• Sonuç bulunamadı

Kağıthanede aşk dili

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kağıthanede aşk dili"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Bir transız ressamına göre geçen asırdaki Kâhtaneden bir görünüş.

Yazan: İbrahim Hakkı KonyalI

AHTANEYE ve lâ­ lesine sınırları aşan büyük şöhretlerini, ne Sâdabat kasrı, ne de Nedimin teren­ nüm ettiği bahçeler temin etmiştir. Onun kasırları da, lâleleri de daha eski şöhret ta­ şırlar.

Türkler Kâhtaneyi BizanslIlar­ dan bir kâğıt imalâthanesile dev­ raldılar. Bu kâğıthaneyi bir müd­ det de işlettiler, istanbulin deni­ len kâğıtlar burada yapılırdı, ikinci Bayezit vakfiyesini İstan­ bulin kâğıdı üzerine yazdırdığını söylüyor.

Sütlüceyi karşıya bağlayan

zincir üzerine kurulmuş köprünün öbür tarafı ilk Türk Istanbulun birinci gezi v6 eğlence yerlerin- dendi. Kanunî zamanında Kâhta- ne ümran seviyesinin en yüksek derecesine ulaşmış bulunuyordu. Evvelce Defterdar zade İbrahim Paşanın bahçesi iken sonra Os­ manlI hanedanına geçen Karaağaç yalısını Dördüncü Murat pek se­ verdi. Sahilde oturarak Kahta- neye süzülen süslü ve muhteşem

sandalları seyretmekten büyük

bir zevk alırdı. Büyük Türk â i- mi Ebüssuut efendi meşhur tefsi­ rini buradaki yalısında yazmıştı. Sokullu Mehmet Paşanın burada­ ki yalısı dillere destan olmuştu. Derviş Şami zadenin, Kemal efen­ dinin yalıları ile Bezirgân başı ba­ ğı Dördüncü Murat zamanında büyük şöhret kazanmışlardı. Im- rahor kasrı burada idi.

Kâhtane lâlezarı Kanunî dev­ rindeki lâle çeşitlerini Sadâbat za­ manında bulamamıştır. Evliya Çe­ lebi zamanındaki Kâhtaneyi anla­ tırken der ki: “Kâğıthane lâlesi namile meşhur olan lâlei gûna gün burada yetişir. Lâle vakti bu mey- vayı görenin aklı perişan olur.,,

Arabistandan, Irandan, Hint- ten, Yemenden ve Habeşistandan Kâhtane sefası sürmek için Is- tanbula seyyahlar gelirdi. Ticaret

kervanları yüklerini Kâhtanede

çözerlerdi. Hintli tacirler metala- rını Kâhtane suyu ile yıkamadan

pazara çıkarmazlardı. Kâhtane

deresi boyu Istanbulun ilk plâjla- rındandi.

Geniş sınırlı imparatorluğun müreffeh ve zengin başşehrinde oturanlar Kâhtanede her çeşit zevk ve eğlence yerleri buluyor­ lardı. Çelebimiz Kâhtanenin genç gönül avcılarım, eski çapkınları ne güzel tasvir ediyor:

“ Tatil günlerinde sandala bi­ nen nice bin pîrü civan âşıkı sa­ dıklar bu meserret yerine gelerek eğlenirler. Bazı canlar nehre gi­ rip şinaverlik ederler. Nehrin iki tarafındaki ağaçların kökleri su­ yun içinde balık ağına dönmüştür. Bazı canların ayaklarına o kökler geçer:

— Hay beni deniz perisi tuttu!.

diye feryadü figan edip korkusun­ dan boğulur. Nice bin dilberler gül penbe vücudu nazeninlerini bindikleri ibrişim futalara sarıp mahiler gibi dalgıçlık ederler. Bu­ rada saz ve sözün haddü payam

yoktur. Hüseyin Beykara faslı

ederler.,,

Istanbula gelen Italyan Mu­ harriri Edmond de Amisis Türk ırkının güzelliğini görmek için

bir tatil gününde Kâhtaneye

veyahut Göksuya gidilmesini tav­ siye ettikten sonra buradaki gö­ nül ve aşk alış verişlerini şöyle anlatır:

“Yaldızlı, süslü kayıklar, muh­ teşem arabalar, ardı arkası ke­ silmeden geliyor. Bu renkler de­ nizine yenileri dökülüyor. Bu göl­ ge ve yeşillik ortasında şarkılar, saz nağmeleri ve çocuk sesleri işi­ tilir. Buradaki kalabalığa, müt­ hiş kaynaşmaya rağmen bir er­ kekle bir kadını birbirlerine âşı­ kane bakarken, tebessüm eder­ lerken, her hangi kurnaz bir işa­ retle işaretleşirken yakalamak im­ kânsızdır. Burada bambaşka bir dil var. Bir çiçek, bir elbiseye iliş­ tirilen bir kordelâ ve şerit, giyi­ len elbisenin rengi, yahut bir atkı bu dilin yüksek mânalar taşıyan

cümleleridir. Türk kadınları bu

dilde çok mahirdirler. Meyvalar,

çiçekler, otlar, tüyler, taşlar Türk kadının konuşmayan ve fakat her şeyi bütün açıklığile ifade edebi­ len sembolik kelimeleridir.

Bir küçük kutu, yahut bir ke­ se içinde tesadüfen toplanmış gi­ bi görünen bir çok küçük şeyler, bir deste mektubun anlatacağı bir çok şeyler söyler, bir çok sırları

tevdi eder. O küçük şeylerden

her birinin mânası mutazaman tesbit ve ifade edilmiştir. Her âşık bir aşk manzumesi, hiç ol­ mazsa bir küçük kıtayı beş daki­ ka içinde tertip edebilir.

Bir karanfil, bir kâğıt parçası, bir kibrit, bir kaç sap sırma, bi­ raz tarçın ve biraz kara büberin ifade ettiği mâna şudur : «Uzun zamandanberi seni seviyorum, ya­ nıyorum. Bana ümit ver,, beni reddetme, bana bir kelime ile ce­ vap ver.» Kalpleri oynamaya baş­ layan bütün genç kızların en bü­ yük meşguliyetlerini bu sembolik lûgatçeyi öğrenmek teşkil eder.

Bu dilden başka hareketlerin,

jestlerin de mânası ve dili vardır,,.

* • •

Şarklı kalmak şartile maddî ve sınaî medeniyetini alarak Garba ayak uydurmak istiyen Üçüncü Ahmedin büyük ve inkılâpçı sad­ razamı Nevşehirli İbrahim Paşa Kâhtaneye sadece unutulan eski ihtişamını vermek istiyordu. Yap­

tırdığı kasırlarla, bahçelerle so­

kakları daralan, pislenen, mamu­ releri köhneleşen ve tufeyli bina­ larla sarılan İstanbullulara Garp tarzında temiz havalı parklar ve gezinti yerleri temin etmek iste­

mişti. Muvaffak olsaydı 225 yıl

kadar önce Garp kervanına katıl­ mış ve onlarla beraber yol almış olacaktık. Geri zihniyetli ve don ruhlu softalar onun inkılâbını,

Garplılaşma hamlelerini hazme­

demediler. Fazla yumuşaklığından ve müsamahasından faydalanarak inkılâbı ve hâmisini boğdular. Bu hareketi sefahatle,, israfla vasıf­ landırmak affedilmez bir günah­ tır. Tarihi romanlaştıran bir mu­ harririmizin onun zamanını “Lâ­ le devri,, şeklinde tavsif etmesi büyük inkılâp hareketine karşı -en hafif mânasile - bir saygısız­ lık olur. Lâleyi Kahtaneye İbra­ him Paşa değil, Bizansı fetheden ilk Türkün yüksek zevki getir­ miştir.

* * *

Kanunî Sultan Süleyman iyi bir kuyumcu idi. Trabzonda Kos-

tantin isminde bir ustadan ku­

yumculuk öğrenmişti. Kanunî her 40 senede bir bütün yurttaki ku­ yumcuların, veyahut mümessille­ rinin iştirakile Kâhtanede 20 gün­ lük bir eğlence tertip edilmesini kanunlaştırmıştı. Padişah bunun için de Çakmakçılar yokuşunda şimdiki yeni Büyük hanın bulun­ duğu yere Mimar Sinana büyük bir “ Kuyumcular Kârhanesi,, yap­ tırmıştı. Buraya, Kâhtane tenez­ zülümde kullanılmak üzere 10 bin sahan, 500 kazan, tencere vesair bakır kap vakfetmişti. Bu gezile­ re padişahlar da iştirak ederlerdi. Kuyumcular için Kâhtaneye altı bin çadır kurulurdu.

Saraçlar da 20 senede bir Kâh­ tanede 20 gün devam eden eğlen­

ti tertip ederlerdi. Ramazanlar

müsait mevsimlere rastladığı za­

man İstanbullular Şaban ayını

kâhtaneye kurdukları çadırlarda geçirirlerdi.

İbrahim Hakkı Konyalı

5

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

(2) Evacuation time in Scenario 3, with the same number of classrooms and students on the left and right sides of the building for each grade, is 3.9 seconds shorter than

Tez çalışmasında dünyada ve Türkiye‟de film gösterimi yapılan mekânların tarihi gelişimi, kent kültürü içinde sinema olgusu, seyircinin filmi sinemada

Horizontal göz hareketlerinin düzenlendiği inferior pons tegmentumundaki paramedyan pontin retiküler formasyon, mediyal longitidunal fasikül ve altıncı kraniyal sinir nükleusu

En az yüz yıllık perspektifi olan; Bir Kuşak - Bir Yol Projesinin, Asya, Afrika ve Avrupa’yı kara deniz ve demiryolları ile entegre edeceği, projenin hat üzerinde bulunan

Gerçi tasarladığı güçlü roketin (R-7) yapımı tamamlanmış, yer dene- meleri de yapılmıştı. Ama Dünya yö- rüngesine yerleştirilecek 1,5 tonluk “ilk

2002 yılında kemer ve kemer tokası geliştirmek üzere Kaliforniya’da kurulan bir giyim firması, giyilebilir teknolojiyi kemer mekanizması üzerinde kullanarak farklı

Halit Ziya Uşaklıgil’in ölüm ve aşk konulu hikayeleri genel olarak değerlendirildiğinde, aşkın gündelik sıradan yaşamın bir parçası gibi göründüğü,

Bu sıra- da katılımcıların yalnızca bir kısmından, kaydı dinlerken kâğıt üzerine belli şekiller çizmeleri, ardından da kayıtta geçen kişi ve mekân