kopan bilgi, bilgi çaı ile birlikte mekândan da baımsızlamaya baladı. 1876 yılında telefonun icadıyla birlikte, bireyler arasındaki iletiim için, aynı

Referanslar

Benzer Belgeler

Konsültasyon sonucunda superwarfarinin oral alımıyla ilgili olguların olduğu, ancak deri emilimiyle pek karşılaşılmadığı bildirildi ve tedavi için hastaya günlük K

Cumhuriyetimizin kurucusu, güzel sanatlarımızın koruyucusu büyük

During the project, the levels of mercury, copper and lead and their changes in time and space were studied in two pelagic fish species, anchovy (Engraulis encrasicolus) and horse

Bu modül ile vücut çalışmasında önemli görevleri olan vitamin ve minerallerin vucuttaki görevlerini, kaynaklarını, günlük alınması gereken miktarlarını,

Bü­ tün bunlar bir değişim gerekçesi sayılır ama böyle bir girişim in ardında pek çok sorunu da berabe­ rinde getireceği kuşkusuzdur.. Önce çoğunluğun

fikan Tiirkiyede çatışmasına izin verilen ecnebi şirketlerin­ den Singer dikiş makinası kumpanyası Türkiye umumi ve­ kili haiz olduğu selahiyele binaen

Okçuluk,  her  spor  dalında  olduğu  gibi  öncelikle  kişinin  sağlığını,  bedenini  olumlu  etkiler.  Buna  bağlı  olarak 

Macit ve Keçeli (2012) Türkiye’de 2005-2011 yılları arasında faaliyet gösteren 4 katılım bankasının çeyrek dönemlik verisi ile yaptıkları regresyon ve